Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/121 E. 2021/434 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/121
KARAR NO : 2021/434

DAVA : Marka (Maddi- Manevi Tazminat İstemli, Ticaret Unvanının Terkini, Markaya Tecavüzün Önlenmesi ve men’i)
DAVA TARİHİ : 05/04/2021
KARAR TARİHİ : 30/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/12/2021
DAVA:
Davacı vekili 05/04/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle;Müvekkilinin uzun yıllardır Ankara’da inşaat sektöründe faal olduğunu, … sayılı “…” markasının tescil sahibi olduğunu, bu markayı işyerinde, reklam panolarında, tabela ve sair mecralarda kullandığını, sektöründe bilinen bir marka olduğunu, davalının “…” markasını kendi markasıymış gibi kullandığını, bu nedenle 23.02.2021 tarihinde … yevmiye sayılı ihtarnamesinin karşı tarafa gönderildiğini ancak ticaret sicilindeki adresinde bulunulmadığını, davalı kullanımının açık bir şekilde müvekkili marka hakkına tecavüz oluşturduğunu, davalının da müvekkili ile aynı şekilde hizmet verdiğini, davalının faaliyetlerinde bizzat davalı şirket yetkilisi …’ın da imzasının bulunduğunu, davalı eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabete sebebiyet verdiğini, davalının tescilli bir hakka sahip olmasının SMK m. 155 uyarınca bir önemi bulunmadığını belirterek, müvekkiline ait tescilli markanın kullanıldığı; ibare, logo, şekil, tabela, broşür vs. Yerlerde kullanmış olduğu “…” markasının silinmesini, Ticaret Sicilinden terkinini ve unvan değişikliğinde bulunulmasını, davalı eylemleri nedeniyle şimdilik 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini, talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalılara usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş ve yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlık ve Uygulanacak Hükümler, Kanıtların Değerlendirilmesi ve Kabul:
Dava, davalının kullandığı ticaret ünvanının terkini ve markaya tecavüzün önlenmesi, men’i, maddi ve manevi tazminat istemi istemlerinden ibarettir.
Davacı ait tescilli marka:
31/12/2012 başvuru ve 08/01/2014 tescil tarihli … sayılı “…+şekil” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 35, 37, 39, 40..sınıftaki mal ve hizmetleri kapsadığı tespit edilmiştir.
17/05/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “…Dosya kapsamında mevcut tek bir adet belge çerçevesinde, davalı yanın hangi alanda faaliyet gösterecek şekilde davacı markasını kullandığı noktasında kesin bir kanaate varılması mümkün olmamakla birlikte davalı yanın ana faaliyet alanının inşaat hizmetleri alanına ilişkin olması nedeniyle, işbu belgenin vasfının nihai hukuki yorumu Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, davalı yanın faaliyetlerine yönelik olduğunun yorumu halinde, bu faaliyetlerin davacı adına tescilli … sayılı marka kapsamında kaldığının kabul edilebileceği, Yine aynı belge üzerinde yer alan ve normal şartlarda markasal nitelik arz eder mahiyetteki kullanımın … sayılı davacı markasında konu işaretin şekil ve sözcük unsuru itibariyle birebir taklidi niteliğinde olduğu, bu nedenle ilgili dokümanın ticari hayatta etki doğuracak bir doküman olarak kabulü halinde, bu durumun davacı yanın tescilli markasından doğan hakkının ihlali olarak değerlendirilebileceği, Davalı ticaret unvanı ile davacı ticaret unvanın amaç konu ve faaliyetleri açısından örtüştükleri gibi yine unvanı meydana getiren çekirdek unsurlar ve ek unsur itibariyle de birbiri ile benzer oldukları, bu nedenle davalı ticaret unvanı terkin koşullarının oluştuğu…” ifade edilmiştir.
Davacı Yanın Tescilli Markalarından Doğan Hakların İhlal Edilip Edilmediğine Dair Değerlendirmeler:
Markayı kullanma hakkı münhasıran sahibine aittir. Tescil edilmiş bir marka sahibi, marka üzerindeki bu münhasır hakkına dayanarak; kendisinin izni alınmadan, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılmasını, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılmasını, aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılmasını engelleyebileceği uygulama kabul edilmektedir. Mevzuatımızdaki düzenlemeye göre marka sahibinin izni olmaksızın, markayı kullanmak, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle taklit etmek, ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak eylemleri marka hakkına tecavüz sayılan fillerdendir. Bu bağlamda öncelikli olarak tespiti gereken husus, dosya kapsamına davacı yanca sunulan delillerin incelenerek, davalı yanca gerçekleştirildiği iddia edilen kullanımların, davacının tescilli markası kapsamında kalıp kalmadığıdır. Bu durumun tespiti sonrasında ise markaları oluşturan ibarelerin esas unsurları arasındaki benzerliğin, ilgili tüketici kitlesi algısında iltibasa sebebiyet verebilecek veyahut taraf markaları arasında en azından iktisadi veya idari bir bağ kurulmasına yeter neden olacak düzeyde olup olmadığı hususu tartışılmıştır.
Dosya kapsamına, davalı yanın ihlale konu kullanımlarını gösterir mahiyette yalnızca tek bir adet belgenin sunulduğu, “İLGİLİ MAKAMA” başlıklı ve 30.11.2020 tarihli olduğu görülen bu belgenin “İşbirliği ve Proje Ortaklığı Yapan Şirketlerin Bilgileri” konulu olduğu, belge içerisinde birlikte faaliyet gösteren ve ortak yatırım işleri yapılacak şirket isimlerinden bahsedilmekte olduğu görülmektedir. Anılan belgenin sol üst kısmında, davacı adına tescilli olduğu görülen “…+şekil” logosunun birebir aynı şekilde, yalnızca “renk” ve “yol” kelimeleri arasına tire işareti konulmak suretiyle bir kullanım gerçekleştirildiği görülmektedir. Ancak mezkur kullanımına konu belgenin hangi iş ya da projeye yönelik olduğuna dair hiçbir bilgi mevcut değildir. Davalı yanın ticaret unvanı incelendiğinde ise 04.01.2019 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği görülen davalı tüzel kişinin ana faaliyet konusunun inşaat malzemelerinin imalatı, alımı, satımı, ithalatı, ihracatı ve pazarlamasının yapılması, her türlü müteahhitlik işleri yapılması, her türlü inşaat işleri yapılması olduğu görülmektedir. Dolayısıyla davalı taraf faaliyetleri temel olarak, davacı yanın tescilli markası kapsamında kalan 37. Sınıftaki “inşaat hizmetleri” alanında değerlendirilebilir olduğuna kanaat getirilmiştir.
Bununla birlikte, ilgili dokümandaki markasal kullanımın, davalı şirket ana faaliyet alanı noktasında gerçekleştirileceği yorumundan yola çıkarak davalı faaliyetlerinin, davacı tescilli markası kapsamında kalabilecek nitelikte faaliyetler olduğu ve anılan kullanımın markasal bir kullanım olarka kabul edildiği değerlendirmesine binaen, işbu kullanımın, davacı tescilli markasından doğan hakları ihlal edecek nitelikte olup olmadığı yönünde de değerlendirmelerde bulunulmuştur. Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için emtiaların/hizmetlerin aynı/ benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/ benzer olması koşulu bulunmaktadır. Karşılaştırılan iki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Kural bu olmakla birlikte tüketici kitlesinin niteliğinin her somut olayda ayrıca ele alınması gerekmekte olup tüketicinin dikkat ve özen düzeyi de her mal ve hizmet grubu bakımından farklılaşmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta davalı tarafın faaliyet gösterdiği inşaat sektörünün ilgili tüketicilerinin, sektör yapısı ve satın alınan hizmetin fiyatı, süreci, sürekli yararlanılan hizmetlerden olmaması gibi nedenlerden götürü dikkat, özen ve seçicilik düzeyi yüksek kimseler oldukları yorumunda bulunulabilinirse de bu yorumun ilgili tüketicilerin hiçbir hal ve koşulda yanılgı yaşamayacakları gibi bir sonuç ortaya koymayacağı, bahsi geçen tüketici kitlesinin de işaretler arasındaki bağlantı düzeyine istinaden taraf markalarının aynı iktisadi kaynaktan gelebilecekleri yönünde bir yanılgıyı her zaman yaşayabilecekleri değerlendirilmektedir. Somut olayda da davacı yanın tescilli markası şeklinde ilgili hizmetler açısından somut ayırt ediciliği bulunan bir şekil ve sözcük markası “…+şekil” iken, davalı yanın şeklindeki kullanımında, birebir aynı logo ve sözcük unsurunu kullandığı, yalnızca “…” şeklinde bir yazım tarzı benimsediği görülmektedir. Hal böyleyken davacı yanın, ayırt edici niteliğe haiz ve özgün bir logodan oluşan markasının birebir aynısının davalı tarafça hiçbir izne tabi olmaksızın markasal olarak kullanılmasının, davacı yanın tescilli markasından doğan hakkının ihlali olduğuna kanaat getirilmiştir..
Davacı Ticaret Unvanı İle Davalı Ticaret Unvanı Arasında Benzerlik Bulunup Bulunmadığı Hususunun Değerlendirilmesi:
Ticaret unvanlarına ilişkin genel hükümlerde yer alan düzenlemelere düzenlenen ticaret unvanı niteliği itibariyle aslında bir sınai mülkiyet hakkıdır. Her tacirin, tacir olmasının vermiş olduğu zorunluluktan kaynaklı kendisine mutlaka bir ticaret unvanı seçme zorunluluğu getirilmiştir. Belirlenecek olan bu unvan kişinin kendi adını içerebileceği gibi tamamen uydurma bir kelime dahi olabilecektir. Burada önemli olan ticaret unvanı belirlenirken o unvanın çekirdek unsurunun, zorunlu eklerinin ve ihtiyari ek unsurlarının da belirlenmesi zorunluluğudur. Bu üç unsurun tamamı ticaret unvanlarının birbirlerinden ayrıştırılmasının sağlanması bakımından önem teşkil eden hususlardır. Uygulamada ticaret unvanlarının farklılaşma zorunlulukları ile ilgili olarak iki temel görüş mevcuttur. Bunlardan ilki “mutlak yenilik” kriteri olup söz konusu kritere göre daha önce örneğin; “…” şeklindeki bir ibare herhangi bir kişi tarafından ticaret unvanında kullanılmış olması halinde bu unvanın daha sonra bir başkası tarafından ne surette olursa olsun kullanılması mümkün görülmemektedir. Doktrindeki ikinci ve Yargıtay’ın da pek çok içtihadında benimsediği görüş ise “nispi yenilik” ilkesidir. Buna göre daha önce başkaları tarafından kullanılmakta olan “…” ibareli bir unvanın, daha sonraki bir zamanda üçüncü bir kişi tarafından “yeterli ayırt edici ek unsurlar” almak koşuluyla ticaret unvanı olarak korunması mümkündür. Bu noktada doktrinde kabul gören görüş ticaret unvanları arasında haksız rekabete yol açacak bir hizmet veya emtia benzerliğinin bulunup bulunmamasıdır. Ticaret unvanlarında çekirdek unsurların ortak olması durumunda, nispi yenilik ilkesi gereğince unvanların birbirlerinden ayrıştırılmalarında, söz konusu unvanı kullanan firmaların çekirdek unsurun yanına, ayırt edici nitelikte ek unsurlar getirmeleri zorunluluğu bulunmaktadır. Nitekim bu ek unsurlar çoğu zaman unvanın faaliyet amaç ve konularını öncelik sırasına göre taşımakta olduğundan, zaten taraf unvanlarının kapsamları da bu çerçevede birbirinden uzaklaşmaktadır. Sözgelimi “… Nakliyat Ltd. Şti.” şeklinde tescilli bir unvan ile “… Turizm Ltd. Şti.” şeklinde tescilli bir unvanın birbiriyle karıştırılması sahip oldukları ek unsurlar nedeniyle mümkün değildir. Nitekim 14 Şubat 2014 tarih ve 28913 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ve yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren “Ticaret Unvanları Hakkında Tebliğ” tebliğin 5. Maddesinin 3. Fıkrası; “Daha önce tescil edilmiş ticaret unvanının eki ile kendi eki aynı olan, ancak ekten sonra gelen işletme konusunu gösteren ilk ibaresi farklı olan ticaret unvanı, ayırt edici bir ek yapılmadan tescil edilebilir.” Düzenlemesine haiz olup tebliğ ekinde de tebliğin ekinde yer alan Örnek-2’de “… İnşaat Otomotiv Sanayi Anonim Şirketi” ticaret unvanı daha önce tescil edilmiş ise, “… Turizm İnşaat Sanayi Anonim Şirketi” ticaret unvanı ayırt edici ek yapılmadan tescil edilebilir.” örneği verilmiştir.
Davacı şirketin 1999 yılında kurulduğu, 17.10.2011 tarihli ticaret sicil gazetesinde anonim şirkete dönüştüğü, davalı şirketin ise 04.01.2019 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan olunduğu görülmüştür. Davacı taraf faaliyet amaç ve konuları incelendiğinde, öncelikli faaliyetinin “inşaat işlerine” yönelik olduğu ilgili sicil kayıtlarından anlaşılabilmektedir. Dolayısıyla tarafların temel faaliyet noktaları birbiri ile örtüşmektedir. Bununla birlikte davacı tarafın ticaret unvanı “… … İNŞ”… şeklinde çekirdek ve ek unsurlara sahipken, dava konusu ticaret unvanı ise “… İNŞAAT TURZ…” şeklinde çekirdek ve ek unsurlara sahiptir. Her iki unvanın da “…” ayırt edici unsuru ortak olduğu gibi bu ibareden sonra gelen “… İNŞ” ve “İNŞAAT” faaliyet konularını gösterir ibareler birbiri ile aynıdır. Hal böyleyken taraf ticaret unvanlarının, faaliyet konularındaki ayniyet ile birlikte birbirine olan yakınlığı göz önüne alındığında, nihai amaçlarının aynı/benzer nitelikte olduğu, böyle bir durumda ticaret unvanlarının birbirlerinden ayrılması için yeterli ek unsurlara sahip olmadıkları ve davalıya ait ticaret unvanının sicilden terkini şartlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Marka ihlali dolayısıyla davacının yoksun kaldığı elde edeceği muhtemel gelir, bilirkişi raporu uyarınca ticari defterlerden tam olarak belirlenmesi mümkün olmadığından Borçlar Kanunu 50/2 ve 51/1 maddesi uyarınca davalının eyleminin devam ettiği süre, elde ettiği gelir, markanın gelirin oluşumuna etkisi, markanın bilinirliği, gücü, ihlalin boyutu ve niteliği, tarafların hal ve durumu, ihlal eyleminin gerçekleşme şekli ile kusurun ağırlığı, markanın ekonomik önemi, marka hakkına tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi gibi unsurlar nazara alınarak maddi tazminat mahkememizce talepte gözönüne alınarak 1.000,00TL olarak takdir edilmiştir.
Tarafların ekonomik durumları, ihlâl olunan hakkın mahiyeti, ihlalin etkileri, ihlalin ulaştığı kitle, fiilin ve kusurun ağırlığı, paranın satın alma gücü ibraz olunan belgeler ve eylemin gerçekleştirilme biçimi karşısında manevî tazminat miktarının 1.000,00.-TL olarak saptanmasının hakkaniyete uygun olacağı düşünülmüştür.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, davalılardan davanın kısmen kabulüne, davalıların, davacı adına tescilli … sayılı markasına tecavüzünün önlenmesine ve men’ine, davacı adına tescilli … sayılı “…” markasının kullanıldığı tabela ve broşürlerde bu ibare logo ve şekillerin silinmesine, davalının ticaret ünvanının ticaret sicilinden terkinine, 1.000,00 TL ve 1.000,00 TL manevi tazminatın ihtarname tarihi olan 23.02.2021 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair istemlerin reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın KISMEN KABULÜNE,
2-Davalıların, davacı adına tescilli … sayılı markasına tecavüzünün önlenmesine ve men’ine,
3-Davacı adına tescilli … sayılı “…” markasının kullanıldığı tabela ve broşürlerde bu ibare logo ve şekillerin silinmesine,
4-Davalının ticaret ünvanının ticaret sicilinden terkinine,
5-1.000,00 TL maddi ve 1.000,00 TL manevi tazminatın ihtarname tarihi olan 23.02.2021 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Fazlaya dair istemlerin reddine,
7-Alınması gereken 136,62 TL harcın peşin alınan 187,86 TL harçtan tahsili ile kalan 51,24 TL bakiye harcın davacıya iadesine,
8-Davacı için karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarıca kabul edilen marka hakkına tecavüz yönünden 7.375,00 TL, maddi tazminat yönünden 1.000,00 TL, manevi tazminat yönünden 1.000,00 TL olmak üzere toplam 9.375,00 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
9-Reddedilen manevi tazminat yönünden 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
10-Taraflar aralarında anlaşamamış olmaları nedeniyle 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18/A-13 ve Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi m.7/3 hükmü uyarınca 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin kabul ret oranına göre 1.082,40 TL’nin davacıdan, 237,60 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
11-Kabul red oranına göre aşağıda dökümü gösterilen ve davacı tarafından yapılan 3.418,26 TL yargılama giderinden payına düşen 615,28 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, kalanının üzerinde bırakılmasına,
12-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekilinin yüzüne karşı davalıların yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.31/12/2021
Katip …
¸

Hakim …
¸
Davacı Masraf Dökümü:
İlk Masraf 255,66.-TL
Posta Masrafı 262,60.-TL
Bilirkişi Masrafı 2.900,00.-TL
Toplam 3.418,26.-TL