Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/14 E. 2022/93 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/14
KARAR NO : 2022/93

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/01/2017
KARAR TARİHİ : 31/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 31/03/2022
DAVA:
Davacı vekili 10/01/2017 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin … sayılı ve “organik … eti”, “… organik … eti”, “… … eti”, “…”, “…”, “… şekil” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkilinin 2009 yılından bu yana özellikle pirinç, bulgur, tahıl vb. ürünlerinin üretim ve satışı ile iştigal etmekte olduğunu, sektöründe aranan ve bilinen bir şirket olduğunu, müvekkilinin ticaret unvanının çekirdeğini oluşturan … markalı ürünlerinin …. Hipermarketleri gibi Türkiye’nin pek çok noktasında satışa arz edildiğini, “Tanınmış” Marka olduğunu, davalının “…” markasını 30. sınıfa giren emtialarda kullanılmak üzere tescili için başvuru yaptığını, bu başvurunun ilanına yapılan itirazın MDB ve YİDK tarafından ret edildiğini, davalının “…” ibaresinin, her yönden vasat seviyedeki tüketiciler nezdinde müvekkilinin “…” markaları ile çok yakın derecede benzer olduğunu, markaların görsel, işitsel ve bütün itibariyle bıraktığı genel görünümün çok benzer olması nedeniyle iltibas yaratacağını, davalının markasının esas ve dikkat çeken unsurunun … ibaresi olduğunu, müvekkilin tanınmış … markalarının neredeyse tüm harflerini içerdiğini, sadece müvekkili markasındaki “or” hecesinin çıkartılması suretiyle oluşturulduğunu, tüketiciler nezdinde markaların aynı işletmeye ait olduğu izlenimi uyandırmaya, dava konusu markanın davacı müvekkile ait markaların serisi niteliğinde algılanmasına sebep olacağını, … sözcüğünün İngilizce kökenli bir kelime olduğunu, Türkçede Yaşamsal, Yaşam ile ilgili anlamlarına geldiğini, markaların kavramsal olarak da benzer olduğunu, dava konusu … ibareli markanın 30. sınıfta bulunan malları kapsadığını, müvekkilinin … esas unsurlu markalarının da 30. sınıftaki emtialar ve 30. sınıftaki emtialar ile çok yakın ilişkili emtialar için tescilli olduğunu, davalının … markasını bambaşka bir sektörde gören tüketicinin davacı müvekkil firmanın bu alanda faaliyete başladığını düşünmesinin muhtemel olduğunu belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu olan … ibareli marka ile davacının markalarından bazıları olan , markaları karıştırılmaya sebebiyet verecek derecede benzer olmadığını, davacının … esas unsurlu markaları ile … başvuru markasının görsel, işitsel ve kavramsal olarak farklı olduğunu, ayrıca davacı markaları incelendiğinde … esas unsurlu markalarının yeşil renkte yazıldığını, el yazısı kullanıldığını ve O, R, V, ve A harflerinin kuyruk şeklinde uzantılarının bulunduğunu, V harfi ile A harfi üzerinde yeşil yaprak şeklinin bulunduğunu, bu durumların dahi düz yazı ile siyah renkle yazılmış olan başvuru markasının davacı marklarından farklı olduğunu ve karıştırılma ihtimali yaratmayacağını, markalar arasında benzerlik bulunmadığından davacı vekilinin tanınmışlık itirazlarının da kabul edilemez olduğunu ve 556 S. KHK’nın 8/4 maddesinde sayılan koşullarında oluşmadığını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıya ait davaya gerekçe markaların baskın unsuru olan “…” ibaresinin “OR” ve “…” ibarelerinin birleşimi ile oluştuğunu, “OR” ibaresinin “ORGANİK” kelimesinin kısaltması olduğunu, markaların “…” ibaresinde örtüştüklerinden bahisle karıştırılma ihtimali yaratacak derecede benzer olmadığını, “…” ibaresinin dava konusu 2015 91538 sayılı marka tescilin kapsamında yer alan mallar bakımından ayırt ediciliğinin düşük olmadığını dava konusu markanın kapsamında yer alan “un, şekerlemeler, çikolata, lokuma benzer şekerlemeler (marshmallows), krakerler, atıştırmalık krakerler, mısır krakerleri” mallarının hayati ürünler olmadığını, markaların tamamen farklı olduğunu, TÜRKPATENT nezdinde tescil edilmiş/başvurulmuş ve “…” ibaresini içeren 1329 adet marka bulunduğunu, markaların yalnızca “…” ibaresinin örtüşmesi karıştırılma ihtimali yaratacak derecede benzerliğin oluşmadığını, “…” ibareli markaları TÜRKPATENT sicilinde tanınmış marka olarak kayıtlı olmadığı gibi bu markaların tanınmış olduğunu ispat edecek bir delil de sunulamadığını, müvekkilin “…” markası ile …’e ait gerekçe markalar arasında ilişkilendirilme dâhil karıştırılma ihtimali bulunmadığının açık olduğunu, davacının “…” kelime unsurunu ayrı tutarak ve markaları parçalara bölerek markaların karıştırılma ihtimali yaratacak derecede benzer olduklarını iddia etse de markaların parçalara bölünerek yapılan benzerlik incelemesinin hatalı olduğunu ve dikkate alınmayacağını, markalar arasında bütünsel olarak ortaya çıkan algı bakımından benzerlik bulunmadığını ve “…” ibaresi ilgili sektörde yaygın olarak kullanılan bir ibare olduğundan, salt “…” ibaresinin ortak olmasından bahisle, markaların diğer ayırt edici unsurları ve bıraktıkları genel izlenim dikkate alınmaksızın markalar arasında karıştırılma ihtimali olduğu iddiasının son derece haksız olduğunu, davacı markalarının tanınmış marka olduğunu ispatlayamadığı gibi somut olayda markalar benzer olmadığından, tanınmışlık iddiasının her halükarda bir önemi olmadığını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 30/11/2016 tarihinde tebliğ edildiği, 10/01/2017 tarihinde açılan davanın, 556 sayılı KHK’nin 53. maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 24/02/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu … sayılı markası ile davaya mesnet gösterilen davacının markaları arasında her ne kadar mallar bakımından aynılık ve benzerlik olsa da markaların esas unsurlarını oluşturan sözcükler itibariyle görsel ve işitsel anlamda birbirleri ile karıştırılabilecek düzeyde benzerlik olmadığından 556 S. KHK’nın 6/1-b maddesi anlamında iltibasın oluşmayacağı, davacı yanın “…” markalarının tanınmışlığı yönünde bir kanaate, işlem dosyasındaki deliller çerçevesinde varılmasının mümkün olmadığı, nihai olarak bu delillerin takdir ve yorumunun Sayın Mahkemeye ait olduğu…” ifade edilmiştir.
10.01.2017 gün ve 29994 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.12.2016 gün ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Geçici Madde 1/(1) hükmü uyarınca anılan kanunun yayımı tarihinden önce yapılmış marka tescil başvurularına, başvuru tarihinde yürürlükte bilinen 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanmasının zorunlu bulunması, YİDK kararının iptali ve buna bağlı tescil istemli davaların başvuru tarihindeki hukuki durum nazara alınarak sonuca bağlanmalarının gerekli olması karşısında 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanarak sonuca bağlanmalarının icap etmesi nedeniyle yeni SMK’nın yargılamanın yukarıdaki biçimde sonuçlandırılmasını engellemediği düşünülmüştür.
Yukarıda açıklandığı üzere, 556 sayılı KHK’nin 8/1-b hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru kapsamında 30.sınıftaki “30. sınıf: un, şekerlemeler, çikolata, lokuma benzer şekerlemeler (marshmallows),krakerler, atıştırmalık krakerler, mısır krakerleri” hizmetleri bulunurken itiraza mesnet … sayılı ve “organik … eti”, “… organik … eti”, “… … eti”, “…”, “…”, “… şekil” ibareli markaların 05, 29, 30, 31, 32, 35, 43. sınıflar arasındaki tüm mal ve hizmetleri kapsadığı anlaşılmıştır.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede; dava konusu marka kapsamındaki 30. sınıf “un, şekerlemeler, çikolata, lokuma benzer şekerlemeler (marshmallows), krakerler, atıştırmalık krakerler, mısır krakerleri” mallarının tamamı, davacının mesnet gösterdiği …. sayılı … markalarının tescil kapsamında yer alan mal ve hizmetlerle birebir aynı ve ilişikli nitelikte olup kapsamlı bir inceleme yapılmasına gerek duyulmaksızın, taraf markalarının benzer ihtiyaçlara yönelik, benzer tüketici kitlesine hitap eden, birbirleri ile rekabet içerisinde olan, birbirleri yerine kullanılabilir, satış, sunum ve dağıtım kanalları benzer mal ve hizmetleri kapsadıkları tespit edilmiştir.
Mallar/hizmetlerin örtüşmesinin karıştırma ihtimalini artıran bir unsur olduğu tekrar vurgulanmalıdır. Zira yukarıda ifade edildiği üzere, KHK’nın 8/1-b hükmündeki, markaların benzerliği ile mal ve hizmetlerin benzerliğine ilişkin unsurların karşılıklı bir bağımlılık ve dengeleme ilişkisi içinde olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü, kimi zaman karşılaştırılan mal ve hizmetler arasındaki aynılık veya yüksek düzeyli benzerlik, markalar (işaretler) arasında var olan düşük düzeyde benzerliği ikame edebilir.
İşaretlerin benzerliğinde ise, onların ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Bu genel tespitler çerçevesinde dava konusu marka incelendiğinde “…” şeklindeki başvurunun sadece sözcük unsurundan oluşan bir marka oluğu, markanın herhangi bir şekil unsuru içermeden büyük harflerle beyaz zemin üzerine siyah renkle ve standart harf karakteri ile “…” ibaresinden oluşturulduğu görülmektedir.
Davacı yana ait markalar ise “…”, “…” ve “… organik … eti” şeklindeki her bir markanın hakim sözcük unsurunun “…” kelimesi olduğu, “organik … eti” ibarelerinin ise markada tali konumda kullanıldığı görülmektedir. “…” ibaresinin de dilimizde veya bilinen yabancı dillerde herhangi bir anlamının mevcut olmadığı, bir üst paragrafta yapılan açıklamalar çerçevesinde davalı markasının da hakim unsurunun “…” sözcüğü olduğu değerlendirilmektedir. Bu tespitler çerçevesinde değerlendirilmesi gereken husus taraf markalarının, ilgili tüketiciler nezdinde bütün olarak yaratıkları izlenimler itibariyle, birbirleri ile ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerlik taşıyıp taşımadıklarıdır.
Taraf markalarının esas unsurlarını meydana getiren kelimelerin (…– …) olduğu, davacının davaya mesnet olduğu markası yedi harften ve üç heceden oluştuğu, davalının davaya konu olan markasının ise beş harf ve iki heceden oluştuğu, markaların son iki hecesinin birebir aynı dizilimde yer aldığı tespit edilmiş olup, markalar yalnızca davacının mesnet markasındaki “OR” harfleri açısından farklılaşmıştır. Kelimelerin bu harf dizilimsel benzerliklerinden ötürü dava konusu marka “…” şeklinde telaffuz edilirken davacının markalarının “…” şeklinde telaffuz edildiği görülmektedir. Taraf markaları, baştaki OR sesleri açısından farklılaşmış olup, kelimelerin soldan sağa okunması ilkesi çerçevesinde asıl vurgunun bahsi geçen ilk hece üzerinde toplanacağı düşünülmektedir. Dolayısıyla taraf markalarını oluşturan sözcük unsurlarının harf dizilimsel açıdan bir benzerlik söz konusu olsa da davaya mesnet gösterilen markaların OR hecesi ile başlaması ile görsel ve aynı zamanda işitsel açıdan benzerlik taşımadığı kanaatine varılmıştır. Bununla birlikte davacının markasının somut anlamı bulunmadığından, tüketicilerin markaları kavramsal olarak bir karşılaştırmaya tabi tutamayacağı kanaatine varılmıştır.
Netice olarak taraf markalarını meydana getiren esas sözcük unsurları itibariyle işaretler arasında bir benzerliğin mevcut olmadığı düşünülmektedir. Başka bir ifade ile taraf markalarında ortak olan unsur … ibaresidir. Davaya mesnet olan markada “…” ibaresinin yer alması ile bu ibareye bağlı görsel bir benzeşmenin varlığından bahsetmenin mümkün olmadığı, davaya mesnet olan markanın başında yer alan OR ibaresinin yer alması ile “…” ibaresinin markanın bir unsuru olarak değerlendirilmesinin gerektiği kanaatine varılmıştır.
Bu açıklamalar kapsamında davaya mesnet olan markanın barındırdığı ibarelerin markaya görsel anlamda ciddi bir etkisinin olduğu dikkate alındığında salt “…” ibaresinin ortak olmasına bağlı olarak markalar arasında görsel benzerlik olduğunu söylemenin mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraf markaların birbirlerinin farklı versiyonları, alternatifleri veya bir serinin devamı olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan işaretler oldukları, davaya konu olan “…” ibaresi ile karşı karşıya kalan tüketicinin bu ibareyi davacının markası olarak yorumlama yoluna gitmeyeceği düşünülmektedir. Hal böyleyken, başvuru konusu marka ile davacı yanın YİDK aşamasına ve işbu davaya dayanak yaptığı markasının genel izlenim yönünden benzer olmadığı ve aralarında ilişkilendirme ve karıştırma olasılığının olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak, davaya konu olan marka ile davaya mesnet gösterilen markaların emtia listesi aynı olsa da taraf markalar arasında bir benzerliğin bulunmaması nedeniyle 556 S. KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında çekişme konusu emtialar bakımından iltibas tehlikesinin söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için 556 sayılı KHK’nin 8/4 sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davacı yanın tanınmışlık iddiaları çerçevesinde işlem dosyası kapsamına “…” markalı ürünlerin satışlarına ilişkin muhtelif yıllara sair faturalar, neredeyse tamamı tarihsiz çeşitli broşür ve posterler, tanıtıcı görseller, ürün çeşitliliğini gösterir katalog görseller, “…” markası için yapılan birtakım reklam ve tanıtım harcama gider faturaları, yazılı ve görsel basında çıkan bir kısım haberler gibi delilleri sunduğu, sunulan bu delillerin davacıya ait markanın gıda sektöründe ve özellikle organik tavuk ürünlerindeki aktif faaliyetlerini gösterir nitelikte olduğu, ancak işlem dosyasına sunulan sınırlı sayıdaki delilin, markanın tanınmışlığını göstermeye tek başına yeterlilik arz etmediği, özellikle gerçekleştirilen ticari faaliyetlerin boyutu, yurtiçi – yurtdışı satış miktarları, yıllık gelir– ciro bilgileri, pazarlama ağı, satış noktaları vs gibi markanın fiili kullanımı yanında kullanımın boyutunu ve bu durumun ilgili tüketici kitlesindeki karşılığını gösterecek mahiyette yeterli dokümanın işlem dosyasında mevcut olmadığı, taraf markaları arasında görsel ve işitsel olarak bir benzerlik bulunmadığı gibi markalar arasında iltibas ihtimali oluşmadığından 556 S. KHK’nın 8/4 maddesinde sayılan koşulların da somut olayımızda uygulanamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; dava konusu marka kapsamındaki hizmetlerin, davacı markaları kapsamındaki hizmetlerle aynı/aynı tür, benzer olmasına rağmen, taraf markalarının işaretlerinin benzer olmaması, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması ve yukarıdaki değerlendirmelerimiz doğrultusunda davalı şirketin markasının marka işlem dosyası ve dava dosyası kapsamında ileri sürülen iddialardan dolayı hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın düşümü ile 49,30 TL bakiye harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 31/03/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.