Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/112 E. 2021/334 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/112
KARAR NO : 2021/334

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 30/03/2021
KARAR TARİHİ : 07/10/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/10/2021

DAVA:
Davacı vekili 30/03/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin … Sayılı ve “…” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu marka ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davalı şirket tarafından … ibareli markanın tescili için Türk Patent ve Marka Kurumu Markalar Dairesi Başkanlığı’na başvurulduğunu, başvurunun … sayı ile işleme alındığını ve Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan ön inceleme aşamasında kabul edilerek, başvurunun 338 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde ilan edildiğini, söz konusu başvuruya müvekkiline ait … markası ile benzer olması nedeni ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 5. ve 6. maddesi ve Türk Ticaret Kanunu haksız rekabete ilişkin hükümleri uyarınca itiraz edildiğini, itirazın markaların benzer görülmediğinden Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiğini, anılan karara karşı ikinci itirazın dosyalandığını ve YİDK tarafından da itirazın reddine karar verildiğini, … ibareli marka başvurusunun müvekkili adına tescilli … markası ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, başvurunun aynı/benzer/ilintili mal/hizmetler bakımından tescili halinde müvekkili adına tescilli … ibareli markası ile görsel ve fonetik açıdan iltibas yaratacağını, söz konusu markanın müvekkiline ait markanın tescilli olduğu ürünler ve ilintili ürünlerde tescil edilmek istenmesinin 6769 s. SMK’nın 5. ve 6. Maddelerine açıkça aykırılık teşkil ettiğini, dolayısı ile Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 04.02.2021 tarih ve … sayılı red kararının iptalinin gerektiğini, müvekkili şirketin temelinin 1923 yılında Prof. … Bey’in kendi adını taşıyan ilaç laboratuvarını kurmasıyla atıldığını, günümüzde Türk ilaç sektörünün öncü ve köklü kuruluşu … İlaç San. A.Ş.’de uzun yıllar ilaç ve ilaç hammaddeleri üretimi yaparak titiz, dikkatli ve hijyenik sınai üretim deneyimi kazandığını, 1973’te gıda sektörüne girmeye karar verdiğini ve ilk fabrikasını İzmit-Köseköy’de işletmeye açtığını, Türkiye’de fırıncılık sektöründe fenni maya kullanımının bu tarihten itibaren müvekkili öncülüğünde yaygınlık kazandığını ve fenni mayanın ekmek üretiminin vazgeçilmez unsurlarından biri olduğunu, ilk fabrikanın ardından 1986’da İzmir-Kemalpaşa’da ikinci, 1990’da DüzceCumayeri’nde üçüncü fabrikasını kurduğunu, Türkiye dışındaki ilk yatırımını 1998’de Romanya’nın Paşcani şehrinde gerçekleştirdiğini, tüm fabrikalarında üretimin en yüksek uluslararası hijyen ve kalite standartlarına uygun olarak bilgisayar kontrollü sistemler ile yapıldığını, 1000 kişilik deneyimli kadroya ve çağın en gelişmiş teknik donanımına sahip tesislerde fırıncılık mamullerinin üretildiğini, kuruluşundan 1980 yılına kadar yoğun bir çalışmayla Türkiye pazarını geliştiren … Gıda’nın bu tarihten sonra dikkatini ihracat pazarlarına yönelttiğini, markaların 100’ü aşkın ülkede tanınmakta ve kullanılmakta olduğunu, bu ülkelerin çoğunda markaların ilk üçe girdiğini, bazı pazarlarda pazar lideri olduğunu, 100 milyon $ tutarındaki yılık ihracat rakamının bu başarının bir göstergesi olduğunu, müvekkili şirketler topluluğunun araştırma geliştirme faaliyetlerine büyük ağırlık verdiğini, bu amaçla bioteknoloji ve fırıncılık araştırmaları için kurulan iki merkezin (… Biomer ve Fagem) özel teknik donanımları ve yüksek düzeyli kadrolarıyla çalışmalarını sürdürdüğünü, markaların gerek görsel gerekse işitsel olarak benzer olduğunu, müvekkili şirketin markası “…” ile dava konusu “…” ibareleri bütünsel olarak incelendiğinde sadece yazılışlarının değil marka okunuşlarının da ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunun görüleceğini, müvekkili markasında yer alan V harfi yerine C harfi getirilerek küçük bir değişim yapıldığını, kelimenin sonuna eklenen E ibaresinin ise sonda yer alması sebebiyle fark yaratacak etkiye sahip olmadığını, dolayısıyla bu değişimin dava konusu markanın müvekkili şirkete ait markadan farklılaşmasına yetmediğini, … ibaresinin … şeklinde okunduğunu ve dolayısıyla … markası ile arasında tek bir harf farkılılığı bulunduğunu, bu farklılığın da markaların ayırt edilmesini sağlamaya yeterli olmadığını, iki markanın da başlangıç kısımlarında yer alan “PRO” ibareleri ve son iki harfleri “İN” kısımlarının birebir aynı olduğunu, sadece ortada kalan V ve C harflerinin farklı olduğunu, dolayısıyla markaların karıştırılmasının, aralarında bağlantı kurulmasının kaçınılmaz olduğunu, dava konusu “…” markasının müvekkilinin tescilli “…” markası ile hem umumi intibadan hem de sesçil, biçimsel, telaffuz ve görsel açıdan bıraktığı etkiler nazara alındığında benzer olduğunu, müvekkiline ait markaları akla getirdiği için de seri marka izlenimi verdiğini, tüketicilerin marka sahipleri arasında idari/ekonomik bir bağ olduğu zannına kapılabilecekleri, diğer yandan, dava konusu “…” markasının 5. ve 31. sınıflarda yer alan mal ve hizmetler için tescil ettirilmek istendiğini, müvekkilinin … esas unsurlu markasının da 31. Sınıfta yer alan malları kapsadığını, dava konusu markanın, müvekkiline ait marka ile aynı, aynı tür, benzer ve ilişkili mallar için tescil edildiğini, dolayısıyla 6769 s. SMK’nın 6. Maddesinde yer alan benzer mal veya hizmetleri kapsama şartının da dava konusu tüm mal ve hizmetler bakımından gerçekleştiğini, müvekkiline ait … ibareli markaların 6769 s. SMK’nın 6/5 maddesi anlamında tanınmış markalardan olduğunu, markaların benzerliğinin yanısıra kapsadığı ürün ve hizmetler de birebir aynı olan ve bu nedenlerle halk tarafından tanınmış marka ile ilişkilendirilecek ve tanınmış markanın itibarının istismar edilmesi sonucunu doğuracak olan … ibareli markanın müvekkiline ait … ibareli marka ile mal ve hizmet benzerliği gözetilmeksizin dahi tescil edilmemesi gerektiğini, … markasının tesciline izin verilmesi halinde müvekkilinin emek ve zaman harcayarak itibar edindirdiği … markasının ayırt edici vasfının zedeleneceğini, müvekkiline ait … ibareli marka ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olan … ibaresinin tesadüfen seçildiğinin düşünülemeyeceğini ve … markasının kötü niyetle tescile konu olduğunu, davalı yana ait … ibareli marka başvurusunun Türk Ticaret Kanunu anlamında haksız rekabet oluşturduğunu, belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu YİDK kararının yerinde olduğunu, Davacı vekili tarafından açılan davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu ve reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu marka başvurusuna ilişkin YİDK kararının hukuka ve usule uygun olduğunu, dava konusu … markası ile davacıya ait … markası yan yana incelendiğinde markaların görsel, işitsel ve kavramsal olarak farklı olduğunun görüleceğini, ayrıca taraf markalarının bütünüyle bıraktığı izlenimin de farklı olduğunu, başvuru markası ile davacı markası arasında karıştırılacak derecede benzerlik bulunmadığı gibi davalı markasının davacı markasının çıkarlarına zarar vermesi ve itibarından haksız yararlanmasının düşünülemeyeceğini, bu nedenle davacı vekilinin tanınmışlığa dayanılarak başvuru markasının tescil edilmemesi yönündeki iddialarının kabul edilemez nitelikte olduğunu, dava konusu marka kötü niyet açısından irdelendiğinde, markanın yasada öngörülen amacına ve kendisinden beklenen iktisadi işlevlerine aykırı amaçlarla yapılmış bir tescil başvuruş olduğu yönünde yeterli kanaate ulaşılamadığını, davacının sunmuş olduğu delillerin, davalının marka ticareti yapmak, yedekleme veya şantaj yahut davacıyı engelleme, pazara girişini güçleştirmek veya davacıya zarar verme kastıyla hareket ettiğini kabule yeterli bulunmadığını, davacının davalı başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olduğunu ispat edemediğini, açıklanan sebeplerle davacı vekilinin iddialarına katılmanın hukuken mümkün olmadığını, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından alınan dava konusu kararın usule ve hukuka uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkiline ait “…” ibareli markanın hükümsüzlüğünün talep edilemeyeceğini, markanın henüz tescil edilmediğini, – Davacı markasının düşük ayırt ediciliğe sahip olduğunu, bu durumun ayırt ediciliği olmayan marka üzerinde tekel kullanma hakkı vermeyeceğini, ayırt ediciliği düşük olan marka ve türevlerini rakiplerinin de kullanmada eşit derecede hakkının olduğunu, – Müvekkili … … İlaç Kimya İth. İhr. Tic. Ltd. Şti ile davacı … Gıda Üretim ve Pazarlama A.Ş.’nin hayvan gıdaları yem takviyeleri sektöründe faaliyet gösteren kuruluşlar olduğunu, yem katkıları sektöründe “PRO” ibaresini içeren yaklaşık 900 marka bulunduğunu, söz konusu sektörde “PRO” ibaresinin sıklıkla kullanılan bir ibare olduğunu, kullanım yoğunluğu yüksek olan ve ayırt ediciliği düşük olan bir ibareye yer vermenin karıştırılma ihtimali belirlemesinde tek başına dikkate alınabilecek bir husus olmadığını, bu hususun tek başına haksız rekabet ve kötü niyet göstergesi olarak da kabul edilemeyeceğini, – Müvekkiline ait “…” ve davacıya ait “…” markaları incelendiğinde markaların başında yer alan ve ilgili sektörde sıklıkla kullanılan “PRO” ibaresi kaldırıldığında geriye “CINE” ve “-VIN” ibarelerinin kaldığını, markaların birbirinden farklı olduğunu ve müvekkiline ait markanın ayırt ediciliğe sahip olduğunu, davacının “…” ibareli markayı düz zemin üzerine yazı şeklinde kullandığını, müvekkilinin ise kendisine ait olan “…” markasını ambalaj üzerinde “… + FRESH LOHUSA” şeklinde kullanarak söz konusu markayı şekil ve yazı ile desteklediğini, böylelikle tescili istenen markanın yanında figüratif unsurlarla markasına farklılık katarak ayırt ediciliği arttırdığını, müvekkilinin ve davacının ürünlerinin tüketici kitlesinin figüratif farklılıklarla emtiaların farklı amaçlar için kullanıldığını anlayabilecek seviyede olduğunu, müvekkilinin markası ile davacı markası arasında Yargıtay ve ATAD içtihatlarınca benzerlik ve karıştırılma ihtimali açısından dikkate alınan şartların gerçekleşmediğini, müvekkiline ait “…” ürününün atlar, büyükbaşlar, küçükbaşlar ve kanatlılarda kullanılan doğum anında gerçekleşen enerji açığını kapatmada kullanılan, hayvanlarda doğum sonrasında lohusalık döneminde oluşan besin eksikliklerini takviye etmek için geliştirilmiş enerji oranı yüksek bir ürün olduğunu, davacıya ait “…” ürününün ise, maya artığından elde edilen yüksek protein içerikli sıvı formda kullanılan karma yemler için protein kaynağı olduğunu, davacıya ait “…” markalı emtianın hayvanların protein ihtiyacını karşılamak için kullanılırken müvekkiline ait “…” markalı emtianın “at, büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvanlarda doğum sonrası oluşan besin eksikliğini takviye etmek için kullanıldığını, bu durumun iki ürünün kullanım yöntemleri, amaçları ve hammadde-mamul ilişkisi açısından farklılıkları ortaya koyduğunu, davacı tarafa ait “…” markasını içeren emtianın sektörde yapılan araştırma sonucunda, kendi yemini üreten işletmelere satıldığını, satış aşamasında işletme büyüklüğüne göre 1 tonluk IBC tanklarda ya da 20 tonluk büyük tankerler ile sevk edildiğini, yani davacıya ait olan markanın karşılaştırılabilecek herhangi bir ambalaj şekli veyahut görselinin olmadığını, bunun yanında müvekkiline ait “…” markasının ise 500 ml’lik plastik şişelerde ambalajlı şekilde satışa sunulduğunu, dağıtım kanalı olarak tankerlerin veya tonluk tankların kullanıldığı bir ürün ile 500 ml’lik plastik şişelerde satılan iki ürünün yan yana gelerek tüketicilere satışa çıkmasının mümkün olmadığını, müvekkili firma ile davacının ürünleri ve kullanım amaçlarının yukarıda belirtildiği gibi farklı olduğunu, davacı tarafın dava konusu emtianın alıcısı olan kitlenin ortalama tüketici kitlesi olduğu iddialarına katılmanın mümkün olmadığını, markalar arasındaki ufak farklılıkların bile uzman alıcı grubu için karıştırılma ihtimalinin gerçekleşmesine engel olmaya yeterli olabileceğini, doktrinde ve uygulamada kabul edildiği gibi ilaç markaları zayıf olmalarına rağmen, alıcıların doktorlar ve eczacılar olması nedeniyle karıştırılma ihtimalinin de az olduğunu, bu nedenle somut olayı değerlendirirken tüketici grubunun her kesimden alıcı grubu değil, uzman alıcı grubu olduğunun dikkate alınması gerektiğini, iki ürünün de ortalama tüketici olan halkın perakende satış yapan yerlerden veyahut da başka satış yerlerinden self servis şeklinde almasının mümkün olmadığını, söz konusu ürünlerin hayvancılık sektöründe kullanılmakla beraber mutlaka bir uzmanın (veteriner, ziraat mühendisi, vb.) önerisi üzerine uzmanların yönlendirmesi ile alındığını, karıştırılma tehlikesi incelenirken de alıcı grubunun her kesimden alıcı olarak değil uzman alıcı grubu olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve ortalama tüketici anlayışının da bu uzman grubuna göre belirlendiğini, uzman alıcı grubunda ise markalar arasındaki ufak farklılıkların bile ortalama uzman tüketici grubunun dikkatini çekeceğini ve markalar arasında karıştırılma ihtimalini engelleyeceğini, Ulusal ve uluslararası yargı ve doktrinde ilgili sektörde ürün satışlarının ve tüketicinin bu ürünleri ne şekilde talep ettiğinin de işitsel benzerlik araştırmasında önem arz ettiğini, müvekkilinin ve davacıya ait markaların kullanıldığı hayvancılık sektöründe işletmeler bünyesinde büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvanların bulunduğunu, müvekkiline ait markayı ihtiva eden ürünlerin de söz konusu hayvan türlerinin bulunduğu çiftliklerde kullanıldığını, hayvancılık sektöründeki mal ve hizmet akışının çok fazla olduğunu, bu yoğun akışının içerisinde kişilerin genellikle elektronik yollarla sipariş verdiğini, sipariş esnasında ise sözlü iletişimden ziyade yazılı iletişimin kullanıldığını, bu durumda alıcı tarafından istenilen ürünün satıcıya yazılı olarak iletildiğini ve yazılı sipariş üzerine satıcının alıcıya talep ettiği ürünü gönderdiğini, alım sürecindeki seçiciliğin söz konusu sektörde günlük ihtiyaçlara nazaran yavaş şekilde geliştiğini, hayvan sahiplerinin hayvanların en iyi şekilde beslenmesi için uzun araştırmalara giriştiğini ve araştırma sonucu kendileri için uygun olan ürünleri seçtiğini, böylelikle markalara yazılı olarak ve markalar arasındaki ayrımı görebilecek kadar maruz kaldıklarını, yeterli sayıda marka kullanımı olmadan hiçbir tüketiciden bir marka ailesine veya markalar serisine dahil markaların ortak unsurlarını tespit ederek bu unsuru başka bir markada yer alan aynı unsurla ilişkilendirmesinin beklenemeyeceğini, davacının dava dosyasına tanınmışlığını kanıtlayacak delilleri sunmadığını, bu nedenle tanınmışlık iddiasının kabulünün mümkün olmadığını, ayrıca davacının tanınmış marka iddiaları ile beraber dava konusu marka ile kendi markası arasındaki benzerlikleri tüketici nezdinde iktisadi davranış değişikliğine neden olup olmadığını gösteren deliller sunması gerektiğini, davacı tarafın varsayımsal ifadelerle müvekkili hakkında kötü niyet iddialarında bulunduğunu, iddiasını destekleyecek somut ve inandırıcı deliller yerine varsayımsal birtakım açıklamalarda bulunduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait … sayılı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 05/02/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 30/03/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 16/08/2021 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Davalıya ait marka başvurusuna konu işaret ile davacı markası arasında 6769 sayılı SMK’nun 6/1 maddesi anlamında ilişkilendirilme/karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, davacının tanınmışlık iddiasının yeterli bilgi ve belge ile ispatlanamadığı ve 6769 sayılı SMK’nun 6/5 maddesinde belirtilen koşulların sağlanmadığı, yukarıdaki tüm tespit ve değerlendirmeler kapsamında, iptali istenen 04.02.2021 tarih ve … sayılı YİDK kararının yerinde olduğu, mevcut durum itibariyle tescilli bulunmayan … numaralı markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini şartlarının oluşmadığı şeklinde değerlendirme yapılabileceği sonuç ve kanaatine varıldığı….” ifade edilmiştir.
Davada uyuşmazlığın özü, davacıya ait … sayılı ve “…” ibareli markalarının, davalının … sayılı “…” ibareli başvurusu yönünden SMK’nun 6/1, 6/5, 6/9 hükümleri çerçevesinde tescil engeli olup olmadığı ve sonucuna göre … sayılı YİDK kararının hukuka uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir.
TÜRKPATENT’den getirtilen … sayılı marka başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davalı şirketin 19/09/2019 tarihinde “…” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğu, tescil kapsamında 05, 31. sınıftaki bir kısım emtiaların yer aldığı, başvurunun Resmi Marka Bülteninde ilan edildiği, ilana dava dışı itiraz sonucu 05. Sınıftaki emtiaların mal ve hizmet sınıfından çıkartıldığı, ilana davacının … sayılı ve “…” ibareli markaları ile benzerlik arz ettiğinden ve tanınmışlık iddiasıyla itirazda bulunduğu, itirazın Markalar Dairesince reddi üzerine, yeniden inceleme isteminin YİDK’nun … sayılı kararı ile nihai olarak reddine karar verildiği, bu kararın iptali istemiyle mahkememiz önündeki davanın yasal süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun … sayılı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 31.sınıftaki “İşlenmemiş tarım ve bahçecilik ürünleri, tohumlar. Ormancılık ürünleri. Canlı hayvanlar (kuluçkalık yumurtalar, döllenmiş yumurtalar dahil). Hayvan yemleri. Canlı ve kurutulmuş bitkiler ve otlar. Malt (insan tüketimi için olmayan). Evcil hayvanlar için alta serilen maddeler; kedi kumu.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise … sayılı ve “…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 31.sınıftaki “SINIF KODU : 31 Hayvan yemleri; hayvan yemleri için tıbbi amaçlı olmayan katkılar” hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davacıya ait marka başvurusunun kapsamında bulunan “SINIF KODU : 31 Hayvan yemleri; hayvan yemleri için tıbbi amaçlı olmayan katkılar… ;” malları ile aynı/aynı tür malların davalıya ait markanın da başvuru kapsamında bulunduğu tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “… ” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Bilindiği üzere, kelime markaları söz konusu olduğunda, kelimenin yazım şekli değil kelimenin kendisi korunmaktadır. Bu nedenle, kelimenin büyük ya da küçük harfle ya da farklı yazım karakterinde yazılmış olmasının incelemeye etkisi yoktur. Kelime markalarında görsel değerlendirme; kelimenin uzunluğu/kısalığı, harf sayısı, harflerin dizilimi, kelime sayısı ve işaretlerin yapısı gözetilerek yapılmalıdır. Görsel değerlendirmede, kelimenin ilk kısmında oluşan benzerlik ya da benzememe durumu kelimenin son kısmına göre daha büyük öneme sahiptir. Bununla birlikte, görsel algı önce dışta bulunan elemanları ayırt ettiği için, son harf, kelimenin iç kısımlarında yer alan harflere kıyasla, daha büyük etkiye sahip olacaktır. Kelime markalarında, kelime yazıldığından farklı şekilde okunmadığı sürece (yabancı dillerdeki markalar), görsel ve işitsel benzerlik genellikle aynı anda ortaya çıkar. Bununla birlikte, kısa zaman aralığında gerçekleşen işitsel algıya kıyasla, görsel algının daha kesin ve tekrarlanan algılama imkânı sağladığı dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, işaretler arasındaki görsel farklılıklar işitsel farklılıklara kıyasla daha fazla etkiye sahip olacaktır.
İşitsel benzerlik, kelime markaları telaffuz edilirken ortaya çıkan benzerlik halidir. İşitsel benzerliğin tespiti, bazı durumlarda tek başına markaların benzer markalar olarak değerlendirilmeleri için yeterli kabul edilebilir. Ancak, işitsel benzerliğin görsel benzerlikle yeterli düzeyde desteklenmemesi halinde markaların benzer markalar olarak değerlendirilmemesi de mümkündür.
Kavramsal (anlamsal) benzerlik, kelime veya şekil markalarının karşılık geldikleri anlam veya kavramlar bakımından ayniyet veya benzerlik içermeleri durumunda ortaya çıkar. Kelime markalarının kavramsal (anlamsal) benzerliği, temel olarak, farklı şekilde yazılı kelimelerin aynı veya farklı dilde aynı/benzer kavramlara (anlamlara) karşılık gelmeleri durumunda ortaya çıkabilir. Şekil markalarının kavramsal (anlamsal) benzerliği ise temel olarak, markalarda yer alan şekil unsurlarının aynı kavramlara karşılık gelmeleri durumunda ortaya çıkabilir.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimali telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Halkın, karşılaştırılan işaretler arasında “bağlantı” kurma ihtimali bulunması, benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterlidir.

Markalar arasında benzerlik incelemesinde temel ilke, her iki markanın ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaa göre tüm faktörler bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılmasıdır. Global değerlendirme gereği, markaların unsurlarına bölünerek, unsurlarına göre ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacaktır. Bununla birlikte, inceleme sırasında markayı oluşturan jenerik, tanımlayıcı unsurların değerlendirme dışı bırakılmasına engel değildir. Dolayısıyla asıl olan markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel intibaa göre değerlendirme yapılmasıdır. Bununla birlikte markalar esas ve yardımcı unsur olmak üzere iki unsurdan meydana geldiği asla göz ardı edilmemelidir. Markayı benzerlerinden ayırt etmeye yarayan markada diğer unsurlara göre daha ön planda olan unsur esas unsur iken; esas unsura göre nispeten arka planda olan, malın ve hizmetin temel özelliklerini veya sair özelliklerini belirten ve esas unsura bağlı ve onunla ilişki içinde bulunanlar yardımcı unsurdur. Markaları benzerlerinden ayıran en önemli unsur esas unsurlardır. Markanın ayırt ediciliği ve iltibasa sebebiyet verip vermediği gibi hususlar esas unsur nazara alınarak tespit edilir.
Yargıtay 11. HD’nin 2002/12018 E. ve 2003/4432 K. Sayılı “PORT/INTERPORT” kararında belirlenen temel ilkelerin dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre;
• Asıl unsuru markanın bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayrıcalığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.
• Tespit edilen asıl unsur sözcükten ibaret ise markalarda ortak olarak kullanılan kök kelime ve başvuru sahibinin varsa ilave ettiği ekler belirlenmelidir.
• Son olarak başvuru sahibinin markasındaki eklentinin başlı başına ayırt edicilik vasfının olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.
Bu çerçevede taraf markalarının her ikisinin de baş harfinin büyük kalan harflerinin ise küçük harflerden oluştuğu, karşılaştırılan markaların herhangi bir anlamının bulunmadığı, markalar arasında “p-r-o-*-i-n-*” harflerinin ortak olduğu görülmekle birlikte, markaların ilk üç harfini oluşturan “pro” ibaresinin “profesyonel” ibaresinin kısaltması ya da bir ürün/hizmetin üst modelini belirtmek için yaygın kullanılan bir ibare olduğu, markaların dördüncü harf bakımından farklılaştığı (c/v), ayrıca diğer bir farklılık olarak davalıya ait markanın sonunda “e” harfinin de bulunduğu, belirtilen farklılıkların markaları görsel ve işitsel anlamda farklılaştırmak için yeterli olduğu, markalar arasındaki farklılıkların karıştırılma ihtimalini bertaraf edebilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4- Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.07/10/2021
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.