Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/657 E. 2021/930 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/657 Esas – 2021/930
T.C.
ANKARA
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/657
KARAR NO : 2021/930

DAVA : Konkordato
DAVA TARİHİ : 08/10/2018
KARAR TARİHİ : 30/12/2021
K. YAZIM TARİHİ : 31/12/2021

Mahkememizde görülen Konkordato davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili olan işletmenin … Vergi Dairesi’nin … sicil nolu mükellefi olan Anadolu … Köyü …/Ankara adresinde “belirli bir mala tahsis edilmiş mağazalarda motorlu kara taşıtı ve motosiklet yakıtının (benzin, mazot, dizel, biodizel, Ipg, cng vb.) perakende ticareti” faaliyeti ile akaryakıt ve nakliye işiyle iştigal ettiğini, müvekkili şirket 10 seneyi aşkın bir süredir, sektörde tanınan, iyi işler yaparak, ülke ekonomisine katkıda bulunan, %100 yerli sermayeli bir şirket olduğunu, Şirketin merkezi, …Ankara adresi olduğu, şirketin merkezi akaryakıt istasyonu ve nakliye işlerinin merkezi olduğunu, şirketin bir adet şubesi olduğu …Ankara adresinde de … adı altında akaryakıt satışı gerçekleştirdiği, Şirketin … Ticaret Sicil Memurluğundaki Sicil Numarası … olduğu, Şirketin 30.09.2018 tarihi itibariyle sermayesi 200.000,00- TL olup tamamı ödendiğini, 2017 yılının sonuna kadar gerek sektör, gerekse şirketimizin mali durumu fevkalade iyi denecek durumda olduğunu, ancak bu durum 2018 yılından itibaren değişmeye başladığı, bu değişimin başlıca sebepleri döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmalar, faizlerdeki hızlı yükseliş, yaşanan darbe girişimi sonrası devlet ihalelerinde yoğunca yaşanan iptal, öteleme vb. Durumlar, Enerji fiyatlarındaki yükselişler, faaliyeti sürdürmek ve yeniden toparlanmak için müvekkili şirket bankalardan kredi talebinde bulunduğu, ancak yeterli krediler alınamadığını, borçlar her yıl net işletme sermayesindeki yetersizlik nedeniyle artış gösterdiği, sorunların başladığı 2017 yılından bugüne kadar gelinen süreçte, sektördeki ve ekonomideki olumsuz gelişmeler neticesinde müvekkil şirketi kısa vadeli borçlarını ödeme güçlüğü içerisine girdiğini, İİK 285 ve devamı maddelerinde değişen haliyle tanımlanan “Borçlarını vadesi geldiği ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunma” durumu gerçekleştiğini, kanun metnindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere hem alacaklıların ekli projede belirttiği oran ve vadelerde alacağına kavuşması hem de müvekkilinim iflasının önlenip ticari hayatına devam edebilmesi konkordato talebimizin kabulüne bağlı olduğunu, Şirket 05.10.2018 tarihli toplantısında şirketin mali durumunun iyiteştirilebilmesi ve faaliyetlerine devam edebilmesi için İİK m. 285 uyarınca konkordato talebinde bulunulmasına karar verdiğini, bu sebeplere binaen, İİK. m. 287/1 çerçevesinde; a) Müvekkil şirket lehine üç aylık geçici mühlet kararı verilmesine; b) Şirkete bir geçici konkordato komiseri atanmasına, c) Şirket mallarının muhafazası için gerekli tedbirler zımnında, şirket malvarlığının korunması amacı ile, konkordato mühletinin sonuna kadar, 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere şirkete karşı icra ve iflas yoluyla takip başlatılmasının engellenmesine (ödeme emri gönderilmemesine), d) İşbu konkordato talebimizden önce şirkete karşı 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere başlatılmış bulunan tüm icra takiplerinin durdurulmasına, e) Rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerde malların muhafaza altına alınması ve satış İşleminin durdurulmasına, f) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının uygulanmamasına, g) Mühlet öncesi yapılmış müstakbel alacakların temliki sözleşmeleri kapsamında, mühlet içinde doğacak alacaklar için temlik işleminin hükümsüz sayılmasına ve mühlet içinde ödemelerin komiser denetiminde şirkete yapılmasına (İİK.m.294/6) h) Şirketin keşide ettiği çeklere karşılıksız şerhi vurulmasının önlenmesine, düzenleme tarihi karardan önce vade tarihi karardan sonra olsa dahi takas ve mahsubun mümkün olmayacağına, çek ve senetler için icra takibi yapılamayacağına, i) Alacaklı bankalardaki şirket hesaplarında mevcut blokajların kaldırılmasına, j) Mühlet ve tedbir öncesinde gönderilen, müstakbel (doğacak) alacakların da haczini içeren haciz müzekkereleri ya da haciz ihbarnamelerinin mühlet içinde uygulanmamasına, mühlet kararından sonra hesaplara gelecek muhtemel paraların ve şirket lehine doğacak alacakların şirkete ödenmesine, k) Geçici mühlet kararı ile birlikte mühlet içinde alacaklılar tarafından yapılabilecek takas ve mahsup işlemlerinin engellenmesine, l) Mühlet boyunca şirket tarafından üçüncü kişilere verilen teminat mektuplarının nakde dönüştürülmesinin engellenmesine, m) Konkordato projesinin gerçekleştirilebilmesi için zorunluluk arz ettiğinden, Şirket malları üzerindeki mevcut muhafaza işlemlerinin, hacizler baki kalmak kaydıyla kaldırılarak şirkete Yed-i emin olarak teslimine, ihtiyati tedbir yoluyla karar verilmesini, n) Tedbir kararından sonra 3. kişiler nezdinde müvekkil şirketin doğan ve doğacak alacakları üzerine haciz ve takip hukukundan bloke koyulamayacağına, o) Tedbir kararından önce icra dosyalarından İİK.’nın 89. maddesi uyarınca tebliğ edilen haciz ihbarnameleri uyarınca 3. kişiler nezdinde müvekkil şirketin doğan ve doğacak alacakları üzerine haciz uygulanamayacağına, p) Müvekkil şirketin 3. kişilerde ki hak ve alacaklarının, İİK.nın 89. maddesi uyarınca tebliğ edilen haciz ihbarnamelerini alan 3. kişilerin icra dosyalarına yaptıkları ödemelerde dahil olmak üzere müvekkil şirkete ödenmesine, q) Geçici mühlet kararından sonra yapılan/yapılacak tüm ödemelerin geçici mühlet tarihinden önceki borçlara takas-mahsup edilmemesine, r) Hacizler baki kalmak suretiyle tedbir kararından sonra yeni doğan ve doğacak alacakların müvekkili olan şirket hesabına gönderilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
… 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) tarafından yapılan yargılama sırasında, 2021/55 Esas, 2021/469 Karar sayılı ilam ile; “… Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün, yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemeleri yargı çevrelerinin belirlenmesi teklifine ilişkin 30/06/2021 tarihli ve E.21646783-668/13369 sayılı yazısı görüşülmüş ve yukarıda sayılan diğer İl Asliye Ticaret Mahkemeleri ile Ankara Asliye Ticaret Mahkemesinin yargı çevresinin Ankara ilinin mülki sınırları (Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç) olarak belirlenmesine karar verilmiştir. / Davacı taraf talebinin incelenmesinde, talebin Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakılması gereken ticari bir dava olduğu görülmekle, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulunun 07/07/2021 tarih ve 608 Karar nolu kararı gereğince 01/09/2021 tarihi itibarı ile mahkememizin Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatı ile bakma yetkisi bulunmadığından aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle “İncelenen dosya kapsamında görülmekte olan davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevine giren dava ve işlerden olduğu Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı gereğince “Ankara Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Ankara ilinin mülki sınırları (Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç) ” olarak belirlendiğinden dava dosyasının görevli ve yetkili Ankara Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmesine, Mahkememizin esasının bu şekilde kapatılmasına” karar verilmiş, dosya Mahkememize tevzi edilmiştir.
MAHKEMENİN GEREKÇESİ: Dava, İ.İ.K. 285 vd. maddelerine dayalı konkordato projesinin tasdiki istemine ilişkindir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nin 22/11/2021 tarih ve 2021/1939 Esas, 2021/1732 Karar sayılı ilamında da belirtildiği şekilde; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak yasa ile belirlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kesin yetki halleri de bu çerçevede değerlendirilir.
Bu yasal düzenlemeye paralel olarak görev ve kesin yetki halleri dava şartları arasında sayılmıştır (HMK m.114/1-c ve ç). Bir diğer ifade ile görev ve kesin yetkiye ilişkin koşullar yerine getirilmeden bir davanın esasına girilemez ve bu noktadaki eksiklik, istinaf ve temyiz de dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında dikkate alınır.
Nitekim Anayasa’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi (yani izleyeceği yargılama usulü) belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabii hakim, bunu öngören ilkeye de tabii hakim ilkesi denir (Tanrıver, S.: Tabii Hakim İlkesi ve Medeni Yargı, TBB Dergisi, 2013, S.104, s.12; Bilge, N.: Son Anayasa Değişikliğine Göre Tabii Hakim ve Savcı Teminatı, Prof. Dr. Hüseyin Cahit Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara 1972, s.574).
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar.
Söz gelimi 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’da bu devri sağlamak için özel olarak geçici 1 ve 2’nci maddeler va’zedilmişken, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam eder” düzenlemesi yapılmıştır.
Görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin bu açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim karar 07.07.2021 günü alınmış, ancak yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.
Belirtilen nedenlerle; … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) tarafından yargılamaya devam edilerek esas hakkında karar verilmesi gerekmekte olup mahkememizin yetkili olmadığı anlaşılmakla; Mahkememizin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine, yetkili mahkemenin … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) olduğuna karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda gerekçesi açıklanan gerekçelerle,
Mahkememizin yetkisizliği nedeniyle DAVANIN USULDEN REDDİNE,
Yetkili mahkemenin … 1.Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) olduğuna,
HMK’nun 20/1.maddesi gereğince istek halinde ve karar kesinleştiği tarihten itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Mahkememize başvurulması halinde dosyanın görevli ve yetkili … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine, iki haftalık süre içerisinde başvurulmaması halinde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususunun ihtarına,
HMK’nun 331/2.maddesi gereğince harç ve yargılama giderlerinin görevli ve yetkili mahkemesince değerlendirilmesine,
Karar kesinleştiğinde, Mahkememiz ile … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi arasında oluşan olumsuz yetki uyuşmazlığının giderilmesi ve yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Ankara Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
Dair; Davacı vekilinin ve bir kısım müdahil vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurmak suretiyle istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 30/12/2021