Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/75 E. 2022/369 K. 23.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/75 Esas – 2022/369
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2022/75
Karar No : 2022/369

Hakim …
Katip : …

Davacı :…

Vekili : Av. …
Davalılar : 1-….
Vekili : Av. .
2-… …

3-..

Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin
Dava Tarihi : 02/03/2022
Karar Tarihi : 23/11/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 23/11/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili …. Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçelerinde özetle; müvekkilinin 1992 yılından bu yana süpermarket ve hipermarketlerde yapılan perakende ticaret faaliyeti ile iştigal ettiğini, hâlihazırda 5 ilde toplam 193 şubesi olduğunu, perakende sektöründe Türkiye’de ilk 10 zincir içerisinde bulunduğunu, “…” markasını önce tescilsiz, 1999 tarihinden itibaren de tescilli olarak 35. Sınıfa giren hizmetlerde yoğun olarak kullandığını, “…” ibaresini de ihtiva eden tescilli seri markalarının olduğunu, davacının “…” markasının ve seri marka ailesinin değerinin, sektörel ve ulusal bazda hazırlanan “Marka Değerlenme Raporu”na göre 29.289.149,00 Euro olduğunu, …..web sitelerinin ulaşmış olduğu ziyaretçi sayısı ve sipariş adeti rakamlarının çok yüksek olduğunu, ayrıca “…” markalı ürünlerin önde gelen online alışveriş sitelerinden verilen sipariş rakamlarının da yüksek olduğunu, aynı zamanda bu ürünlerin yaklaşık 20 ülkeye ihraç edildiğini ve davacının 2019 yılı dış ticaret cirosunun 31.084.953, 37 TL olduğunu, sosyal platformlarda da takipçi sayılarının yüksek olduğunu, w….” marka kategorisinde yer alan bebek ve çocuk ürünlerinin 2019 yılı sipariş cirosunun 818.837,00 TL. olduğunu, davalı şahısların “… Sense” ibareli marka başvurusunun, davacının bu tescilli-tanınmış “…” ibareli markaları ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, markanın davacının tescilli markaları ile benzer emtialar yönünden tescili başvurusunun yapıldığını, ayrıca davacının davalının başvurusu kapsamına giren 28. Sınıftaki oyuncaklarda tescilli markalarını fiilen de kullandığını, bu yüzden de markaların karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu, davalı şahısların bu markasının davacının tescilli tanınmış markalarının serisi içinde algılanacağını ve davalının bu durumda davacının markalarının tanınmışlığından kaynaklı olarak ekstra bir avantaj sağlayacağını, ayrıca davacının tanınmış markalarının itibarını düşürebileceğini, karşılaştırılan markaların fonetik açıdan da birbirlerine çok yakın benzer olduğunu, davalı ….in davacının “…”li markalarına dayalı olarak üçüncü kişilerin yaptığı “….. marka başvurularına yaptığı itirazları kabul edegeldiğini, somut olaydaki kararın ise …’in ve dahi İhtisas Mahkemelerinin yerleşmiş kararları ile de çeliştiğini ifade ederek, … sayılı kararının iptaline, … sayılı “… sense” ibareli markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı …. vekili cevaplarında özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, taraf markalarının ortak “…” ibaresi dışında başkaca unsurlar da ihtiva ettiğini, ayrıca Türkçe’de “mutlu” anlamına gelen “…” ibaresinin çekişme konusu olan emtialar açısından ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, markalar benzemediği için de davacının tanınmışlık iddialarının somut olaya bir etkisi olmadığını, zaten de davacının markalarının tanınmışlığını ve SMK m. 6/6 hükmüne dayalı itirazlarını ispat edemediğini ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevaplarında özetle; somut uyuşmazlıkta karşılaştırılan taraf markalarının görsel ve fonetik açılardan birbirlerine benzemediğini, taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin ….’de “mutlu” anlamını haiz, …. ayırt ediciliği bulunmayan bir ibare olduğunu ve herkesin bu ibareyi markası içerisinde başkaca unsurlarla birlikte kullanabileceğini, nitekim…. nezdinde başka kişi ve kuruluşlar adına tescilli 1495 adet “…”li markanın kayıtlı olduğunu, davalının markasının bir bütün olarak genel görünümünün de davacının markalarından çok farklı olduğunu, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ….a usulüne uygun tebliğe rağmen yargılamaya bir katılımı olmadığından dosyada mevcut bir cevabına rastlanmamıştır.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı,… kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük ve terkin şartlarının oluşup oluşmadığı, davacının tanınmışlık itirazının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davalının… sayılı “… sense” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Dava konusu davalının … sayı ve “… sense” ibareli marka için 13/05/2020 tarihinde 28.Sınıf mal/hizmetleri kaplayacak şekilde tescili için başvuruda bulunduğu, başvurunun yayımlanmasına karar verildiği, ilana karşı davacının …..” ibareli birtakım markalarına dayanarak itirazda bulunulduğu, T…. sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet ” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Davalıların tescil ettirmek istediği marka ile davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı tescilli markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyecektir.
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılması gerekir. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır . Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır .
Davacının markalarının bir kısmı sırf kelime markası, bir kısmı şekil markası, bir kısmı da hem şekil hem kelime unsurlarını haiz karma markalardır. Şekil ve …. görselli markalar hariç, bu markaların hepsinde ortak olan unsur “…” ibaresidir. Hatta bazı markalarda “…” ibaresi, markanın tek unsurudur. Davacının markaları tek tek ele alındığında; davacının sırf kelime markası olan markalarında, “…” ibaresini tek başına içeren markalar hariç, “…” ibaresi, İngilizce veya Türkçe …. gibi ibarelerle birlikte birer tamlama içinde kullanılmıştır. Davacının şekil unsuru da ihtiva eden karma markalarının, bir bütün olarak bıraktığı genel izlenimlere bakıldığında ise, “…” ibaresinin ilk planda ve tek başına öne çıkmadığı, neticede; davacının “…” ibaresini tek başına ihtiva eden markalarında esas unsurun tek başına “…” ibaresi olduğu; davacının diğer kelime markalarında ise, “…” ibaresi, markada geçen diğer kelime unsurlarıyla birlikte, bir bütün/bütünleşik olarak, birer tamlama içerisinde, markaların esas unsurlarından biridir. Davacının şekil de ihtiva eden karma markalarında ise esas unsurun tek başına “…” ibaresi olmadığı anlaşılmıştır.
Dava konusu edilen marka da, renk, şekil ve kelime unsurlarının bir arada kullanıldığı karma bir markadır. İşarette gökkuşağı, bulut, yıldız, ay ve kalp şekillerinden oluşmuş renkli bir kompozisyonun ortasına gri renkli küçük harflerle ayrı olarak “… sense” kelime öbeği konuşlandırılmıştır. İşaretin şekilli ve renkli genel kompozisyonunun içinde, “… sense” kelime unsurunun tek başına ön plana çıktığı ve işarete markasal hüviyette kattığı ayırt ediciliğin genel kompozisyon içerisinde tek başına baskın olmadığı; her ne kadar, basit şekil unsuru yanında baskın kelime unsurları ihtiva eden markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur” ise de, dava konusu edilen markada kullanılmış olan şekil unsurlarından oluşmuş kompozisyonun “basit” olduğunun ve işaretlerde geri planda kaldığının ve markanın genel görünümü itibariyle “…” kelimesinin tek başına ön plana çıkmadığı; diğer bir ifadeyle, işarette kullanılmış olan şekil unsuru, orijinal bir kompozisyonu haiz, özellikli bir şekil olduğundan, “basit/alelade” bir şekil olarak nitelendirilemediğinden, işarete kattığı ayırt ediciliğin kelime unsurundan daha düşük seviyede kalmadığı; neticede, dava konusu edilen markada kullanılmış olan şekil unsurlarının katkısıyla, işaretin bir bütün olarak bıraktığı genel izlenimin, tümüne hakim olan görünüşün ve ayırıcılığını vurgulayan imajın, dava konusu edilen markanın görünümünü, davacının markalarından yeterli derecede farklılaştığı ve davalıların markasında “…” ibaresinin “… SENSE” şeklinde bütünleşik bir kelime öbeği içinde kullanılmış olmasının da bu farklılaşmayı arttırdığı; neticede, taraf markalarında ortak olarak “…” ibaresinin geçiyor olmasının, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı anlaşılmıştır.
Markalarda ortak olan “…” ibaresi, İngilizce’de “mutlu” anlamına geldiği ve bu anlamının ülkemizde de, İngilizce’ye vâkıf olmayan tüketici kesimi tarafından dahi, yaygın olarak bilindiği/bilinebileceği; bu anlamı itibariyle, herkes tarafından bilinen/bilinebilecek, toplumumuzda uyandırdığı yerleşmiş/genel/yaygın anlamı/yarattığı algı gözetildiğinde, herkes tarafından bilinen/kullanılan, markasal hüviyette ayırt edici niteliği zayıf ibarelerden oluşan markalarla iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceğine, bu tür zayıf ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğuna dair yerleşmiş/emsal yargı kararlarının, somut olaya emsal olacağı; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edildiği; buna özellikle zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlandığı, zira; tanımlayıcılığı veya bilgilendirme işlevi güçlü olan ibarelerin marka olarak kullanımla ayırt edicilik kazanmalarının mümkün olduğu; öte yandan, herkesin çok sık kullanımına açık, vasıf bildirici ibarelerde bu dönüşüme izin verilmemiştir. “…” kelimesinin, böyle dönüşümü hak ettiğinin kabul edilebilmesi için, ülkedeki alıcı/tüketici çevresinin çok büyük bir kısmının bu işareti, davacının işletmesi ile bağlantı içinde algılaması gerekir. Bunun için aranacak ölçünün, hiçbir şekilde bir markanın tanınmış olup olmadığını tespit ederken belirlenen ölçüden daha hafif olmamasına dikkat edilmelidir. Çünkü; herkesin kullanımına açık ve olumlu bir anlamı çağrıştıran/algılatan ve bu yönüyle markasal hüviyette herkes tarafından tercih edilebilecek bir cins ismin bir kişinin tekeline bırakılması, bir markanın tanınmış sayılmasının sonuçlarından daha önemlidir. Dosya kapsamına göre; “…” ibaresi açısından, dava konusu edilen markanın tescili kapsamına alınmak istenilen 28. Sınıftaki “oyuncaklar” itibariyle bu tür bir bağımsızlaşmanın sağlandığından bahsedilmesi olanaksızdır. Kaldı ki, dava konusu edilen işaretin genel görünümünde, renk ve şekil unsurlarından oluşan genel kompozisyonun, kelime unsurlarına nazaran baskın oluşu, somut uyuşmazlıkta karşılaştırılan markaların görsel açıdan yeterli derecede farklılaştırmaktadır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da, aynı sonucu vermektedir. Markalarda okunuşu aynı “…” ibaresinin ortak olarak bulunması, markaların büyük kısmında bu ibarenin tek başına değil, birleşik birer kelime öbeği içerisinde, başkaca kelime unsurlarıyla bir arada kullanılması nedeniyle, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları…”ları fonetik açıdan benzer hale getirmeye yeterli değildir.
Kavramsal açıdan bakıldığında da; markalarda geçen, “…” ibaresinin halk nezdinde yaygın olarak bilinen ve bir çok aktör tarafından ticaret hayatında yaygın olarak kullanılan anlamı yanında, taraf markalarında geçen ve anlamları olan diğer kelimelerin varlığı nedeniyle markaların/işaretlerin tüketici zihninde uyandırdığı ilk algının da birbirlerine yakınlaşmadığı;
Neticede; dava konusu edilen karma özellikli markanın genel kompozisyonu ve taraf markalarında bütünleşik olarak algılanan tamlamalar itibariyle, zaten de markasal hüviyette ayırt ediciliği zayıf olan “…” ibaresinin ortaklığının, markaları görsel, fonetik ve kavramsal açılardan benzer olarak nitelendirmeye yetmediği kanaatine varılmıştır.
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle bu mal veya hizmetlerin; Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri, Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı, Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulunup bulunmadığı, Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı, Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir.
Davacının hem itirazlarına hem de davasına mesnet aldığı…. sayılı markaları, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen 28. Sınıftaki emtialar ile aynı/benzer/ilintili emtialar yönünden tescillidir. Ayrıca, aynı emtialar, davacının bu ve…., sayılı markalarının kapsamında 35. Sınıf altında toptan/perakende satışı/mağazacılık hizmetlerine konu edilmiş olduğundan, bu markalar özelinde de, söz konusu emtialar arasında benzerlik olduğu; çünkü, bir takım emtiaların toptan/perakende satış hizmetlerine konu olması durumunda bu hizmetlerin aynı emtialar ile bağlantılı ve/veya benzer emtia sayılması gerektiği, doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında kabul edilmektedir. Zira; “Praktiker” kararında da belirtildiği üzere, “somut bir malı satmak için verilen bu hizmet tabiatıyla bu mal olmadan bir mana ifade etmeyecektir.”
Neticede; davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından davacının muhtelif markaları yönünden somut uyuşmazlıkta, emtia ayniyeti/benzerliği/ türdeşliği şartının gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Taraf markalarının kapsamına giren emtiaların hitap ettiği ortalama tüketicinin seviyesi de, markaların karıştırılması ihtimalinin değerlendirilmesinde önem arz etmektedir. Ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder. Örneğin, söz konusu mal/hizmet, toplumun sadece bir kesimini ilgilendiren, teknik veya özel bir mal/hizmet ise, bu kesimin eğitim ve bilgi düzeyi dikkate alınacaktır. Ya da örneğin, sadece eczanelerde ve reçeteli olarak satılan ilaçlar, doğrudan insan sağlığını ilgilendirdiğinden, hayati öneme sahip oldukları için bu gibi ürünleri satın alacak olan kimseler daha dikkatli olacaklardır. Ayrıca bu tür ürünler genellikle tıp doktorları ve eczacılar tarafından önerilip kullanıldığından, ve dahi bir kısmının da reçete ile satışları zorunlu olduğundan, gösterilen dikkat ve kullanılan mesleki bilgi seçici olacaktır.
Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 28. Sınıflara giren emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesi; 28. Sınıftaki emtia grubunun çoğunluğunun (oyunlar, oyuncaklar gibi) ortalama seviyedeki tüketicilere hitap eden malları kapsadığı ancak ilgili sınıfın içerisinde dikkat/bilinç/seçicilik seviyesinin biraz daha yükseldiği emtiaların (olta takımları, yapay balık yemleri, avcılık ve balıkçılık için tuzaklar gibi) varlığı da görülmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketici kitlesinin; olta takımları, yapay balık yemleri, avcılık ve balıkçılık için tuzaklar gibi malları satın alma sürecindeki dikkatlerinin oyunlar, oyuncaklar gibi malları satın alırken gösterdikleri normal dikkat düzeyinden bir nebze yükselebileceği; karıştırılma ihtimali değerlendirilmesinde daha düşük dikkatteki müşteri grubu esas alınarak bir değerlendirme yapılması ilke olarak benimsenmiştir.
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici /müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır: Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, Çağrıştırma, Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği; karşılaştırılan markalarda ortak olarak yer alan ve markasal hüviyette soyut ayırt ediciliği düşük olan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle, markaların genel görünümleri/okunuşları/algılanışları itibariyle görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzemediği; Türkçe’de herkes tarafından bilinen/yerleşik bir anlamı olan “…” ibaresinin, orijinal/davacı tarafından yaratılmış bir ibare olmadığı, davacının “…” ibaresine, 28. Sınıfa giren emtialar özelinde, yoğun ve ciddi ticari faaliyetler neticesinde “korunması gereken bir ekonomik değer kattığı” dava/marka işlem dosyasına bu meyanda yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunulmadığı cihetle ispatlanamadığından, davacının soyut ayırt edici niteliği zayıf bu ibarenin, 28. Sınıfa giren emtialar yönünden marka hüviyetinde başkaca aktörler tarafından da kullanılmasını engelleyebileceği bir hukuki korumanın gerektirmediği; dava konusu edilen markadaki gibi, “ticari dürüstlük kuralları” içerisinde kalan bir şekilde, yani başkaca kelime unsurlarıyla bir arada kullanılan “…” ibaresinin, bu markayı davacının markaları ile görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer kılmaya yetmediği; hal böyleyken, 28. Sınıftaki emtiaların çoğunluğu açısından müşteri kitlesi ortalama seviyede dikkate, bilgiye ve özene sahip olsa da Türkiye’de halk arasında anlamı iyice bilinen ve yaygın hale gelen “…” ibaresinin hem çekişme konusu emtialar açısından ayırt ediciliğinin düşük olması hem de şekil unsurları (işaretler) arasında bir benzerlik bulunmaması ve bütün olarak bırakılan izlenimin farklılığı nedeniyle ilgili grubun bile yanılgı yaşamasının mümkün olamayacağı; davacının “…”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin/alıcının, davalının dava konusu edilen “…..” ibaresini de ihtiva eden, özel bir kompozisyonu haiz markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini ortadan kaldırdığı; markalardaki bu farklılıkların, çoğunluğu ortalama bilgi/bilinç/ dikkat/özen seviyesine sahip olan ilgili tüketicilerin bu markalar altında sunulan emtiaların aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma/yanılma ihtimalini bertaraf ettiği, alıcıların farklı iki marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri;
Neticede; taraf markaları arasında görsel, işitsel, kavramsal açıdan benzerlik bulunmadığından, somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının davacının muhtelif markaları özelinde gerçekleşmiş olmasına rağmen, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir” denilmektedir.
Ülkemizde tanınmış markanın tanımı, Yargıtay’ın emsal kararlarında şöyle yapılmıştır; “Tanınmış markalar, toplumun ilgili sektöründe tanınan, yani ilgili sektördekiler tarafından refleks halinde müdahaleye ihtiyaç duymadan hatırlanan hizmet veya ticaret markalarıdır…….”, “Tanınmış marka, bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı; garanti, kalite, güven, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren; müşteri, akraba, dost ve düşman ayrımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin, aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır……”. İlgili sektör, markanın kullanıldığı mal veya hizmetlerin gerçek ya da potansiyel tüketicileri, bu alandaki iş çevreleri ve markanın kullanılacağı mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarında yeralan kişilerdir. Markanın tanınmış kabul edilebilmesi için hitap ettiği kitlenin (tüketici/müşteri) önemli bir kesimince bilinmesi gerekmektedir….. Örgütü (“….”) Kuruluş Anlaşması’nın 1-C numaralı Ekini oluşturan.. Anlaşmasında (“.. Anlaşması”), “1883 tarihli Sınai Mülkiyetin Himayesine Mahsus Uluslararası Bir Birlik Oluşturulması Hakkındaki Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesiyle tanınmış markalara aynı ve benzer mallar kapsamında getirilen koruma, bu kez, farklı mal ve hizmetleri de kapsayacak şekilde genişletilmiş (md.16/3) ve bunun yanı sıra tanınmışlığın herkesçe bilinme koşuluna bağlanamayacağı, toplumun ilgili kesiminin bilgi edinmiş olması ve promosyon (tutundurma- alıcı ile satıcı arasındaki pazarlama iletişimi) ile elde edilen bilginin yeterli olduğu hükümleri düzenlenmiştir (md.16/2).
İlgili içtihatlarda tanınmışlığın tespitinde dikkate alınacak kriterler açıkça gösterilmekte ve toplumda tanınmışlığın tespitinde 1999 tarihli “…. Ortak Tavsiye Kararları” adı altındaki ölçütlerden yararlanılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu ölçütler; Halk arasında ve ilgili sektörde söz konusu markanın bilinme ya da tanınma derecesi, Söz konusu markanın kullanımının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi, Söz konusu markanın uygulandığı ürün ya da hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları, reklam ve sunumlarının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi, Söz konusu markanın tanınması ya da kullanımını etkileyen başka tescillerin ve/veya tescil başvurularının süresi ve coğrafi bölgesi, Söz konusu markanın haklarının etkili korunmasının kayıtları ve özellikle taraf ülkelerin idari ya da yargı açısından yetkili kuruluşlarının markayı tanınmış marka olarak tanımalarının derecesi, Marka ile özdeşleşen ekonomik değeridir.
Ayrıca, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için; Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali, Haksız yarar sağlama, Tanınmış markanın itibarına zarar verme, Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme gibi şartlar aranmaktadır. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda burada belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartların fiili olarak gerçekleşmesi zorunlu olmayıp, gerçekleşebilecek olması durumu yeterlidir. Tanınmış markanın sahibi, markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller sunmalı veya en azından mantıklı bir sav ileri sürmelidir.
Somut olayda ise, taraf markaları benzer olmadığından, davacının markasının ilgili sektörde tanınmış olduğu kabul edilse dahi, tanınmış markanın bir benzerinin farklı mal ve hizmetlerde kullanılması somut olayda söz konusu olmayacağından ve davacı da dava/itiraz dosyalarına aksi yönde bir delil sunmadığından, davalının markasını tescil ettirmesi ve kullanması sonucunda haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi ya da tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi şartlarından birinin gerçekleşme ihtimalinin olmadığı; ayrıca, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı “…”li markalarını süpermarket/ perakende satış hizmetlerinde yaygın ve ciddi bir biçimde kullandığı davacı tarafından dava dosyasına sunulan delillerden anlaşılıyor ise de, bu markanın “oyuncak” sektöründe/piyasasında bilinirliği, bu markaya yapılan yatırım, bu markanın piyasa payı, dava dosyası içeriğindeki belge ve delillerden anlaşılamadığından, bu markanın söz konusu sektörde “tanınmış” olduğunun söylenmesinin de mümkün olmadığı;
Neticede; davacının “tanınmışlık” iddialarının, davalının…. sayılı markasının hükmüne bir etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, ….kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer.
Yargıtay emsal kararlarında da açıkça dile getirildiği üzere KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir.
SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca da; bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Somut olayda; davacının SMK m. 6/6 hükmü kapsamında hangi fikri hakkına dayandığı, marka işlem dosyasına sunulan itiraz dilekçeleri içeriğinden anlaşılamamaktadır. Davacının ticaret unvanından, bu unvanda da uyuşmazlık konusu olan “….” ibaresinin geçmediği görüldüğünden, davacının bu madde hükmüne dayalı hak iddiasının dava konusu markanın tesciline bir engelinin olamayacağı anlaşılmıştır.
Neticede; dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Dava konusu davalının … sayılı “…” ibareli markası ile davacı markaları/işaretleri arasında görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzerlik bulunmadığı, taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin markasal hüviyette soyut ayırt ediciliği düşük bir ibare olduğu ve davacı firmanın da bu ibareyi ihtiva eden markalarına, uyuşmazlık konusu olan 28. Sınıftaki emtialar yönünden, yoğun ve ciddi bir kullanım sonucu korunması gereken ekonomik bir değer kattığını ispat eden nitelikte/nicelikte/içerikte delili dava/marka işlem dosyasına sunmamış olduğu, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından ve davacının ….. sayılı markaları özelinde, somut uyuşmazlıkta, emtia ayniyeti/ benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, dava konusu edilen emtiaların hitap ettiği ortalama alıcı/tüketici kitlesinin çoğunluğunun seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin daha sıradan ve düşük olduğu, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı, davacının “tanınmışlık” ve “diğer fikri haklardan kaynaklanan hak” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,… kararının yerinde olduğu ve iptali koşullarının oluşmadığı, hükümsüzlük ile terkin koşullarının oluşmadığı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken harç peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
Davalı kurum kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalı kuruma verilmesine,
Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı ve davalı kurum vekilleri ile davalı …’in yüzlerine karşı, diğer davalı şahsın yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ..Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.23.11.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır