Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. … 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/80 Esas – 2022/392
T.C.
…
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2022/80
KARAR NO : 2022/392
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali ile Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 04/03/2022
KARAR TARİHİ : 07/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/12/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali ile Marka Hükümsüzlüğü istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, davacının Türkiye pazarında genel temizlik ve bakım ürünleri ile çamaşır hijyeni ürünleri alanında 70 yılı aşkın süredir öncü bir firma olduğunu, “…” markasını ilk defa 1995 yılında tescil ettirdiğini, tüketici kitlesinin büyük oranda ev hanımları olduğunu, “…” ibareli yüzey temizleyicilerinin, cilaların, deterjanların, yumuşatıcıların, ıslak mendillerin ve havlu ürünlerinin kalite ve güvenilirlikleriyle tüketiciler nezdinde tanınmışlık kazanmış olduğunu, halihazırda davacının “…” ibareli seri markalarının bulunduğunu, davacının bu seri markaları ile ayniyet derecesinde benzer bir ibare barındıran ve bu seri markalarla ilişkilendirilme ihtimali de bulunan dava konusu edilen markanın, markaların yapısından doğan kelimesel benzerliğin yanı sıra aynı tür emtialarda kullanılacak olmasının markalar arasında iltibas tehlikesini doğurduğunu, dava konusu edilen markanın davacının seri markalarının arasına sızmak suretiyle bu seri markaların çekici gücünden haksız bir yarar sağlama ihtimalinin yüksek olduğunu, dava konusu edilen markayı gören tüketicilerin ilk algıladıkları ve akıllarında kalan kısmın markayı oluşturan kompozisyonda belirgin şekilde yazılmış bulunan “…” ibaresi olduğunu, davacının hedef tüketici kitlesinin ev hanımlarından oluştuğunu ve ürünlerinin hızlı tüketim grubuna giren ürünler olduğunu, bu hususların markaların karıştırılma ihtimalini arttırdığını, davalının bu markasının davacının tanınmış ve seri marka hüviyetinde olan markalarının arasına sızacağını, haksız yarar elde edeceğini ve bu tanınmış markalarının itibarını zedeleyeceğini, “…”li markalarına davacının uzun yıllardır çok fazla miktarda yatırım yaptığını ve bu yatırımlar neticesinde söz konusu markaların tüketici nezdinde en azından hijyen ürünleri sektöründe tanınmış hale geldiğini beyan ederek, TÜRKPATENT YİDK’nın 31.12.2021 tarihli ve … sayılı kararının iptalini ve dava konusu edilen… sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, davacının markalarının “…” ibaresi dışında başkaca unsurlar da ihtiva ettiğini, markalar benzemediği için de aralarında karıştırılma ihtimalinin veya iltibas tehlikesinin bulunmadığını, davacının somut olayda SMK m. 6/5 hükmünde belirtilen koşulların oluştuğuna dair iddialarının ispat edilemediğini ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalılara usulüne uygun tebligat yapılmasına karşın yargılamaya katılımı olmadığından bir cevabına rastlanmamıştır.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporları alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iddiaları karşısında, YİDK Kararının iptali ile davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
İşlem dosyasının tetkikinde, davalıların 11.02.2020 tarihinde 10, 18, 25 ve 35. sınıfa giren bir takım mal ve hizmetlerde kullanılmak üzere yaptığı görselli marka başvurusunun tescil edilmek üzere 27.02.2020 tarihli ve 343 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde ilanı üzerine davacı şirketin SMK m. 6/1 hükmüne ve… sayılı markalarına dayalı olarak itiraz ettiği, bu itirazları ekinde marka işlem dosyasına bir belge/delil sunmadığı, bu itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 26.12.2020 tarihli ve… sayılı kararı ile itiraza mesnet tüm markalar açısından “markaların benzemediği” gerekçesi ile reddediliği, itirazı reddedilen davacının itirazını aynı gerekçelere ve aynı markalara dayalı olarak yenilediği, ancak bu itirazın da TÜRKPATENT’in Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun huzurda dava konusu edilen 31.12.2021 tarihli ve … sayılı kararı ile nihai olarak reddedildiği, kararın muterize tebliğ edildiği ve yasal süresi içerisinde işbu davanın açıldığı belirlenmiştir.
DEĞERLENDİRMELER;
DAVALILARIN 2020/17107 BAŞVURU SAYILI MARKASI İLE DAVACININ TESCİLLİ MARKALARI ARASINDA İLTİBAS TEHLİKESİNİN/KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN OLUŞUP OLUŞMADIĞI;
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
• Markaların ayniyeti/benzerliği,
• Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
• Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimalleri üzerinde durulacaktır.
Markaların ayniyeti/benzerliği:
Davalıların tescil ettirmek istediği marka ile davacının davasına mesnet aldığı tescilli markaları birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyecektir.
Markaların benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir. Şöyle, ki;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Uyuşmazlık konusu olan markalar görsel olarak karşılaştırıldığında;
Davacının markalarının bir kısmı sırf kelime markası, bir kısmı da renk, şekil ve kelime unsurlarını birlikte ihtiva karma markalardır. Davacının … görselli kelime markası hariç, gerek kelime markalarında gerekse karma markalarında “…/…” ibaresi, başkaca kelime unsurlarıyla birlikte, birleşik veya ayrı yazılmış hali ile kullanılmıştır; bu ibareyle birlikte kullanılan kelimelerin, İngilizce veya Türkçe yerleşik/bilinen/günlük dile intikal etmiş anlamları itibariyle, markasal hüviyette ayırt edici nitelikleri düşük olan veya mevcut olmayan tasviri/tanımlayıcı ibareler oldukları, bir genelleme yapılacak olursa, davacının kelime markalarının çoğunda, başkaca kelimelerle birleşik/bütünleşik kullanılmış olan “…” ibaresinin, markada geçen diğer kelimelerden sıyrılarak tek başına ön plana çıktığının söylenemeyeceği; davacının karma markalarının çoğunda da geçen tüm şekil, renk, kelime unsurları da bütünleşik olarak algılanmakta ve her bir markanın tümüne hakim olan genel görünüme eşit oranda katkıda bulunduğu, ancak davacının bütün bu markalarında geçen diğer kelime unsurlarının markasal hüviyette ayırt ediciliğinin düşüklüğü ve davacının bir kısım karma markasında “…” ibaresinin, özel yazım karakteri ve renklerle birlikte işarette en fazla göze batan/baskın/ayırt ediciliği en yüksek ibare olarak konuşlandırılmış olması, davacının bazı markalarında “…” ibaresinin en azından esas unsurlardan biri olarak öne çıkabildiği anlamına geldiği,
Davalının markası ise, renk, şekil ve kelime unsurlarından müteşekkil karma bir markadır/işarettir; işaretin ortasına lacivert renkli düz yazım karakterindeki büyük harflerle “…” ibaresi ve bu ibarenin altına ve üstüne mavi tonlarda ikişer yarım dairesel çizgi konuşlandırıldığı, işarette kullanılan basit çizgilerden ziyade, ortada büyük harflerle ve puntolarla yazılmış “…” ibaresinin dikkat çektiği, zira; böyle, basit şekil unsuru yanında büyük puntolarla/baskın özelliklerde yazılmış ve konuşlandırılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, “sözün görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Yani; dava konusu edilen işarette birleşik ve aynı büyüklükte puntolarla yazılmış olan “…” ibaresi, bütünleşik olarak algılanmakta ve birlikte markanın esas unsurunu oluşturduğu, diğer bir ifadeyle; davalının markasının bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajı içinde, bu işarette geçen “…” ibaresinin, “…” ibaresinin bütünleşik kompozisyonunu aşarak ve tek başına ön plana geçerek/ baskın çıkarak esas unsur olarak ele alınmasının mümkün görülmediği,
Bu tespitler sonrasında, taraf markalarında ortak olarak “…” ibaresinin varlığının, işaretleri benzer kılmaya yetip yetmediği hususu, somut uyuşmazlığın özünü teşkil ettiği, “…” ibaresinin, başta Fransızca ve İngilizce olmak üzere bazı yabancı dillerde “birleşik, bir tek, bir kere” anlamlarına geldiği, ayrıca Türkçe’de “evrensel” anlamına gelen ve oldukça da yerleşik bir kullanımı olan İngilizce kökenli “universal” ibaresinin kısaltması olduğu, “…” gibi, herkes tarafından bilinebilecek, kullanımı yaygın ve yarattığı algı aynı olan, ayırt edici niteliği zayıf ibarelerden oluşan markalarla iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceği, Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Dava konusu somut olayda; davacının “…”li markalarına, yoğun ve ciddi bir kullanım sonucu korunmaya değer ekonomik bir değer kazandırdığına dair davacı tarafından gerek dava dosyasına, gerekse TÜRKPATENT işlem dosyasına yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunulmadığı görüldüğünden, davacının “…” ibaresi yanında başkaca unsurlarla/küçük değişikliklerle yapılmış, ticari dürüstlük kuralları içerisinde kalan marka başvurularının “benzerlik” yani SMK m. 6/1 hükmü nedeniyle tesciline engel olmasının, yerleşik Yargıtay kararlarına göre hukuken mümkün olmadığı,
Ayrıca da; somut uyuşmazlığa konu “…” ibaresi gibi kısa sözcükleri esas unsur olarak ihtiva edecek şekilde tasarlanmış markaların koruma kapsamının, uzun sözcüklerden oluşan markalara göre daha düşük olduğu, zira kısa/hece şeklindeki ibarelere eklenecek tek bir harf ile dahi farklı bir sözcük yaratılabileceği, bu tür kelimeleri ihtiva eden markalarda genel görünümün belirlenmesinde sözcük ve şekil markalarına göre daha katı bir ölçütün kullanılması gerektiği, doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında kabul gören/yerleşmiş bir görüştür. Davacının “…”li markalar içerisinden tek başına “…” ibaresini ele alarak, bu ibareye somut olaydaki gibi farklı kelimeler ve dahi şekil unsurları eklenmesiyle oluşturulmuş, ticari dürüstlük kuralları içerisinde kalabilen orjinal işaretlerden müteşekkil markaların “karıştırılma ihtimali” gerekçesiyle tescilinin engellenmesinin marka hukukuna uygun düşmeyeceği, sadece bazı harflerin veya kelimelerin ortak olması, markaların genel izlenim açısından benzer olduklarını söylemek için yeterli değildir; markaların hangi mal ve/veya hizmetler üzerinde kullanılacağı, hangi tüketiciye yönelik olduğu, marka ibarelerinin özgün niteliği ve ayırt ediciliği gibi birçok etken genel izlenim üzerinde etkilidir. Markalar arasındaki benzerlik ve farklılıkların genel izlenim üzerindeki etkisi; tüketici kitlesi, dava konusu mal ve hizmetlerin niteliği de göz önünde bulundurularak, markaların bütünsel karşılaştırması yoluyla belirlenir. Zira; genel değerlendirme açısından, söz konusu markaların görsel, fonetik veya kavramsal yönleri her zaman aynı öneme sahip değildir ve markaların piyasada bulunabilecekleri nesnel koşulların incelenmesi yerindedir. Ayrıca; markaların koruma kapsamları, ayırt edicilikleri ölçüsünde genişler veya daralır. Bu nedenle, markaların karşılaştırılmasında en önemli etkenlerden biri, ayırt ediciliktir. Somut olayda; markalardaki ek kelimeler ve şekil unsuru markaları farklılaştırmak için yeterli görülmektedir. Bu şartlar altında, markalardaki “…” ibaresinin ortaklığı, markaların ilgili tüketici tarafından ilişkilendirilmesine de neden olmayacağı,
Sonuçta, davacının markalarında geçen ve bu markaların büyük kısmında en azından esas unsurlardan biri olan “…” ibaresi ile davalının markasında geçen “…” ibaresi arasındaki harf/hece benzerliğinin, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir “ortaklık” yaratmadığı,
Taraf markalarının işitsel/duysal/fonetik ve anlamsal açılardan karşılaştırması neticesinde ise; markalar birbirinden çok farklı kelimeler de ihtiva ettiklerinden, markalarda ortak unsur olan “…” hecesinin mevcudiyeti, markaları duysal açıdan yaklaştırmaya yetmemektedir. Markaların bütün olarak okunuşları esnasında kulakta bıraktıkları tını, duysal algı birbirinden olabildiğince farklıdır. Markaların tüketicilerin zihninde yarattıkları anlamsal algı ise, yine markalardaki ortak “…” hecesi dışındaki ibarelerin mevcudiyeti nedeniyle, birbirlerinden oldukça farklıdır.
Bütün bunlara göre; taraf markalarında kullanılan kelimelerde ortak olarak “…” ibaresinin yer almasının, markaları görsel, fonetik ve kavramsal açılardan benzer kılmaya yetmediği, karşılaştırılan işaretlerin genel görünümleri/imajları itibariyle de birbirlerinden farklı olduğu,
Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
• Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
• Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
• Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
• Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
• Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
• Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
• Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir.
Ortalama tüketici, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemez. Sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışır. Ortalama alıcı kitlesinin tamamı karıştırma tehlikesine maruz kalmasa bile bir kısmının bu risk altında bulunması dahi karıştırılma ihtimalinin gerçekleştiğinin kabulü için yeterlidir.
Ancak; ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder.
Davalıların markasının kapsamına alınmak istenilen, 10, 18, 25 ve 35. Sınıflara giren mal ve hizmetlerin tamamı, davacının tescilli muhtelif markalarının kapsamında yer almaktadır. Dolayısıyla; somut olayda, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen tüm mal ve hizmetler açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, zira bütün bu mal ve hizmetler; benzer ihtiyaçları giderirler, benzer alıcı çevresine hitap ederler, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri aynıdır, birbirleri yerine ikame edilebilirler ve birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır, dağıtım kanalları ve satış yerleri aynıdır ve bu emtialar üzerinde aynı/benzer markayı gören tüketicilerin markalar ve işletmeler arasında bağlantı kurması ihtimalinin doğacağı,
Son olarak; dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen 10, 18, 25 ve 35. Sınıflara giren emtiaların hitap ettiği tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesi, bunların tüketicinin/alıcının gündelik (her anının, rutininin) ihtiyaçlarını karşılamadığı, sık satın alınan mal ve hizmetler olmadığı, alıcılar tarafından daha ziyade profesyonel meslekleri/iştigal alanları ile alakalı olarak satın alındığı ve hatta 10. Sınıfa giren bir kısım emtiaların da insan sağlığı ile yakından ilgili olduğu fiili gerçekleri gözetildiğinde, tüketicilerin/alıcıların bu mal ve hizmetleri satın aldığı anda seçicilik/bilinç/dikkat/algı/özen seviyelerinin düşük olmadığı, bu alıcılar/tüketiciler, söz konusu mal ve hizmetleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirmekte, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz mal/hizmet alma riskini azaltmaya çalışmakta, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını vermektedir.
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali:
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici/müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
• Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
• Çağrıştırma,
• Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
• Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
• Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir.
Somut olay açısından bakıldığında; davacının markalarında geçen ve bu markaların büyük kısmında en azından esas unsurlardan biri olan “…” ibaresi ile davalıların markasında geçen “…” ibaresi arasındaki üç harf ayniyetinden ve hatta bu harflerin aynı dizinde yer almış olmasından hareketle, markaların genel görünümleri/okunuşları/ algılanışları itibariyle görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerliğinden bahsedilemeyeceği, davalıların markasının bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajı içinde, bu işarette geçen “…” ibaresinin mevcudiyeti, bu ibarenin tek başına, “…” ibaresinin bütünleşik kompozisyonunu aşarak ve ön plana çıkarak esas unsur olarak ele alınmasını mümkün kılmadığı, dolayısıyla, taraf markalarında geçen kelime unsurlarındaki “…” ibaresinin ortaklığı, markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olacak derecede yakınlaştırmaya yeter güçte bir ortaklık olarak nitelendirilemeyeceği, taraf markalarından geçen ibarelerin farklı okunuşları da, bu tespiti desteklemektedir. Zaten de; “…” ibaresinin, anlamı/uyandırdığı yerleşik algı itibariyle markasal hüviyette ayırt ediciliğinin zayıf olduğu, bu ibarede yapılacak küçük değişikliklerle/bu ibareye başkaca unsurlar katılarak oluşturulan işaretlerin tesciline engel olunamayacağı, ayrıca; davacının “…”li markaları gibi kısa sözcükleri esas unsur olarak ihtiva edecek şekilde tasarlanmış markaların koruma kapsamının, uzun sözcüklerden oluşan markalara göre daha düşük olduğu, zira kısa/hece şeklindeki ibarelere eklenecek tek bir harf ile dahi farklı bir sözcük yaratılabileceği, bu tür kelimeleri ihtiva eden markalarda genel görünümün belirlenmesinde sözcük ve şekil markalarına göre daha katı bir ölçütün kullanılması gerektiği yönündeki yerleşik içtihatlara göre de, davalıların markasının davacının markalarından yeterli ölçüde farklılaşmış olduğu, ayrıca her ne kadar dava konusu edilen markanın kapsamına giren 10, 18, 25 ve 35. Sınıflardaki mal ve hizmetler ile davacının muhtelif markalarının tescilli olduğu emtialar aynı/benzer/türdeş emtialar ise de, bunların hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyelerinin düşük olmaması, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalini bertaraf eden diğer bir faktör olduğu, bütün bu hususlar, davacının “…”li markalarını taşıyan ürünleri görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalıların dava konusu edilen “…” ibaresini de ihtiva eden farklı kompozisyonlu/birleşik bir kelimeden oluşan markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini ortadan kaldırdığı, markalardaki bu farklılıkların, ilgili tüketicilerin/alıcıların bu markalar altında sunulan mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma/yanılma ihtimalini berteraf ettiği, tüketicilerin/alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri, taraf markaları arasında görsel, işitsel, kavramsal açıdan ve genel görünümleri itibariyle benzerlik bulunmadığından, somut olayda davacının muhtelif markaları yönünden emtia ayniyeti/benzerliği/ türdeşliği şartının gerçekleşmiş olmasına rağmen, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunmadığı,
DAVACININ DAVASINA/İTİRAZLARINA MESNET ALDIĞI MARKALARININ TANINMIŞLIĞI İDDİASININ DAVALILARIN 2020/17107 SAYILI MARKASININ TESCİLİNE/ HÜKMÜNE ENGELİ/ETKİSİ ;
6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir……” denilmektedir.
Buna göre; marka, bir veya bir grup üretici ve/veya satıcının mallarını veya hizmetlerini belirlemeye, tanıtmaya ve rakiplerinden ayırıp farklılaştırmaya yarayan isim, terim, sözcük, simge (sembol), tasarım (dizayn), işaret, şekil, renk veya bunların çeşitli bileşimleridir32. Ayrıca markalar, tüketicilerin ve endüstriyel kullanıcıların satın alma sürecinde, ürünleri seçmeyi kolaylaştırırken aynı zamanda üstlendikleri riski de azaltmaktadır. Bu bağlamda pazara sonradan giren markalar, farklılaşmayı sağlamak ve ayırt edicilik yaratmak için pazara ilk veya önce giren olası rakip markalardan ve hatta rakip olmayanlardan bile farklılaşmak isterler. Bu farklılaşmayı, markalarında seçecekleri esas unsur, kelime, işaret, sembol ve renk ile yaparlar. Günümüzde markalar birbirlerinden farklılaşmayı sağlamak, ünlerini kendileri sağlamak amacıyla iletişim, tasarım ve görsel iletişim/tasarım uzmanlarına özgün tasarımlarla marka yaratmaları konusunda ciddi ücretler öderler. Bu anlamda, farklılaştırma yaratma çabası içinde olmayan ve bu konudaki maliyete katlanmak istemeyen firmalar önceki markalara benzer marka kullanma yoluna giderek ticari yarar sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu sebeple de, farklılaşmış, tanınmış markaların korunması, gerek ulusal, gerekse uluslararası mevzuatlar ile koruma altına alınmıştır.
Yargıtay içtihatlarında da tanınmışlığın tespitinde dikkate alınacak kriterler açıkça gösterilmekte ve toplumda tanınmışlığın tespitinde 1999 tarihli “WIPO Ortak Tavsiye Kararları” adı altındaki ölçütlerden yararlanılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu ölçütler;
• Halk arasında ve ilgili sektörde söz konusu markanın bilinme ya da tanınma derecesi,
• Söz konusu markanın kullanımının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi,
• Söz konusu markanın uygulandığı ürün ya da hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları, reklam ve sunumlarının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi,
• Söz konusu markanın tanınması ya da kullanımını etkileyen başka tescillerin ve/veya tescil başvurularının süresi ve coğrafi bölgesi,
• Söz konusu markanın haklarının etkili korunmasının kayıtları ve özellikle taraf ülkelerin idari ya da yargı açısından yetkili kuruluşlarının markayı tanınmış marka olarak tanımalarının derecesi,
• Marka ile özdeşleşen ekonomik değeridir.
Ayrıca, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için;
• Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali,
• Haksız yarar sağlama,
• Tanınmış markanın itibarına zarar verme,
• Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme, gibi şartlar aranmaktadır. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda burada belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartların fiili olarak gerçekleşmesi zorunlu olmayıp, gerçekleşebilecek olması durumu yeterlidir. Tanınmış markanın sahibi, markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller sunmalı veya en azından mantıklı bir sav ileri sürmelidir.
Somut olayda; davacının dava dosyasına sunduğu belge ve delillerden, davacının “…”li markalarının hijyenik ürünlerde uzun yıllardır mutad biçimde kullandığı anlaşılmakta ise de; bu nitelikte, nicelikte ve içerikte delilden, davacının “…”li markalarının kişisel bakım/hijyenik ürün sektörlerindeki bilinirliği, bu markalara yapılan yatırımlar, bu markaların piyasa payı anlaşılamadığından, bu markaların “tanınmış” olduğunun söylenmesinin de mümkün olmadığı,
Ayrıca da davacı bu yöndeki “tanınmışlık” iddialarını ispat edebilse bile, somut olayda SMK m. 6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının huzurdaki davaya konu markasının, davacının markalarının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşmuş/oluşma ihtimalinin olması gerekir. Davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine/gerçekleşme ihtimali olduğuna dair de, dava/TÜRKPATENT işlem dosyalarına herhangi bir delil sunmamış olduğu, ayrıca da taraf markalarının benzemediği hususu gözetildiğinde, somut olayda, davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının da, dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
Netice itibariyle,
1) Karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan, ayrıca da genel görünümleri/kompozisyonları itibariyle birbirleriyle benzer olmadığı,
2) Davacının muhtelif markaları yönünden, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği,
3) Davalıların markasının kapsamına alınmak istenilen emtiaların hitap ettiği tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin düşük olmadığı,
4) Karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı,
5) Davacının “tanınmış marka” iddiasının davalıların markasının tesciline/ hükmüne bir etkisinin/engelinin olmayacağı;
6) Dava konusu edilen 31.12.2021 tarihli ve … sayılı YİDK Kararının iptali ile hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı sonuç ve kanaatlerine ulaşılmış davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
Davalı kurum kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalı kuruma verilmesine,
Davalı kurumun yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şahsın yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, diğer davalıların yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde … Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.07.12.2022
Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır