Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/240 E. 2021/95 K. 25.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/240 Esas – 2021/95
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/240
KARAR NO : 2021/95

DAVA : TÜRKPATENT YİDK Marka Kararı İptali, Tescil
DAVA TARİHİ : 11/08/2020
KARAR TARİHİ : 25/02/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/03/2021
İDDİA:
Davacı vekili 11.08.2020 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarıyla, müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde … sayı ile “… sigorta” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun TÜRKPATENT resmi markalar bülteninde yayınlandığını; davalı şirketin … sayılı ve “… TESİS YÖNETİM”, “… TÜRKİYE”, “… HOLDİNG” ibareli markalarını gerekçe göstererek yaptığı itirazın kabul edilerek, başvurularının reddine karar verildiğini, bu ret kararına karşı yeniden inceleme taleplerinin bu kez TÜRKPATENT’in … sayılı YİDK karan ile nihai olarak reddedildiği, oysa müvekkilinin 2013 yılında kurulmuş bir sigorta şirketi olduğunu, kurulduğu günden bu yana “… sigorta” markası ile faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin kuruluşu ile birlikte … sayılı markaların da başvurusunda bulunduğunu, taraf markaları arasında bir benzerlik bulunmadığını, markaların birbirlerinden farklı olduklarını, bütünsel anlamda benzerlik taşımadıklarını, müvekkili markasının “doga sigorta” şeklinde olduğunu, redde mesnet markaların ise farklı unsurlar ihtiva ettiklerini, kullanılan yazı tiplerinin standart olduğunu, müvekkili başvurusunda “…” kelimesi yazılırken “ğ” yerine “g” harfinin kullanıldığını, bu nedenle telaffuzunun farklılaştığını, müvekkili markasındaki “sigorta” ibaresinin müvekkilinin hangi alanda hizmet sunduğunu tüketici zihninde uyandıran bir kelime olduğunu, tüketicinin taraf markalarını bütün olarak algılayacaklarını,bu nedenle bu farklılıklar nedeniyle mal ve hizmetler arasında benzerlik olduğu kabul edilse dahi işaretler arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmayacağını, … ve … tescil numaralı markalar ise 45. Sınıfın tamamında; … tescil numaralı marka ise 41-35 ve 36. Sınıflarda tescilli olduğunu, her ne kadar sınıfsal bir benzerliğin varlığından söz edilmekte ise de söz konusu sınıfsal benzerlik aslında sadece kağıt üzerinde olduğunu, redde mesnet markaların eğitim sektöründe kullanıldığını, müvekkilinin ise sigortacılık hizmetleri verdiğini, müvekkilinin markasının tanıtımı ve bilinilirliğini arttırmak için çok sayıda reklam çalışması yaptığını, tüketicilerin taraf markaları arasında bir bağ varmış yönünde algı edinmelerinin mümkün olmadığını, davalı şirketin itirazında kötü niyetli olduğunu, “…” ibaresi taşıyan çok sayıda önceki markanın var olduğunu, Ankara … Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi’nde müvekkili şirket ile davalı tarafların husumetli oldukları yine müvekkil şirket marka başvurusuna karşı redde mesnet olarak işbu markaların gösterildiği …. E. sayılı dosyalarda müvekkili lehine bilirkişi raporları düzenlendiğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ile marka başvurusunun müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili kurumca alınan kararların usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı iddialarının aksine Ankara …. FSHHM’nin …K sayılı kararlarında, taraf markaları arasında benzerlik bulunduğu gerekçesiyle davaların reddine karar verildiğini, söz konusu davalara konu markalardan 2017/95218 sayılı markanın işbu dava konusu marka ile birebir aynı olduğunu, müvekkili firmanın 36.sınıfta …, …, …, ve … sayılı … ibareli marka tescillerinin sahibi olduğunu, müvekkilinin …. sayılı markasını … Şirketler Grubu Holding A.Ş.’den …. yevmiye numaralı devir sözleşmeleri ile devraldığını, bu devir sözleşmelerinde ayrıca 95 adet daha markayı devraldığını, bu durumun davacı tarafından da bilindiğini, davacının … Şirketler Grubu Holding A.Ş. ile ortaklık bakımından iktisadi – idari bağı bulunduğunu, bu nedenle de taraflar arasındaki durumdan haberdar olduğunu, davacının kötü niyetli olduğunu, taraf markaları arasında benzerlik bulunduğunu, … ibareli marka, taraf markalarının esas unsuru konumunda olduğunu, Davacının markasında Türkçe kararkter olan “Ğ” ibaresi yerine “G” ibaresini kullanması markaları farklılaştırmadığını, müvekkil markaları eğitim sektöründe tescilli olduğu gibi 36.sınıfta “Sigortacılık Hizmetleri’nde de tescilli olduğunu, dolayısıyla markalar arasında bir hizmet farklılığının söz konusu olmadığını, bu nedenle markalar arasında karıştırılma ihtimalinin açıkça bulunduğunu, davacının önceki markalarının müktesep hakka sebebiyet vermeyeceğini, önceki markalarının tescili üzerinden 5 yıllık süre geçmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Mahkememizce tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, davaya konu TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararı ile davacıya ait … kod nolu marka başvuru dosyası ve davalı şirkete ait marka tescil belgesi getirtilmiş, taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ile marka başvurusunun tescili istemine ilişkindir. YİDK kararının davacı başvuru sahibine 24.06.2020 tarihinde tebliğ edildiği, 11.08.2020 tarihinde açılan davanın, SMK’nun 172.maddesi atfıyla 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Davada uyuşmazlığın özü, davalı şirkete … sayılı ve “… TESİS YÖNETİM”, “… TÜRKİYE”, “… HOLDİNG” ibareli markalarının, davacının … sayılı ve “… sigorta” ibareli başvurusu yönünden 6769 sayılı SMK’nin 6/1, 6/5 maddeleri çerçevesinde tescil engeli olup olmadığı ve sonucuna göre … sayılı YİDK kararının hukuka uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir.
TÜRKPATENT’den getirtilen … sayılı marka başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davacının 18/10/2018 tarihinde “… sigorta” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğu, tescil kapsamında 36.sınıftaki bir kısım emtianın yer aldığı, başvurunun Resmi Marka Bülteninde ilan edildiği, ilana davalı şirketin … sayılı ve “… TESİS YÖNETİM”, “… TÜRKİYE”, “… HOLDİNG” ibareli markaları ile benzerlik arz ettiğinden ve tanınmışlık iddiasıyla itirazda bulunduğu, itirazın Markalar Dairesince kabul edilerek başvurularının reddine karar verildiği, bunun üzerine, davacı vekilinin yeniden inceleme isteminin YİDK’nun … sayılı kararı ile nihai olarak reddine karar verildiği, bu kararın iptali istemiyle mahkememiz önündeki davanın yasal süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 08.02.2021 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “Başvuru konusu … sayılı marka ile davalı tarafa ait ret gerekçesi markaların aynı, aynı tür hizmetleri kapsadıkları, Taraf markalarını oluşturan işaretlerin her birinde tek ayırt edici ve ön plana çıkan unsurun “…” ibaresi olduğu, bu nedenle işaretler arasında ilgili tüketiciyi işaretlerin iktisadi kaynağında yanılgıya düşürebilecek düzeyde bir benzerliğin bulunduğu,” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir;
Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun “… sigorta” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 36.sınıftaki “Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri” hizmetlerinin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise … sayılı ve “… TESİS YÖNETİM”, “… TÜRKİYE”, “… HOLDİNG” ibareleriden meydana geldiği ve koruma kapsamında 36.sınıftaki “36.sınf: Kaza, hayat, yangın, sağlık, deniz sigortası hizmetleri, sigorta araştırma hizmetleri, hayat sigortası istatistikleri hizmetleri (aktüerya hizmetleri), sigorta konusunda bilgilendirme hizmetleri…. Finansal ve parasal hizmetler: Bankacılık hizmetleri, finansal yönetim hizmetleri, finansal analiz hizmetleri, finansal sponsorluk hizmetleri, finansal konularda bilgilendirme hizmetleri, factoring (mal satın alma – alacak toplama organizasyonları) hizmetleri, leasing (finansal kiralama) hizmetleri, taksitle alış veriş kartları düzenleme hizmetleri, para değişim hizmetleri… Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri , apartman ve site yöneticiliği hizmetleri… Menkuller için değer biçme (kıymet takdiri) hizmetleri: Gümrük müşavirliği hizmetleri. 36.sınıf: Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri.” mal ve hizmetlerinin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, başvuru kapsamındaki 36.sınıftaki hizmetlerin itiraza dayanak marka kapsamındaki hizmetler ile aynı oldukları tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… sigorta” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “… TESİS YÖNETİM”, “… TÜRKİYE”, “… HOLDİNG” ibaresinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu marka incelendiğinde, “… sigorta” şeklindeki başvuruda hiçbir figüratif unsur içermektesizin “…” ve “sigorta” kelimelerinden oluştuğu, “sigorta” kelimesinin uyuşmazlık konusu 36. sınıf hizmetler bakımından jenerik bir ifade olup markanın bütünsel algısına herhangi bir ayırt edicilik sağlamadığı, “…” kelimesinin ise 36. Sınıf hizmetler bakımından herhangi bir kavramsal ilişkisi bulunmayan, Türkça, somut anlamı bulunan bir kelime olduğu, kelimenin yazımın “ğ” harfi yerine “g” harfi yazılmış olmasının, anılan kelimeye farklı bir anlam katmadığı gibi yazım biçimine rağman telaffuzunun yine “…” şeklinde olacağı, bu bağlamda markanın genel kompozisyonu göz önüne alındığında da esas unsurunun “…” ibaresi olduğu anlaşılmaktadır.
Davalı yanın ret gerekçesi markaları ise , “… TESİS YÖNETİM”, “… TÜRKİYE”, “… HOLDİNG” şeklinde her biri “…” sözcüğünü ön ses olarak taşıyan ve herhangi bir figüratif unsur içermeyen markalar olup bu markalarda yer alan “holding” ve “Türkiye” ibarelerinin yine kimsenin tekeline bırakılması mümkün olmayan jenerik unsurlar oldukları, “tesis yönetimi” kavramının ise 36. sınıf hizmetler bakımından doğrudan bir kavramsal ilişkisi mevcut değil ise de tüketicide yarattığı algı itibariyle, “…” şeklinde ayırt ediciliği mevcut bir kelime ile birlikte kullanımında tali nitelikte algılanacakları düşünülmektedir. Bu çerçevede davalı yanın markalarının esas unsurunun da yine “…” kelimesi olduğu görülmektedir.
Bu tespitler ışığında değerlendirilmesi gereken husus ortak olarak “…” ibaresini içeren taraf markaları ile aynı – aynı tür oldukları tespitler edilen hizmetlerde karşı karşıya kalan tüketicinin, anılan ibaredeki ortaklıktan kaynaklı olarak iki işaret arasında görsel, işitsel ve kavramsal unsurlar başta olmak üzere bütünsel algılar itibariyle yanılgıya düşüp düşmeyeceği, işaretlerin aynı iktisadi kaynağa ait markalar oldukları zannına kapılıp kapılmayacağı ihtimallerinin değerlendirilmesidir.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Zira önceki markanın tek ve baskın unsurunun, bir bütün olarak sonraki markada da yer alması halinde, işaretlerin kısmen aynı oldukları ve ilgili tüketicide bu doğrultuda bir etki bırakacağı kabul edilmektedir.5 Keza yine bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.
Taraf markaları karşılaştırıldıklarında, markalardaki ek sözcük unsurlarının hiçbirinin, markaların bütünsel algı ve ayırt ediciliğine katkı sağlamaya elverişli unsurlar olmadıkları, gerek dava konusu markada gerekse de davalı yana ait markalarda “…” ibaresinin tek ayırt edici unsur olarak yer aldığı, tüketicinin taraf markalarını “…” markalı işletmelerin, tüketiciye sundukları hizmetlere verdikleri ortak isim olarak algılayacakları değerlendirilmektedir. Dolayısıyla her ne kadar taraf markalarının sahip oldukları bütünsel görünümlerde, farklı birtakım sözcük bulunmakta ise de tüketicinin taraf markalarının tamamında derhal algılayacağı ilk ibarenin “…” sözcüğünün kendisi olması nedeniyle taraf markaları arasında görsel anlamda bir benzerliğin bulunduğu değerlendirilmektedir. Keza yine anılan ibarenin her iki taraf markalarının da ön sesi olması nedeniyle de işaretler arasında işitsel benzerlik bulunacağı gibi günlük hayatta sıkça kullanılan ve Türkçe bir kelime olan “…” kelimesinin ortaklığının da yine işaretler arasında kavramsal bir benzerliğe neden olacağı da tartışmasızdır.
Bununla birlikte davacı yan anılan ibarenin sicilde çok sayıda firma adına kayıtlı olduğunu ileri sürerek, anılan ibarenin zayıf ayırt edici unsur olması hasebiyle tüketici nezdinde yanılgı doğurmayacağı yorumunda bulunulabilecek türde itirazlar ileri sürdüğü görülmektedir. Her ne kadar markalarda ortak olarak yer alan “…” kelimesi ticaret hayatında yaygın olarak tercih edilen işaretler arasında yer alan bir kelime olarak özgün ya da yaratılmış markalar kadar güçlü ayırt ediciliği bulunmayan bir sözcük olduğundan bahsedilebilir ise de bu tür kelimeler, mal ve hizmet sektöründeki herhangi bir emtia ile ilişkilendirilebilir olmadıkları sürece ayırt edici vasfı bulunan ibareler oldukları noktasında bir tereddüt yoktur. Bu nedenle anılan sözcüklerin kullanılması suretiyle yaratılan markaların, bütünsel anlamda tüketicide bıraktıkları algı yeterince farklılaşmadığı sürece, sonraki marka ile önceki marka arasında aynı ya da benzer emtialarda karıştırılma ihtimali şüphesiz doğacaktır. Bu bağlamda bu tür işaretler açısından “önce gelen alır ve korur” yorumunun yapılması doğru olacaktır.
“Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraf markalarının (… RESTAURANT” ve “… HOTEL” ile “… CAFE & PATISSERIA + ŞEKİL” ) benzer olduğu, markaların mal ve hizmet listelerinin 29, 30, 32 ve 33. sınıflardaki malların satışına ilişkin 35/06 alt grubu ile 43/02 alt grubu yönünden benzer ve ilişkili hizmetlerden oluştuğu, markalar arasında bu hizmetler bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimali ve tescil engeli bulunduğu, YİDK kararının kısmen iptali koşullarının oluştuğu”
Dolayısıyla “…” ibaresinin ticaret hayatında çok sayıda işletme tarafından kullanılması, anılan ibarenin benzerliği tespit olunan hizmetler bakımından ayırt edici vasfını tartışılır hale getirmeyecek olup somut uyuşmazlıkta da aynı, aynı tür hizmetlerde bu ibareyi ortak olarak ve markalardaki tek ayırt edici unsur konumunda taşıyan taraf markalarının mevcut düzeydeki benzerliğinin tüketiciler nezdinde işaretlerin kaynakları noktasında yanılgı oluşturma ihtimali kuvvetle muhtemeldir.
“Mahkemece, taraf markaları arasında sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek seviyede benzerlik bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, davalıya ait marka ”…” ibaresinden oluşmaktadır. Davacıya ait itiraza dayanak markaların asli unsuru da ”…” kelimesinden oluşmaktadır. … Bu sebeple taraf markaları arasında yazılış, okunuş ve anlamsal olarak davalıya ait ”…” markası ile davacıya ait ”…” esas unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kabul edilerek, markaların aynı ve benzer olduğu sınıftaki mal ve hizmetler yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi, isabetli görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.”
Sonuç olarak taraf markaları kapsamındaki 36. sınıf hizmetlerin aynı , aynı tür oldukları, karşılaştırılan markalarda tek ayırt edici unsurun “…” ibaresi olduğu, hizmetler ve işaretler arasındaki benzerliğin oluşturduğu bütünsel algının, ilgili tüketici kitlesi nezdinde, taraf markaları arasında iktisadi – idari bir bağlantı bulunduğu yanılgısı doğurabilecek düzeyde olduğu, tüketicinin dava konusu markayı gördüğünde bu markayı daha önceden karşılaştığı, gördüğü, işittiği ya da tecrübe ettiği davalıya ait önceki tarihli markaların yeni serisi olarak algılayabileceği, buna bağlı olarak da önceki marka ile sonraki markayı birbiri ile ilişkilendirilebileceği, karıştırılma ihtimalinin temelinde, makul orandaki ortalama tüketicilerin, bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurmasının yer aldığı, hal böyleyken taraf markaları arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Son olarak davacı yan her ne kadar önceki tarihli bir kısım markaları nedeniyle müktesep hak iddiasında bulunmuş ise de dava konusu markanın başvuru tarihi olan 18.10.2018 tarihi itibariyle, davacı yanın dava konusu markaya müktesep hak teşkil edebilecek nitelikte, tescil tarihi üzerinden beş yıl geçmiş herhangi bir markası mevcut olmadığı gibi, “…” ibaresini içerir marka başvurularının işbu dosyanın tarafları arasında çekişme konusu olmaktan da çıkmamış olduğu gözetildiğinde, davacı yanın bu husustaki iddialarının ayrıntılı bir incelemeye gerek duyulmaksızın değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL harcın peşin alınan 44,40 TL harçta düşümü ile 14,90 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4- Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.25/02/2021