Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1642 E. 2021/57 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2014/1642
KARAR NO : 2021/57

DAVA : Tapu İptali Ve Tescil – Alacak
DAVA TARİHİ : 21/11/2013
KARAR TARİHİ : 28/01/2021
K. YAZIM TARİHİ : 26/02/2021

Mahkememizde görülen Tapu İptal Tescil-Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacılar vekili Gölbaşı Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verdiği dava dilekçesi özetle; Müvekkili şirketin davalı şirkete olan borcunun teminatı olarak inanç sözleşmesi gereğince diğer müvekkili … tarafından davalılardan …’e devredilen …. Sitesinde kaim ve imarın ….no.lu bağımsız bölümün sözleşmeye aykırı ve muvazaalı olarak diğer davalı …’e devredilmesi nedeniyle, davalılardan … adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili … adına tesciline, bunun mümkün olmaması halinde müvekkili şirketin davalı şirkete olan borcunun taşınmaz değerinden mahsubu suretiyle bakiye zararın belirlenerek, şimdilik 20.000,00 TL zararın davalılardan … Nak. Son. Tic. Ltd. Şti. ile …den müştereken ve müteselsilen avans faiziyle birlikte tazmin edilerek müvekkili …’a verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılara usulüne uygun dava dilekçesi ekli duruşma gün ve saatini bildirir ihtaratlı davetiye tebliğ edilmiş, taraf teşkili sağlanmış, davalılardan … Nak. Sond. İnş. Malz. Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile … vekili cevap dilekçesi ile özetle; Öncelikle davaya bakmaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yetkili olduğunu belirterek, iş bölümü itirazında bulunduklarını, davacıların davadaki taleplerini somutlaştırmaları gerektiğini, dava şartının oluşmadığını, davada ileri sürülen taleplerin yasal süresi içinde olmadığını, müvekkili davalılara husumet yöneltilemeyeceğini, davacıların iddialarının yersiz ve dayanaksız olduğunu, davacıların davadaki taleplerini inanç sözleşmesi niteliğindeki protokole dayandırdıklarını beyan ettiklerini, ancak bu protokolün inanç sözleşmesi olarak müvekkili davalılar bakımından geçerli ve bağlayıcı olmadığını, davalı …’ün davacılarla herhangi bir hukuki ilişkisi olmadığını belirterek, her türlü dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, öncelikle tedbirin kaldırılmasını, mümkün olmadığı takdirde teminata bağlanmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir; Davalı … ise davaya cevap vermemiştir.
Gölbaşı … Hukuk Mahkemesi’nin … Esas, … karar sayılı ilamı ile görevsizlik kararı verilmiş, dosya Mahkememize tevzi edilmiştir.
ÖN İNCELEME: Mahkememizde yapılan ön inceleme duruşmasında yargı hakkı, görev ve yetki hususları, dava ve taraf ehliyetleri, dava şartları ve ilk itirazlar değerlendirilmiş, Mahkememizin de görevli ve yetkili olduğu ve dava şartlarının tamam olduğu anlaşılmış; tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar tespit edilmiş; taraflar sulhe veya arabuluculuğa teşvik edilmiş, ön inceleme duruşmasında hazır bulunan taraf vekilleri sulh olmalarının mümkün olmadığını ve arabuluculuğa başvurmak istemediklerini belirtmişlerdir.
DELİLLER: Tarafların delilleri toplanmış, taşınmazın tapu kaydı getirtilmiş, taraf vekillerince protokol, tapu kaydı, faturalar, senet suretleri, ödememe protestosu, banka dekontu, davacı muavin defter kayıtları ibraz edilmiştir.
Mahkememizce inşaat mühendisi, gay. değ. uzmanı, SMMM ve hesap uzmanından oluşturulan bilirkişi heyetinden rapor alınmış, düzenlenen raporda sonuç olarak; Öncelikle davaya konut taşınmazın bulunduğu semt ve mevkii, emsallerinin alım-satım rayiçleri, inşaat tarz ve evsafı, yüzölçümü, bölgedeki konumu, eksik imalatlar, bakım onarım ihtiyacı ile değerine tesir edecek tüm etkenler ve günün ekonomik koşulları da nazara alındığında hali hazır durumu itibariyle 22.02.2013 dava tarihindeki kıymetinin 500.000,00 TL – (Beşyüzbin Türk Lirası) olabileceği, davalı …’in duruşmadaki beyanı, davalı …’ün iddia ettiği gibi dosyada taşınmazın konut kredisi çekilerek alındığına dair bir delil olmaması, …’ün alacaklı şirketin yetkilisi olduğu, bu nedenle şirketin de taraf olarak yer aldığı dava konusu inanç sözleşmesinden haberdar olduğunun kabulü gerektiği yolundaki karinenin aksini ispatlaması gerektiği hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, hukuki takdiri Mahkemeye ait olmak üzere, davacının tapu iptali ve tescil talebinde bulunabileceği sonucuna varıldığı, ancak sonucun tam olarak sağlıklı olabilmesi için Mahkemece; …’den çekildiği iddia edilen konut kredisinin ilgili bankadan sorulması ve buna ilişkin belgelerin celbi, ayrıca davalının dosyaya sunduğu dekontun da … bankasından sorulması ve açıklama istenilmesi, tapu kayıtlarında yer alan 12.11.2009 ve 06.04.2011 tarihli ipoteklerin ipotek akit tablolarının Tapu’dan celbi ve … Bankasından da ipoteklerin dayanağı olan belgelerin (kredi sözleşmesi, vs.) celbi, davalı …’in davacının iddia ettiği gibi davalı tarafın sekreteri/çalışanı olup olmadığı hususunun davalı taraftan sorulması ve SGK’dan varsa …’le ilgili hizmet dökümünün celbi ve …’in sigorta kaydının bulunması halinde işverenlerinin isim/unvanlarının sorulması gerekeceği, Yargıtay 1. HD. E. 2007/989 K. 2007/1712 T. 21.2.2007 sayılı içtihadında ve 5.2.1947 Tarih 20/6 Sayılı İBK’da belirtildiği üzere ekteki tablolarda üç seçenekli olarak hesaplanan borç tutarının depo ettirilmesi konusunda takdirin Mahkemeye ait olduğu, Mahkemece davacının tapu iptali ve tescil isteğinde bulunamayacağı kabul edildiği takdirde ise, taşınmazın bedeli göz önüne alınarak talep edebileceği zararın hesaplanması gerektiği, buna ilişkin olarak işbu davanın açıldığı tarih itibariyle davacı şirketin davalı şirkete olan borcunun ekteki tablolarda hesaplandığı, taraflar arasındaki sözleşmede yazılı olan faiz oranının; Yıllık %4 faiz oranı olarak anlaşılması halinde yapılan hesaplama sonucunda bu davanın açıldığı tarihteki borcun 17.800,00 TL’lik ödeme düşülerek ve faiz işletilerek 275.103,29 TL’ye ulaştığı, taşınmaz için dava tarihi itibariyle takdir edilen kıymetin 500.000,00 TL olduğu görülmekle davacının mahsuptan sonra talep edebileceği tutarın 500.000,00 – 275.103,29 = 224.896,71 TL olduğu; 3095 sayılı yasanın 2/2 md. uyarınca ticari (avans) faiz oranlarının işletilmesi gerektiği düşünüldüğü yapılan hesaplama sonucunda bu davanın açıldığı tarihteki borcun 17.800,00 TL’lik ödeme düşülerek ve faiz işletilerek 409.590,92 TL’ye ulaştığı, taşınmaz için dava tarihi itibariyle takdir edilen kıymetin 500.000,00 TL olduğu görülmekle davacının mahsuptan sonra talep edebileceği tutarın 500.000,00 – 409.590,92 = 90.409,08 TL olduğu; Aylık %4 faiz oranı olarak anlaşılması halinde ekteki -3- nolu tabloda yapılan hesaplama sonucunda bu davanın açıldığı tarihteki borcun 17.800,00 TL’lik ödeme düşülerek ve faiz işletilerek 716.811,90 TL’ye ulaştığı, taşınmaz için dava tarihi itibariyle takdir edilen kıymetin 500.000,00 TL olduğu görülmekle davacının mahsuptan sonra talep edebileceği kalan herhangi bir alacağının bulunmadığı belirtilmiştir.
Bilirkişi heyeti birinci ek raporunda; Rapordan sonra celp edilen belgelere göre, davalı … ile … arasında gerçek bir taşınmaz satım akdi bulunduğunun kabul edilip edilmeyeceği konusunda ve …’ün alacaklı şirketin yetkilisi olduğu, bu nedenle şirketin de taraf olarak yer aldığı dava konusu inanç sözleşmesinden haberdar olduğunun kabulü gerektiği yolundaki karinenin aksini ispatlaması gerektiği konusunda takdirin Mahkemeye ait olduğu, önceki raporda zaten …’ün taşınmazı iyiniyetle iktisap eden üçüncü kişi olarak kabul edilmesi ve davacının bu davalıya karşı tapu iptali ve tescil talebinde bulunamayacağı, bu durumda sadece …’den zarar-ziyan talebinde bulunabileceği ihtimaline göre ve …’ün … Şirketinin yetkilisi olup inanç sözleşmesinden haberdar olduğu kabul edilmesi gerekeceğinden iyiniyetle iktisaptan söz edilemeyeceği, bu durumda ya tapu iptali ve tescil talebinde bulunabileceği, ya da … ile …’in birlikte sorumluluğu iddiasıyla ikisine karşı zarar-ziyan talebinde bulunabileceği ihtimallerine göre hesaplamaların seçenekli şekilde yapıldığı, dosyadaki delil durumu itibariyle olayın hukuki nitelendirmesinin takdirinin Mahkemeye ait olduğu, her halde, davacının, davalı şirkete olan borcunu depo edeceğinden, davalı şirkete olan borcunun da hesaplandığı, bunun hesabında da sözleşmedeki faize ilişkin düzenlemeye göre seçenekli hesaplama yapıldığı, taraf itirazları üzerine raporda görüş değişikliği veya yeniden hesaplama gerektirir bir husus bulunmadığı belirtilmiştir.
Bilirkişi heyeti ikinci ek raporunda; Mahkemece Bankadan ipoteğin fekki için gereken güncel kredi borcu miktarı sorulduğunda ipoteğin taşınmazda ne kadar yük meydana getirdiği ortaya çıkartılabileceği, ancak bu arada taşınmaz üzerindeki ipotek doğacak kredileri de kapsadığından karar tarihine kadar yeni bir kredi borcunun da doğmaması gerekeceği, taşınmazın kaydına ipotek konulmuş olmasının taşınmazın maddi bütünlüğünde bir azalma yapmaması nedeniyle ipoteğin varlığı neticesinde teknik anlamda bir değer kaybından söz edilemeyeceği, davaya konu taşınmazın işbu raporun hazırlandığı tarih itibariyle serbest piyasa rayiç değerinin taşınmazın keşif sırasında görülen halihazır durumuna göre aradan geçen zaman, semtin gelişmesi, enflasyon verileri ve değerini etkileyen diğer faktörler de hep birlikte nazara alındığında, 650.000,00 TL olarak takdir edildiği belirtilmiştir.
Bilirkişi heyeti üçüncü ek raporunda; Gelecek duruşma tarihi olan 16.05.2019 tarihi itibariyle davacının protokole göre hesaplanan borcunun; Hiç faiz işletilmemesi halinde 237.357,43 TL olduğu, yılık %4 faiz işletilmesi halinde 277.896,41 TL olduğu, aylık %4 faiz işletilmesi halinde 723.825,15 TL olduğu, avans faizi işletilmesi halinde 375.735,66 TL olduğu, davaya konu taşınmazın işbu raporun hazırlandığı tarih itibariyle serbest piyasa rayiç değerinin taşınmazın keşif sırasında görülen halihazır durumuna göre aradan geçen zaman, semtin gelişmesi, enflasyon verileri ve değerini etkileyen diğer faktörler de hep birlikte nazara alındığında, Mayıs 2019 ayında 650.000,00 TL değerde olduğu belirtilmiştir.
İpotek alacaklısı … Bankası davaya fer’i müdahale talebinde bulunmuş ve davanın reddini istemiştir.
Davacılar vekili tarafından taşınmazın dava tarihindeki değeri olan 500.000,00 TL üzerinden eksik nispi harç tamamlanmıştır.
MAHKEMENİN GEREKÇESİ: Dava, inanç sözleşmesi gereğince teminat olarak devredilen taşınmazın, muvazaalı olarak üçüncü şahsa devri nedeniyle açılan tapu iptal, tescil, olmadığı takdirde davacının borcunun mahsubu ile, bakiye zararın tahsiline yönelik alacak davasıdır.
Her ne kadar davalılar … Nak. Sond. İnş. Malz. Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile … vekili husumet itirazında bulunmuş ise de; Dava konusu, protokol ve taşınmazın tapu kaydı dikkate alındığında davalıların husumetinin bulunduğu anlaşılmakla itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar davalılar … Nak. Sond. İnş. Malz. Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile … vekili husumet itirazında bulunmuş ise de; Borcun doğum tarihi olan 2009 yılı itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı BK’nun 125. maddesi ve sonrasında yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nun 146. maddesine göre, davada uygulanması gerekli zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu ve dava tarihi itibariyle bu sürenin dolmadığı anlaşılmakla itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, protokol, tapu kaydı, ibraz edilen bilgi-belgeler ile bilirkişi heyeti rapor-ek raporları ile tüm dosya kapsamı dikkate alındığında; Davacı vekili dava dilekçesi ile; Müvekkili şirketin davalı şirkete olan borcunun teminatı olarak akdedilen inanç sözleşmesi gereğince, diğer müvekkili …’a ait taşınmazın davalılardan …’e devredildiğini, ancak taşınmazın sözleşmeye aykırı ve muvazaalı olarak diğer davalı …’e devredildiğini, bu nedenlerle inanç sözleşmesine aykırı davranılması nedeniyle tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde davacı şirketin davalı şirkete olan borcunun taşınmaz değerinden mahsubu suretiyle bakiye zararın belirlenerek davalı şirket ve …’den müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı … davaya cevap vermemiş, diğer davalılar vekili protokolün müvekkilleri açısından bağlayıcı olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Davacılar vekili, yargılama aşamasında tapu-iptal tescil talebinden vazgeçtiklerini belirtmiştir.
Davalı … isticvap edilmiş, duruşmada alınan imzalı beyanında; Protokoldeki imzanın kendisine ait olduğunu, taşınmazın teminat olarak gösterildiğini, protokole göre ödeme yapılmayınca eşinin isteği üzerine taşınmazı devrettiğini belirtmiştir.
Taraflar arasındaki anlaşmazlığın; akdedilen protokol kapsamında devredilen taşınmazın muvazaalı olarak devredilip devredilmediği, bu bağlamda davacıların bakiye zararları olup olmadığı ve miktarı noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır.
Mahkememizce alınan inşaat mühendisi, gay. değ. uzmanı, SMMM ve hesap uzmanından oluşturulan bilirkişi heyeti rapor-ek raporlarının usul ve yasa ile dosya kapsamına uygun, yeterli, gerekçeli ve hüküm vermeye elverişli olduğu görülerek hükme esas alınmıştır.
Bilirkişi rapor-ek raporları tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde; Yapılan feragat te dikkate alındığında dava, inanç sözleşmesine aykırı davranıldığı iddiasıyla davacı şirketin davalı şirkete olan borcunun taşınmaz değerinden mahsubu suretiyle bakiye zararın belirlenerek davalı şirket ve …’den müteselsilen tahsili talebine ilişkindir.
Davacı …, davalı … … Ltd. Şti. ve davalı … arasında Protokol başlıklı bila tarihli sözleşme akdedilmiştir. Sözleşmenin içeriğine göre, inanç sözleşmesi özelliklerini taşıdığı görülmüştür.
İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme ( iade ) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder. Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır. Bu durumda; gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 873. maddesinin inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri bulunmamaktadır.
Öte yandan, inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. ( 818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanununun ( BK ). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanununun ( TBK ) 97. m. ) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK’nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi “ ifa uğruna edim “olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. İnanç sözleşmelerinin tarafları arasında, onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu; taraflarına Borçlar Kanunu çerçevesinde nispi haklarını talep etme olanağını verdiği tartışmasızdır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus,taşınmaz mallar yada şekle bağlı akitlerde inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır. Uygulamada, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı dayanak yapılarak çözüm sağlanmaktadır. Bu kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında,belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK’nin 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK’nin 19.maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur. Bu kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur.
Somut olayda; …, … ve … Ltd. Şti. … arasında akdedilen tarihsiz protokolün 6 maddeden oluştuğu, …’ın imzasının bulunmadığı belirlenmiştir. Protokolde; 1-Protokolün, … Ltd. Şti. ile …Ltd. Şti. arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan borç-alacak ilişkisinin teminatlandırılarak düzenlenmesi amacıyla hazırlandığı, 2-… Ltd. Şti.’nin daha önceden almış olduğu malzemelere ilişkin vermiş olduğu senetten kaynaklanan 155.000,00 TL borcu bulunduğu, 3-Bahsi geçen borçlara protokol tarihinden, ödeneceği güne kadar % 4 faiz işleyeceği, 4-…’ın Ankara, … Sitesinde bulunan …parselde adına kayıtlı evini bu borçlar karşılığında teminat olarak … Ltd. Şti. tarafından seçilen …’e devredeceği, 5-…Ltd. Şti. bu protokoldeki borçları ödediği, borç-alacak ilişkisinin sonlandığı zaman …’in söz konusu gayrimenkulü …’a tapu kaydıyla iade edeceği, 6-Bu protokolden kaynaklanacak anlaşmazlıkların çözümünde Ankara Mahkemelerinin yetkili olacağı belirtilmiştir.
İbraz edilen, Ankara …Noterliğince 19.10.2010 tarih ve … yevmiye numarası ile düzenlenmiş bulunan ihtarnamenin… İnşaat Ltd. Şti. … (davacılar) tarafından … Ltd. Şti. ve …’e (davalılar) keşide edildiği, ihtarnamede müvekkili şirketin bakiye borcunu 208.674,86 TL olarak, ana paranın sözleşmenin 4. maddesinde belirtilen yıllık % 4 faiziyle birlikte ödemeye hazır olduğu, borcun sözleşmenin 4. maddesinde belirtilen işlemin yapılması aşamasında taraflarına ödeneceği ihtar edilmiştir.
Taşınmazın dava tarihi itibariyle değerinin 500.000,00 TL olduğu bilirkişi tarafından tespit edilmiştir.
Davacı ve Davalı Şirketler arasında Cari Hesap İlişkisinden Kaynaklanan 155.000,00 TL olarak belirtilen 126.317,43 TL borca karşılık, …’a ait …. ilçesi sınırlarındaki ev Protokol Başlıklı İnanç Sözleşmesiyle teminat olarak gösterilerek tekrardan mal ve hizmet satışının da yapılması kaydıyla davalı Şirket sekreteri …’e davalı şirketten tüm borç-alacak ilişkisini sonlandırdığı zamana kadar devredilmiştir.(20.03.2009) …. de o tarihte şirket yetkilisi olan …’ün kız kardeşi şu anki şirket yetkilisi …’e 20.04.2009 tarihinde taşınmazı devretmiştir. Davacı şirketin kayıtlarına göre; …’ın şirket sekreteri …’e teminat olarak devrettiği evin devir tarihine kadarki sürede, şirketler arasında 4 adet fatura tutarı 126.317,43 TL ve devirden (20.03.2009)sonra 4 adet fatura tutarı 100.157,43 TL olmak üzere toplam 226.474,86 TL faturalara ilişkin 2008 ve 2009 yılları cari kaydı bulunmaktadır. Davacı kayıtlarında 30/06/2009 tarihli 1623777 nolu 17.800,00 TL lik çek ödemesi bulunmaktadır. Davacı defter kayıtlarına göre davacının toplam borcu 208.674,83 TL’dir.
Sözleşmede; sözleşmenin tarafı olmayan … … Ltd. Şti.’nin, … Ltd. Şti.’ne daha önceden almış olduğu malzemelere ilişkin olarak vermiş olduğu senet nedeniyle 155.000,00 TL borçlu olduğu, protokolün imzalanmasından sonra en geç bir hafta içinde … Şirketinin 800 TL/kg fiyatından 95-100 ton arası çeşitli ebatlarda inşaat demirini …Şirketinin … şantiyesine teslim edeceği, bu bahsi geçen borçlara protokol tarihinden ödeme yapılacağı tarihe kadar %4 faiz işleyeceği, …’ın … ada …parseldeki adına tapu kayıtlı evini bu borçlar karşılığında teminat olarak … tarafından seçilen …’e devredeceği, …nin bu protokoldeki borçları ödediği zaman …’in 4. maddede belirtilen taşınmazı …’a tapu kaydıyla iade edeceği düzenlenmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmede, imza tarihi yer almadığı gibi borcun hangi tarihe kadar ödeneceği ve taşınmazın ne kadar süre ile … üzerinde kalacağı da belirtilmemiştir. Bu durumda, taşınmazın borç ödeninceye kadar (süre ile sınırlı olmaksızın) … üzerinde durması gerektiği anlaşılmaktadır. (… borç ilişkisinin tarafı olmayıp her iki tarafın da yediemin sıfatıyla güvendiği emanetçi konumundadır. Bu durum, sözleşmenin inanç sözleşmesi olması niteliğini etkilememektedir.)
Yargıtayca da kabul edildiği gibi; İnanan inanç sözleşmesinden kaynaklanan bu kişisel hakkını, ancak akidine karşı ileri sürebilmekte, inanç konusunun üçüncü kişilere devredilmesi halinde kural olarak onlardan isteyebileceği bir hakkı bulunmamaktadır. Ancak inanılan ile üçüncü kişi, inananın inanç borcunu tekrar alma hakkını ortadan kaldırmak amacıyla el ve düşünce birliği içerisinde muvazaalı bir işlem (sözleşme) yapmaları halinde inananın söz konusu sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersiz olduğundan bahisle üçüncü kişi aleyhine dava açabileceği de kuşkusuzdur.
Borç ödenmediği ve taşınmaz …Şirketinin borcuna teminat olarak … tarafından …’e devredilmiş olduğu için …’in ya borcun ödeneceği tarihe kadar taşınmazı elinden çıkarmaması, ya emanetçi sıfatını ortadan kaldırmak için taşınmazı gerçek maliki olan …’a iade ederek yedieminlik görevine son vermesi ve aradan çekilmesi ya da yedieminlik görevinden çekilmek istediğini taraflara bildirmesi ve tevdi mahalli tayin ettirerek taşınmazı Mahkemece belirlenecek yere devretmesi gerekmekteydi. Davalı …’in taşınmazı sözleşmenin tarafı olmayan, taşınmazda sözleşme öncesi döneme ilişkin olarak mülkiyet iddiası bulunmayan …’e devretmesi sözleşmeye aykırıdır.
Davalı …, bu taşınmazı …’den konut kredisi ile satın aldığını ileri sürmüş ve dosyaya … Bankasına ait bir adet banka dekontu ibraz etmiş ise de, tapu kayıtlarında taşınmaz üzerinde … tarafından konulmuş ve konut kredisi çekildiği iddia edilen devir tarihi olan 20.04.2009 tarihinde tesis edilmiş herhangi bir ipotek bulunmadığı görülmüştür. Böylece davalının savunmasının yersiz olduğu anlaşılmıştır.
Davalı …’in duruşmadaki beyanına göre taşınmazın …’e devredilmesinin altında taşınmaz alım-satımı gibi bir hukuki ilişkinin bulunmadığı, …’in yedieminlik/emanetçilik görevinden çekilmek amacıyla devrin yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davalı …’in duruşmadaki beyanı, davalı …’ün iddia ettiği gibi dosyada taşınmazın konut kredisi çekilerek alındığına dair bir delil olmaması, …’ün alacaklı şirketin yetkilisi olduğu, bu nedenle şirketin de taraf olarak yer aldığı dava konusu inanç sözleşmesinden haberdar olduğunun kabulü gerektiği ve iyiniyetle iktisaptan söz edilemeyeceği, bu yöndeki karinenin aksinin ise ispatlaması gerektiği, ancak davalının bu hususu ispat edemediği gibi açıkça yemin deliline de dayanmadığı, bu nedenlerle davacının tapu iptali ve tescil talebinde bulunabileceği, ancak tapu iptal tescilden vazgeçilmekle davacının borcun düşülerek bakiye zararın tahsili isteminde bulunabileceği kanaatine varılmıştır.
Davacının borcunun hesaplanmasında; Protokole konu olan iki kalem borç bulunmaktadır. Birincisi, protokol tarihinden önce davacıya satılmış olan mallara karşılık alınan senetler nedeniyle ortaya çıkan 155.000,00 TL’lik borç, ikincisi ise protokolün imzalanması üzerine davacıya kg’ı 800,00 TL civarında fiyattan verilen toplam 95-100 ton civarındaki demirin satışından kaynaklanan borçtur. Bu ikinci kalem borç, protokol tarihinde henüz doğmamış olup protokolden sonra mal teslim edilmesi üzerine doğmuştur. Sözleşmede tarih yazılmamıştır. Ancak davalı …, taşınmazı 1 ay sonra …’e devrettiğini beyan ettiğinden ve devir tarihi 20.04.2009 olduğundan sözleşme tarihinin ise bu tarihin 1 ay öncesi olan 20.03.2009 olduğunun kabulü gerekmiştir. Protokol tarihinden sonra doğan bu borçlar toplam da 100.157,43 TL’dir. Mali müşavir bilirkişice yapılan inceleme sonucunda dava tarihi itibariyle davacının 17.800,00 TL’lik çekle ödemesi de düşülerek kalan borcunun defter kayıtlarına göre 208.674,83 TL olduğu tespiti yapılmış ise de; tarafların imzaladıkları sözleşme ile davacının davalıya sözleşme tarihi itibariyle halihazırda 155.000,00 TL yönünden borçlu olduğunu kabul ettiği görülmekle, dava tarihi itibariyle toplam borcunun (faiz dikkate alınmaz ise) 155.000,00 + 100.157,43 = 255.157,43 TL’den 17.800,00 TL’lik ödeme düşülerek 237.357,43 TL olduğu kabul edilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmede %4 faiz işletilmesi kararlaştırılmış, ancak bunun aylık veya yıllık olduğuna dair bir açıklama yapılmamıştır. Oysa; taraflar tacir olduğundan basiretli bir tacir gibi hareket ederek faizin aylık veya yıllık olduğunu belirtmeleri gerekmektedir. Belirtmediklerinden bu durumda kural olarak; faizin yıllık olduğunun kabulü gerekmektedir.
Buna göre yapılan hesaplama sonucunda, eldeki davanın açıldığı tarihteki borcun 17.800,00 TL’lik ödeme düşülerek ve faiz işletilerek 275.103,29 TL’ye ulaştığı, taşınmaz için dava tarihi itibariyle takdir edilen kıymetin 500.000,00 TL olduğu görülmekle davacının mahsuptan sonra talep edebileceği tutarın 500.000,00 – 275.103,29 = 224.896,71 TL olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle; Davacının davalı … yönünden, yalnızca tapu iptal-tescil talebinde bulunduğu ve tapu iptal-tescil talebinden de vazgeçtiği anlaşılmakla davalı …’e yönelik açılan davanın reddine; protokole göre davacının borcu düşüldükten sonra taşınmazın kalan değeri olan 224.896,71 TL’nin davalı şirketten talep edebileceği; devir işleminin muvazaalı olduğu ve belirtilen miktardan davalı …’in de sorumluluğunun bulunduğu analaşılmakla, Davalılar … Nakliyat … Ltd. Şti. İle …’e yönelik açılan davanın kismen kabulü ile, 224.896,71 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle,
1-Davalı …’e yönelik açılan davanın REDDİNE,
2-Davalılar … Nakliyat … Ltd. Şti. İle …’e yönelik açılan davanın KISMEN KABULÜ İLE; 224.896,71 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
Alınması gereken 34.155,00 TL harçtan peşin alınan 4.269,40 TL haç ile 4.269,38 TL tamamlama harcı toplamı olan 8.538,78 TL harcın mahsubu ile eksik 25.616,22 TL harcın davalılar … Nakliyat … Ltd. Şti. İle …’den alınarak hazineye gelir kaydına,
Davacılar tarafından yatırılan gider avansının sarf edilmeyen kısmının karar kesinleştiğinde hesap numarası bildirmiş ise iadenin elektronik ortamda hesaba aktarılmasına, hesap numarası bildirilmemiş ise masrafın avanstan karşılanmak üzere PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Davacılar tarafından peşin yatırılan 4.297,45 TL harç ve 4.269,38 TL tamamlama harcının davalılar … Nakliyat … Ltd. Şti. İle …’den alınarak davacılara verilmesine,
Davacılar tarafından yapılan ve ayrıntısı UYAP sistemi üzerinde gösterilen toplam 3.592,68 TL yargılama giderinin, davanın kabul edilen kısmı üzerinden hesaplanan 1.615,98 TL’sinin davalılar … Nakliyat … Ltd. Şti. İle …’den alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacılar üzerinde bırakılmasına,
Davalı … yönünden yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
Davacılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince kabul edilen kısım üzerinden hesaplanan 24.192,77 TL vekalet ücretinin davalılar … Nakliyat … Ltd. Şti. İle …’den alınarak davacıya verilmesine,
Davalılar … ve … Nakliyat … Ltd. Şti. kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince red edilen kısım üzerinden hesaplanan 27.707,23 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,
Dair; Davacılar vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, fer’i müdahil vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurmak suretiyle istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 28/01/2021

Başkan …
¸[e-imza]
Üye …
¸[e-imza]
Üye …
¸[e-imza]
Katip …
¸[e-imza]