Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/49 E. 2022/243 K. 08.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/44 Esas – 2022/253
T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2022/44
KARAR NO : 2022/253

HAKİM…
KATİP :…

DAVACI : ..

DAVALI : 1- …
VEKİLİ : …
DAVALI …
VEKİLİ …
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali ile Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 07/02/2022
KARAR TARİHİ : 08/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/09/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka…. Kararının İptali ile Marka Hükümsüzlüğü istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin 1958 yılından beri devam eden faaliyetleri ile sağlık sektöründe ….’nin en köklü ilaç üreticilerinden biri olduğunu, müvekkilinin… nezdinde tescilli 700’ü aşkın markasının bulunduğunu, bunlardan biri olan .. sayılı “magnesie calcinee” ibareli markanın da uzun yıllardır kullanım sonucunda tanınmış bir marka haline geldiğini, davalı şirkete ait …. sayılı “magnezyum calsine” ibareli markanın 01, 05, 31, 35 ve 44. Sınıflara giren bir takım mal ve hizmetler için tescil edilmek üzere ilanına müvekkilinin bu markasına dayalı olarak dosyaladığı itirazların… tarafından 05 ve 35. Sınıflara giren bir takım mal ve hizmetler dışında kalan emtialar açısından kısmen reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir karar olduğunu, zira taraf markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzer olduklarının… tarafından da kabul edildiğini, dava konusu edilen markanın kapsamında kalmış olan emtiaların da müvekkilinin tescilli markalarının kapsamına giren emtialar ile benzer olduğunu, markalar arasındaki benzerlik çok yüksek olduğundan emtialar arasındaki düşük seviyedeki bir benzerliğin dahi karıştırılma ihtimali için yeterli olduğunu, müvekkilinin davasına mesnet aldığı markasının etken maddesinin “magnezyum” olduğunu ve bu markalı ürünlerin reçetesiz satıldığını, bu durumun taraf markalarının hitap ettiği tüketici kesinimin algı/dikkat/özen seviyesini düşüren bir etken olduğunu, aynı zamanda müvekkilinin “magnesie calcinee” markasının tanınmış bir marka olduğunu ve SMK m. 6/5 hükmü gereğince tescili dışında kalan mal ve hizmetlerde de korunması gerektiğini, aksi takdirde davalı firmanın müvekkilinin tescilli/tanınmış markasından haksız bir biçimde faydalanmış olacağını ve markanın itibarını zedeleyeceğini ileri sürerek, ….’nın dava konusu edilen 03.01.2022 tarihli ve…. sayılı kararının müvekkilinin aleyhine olan kısımları yönünden kısmen iptaline ve davalı adına tescili talep edilen.. sayılı markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; karşılaştırılan markaların arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik olması durumunun iltibasa neden olacağı iddiasının, başvuru kapsamından çıkartılmayan mal ve hizmetler bakımından yerinde olmadığını, zira markaların tescil kapsamına giren/alınmak istenilen ve geriye kalan mal ve hizmetlerin aynı/türdeş/benzer olmadığını, bir markanın tanınmış marka olması halinde dahi karşılaştırılan bir marka başvurusunun farklı sınıflarda tesciline engel olabilmesi için bu durumun tek başına yeterli olmadığını, somut olayda davacının SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması koşullarının oluştuğunu ispat edemediğini ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi davalı firmaya usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş ancak davalı firma yasal süresi içerisinde davanın esasına cevap vermediği gibi bilahare dava dosyasına bir savunma da sunmadığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporları alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iddiaları karşısında,…. Kararının iptali ile davalı markasının hükümsüzlüğü koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER;
DAVALI FİRMANIN…. BAŞVURU SAYILI MARKASI İLE DAVACININ TESCİLLİ MARKASI ARASINDA İLTİBAS TEHLİKESİ/KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN OLUŞUP OLUŞMADIĞI:
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
• Markaların ayniyeti/benzerliği,
• Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
• Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali, üzerinde durulacaktır. Buna göre;
Markaların ayniyeti/benzerliği:
Davalının tescil ettirmek istediği marka ile davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı tescilli markası birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan bütün unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyecektir.
Markaların benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir. Şöyle, ki;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler kelime, şekil, renk gibi karma unsurlar ihtiva eden markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Bundan sonra; uyuşmazlık konusu olan markalar yan yana konularak görsel olarak karşılaştırıldığında; karşılaştırılan işaretlerin her ikisi de renk ve şekil unsurlarından yoksun birer kelime markasıdır. Davacısının markasında “….” ibareleri ayrı satırlarda alt alta, aynı puntolarda büyük harflerle düz yazı karakterinde ve siyah renkli kalın harflerle yazılmıştır. Davalının markasında ise “M….” ibaresi aynı satırda, aynı puntolarda büyük harflerle düz yazı karakterinde ve siyah renkli harflerle ayrı olarak yazılmıştır. Bu özellikler itibariyle, markaların genel görünümleri ve kompozisyonları itibariyle yakın benzer oldukları, ilk baştan söylenebilecektir. Markalarda geçen kelime unsurları, yani markaların esas unsurları ele alındığında da, her iki markada da, ayrı ayrı, aynı puntoda/karakterde/renkte yazılmış bu kelimeler birer bütün olarak algılanmaktadır. Davacının markasında bütün olarak algılanan ….” ve davalının markasında bütün olarak algılanan ….” ibareleri arasındaki birkaç harf değişikliği, ortak harflerin yaratmış olduğu benzerliğin önüne geçebilecek kuvvette bir farklılık yaratmamaktadır. Bu birkaç harf farklılığı, markaları/markaların esas unsuru olan ibareleri “birebir aynı” olmaktan çıkarmakta, ancak SMK’nın 6/1 hükmü kapsamında “ayırt edilemeyecek derecede benzer” olma durumundan kurtaramamaktadır. Aralarında bir/birkaç harf farkı olan sözcüklerin, birbirleriyle benzer sözcükler sayıldığına dair Yargıtay’ın artık iyice yerleşmiş pek çok emsal kararı vardır. İşaretlerde geri planda başka birer unsura yer verilmemiş olması, yani markaların genel görünümleri itibariyle ortaya çıkan benzerlik de gözetildiğinde, markalarda geçen kelimeler arasında az sayıdaki harf farklılığının, markalar arasındaki benzerliğinin aşılması için yeterli bir farklılık/ayırt edici nitelik olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir. Ayrıca; yerleşik içtihada göre; potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır. Davacının ….markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının….
Görsel açıdan ortaya çıkan bu yakın benzerlik, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da, aynı sonucu vermektedir. Taraf markalarındaki esas unsurlardaki harflerin ve harf dizinlerinin ortak olması, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları fonetik açıdan da çok yakınlaştırmaktadır.
Karşılaştırılan markaların anlamsal/kavramsal açıdan değerlendirilmesine geçildiğinde ise; işaretlerde geçen “magnesyum” ve “magnésie” ibareleri, “magnezyum” olarak bilinen kimyasal element ve onun başlıca filizlerinden biri olan “magnezit” anlamlarını, “calsine” ve “calcinée” de “katı bir kimyasal bileşiğin, genel olarak safsızlıkları veya uçucu maddeleri uzaklaştırmak ve/veya termal bozunmaya neden olmak amacıyla, sınırlı ortam oksijeni kaynağı altında erimeden yüksek sıcaklığa yükseltildiği bir katı kimyasal bileşiğin ısıl işlemi” anlamına gelen kalsinazyon işlemine verilen adı çağrıştırdığından, bu ibarelerin markasal kullanımları, markaların hitap ettiği tüketicilerin zihninde oluşan ilk algının da yakın benzer olmasına sebep olabilecektir.
Bütün bunlara göre; somut olayda, taraf markaları arasında görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzerlik şartının gerçekleştiği,
Markaların üzerinde kullanılacağı emtiaların ayniyeti/benzerliği:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. … yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
• Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
• Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
• Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
• Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
•Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
• Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
• Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
Davacının markası sadece “tıbbi müstahzar” yani “hazır ilaçlar” için tescillidir, dava konusu edilen markanın kapsamında ise, “ilaçlar” dışında kalan 05. Sınıftaki emtialar ve ilaçlar ile ilintisi olmayan kimyasallar, kimyevi içeriği olan emtialar, tarım ve hayvancılıkla ilintili mal ve hizmetler, diyetetik gıda ürünleri/besin takviyeleri/bitkisel içecekler, kişisel bakım ürünleri, reklamcılık/pazarlama ve iş yönetimiyle ilintili hizmetler, ilaçlar dışındaki bir takım emtiaların toptan/perakende satışı hizmetleri ve yine bakım, hayvancılık, veterinerlik, tarım ve ormancılıkla ilgili hizmetler şeklinde özetlenebilecek emtialar kalmıştır. Davalının markasının kapsamında kalan ve insan sağlığını dolaylı yönden etkileyen mal ve hizmetlerin dahi, “tıbbi müstahzar”lar ile ilişkilendirilmesi mümkün görülmemektedir, zira; bu farklı mal ve hizmetler benzer alıcı çevresine hitap etmezler, benzer ihtiyaçları gidermezler, son kullanıcıları/hedeflenen tüketici profilleri çok farklıdır; satış/dağıtım kanalları da birbirleriyle alakasızdır, birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri ve birbirleri yerine ikame imkanları yoktur, aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisi bulunmaz ve benzer markaları bu farklı mal ve hizmetler kapsamında kullanılırken gören tüketicilerin, markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması mümkün değildir.
Sonuç olarak; davalının markasının kapsamında kalmış olan mal ve hizmetlerin hiçbiri açısından somut olayda emtia ayniyeti/türdeşliği/benzerliği şartının gerçekleşmediği,
Taraf markalarınının kapsamına giren emtiaların hitap ettiği ortalama tüketicinin seviyesi de, markaların karıştırılması ihtimalinin değerlendirilmesinde önem arz etmektedir. Ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder. Örneğin, söz konusu mal/hizmet, toplumun sadece bir kesimini ilgilendiren, teknik veya özel bir mal/hizmet ise, bu kesimin eğitim ve bilgi düzeyi dikkate alınacaktır. Ya da örneğin, sadece eczanelerde ve reçeteli olarak satışan ilaçlar, doğrudan insan sağlığını ilgilendirdiğinden, hayati öneme sahip oldukları için bu gibi ürünleri satın alacak olan kimseler daha dikkatli olacaklardır. Ayrıca bu tür ürünler genellikle tıp doktorları ve eczacılar tarafından önerilip kullanıldığından, ve dahi bir kısmının da reçete ile satışları zorunlu olduğundan, gösterilen dikkat ve kullanılan mesleki bilgi seçici olacaktır. Buna göre; Davacının markasının tescilli olduğu “tıbbi müstahzar” ile muhatap kitlenin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin olabildiğince yüksek olduğu, davalının markasının kapsamında kalmış olan 01, 05, 31, 35 ve 44. Sınıflara giren mal ve hizmetlerin hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi incelendiğinde de; bu mal ve hizmetlerin alıcının gündelik (her anının, rutininin) ihtiyaçlarını karşılamadığı, sık satın alınan emtialar olmadığı, hatta daha ziyade profesyonel meslekleri/iştigal alanları ile alakalı olarak satın alındığı, bu alıcıların söz konusu mal ve hizmetleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirdiği, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz mal/hizmet alma riskini azaltmaya çalıştığı, yani uzunca bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak ve çokça araştırma yaparak bu mal ve hizmetleri satın alma kararını verdiği fiili gerçekleri de gözetildiğinde, tüketicilerin/alıcıların bu mal ve hizmetleri satın aldığı anda da bilgi/bilinç/ dikkat/özen/seçicilik seviyelerinin düşük olmadığı,
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali:
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici/müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
• Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
• Çağrıştırma,
• Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
• Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
• Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında; davacının davasına mesnet aldığı marka ile dava konusu edilen markada kullanılan kelime unsurları arasındaki yakın harf ve harf dizini benzerliği nedeniyle, karşılaştırılan markalar arasında görsel/fonetik/kavramsal açılardan yüksek bir benzerlik olduğu , ANCAK; davacının markasının tescilli olduğu “tıbbi müstarzar”lar ile davalının markasının kapsamında kalmış olan 01, 05, 31, 35 ve 44. Sınıflardaki mal ve hizmetlerin aynı/benzer/türdeş/ilintili emtia olarak nitelendirilemeyeceği, zaten bu mal ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici/alıcı kitlesinin de bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin düşük olmadığı, bu yüzden de söz konusu mal ve hizmetlerde “….” ibarelerinin markasal hüviyette farklı firmalar tarafından kullanılması halinde alıcıların/tüketicilerin söz konusu mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin/alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları ve her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünme ihtimallerinin olmadığı, davalının markasının, davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratmayacağı,
Bu nedenlerle de, somut olayda, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı,
DAVACININ DAVASINA/İTİRAZLARINA MESNET ALDIĞI MARKASININ TANINMIŞLIĞI İDDİASININ DAVALI FİRMANIN ….SAYILI MARKASININ TESCİLİNE/HÜKMİNE ENGELİ/ETKİSİ;
6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir……..” denilmektedir. Buna göre;
Ülkemizde tanınmış markanın tanımı, Yargıtay’ın emsal kararlarında şöyle yapılmıştır; “Tanınmış markalar, toplumun ilgili sektöründe tanınan, yani ilgili sektördekiler tarafından refleks halinde müdahaleye ihtiyaç duymadan hatırlanan hizmet veya ticaret markalarıdır…….”, “Tanınmış marka, bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı; garanti, kalite, güven, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren; müşteri, akraba, dost ve düşman ayrımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin, aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır……”. İlgili sektör, markanın kullanıldığı mal veya hizmetlerin gerçek ya da potansiyel tüketicileri, bu alandaki iş çevreleri ve markanın kullanılacağı mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarında yeralan kişilerdir. Markanın tanınmış kabul edilebilmesi için hitap ettiği kitlenin (tüketici/müşteri) önemli bir kesimince bilinmesi gerekmektedir. Dünya Ticaret Örgütü (“WTO”) Kuruluş Anlaşması’nın 1-C numaralı Ekini oluşturan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşmasında (“TRIPS Anlaşması”), “1883 tarihli Sınai Mülkiyetin Himayesine Mahsus Uluslararası Bir Birlik Oluşturulması Hakkındaki Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesiyle tanınmış markalara aynı ve benzer mallar kapsamında getirilen koruma, bu kez, farklı mal ve hizmetleri de kapsayacak şekilde genişletilmiş (md.16/3) ve bunun yanı sıra tanınmışlığın herkesçe bilinme koşuluna bağlanamayacağı, toplumun ilgili kesiminin bilgi edinmiş olması ve promosyon (tutundurma- alıcı ile satıcı arasındaki pazarlama iletişimi) ile elde edilen bilginin yeterli olduğu hükümleri düzenlenmiştir (md.16/2).
Yargıtay içtihatlarında da tanınmışlığın tespitinde dikkate alınacak kriterler açıkça gösterilmekte ve toplumda tanınmışlığın tespitinde 1999 tarihli …. Tavsiye Kararları” adı altındaki ölçütlerden yararlanılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu ölçütler;
• Halk arasında ve ilgili sektörde söz konusu markanın bilinme ya da tanınma derecesi,
• Söz konusu markanın kullanımının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi,
• Söz konusu markanın uygulandığı ürün ya da hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları, reklam ve sunumlarının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi,
• Söz konusu markanın tanınması ya da kullanımını etkileyen başka tescillerin ve/veya tescil başvurularının süresi ve coğrafi bölgesi,
• Söz konusu markanın haklarının etkili korunmasının kayıtları ve özellikle taraf ülkelerin idari ya da yargı açısından yetkili kuruluşlarının markayı tanınmış marka olarak tanımalarının derecesi,
• Marka ile özdeşleşen ekonomik değeridir.
Ayrıca, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için;
• Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali,
• Haksız yarar sağlama,
• Tanınmış markanın itibarına zarar verme,
• Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme,
gibi şartlar aranmaktadır. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda burada belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartların fiili olarak gerçekleşmesi zorunlu olmayıp, gerçekleşebilecek olması durumu yeterlidir. Tanınmış markanın sahibi, markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller sunmalı veya en azından mantıklı bir sav ileri sürmelidir.
Somut olayda; davacının dava/marka işlem dosyalarına sunduğu belge ve delillerden; davacının “magnésie calcinée” markasını mide ve bağırsak sorunlarına iyi gelen bir ilaçta mutad bir şekilde kullandığı ve bu ilacın ilgili sektörde belli bir bilinirliğe sahip olduğu anlaşılmakta ise de; bu belge ve delillerden davacının “magnésie calcinée”li markasının tanıtımına yapılan yatırımlar, bu markanın piyasa payı anlaşılamamaktadır. Ayrıca; davacının “magnésie calcinée” markasına dayalı olarak SMK m. 6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının başvuruya konu markasının, davacının markasının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluştuğunun ya da oluşma ihtimalinin bulunduğunun ispatlanmış olması gerekir. Davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine/gerçekleşme ihtimaline dair itiraz ve/veya dava dosyasına herhangi bir delil sunmamış olduğu gözetildiğinde, bu markanın “tanınmışlık”tan faydalanması mümkün görülmemektedir. Davacının markasının mide ve bağırsak sorunlarına iyi gelen bir ilaçta mutad bir şekilde kullanılıyor olması ve bu ilaçların piyasada genellikle tercih ediliyor olması, SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların “otomatikman” gerçekleştiği veya gerçekleşebileceği anlamına gelmez. Tanınmışlığın varlığı koşulu sağlanmışsa (bile), inceleme, önceki/tanınmış markanın zarar görecek şekilde etkilenmesi koşulu ile devam etmelidir. Bu koşulun gerçekleşme ihtimali, haklı sebeplerle ve mantıklı argumanlarla ortaya konulmalıdır, şöyle, ki; davalının markasının tescil edilmesi halinde, hayatın olağan akışı içinde SMK 6/5 maddesinde sayılan durumların ortaya çıkmasının gerçekten olası olduğu yönünde bir kanaat hâsıl olmalıdır. Karşılaştırılan markaların birbirlerinden çok farklı sektörlerde/faaliyetlerde kullanacak olması bile, haklı sebeplerle ortaya konulamamış olan böyle bir “olasılığı” tek başına bertaraf edebilecek nitelikte görülmektedir.
Bu nedenlerle de; somut olayda, davacının markasının tanınmışlığı iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
DAVACININ KÖTÜ NİYETE İLİŞKİN İDDİASININ DAVALININ ….SAYILI MARKASININ TESCİLİNE/HÜKMÜNE ENGELİ/ETKİSİ :
6769 sayılı SMK’nın 6/9. maddesinde; “Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir” denilmektedir. Buna göre;
Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılmaktadır. Buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmamalıdır. Zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de değildir. Ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden bilme, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabilir.
Bu değerlendirmede, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığının bilinmesi halinde marka tescil başvurusunda bulunulması, markanın köken gösterme amacı dışında bir amaçla tescil edilmesi, örneğin esasen kullanılması planlanmayan bir markanın sırf bir başka işletmenin piyasaya girmesinin engellenmesi amacıyla tescil ettirilmesi ya da tescil başvurusunda bulunanın rakipleri ile haksız rekabete girişme amacı gibi kriterler dikkate alınabilir.
Marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerekmektedir. Doktrine ve yerleşik içtihatlara göre; kötü niyetli tescilden söz edilebilmesi için başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp, yedekleme, marka ticareti yapmak amacına yönelik bir davranışta bulunmak kötüniyet göstergesi kabul edilebilir. Nitekim …. kararında da, “Başvuru sahibinin, bir markanın aynısı veya benzerinin, aynı veya benzer mal ve/veya hizmetlerde kullanılmakta olduğunu bildiği halde, o markayla karıştırılabilecek bir markayı tescil ettirmek istemesi ve söz konusu işaretin asıl sahibinin markayı kullanmasını önlemek amacıyla marka tescil ettirmesi” gibi unsurların, kötü niyetin varlığına karar vermeye yarayacak işaretler olduğu ifade edilmiştir. Adalet Divanı diğer kararlarıyla kötü niyet kavramının uygulama alanı hakkında daha net bir çerçeve çizmeye çalışmıştır. Buna göre; “Başvuru sahibinin, başvurusu yapılan markayla karıştırılması olası bir markanın yurtdışında üçüncü bir kişi tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekliliği hususu, tek başına, başvuru sahibinin ilgili hüküm kapsamında, kötü niyetle hareket ettiği sonucuna varılması için yeterli değildir.” ve “İnceleme konusu işaretlerin aynı olması, diğer faktörlerden hiçbirisi mevcut değilken kötü niyetin varlığını ortaya çıkarmaz.”
Hukukumuzda “kötü niyet” tanımlanmamıştır. Buna karşın kavramı izah için özellikle de subjektif olgunun tespiti için iyi niyete başvurulmaktadır. İyi niyete sadece bir hüküm olarak değil, özel hukuka yön veren bir ilke anlamında Medeni Kanun m. 3’te yer verilmiştir. Bu hüküm uyarınca, Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz. İyi niyet ve kötü niyet bir madalyonun iki yüzü gibi olduğundan kötü niyetin tanımını yapabilmek için öncelikle iyi niyetin ortaya konması yararlı olacaktır. İyi niyet, bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen herhangi bir hususun hakkı kazanacak olan kimse tarafından bilinmemesi demektir. O halde kötü niyeti, bir bakıma “iyi niyetli olmama hali”, yani “bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen hususu bilmesine rağmen hareket etmek veya susmak suretiyle başkalarına zarar vermek” şeklinde tanımlamak mümkündür.
Somut olayımıza dönüldüğünde; davalının “….” işaretini kendisine marka olarak seçerken spekülasyon, yedekleme, şantaj vs. gibi amaçlarla veya davacının markası ve faaliyetleriyle haksız rekabet doğuracak eylemlere giriştiği hususlarında dava/itiraz dosyalarına herhangi bir delil sunulmamış olduğundan, dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığının ispat olunamadığı,
Netice itibariyle,
1) Karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu,
2) Davalının markasının kapsamında kalmış olan emtialar ile davacının markasının tescilli olduğu emtialar arasında ayniyet/türdeşlik/benzerlik/ilinti bulunmadığı,
3) Davalının markasının kapsamında kalmış olan emtiaların hitap ettiği tüketiclerin/alıcıların, bu emtiaları satın aldığı anda bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyesinin düşük olmadığı,
4)Karşılaştırılan markaların karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı,
5) Davacının “tanınmış marka” iddialarının, davalının 2020 68686 sayılı markasının kapsamında kalmış olan mal ve hizmetler açısından tescilini/hükmünü engelleyemeyeceği/etkileyemeyeceği,
6)Davalının “kötü niyet”li olmadığı,
7) Dava konusu edilen 03.01.2022 tarihli ve …. sayılı YİDK Kararının iptali hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı sonuç ve kanaatlerine varılmış davanın reddine karar verimerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın reddine,
Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
Davalı kurum ile şirket kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalı kurumun yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı kurum vekili ile diğer davalı vekilinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde …. Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.08.09.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır