Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/14 E. 2022/219 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. … 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/14 Esas – 2022/219

T.C.

2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2022/14
KARAR NO : 2022/219

DAVA : Marka YİDK Kararının İptali İle Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 12/01/2022
KARAR TARİHİ : 30/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/06/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali İle Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin tescilli 210’a yakın markasının yanı sıra … sayılı “… …”lı markaların sahibi olduğunu, ayrıca müvekkilinin “…” markasının davalı TÜRKPATENT nezdinde… sayı tahtında tanınmış marka statüsünü haiz bir marka olduğunu, müvekkilinin “… …”lı markalarına 2009 yılından beri yoğun ve ciddi kullanım sonucunda ayırt edicilik kazandırmış olduğunu, müvekkilinin davalı şahsın … sayılı marka başvurusuna bu seri markalarına dayalı olarak dosyaladığı itirazlarının diğer davalı TÜRKPATENT tarafından reddedilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira dava konusu edilen markanın müvekkilinin seri markaları açısından herhangi bir ayırt edicilik teşkil etmediğini, bu sebeple dava konusu edilen markanın öncelikle marka olabilme kabiliyetinden yoksun bir işaret olduğunu, ayrıca söz konusu markanın davacının “…” ve “…” esas unsurlu seri markaları ile görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğunu, ayrıca karşılaştırılan markaların aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacağını, dava konusu edilen markanın müvekkilinin seri ve tanınmış markalarını sulandırıcı nitelikte olduğunu, davalı şahsın böyle bir markayı tescil ettirmek isterken müvekkilinin seri ve tanınmış markalarının ticari itibarından haksız bir biçimde yararlanmak kötü niyetiyle hareket ettiğinin açık olduğunu ileri sürerek, TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 12.11.2021 tarih ve … sayılı kararının iptaline ve … sayılı markanın dava esnasında tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden çok farklı olduklarını, tüketicilerin dava konusu edilen markada kullanılmış olan çok çeşitli unsurlar içerisinden “…” kelimesini seçerek taraf markaları arasında bağlantı kurmasının mümkün olmadığını, ayrıca taraf markalarında kullanılmış olan “tatlım” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, davalının markasında yer alan yan unsurlar nedeniyle ayırt edici niteliği düşük bu ibare açısından taraf markaları arasında belirgin farklılıklar yaratıldığını, bu nedenlerle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu emtialar açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması koşullarının oluştuğunu ispat edemediğini, davacının TÜRKPATENT nezdinde ileri sürmediği kötü niyet iddialarını huzurdaki davada ileri süremeyeceğini ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen markanın içerdiği farklı renk, şekil ve kelime unsurları itibariyle davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markalardan bütüncül algı çerçevesinde farklılaştığını, davacının markalarında esas unsurun “TATLIM” ibaresi değil, davacının seri markalarına konu çatı markası olan “…” ibaresi olduğunu, bu durumda ilgili tüketicilerin esas unsurları birbirinden tamamen farklı iki markayı benzer görüp karıştırmasının hayatın olağan akışına aykırı olacağını, ayrıca da bir kelimenin tanımlayıcı anlama sahip olması durumunda kavramsal benzerliğin ortaya çıkmayacağını ve markasal hüviyette korunabilir nitelikte olmayan işaretlerin karıştırılma ihtimaline gerekçe teşkil edemeyeceğini, nitekim taraf markalarında geçen “tatlım” ibaresinin yerleşik/bilinen anlamı itibariyle herkes tarafından yaygın olarak kullanılabilecek zayıf bir marka olduğunu, zaten de TÜRKPATENT nezdinde “TATLIM” ibaresini ihtiva eden, farklı kişi ve kuruluşlar adına tescilli çok sayıda marka bulunduğunu, davacının “TATLIM” ibaresi üzerinde herhangi bir tanınmış marka hakkına sahip olmadığını ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporu alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, TÜRKPATENT YİDK kararının yerinde olup olmadığı, davalı markasının hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRME
DAVACININ … SAYILI MARKASININ TESCİL EDİLMEK İSTENDİĞİ MAL VE HİZMETLER AÇISINDAN TANIMLAYICI/TASVİRİ NİTELİKTE OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA:
6769 sayılı SMK’nın 5/1-c bendine göre, “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler” marka olarak tescil edilemez.
Bir işaretin SMK m. 5/I-c kapsamında değerlendirilebilmesi için; mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini, vasfını, amacını hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan, mal veya hizmet ile sıkı ilişkisi sebebiyle mal veya hizmetin bir özelliğini derhal düşündürmesi ve akla getirmesi gerekmektedir. SMK 5/1-c hükmü uyarınca, marka kapsamındaki mal veya hizmetleri tanımlayıcı nitelikteki işaretler marka olarak tescil edilmek suretiyle bir şahsın inhisarına verilemez. Zira mal veya hizmeti tanımlayıcı nitelikteki bu tür işaretler üzerinde bir kişiye marka hakkı tanınması, rekabet imkânının haksız biçimde sınırlandırılmasına yol açar. Çünkü marka üzerinde elde edilen hak, aynı zamanda bir ‘tekel hakkı’dır. Marka sahibi, kendisi dışındaki kişi ve kuruluşların, aynı işareti/tanıtma vasıtasını, başkalarının kullanmasını engelleyebildiğinden, bu, söylenebilmektedir. Dolayısıyla, üzerinde kullanılacağı mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini tek başına ihtiva eden, o mal veya hizmet için tanımlayıcı olan bir işaret, marka olarak tescil edilmemelidir. Bu tür işaretler, ancak ve sadece, yanına ayırt edici ekler/eklemeler/başka unsurlar alınmak şartıyla oluşturulacak yeni markalarda herkes tarafından kullanılabilir. Buna göre;
Dava konusu işaretin, renk, şekil ve kelime unsurlarını hep birlikte ihtiva eden karma bir marka olduğu görülmektedir; işarette kırmızı renkli dikdörtgen bir zemin üzerinde beyaz renkli kalın ve büyük harflerle, büyük puntolarla “VMH …” ibaresi ile bu ibarenin altında çok küçük puntolarla yine beyaz renkli harflerle “lezzetin en … hali” kelime öbeği/sloganı ve işarette geçen bu kelime unsurlarının başına ve sonuna birer tepsi … figürü konuşlandırılmıştır. İşaretin genel görünümü itibariyle bir çok unsuru barındırıyor olmasına rağmen, işarette kırmızı renkli zemin üzerine beyaz renkli büyük harflerle ve büyük puntolarla yazılmış olması nedeniyle “VHM …” ibaresi ilk planda göze çarpmaktadır. Bu ibarede geçen “…” kelimesinin, “…” şeklindeki kökü itibariyle davacının “cins, vasıf bildiren marka” iddialarıyla muhatap olduğu düşünülmektedir. ANCAK; işarette “…” ibaresinin değil, bu ibarenin “…” şeklinde, dilbilgisi/iyelik ekiyle türeme kurallarından öte bir özelliği haiz olacak biçimde ve orijinal nitelikte türetilmiş halinin, üstelik de “VMH” kısaltmasıyla aynı yazım özelliklerinde ve baskınlıkta kullanılmış olması nedeniyle, dava konusu markada esas unsurun, tek başına, cins/çeşit/vasıf bildiren tanımlayıcı “…” veya “tatlım” ibaresi olmadığı, bu yüzden de dava konusu edilen işaretin alıcının zihninde doğrudan teşekkül eden algısının, markasal hüviyeti haiz olduğu, kavramsal olarak kapsamındaki mal ve hizmetlerin karakteristik bir özelliğini doğrudan çağrıştırmadığı,
Sonuç olarak; dava konusu edilen işaretin, bir bütün olarak, kapsamına giren mal ve hizmetleri tanımlamadığı/tasviri bir işaret olmadığı,
DAVALININ … SAYILI MARKASI İLE DAVACININ TESCİLLİ MARKALARI ARASINDA İLTİBAS TEHLİKESİNİN/KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN OLUŞUP OLUŞMADIĞI HUSUSUNDA:
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
• Markaların ayniyeti/benzerliği,
• Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
• Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali,
üzerinde durulacaktır. Buna göre;
Markaların ayniyeti/benzerliği:
Davalı şahsın tescil ettirmek istediği marka ile davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı tescilli markaları birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyecektir.
Markaların ayniyeti/benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir. Şöyle, ki;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Uyuşmazlık konusu olan markalar yan yana konularak görsel olarak karşılaştırıldığında; davacının … RÜYA ve … DÜNYAM görsellerini haiz markaları haricinde kalan markaları, renk, kelime veya renk, kelime ve şekil unsurlarını bir arada ihtiva eden karma niteliği baskın markalardır; bu işaretlerin hepsinde “…” ve “…” ibareleri ortaktır, bir kısmında bu ibarelerin yanında “aradığın … … …”, “eğlenmek ne …” “var mısın …’cı olmaya” gibi sloganlar ve “tatlım”, “doğal lezzet” gibi markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan ibareler, ve görselli işaretlerde şekil unsurları ve görselli markada da rengârenk harflerle büyük puntolarla yazılmış “TOPİMİX” ibaresi kullanılmıştır. Davacının markaları tek tek incelendiğinde, ve görselli kelime markalarının “…” ibaresiyle oluşturulmuş sıfat tamlamalarından müteşekkil olduğu görülmekle, bu markalarda geçen tamlamaların bütün olarak markanın esas unsuru olduğu değerlendirilmektedir. Davacının diğer markalarında kullanılan “…” ibaresi ise çatı marka hüviyetindedir ve markaların benzerlik incelemesinde geri planda kalacak bir unsurdur. Zira; halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası veya bir firmanın ticaret unvanının kılavuz unsuruyla birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalara uygulamada sıklıkla rastlanmaktadır. Bu tip markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası (veya ticaret unvanı kılavuz unsuru) arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerekir. Davacının sloganlar içeren markalarında ise; bu sloganların küçük puntolarda/göze batmayacak şekilde kullanıldığı görüldüğünen, bu sloganların da söz konusu markaların esas unsuru olamayacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca davacının bir kısım markasında kullanılmış olan ve işaretlerin genel kompozisyonunda ön planda algılanmayan basit figüratif unsurların da söz konusu markaların esas unsuru olmayacağı düşünülmüştür, zira; basit şekil unsuruyla birlikte baskın karakterde yazılmış kelime unsurlarını haiz olan böyle markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime ve şekil içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Davacının bir kısım karma markasında geçen ve yine düşük puntolarla yazılmış “tatlım” ve “doğal lezzet” ibarelerinin de, yerleşik/bilinen anlamları itibariyle markasal hüviyette ayırt edicilikten yoksun olmaları sebebiyle, markaların esas unsuru olamayacağı hususunda bir tereddüt yoktur. Davacının … … TOPİMİX ibareli markasında da, “TOPİMİX” ibaresinin rengârenk harflerle büyük puntolarla yazıldığından, işarette görsel anlamda ilk anda dikkat çeken/esas unsur olduğu, bütün bu değerlendirmelere göre; davacının (sadece) karma markalarında kullanılmış olan “…” ibaresinin, işaretlerde markasal hüviyette korunması istenilen esas unsur olduğu,
Davalının dava konusu edilen markası da, davacının bir kısım markasında olduğu gibi, renk, şekil ve kelime unsurlarını hep beraber ihtiva eden karma bir markadır; işarette kırmızı renkli dikdörtgen bir zemin üzerinde beyaz renkli kalın ve büyük harflerle, büyük puntolarla “VMH …” ibaresi ile bu ibarenin altında çok küçük puntolarla yine beyaz renkli harflerle “lezzetin en … hali” kelime öbeği/sloganı ve işarette geçen bu kelime unsurlarının başına ve sonuna birer tepsi … figürü konuşlandırılmıştır. İşaretin genel görünümü itibariyle bir çok unsuru barındırıyor olmasına rağmen, bir önceki paragrafta davacının markaları incelenirken, işaretlerdeki “şekil” ve “slogan” unsurları yönünden atıf yapılan doktrinsel görüşler itibariyle, işarette kullanılan kırmızı renkli zemin üzerine beyaz renkli büyük harflerle ve büyük puntolarla yazılmış olan “VHM …” ibaresinin ilk planda göze çarptığı, buna göre;
Davacının karma markaları özelinde, taraf markalarında esas/baskın unsur olarak kullanılmış olan “…” ve “VHM …” ibarelerinde geçen “…” ve “…” kelimelerinin mevcudiyetinden hareketle, karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzeyip benzemediği, somut uyuşmazlığın özünü teşkil etmektedir. Zira; bu ibarelerde geçen “…” ve “…” kelimeleri, aynı kökten ve aynı özelliklerle türetilmiş birer kelimedir; Türkçe’de “şeker tadında olan, acı olmayan, acı karşıtı, şekerle veya şekerli şeylerle yapılan yiyecek” anlamlarını haiz tasviri/tanımlayıcı “…” ibaresinin, dilbilgisi kurallarının dışına çıkılarak birden fazla “-m” iyelik ekiyle türetilmiş halinin, yani “kural dışı” bir yaratımı/özgün bir tasarımı haiz bu ibarelerin, markasal hüviyette ayırt edici niteliği haiz olduğu düşünülmektedir. Bu nitelikteki kelimeler arasındaki, sonda yer alan tek bir harf farklılığının, ibareleri görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer kıldığı hususunda bir tereddüt yoktur, zaten de; aralarında bir/birkaç harf farkı olan sözcüklerin, birbirleriyle “benzer işaretler/sözcükler” sayıldığına dair Yargıtay’ın artık iyice yerleşmiş pek çok emsal kararı vardır. ANCAK; taraf markalarında bu ibareler tek unsur olarak yer almadığından, diğer unsurların markaların genel görünümleri itibariyle işaretleri farklı kılıp kılmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu açıdan da bakıldığında; davacının karma markaları özelinde, taraf markalarının tertip tarzlarında, “…/…” kelimeleri yanında, “lezzetin en … hali”, “aradığın … … …”, “eğlenmek ne …” “var mısın …’cı olamaya” gibi sloganvari kelime öbeklerinin kullanılmış olmasının, markaların genel kompozisyonunu ve tüketici zihninde uyandırdığı algıyı daha da yakınlaştırdığı değerlendirilmiştir. Son olarak; dava konusu edilen markanın esas unsurunun tek başına “…” ibaresi değil, “VHM …” olması yönünden somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davacının markalarının da “…” ibaresinin tek başına değil, “…” çatı markasıyla birlikte kullanılmış olduğu görüldüğünden, dava konusu edilen markanın esas unsurunda geçen “VHM” ibaresinin mevcudiyetinin dahi, karşılaştırılan markaların “…/…” şeklindeki yakın benzer unsurları itibariyle yakınlaşmış olduğu yönündeki tespiti değiştirmemektedir. Bu yüzden de; davalının dava konusu edilen markasının, davacının TATIL RÜYA, … DÜNYAM ve … … TOPİMİX görselli markaları hariç, davacının markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu, bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “… …”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “VHM …”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu,
Fonetik açıdan da; markaların esas unsurlarında geçen “…” ve “…” şeklinde okunan ibarelerin, ihtiva ettikleri harfler itibariyle ayniyete yakın olan okunuşları göz önüne alındığında, davalının markasının esas unsurunun diğer parçası olan “VHM” kısaltmasının, markaları kulakta bıraktıkları tını itibariyle yeterli derecede farklılaşmadığı düşünülmektedir. Ayrıca, yukarıda da değindiğimiz üzere, karşılaştırılan markalarda, “şeker tadında olan, acı olmayan, acı karşıtı, şekerle veya şekerli şeylerle yapılan yiyecek” anlamlarını haiz aynı kökten türetilen “…/…” ibarelerinin tüketici zihninde oluşturduğu algının aynı olması, taraf markalarında “…” ile ilintili anlamlı kelime öbeklerinin slogan şeklinde kullanılmış olması göz önünde buludurulduğunda da, işaretlerin kavramsal açıdan tüketici zihninde bıraktıkları ilk algının da yeterince farklılaşmadığı,
Karşılaştırılan markaların, davacının 2002 19145 sayılı , 2010 22596 sayılı ve 2013 08456 sayılı görselli markaları haricinde, görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzediği,
Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
• Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
• Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
• Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
• Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
• Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
• Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
• Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı
hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir.
Ortalama tüketici, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemez. Sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışır. Ortalama alıcı kitlesinin tamamı karıştırma tehlikesine maruz kalmasa bile bir kısmının bu risk altında bulunması dahi karıştırılma ihtimalinin gerçekleştiğinin kabulü için yeterlidir.

Ancak; ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder.
Somut olayımız açısından; davalının markasının kapsamına alınmak istenilen gıda ile ilintili mal ve hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi incelendiğinde; bu mal ve hizmetlerin hepsi, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük mal ve hizmetlerdir ve hitap ettikleri tüketicilerin markaları aynı anda incelemeye tabi tutmaması, küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde incelememesi, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışması nitelikleri de gözetildiğinde, 30. Sınıfa giren emtialar ile bunların 35. Sınıf altında toptan/perakende satış hizmetleri ile 43.01. sınıf altında yer alan “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”nin alıcılarının, bu mal ve hizmetleri satın alırken sahip olduğu seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin düşük olduğu değerlendirilmiştir. Ancak, dava konusu edilen markanın kapsamına giren, 35 ve 43. Sınıflardaki diğer hizmetlerin ise; tüketicinin/alıcının gündelik (her anının, rutininin) ihtiyaçlarını karşılamadığı, sık satın alınan hizmetler olmadığı, dolayısıyla bu alıcıların, söz konusu emtiaları satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirdiği, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz hizmet alma riskini azaltmaya çalıştığı, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını verdiği, hatta bu hizmetlerin bir kısmının da alıcıların profesyonel iştigal alanları kapsamında satın aldıkları hizmetler olduğu düşünülmekle, bu alıcıların dikkat/özen/seçicilik/bilinç seviyelerinin düşük olmadığı,
Davacının muhtelif markalarının kapsamına giren 30. Sınıftaki emtialar ile davalının markasının kapsamına giren 30. Sınıftaki tüm emtialar, aynı/benzer/türdeş emtialardır. Dolayısıyla; dava konusu edilen markanın kapsamına giren 30. Sınıftaki emtialar açısından somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, ilave bir inceleme yapılmasına gerek kalmaksızın, söylenebilecektir. Ayrıca; davalının markasının kapsamına giren, 35. Sınıf altında 30. Sınıfa giren emtiaların toptan/perakende satış/mağazacılık hizmetleri açısından somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, bir takım emtiaların toptan/perakende satış hizmetlerine konu olması durumunda bu hizmetlerin aynı emtialar ile bağlantılı ve/veya benzer emtia sayılması gerektiği, doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında kabul edilmektedir. Zira; “Praktiker” kararında da belirtildiği üzere, “somut bir malı satmak için verilen bu hizmet tabiatıyla bu mal olmadan bir mana ifade etmeyecektir.” Buna ilaveten, davacının tüm markalarının 05, 29, 30 ve 32. Sınıflarda yiyecek-içecekle ilintili emtialarda tescilli olduğu, davalının markasının da bu “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” için tescil edilmek istendiği görülmektedir. Bu mal ve hizmetlerin de, bağlantılı ve benzer emtialar olduğu düşünülmektedir. Zira; bu emtialar benzer alıcı çevresine hitap eder, benzer ihtiyaçları giderir, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri aynı ve bazen de benzerdir, birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır ve benzer markaları bu emtialarda gören tüketicilerin markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması mümkündür. Ayrıca da; 43. Sınıfa giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”nin verildiği ortamlarda, hizmetin bir parçası olarak tüketiciye sunulan yiyecek ve içecek maddeleri, genelde ambalajsız ve markasız nihai ürünler olsa da, bunların daha uzun raf ömrüne sahip içecek maddeleri karıştırılabilme hali belli durumlarda söz konusu olabilecektir. Bu hizmet kolları genelde tüketicinin belli bir hizmeti satın almak üzere tercih ettiği yani, tek bir işletmenin ürünlerini satın almak üzere tercih ettiği hizmet kollarıdır. Bununla birlikte, hizmet markası ile ticari markanın benzemesi durumunda; tüketici her iki markanın aynı işyerine sahip olduğunu düşünebilir ki bu durumda markalar birbiri ile karıştırılabilir. Zira günümüzde pek çok tanınmış gıda markası18, hem yiyecek/içecek üretmekte, hem de bunları tüketiciye servis etmektedir. Ayrıca, günümüzde, yiyecek-içecek sağlanması hizmetleri, reel ortamlardan ziyade sanal ortamlarda da yapılmaktadır ve böyle bir durumda tüketicinin, hizmeti sağlayan kaynakla hizmetin içeriğinde sunulan emtiaları karıştırması ihtimali doğmaktadır.
ANCAK; dava konusu markanın kapsamına giren 35 ve 43. Sınıflardaki yiyecek/içecek ile ilintili olmayan hizmetlere bakınca, bu hizmetler ile davacının markalarının tescilli olduğu gıda emtialarının aynı/benzer/türdeş olmadığı görülmektedir; zira bunların hiçbiri benzer alıcı çevresine hitap etmez, benzer ihtiyaçları gidermez, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri çok farklıdır, dağıtım kanalları/satışa sunuldukları yerler alakasızdır, birbirleri yerine ikame imkânları ve birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri hiç yoktur ve benzer markaları bu farklı mal ve hizmetlerde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması mümkün değildir, aralarında herhangi bir hammadde/yarı mamul/mamul ilişkisi de bulunmaz.
Sonuç olarak; davacının 30. Sınıfa giren emtiaların tamamında/büyük kısmında tescilli olan, 2013 16543, 2013 16544, 2013 16538, 2013 16537, 2013 16525, 2013 08456, 2010 22596 ve 2010 38396 sayılı markaları açısından, dava konusu edilen markanın kapsamına giren 30. Sınıftaki emtiaların tamamı ile bu emtiaların 35. Sınıf altında toptan/perakende satışı hizmetleri ve 43. Sınıfa giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” yönünden somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmiş olduğu, davalının markasının kapsamına giren 35 ve 43. Sınıflardaki diğer hizmetler açısından ise bu şartının gerçekleşmemiş olduğu,
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimali:
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici/müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
• Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
• Çağrıştırma,
• Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
• Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
• Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir.
Somut olay açısından bakıldığında; davacının … ve görselli markaları haricinde, taraf markalarında esas unsur/esas unsur içerisinde kullanılmış olan ve dilbilgisi kurallarının dışına çıkılarak birden fazla “-m” iyelik ekiyle türetilmiş, yani “kural dışı” bir yaratımı/özgün bir tasarımı haiz, bu nedenle de markasal hüviyette ayırt edicilikleri bulunan “…” ve “…” ibarelerinin, aralarındaki harf benzerliği ve tertip tarzları itibariyle görsel işitsel ve kavramsal olarak yakın benzerliği, taraf markalarında geçen diğer unsurların bu ibareler arasındaki yakınlaşmanın önüne geçerek işaretleri farklı kılmaya yetmediği, taraf markalarında kullanılan sloganların ve diğer kelime unsurlarının varlığının da işaretleri farklılaştıran birer niteliklerinin bulunmadığından hareketle, karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, davalının dava konusu edilen markasının, davacının markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Davacının davalının markasıyla benzer bulunan muhtelif markalarının kapsamına giren emtialar ile davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 30. Sınıftaki tüm emtialar, bunların 35. Sınıf altında toptan/perakende satışı hizmetleri ve dahi 43. Sınıf altındaki “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”nin aynı/benzer/türdeş emtialar olduğu da tespit edildiğinden ve dahi gıda ile ilintili bu mal ve hizmetler özelinde taraf markalarının hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin, bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin de düşük olduğu da gözetildiğinde, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen bu emtialar özelinde, “…” ve “…” ibarelerinin/tanıtma vasıtasının markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde tüketicilerin ve alıcıların söz konusu mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden/ kişilerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların/tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davalının markasının, davacının markasının kapsamına giren bu mal ve hizmetler açısından davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği ve bunun da iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olarak görüleceği,
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; davacının …. sayılı markaları hariç, taraf markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzediğinden ve davalının markasının kapsamına giren 30. Sınıftaki tüm emtialar, bunların 35. Sınıf altında toptan/perakende satışı hizmetleri ve dahi 43. Sınıf altındaki “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” yönünden somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartı da gerçekleştiğinden, bu mal ve hizmetler özelinde somut olayda markaların karıştırılma ihtimalinin kısmen bulunduğu, davalının markasının kapsamına giren diğer hizmetler açısından ise karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı,
DAVACININ ÖNCEKİ KULLANIMA DAYALI GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİASI:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Bütün bunlara göre;
Davacı taraf; dava konusu edilen “…” ibaresinin, davalının markasının tescili kapsamına giren 30, 35 ve 43. Sınıflardaki tüm mal ve hizmetlerde, kendisi tarafından uzun yıllardır ciddi ve yoğun bir biçimde, Türkiye genelinde kullanıldığını ve bu şekilde gerçek hak sahipliğinin doğduğunu tevsik eden yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delili, dava/marka işlem dosyasına sunmuş değildir. Davacının dava/marka işlem dosyasına sunmuş olduğu çok sayıdaki belge ve delilden, davacının “…” markasını “bir cins sütlü …”nın paketli gıda ürünü halinde piyasaya arzı kapsamında kullandığı anlaşılsa da, bu markanın söz konusu emtia dışında tescilsiz bir kullanımından bahsetmek mümkün görülmemiştir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,

DAVACI FİRMANIN İTİRAZLARINA/DAVASINA MESNET ALDIĞI MARKALARININ TANINMIŞLIĞI İDDİASININ DAVALININ … SAYILI MARKASINA ETKİSİ:
6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir……..” denilmektedir.
Ayrıca, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için;
• Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali,
• Haksız yarar sağlama,
• Tanınmış markanın itibarına zarar verme,
• Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme, gibi şartlar aranmaktadır. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda burada belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartların fiili olarak gerçekleşmesi zorunlu olmayıp, gerçekleşebilecek olması durumu yeterlidir. Tanınmış markanın sahibi, markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller sunmalı veya en azından mantıklı bir sav ileri sürmelidir. Bütün bunlardan sonra;
Somut olayda ise; davacının “…”lı markaları altında, paketlenmiş bir cins sütlü gıda ürününü piyasaya arz ediyor olduğu, bu markayı söz konusu emtia kapsamında yoğun, istikrarlı ve ciddi biçimde kullandığı ve bu markaya yatırımlar yaptığı, davacının dava dosyasına sunmuş olduğu delil ve belgelerden anlaşılmakta ise de, bilhassa da, bu markanın sektördeki payına dair sunulan araştırma raporunun içeriği gözetildiğinde, markanın tanınmış olduğunun söylenmesi ve dahi davacının tanınmışlığı tescil edilmiş olan “…” markasının tanınmışlığından faydalanarak “…” markasının da tanınmış olduğunun tespiti mümkün görülmemiştir. Ayrıca, davacının “…” markasının tanınmışlığı tespit edilmiş olsaydı dahi, davacının bu markasına dayalı olarak SMK m. 6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının davaya konu markasının, davacının markasının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşmuş olması veya oluşmasının yüksel bir ihtimal dahilinde olması gerekirdi. Davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine/gerçekleşme ihtimaline dair dava dosyasına herhangi bir delil sunmamış olduğu gözetildiğinde, somut olayda, SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması şartlarının oluştuğu söylenememiştir. Tanınmışlığın varlığı koşulu sağlanmış olsa bile, inceleme, önceki/tanınmış markanın zarar görecek şekilde etkilenmesi koşulu ile devam etmelidir. Bu koşulun gerçekleşme ihtimali, haklı sebeplerle ve mantıklı argümanlarla ortaya konulmalıdır, şöyle, ki; davalının markasının tescil edilmesi halinde, hayatın olağan akışı içinde SMK 6/5 maddesinde sayılan durumların ortaya çıkmasının gerçekten olası olduğu yönünde bir kanaat hâsıl olmalıdır.
Bütün bu nedenlerle; somut olayda, davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının da, dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir etkisinin/engelinin olamayacağı,
DAVACININ KÖTÜ NİYETE İLİŞKİN İDDİALARININ DAVALININ … SAYILI MARKASININ HÜKMÜNE ETKİSİ HUSUSUNDA:
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 9. bendinde; “Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” denilmektedir. Aynı kanunun yine birinci kitabının beşinci kısmında 25. maddede; “Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi” başlığı altında, 1. bentte; “5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.” denilmektedir. Yani, 6/9 maddesinde düzenlenen “kötü niyet hali”nin bir marka tescilinde bulunması halinde, tescilli bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilmektedir.
Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılmaktadır. Buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmamalıdır. Zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de değildir. Ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden bilme, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabilir.
Somut olayımıza dönüldüğünde; davalının işaretini kendisine marka olarak seçerken spekülasyon, yedekleme, şantaj vs. gibi amaçlarla hareket ettiği veya davacının markası ve faaliyetleriyle haksız rekabet doğuracak eylemlere giriştiği hususlarında dava dosyasına herhangi bir somut delil sunulmadığından, dava konusu edilen markanın kötü niyetle tescil edildiğinin ispat olunamadığı,
Netice itibariyle,
1) Dava konusu edilen işaretinin, kapsamına giren mal ve hizmetleri tanımlamadığı/tasviri bir işaret olmadığı,
2) Davacının … sayılı markaları hariç, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu,
3) Davacının … sayılı markaları özelinde, dava konusu edilen markanın kapsamına giren 30. Sınıftaki emtiaların tamamı ile bu emtiaların 35. Sınıf altında toptan/perakende satışı hizmetleri ve 43. Sınıfa giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” yönünden somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmiş olduğu, davalının markasının kapsamına giren 35 ve 43. Sınıflardaki diğer hizmetler açısından ise bu şartının gerçekleşmemiş olduğu,
4) Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen, gıda ile ilintili mal ve hizmetlerin hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin düşük olduğu, geriye kalan ve 35 ila 43. sınıflara giren hizmetlerin hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin ise düşük olmadığı,
5) Yukarıdaki değerlendirmelere göre, davacının … sayılı markaları haricinde kalan markalar açısından, karşılaştırılan markalar arasında, 30. Sınıftaki emtiaların tamamı ile bu emtiaların 35. Sınıf altında toptan/perakende satışı hizmetleri ve 43. Sınıfa giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” mal ve hizmetler yönünden iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin (kısmen) bulunduğu,
6)Davacının “önceki kullanıma dayalı gerçek hak” ve “tanınmışlık” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
7) Davacının “kötü niyet” iddialarını ispat edemediği,
8)Dava konusu edilen 12.11.2021 tarihli ve … sayılı YİDK kararının, 30. Sınıf, 35. Sınıfın altında müşterilerin malleri elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (30. Sınıfa giren emtiaların bir araya getirilmesi hizmetleri, belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir), 43. Sınıfın yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri yönünden iptali ile davaya konu … sayılı markanın 30. Sınıf, 35. Sınıfın altında müşterilerin malleri elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (30. Sınıfa giren emtiaların bir araya getirilmesi hizmetleri, belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir), 43. Sınıfın yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatlerine ulaşılmış aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Kısmen Kabulüne,
TÜRKPATENT YİDK ‘nın 2021/M-9606 sayılı kararının 30. Sınıf, 35. Sınıfın altında müşterilerin malleri elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (30. Sınıfa giren emtiaların bir araya getirilmesi hizmetleri, belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir), 43. Sınıfın yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri yönünden iptaline,
Davaya konu markanın yukarıda belirtilen mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine,
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 51/4.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip resen Türk Patent’e gönderilmesine,
Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davanın kısmen reddolunması ve davalıların kendilerini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davanın kabul ret oranının takdiren %50 olarak kabulüne,
Harcın davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınması sebebi ile davacının peşin yatırdığı 80,70.-TL ilâm harcının tamamının davalılardan alınarak davacıya verilmesine,      
Davacının bunun dışında yapmış olduğu aşağıda dökümü yazılı 2.552,20.-TL yargılama giderinin %50’sinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,   
Davalı kurumun yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı kurum ile davalı şahıs vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde … Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.30.06.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır
MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 92,20.-TL
Bilirkişi Ücreti : 2.300,00.-TL
P.P : 160,00.-TL
TOPLAM : 2.552,20.-TL