Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/125 E. 2022/198 K. 21.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/125 Esas – 2022/198
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/125
KARAR NO : 2022/198

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/04/2021
KARAR TARİHİ : 21/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 21/06/2022
DAVA:
Davacı vekili 07/04/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 1991 yılından beri “…” isimli markasını zamanla güncellediği görsellerle kullanmış ve nihayetinde 02.02.2021 tarihinde Türk Marka ve Patent Kurumu tarafından gönderilen tanınmışlık kabul yazısı ile birlikte Tanınmış Marka haline getirmiş olduğunu, markanın 2004 yılında 2004/14610 başvuru numarası ile tescil edilen logosal kullanımının “…” şeklinde olduğunu, T/03391 numaralı tanınmış markanın da … + şekil ibaresi aynı şekilde tanınmış kabul edilmiş olduğunu, müvekkilinin “…” markasını uzun yıllar boyunca yaptığı yatırımlar ile hem ülkesel hem küresel çapta kullanarak ayırt edici hale getirmiş olduğunu, öyle ki 011854131 marka numarası ile de “…” ibaresinin Avrupa Markası olarak tescilli bulunduğunu, müvekkilinin uzun yıllar boyunca yapmış olduğu yatırımlar sonucu elde etmiş olduğu ticari itibar ve marka güvenilirliği, tanınmış markasının kötü niyetli kullanımlarla ticari itibarından istifade etmek isteyen kimseler için de haksız kazanç kapısı olarak görülmüş olduğunu, 2019 yılında müvekkilinin hiç üretmediği ürünlere ilişkin olarak iş bu markanın kullanıldığı tespit edilmiş ve İzmir’de markanın haksız ve yetkisiz biçimde kullanıldığı mallar, bu malları üretenler, satışa arz edenler veya ticari amaçla elinde bulunduran kimseler nezdinde soruşturma başlatılmış olduğunu, markanın taklit kullanımlarını önlemek amacıyla yürütülen soruşturma kapsamında, şüphelilerden …’ın, 11/09/2019 tarihli ifadesinde “…31/08/2018 tarihinde … İlaç ve San. Tic. Ltd. Şti. Unvanlı şirket ile … markalı ürünlerin üretimi için sözleşme imzaladık, sözleşme sırasında talep eden şirket … adına … vekaletinde bulunan marka tescil belgesini bizlere ibraz etmesi üzerine ben de sözleşmeyi imzalayarak onayladım. İlgili firmanın talebi doğrultusunda 180 adet … markalı çok amaçlı genel temizlik ürününün üretimini yaparak ilgili firmaya teslim ettik…” şeklinde ifade vermiş olduğunu, şüphelilerden … da vermiş olduğu ifadesinde özetle “…” markasını taklit etmesine gerekçe olarak 2014/69894 başvuru numaralı 03 numaralı sınıfta tescilli “…” markasını dayanak göstermiş olduğunu, işbu markanın da toplatma işlemlerinden sonra 26.08.2019 tarihinde yapılan devir işlemi ile …’e devredilmiş olduğunu, şüpheli …’ın ifadesinde belirttiği … İlaç ve San. Tic. Ltd. Şti. unvanlı şirketin ticaret sicil gazetesi kayıtlarından … isimli şahıs tarafından kurulduğunun tespit edilmiş olduğunu, ikinci paragrafta ifade edilen bilgiler ışığında … İlaç şirketi ve … isimli şahsın kötü niyetli tescil başvurusunda bulunmuş olduğu açık olsa da, Türk Marka ve Patent Kurumu nezdinde yapılan 01.04.2021 tarihli araştırmada … isimli şahsın tanınmış markaların itibarından faydalanmak amacıyla kötü niyetli başvurularda bulunmayı neredeyse alışkanlık haline getirdiğinin ortaya çıktığını, bu başvuruların arasında örneğin; 2020/44832 numaralı “…” ibareli başvuru 05 numaralı sınıfta, 2020/44826 numaralı “…” ibareli başvurusunun da tıpkı somut olaydaki gibi 03 numaralı sınıfta tescil edilmeye çalışıldığını, işbu markanın farklı ürünlerde kullanılarak sulandırılması, müvekkilinin tanınmış markasına tecavüz teşkil ettiğini, sessiz kalma yolu ile hak kaybı iddiasının iyi niyetli kimseler tarafından ileri sürülebileceğini, tanınmış markaları farklı sınıflarda tescil etmek amacı ile Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde toplamda 43 (kırk üç) başvuruda bulunan bir kimsenin dava dilekçesinde de sunulmuş Yargıtay içtihatları doğrultusunda açıkça kötü niyetli olduğunu, dolayısı ile sessiz kalma yolu ile hak kaybettikleri iddiası bakımından markanın tescil olduğu tarihten itibaren 5 yıl boyunca marka sahibinin işbu kullanımı bilmesi ve sessiz kalması şeklinde bir iddianın dinlenemez nitelikte olduğunu belirterek 2014/69894 başvuru numaralı markanın hükümsüz kılınarak Türk Marka ve Patent Kurumu sicilinden terkinini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı şahıs vekili cevap dilekçesinde özetle, … markasının … tarafından 3. Sınıfta “parfümeri/ kozmetik ürünleri/ bakım kremleri” olarak tescili yaptırılmış olduğunu, müvekkili …’in TÜRKPATENT nezdinde 2014/69894 tescil numaralı (3. sınıf emtialarında tescilli) “…” markasının hak sahibi olduğunu, müvekkiline ait “…” markasının 2014 Yılında tescil edilmiş olduğunu, aradan 6 yıl geçtikten sonra açılmış olan iş bu davanın “sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin hükümler” gereğince reddinin gerektiğini, davacı şirketin müvekkilinin kötü niyetle tescil yaptırdığını iddia etmiş olduğunu ancak bu hususun da yine kabulünün mümkün olmadığını, dava dilekçelerinde de görüldüğü üzere “…” markasının 2021 yılında tanınmış marka olarak kabul edilmiş olduğunu, müvekkilinin tescilinin ise 2014 yılında olduğunu, bu tarihte herhangi bir tanınırlığı olmayan markanın kötü niyetle tescilinin de mümkün olmadığını, ayrıca, kötü niyetin ispatının gerekli olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalıya usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş, yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
HMK 140. Madde uyarınca yapılan incelemede, dava davalı … adına tescilli 2014/69894 sayılı markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 03/05/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle;”…Dava konusu marka ile davacı markası arasında marka işaretleri bakımından benzerlik bulunmasına rağmen markaların kapsamındaki mallar arasında benzerlik bulunmaması nedeniyle dava konusu marka ile davacı markası arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, davacının tanınmışlık iddiasının yerinde olmadığı, kötü niyet olup olmadığı değerlendirmesinin Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu, sessiz kalma yoluyla hak kaybının oluştuğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun 2014/69894 sayılı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 03.sınıftaki “03 ağartma ve temizlik amaçlı maddeler. Parfümeri; kozmetik ürünleri, kişisel kullanım amaçlı koku vericiler (insan ve hayvanlar için deodorantlar dahil). Sabunlar. Diş bakımı ürünleri. Aşındırıcı ürünler (zımpara bezleri, zımpara kağıtları, ponza taşları, aşındırıcı pastalar dahil). Parlatma ve bakım ürünleri (deri, vinil, metal, ahşap için). ” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak 97/010207 Sayılı ve “…” esas unsurlu ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 06, 16. sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davalıya ait dava konusu markanın kapsamında yer alan “Ağartma ve temizlik amaçlı maddeler. Parfümeri; kozmetik ürünleri, kişisel kullanım amaçlı koku vericiler (insan ve hayvanlar için deodorantlar dahil). Sabunlar. Diş bakımı ürünleri. Aşındırıcı ürünler (zımpara bezleri, zımpara kağıtları, ponza taşları, aşındırıcı pastalar dahil). Parlatma ve bakım ürünleri (deri, vinil, metal, ahşap için).” malları ile davacı markasının kapsamındaki “Polyester yanmaz fırın torbası, aliminyum folyo, pvc streç cling film (gıda örtüsü), kesimli streç cling film, mikrodalga streç cling film, buz torbası, yağlı kağıt, buzdolabı torbası.” mallarının oldukça farklı olduğu, emtiaların aynı veya benzer olmadığı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılmadıkları, aynı toptancılarda satılmadıkları değerlendirildiğinden, dava konusu markanın kapsamındaki malların davacı markasının kapsamında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer almadığı tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…” esas unsurlu ibarelerden oluştuğu görülmektedir.
Markalar arasında benzerlik incelemesinde temel ilke, yukarıda da değinildiği üzere, her iki markanın ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaa göre tüm faktörler bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılması gerekmektedir. Global değerlendirme gereği, markaların unsurları bölünerek, unsurlarına göre ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacaktır. Bununla birlikte, inceleme sırasında markayı oluşturan jenerik, tanımlayıcı unsurların değerlendirme dışı bırakılmasına engel değildir. Dolayısıyla aslolan markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel intibaa göre değerlendirme yapılmasıdır. ATAD kararlarından da izlenebileceği gibi, karıştırma olasılığının değerlendirmesi, aslında ileriye dönük bir tetkiktir. Bu tetkikte; “Markalar arasındaki görsel, işitsel veya kavramsal benzerlikler bütün olarak karşılaştırılmalıdır. Karşılaştırma, genel izlenim esas alınarak, özellikle markaların ayırt edici ve baskın unsurları” ve “davanın koşullarıyla ilgili tüm faktörleri dikkate alarak, global olarak yapılmalıdır”.
Bununla birlikte markalar esas ve yardımcı unsur olmak üzere iki unsurdan meydana geldiği asla göz ardı edilmemelidir. Markayı benzerlerinden ayırt etmeye yarayan markada diğer unsurlara göre daha ön planda olan unsur esas unsur iken; esas unsura göre nispeten arka planda olan, malın ve hizmetin temel özelliklerini veya sair özelliklerini belirten ve esas unsura bağlı ve onunla ilişki içinde bulunanlar yardımcı unsurdur. Markaları benzerlerinden ayıran en önemli unsur esas unsurlardır. Markanın ayırt ediciliği ve iltibasa sebebiyet verip vermediği gibi hususlar esas unsur nazara alınarak tespit edilir.
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davacı yanın redde gerekçe gösterdiği markalar arasında SMK md. 6/1 uyarınca karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacaktır.
Dava konusu “…” ibareli markası ile davacının “…” ibareli markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğu aşikardır. Dolayısıyla, dava konusu marka ile davacının markası, marka işaretleri bakımından karşılaştırıldığında, her ikisinin de esas unsurunun “…” ibaresi olması hususu dikkate alındığında, dava konusu marka ile davacı markası arasında marka işaretleri bakımından işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzerlik bulunduğu kanaatine varılmıştır
Sonuç olarak, her ne kadar dava konusu marka ile davacı markası arasında marka işaretleri bakımından aynılığa yakın benzerlik bulunsa da, markaların kapsamındaki mallar arasında benzerlik olmaması nedeniyle dava konusu marka ile redde gerekçe marka arasında karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır
Sessiz Kalma Yolu ile Hak Kaybı Koşulunun Oluşup Oluşmadığı Bakımından Değerlendirme:
Davalıya ait dava konusu marka, 18 Ağustos 2015 tarihinde tescil edilmiştir. Dava 07 Nisan 2021 tarihinde açılmıştır. Tescil tarihi ile dava tarihi arasında 5 yıldan fazla bir süre bulunmaktadır. Yargıtay Hukuk genel Kurulu’nun E. 2017/11-27 K. 2020/225 T. 26.02.2020 tarihli kararında; “…marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir.” ifadesiyle, marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkelerinin uygulanacağı ifade edilmiştir. Dava konusu markanın tescil tarihi ile dava tarihi arasındaki 5 yıldan fazla sürenin geçmiş olması nedeniyle sessiz kalma yoluyla hak kaybı oluşmuştur.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı şahıs tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şahsın kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup, hükümsüzlük davası sadece tescilde malik gözüken şahsa karşı açılacağından davalı olarak gösterilen şirketin davalı sıfatı bulunmadığından şirket hakkında sıfat yokluğundan davalı … yönünden de yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 59,30 TL harçta düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı … vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.21/06/2022