Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/131 E. 2021/398 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/131
KARAR NO : 2021/398

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 12/04/2021
KARAR TARİHİ : 09/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/12/2021

DAVA:
Davacı vekili 12/04/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 2008/61328, 2008/61491, 2017/75931, 2019/64696 sayılı ve “…” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, 2020/20198 kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkilinin tanınmış “…” markalarının sahibi olduğunu, müvekkilinin aynı zamanda “…” ve “ÇITIPITI” esas unsurlarına haiz markalarının bulunduğunu, dava konusu 2020/20198 sayılı başvurunun ise “… …” şeklinde olduğunu, başvuruya karşı itirazlarının kurum tarafından reddedildiğini, verilen kararın hatalı olduğunu, dava konusu markanın da müvekkil markaları gibi “…” ibaresini taşıdığını, bu durumun davalı yanın markası açısından müvekkili markalarından haksız bir avantaj edinimine yol açacağını, taraf markalarının her açıdan birbirlerine benzer olduklarını, markaların birbirlerinin serisi gibi algılanabileceklerini, markalardaki asli unsurların ortak olduğunu, tüketicinin dava konusu marka ile müvekkili markaları arasında güçlü bir bağlantı kuracağını, bu nedenle de müvekkilinin tescilden doğan haklarının ihlal olacağını, bu durumun taraf markaları arasında iltibas ihtimalini doğuracağını, taraf markalarının tescil edilmek istenilen mallar bakımından da ayniyet gösterdiklerini, her bir markanın telaffuzlarının aynı olduğunu, davalı yanın kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin tanınmış mağazalarında satılan markalar ile yaratılmış bir iltibas bulunduğunu belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun 2021-M-961 sayılı kararın iptali ile dava konusu 2020/20198 başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu YİDK kararının yerinde olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı şahısa usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş ve yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun 2021-M-961 sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şahsa ait 2020/20198 sayılı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 12/02/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 12/04/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 11/11/2021 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu 2020/20198 sayılı marka başvurusu kapsamında rapor içerisinde yer alan tabloda altı çizili gösterilen mal ve hizmetler bakımından markalarının kapsamlarının aynı veya benzer oldukları, başvuruda yer alan sair mal ve hizmetler açısından ise emtia benzerliği kriterinin zaten gerçekleşmediği,  bununla birlikte taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal unsurları itibariyle oluşturdukları bütünsel algıda, ortalama dikkat seviyesine sahip tüketici kitlesi tarafından bariz bir şekilde ve derhal fark edilebilir nitelikteki farlılıkların, ortalama tüketicilerin işaretler arasında yanılgıya düşme ihtimalini de ortadan kaldırdığı…” ifade edilmiştir.
Davada uyuşmazlığın özü, davacıya ait 2008/61328, 2008/61491, 2017/75931, 2019/64696 sayılı ve “…” ibareli markalarının, davalının 2020/20198 sayılı “…” ibareli başvurusu yönünden SMK’nun 6/1, 6/5, 6/9 hükümleri çerçevesinde tescil engeli olup olmadığı ve sonucuna göre 2021-M-961 sayılı YİDK kararının hukuka uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir.
TÜRKPATENT’den getirtilen 2020/20198 sayılı marka başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davalı şahsın 18/02/2020 tarihinde “…” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğu, tescil kapsamında 29, 35.sınıftaki bir kısım emtiaların yer aldığı, başvurunun Resmi Marka Bülteninde ilan edildiği, ilana davacının 2008/61328, 2008/61491, 2017/75931, 2019/64696 sayılı ve “…” ibareli markaları ile benzerlik arz ettiğinden ve tanınmışlık iddiasıyla itirazda bulunduğu, itirazın Markalar Dairesince reddi üzerine, yeniden inceleme isteminin YİDK’nun 2021-M-961 sayılı kararı ile nihai olarak reddine karar verildiği, bu kararın iptali istemiyle mahkememiz önündeki davanın yasal süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun 2020/20198 sayılı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 29, 35.sınıftaki”29.sınıf:Et, balık, kümes  ve av hayvanlarının  etleri  ile  her  nevi  işlenmiş  et  ürünleri.  Kuru bakliyat.  Hazır  çorbalar, bulyonlar.  Zeytin,  zeytin  ezmeleri.  Hayvansal kaynaklı sütler;  bitkisel  kaynaklı  sütler;  süt  ürünleri  (tereyağı  dahil).  Yenilebilir  bitkisel  yağlar.  Fındık  ve  fıstık  ezmeleri,  tahin.  Yumurtalar,  yumurta  tozları.  Patates  cipsleri. 35.sınıf:  Reklamcılık,  pazarlama  ve  halkla  ilişkiler  ile  ilgili  hizmetler,  ticari ve reklam amaçlı  sergi  ve  fuarların  organizasyonu  hizmetleri,  reklam  amaçlı  tasarım  hizmetleri;  alıcı  ve  satıcılar  için  online  pazaryeri  (internet  sitesi)  sağlama  hizmetleri.  Müşterilerin  malları  elverişli  bir  şekilde  görmesi  ve  satın  alması  için  Pekmez  Evcil  hayvanlar  için  alta  serilen  maddeler;  kedi  kumu.  Enerji  içecekleri  (alkolsüz);  proteinle  zenginleştirilmiş  sporcu  içecekleri.  Alkollü  içecekler  (biralar hariç):  Şaraplar,  rakılar,  viskiler,  likörler,  alkol  içeren  kokteyller.  mallarının  bir  araya  getirilmesi  hizmetleri;  (belirtilen  hizmetler  perakende,  toptan  satış mağazaları elektronik  ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile  sağlanabilir.)” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise 2008/61328, 2008/61491, 2017/75931, 2019/64696 sayılı ve “…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 29, 30.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede,taraf markaları kapsamında 29. Sınıf malların tamamı ve 35. Sınıfta yer alan bir kısım mallar bakımından aynı, aynı tür ya da benzerlik düzeyinde bir ilişkinin mevcut olduğu, her ne kadar davacı markaları kapsamında 35. Sınıftaki satış hizmetleri yer almamakta ise de mal üreten işletmenin karineten ürettiği malı satışa da konu ederek ticari mevkiye çıkartacağı kabul edildiğinden mal ile aynı ya da benzer malların satışına yönelik satış hizmetleri arasında benzerlik ilişkisi bulunmaktadır. Bu çerçevede dava konusu markada 35. Sınıf altında satışa konu edildiği görülen “alkolsüz içecek” grubundaki ürünler ile 32. davacı yanın önceki tarihli markalarında 30. Sınıfta yer alan “çaylar – buzlu çaylar”, “kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler” ürünleri arasında da ilgili ürünlerin benzer sunum biçimleri ile, benzer dağıtım noktalarında, aynı raf veya reyonlarda tüketiciye sunulabilen ve tüketicinin sıvı tüketme ihtiyacına yönelik çeşitlilik yaratan, içimi sıcak olabildiği gibi soğuk da olabilen, bu haliyle soğuk içime daha uygun meyve suları, enerji içecekleri, meyveli sodalar, gazozlar gibi içecekler ile benzer nitelikte oldukları, özellikle son yıllarda bu ürünlerin tamamının tüketiciye aynı kanaldan ve aynı tür satış yöntemi ile ulaştırıldığı, dolayısıyla ilgili ürünlerin bu özelliklerinden kaynaklı bir benzerlik bulunduğundan bahsedilmesi mümkündür. Başka bir ifadeyle bu ürünlerin tamamı birbirleri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde bulunma ve birbirleri yerine tercih edilme ihtimali bulunan içecek ürünleridir. Bununla birlikte aynı değerlendirmenin başvuruda kalan sair alkollü içecekler açısından yapılması doğru olmayacaktır. Zira ilgili ürün grubu standart meşrubatlar grubunda yer almadığı gibi aynı marketlerde satılmakla birlikte satış rafları/dolapları da alkolsüz içeceklerden farklı olan, yasal düzenlemeler uyarınca hitap ettiği tüketici grubu yalnızca yetişkinler olan, tüketicinin yararlanma amacının alkolsüz meşrubatlardan farklı olduğu bir ürün grubudur. Dolayısıyla bu emtialar açısından taraf markaları arasında bir benzerlik bulunmadığına kanaat getirilmiştir. Ayrıca yine dava konusu markada 35.sınıfta satışa konu edilen pekmez ürünlerinin satışı ile de davacı markalarındaki pekmez ürünlerinin kendisi arasında güçlü bir benzerlik bulunduğu tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…- …” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Somut uyuşmazlıkta taraf markaları kapsamında benzerliği tespit olunan gıda ürünleri ve bu ürünlerin satışına yönelik satış hizmetleri hemen her yaş, gelir, eğitim ve meslek grubundan tüketiciye hitap eden, kolay erişilebilir ve görece düşük fiyatlı olan, ilgili pazarda marka alternatifliliğinin yoğun olduğu,  dolayısıyla tüketicinin çok sayıda ve birbirine benzer markaya maruz kalarak hafızasında bu markaların silik izlenimlerine dayalı olarak hareket etmek suretiyle tercihlerini somutlaştırdığı ürünler olup tüketicinin bu ürünleri satın alma deneyimlerindeki süre, dikkat ve özen göz önüne alındığında ortalama bir dikkat seviyesine sahip herhangi bir tüketicinin ilgili tüketici grubu içerisinde değerlendirilebileceği düşünülmektedir. Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davalıya ait marka arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacaktır. Yargıtay HGK’nun 13.06.2012 tarih ve 2012/11-155E – 2012/376K sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “kar ıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacaktır. Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Buna göre somut olayda taraf markaları incelendiklerinde dava konusu markanın figüratif şekilde yazılmış (… – …) ibaresinden oluştuğu görülmektedir. Görseli oluşturan her bir harfin muhtelif kuruyemiş ürünlerinin (fıstık, badem, fındık, antepfıstığı, çekirdek, kabak çekirdeği vs) bir araya getirilmesi ile oluşturulduğu görülmektedir. Bir ikileme sesi olan “… …” sözcüğü dilimizde “Üzerinde dikili bulundukları şeyin iki kenarını üst üste getirerek birleştirmeye ve tutturmaya yarayan, iki parçadan yapılmış metal nesne, fermejüp, kopça.” Anlamına da haiz ise de aynı zamanda “pat-pat, tık-tık” gibi yansıma seslerden birini ifade eden ve özellikle kuruyemiş ürünlerinden çekirdek ürünlerinin tüketimi esnasında ortaya çıkan bir ikileme olarak tüketici tarafından da bilinmektedir. Bu haliyle anılan ibarenin gıda ürünleri açısından güçlü bir ayırt ediciliği olmadığı gibi meydana geliş amacı itibariyle de yansıma bir ses olmasından kaynaklı güçlü ve özgün bir ibare olarak algılanmayacağı sonucuna varılmıştır.
Davacı yanın önceki tarihli markalarına bakıldığında ise “…”, “…” ve “… kırıldım” şeklindeki her üç markasının da “…” sesiyle oluşturulduğu, bu ibarenin de yine kelime anlamı olarak “Aşırı incelik, dayanıksızlık ve çekingenlik gösteren” anlamına gelen somut bir kavramsal karşılığının bulunduğu, davacının bir diğer markası olan “çıtı pıtı” ibaresinin de yine “Ufak tefek ve sevimli, çıtır pıtır.” anlamlarına gelen bir söz ikilisi olarak tüketici nezdinde somut bir anlam ifade edeceği değerlendirilmektedir. Bununla birlikte davacı markalarının her birinde, markayı oluşturan sözcük unsurlarının bütününün markalarının esas unsuru olarak algılanacakları ve tüketicinin herhangi bir şekilde “…” ibaresini, kendisinden sonra gelen sözcüklerden bağımsız olarak yorumlamayacağı sonucuna varılmıştır.
Bu tespitler sonucu incelenmesi gereken husus davacı yana ait bu markalar ile dava konusu marka arasında, yarattıkları bütünsel algılar itibariyle ilgili tüketici nezdinde işaretler arasında herhangi bir ilişki kurulup kurulmayacağı ve böyle bir durumda tüketicinin işaretlerin kaynakları konusunda yanılgı yaşama ihtimalinin bulunup bulunmayacağıdır. Taraf markalarının oluşturan her bir kelimenin “…” sesini içermesinden kaynaklı olarak “çıtçıt”, “…” ve “çıtıpıtı” sözcüklerinin her birinin başlangıç seslerinin benzer olduğu, anılan ibarelerin her birinde “…” sözcüğünün bütün ve bağımsız ayırt edici karakteriyle yer aldığı görülmektedir. Bununla birlikte her üç kelimenin de temel olarak dilimizde birbirinden farklı ve somut anlamlarının bulunduğu noktasında bir tereddüt yoktur. Kaldı ki her bir taraf markasının sahip olduğu bu somut anlamlarından ötürü, tüketicinin de sözcükleri bölerek algılama gibi bir eğilimi olmayacak ve her bir markayı bütünsel anlamı itibariyle algılayacaktır. Başka bir deyişle söz konusu markaların hiçbirinde “…” sesi ayrı ve bağımsız bir unsur gibi algılanarak, bu ibareye özel bir anlam yüklenilmeyecektir. Görsel anlamda ise taraf markaları arasında “…” harflerinin diziliminin ötesinde hiçbir benzerliğin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Taraf markalarındaki ortak unsur konumunda olan “…” sesi, üç harften oluşan ve pek çok sözcüğün ön sesini oluşturan bir sestir. Bu haliyle yalnızca tek bir sesin/hecenin, tüketici algısında güçlü bir izlenim yaratacağının beklenmesi ve tüketicinin bu sesi taşıyan her bir marka arasında bağlantı kuracağı yönünde bir izlenim edinmesi mümkün olmayacaktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus karşılaştırılan işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal unsurlarının oluşturduğu bütün üzerinden bu değerlendirmenin yapılması gerekliliği olup tüketicinin, karşılaştığı markalardaki kelimeleri anlamsız unsurlarına bölerek birbirleri ile benzeştirme amacıyla tercihlerini yönlendirmediği, tam tersi, karşılaştığı kelimelerdeki ilk izlenimleri doğrultusunda bu tercihlerini somutlaştıracağı, somut olaydaki gibi birbirleri ile nihai bütünsel algıları açısından herhangi bir benzerlik göstermeyen ibarelerin salt “…” ortak sesini taşımalarından kaynaklı bir nedenle karıştırılma ihtimaline yol açabileceğinden bahsedilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle somut olay bakımından, tüketicinin dava konusu gibi bir marka ile karşılaştığında, bu marka ile davacı yana ait markalar arasında, salt ortak “…” unsurundan kaynaklı bir benzerlikten ötürü tercihlerini yönlendirmesini tetikleyecek bir durumun mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır.
Sonuç olarak her ne kadar taraf markaları aynı ya da benzer mal ve hizmetleri kapsamakta iseler de karşılaştırmanın işaretlerin, ilgili tüketicide yarattıkları bütünsel algıları üzerinden yapılması gerekmekte olup işaretlerin bütünsel algılarda birbirleri ile ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerliğe sahip olmadıkları kanaatine varılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı şahıs tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şahısın kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı TÜRKPATENT için 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.09/12/2021
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.