Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/710 E. 2022/78 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/710 Esas – 2022/78
T.C.
ANKARA
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/710
KARAR NO : 2022/78

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 07/10/2020
KARAR TARİHİ : 10/02/2022
K. YAZIM TARİHİ : 10/02/2022

Mahkememizde görülen Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … Mühendislik Mimarlık İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti. İle davalı … İnş. Tic. A.Ş. Arasında mimari betonarme, yapı ve inşaat işleri için hizmet sözleşmesi akdedildiği, mimari ve betonarme projeleri yapılan, elektrik projeleri çizilen ve projelerin yapı ruhsatları da alınarak eksiksi bir şekilde davalıya teslim edilen davaya konu projeler için müvekkili tarafından toplamda 572.399,00 TL meblağı içerir fatura düzenlendiği, işbu faturaların müvekkili tarafından davalı tarafa … …Noterliğinin… yevmiye numaralı ihtarnamesi ile 01/05/2020 tarihinde gönderildiği, davalı tarafın ihtarnameye faturaların iade edildiğini ve alacağı kabul etmediklerini bildirdikleri, bunun üzerinde arabuluculuğa başvurulduğu, yapılan görüşmelerde anlaşma sağlanamadığı, fatura düzenlenmesi temelinde bir borç ilişkisinin varlığına dayandığından müvekkilinin düzenlediği faturaların sebebinin hizmet sözleşmesi olduğu, müvekkili şirketin taraflarca kararlaştırılan işi sözleşmeye uygun bir şekilde yerine getirmesine rağmen davalının borcunu ödemediğini, borcunu ödemeyen davalının faturalara itiraz etmesinin borcun varlığının ortadan kaldırmayacağını, yapı ruhsatları alınarak davalıya teslim edilen projelerin bedelinin ödendiğine dair müvekkili nezdinde herhangi bir kaydın bulunmadığı, davanın kabulü ile müvekkili şirketin projelerini teslim ettiği hizmetlerin bedellerinin müvekkiline ödenmediğinden 01/05/2020 gün ihtar tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte 572.399,00 TL’nin davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı yan dilekçesinde kendileri tarafından 572.399,00-TL’lik fatura düzenlendiğini ve bu faturaların da taraflar arasındaki borç ilişkisine dayandığını belirtmişse de bu iddiaların tamamı gerçek dışı olduğunu, itibar edilmemesi gerektiğini, davacı tarafından da belirtildiği üzere müvekkil şirkete gönderilmiş olan faturalara kanunda belirtilmiş kesin süreler içerisinde itiraz edilerek faturalar davacıya iade edildiği, bu sebeple söz konusu faturaların müvekkil aleyhine değerlendirilmesi hukuken mümkün olmadığı, kabul anlamına gelmemek kaydı ile bir an için aksi düşünülecek olması halinde dahi faturanın tek başına taraflar arasındaki ticari ilişkiye karine teşkil etmeyeceği bilindiğinden davacı yan iddialarına itibar edilmemesinin gerektiği, davacı, faturaya itiraz edilmesinin borcun varlığını ortadan kaldırmadığını belirtmiş ise de fatura bir ticari ilişkiye karine teşkil etmediği, bununla birlikte itiraz edilmiş olan faturanın delil niteliği de ortadan kalktığından davacının iddiasını fatura dışında başka delillerle ispat etmesinin gerektiği, bu sebeple davacı yan tarafından ispat edilememiş ve edilemeyecek olan davanın reddine karar verilmesi, davacı tarafından keşide edilerek müvekkile gönderilen faturalarda müvekkilin unvanının da hatalı olarak belirtilmesi de faturanın muteber bir belge olma vasfında kabul edilemeyeceğinin göstergesi olduğu, davacı, kendileri ile müvekkil şirket arasında hizmet sözleşmesi akdedilmiş olduğunu müvekkil şirketin bu sözleşmeye aykırı davranışlarda bulunduğunu belirtmiş ise de taraflar arasında akdolunan bir sözleşme olmadığını, davacı tarafından dava dilekçesi ekinde herhangi bir sözleşme sunulamamış olduğu gibi deliller bahsinde de bir sözleşmeden bahsedilmediği, bu sebeple davacının hangi sözleşmeye göre huzurdaki davayı ikame etmiş olduğunun anlaşılamadığı, davacı, her defasında tek taraflı olarak astronomik tutarlarda fatura düzenleyerek haksız biçimde alacağını kabul ettirme gayesi gütmüş ve bu keyfiliğe ve haksız taleplere itirazlarımızı ise kötüniyet göstergesi gördüğü, oysa tarafların mutabık kaldığı iş ve işlemler ve ne de bu işlemlerle ilgili fiyat mutabakatı olmadığı, davacı, müvekkilin davacıdan olan ve kendileri tarafından kabul edilen alacaklarının tahsilinin önüne geçebilmek maksadıyla bu haksız fatura keşide işlemi ve dava yolunu seçtiği, haksız ve mesnetsiz davanın reddi ile yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
… 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) tarafından yapılan yargılama sırasında, …. Karar sayılı ilam ile; “… Ancak yargılama sırasında Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Genel Kurulunun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı. 08.07.2021 tarihli ve 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan karar ile “Ankara Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Ankara ilinin mülki sınırları (Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” olarak belirlenerek ve iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmasına karar verilerek faaliyete başlama tarihi …” belirlendiğinden dava dosyasının görevli ve yetkili Ankara Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmesine, esasın bu şekilde kapatılmasına karar verilmiş, dosya Mahkememize tevzi edilmiştir.
MAHKEMENİN GEREKÇESİ: Dava, hizmet sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkindir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nin 22/11/2021 tarih ve 2021/1939 Esas, 2021/1732 Karar sayılı ilamında da belirtildiği şekilde; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak yasa ile belirlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kesin yetki halleri de bu çerçevede değerlendirilir.
Bu yasal düzenlemeye paralel olarak görev ve kesin yetki halleri dava şartları arasında sayılmıştır (HMK m.114/1-c ve ç). Bir diğer ifade ile görev ve kesin yetkiye ilişkin koşullar yerine getirilmeden bir davanın esasına girilemez ve bu noktadaki eksiklik, istinaf ve temyiz de dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında dikkate alınır.
Nitekim Anayasa’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi (yani izleyeceği yargılama usulü) belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabii hakim, bunu öngören ilkeye de tabii hakim ilkesi denir (Tanrıver, S.: Tabii Hakim İlkesi ve Medeni Yargı, TBB Dergisi, 2013, S.104, s.12; Bilge, N.: Son Anayasa Değişikliğine Göre Tabii Hakim ve Savcı Teminatı, Prof. Dr. Hüseyin Cahit Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara 1972, s.574).
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar.
Söz gelimi 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’da bu devri sağlamak için özel olarak geçici 1 ve 2’nci maddeler va’zedilmişken, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam eder” düzenlemesi yapılmıştır.
Görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin bu açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim karar 07.07.2021 günü alınmış, ancak yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.
Belirtilen nedenlerle; … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) tarafından yargılamaya devam edilerek esas hakkında karar verilmesi gerekmekte olup mahkememizin yetkili olmadığı anlaşılmakla; Mahkememizin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine, yetkili mahkemenin … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) olduğuna karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda gerekçesi açıklanan gerekçelerle,
Mahkememizin yetkisizliği nedeniyle DAVANIN USULDEN REDDİNE,
Yetkili mahkemenin … 2.Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) olduğuna,
HMK’nun 20/1.maddesi gereğince istek halinde ve karar kesinleştiği tarihten itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Mahkememize başvurulması halinde dosyanın görevli ve yetkili … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine, iki haftalık süre içerisinde başvurulmaması halinde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususunun ihtarına,
HMK’nun 331/2.maddesi gereğince harç ve yargılama giderlerinin görevli ve yetkili mahkemesince değerlendirilmesine,
Karar kesinleştiğinde, Mahkememiz ile … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi arasında oluşan olumsuz yetki uyuşmazlığının giderilmesi ve yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Ankara Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
Dair; Taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurmak suretiyle istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 10/02/2022