Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/157 E. 2022/8 K. 13.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/157
KARAR NO : 2022/8

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/07/2017
KARAR TARİHİ : 13/01/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/01/2022

DAVA:
Davacı vekili 10.07.2017 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 1977 yılında kurulduğunu, raylı sistemler, savunma sanayi, makine üretimi alanında dünyanın en önde gelen şirketlerinden olduğunu ve 2007/64883, 2009/115646 sayılı ve “… …”, “…+şekil” ibareli tanımış markaların sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… ARITMA İNŞAAT TAAHHÜT” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TPMK’na başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa başvurulan markanın esaslı unsurunun da … olduğunu, markaların kapsamındaki mal ve hizmetlerin benzer olduğunu, müvekkilinin G.Kore’de ilk dizel aracı ürettiğini, ülkemizdeki tanınırlığının ise Marmaray için vagon üretimi yapımıyla arttığını, …, … markalarının tanınmış olduğunu, …’in orijinal ve ayırt edici bir marka olduğunu, …’in bir başkası adına tescilinin markanın ayırt ediciliğini zedeleyeceğini, davalının kötü niyetli olduğunu, bu nedenle davaya konu kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek, … sayılı YİDK kararının iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde, davacının itiraza dayanak markaları ile başvuruya konu markanın görsel, işitsel ve anlamsal düzeyde benzer olmadığını, haksız yararlanma, zarar verme ihtimalinin de olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı markasının tanınmış olmadığını, başvuru ile davacının dayanak gösterdiği markaların esas unsurları, görünüşleri, verdikleri genel izlenim söylenişleri, şekilleri ve kullandıkları hizmetler açısından oldukça farklı olduğunu, iltibas bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
ANKARA BAM 20.HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI KARARI:
Mahkememizin 27/02/2018 tarih ve 2017/246 esas, 2018/15 karar sayılı davanın reddine dair verilen kararı, Ankara BAM 20.Hukuk Dairesinin 29/11/2019 tarih ve 2018/1585 esas, 2019/1109 karar sayılı ilamıyla ve özetle;
” Dava, TPMK YİDK marka kararı iptali, hükümsüzlük istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davalı …’ın “… ARITMA İNŞAAT TAAHHÜT” ibareli başvurusu ile davacının itiraza dayanak olan “… …” ve “…+şekil” ibareli markaları arasında “…” ortak unsuru nedeniyle benzerliğin yüksek olduğu, ancak markaların kapsamlarının farklı bulunduğu, “… …” markasının Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış olduğunun belirlenmiş olması, başvuruda davacının yoğun biçimde kullandığı koyu mavi rengin kullanılması ile “…” ibaresinin asıl ve ayırt edici unsur olarak dava konusu başvuruda bulunmasının davalının başvurusunun kötüniyetli olduğunu gösterdiği anlaşılmakla, taraf vekillerinin istinaf başvurularının esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir. ” gerekçesi istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; taraf vekilleri bu kez temyiz başvurusunda bulunmuş;
YARGITAY 11.HUKUK DAİRESİ BOZMASI:
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 01/03/2021 tarih ve 2020/1726 esas, 2021/1838 karar sayılı ilamıyla özetle;
“Dava, marka başvurusuna itirazın kısmen reddine dair YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Olaya uygulanacak mülga 556 sayılı Marka KHK’da markanın kötü niyetle tescili açık bir hükümsüzlük sebebi sayılmamış olmakla beraber, Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre kötü niyetli tescil bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmektedir. Marka başvurusunun hangi hallerde kötü niyetle yapıldığı hususu somut olayın özelliklerine göre her bir davada ayrı ayrı değerlendirilecek olmakla birlikte, Daire uygulamalarında daha ziyade markanın kullanmak için değil, başkalarına şantaj yapmak ve para koparmak, başkalarının ticaretine engel olmak veya kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak markayı kendi adına tescil ettirmek, sözleşme hükmüne aykırı olarak markayı adına tescil ettirmek gibi hususlar genel kötü niyet sebepleri olarak görülmektedir. Bu anlamda tanınmış markanın aynısını veya benzerini tescil ettirmek tek başına kötü niyetli marka tescili olarak yorumlanamaz. Zira kanun koyucu, tanınmış markanın aynısı veya benzerini tescil ettirmeye KHK’nın 8/4 (6769 s. SMK’nın 6/5 m) maddesinde ayrı bir sonuç bağlamıştır. Böyle bir durumda, hangi mal ve hizmetler yönünden markanın tescilli tanınmış markaya zarar verecek veya haksız yararlanmaya sebebiyet verecek ise sadece o markalar yönünden başvuru reddedilecektir. Oysa kötü niyetli marka tescilinde, kötü niyetin bölünmezliği ilkesinden hareketle başvuru konusu tüm mal ve hizmetler yönünden marka başvurusunun reddi gerekmektedir.
Mahkemece, davalının, davacının tanınmış markasının çok benzerini tanınmış markada yer alan rengi de kullanarak tescil ettirmeye çalışmasının kötü niyetli bir davranış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, yukarıda da açıklanan ilkeler doğrultusunda başka bir emare olmaksızın salt tanınmış markanın çok benzerinin tescil ettirilmeye çalışılması kötü niyet olarak kabul edilemez. Kaldı ki taraf markaları arasında ayniyet düzeyinde bir benzerlik bulunmamakta, başvuru markası, mesnet markalardan farklı olarak kaligrafik unsurlar ve şekil unsuru içermektedir. Ayrıca, mahkemece, davalının “…” ibaresini neden tercih ettiğini izah edemediği belirtilmişse de, davalı, ticari faaliyetinde ilk kullandığı işaretin “Rotek” ibaresi olduğunu, dava dışı 3. bir kişin kendisine çektiği ihtarnameyle, …” ibaresinin kendisi adına tescilli olduğundan bahisle kullanımına son vermesini istediğini, bu ihtar üzerine ilk kullandığı ibareden çok da uzaklaşmamak için “…” ibaresini tercih ettiğini belirtmiş ve 30.12.2015 tarihli ihtarnameyi dosyaya ibraz etmiştir. Bu itibarla ve belirtilen hususlar hep bir arada gözetildiğinde Mahkemece, marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığı sonucuna varılması isabetli görülmemiş ve hükmün davalılar yararına bozulmasını gerektirmiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, başvuru markası kapsamında kalan mal ve hizmetlerle mesnet markalarda yer alan mal ve hizmetler arasında benzerlik bulunmadığından bahisle iltibas oluşmayacağı, ayrıca davacı yanca, farklı mal ve hizmetler bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesinde sayılan risklerin nasıl oluşacağı ortaya konulmadığından tanınmışlığın da bir tescil engeli oluşturmayacağı mütala edilmiştir. Oysa davacı vekili rapora itirazında, somut olarak da tek tek belirterek, taraf markalarında yer alan bazı mal ve hizmetler arasında benzerlik bulunduğunu savunmuş, örnek kabilinden belirtilecek olursa, başvuru markasında 37. sınıfta yer alan, “…Madencilik, maden çıkartma hizmetleriyle…”, mesnet markalarda yer alan “Maden eritme ocağı” malının benzer olduğunu ifade etmiştir. Mahkemece, rapora yönelik ciddi nitelikteki bu itirazlar değerlendirilmediği gibi, bilirkişi raporunda da denetime elverişli olarak taraf markaları mal ve hizmet dökümleri yapılarak karşılaştırılmamış, mal ve hizmetlerin neden benzer olmadığı hususunda izahat yapılmamıştır. Öte yandan davacının itiraza gerekçe markasının tanınmış olduğu kabul edildiği halde, en azından tanınmışlığın kabul edildiği hizmetler yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesindeki risklerin doğup doğmayacağı hususunda en azından sektörel benzerlik değerlendirmesi yapılmaması da doğru olmamıştır. Bu itibarla, mahkemece, davacının belirtilen itirazları doğrultusunda inceleme yapılarak, itirazda somut olarak belirtilen mal ve hizmetler arasında benzerlik bulunup bulunmadığının tespit edilmesi ve iltibas ve tanınmışlık iddiaları bakımından bu incelemenin sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesi ile bozulmuş, usul ve yasaya uygun görülen özetlenen bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
Türk Patent’ten getirtilen … sayılı marka başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davalının 01/04/2016 tarihinde “… ARITMA İNŞAAT TAAHHÜT” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğu, tescil kapsamında 11, 37, 42. sınıftaki bir kısım emtiaların yer aldığı, başvurunun Resmi Marka Bülteninde ilan edildiği, ilana davacının 2007/64883, 2009/15646 sayılı ve “… …”, “…+şekil” ibareli markaları ile benzerlik arz ettiğinden ve tanınmışlık iddiasıyla itirazda bulunduğu, itirazın Markalar Dairesince reddi üzerine, yeniden inceleme isteminin YİDK’nun … sayılı kararı ile nihai olarak reddine karar verildiği, bu kararın iptali istemiyle mahkememiz önündeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 556 sayılı KHK’nin 8/1-b hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir;
Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 22/11/2021 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Davalıya ait marka başvurusuna konu işaret ile davacı markaları arasında, başvuru kapsamında kalan “SINIF KODU : 37 Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. SINIF KODU : 42 Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri.” bakımından 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8/1-b maddesi anlamında ilişkilendirilme/karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, Davacının tanınmışlık iddiasının yeterli bilgi ve belge ile ispatlanamadığı ve 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8/4 maddesinde belirtilen koşulların sağlanmadığı, eskiye dayalı kullanım ve kötü niyet iddialarının ispatlanamadığı…” ifade edilmiştir.
Buna göre dava konusu başvurusu kapsamında 11, 37, 42. sınıftaki “11 Aydınlatma cihazları (taşıtlar, iç ve dış mekanlar için aydınlatma armatürleri). Sıhhi tesisat ürünleri: musluklar, duş takımları, klozet iç takımları, banyo-duş kabinleri, küvetler, klozetler, evyeler, lavabolar. Su yumuşatma cihazları, su arıtma cihazları, su arıtma tesisatı, atık arıtma tesisatı. Tıbbi amaçlı olmayan elektrikli alt yaygıları ve elektrikli battaniyeler, ısıtıcı yastıklar, elektrikli veya elektriksiz ayak ısıtıcıları, sıcak su torbaları (termoforlar). Akvaryumlar için filtreler ve filtre-motor kombinasyonları. Pastörize ve sterilize edici makineler. 37 İnşaat hizmetleri, inşaat araç – gereçlerinin ve iş makinelerinin kiralanması hizmetleri. Havuz inşaatı, su deposu inşaatı, isale hattı inşaatı hizmetleri. Temizlik hizmetleri; dezenfeksiyon hizmetleri; haşere ilaçlama hizmetleri; temizlik araçları ve makinelerinin kiralanması hizmetleri. Mobilyalara ilişkin döşeme, tamir, restorasyon hizmetleri. Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Giysilerin temizliği, bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Saat tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. Ayakkabı, çanta, kemer tamiri hizmetleri. 42 Bilgisayar hizmetleri: bilgisayar programlama, bilgisayarı virüse karşı koruma, bilgisayar sistem tasarımı, başkaları adına web sitelerinin tasarlanması, bakımı ve güncelleştirilmesi, yazılım tasarımı, kiralanması ve güncelleştirilmesi, internet arama motoru sağlama, hosting, bilgisayar donanımları alanında danışmanlık, bilgisayar donanımlarının kiralanması hizmetleri. Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri. Sanat eserleri orijinallik onay hizmetleri.” mal ve hizmetler bulunurken itiraza mesnet markaların 06, 07, 09, 11, 12, 13, 40, 42.sınıflardaki mal ve hizmetleri kapsadığı gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davalı markasında bulunan 11. Sınıfa dahil mallar bakımından değerlendirme: Davalıya ait markanın tescil kapsamında 11. sınıfta bulunan mallar ile davacı markalarının tescil kapsamındaki mal ve hizmetler karşılaştırıldığında, bu malların/hizmetlerin aynı olmadığı, bunula birlikte Canon benzerlik kriterlerinden hiçbiri bakımından benzer olmadığı, karşılaştırılan mal/hizmetlerin doğası, kullanım amacı ve hitap ettikleri tüketici kesiminin farklı oldukları, söz konusu hizmetlerin farklı alanlarda faaliyet gösteren işletmeler tarafından sunuldukları, birbirinin ikamesi veya tamamlayıcısı olmadıkları, bu nedenle aynı veya benzer mal/hizmetler olmadıkları, başka bir ifadeyle farklı mal ve hizmet oldukları tespit edilmiştir.
Davalı markasında bulunan 37. Sınıfa dahil hizmetler bakımından değerlendirme: Davalıya ait markanın tescil kapsamında “SINIF KODU: 37 Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri.” ve davacıya ait 2007 64883 numaralı markanın tescil kapsamında bulunan “SINIF KODU : 11 Elektrikli kazan ve kalorifer, endüstriyel, sanayi kazan ve fırınları, ocak, yüksek fırın, izabe fırını, demiryolu taşıtları için ısıtma ve soğutma tertibatları” mallarının biri mal, diğeri hizmet olduğu için doğası birbirinden farklı olsa da bu mal ve hizmetlerin birbirinin tamamlayıcısı olarak değerlendirilebileceği, ayrıca dağıtım kanallarının, ilgili tüketici kesiminin ve ticari kaynaklarının örtüşebileceği, sözgelimi “kalorifer” malı ile “ısıtma tesisatının kurulması, bakımı ve tamiri” hizmetinin birbiri ile yakın ilişki içinde olduğu, bu nedenle söz konusu mal ve hizmetlerin benzer mallar/hizmetler oldukları, Davalıya ait marka başvurusunun kapsamında bulunan “Sınıf kodu 37: Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri.” ve davacıya ait 2009 15646 Tescil Numaralı markanın tescil kapsamında bulunan “SINIF KODU : 07 Presler (endüstriyel amaçlar için makineler);Çeliğin işlenmesi, bunlara şekil verilmesi için makineler ve tesisler, konvertörler, takım tezgahları ve bu amaçla kullanılan endüstriyel robotlar; Döküm makineleri;Haddeleme makineleri, haddehaneler; Yükler ve insanlar için taşıma liftleri, asansörleri (köprüleri);Konveyörler (yürüyen bantlar); Yükleme ve boşaltma için kaldırma ve iletme makineleri.Yükleme-boşaltma makineleri ve aletleri; Trene, uçağa, gemiye ve benzerlerine biniş için cihazlar ve makineler; Yükleme ve boşaltma makineleri. Otomatik kaldırma ve iletme makineleri.” nin birbirinin tamamlayıcısı olduğu, makineleri üreten firmaların genellikle müşterilerine tamir ve bakım hizmeti de sunabildiği, ve makinelerin tamiri hizmetleri, bu mal ve hizmetlerin de dağıtım kanallarının, ilgili tüketici kesiminin ve ticari kaynaklarının örtüşebileceği, sonuç olarak karşılaştırılan mal/hizmetler arasında düşük düzeyde benzerlik bulunduğu, Davalıya ait marka başvurusunun kapsamında bulunan “Sınıf kodu: 37 Madencilik, maden çıkarma hizmetleri.” ve davacıya ait 2007 64883 Tescil Numaralı markanın tescil kapsamında bulunan “SINIF KODU: 11 maden eritme ocağı” malının da aynı mantık çerçevesinde birbiriyle ilişkili ve benzer mal/hizmetler olduğu, Diğer taraftan “Sınıf kodu: 37 İnşaat hizmetleri, inşaat araç – gereçlerinin ve iş makinelerinin kiralanması hizmetleri. Havuz inşaatı, su deposu inşaatı, isale hattı inşaatı hizmetleri. Temizlik hizmetleri; dezenfeksiyon hizmetleri; haşere ilaçlama hizmetleri; temizlik araçları ve makinelerinin kiralanması hizmetleri. Mobilyalara ilişkin döşeme, tamir, restorasyon hizmetleri. Giysilerin temizliği, bakımı ve tamiri hizmetleri. Saat tamiri hizmetleri. Ayakkabı, çanta, kemer tamiri hizmetleri.” hizmetleri ve davacıya ait markaların tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin hiçbir Canon kriteri bakımından benzer olmadığı, bu hizmetlerin farklı mal ve hizmetler oldukları,
Davalı markasında bulunan 42. Sınıfa dahil hizmetler bakımından değerlendirme: Davalıya ait markanın tescil kapsamında “SINIF KODU 42: Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri.” ve davacıya ait 2007 64883 numaralı markanın tescil kapsamında bulunan “SINIF KODU : 42 Taşıt tasarım hizmetleri” nin aynı/aynı tür hizmetler oldukları, – Diğer taraftan “SINIF KODU : 42 Bilgisayar hizmetleri: bilgisayar programlama, bilgisayarı virüse karşı koruma, bilgisayar sistem tasarımı, başkaları adına web sitelerinin tasarlanması, bakımı ve güncelleştirilmesi, yazılım tasarımı, kiralanması ve güncelleştirilmesi, internet arama motoru sağlama, hosting, bilgisayar donanımları alanında danışmanlık, bilgisayar donanımlarının kiralanması hizmetleri.Sanat eserleri orijinallik onay hizmetleri.” ve davacıya ait markaların tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin hiçbir Canon kriteri bakımından benzer olmadığı, bu hizmetlerin farklı mal ve hizmetler oldukları, kanaatine varılmıştır.
Mallar/ hizmetlerin örtüşmesinin karıştırma ihtimalini artıran bir unsur olduğu tekrar vurgulanmalıdır. Zira yukarıda ifade edildiği üzere, KHK’nın 8/1-b hükmündeki, markaların benzerliği ile mal ve hizmetlerin benzerliğine ilişkin unsurların karşılıklı bir bağımlılık ve dengeleme ilişkisi içinde olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü, kimi zaman karşılaştırılan mal ve hizmetler arasındaki aynılık veya yüksek düzeyli benzerlik, markalar (işaretler) arasında var olan düşük düzeyde benzerliği ikame edebilir.
İşaretlerin benzerliğinde ise, onların ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… ARITMA İNŞAAT TAAHHÜT” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların ise, standart karekterle yazılmış “… …”, “…+şekil” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
İşitsel benzerlik, kelime markaları telaffuz edilirken ortaya çıkan benzerlik halidir. İşitsel benzerliğin tespiti, bazı durumlarda tek başına markaların benzer markalar olarak değerlendirilmeleri için yeterli kabul edilebilir. Ancak, işitsel benzerliğin görsel benzerlikle yeterli düzeyde desteklenmemesi halinde markaların benzer markalar olarak değerlendirilmemesi de mümkündür.
Kavramsal (anlamsal) benzerlik, kelime veya şekil markalarının karşılık geldikleri anlam veya kavramlar bakımından ayniyet veya benzerlik içermeleri durumunda ortaya çıkar. Kelime markalarının kavramsal (anlamsal) benzerliği, temel olarak, farklı şekilde yazılı kelimelerin aynı veya farklı dilde aynı/benzer kavramlara (anlamlara) karşılık gelmeleri durumunda ortaya çıkabilir. Şekil markalarının kavramsal (anlamsal) benzerliği ise temel olarak, markalarda yer alan şekil unsurlarının aynı kavramlara karşılık gelmeleri durumunda ortaya çıkabilir.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimali telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Halkın, karşılaştırılan işaretler arasında “bağlantı” kurma ihtimali bulunması, benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterlidir. Markalar arasında benzerlik incelemesinde temel ilke, her iki markanın ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaa göre tüm faktörler bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılmasıdır. Global değerlendirme gereği, markaların unsurlarına bölünerek, unsurlarına göre ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacaktır. Bununla birlikte, inceleme sırasında markayı oluşturan jenerik, tanımlayıcı unsurların değerlendirme dışı bırakılmasına engel değildir. Dolayısıyla asıl olan markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel intibaa göre değerlendirme yapılmasıdır. Bununla birlikte markalar esas ve yardımcı unsur olmak üzere iki unsurdan meydana geldiği asla göz ardı edilmemelidir. Markayı benzerlerinden ayırt etmeye yarayan markada diğer unsurlara göre daha ön planda olan unsur esas unsur iken; esas unsura göre nispeten arka planda olan, malın ve hizmetin temel özelliklerini veya sair özelliklerini belirten ve esas unsura bağlı ve onunla ilişki içinde bulunanlar yardımcı unsurdur. Markaları benzerlerinden ayıran en önemli unsur esas unsurlardır. Markanın ayırt ediciliği ve iltibasa sebebiyet verip vermediği gibi hususlar esas unsur nazara alınarak tespit edilir.
Yargıtay 11. HD’nin 2002/12018 E. ve 2003/4432 K. Sayılı “PORT/INTERPORT” kararında belirlenen temel ilkelerin dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre; asıl unsuru markanın bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayrıcalığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Tespit edilen asıl unsur sözcükten ibaret ise markalarda ortak olarak kullanılan kök kelime ve başvuru sahibinin varsa ilave ettiği ekler belirlenmelidir. Son olarak başvuru sahibinin markasındaki eklentinin başlı başına ayırt edicilik vasfının olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.
Somut olayda yapılan inceleme neticesinde, davacı markalarından 2009/15646 sayılı markanın “…” ibaresinin figüratif bir kompozisyonundan oluştuğu, diğer davacı markasın 2007/64883 tescil numaralı markada ise “…” ibaresine ek olarak bu ibarenin sol üst kısmında daha küçük puntolarla yazılmış “…” ibaresinin de bulunduğu, davalı markasında ise “…” ibaresinin markanın ayırt edici ve baskın unsuru olduğu, “…” ibaresinin hemen altında “arıtma-inşaat-taahhüt” kelimelerinin tali unsur olarak yer aldığı, davacıya ait markalar ile davalıya ait marka karşılaştırıldığında “…” ibaresinin taraf markalarında ortak ayırt edici unsur olarak yer aldığı, başka bir ifadeyle davacıya ait markaların asli ve baskın unsuru olan “…” ibaresinin davalıya ait markanın da asli ve baskın unsuru olduğu, bu nedenle markalar arasında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8/1-b maddesi anlamında ortalama düzeyin üzerinde görsel ve işitsel benzerlik bulunduğu kanaatine ulaşılmıştır.
Yerleşik içtihada göre, halkın malların veya hizmetlerin aynı işletmeden veya ticari ya da idari olarak bağlantılı bir işletmeden geldiğine inanması riski karıştırılma/ilişkilendirme olasılığını ortaya çıkartır. Karıştırılma ihtimali incelemesinde mal/hizmet benzerliği, işaret benzerliği, benzerliğe gerekçe olarak gösterilen markanın ayırt edici gücü ve hedef tüketici kitlesinin bilgi ve dikkat düzeyi ele alınır. Bu unsurlardan birinin zayıf olması diğer unsurların güçlü olması ile telafi edilebilir. Örneğin markalar arasında işaret benzerliği zayıf ise yüksek dereceli mal/hizmet benzerliği ve benzerliğe gerekçe olarak gösterilen markanın ayırt edici gücünün yüksek olması durumunda markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunabilir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus; ortalama düzeydeki halk nezdinde bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurulmasıdır. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. Tüketicinin iki işaret arasında doğrudan ya da kaynakları bakımından idari – iktisadi bir ilişki kurma yanılgısına düşmesi iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olacaktır. 
Karıştırılma olasılığına ilişkin bütüncül değerlendirme yapılırken, ihtilafın konusu markaların görsel, işitsel veya kavramsal benzerliği, işaretlerin bütün olarak oluşturdukları izlenim esasında incelenmelidir. Ancak bu yapılırken işaretlerin ayırt edici ve baskın unsurları özellikle dikkate alınmalıdır. Karıştırılma olasılığına ilişkin genel değerlendirmede, malların veya hizmetlerin ortalama tüketicisinin markalara ilişkin algısı belirleyici etkiye sahiptir. Bu bağlamda, ortalama tüketiciler markayı genellikle bütün olarak algılar ve markanın çeşitli detaylarına ilişkin kapsamlı bir analize girişmez.
Önceki markanın ayırt edici gücü arttıkça, karıştırılma ihtimalinin o derece artacağı ve piyasada edinmiş olduğu tanınmışlık nedeniyle yüksek ayırt ediciliğe sahip olan önceki markaların, daha düşük ayırt ediciliğe sahip markalara göre daha geniş bir korumadan yararlanacağına ilişkin ilkeler içtihat hukukunda benimsenerek önceki markanın ayırt edici gücünün karıştırılma ihtimali incelemesindeki rolüne açıklık getirilmiştir. Sonuç olarak, bir bütün olarak önceki markanın ayırt edici gücü markanın koruma kapsamının genişliğini belirler ve karıştırılma ihtimalinin incelenmesinde göz önünde bulundurulmalıdır. Markaların ortak unsurlarının ayırt edici olmadığı durumlarda işaret benzerliği incelemesi ortak olmayan unsurlara odaklanılır. Karşılaştırma konusu markalarda ayırt edici olmayan unsurların ortak olması durumunda karıştırılma ihtimali yoktur sonucuna ulaşılır. Markaların düşük ayırt edici niteliği haiz unsurlarının ortak olduğu durumlarda işaret benzerliği incelemesinde ortak olmayan unsurlar ve genel izlenim dikkate alınır. Diğer bir ifadeyle, markalar düşük düzeyde ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır. Bu değerlendirme ortak olmayan unsurların benzerliğinin ve ayırt edici niteliğinin araştırılması şeklinde olacaktır. Örtüşmeyen bileşenlerin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınacaktır. Karşılaştırılan işaretlerde, düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsurun ortak olarak yer alması, karıştırılma ihtimaline yol açmaz. Bunun yanı sıra değinilmesi gereken bir diğer husus da hedef tüketici kitlesidir. Markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Somut olayda, ortak olarak işaretlenen ürünler hemen her yaştan ve kesimden ortalama tüketiciye hitap eden ürünler olup, özel bir tüketici kesimine hitap etmeyen, nispeten kısa zaman aralığında tercih yapılarak satın alınan, yüksek fiyatlı olarak nitelendirilemeyecek ürünlerdir. Bu nedenle, ilgili tüketicinin makul düzeyde bilgiye ve dikkate sahip olduğu düşünülmektedir.
Yukarıda karıştırılma ihtimaline ilişkin olarak yapılan tüm değerlendirmeler ve tespitler ışığında, markalar arasında ortalama düzeyin üzerinde benzerlik bulunması, bunun yanı sıra davalı markasının kapsamında bulunan “SINIF KODU : 37 Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. SINIF KODU : 42 Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri.” hizmetlerinin davacı markalarının tescil kapsamında bulunan mallar ile benzer olması hususları ve ayrıca davacıya ait “…” ibaresini içeren markaların orijinal ve özgün karakteri nedeniyle sahip olduğu ayırt edici nitelik birlikte değerlendirildiğinde, davalı markasının başvuru kapsamında bulunan “SINIF KODU: 37 Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. SINIF KODU: 42 Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri.” hizmetleri bakımından 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimali ortaya çıkabileceği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
MarKHK m. 8/4 Hakkındaki Değerlendirme:
MarKHK m. 8/4’göre bir marka toplumda belli bir tanınmışlık düzeyine erişmişse bazı şartların varlığı halinde farklı mal veya hizmetlerde de kullanılamaz (Prof. Dr. Hamdi Yasaman Marka Hukuku C.I s. 408).
Sherman bir başvurunun tanınmış marka kapsamında değerlendirilebilmesi için gereken şartları aşağıdaki gibi belirtmiştir:
Başvurusu yapılan marka önceki marka ile irtibat kuracak kadar benzer mi?
Bu markalar ülkemizde tanınmış mı?
Haklı gerekçe olmadan kullanım başvuru sahibine haksız avantaj sağlayacak mı veya markayı sulandırıp itibarına zarar verecek mi? (Bently/ShermanIntellectualPropertyLaw 2004 Oxford s. 872,873).
MarKHK m. 8/4’ün uygulanabilmesi bu üç şartın bir arada varlığına bağlıdır (25 Mayıs 2005, T-67/04, ‘Spa-Finders’, par. 30). AB’nin Mercator kararında da belirtildiği üzere; önceki markanın tanınmışlığının gösterilmiş olması haksız avantaj elde edileceğini veya itibarın zarar göreceğini ispatlamaz. Keza bunlar ayrıca gösterilmesi gereken farklı koşullardır (29.03.2012 Poslovini Sistem Mercadord v OHIM, Mercator Multihull INC Par. 46 – 48).
Aynı şekilde Yargıtay 11. HD’nin uygulaması da buna paraleldir. Nitekim Bonus/Bonus Köy Peynirleri kararında Yargıtay 11. HD; tanınmışlık kanıtlansa dahi MarKHK m. 8/4 kapsamındaki üç olasılıktan birinsin gerçekleşme olasılığı sağlam bir zemin ile ortaya konulmadan anılan madde uygulamaz yönünde değerlendirmelerde bulunmuştur (Yargıtay 11. HD 2009/148 E, 2010/10527 K).
Yargıtay içtihatlarında tanınmışlık bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak tarif edilmiştir (Yargırat 11. HD, 2002/010575 E. , 2003/002752 – 1999/8859, 2000/2229 K.). Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10.03.2005 tarih ve 2004/4268 E. 2005/2362 K. sayılı kararında tanınmışlığın tespitinde dikkate alınacak kriterler açıkça gösterilmektedir. Bu kararda, toplumda tanınmışlığın tespitinde 1999 tarihli “WIPO Ortak Tavsiye Kararları” adı altındaki ölçütlerden yararlanılması gerektiği, bu ölçütlerin kısaca; Toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi, Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, Marka promosyonlarının hedef aldığı coğrafi alan, promosyon süresi ve yoğunluğu, Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, Markanın resmi makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, Markanın ekonomik değeri olduğu vurgulanmaktadır.
Bu kıstaslardan birisinin, birkaçının veya tamamının varlığı tanınmışlığı gösterebilecektir. Keza markanın tanınmış olup olmadığı somut olaydaki dinamikler dikkate alınarak tespit edilecektir. ATAD General Motors v Yplon (C-375/97) kararının 27. paragrafında da; tanınmışlığı ortaya koymada; markanın pazar payı, markanın kullanım yoğunluğu ve yaygınlığı, markanın promosyon çalışmaları için yapılan yatırımların büyüklüğü, gibi birçok faktörün etkili olabileceğini belirtmiştir.
Dirikkan’a göre; kural olarak marka ikinci marka başvurusunun yapıldığı anda ve hükümsüzlük davasının açıldığı anda tanınmış olmalı ve bu niteliğini muhafaza etmelidir(Dr. Hanife DİRİKKAN, Tanınmış Markanın Korunması, Ankara 2003 S. 248 Par. 1).
Bu çerçevede, davacı tarafından dava dosyasına sunulan deliller de dikkate alınarak yapılan inceleme sonucunda, davacıya ait markaların “…” markası bakımından tanınmışlığının olduğu yönünde yeterli kanaat oluşmadığı, davacının Türkiye’de ve yabancı ülkelerde kazandığı ihaleler ile yaptığı faaliyetler, kazandığı ödüller ve sertifikalar, yurtdışı tescilleri gibi birtakım bilgi ve belgelere yer verildiği görülmekle birlikte bu dokümanların bir markanın tanınmışlığının tespitinde bulunmak için yeterli olmadığı, bir markanın tanınmışlığının ispatlanmasında kamuoyu araştırması, pazar araştırması, ilgili pazardaki pazar payı gibi parametrelere ihtiyaç duyulduğu, nispi ret gerekçesi olarak ileri sürülen bir iddia karşısında resen tanınmışlık tespitinde bulunulamayacağı, belirtilen iddianın ancak davacı şirket tarafından ispatlanması gerektiği, kaldı ki “…” markasının tanınmışlığı ispatlansa bile bu durumun da tek başına yeterli olmadığı, dava konusu edilen markanın tanınmış markanın ayırt edicilik karakterini zedelemesi, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi veya tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinden birinin gerçekleşmesinin gerekli olduğu, somut olay bakımından bu şartların da hiçbirinin sağlanamadığı, öte yandan davacıya ait “…” markasının tanınmışlığının da somut olay bakımından davaya etkisinin bulunmadığı, eldeki veriler ışığında 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesine ilişkin koşulların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hakkında:
Yargıtay HGK 2008/11-501-2008/507 sayılı kararında marka tescilinde kötü niyeti; başkasının markasından haksız olarak yargılanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapma amacına yönelik başvuru ve tesciller, olarak tanımlamıştır.
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere kötü niyetli marka tescili iltibas etme şeklinde ya da gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapma amacı biçiminde farklı şekillerde meydana gelmiş olabilir.
Ülkemiz açısından da emsal olan mehaz kanunun uygulandığı Avrupa Topluluğu Adalet Divanı kötü niyeti irdelediği …. kararında; Avusturya Mahkemesi’nin yönelttiği sorulara cevap olarak; kötü niyetin başlı başına marka başvurusunu sakat kılan bir unsur olduğunu ifade etmiş, marka başvurusunda dürüst ticari pratikler içinde kabul edilebilir olmayan bir niyetin kötü niyet olarak kabul edileceği ve başta markanin kullanma niyetinin olmaması ile önceki markanın varlığına ilişkin gerçek veya muhtemel bilgi olmak üzere kötü niyetin tespitinde içinde bulunulan tüm faktörlerin dikkate alınacağı, belirtilmiştir.
Benzer bir şekilde Battal’a göre; marka hakkı sahibi markasına itibar kazandırmak amacıyla kendi emeği ve sermayesiyle büyük yatırımlar ve masraflar yapmışsa ve davalı da buna karşılık esaslı hiçbir yatırım ya da harcama yapmadan bu markayı ya da benzerini kendi adına kullanmaya kalkışmışsa bu halde zaten davalının iyi niyetli olduğunu kabul etmek mümkün olmayacaktır(Prof. Dr. Ahmet Battal, Marka Hakkına Tecavüz Davalarında Dava Hakkının Kötüye Kullanılması, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu Bildirliler-Tartışmalar sf.49 XVIII, 22.06.2001).
Memiş’e göre; iyi niyetin esas olması “normal olma”dan kaynaklanır. Şayet içinde bulunulan vakıalar normal değilse iyi niyet esas olmayacaktır(BKZ.Doç.Dr. Tekin Memiş, Kötü Niyeli Marka Tesciline Bağlanan Sonuçlar s. 418).
Karasu’ya göre ise; Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılmaktadır. Buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmamalıdır. Zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de değildir. Ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden bilme, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabilir(Bkz. Karasu, Rauf; Spekülasyon ve Engelleme Markları, FMR, 2008/3, s. 30 vd).
Yargıtay 11. HD, tacirin özenli ve dikkatli davranma mükellefiyetini esas alarak değerlendirme yapmaktadır. Örneğin Alvorada kararında; başvuru sahibinin çay konusunda uluslararası ticari alanda faaliyet gösteren bir kuruluş olması nedeniyle dünyadaki bu konudaki gelişmeleri ve bununla ilgili marka tescillerini basiretli bir tacir olarak takip etmek zorunda olduğu, belirtilmiştir(Yargıtay 11. HD E. 2001/9903 K. 2002/3699 T. 19.4.2002).
Bu çerçevede, başvuru sahibi itiraza karşı görüş dilekçesinde … markasının tanınmış olmadığını ve sınıfların farklı olduğunu öne sürmektedir ancak davacının markanın kötü niyetle tercih edildiğine ilişkin iddiasına ilişkin açıklama getirmemiştir.
Bu çerçevede, “…” ibaresi üzerinde herhangi bir tanınmışlık durumunun söz konusu olmaması da göz önüne alındığında, karıştırılma ihtimaline ilişkin olarak yapılmış tespit ve değerlendirmeler ışığında davalı başvurusunun kötü niyetle yapıldığı yönünde somut bir kanaate ulaşılamadığı, salt markalar arasındaki benzerlik iddiasının başvurunun kötü niyetle yapıldığı sonucunu doğurmayacağı, bir başvurunun kötü niyetle yapıldığı sonucuna varabilmek için markanın başka bir marka ile özellikle figüratif unsurlarında veya yazı tipinde ayniyet aranmasının daha makul olduğu, incelenen somut olayda markalarda ayniyet olmadığı, herhangi bir figüratif unsur veya yazı tipinde de ayniyet olmadığı, başka bir ifadeyle davalıya ait markanın taklit marka olduğu algısını doğurabilecek bir hususun bulunmadığından, davalı şahısın kötü niyetli olduğuna dair bir kanaat oluşmamıştır.
Eskiye Dayalı Kullanım Hususunda Değerlendirme:
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/3 maddesi hükmü şu şekildedir: “ Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez.
a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,
b) Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,”
Tescil ilkesinin istisnalarından birisi KHK’nın 8/4 maddesinde hükme bağlanan eskiye dayalı kullanımdır. Tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmiş olması koşuluna göre, itiraza gerekçe olarak gösterilen işaret üzerindeki hakkın, itiraz edilen markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden veya bu başvuruya ait rüçhan tarihinden önce doğmuş olması gerekir. Bilindiği üzere, marka hukukunun temel prensiplerinden birisi ülkesellik prensibidir. Ülkesellik prensibi gereğince, bir ülkede marka hakkı elde etmiş bir kişinin hakları yalnızca o ülkenin sınırları içinde geçerlidir ve marka sahibinin diğer ülkelerde geçerli marka hakkına sahip olabilmesi için markasını koruma talep ettiği ülkelerin ofislerinde de tescil ettirmesi gereklidir. Bu nedenle, bir kişi yurtdışındaki marka tescillerini gerekçe göstererek, markanın Türkiye’de otomatik olarak korunmasını sağlayamaz. KHK’nın 8/4 maddesi hükmü açısından “yabancı” tescilsiz markalar veya işaretler için farklı bir uygulama yoktur. Türkiye’de tescilli olmayan bir marka veya işaret de, hükümde yer alan koşulları sağlamaları şartıyla hüküm kapsamında korunabilir. Ancak “Ülkesellik” prensibi gereği, başka bir ülkede doğmuş olan hak Türkiye’de öne sürülemez. Dolayısıyla –sadece- Türkiye dışındaki bir tescile (veya tescillere) dayanan markalara/işaretlere 6/3 maddesi kapsamında koruma sağlanması mümkün değildir. İleri sürülen hakkın Türkiye’de doğmuş olması, diğer bir deyişle marka olarak kullanımın Türkiye’de gerçekleşmiş olması gerekir. Dava dosyası kapsamında davacı tarafından sunulan tüm bilgi, belge ve dokümanların incelenmesi neticesinde, davalıya ait başvurunun eşya listesinde yer alan mallar/hizmetler ile aynı veya benzer mal/hizmetler için davacının başvurunun başvuru tarihinden önce ihtilaf konusu “…” ibaresinin aynı veya benzeri için ticaret sırasında tescilsiz şekilde Türkiye’deki kullanımını ispatlayamadığı, marka hukukunun temel ilkelerinden biri olan ulusallık ilkesinin de doğal bir sonucu olarak salt davacıya ait yurtdışı tescillerinin veya kullanımlarının da davacıya Türkiye’de otomatik olarak bir hak sağlamayacağı, dava dosyası kapsamında sunulan delillerin davalıya ait başvurunun eskiye dayalı kullanım hükmü çerçevesinde reddi için yeterli olmadığı, zira eskiye dayalı kullanım düzenlemesinin tescil ilkesinin bir istisnasını oluşturduğu, istisnai bir düzenleme için bu derece geniş çerçevede değerlendirme yapılamayacağı, dolayısıyla davacının 8/3 maddesi kapsamında eskiye dayalı kullanım hakkının olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
10.01.2017 gün ve 29994 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.12.2016 gün ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Geçici Madde 1/(1) hükmü uyarınca anılan kanunun yayımı tarihinden önce yapılmış marka tescil başvurularına, başvuru tarihinde yürürlükte bilinen 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanmasının zorunlu bulunması, YİDK kararının iptali ve buna bağlı tescil istemli davaların başvuru tarihindeki hukuki durum nazara alınarak sonuca bağlanmalarının gerekli olması karşısında 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanarak sonuca bağlanmalarının icap etmesi nedeniyle yeni SMK’nın yargılamanın yukarıdaki biçimde sonuçlandırılmasını engellemediği düşünülmüştür.
Usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 01/03/2021 tarih ve 2020/1726 esas, 2021/1838 sayılı ilamında belirtilen ve uyulan gerekçelerle; davanın kısmen kabulüne, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının 37. Sınıf “Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri.” İle 42. Sınıf “Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri. “ emtiaları ile sınırlı olarak iptaline, … sayılı markanın 37. Sınıf “Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri.” İle 42. Sınıf “Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri. “ emtiaları ile sınırlı olarak hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın KISMEN KABULÜNE,
2-TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının 37. Sınıf “Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri.” İle 42. Sınıf “Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri. “ emtiaları ile sınırlı olarak iptaline,
3-… sayılı markanın 37. Sınıf “Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri.” İle 42. Sınıf “Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri. “ emtiaları ile sınırlı olarak hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
4-Fazalaya ilişkin talebin reddine,
5-Alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 50,30 TL karar harcının davalılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
6-Davacı vekili için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Reddedilen kısım itibariyle AAÜT uyarınca davalılar için 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
8-Kabul ret oranının takdiren 1/2 olarak belirlenmesine, davacı tarafından yapılan ve aşağıda dökümü gösterilen 4.957,60 TL yargılama giderinden payına düşen 2.478,80 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, kalanının davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Kabul ret oranına göre davalı şahıs tarafından yapılan aşağıda dökümü gösterilen 538,62 TL yargılama giderinden payına düşen 269,31 TL nin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine ve kalanının bu davalı üzerinde bırakılmasına, davalı kurum tarafından yapılan 148,00 TL yargılama giderinden payına düşen 74,00 TL nin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine, kalanının bu davalı üzerinde bırakılmasına,
10-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.13/01/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.

Davacı Masraf Dökümü:
İlk Masraf 67,40.-TL
Posta Masrafı 434,00.-TL
Bilirkişi Masrafı 4.000,00.-TL
İstinaf.Kar.Harcı 35,90.-TL
İstinaf Yol.Baş.Harcı 98,10.-TL
Temyiz Kar. Harcı 54,40.-TL
Temyiz Baş. Harcı 267,80.-TL
Toplam 4.957,60.-TL

Davalı şahıs Masraf Dökümü:
Posta Masrafı 97,32-TL
İstinaf.Kar.Harcı 35,90.-TL
İstinaf Yol.Baş.Harcı 98,10.-TL
Temyiz Kar. Harcı 44,40.-TL
Temyiz Baş. Harcı 262,90.-TL
Toplam 538,62.-TL

Davalı Kurum Masraf Dökümü:
Posta Masrafı 14,00.-TL
İstinaf.Kar.Harcı 35,90.-TL
İstinaf Yol.Baş.Harcı 98,10.-TL
Toplam 148,00.-TL