Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/197 E. 2022/209 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/197 Esas – 2022/209
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİKARARTÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2022/197
Karar No : 2022/209

Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin
Dava Tarihi : 04/09/2014
Karar Tarihi : 16/06/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 16/06/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle; müvekkilinin … kod numarası verilen başvurunun Resmî Marka Bülteni’nde ilân olunduğunu, bunun üzerine iltibas ve tanınmışlık vakıasına dayanarak başvurunun reddi istemi ile itirazda bulunduklarını, itirazlarının kısmen kabul olunmasına karşın bir kısım mal ve hizmetler batkımından önce Markalar Dairesi ve nihai olarak YİDK tarafından … sayılı kararla reddedildiğini, kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, başvurunun tescilinin müvekkilinin … esas ve ayırt edici unsurlu markaları ile iltibasa sebebiyet vereceği gibi, onların tanınmışlığından haksız yarar sağlayıp itibar ve ayırt edici karakterini de zedeleyeceğini ifade ederek, YİDK kararının iptali ile davalı adına tescil edilen markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı TÜRKPATENT ile davalı Ali Faik Demir vekilleri cevaplarında özetle; tescilli markalarla başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede benzerlik olup olmadığının tespitinde işaret ve markanın görsel, sescil ve anlamsal unsurları itibariyle bütünsel olarak analiz edilmeleri gerektiğini, başvuru ile redde mesnet alınmaya çalışılan markaların kapsamlarında yer alan ürün ve hizmetler itibariyle ortalama düzeydeki tüketicilerin davacı markalarıyla başvuru konusu işareti karıştırmasının mümkün olmadığını, her iki kelimenin anlamsal farklılığının ilk bakışta farkedildiğini, yazım biçimi ve kullanılan logolar itibariyle ve bütünsel olarak başvuru konusu işaretle davacı markaları arasında belirgin farklılık bulunduğunu, davacı markalarının tanınmış olmasının da sonuca etkisinin bulunmadığını ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporu alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Mahkememizin … Sayılı kararı ile davanın reddine, karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Yargıtay …sayılı kararıyla mahkememiz kararını; “Uyuşmazlık konusu başvurunun asli unsuru “…” ibaresi olup, itiraza dayanak davacı markalarının asli unsurunu da “…” ibaresi oluşturmaktadır. İşaretlerin görsel, işitsel ve yazılış olarak 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca aralarında ilişkilendirilme ihtimalini içerecek şekilde benzerlik bulunduğu halde yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.” şeklinde karar vermiştir.
Mahkememizin … Sayılı kararı ile bozma kararına direnilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun… sayılı kararıyla mahkememiz kararını;
“Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
Marka, ortak markalar ve ticaret markaları dâhil ticaret markaları veya hizmet markalarını ifade etmekle, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini diğerinden ayırt etmesi koşuluyla isimler dâhil sözcük, sesler, biçim, harf, sayı, ürünlerin şekli veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen yahut benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaret olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Kurumu; Türk Hukuk Lûgatı, C. I, Ankara 2021, s. 763, 764). Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) uygulanması gerekmektedir.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 5/1. maddesi “Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir” hükmünü haizdir. Belirtilen düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ayırt edici nitelik, marka olarak tescili istenen işaretlerde aranan en temel unsurdur. Bunun yanında marka olarak tescil edilmek istenen işaretin ayırt edici niteliğinin kuvveti ise kullanılacağı mal veya hizmetlerin vasıfları ile yakından ilişkili olup işaretin kullanılacağı mal veya hizmetlere olan uzaklığı ne kadar fazla ise o oranda güçlü bir ayırt edici niteliğe sahip olduğundan bahsedilebilecektir. Aksi durumda ise marka olarak tescili istenen işaretin, kullanılacağı mal veya hizmeti çağrıştırdığı oranda ayırt edici niteliği zayıflayacaktır (Yasaman, Hamdi: Marka Hukuku 556 Sayılı KHK Şerhi Cilt I, İstanbul 2004, s. 62).
Bilindiği üzere, 556 sayılı KHK ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. 556 sayılı KHK’nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun TPMK tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 7. maddesinde düzenlenen mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın TPMK ve mahkeme tarafından “re’sen” dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidirler. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes TPMK’nın bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde “itiraz” konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re’sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara 2004, s. 79-80).
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmekle anılan nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmalarıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya TPMK tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekmekle birlikte ilgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin uygulanması açısından markalar, yerine göre sicile tescil edilmiş veya sadece tescili talep olunmuş ya da tescil edilmemiş olabilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir. Ayrıca aynı markaya ilişkin olarak 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi kapsamında YİDK kararının iptaline ve aynı KHK’nın 42/1-b maddesi kapsamında marka hükümsüzlüğüne dair istemlerden doğan uyuşmazlıkların da aynı dava içerisinde yapılacak yargılamayla çözülmesi mümkündür.
Somut dava ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.
556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-b maddesinde bir markanın, bir mal veya hizmeti, tescili esnasında tescil edilmiş veya tescil başvuru yapılmış bir markanın kapsadığı diğer mal veya hizmetlerden ayırt etmesi şart koşulmak suretiyle, önceki marka diğerine tercih olunmaktadır (korumada öncelik ilkesi). Markalar arasında bir benzerlik olup olmadığı araştırılırken tescili talep olunan markanın, daha önceden tescil edilmiş veya tescili talep olunmuş tüm diğer markalar ile kıyaslanması gerekmez. Bir marka, kapsadığı mal veya hizmetlerle “aynı veya benzeri mal veya hizmetler” için kullanılan diğer markalarla benzer ise, tescili itiraz konusu yapılabilir. Mal veya hizmetler arasında hiçbir ayniyet veya benzerlik yoksa bir mal veya hizmet diğeri ile karıştırılmış da olmayacaktır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın marka sahiplerini koruyucu işlevi nazara alındığında, anılan KHK’nın 8/1-b maddesindeki “benzer mal veya hizmet” kavramının geniş yorumlanması, tüketiciler nazarında mal veya hizmetlere benzer nitelikte olan, benzer fonksiyona sahip diğer tüm mal ve hizmetlere karşı da markanın korunması gerekir. Bu anlamda markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin benzerliğine ilişkin yapılacak olan değerlendirmede, Nice Anlaşması ile yapılan sınıflandırmadan yararlanılabilir. Öte yandan markaların kapsamlarındaki mal ve ya hizmetlerin türlerine ilişkin yapılacak genelleştirmeler ile mal veya hizmetler Nice Anlaşması kapsamında belirlenen tasnifte farklı sınıflarda olsalar dahi benzer sayılabilirler (Karan/Kılıç, s. 201).
Farklı unsurları bünyesinde bulunduran bir marka, bir başka markayı çağrıştırıyorsa ve bilhassa halk nezdinde bu başka marka ile bir irtibatının mevcut olduğu intibaı yaratıyorsa, “benzer” veya diğer bir ifade ile “karıştırılma ihtimali olan” markadır (Karan/Kılıç, s. 198).
Bir markanın, “ayırt ediciliği” ile “bir başka marka ile karıştırılma ihtimali” birbirleriyle yakından ilgili hususlardır. Bununla birlikte, 556 sayılı KHK’nın 5. maddesi gereğince ayırt ediciliğin tespitinde markanın içerdiği işaretlerin kendisi dikkate alınmakta ve genel olarak o işaretin ayırt edici olup olmadığı sorgulanmakta iken, karıştırılma ihtimalinde bir marka, başka bir marka ile karşılaştırılmaktadır. Bu itibarla, ilk başta genel olarak ayırt edici karaktere sahip olan bir markanın tescili, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi gereğince tescilli bir başka markaya benzediğinden bahisle engellenebilir.
Piyasada daha önceden aynı veya benzeri mal veya hizmetler için korunan ne kadar çok marka bulunuyorsa, yeni bir işaretin marka olarak tescili de o kadar zorlaşır. Marka olarak bir işaretin tescili için, o işaretin başka bir mal veya hizmeti ifade eden marka ile bir bağlantının mevcut olduğunu halkın zihninde uyandıracak derecede çağrıştırmaması gerekir. Aslında karıştırma ihtimalinin uç noktası, çağrıştırma ihtimalidir. Bir işaret, görsel, fonetik veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple müşteri gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden müşterinin mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199).
Markaların esas itibariyle bir mal veya hizmeti diğer bir mal veya hizmetten ayırt etmek maksadıyla kullanılmaları esas ise de, bazen müşteriler, bir markayı sadece mal veya hizmet ile değil, o mal veya hizmeti sağlayan işletme ile de irtibatlandırabilirler. Müşteriler, markalı mal veya hizmeti, sırf onu arz eden işletmeye duydukları güven ve beğeni sebebiyle tercih etmiş olabilirler. İşletmelerin birbirinden farklı olduğu bilinse dahi, kullanılan işaretlerin benzerliği müşterinin bu işletmeler arasında ekonomik veya organik bir bağ olduğunu düşünmesine yol açıyorsa sonuç yine değişmeyecek ve markalar arasında benzerlik olduğu kabul olunacaktır.
556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde de belirtildiği üzere bir markanın bir başka marka ile benzer olup olmadığının tespitinde halk (tüketici) tarafından karıştırılma ihtimali dikkate alınmakta olup halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).
Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, R./ Suluk, C./ Nal T.: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı Ali Faik Demir tarafından 06.04.2012 tarihinde “…+Şekil” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle Türk Patent ve Marka Kurumuna başvuruda bulunulduğu, tescil kapsamında 20. sınıftaki emtiaların yer aldığı, başvurunun ilan edilmesi üzerine davacı tarafından “…” esas ibareli ve 9, 11 ile 19. sınıflar hariç 1 ilâ 45. sınıf mallarda tescilli markalar dayanak gösterilerek itirazda bulunulduğu, itirazın Markalar Dairesince kısmen kabul edilerek başvuru kapsamında yer alan bir kısım malların başvurudan çıkarılmasına karar verildiği, davacının başvurudan çıkarılmayan mallara yönelik yeniden inceleme isteminin de YİDK tarafından reddedildiği anlaşılmaktadır.
Davalı başvurusu, kırmızı şerit üzerinde yer alan ve sol üst köşesinin kırmızı üçgen şekli içeren siyah zemin üzerine beyaz harflerle yazılı “…” ibaresinden oluşan bir marka niteliğindedir. Davacı markaları ise büyük harflerle yazılmış “…” esas ibaresinden oluşmaktadırlar. Davalı marka başvurusunun asıl unsuru “…”, davacı markalarının asıl unsurları ise “…” ibareleri olup davalı marka başvurusu ile davacı markalarının görsel olarak karşılaştırıldığında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında benzer oldukları aşikârdır. Zira davalı marka başvurusundaki “…” ibaresi yanındaki diğer renk ve şekil unsurlarının anılan markayı davacı markalarındaki “…” ibaresi karşısında yeterli ölçüde farklılaştırmamış, genel intiba, görünüm, okunuş ve anlam olarak benzerliği ortadan kaldırmamıştır. Bu nedenle taraf markaları arasında en azından ticari, ekonomik ve idari bir bağlantı bulunduğu yanılgısı kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.
Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında ortalama tüketici tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için işaretler “aynı veya benzer” olmasının yanında mal ve hizmetin de aynı veya benzer olması gerekmektedir. Davalı marka başvurusunun 20. sınıftaki “Yapıldıkları maddelere ve malzemelere bakılmaksızın mobilyalar ( elbise askıları- ayaklı veya sabitlenenler dahil). Yatak şilteleri, yastıklar, tıbbi amaçlı olmayan havalı yataklar ve yastıklar, kampçılar için uyku tulumları, deniz yatakları.” mallarında tescilli olduğu görülmektedir. 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait listelerde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikâme edilebilmesi gibi birçok husus nazara alınmalıdır.
Bu bağlamda dosya arasına alınan 22.01.2015 tarihli bilirkişi raporundaki taraflara ait marka kapsamlarındaki mallar ile ilgili yapılan karşılaştırma ve incelemede; dava konusu davalı markası ile davacıya ait markanın kapsamındaki malların benzer nitelikte olduğu, hedef tüketici kitlesi nezdinde davalı markasının davacı markası ile çağrışım yapma, her iki markanın da aynı işletmeye ait olduğunun düşünülmesine ve işletmeler arasında bağlantı bulunduğuna kanaat edilmesi ihtimalinin mevcut olduğu belirtilmiştir.
Her ne kadar mahkemece, davacıya ait marka ile davalı başvuru markasının kapsamındaki mallar benzer olmadığı, anılan malların aynı tür sayılmalarının olanaksız olduğu belirtilmiş ise de; dosya arasına alınan bilirkişi raporu içeriğindeki, taraf markalarının kapsamlarındaki malların aynı tür olmaları nedeniyle benzer nitelikte olduklarına dair belirlemelerin dosya kapsamına uygun olduğu, aksi yönde kanaat içeren direnme kararındaki gerekçenin ise dosya kapsamına ve somut olayın niteliğine uygun düşmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kısmi ret sonrası örtüşen mallar çıkartıldığından başvuru kapsamında hâlâ davacı markasının tescilli olduğu emtialar ile benzer mallar bulunmakta olup bu hâliyle taraf markaları arasında, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ilişkilendirilme ihtimalini içerecek şekilde benzerlik bulunmaktadır.
O hâlde direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde karar vermiştir.
Neticede, dosya incelendiğinde usul ve yasaya uygun Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bozma ilamı ve tüm dosya kapsamından;
Davalı Ali Faik Demir tarafından 06.04.2012 tarihinde “…+Şekil” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle Türk Patent ve Marka Kurumuna başvuruda bulunulduğu, tescil kapsamında 20. sınıftaki emtiaların yer aldığı, başvurunun ilan edilmesi üzerine davacı tarafından “…” esas ibareli ve 9, 11 ile 19. sınıflar hariç 1 ilâ 45. sınıf mallarda tescilli markalar dayanak gösterilerek itirazda bulunulduğu, itirazın Markalar Dairesince kısmen kabul edilerek başvuru kapsamında yer alan bir kısım malların başvurudan çıkarılmasına karar verildiği, davacının başvurudan çıkarılmayan mallara yönelik yeniden inceleme isteminin de YİDK tarafından reddedildiği anlaşılmaktadır.
Davalı başvurusu, kırmızı şerit üzerinde yer alan ve sol üst köşesinin kırmızı üçgen şekli içeren siyah zemin üzerine beyaz harflerle yazılı “…” ibaresinden oluşan bir marka niteliğindedir. Davacı markaları ise büyük harflerle yazılmış “…” esas ibaresinden oluşmaktadırlar. Davalı marka başvurusunun asıl unsuru “…”, davacı markalarının asıl unsurları ise “…” ibareleri olup davalı marka başvurusu ile davacı markalarının görsel olarak karşılaştırıldığında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında benzer oldukları , zira davalı marka başvurusundaki “…” ibaresi yanındaki diğer renk ve şekil unsurlarının anılan markayı davacı markalarındaki “…” ibaresi karşısında yeterli ölçüde farklılaştırmamış, genel intiba, görünüm, okunuş ve anlam olarak benzerliği ortadan kaldırmamıştır. Bu nedenle taraf markaları arasında en azından ticari, ekonomik ve idari bir bağlantı bulunduğu yanılgısı kaçınılmaz olarak ortaya çıktığı,.
Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında ortalama tüketici tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için işaretler “aynı veya benzer” olmasının yanında mal ve hizmetin de aynı veya benzer olması gerekmektedir. Davalı marka başvurusunun 20. sınıftaki “Yapıldıkları maddelere ve malzemelere bakılmaksızın mobilyalar ( elbise askıları- ayaklı veya sabitlenenler dahil). Yatak şilteleri, yastıklar, tıbbi amaçlı olmayan havalı yataklar ve yastıklar, kampçılar için uyku tulumları, deniz yatakları.” mallarında tescilli olduğu görülmektedir. 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait listelerde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikâme edilebilmesi gibi birçok husus nazara alınmalıdır.
Bu bağlamda dosya arasına alınan 22.01.2015 tarihli bilirkişi raporundaki taraflara ait marka kapsamlarındaki mallar ile ilgili yapılan karşılaştırma ve incelemede; dava konusu davalı markası ile davacıya ait markanın kapsamındaki malların benzer nitelikte olduğu, hedef tüketici kitlesi nezdinde davalı markasının davacı markası ile çağrışım yapma, her iki markanın da aynı işletmeye ait olduğunun düşünülmesine ve işletmeler arasında bağlantı bulunduğuna kanaat edilmesi ihtimalinin mevcut olduğu belirtilmiştir.

Taraf markalarının kapsamlarındaki malların aynı tür olmaları nedeniyle benzer nitelikte olduklarına dair belirlemelerin dosya kapsamına uygun olduğu, dolayısıyla kısmi ret sonrası örtüşen mallar çıkartıldığından başvuru kapsamında hâlâ davacı markasının tescilli olduğu emtialar ile benzer mallar bulunmakta olup bu hâliyle taraf markaları arasında, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ilişkilendirilme ihtimalini içerecek şekilde benzerlik bulunduğu dolayısıyla dava konusu TÜRKPATENT YİDK’nın 06/07/2014 tarih … sayılı kararının yerinde olmadığı, hükümsüzlük koşullarının oluştuğu anlaşıldığından, davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
D a v a n ı n K a b u l ü n e,
TÜRKPATENT YİDK’nın 06/07/2014 tarih … sayılı kararının tescile konu tüm mal ve hizmetler yönünden iptaline,
Davaya konu 2012/32883 sayılı markanın tescile konu tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne,
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 51/4.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip resen Türk Patent’e gönderilmesine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 25,20.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 55,50.-TL maktu ilâm harcının davalılardan alınarak hazineye irad kaydına,
Davacının kendisini vekille temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü yazılı 1.958,13.-TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davalıların yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı ve davalı kurum vekillerinin yüzlerine karşı, davalı şahıs vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.16/06/2022

Kâtip ✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır

MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 54,20.-TL
Temyiz vb. Masraflar : 376,20.-TL
Bilirkişi ücreti : 1.200,00.-TL
P.P : 327,73.-TL
TOPLAM : 1.958,13.-TL

HMK 304 MD.’Sİ GEREĞİ DÜZELTME
Mahkememizin 16.06.2022 günlü duruşmasında tesis edilen kısa kararda “Dair, davacı ve davalı kurum vekillerinin yüzlerine karşı, davalı şahıs vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.” şeklinde tefhim edilmesi gerekirken, tapaj hatasıyla “Dair, ekli karar davacı ve davalı kurum vekillerinin yüzlerine karşı, diğer davalının yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’ne istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.” olarak yazılmıştır. Maddi hata tutanağın imzalanmasından sonra fark edilmiş ve “Dair, davacı ve davalı kurum vekillerinin yüzlerine karşı, davalı şahıs vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.” şeklinde HMK 304 maddesi gereğince düzeltilmiştir.16/06/2022

Kâtip Hâkim 41072
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır