Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/348 E. 2022/197 K. 21.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/348
KARAR NO : 2022/197
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)

DAVA TARİHİ : 02/11/2020
KARAR TARİHİ : 21/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 21/06/2022
DAVA:
Davacı vekili 02/11/2020 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarıyla, müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde … sayılı “… tour” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun TÜRKPATENT resmi markalar bülteninde yayınlandığını; davalı şirketin 2011/33662, 2005/29089, 2000/01192, 2011/59425, 2016/60583 sayılı ve “…”, “…”, “….com”, “….com …”, “… cloud şekil” ibareleri markalarını gerekçe göstererek yaptığı itirazın reddedildiğini, bu ret kararına karşı davalının yeniden inceleme taleplerinin TÜRKPATENT … sayılı YİDK kararı ile nihai olarak kısmen kabulüne karar verilerek 39. Sınıftaki bir kısım mal ve hizmetler yönünden reddedildiğini, oysa davacının kurulduğu 1987 yılından itibaren kara, deniz ve hava taşımacılığı alanlarında faaliyet gösterdiğini, uyuşmazlık konusu olan “… …” markasını ilk defa kendi adına 39. Sınıfa giren hizmetlerde kullanmak üzere TÜRKPATENT nezdinde 2002 12637 sayı ile tescil ettirdiğini, bu markanın yenileme talebinin, davalı TÜRKPATENT tarafından, bu talebin yasal süresi içerisinde yapılmadığı ve davalı firma adına 2011 33662 sayılı markanın mevcudiyeti gerekçeleriyle reddedildiğini, bu karar aleyhine ikame edilen davanın Ankara 3. FSHHM’nde yürütülen yargılaması sonucunda 2015/230 E. 2016/505 K. sayılı karar ile kabul edildiğini ve davalının 2011/33662 sayılı markasının hükümsüzlüğüne karar verildiğini, BAM incelemesinden de geçen bu kararın kesinleştiğini, yani dava konusu edilen ibare üzerinde 39. Sınıfa giren hizmetler açısından davacının gerçek hak sahibi olduğunu, 2011 33662 sayılı markanın hükümsüzlüğüne dair açılan dava devam ederken davalının huzurdaki davaya konu YİDK kısmi red kararına mesnet alınan 2016 60583 sayılı markayı tescil ettirmesinin davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu, bu yüzden davalının 2016 60583 sayılı markanının hükümsüz kılınması gerektiğini, davacının görselli markanın 39. Sınıfa giren hizmetlerde kendisi adına tescili için davalı TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı başvurunun, davalı firmanın 2016 60583 sayılı markası ve tescili kapsamına giren 41. Sınıftaki; “eğlence bileti acentelik hizmetleri, kulüp dinlence, spor ve spor salonu tesisleri sağlama hizmetleri” yönünden karıştırılma ihtimaline binaen davalı TÜRKPATENT tarafından 39. Sınıfa giren; “kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri” açısından kısmen reddedilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, davacının ticaret unvanının özünün de “…” ibaresi olduğunu ve bu unvanın 1987 yılından beri davacı adına tescilli olmasından doğan davacının bu ibare üzerinde öncelikli hakkının bulunduğunu, ayrıca bu tanıtma vasıtasının davacı adına TÜRSAB ve Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde de tescilli olduğunu, davacının bu tescillerden de doğan öncelikli hakkının bulunduğunu belirterek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı kararının iptaline ve … sayılı “… tour” ibareli markanın reddedilen 39. Sınıftaki mal ve hizmetler yönünden tesciline kararına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğunu, zira tarafların markalarında esas unsur olan “…” ibaresinin birebir aynı olduğunu, dava dilekçesinde hükümsüz kılındığından bahsedilen davacının 2011/33662 sayılı markasının dava konusu edilen YİDK kısmi red kararına zaten mesnet alınmadığını, ayrıca karşılaştırılan markaların davalının markasının reddedildiği hizmetler özelinde benzer/türdeş hizmetlerde kullanılacağını, yani taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen YİDK kararının 24.12.2020 tarihli ve … sayılı YİDK kararı ile sonradan düzeltildiğini ve davalının itirazlarına mesnet aldığı 2011/33662 sayılı markanın da kısmi red gerekçesi markalar arasına girdiğini, somut uyuşmazlıkta bu durumun dikkate alınması gerektiğini, davacının zaten geçersiz kılınan bir YİDK kararı aleyhine huzurdaki davayı açmış olduğunu, sonraki tarihte verilen YİDK kararının da huzurdaki davanın konusu olmaması nedeniyle bu karar hakkında huzurdaki davada bir hüküm kurulamayacağını, zaten de taraf markalarının birbirlerine benzediğini, aynı şekilnde tarafların markalarının kapsamına giren emtiaların aynı sektöre ve faaliyet alanına ilişkin olduğunu, bu yüzden de markaların karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu, zaten de davacının markasının dünya çapında tanınmış bir marka olduğunu ve SMK m. 6/4 ve m. 6/5 hükümleri gereğince de korunması gerektiğini, “…” ibaresinin davalı firmanın ticaret unvanının kılavuz unsuru olduğunu ve bu yüzden somut uyuşmazlıkta SMK m. 6/6 hükmünün de uygulanması gerektiğini, ayrıca davacının dava konusu edilen markasının kötü niyetle yapılmış olduğu, davacının önceki bir marka tesciline dayalı bir hakkının söz konusu olmadığını ve eskiye dayalı ciddi kullanımı da tevsik edemediğini, ayrıca da sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Mahkememizce tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, davaya konu TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararı ile davacıya ait kod nolu marka başvuru dosyası ve davalı şirkete ait marka tescil belgeleri getirtilmiş, taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, Türk Patent YİDK’nun … sayılı kararının iptali ile marka başvurusunun tescili istemine ilişkindir. YİDK kararının davacı başvuru sahibine 19/10/2020 tarihinde tebliğ edildiği, 02/11/2020 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 14/04/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, davalının markasının kapsamından çıkartılan tüm hizmetler ile davalının markasının kapsamına giren hizmetlerin düşük seviyede de olsa benzer/türdeş/ilintili hizmetler olduğu, davalının markasının kapsamından çıkartılan hizmetlerin hitap ettiği alıcı kesiminin bu hizmetleri satın aldığı anda seçicilik/bilinç/dikkat/algı/özen seviyelerinin düşük olmadığı, markaların esas unsurlarının birebir aynı olması nedeniyle markalar arasındaki benzerlik yüksek seviyede olduğundan, (3) nolu bentte yer alan tespite rağmen, karşılaştırılan markalar arasında, davacının markasının reddedildiği tüm hizmetler açısından karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunduğu, Davacının önceki tarihli kullanımdan ve ticaret unvanından kaynaklanan hak sahipliği ve 2002 12637 sayılı markasından gelen kazanılmış hak iddialarının, dava konusu edilen markanın tesciline bir etkisinin olamayacağı, dava konusu edilen 15.10.2020 tarihli ve … sayılı YİDK Kararının28, bu değerlendirmeler ile uyumlu olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun “… tour” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 39. sınıftaki “39 Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri” mal ve hizmetlerden oluştuğu, itiraza mesnet markaların “…”, “…”, “….com”, “….com …”, “… cloud şekil” ibaresinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 09, 35, 38, 41, 42. sınıflardaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davacının markasının kapsamından çıkartılmış olan hizmetlerle, davalının markasının kapsamında yer alan hizmetler arasında, düşük seviyede de olsa bir benzerlik/türdeşlik/ilinti/uzantı olduğu tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… tour” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı “…”, “…”, “….com”, “….com …”, “… cloud şekil” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının markası, koyu mavi renkli büyük harflerle ve düz yazım karakterinde aynı puntolarda ancak ayrı olarak yazılmış “…” ve “TOUR” ibarelerinin alt kısmına kırmızı renkte iki kesik çizgi çizilmesiyle oluşturulmuş bir işarettir.
Davalının markası ise, işaretin sol tarafına konuşlandırılmış, parantez içine alınmış bir çizgiyi andıran basit bir figürle, “…” ve “Cloud” ibarelerinin siyah renkli düz yazım karakterindeki harflerle sadece baş harfleri büyük olacak şekilde ve aynı puntolarda ayrı yazılmasından müteşekkildir. Her iki işarette de esasen dikkat çekmesi istenilen unsurun basit figürle renkli çizgilerden ziyade, kelime unsurları olduğu, markanın görsel kompozisyonunun bütün olarak ele alındığında dahi, bu şekil unsuruyla çizgilerin kelime unsurlarının dikkat çekiciliğini ortadan kaldırmaya yeterli baskınlıkta olmadığı ve sadece dekoratif birer yan unsur olabileceği değerlendirilmektedir. Zira; basit şekil unsuruyla birlikte baskın karakterde yazılmış kelime unsurlarını haiz olan böyle markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime ve şekil içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, taraf markalarında ortak olan “…” ibaresiyle birlikte kullanılmış olan “tour” ve “cloud” kelime unsurlarının, bu kelimelerin İngilizce’de sırasıyla “tur” ve “bulut” anlamlarına geldiği, sözcüklerin bu anlamlarının ülkemizde de yaygın olarak bilindiği/bilinebileceği değerlendirildiğinden, bu tasviri/tanımlayıcı cins isim niteliğindeki kelimelerin işaretlere kattıkları markasal hüviyetteki ayırt ediciliğin “…” ibaresine nispeten çok düşük olduğu kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak; karşılaştırılan markalarda geçen ve ortak olan “…” ibaresinin, markaların esas unsuru olduğu kanaatine varılmıştır.
Buna göre; karşılaştırılan işaretlerin esas unsuru olan “…” ibaresinin işaretlerde farklı yazım karakterinde ve farklı renkli harflerle yazılmış olmasının, markalarda “…” kelimesinin ortaklığının yaratmış olduğu benzerliği ortadan kaldıracak, yani markaları ayırt edilemeyecek derecede benzer olmaktan kurtaracak güçte ve nitelikte bir farklılık yaratmadığı değerlendirilmektedir. Ayrıca; yerleşik içtihada göre; potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır. Davalının “…” markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları “görsel açıdan benzer bulması ve karıştırması” ihtimal dahilindedir.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu yakın benzerlik, işitsel ve anlamsal açılardan bakıldığında da aynı sonucu vermektedir. Karşılaştırılan markaların esas unsurunun birebir aynı ibare olması, markaların işitsel açıdan yakın benzer olmalarına sebebiyet vermektedir. Aynı şekilde; karşılaştırılan işaretlerde geçen “…” birleşik kelimesinin, içerdiği kelimelerin yerleşik/bilinen anlamları haiz kelimeler olmalarına rağmen birleşik yazılmaları halinde tüketicide ilk anda uyandırdığı kesin bir algı olmaması, olsa bile bu algının da birebir aynı olması, markaların görsel ve işitsel olarak yakın benzerliğinin ortadan kalkmasına imkan vermemektedir. Sonuç olarak; somut olayda, karşılaştırılan markalar arasında görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzerlik olduğu kanaatine varılmıştır.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında; karşılaştırılan işaretlerin her ikisinde de markasal hüviyette en ayırt edici unsur birebir aynı “…” ibaresi olduğundan, işaretlerde geçen diğer unsurların markalar arasındaki benzerliği ortadan kaldıracak güçte ve nitelikte olmadığı değerlendirilmiştir. Markaların esas unsurlarının okunuşlarının ve kavramsal açıdan tüketici zihninde bıraktıkları algının da birebir aynı düşünüldüğünde, potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği de gözetildiğinde, davalının “…” markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması” ve karıştırması ihtimalinin doğduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca; davacının markasının kapsamından çıkartılan hizmetler ile davalının markasının tescilli olduğu bir kısım hizmetler, düşük seviyede de olsa benzer/türdeş/ilintili hizmetler olduğundan, her ne kadar bu hizmetlerin hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı/seçicilik seviyesinin düşük olmadığı değerlendirilse de, taraf markaları arasındaki görsel, işitsel ve kavramsal benzerlikler nedeniyle, bu hizmetlerde “…” ibaresinin/tanıtma vasıtasının markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde tüketicilerin ve alıcıların söz konusu mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden/ kişilerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların/tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davacının markasının, davalının markasının kapsamına giren bu hizmetler açısından davalının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği ve bunun da iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olarak görüleceği sonucuna varılmıştır. Bu nedenlerle; davalının markasının reddedildiği tüm himetler yönünden karşılaştırılan markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunduğu, kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak, dava konusu markanın kapsamında yer alan dava konusu malların redde gerekçe markaların kapsamlarında aynı/aynı tür/benzer olarak yer aldığı, dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak iltibas oluşturacak düzeyde benzerlik bulunması nedeniyle dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davacının Müktesep Hak İddiasına Yönelik Yapılan Değerlendirme:
Davacının dava dosyasına sunduğu dilekçelerinde bahsi geçen ve delillerine de konu olan, davacının dava konusu edilen “…” ibaresini uzunca bir süredir, başta ticaret unvanının kılavuz unsuru olmak üzere ticari faaliyetlerinde markasal hüviyette kullandığı ve dahi bu ibarenin 2002/12637 sayılı marka olarak davacı adına tescil edilmiş olduğu iddialarının somut uyuşmazlığa etkisi değerlendirildiğinde; “kullanımdan kaynaklanan öncelikli/gerçek hak sahipliği” iddiası, üçüncü kişilerin yaptığı marka başvuruları veya edindikleri tescillere karşı ileri sürülebilecek itiraz ve/veya marka sahibine karşı hükümsüzlük gerekçeleri olup, davacının kendi başvurusuna ilişkin “önceki kullanımlardan veya ticaret unvanından kaynaklanan gerçek hak sahipliği” durumundan faydalanarak, 6/1’den kaynaklanan tescil engelini aşması mümkün değildir. Bu durumun tek istisnası “müktesep/kazanılmış hak” teşkil edebilecek, önceki tarihlerde tescilli markalardır, ki; böyle bir markanın mevcudiyeti halinde dahi, Yargıtay’ın belirlediği bir takım kriterler mevcutsa, kazanılmış hak iddiasının dinlenebilirliği söz olacaktır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 19.08.2008 gün ve 7547 E. 10251 K. sayılı ve 14.11.2008 gün ve 11505 E., 12839 K. sayılı kararların getirilen kıstaslara göre, kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için; Kazanılmış hak teşkil eden markanın tescilli olarak uzun süre kullanılması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi, Bu markaya dayalı olarak yapılan başvurunun da, kazanılmış hak teşkil eden markanın asli unsuru muhafaza edilerek, işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle oluşturulması (‘zira, önceki markanın asli unsuru dahi değişmiş ise, bu artık yeni bir marka olacağından önceki markanın zaman içindeki değişikliklere uyarlanması için yapılmış bir başvuru olduğu gibi kabul edilemez’), Son olarak da, sonraki başvurunun, önceki markanın kapsadığı mal/hizmet ile aynı veya aynı tür emtiaları/hizmetleri içermesi, kapsamını genişletme yoluna gitmemesi şartlarının hepsi birden aranmaktadır.
Ayrıca, müktesep hakka ilişkin ilkeler uygulanırken, başvuru sahibinin, son başvurusuna konu işaretin, davalı veya bir başkasına ait tescilli markalara yanaşmaması ve onlarla iltibas oluşturma çabasına girmemesi gerekir. Yani; önceki tarihte tescilli olan markaların serisi niteliğindeki bir ibarenin marka olarak tescil olunabilmesi için, aynı veya benzer olarak başkası adına tescil olunmuş marka ile yakınlaşma ve benzeştirme amacı taşımaması, bir başka deyişle haksız rekabet ve iltibas tehlikesine yol açılmaması gerekir. Nitekim, Yargıtay’ın bu husustaki diğer bir emsal kararında da; “…başlangıçta karşı çıkılmaması nedeniyle farklı kişiler adına tescil edilmiş mükerrer markaların varlığı halinde, işaretler arasında benzeştirme, yakınlaştırma (iltibas tehlikesi) amacını taşımayan sonraki tarihli seri markaların da tescili mümkün olacaktır. Bir işletme ile özdeşleşmiş temel markaların zaman içindeki değişiklik ve gelişmelere uyum sağlaması ve temel vasfını koruyarak seri markalar yoluyla kendini yenilemesi ve bir anlamda çoğalması zorunlu ve gerekli olabilir…” hususlarına hükmedilmiştir.
Bunlara göre; her şeyden önce, davacının 2002/12637 sayılı markasına dayalı iddialarının “müktesep hak” kapsamında değerlendirilebilmesi için, bu markanın, yukarıda alıntı yaptığımız Yargıtay emsal kararında yer alan ikinci kriter olan; “kazanılmış hak teşkil eden markanın asli unsurunun değiştirilmemiş olması” kriteri ile uyuşuyor olması gerekir. Halbuki, davacının 2002/12637 sayılı markasının görseli ile huzurda dava konusu edilen görselli markasından bir hayli farklıdır. Dolayısıyla, herşeyden önce, davacının, kazanılmış hak teşkil ettiği ileri sürülen markanın asli unsurunun değiştirerek dosyalamış olduğu dava konusu markanın müktesep hak kriterlerini karşılamadığı söylenebilecektir. Ayrıca, tarafların dava dosyasına sunmuş olduğu beyan ve delillerden, “… …” markasının sahipliği durumunun, taraflar arasında uzunca bir süredir ihtilaf konusu olduğu netlikle anlaşılabildiğinden, somut uyuşmazlıkta, müktesep hak kriterlerinden; “kazanılmış hak teşkil eden markanın tescilli olarak uzun süre kullanılması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi…” durumunun da gerçekleşmemiş olduğu değerlendirildiğinden, davacının, önceki tarihlerde tescilli markasından gelen ve himaye görmesi gereken bir müktesep hakkının da somut olayda bulunmadığı düşünülmüştür. Dolayısıyla, davacının “önceki kullanımlardan ve ticaret unvanından doğan (gerçek) hak sahipliği” ve dahi “kazanılmış hak” iddialarının davacının dava konusu edilen markasının tesciline bir etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile 26,30 TL bakiye harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı davalı kurumun yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 21/06/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.