Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/196 E. 2022/55 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/196 Esas – 2022/55
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/196
KARAR NO : 2022/55

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/06/2021
KARAR TARİHİ : 17/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 17/02/2022
DAVA:
Davacı vekili 24/06/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin …” ibareli markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… …” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davalı yanın kendisine seçebileceği onca sözcük varken “…” ibaresini tercih ettiğini, bu şekilde müvekkili markalarına yanaştığını, taraf markalarındaki tek farkın “…” ve “…” ibareleri olduğunu, dava konusu markada “…” ibaresinin “…” ibaresinden daha ön planda olmadığını, bu nedenle markanın ayırt edici esas unsurunun “…” kelimesi olduğunu, “…” ibaresinin başvuru sahibinin lider markası olduğunu, müvekkili markalarının ise “… …” şeklinde olduğunu, yine müvekkili markasında “…” ibaresinin müvekkilinin jenerik markası olduğunu, dolayısıyla müvekkili markalarının da asli unsurunun “…” kelimesi olduğunu, davalı yanın kötü niyetli olduğunu, ortalama tüketicinin taraf markaları arasında … ibaresi nedeniyle benzerlik kurarak taraf ürünlerinde yanılgıya düşebileceklerini, kurum kararının aksine “…” ibaresi taşıyan çok sayıda markanın mevcut olmadığını, müvekkilinin “… …” markasını 40 yıldır kullandığını, taraf markalarının 29, 30 ve 35. Sınıf mal ve hizmetlerde benzer olduklarını belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu YİDK kararının yerinde olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı yana ait markanın zayıf bir marka olduğunu, müvekkilinin tanınmış “…” markasının sahibi olduğunu, bu markanın T/02525 sayısı ile korunmakta olduğunu, müvekkili markalarının davacı markalarına yanaşma gayesi olmadığını, müvekkili markası ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olmayacağını, markaların bütünsel olarak algılanmaları gerektiğini, ortak unsur konumundaki ibarenin ayırt edici vasfının yüksek olmadığını, … ibaresi içerir şekilde uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde çok sayıda marka kaydının yer aldığını, müvekkilinin “… …” markasının esas, tali veya yardımcı unsurlara ayrıştırılması ve bu şekilde değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili markası ile davacı markalarının tamamen farklı olduklarını, aralarında görsel olarak da bir benzerlik bulunmadığını, tarafların faaliyet alanlarının da birbirlerinden farklı olduklarını, müvekkilinin daha ziyade kuruyemiş ve kuru meyve sektöründe faaliyet gösterdiğini, davacının dayanak markalarının çoğunun müddet konumunda olduğunu, beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait … sayılı “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 06/05/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 24/05/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 22/12/2021 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “….dava konusu … sayılı başvuru kapsamında yer alan ve tabloda altı çizili – koyu renk ile gösterilen mal ve hizmetler bakımından, taraf markaları arasında aynı, aynı tür ya da benzerlik düzeyinde bir emtia ilişkisinin mevcut olduğu, bununla birlikte rapor kapsamında ayrıntılı olarak açıklanan gerekçelerle taraf markaları arasında “…” ibaresinin ortaklığına rağmen, salt bu ibareden kaynaklı olarak ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açacak düzeyde bir benzerliğin mevcut olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun … sayılı “… …” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 29, 30, 35.sınıftaki “29.sınıf: Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. 30.sınıf: Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez 35.sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme ( başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise ….” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 29, 30.sınıftaki bir kısım hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu marka başvuru kapsamında 29 ve 30.sınıfta yer alan gıda ürünleri, davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında aynı sınıflarda yer alan gıda ürünleri ile aynı, aynı tür ya da benzer; dava konusu markada 35.05 alt grubunda 29 ve 30.sınıf malların satışına özgülenmiş satış hizmetleri ise davacı yanın markalarındaki ilgili mallar ile benzerlerdir. Zira her ne kadar davacı yana ait markalarda 35.05 alt grubu yer almamakta ise de mal üreten işletmenin karineten ürettiği malı satışa da konu ederek ticari mevkiye çıkartacağı kabul edildiğinden mal ile aynı ya da benzer malların satışına yönelik satış hizmetleri arasında benzerlik ilişkisi bulunduğu tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… …” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “….” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu marka “… …” şeklindeki markanın herhangi bir figüratif unsur taşımaksızın “…” ve “…” kelimelerinden oluştuğu, dava konusu markadaki “…” ibaresinin davalı başvuru sahibinin ticaret unvanının kılavuz unsuru ve yine davalının lider/… markası konumunda olduğu, “…” marka olarak da kabul edilen firmaların lokomotif markalarının …..İşaretin (somut uyuşmazlıkta “…”) kaynak bildirme fonksiyonuna katkı yapan unsurlar oldukları, ancak bu şekilde yapılan başvurularda genelde marka ile koruma altına alınmak istenilen unsurun “…” marka değil bu markanın yanına eklenen ayırt edici sözcük ya da şekil unsurlarını olduğu, bu bakımdan … markanın ve bu marka yanında yer alan işaretin, bütün içerisindeki konumu, ek ibarenin ayırt edici olup olmadığı gibi unsurların her somut olayda ayrı ayrı ele alınarak değerlendirmede bulunulması gerektiği aşikardır. Zira kimi zaman … markaların bütün içerisindeki konumları veya nitelikleri nedeniyle arka planda kalıp benzerlik değerlendirmesinde ikincil önem gösterdiği, kimi zaman ise diğer tüm unsurlarla aynı öneme sahip oldukları yönünde değerlendirmelerde bulunulması mümkündür. Dava konusu markadaki ikincil unsur ise “…” kelimesi olup Türkçe, somut anlama haiz yaygın kullanılan bir sözcük ve aynı zamanda isim olan bu ibare, uyuşmazlık konusu mallar bakımından ayırt edici olmakla birlikte ayırt edici gücü özgün, yaratılmış, soyut nitelikteki ibareler veyahut yabancı dildeki sözcükler kadar güçlü olmayan, ticaret hayatında pek çok sektörde yaygın kullanımı bulunan bir kelimedir. Bununla birlikte dava konusu markada aslen korunmak istenilen ibarenin “…” kelimesi olduğu noktasında bir tereddüt bulunmamaktadır. Zira “…” ibaresi davacı adına halihazırda çok sayıda tescile konu edilmiş ve korunmaktadır.
Davacı yan markalarına bakıldığında ise yukarıdaki tablodan da görülebileceği üzere davacının markalarının tamamında “… …” ibaresi bir bütün olarak yer almakta olup bu ibarenin ek birtakım şekil, renk ve sözcük unsurları ile birlikte birden fazla defa başvuru konusu edildiği görülmektedir. Anılan markaların tamamında “… …” ibaresi bir bütün olarak kullanılmıştır. Davacı yanın tek başına “…” ibaresi üzerinde bir hak sahipliğinin bulunduğu yönünde dosya kapsamında hiçbir delil yer almayıp “…” kelimesi de “sunmak” fiilinden türetilmiş ve dilimizde somut karşılığı bulunan, uyuşmazlık konusu emtialar açısından ayırt edici bir ibaredir. Davacı yanın iddiaları aksine söz konusu markalar açısından “…” ibaresinin doğrudan lider/… marka olduğu yönünde bir kanaate varılması mümkün olmamıştır. Zira bahsi geçen markaların tamamında “… …” ibaresi bir bütün olarak kullanılarak bu bütüne ek unsurlar ilave edilerek korunmaya çalışılmış olunduğundan davacı markalarınn esas unsurunun “… …” şeklindeki bütünün kendisi olduğu sonucuna varılmıştır.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Zira önceki markanın tek ve baskın unsurunun, bir bütün olarak sonraki markada da yer alması halinde, işaretlerin kısmen aynı oldukları ve ilgili tüketicide bu doğrultuda bir etki bırakacağı kabul edilmektedir. Keza yine bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.
Somut uyuşmazlık özelinde ise taraf markalarında ortak olarak kullanılan unsurun “…” ibaresi olduğu görülmektedir. … sözcüğü Türkçe ve günlük dilde yaygın kullanımı bulunan bir kelime ve aynı zamanda isim olup ayırt edici vasfı, özgün markalar kadar yüksek değildir. Böylesi kelimelerin, ticaret hayatında faaliyet göstermek isteyen işletmeler için ilk akla gelen ve tercih edilen ibarelerden oldukları, dolayısıyla özgün ya da yaratılmış markalar kadar güçlü ayırt edicilikleri olmamakla birlikte, mal ve hizmet sektöründeki herhangi bir emtia ile ilişkilendirilebilir olmadıkları sürece ayırt edici vasfı bulunan ibareler oldukları noktasında bir tereddüt yoktur. Bu tür kelimelerin kullanılması suretiyle yaratılan markaların, bütünsel anlamda tüketicide bıraktıkları algı farklılaşmadıkları sürece, sonraki marka ile önceki marka arasında aynı ya da benzer emtialarda karıştırılma ihtimali şüphesiz doğacaktır. Bu bağlamda bu tür işaretler açısından “önce gelen alır ve korur” yorumunun yapılması doğru olacaktır.
Ancak somut olayda davacı yanın tek başına “…” ibaresini içerir şekilde herhangi bir tescili bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle davacı tarafa ait markaların tamamında “… …” ibaresi bir bütün olarak kullanıldığından, tüketicinin anılan markalara ilişkin görsel, işitsel ve kavramsal hafızası da “… …” ibarelerinin bütünleşik kullanımına yönelik olacaktır. Kaldı ki davacı markalarının birçoğunda birebir aynı logo ve görsel mizanpajın kullanıldığı görülmektedir. Dava konusu “… …” markasında ise görsel anlamda bu mizanpajlara yönelik herhangi bir yanaşma mevcut olmayıp, her ne kadar dava konusu markada “…” ibaresi davalının … markası olarak ikincil planda bir algı yaratabilir ise de “…” ibaresinin de ayırt ediciliğinin çok yüksek olmaması ve pek çok farklı hak sahibince marka korumasına konu edilmiş olması nedeniyle, dava konusu markanın da bütünsel olarak yarattığı algının ön plana çıkacağı düşünülmektedir. Böyle bir durumda ise her iki taraf markasının ortak olarak “…” ibaresini içermelerine rağmen, ortalama bir tüketicinin, taraf markalarının bütünsel algılarında salt bu ibare nedeniyle oluşan benzerlikten ötürü bir yanılgı yaşama ihtimali bulunmayacağı, bu algıda tekrar vurgulamak gerekir ise davacı yanın önceki markalarının tamamının “… …” şeklinde bir bütün olarak oluşturulmuş olmasının da etkili olacağı, davacı yanın tek başına “…” ibaresi üzerinde bir hakkı bulunmadığı gibi bu ibareyi içerir markaları bakımından ise “…” ibaresinin tek başına … marka algısı yaratmadığı değerlendirilmektedir. Başka bir ifadeyle, davacı yanın evvelden beri süregelen markalarının, tüketici nezdinde tek başına “…” ibaresinin davacı yan ile ilişkilendirilmesi sonucunu doğurabilecek düzeyde bir algıya sahip olmadığı değerlendirilmektedir. Dolayısıyla tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu marka içerisinde “…” ibaresinin kullanımının, tüketici nezdinde, taraf markaları arasında ekonomik ya da idari bir ilişki bulunduğu yönünde bir sonuca sebebiyet vermeyeceği, genel izlenimler itibariyle davacı markalarındaki “…” ibaresinden bağımsız olarak davacı markalarının dikkate alınmalarının mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.
Dolayısıyla ortak unsurun, ayırt edici karakterinin zayıf olduğu bir durumda, markalar arasında az bir dikkatle anlaşılabilecek küçük farklılıklar veya özelliklerin, iltibasın önlenmesi için yeterli olduğu, tamamı zayıf ibarelerden oluşan bir markanın dahi tescili mümkün olmakla birlikte bu tescilin marka sahibi açısından doğuracağı olumsuz sonucun, bu ibareleri küçük değişikliklerle marka olarak kullanmak/tescil ettirmek isteyen kimselerin bu kullanımlarına/tescillerine katlanmak zorunda kalması şeklinde yansıyacağı açıktır.
Sonuç olarak taraf markaları arasında tabloda altı çizili ve koyu renk ile gösterilen mal ve hizmetler bakımından aynı, aynı tür ya da benzerlik düzeyinde bir ilişki bulunmakta ise de markaları oluşturan işaretler bir bütün olarak karşılaştırıldığında ortak unsur olan “…” ibaresinin ticaret hayatında genel olarak güçlü ayırt ediciliği bulunan, özgün, yaratılmış bir kelime olarak algılanmayacak olması, davacı yanın tek başına “…” ibaresi içerir bir tescilinin bulunması, tüm markalarının “… …” şeklinde bir bütün olması, dava konusu markada bu iki kelimeden yalnızca biri ortak olarak yer almakla birlikte markaların bütünsel olarak yarattıkları algılar itibariyle de birbirlerinden somut olarak uzaklaşmayı başardıkları, tüketicinin söz konusu iki marka arasında herhangi bir bağlantı kurmayacağı, markalar arasındaki bu somut farklılığın, tüketicinin, taraf markalarının aynı iktisadi ya da idare kaynaktan çıktığı yönünde bir algıya kapılmasını engelleyecek düzeyde olduğu, tüketicinin taraf markaları ile karşı karşıya kaldığında, iki farklı marka karşısında olduğunu derhal algılayabileceği, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algı oluşturmasının mümkün olmadığı ilgili tüketici kitlesi olan ortalama tüketicilerin birbiri ile asgari düzeyde benzerlik gösteren her işareti birbiri ile ilişkilendirmek suretiyle karıştırmalarının beklenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olacağı gibi gerçekçi de olmayacağı, dava konusu markanın davacı markalarının yeni bir versiyonu, serisi veya aynı aileye dahil yeni bir üyesi olarak algılama ihtimalinin bulunmadığı sonuç olarak taraf markaları arasında iltibas ihtimaline yol açacak düzeyde bir benzerliğin mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.17/02/2022