Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/132 E. 2022/377 K. 30.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/132 Esas – 2022/377
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2022/132
Karar No : 2022/377

Hakim …
Katip ..

Davacı :..
Vekili : Av….
Davalılar : …
Vekili : Av. ..

Vekili : Av. …
Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin
Dava Tarihi : 07/04/2022
Karar Tarihi : 30/11/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 30/11/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili … Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçelerinde özetle; müvekkilinin tanınmış… markalarının sahibi olduğunu, davaya konu…. başvuru numaralı ….” ibaresinden oluşan markanın müvekkili adına tescilli …” ibareli markaları ile iltibas oluşturabilecek düzeyde benzer olduğunu, anılan markaya yönelik itirazlarının Kurum tarafından reddedildiğini, ….” markasının ayırt ediciliği zayıf bir marka olarak yorumlanmasının yerleşik yüksek mahkeme kararlarına aykrıı olduğunu, bu ibarenin 2007 yılından veri müvekkili adına muhtelif kereler tescil edildiğini, müvekkili markasının zayıf olmadığına dair bu hususta verilmiş çok sayıda kararın bulunduğunu, bu kararınların kesinleştiğini, ilgili kararlarda müvekkilinin …” markalarının 29, 30 ve 32. Sınıf gıda ürünleri açısından tanımlayıcı bir ibare olarak görülmediğini, müvekkili markalarının çok uzun sürelerdir kullanımından ötürü ayırt ediciliği yükselmiş ve tanınmış marka statüsüne ulaşmış olduğunu, kaldı ki ilgili ibarenin bilinir olup olmamasının bir önemi omladığını, tescil edildiği sınıflardan yer alan mal ve hizmetlerden kavramsal olarak uzak olduğu için zaten ayırt edici olduğunu, müvekkili markasının tescilli olduğu sürece korunması gerektiğini, dava konusu “….” şeklindeki markada da …” ibaresinin bütün olarak yer aldığını, dava konusu markanın 05, 29, 30 ve 32. Sınıf emtiaları kapsadığını, müvekkili markaları kapsamında da aynı emtiaların yer aldığını, tüketicinin taraf markalarını benzer olarak algılayacaklarını ve bu nedenle yanılgıya düşeceklerini, ortalama gıda tüketicinin tercih haklarını çok kısa sürelerde kullandığını, bu durumun iltibas ihtimalini pekiştirdiğini, tüketicilerin markaların genel olarak kendilerinde bıraktıkları intiba doğrultusunda hareket edeceklerini, ortalama tüketicinin bir kısmında dahi taraf markaları arasında benzerlik görülmesinin karıştırılma ihtimali için yeterli görülmesi gerektiğini, dava konusu markanın ise müvekkili markaları ile zaten benzer olduğunu, bu durumun iltibasa yol açacağını, “…” kelimesinin bütün olarak yazılmış olmasının bir önemi olmadığını, zira anılan ibarenin bir anlamı olmadığını, tüketicinin markayı … şeklinde algılayacak olduğunu, markaların işitsel olarak yüksek düzeyli benzerlik taşıdıklarını, yine taraf markalarının kavramsal olarak da benzer olduklarını, dava konusu marka içerisinde “…” ibaresinin hiçbir değişikliğe uğramadan bütün olarak yer aldığını, müvekkilinin “…” markalarının “…” ibaresinin yanı sıra bu ibareye eklenmiş tali unsurlarla oluşturulmuş seri markalar olduğunu ifade ederek,… sayılı kararının 05. sınıfın “tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanma uygun diyetetik maddeler; insanlar ve hayvanlar için diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri; zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar; bebek mamaları” ile 29 ve 30. sınıfların tamamı ve 32. sınıfta yer alan “maden suları, kaynak suları, sofra suları, sodalar. sebzeler ve meyve suları, bunların konsantreleri ve özleri, meşrubatlar” emtiaları bakımından iptaline,…. sayı ve “…” ibareli marka başvurusu tescil edilmişse aynı emtialar bakımından hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı TÜRKPATENT vekili cevaplarında özetle; kurum kararının yerinde olduğunu ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevaplarında özetle; davacı yanın dayandığı ….sayılı marka açısından kullanmama def’i ileri sürdüklerini, davacının idari süreçte de bu markanın kullanımına yönelik hiçbir delil sunamadığını, hükümsüzlük talebi açısından da marka tescil başvuru tarihinden geriye doğru beş yıllık sürede, hem de işbu dava tarihinden geriye doğru beş yıllık sürede, kapsamındaki tüm ürünler için tescil edildiği şekilde ve ciddi biçimde kullanıldığını ispatlaması gerektiğini, davacı markasının tanınmış olmadığını, davacının… sayılı markası 29, 30 ve 32.sınıf ürünleri içerirken, diğer markaları sadece 30.sınıf ürünleri içerdiğini, bu nedenle anılan markanın kullanımının ispatlanamaması halinde yalnızca 30. Sınıf mallar bakımından kullanımın değerlendirilebileceğini, bununla birlikte taraf markaları arasında herhangi bir benzerliğin zaten mevcut olmadığını, “…” kelimesinin anlamının tüketiciler tarafından bilinir olduğunu, … ibaresinin anlamı ve markalardaki konumu nazara alındığında, sunulacak mal ve hizmetlerin ortalama alıcıları nazarında markaların, ürünlerin satın alınıp kullanıldığında zinde ve sağlıklı kıldığına ilişkin mesaj vererek bilgilendirme vazifesi gördüğünü, bu haliyle zayıf ayırt edicilik taşıdığının tereddütsüz olduğunu, zayıf markaların kapsamlarının dar görülmesi gerektiğini, orijinal niteliği az olan ve bu nedenle ayırım gücü zayıf markalarla ilgili karıştırma ihtimali tehlikesinin önlenebilmesi için, sonraki tarihli markada ufak bazı değişiklikler yapılmasının yeterli olduğunu, müvekkili markasında “sel” ön kelimesi ve logonun yer aldığını, markalarda ve özellikle başvuru konusu işarette yer alan farklı nitelikteki bu unsurların ayırt edicilik seviyelerinin yüksek olduğunu, markalarda ortak unsur olan … ibaresinin, farklı olan ve bütüncül olarak genel izlenimde yüksek ayırt edicilik sağlayan unsurlara göre ayırt ediciliği oldukça zayıf olduğunu, tek başına “…” ibaresinin markalarda ortak olarak yer alıyor olmasının karıştırılma ihtimaline yol açmayacağını, Özellikle taraf markalarının kapsamındaki 5/2, 29, 30 ve 32.sınıf ürünlerin önemli bir kısmının yetişkinlere hitap etmesi, satın alınması için makul derecede gerekli süre ayrılmasının gerekmesi, bedel veya yararlanım bedellerinin görece yüksek seviyede olması, tercih edilmesi için kısmen de olsa araştırma yapılmasının gerekmesi karşısında, zayıf ayırt edici karaktere sahip … ibaresinin ortaklığı nedeniyle ortalama alıcı ve yararlanıcı kitlesinin bir karışıklık yaşaması hayatın olağan akışına aykırı olacak ve gerçekçi bir yaklaşım olmayacağını, taraf markaların bütün olarak benzer görülmeyeceklerini, tüketicinin işletmesel köken açısından markaları ilişkilendirmeyeceğini, davacının iddialarının aksine Yüksek Mahkemenin “…” markaları ile ilgili aksi yönlü olarak verdiği kararların da mevcut olduğunu, davacı markaları tanınmış olmadığı gibi tanınmış olsa dahi taraf markalarının benzer olmamaları nedeniyle davacının böylesi bir korumadan yararlanmaması gerektiğini, müvekkilinin “…” ibaresini daha evvel de…. sayılı markadan da daha eski tarihli tescilli olduğunu, müvekkilinin markalarını kullandığını ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik, karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı, YİDK kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük ve terkin şartlarının oluşup oluşmadığı, davacının tanınmışlık itirazının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davalının …. sayılı “…” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Davaya konu… sayılı “…” ibareli marka için davalı tarafından 10/10/2019 tarihinde 05,29,30,32.sınıf mal/hizmetleri kapsayacak şekilde marka tescil başvurusunda bulunulduğu, başvurunun yayınına karar verildiği, ilana karşı davacının …. sayılı “…” ibareli birtakım markalarına dayanarak itirazda bulunduğu, ….nın 04/02/2022 tarih ve …. sayılı kararı ile davacı itirazlarının reddine karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır.
Toplanan delillere, kısmen benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler. Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığıdır.
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “….Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir.
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir. Nitekim ….nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
Dava konusu başvurunun tescil sürecinin 17.05.2022 tarihinde tamamlandığı; davacı yanın dava dilekçesinde yer verdiği ek markalardan ….sayılı markaların dava dışı 3. Kişilere ait olduğu anlaşılmıştır.
Dava konusu marka kapsamında yer alan ve davaya konu edilen 05, 29, 30 ve 32. Sınıflarda yer alan mallar bakımından, davacı yanın işlem dosyasına dayanak gösterdiği markalar olan….sayılı markaların yalnızca 29, 30 ve 32. Sınıftaki mallar bakımından ayniyet düzeyinde bir bezerlik gösterdikleri, 05. Sınıf mallar bakımından ise doğrudan bir benzerlik ilişkisi içerisinde olmadıkları; zira başvuruda yer alan ve davaya konu edilen 05 Sınıftaki mallar standart, günlük, alelade tüketime uygun gıda ürünleri olmayıp, bu ürünlerin emtia sınıflandırmasında da belirtildiği üzere genel olarak tıbbi içerikli veyahut insan sağlığını doğrudan ilgilendirir sonuçlar yaratabilecek mahiyette gıdalar oldukları, bu gıda ürünlerinin bir bölümü doğrudan ilaç olarak kabul edilmemekle birlikte nutrasötik olarak tabir edilen ürünler oldukları bilinmektedir. Dolayısıyla tıbbi içerikli zayıflama ve diyet yiyecek ve içeceklerinin, alelade gıda ürünleri olarak kabulü mümkün olmayıp bu ürünlerin de insan sağlığını doğrudan etkiler nitelikte kimyasal bileşenlerinin mevcut olabileceği, örneğin “tıbbi amaçlı bitkisel içecekler” emtiasının günlük kullanıma uygun “ada çayı, ıhlamur, nane çayı, rezene” vb. mahiyetteki bitkiler ile yapılan içecekler ile benzer nitelikte olduğunun kabul edilemeyeceği, tıbbi amaçlı içeceklerin hastalıkların tedavisinde de kullanımı olan, takviye amaçlı içecekler oldukları, çeşitli teknik ve tıbbi metotlar kullanılarak meydana getirildikleri, bu ürünlerin nutrasötik olarak ifade edilen temel besleyici özelliklerinin yanı sıra sağlık yararları sağlayan ve fakat doğrudan ilaç olarak kabul edilmeyen, ilaç görünümünde ambalajlarda, tablet, kapsül, yumuşak jel gibi farklı dozaj şekillerinde bulunabilen ve günlük diyetin takviye edilmesi amacıyla kullanılan bu ürünlerin kişisel sağlığı da doğrudan ilgilendirmekte olduğu, nitekim bu ürünlerin standart gıda ürünleri gibi marketlerde, bakkallarda vb. satış noktalarında satışlarının yapılmadığı (yapılsa dahi tüketicinin bu noktalardan ilgili ürünleri temin etme gibi bir alışkanlığının mevcut olmadığı) daha ziyade eczaneler başta olmak üzere bu tür ürünlerin satışını yapmaya yetkili işletmeler aracılığıyla tüketiciye ulaştırıldığı, tüketicinin bu tür ürünleri kullanmadan evvel çoğu zaman bir uzmana başvurduğu ve uzmanın kendini yönlendirmesi neticesinde ilgili malları kullanma yönündeki iradesini oluşturduğu, bu nedenle bu tür emtialar açısından doğrudan bir benzerliğin bulunduğu;
Davacı yanın hükümsüzlük talepli dava dosyasında dayanak yaptığı markalardan …. sayılı marka kapsamında ise 35. Sınıf 05 alt grubundaki perakende satış hizmetlerinde 05. Sınıfta yer alan bahsi geçen nitelikteki ürün gruplarının satışına özgülenmiş bir sınıflandırma yapıldığı; benzer olarak görülmeyen 05. Sınıftaki davaya konu emtialar bakımından davacı yanın …. sayılı markası açısından bir benzerlik ilişkisi olduğu; zira mal üreten işletmenin karineten ürettiği malı satışa konu edeceği kabul edildiğinden …sayılı davacı markası kapsamında 35.05 alt grubunda satışa konu edileceği belirtilmiş mallar ile davaya konu edilen mallar açısından benzerlik düzeyinde bir ilişkinin mevcut olduğu;
Davalı tarafın, davacı yana ait …. sayılı marka açısından kullanmama def’i itirazında bulunduğu, davacı yanın bu hususta işlem dosyasına anılan markanın kullanımlarına yönelik herhangi bir delil sunmadığı, hükümsüzlük talepli dava dosyasında ise tanınmışlık iddialarına dayanak olarak sunduğu delillerde 2007 tarihli ve “…” markasını taşıyan ürünlere yönelik olarak alınmış çok sayıda gıda üretim izin belgeleri, tarihsiz nitelikte “…… ürün ambalaj fotoğrafları, 08.01.2018, 12.02.2018 (aynı tarihli birden fazla farklı firmalara kesilmiş fatura), 13.02.2018 (aynı tarihli birden fazla farklı firmalara kesilmiş fatura), 14.02.2018 (aynı tarihli birden fazla farklı firmalara kesilmiş fatura), 25.01.2019, 08.01.2019, 07.01.2019 (aynı tarihli birden fazla farklı firmalara kesilmiş fatura), 09.01.2019, 11.01.2019, 14.01.2019, 05.02.2019, 07.03.2019, 04.03.2019, 01.03.2019, 28.01.2019, 30.01.2019, 23.01.2019 tarihli faturaların sunulduğu; sunulan delillerden özellikle 2018 – 2019 yıllarına ait faturalarda davalı yanın, “E….” şeklinde ağırlıklı kullanımlarının bulunduğu, yalnızca iki adet faturada…” şeklinde kullanımının mevcut olduğu, ….” ibaresinin “öğütülmüş şekildeki bisküvi” ürününün kısaltmasının olduğunun sunulan delillerden anlaşılabilir olduğu, “….” kelimesinin ise “yulaf ezmesi” olarak tespit edildiği, ancak sunulan sınırlı sayıdaki delilden davalı yanın “yulaf ezmesi” ürününde “…” ibaresini ciddi şekilde kullandığı yönünde bir kanaate varılmasının mümkün olmadığı, zira yalnızca iki faturada ve gıda sektörü açısından düşük düzeyli kabul edilebilecek nitelikte bu ürünün satışının yapıldığı, bununla birlikte öğütülmüş bisküvi ürününden ciddi şekilde satış yapıldığının gözlemlenebildiği, bu halde davalı yanın yalnızca “öğütülmüş şekildeki bisküvi” emtiasında “… …” şeklinde markasal kullanımının ciddi ve devamlılık arz eden nitelikte olduğu yönünde bir kanaate varılabileceği; bu halde davacı yanın …. sayılı “…” markası ile dava konusu marka arasında karıştırılabilecek düzeyde bir benzerlik tespit edilmesi halinde, yalnızca “öğütülmüş şekildeki bisküvi” emtiası bakımından dikkate alınabilecek olduğu anlaşılmıştır.
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. …. kararlarında da belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar / kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir . Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zeka ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür.
Taraf markaları arasında benzerliği bulunan 29, 30 ve 32. Sınıf emtiaların günlük tüketime uygun nitelikte tüketime uygun gıda ürünleri olarak toplumun her kesiminden tüketiciye hitap eden nitelikte emtialar oldukları, bununla birlikte davaya konu edilen 05. Sınıftaki malların ise günlük tüketime uygun olmayan nitelikte gıda ürünleri olmalarından ötürü ilgili tüketicinin tercihlerini somutlaştırmadaki dikkatinin ortalama tüketicinin daha üstünde olacağı ve tüketicinin ürünü satın alırken çok daha kapsamlı bir araştırma yaparak ve daha üstün bir dikkat sarf ederek tercihlerini belirleyeceğini kabul etmek yerinde olacaktır. Nitekim bu ürünler açısından da karar aşamasında etki edecek aracıların, profesyonellerin ve hatta diğer tüketicilerin (mal veya hizmeti deneyimlemiş) görüşleri etkili olacağından bu noktada da dikkat düzeyi yüksek alıcılar/tüketicilerden bahsedilmesi doğru olacaktır. Keza yine “bebek mamaları” da emtiasının günlük gıda tüketim ürünlerinin yer aldığı 29 ya da 30. sınıfta değil de 05. sınıf emtialar arasında yer alıyor oluşunun temelinde bu ürünlerin, satış noktalarının davacı markaları kapsamındaki gıda ürünlerinden farklı olması yer almakta olup her ne kadar büyük perakende marketlerinde bu ürünler bulunabilir ise de farklı raflarda ve bebek bezi, bebek pudrası gibi ürünlerle birlikte sergilendiği, başka bir ifadeyle standart atıştırmalık gıda ürünleri reyonlarında tüketiciye sunulmadıkları, standart atıştırmalık gıda ürünleri arasında bebe bisküvisi olarak sunulan ürünlerin işbu sınıftaki ürünler olmadıkları, bu ürünlerin çoğu kez çeşitli vitamin, protein ve benzeri takviyeler içerir, yeni doğan/bebek sağlığını ve gelişimini etkileyen, bebeklerin büyümesine katkı sağlayan (hatta bebeklerin yaşlarına göre kullanım periyodu değişebilen) temel besin malzemeleri arasında oldukları, bu ürünlerin ilgili tüketicilerinin yine yetişkin ebeveynler olacağı, ebeveynlerin bebeklerinin sağlığı açısından tercih ettikleri hemen her çeşit üründe dahi günümüzde çok yüksek dikkat sarf eden nitelikte tüketiciler olduğu, dolayısıyla bu tür ürünleri marketten satın aldıkları bisküvi, kraker, içecek gibi emtiaları satın alırken harcayacakları dikkatin çok daha üzerine bir dikkat ve özen ile tercih edecekleri; dolayısıyla bahsi geçen bu emtiaların da ilgili tüketicilerinin de doktor, eczacı vb. profesyonel meslek mensupları olmamakla birlikte ortalama bir tüketiciye nazaran çok daha yüksek düzeyde bilgili, dikkatli ve özenli tüketiciler olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
…. sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacaktır.
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütün bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Dava konusu marka şekil ve kelime unsurlarından oluşan bir bileşke marka olduğu, markanın sol kısmında turuncu, yeşil, mavi ve mor tonların kullanımı ile oluşturulmuş yuvarlak ve kesitli yapıda bir logonun kullanıldığı, bu logonun hemen sağında ise lacivert renkte “…” kelimesine yer verildiği; “…” kelimesinin ülkemiz tüketicisi açısından bilinen bir anlam sahip olmadığı, ayrıca İngilizce olarak da bütün bir anlama sahip olmadığı, kelimenin altı harften meydana geldiği ve telaffuzunu da “sel-…” şeklinde olacağı;
Davacı yanın ise işlem ve dava dosyasına dayanak markaları …. sayılı …… sayılı … … şekil markalar olup anılan markalarının tamamının “…” ibaresini esas unsur olarak münhasıran, hiçbir stilize yazım karakteri olmaksızın içerecek şekilde veyahut stilize olarak yazılmak suretiyle ve yine ek olarak “x, … gibi tali konumda ibarelerin kullanılması ile oluşturulmuş oldukları; bu bağlamda davacı yanın “…” ibaresinin sabit kılmak koşuluyla yarattığı birden fazla markasının, uyuşmazlık konusu emtialarda uzun yıllardır tescilli olduğu ve bu sayede oluşturulmuş bir seri marka ailesinin mevcut olduğu anlaşılmıştır.
Kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Zira önceki markanın tek ve baskın unsurunun, bir bütün olarak sonraki markada da yer alması halinde, işaretlerin kısmen aynı oldukları ve ilgili tüketicide bu doğrultuda bir etki bırakacağı kabul edilmektedir. Keza yine bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.
Somut olayda davacı markaları … kelimesi etrafında türetilmiş seri markalardır. Anılan ibarenin asli kullanımının İngilizce’den gelen kavramsal karşılığı itibariyle “formda olmak, sağlıklı olmak, zinde olmak, sağlıklı bir bedene sahip olmak” anlamları ile bilindiği, ayrıca “…” kelimesinin “sığmak/uygun olmak” anlamları ile de kullanımları mevcuttur. Dilimize de “… olmak” şeklinde giren deyimden de anılan ibarenin kullanım niteliği rahatlıkla anlaşılabilecektir. Dolayısıyla “…” kelimesi, “normal şartlarda” gıda ürünlerini doğrudan tanımlayan bir ibare ise değildir.
Buna karşın, anılan ibarenin bir diğer yandan sahip olduğu anlam itibariyle de özellikle sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenme gibi vücut sağlığına yönelik birtakım kavramlar açısından doğrudan tüketiciyi yönlendirir bir niteliğinin de mevcut olduğu, özellikle de takviye edici gıdalar/diyet ürünleri ve sağlıklı ürünler açısından sektörel yönden yaygın ve yerleşik bir kullanımı bulunduğu;
Zira günümüz koşullarında sağlıklı bir yaşam sürmek için tüketicilerin beslenme/sportif alışkanlıklarına oldukça dikkat ettiği, sağlıklı/sportif bir vücuda sahip olmak açısından yeme içme alışkanlıklarını şekillendirdiği, tüketicilerin bu anlamda bir gıda ürünü satın alırken ya da yiyecek – içecek tüketimi esnasında ürünün kalorisi, diyet içerikli olup olmadığı, sağlıklı bir içeriğe sahip olup olmadığı gibi incelemelerde bulunduğu, dolayısıyla bu sektöre yönelik olarak hizmet sunan/faaliyet gösteren marka sahiplerinin de tüketiciye bu yönde olumlu bir mesaj verir nitelikteki bazı kavramlara ürün ya da hizmetleri üzerinde doğrudan yer verdiği bilinmektedir. Bu çerçevede dava konusu “…” sözcüğünün de kullanımının son derece yaygınlaştığı ve kelimenin günümüzde daha çok “sağlıklı beslenme” vurgusunu tüketiciye vermek açısından yaygın olarak kullanılmaya başlanıldığı bilinen bir durumdur. Bilgi toplamak adına internet üzerinden “…” kelimesi için yapılan basit bir aramada bu yönde binlerce sonuca ulaşmak mümkündür. Anılan ibareye bu yönde bir anlam yüklenmesinin bir diğer nedeni de “formda olma, sağlıklı olma, uygun olma” gibi anlamları bulunan “… ibaresinin özellikle sportif faaliyetlerdeki yerleşik kullanımından da kaynaklıdır.
Öyle ki fiziki uyum ve zindelik belirten manasıyla “…” kelimesinin gıda tüketicisi tarafından insan vücudunun fiziksel özelliklerini bozmayan veya daha az kalorili ürünler çağrıştırması beklenebilir. Vücut yapısına ve gıda ürünlerinden temin ettiği içerik ve kaloriye dikkat eden tüketiciler, ambalajı üzerinde “…” yazan bir ürün satın aldığında, bu ürünün diyet bir ürün olduğu, kalorisinin eşlenik ürünlere göre (üzerinde “…” yazmayan) daha düşük olduğu, daha az yağlı veya daha yüksek proteinli ve tüketildiği takdirde tüketicinin dış şeklinin (bedeninin) istenen görünüşe daha yakın olacağı beklentisi yarattığı anlaşılmıştır.
Bu kapsamda “…” ibaresi günümüzde, gıda/beslenme ürün ve hizmetleri açısından tüketicinin, verilen hizmetin niteliğine/ ürünün mahiyetine dair doğrudan olmasa da telmih yoluyla bir anlam edinimini sağlayan asgari düzeyde ayırt edici niteliği bulunan ve fakat bu ayırt ediciliği güçlü olmayan, sektörel açıdan çokça tercih edilen bir ibaredir.
Bununla birlikte davacı yanca dosya içeriğine sunulan delillerden, “…” ibaresinin gıda ürünleri bakımından ayırt edici vasfının bulunup bulunmadığı hususunun, bundan önce de pek çok yargı kararında tartışıldığı görülmüş olup davacı yanca da dosya kapsamına sunulduğu görülen Yargıtay kararlarında, “…” ibaresinin gıda ürünleri bakımından doğrudan tanımlayıcı bir ibare olarak değerlendirilmediği anlaşılmıştır.
Dolayısıyla davacı ile aynı sektörde faaliyet gösteren firmalarca dürüstlük kurallarına uygun ve markanın asli unsuru olarak ifade edilemeyecek, ilgili sektörün koşullarına uygun olacak şekilde tali/yardımcı unsur olarak “…” ibaresinin kullanımının her koşulda davacı markaları ile ilişkilendirileceğinden bahsedilmesi mümkün değil ise de anılan ibarenin sonraki markada, bütün içerisindeki tek hakim unsur veya yeterli ayırt edici ek unsur içermeyen kullanımlarının, davacı yanın “…” ibaresinden oluşan tescilli markaları korunmaya devam ettiği müddetçe, davacı yan markaları ile ilişkilendirilebilecek sonuçlar meydana getirebileceği bahsi geçen yargı kararlarında istikrarlı olarak vurgulanmış olup, bu tespitin ve kullanımın mahiyetinin sınırının her somut olayda ayrıca ele alınması gerektiği;
Davaya konu marka başvurusunda ise “…” kelimesinin altı harften oluşan “…” sözcüğünün son üç harfini oluşturduğu, telaffuz esnasında da markanın “sel-…” şeklinde telaffuz edilecek olduğu; ortaya çıkan bütün içerisinde “…” ibaresinin doğrudan asli unsur veyahut vurguyu üzerinde toplayan, tüketici dikkatinin ilk olarak yönleneceği unsur şeklinde kullanıldığı, ilgili tüketici kitlesinin dava konusu markayı gördüğünde, zihnine daha önceki tarihli davacı markalarını getirebileceği, markaların birbirlerinin serisi/devamı olarak algılayabilecekleri, ilgili tüketicilerin her iki tarafa ait markalar altında sunulan hizmetleri/malları “…” ibaresinin varlığından kaynaklı karıştırmak suretiyle satın alma yahut bu hizmetler/mallardan yararlanma biçiminde bir yanılgıya düşme ihtimallerinin bulunduğu, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olduğu,
Neticede; dava konusu marka kapsamında yer alan ve davaya konu edilen emtialar itibariyle, davacı taraf markaları ile dava konusu marka, …. kararı açısından 29, 30 ve 32. Sınıf ile sınırlı, hükümsüzlük talebi açısından ise tüm emtialar bakımından benzerlik taşımakta oldukları ve dava konusu markadaki “…” ibaresinin kullanımın davacı markalarına yanaşma amacı taşır mahiyette değerlendirilebileceği, Kesinleşmiş mahkeme kararları dikkate alınığında davacı markasındaki … ibaresinin kullanılmakla ayırt edicilik kazandığı dolayısıyla ilgili tüketici olarak belirlenen kitlenin, her iki tarafa ait markalar altında sunulan hizmetleri/malları karıştırmak suretiyle satın alma yahut bu hizmetler/mallardan yararlanma biçiminde bir yanılgıya düşme ihtimallerinin olduğu hal böyleyken taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğu kanaatlerine varılmıştır.
TANINMIŞLIK İDDİASININ DEĞERLENDİRİLMESİ:
Mevzuatımızda markaların tanınmışlık düzeyiyle ilgili tescil engeli bakımından “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” Düzenlemesi bulunmaktadır. Söz konusu düzenleme ile birlikte önceki markanın tanınmış olması halinde aynı veya benzer mal veya hizmet gruplarının yanı sıra farklı mal veya hizmetlerde de korunabileceği hüküm altına alınmıştır.
Söz konusu tescil engeli kapsamında, koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve düzenlemede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle, markanın tanınmışlığı ve anılan şartlardan en az birinin varlığı söz konusu tescil engelinin ortaya çıkması açısından bir zorunluluktur.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal veya hizmetler arasında bir bağlantı kurulması ihtimali aranmaktadır.
Markanın itibarına zarar verilmesi kavramı markanın tanınmışlığından haksız yararlanılması kavramı ile yakın bağlantılı olup bu iki şartın çoğu kez örtüştüğü kabul edilmektedir. Genel ayrım olarak, tanınmış markadan haksız yararlanmanın, kullanan açısından ekonomik açıdan bir artışı ifade etmesine rağmen, itibarına zarar vermenin marka sahibinin ekonomik açıdan zarar görmesini ifade ettiği hususu vurgulanmaktadır. Markanın itibarına zarar verilmesi genellikle tanınmış markanın olumsuz imaj yükletilmesi tehlikesiyle karşılaştığı durumlara ilişkin olup bu hususun tanınmış marka sahibi tarafından ispatlanması gerekir.
Markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesinin(sulandırılma)tanınmış markanın aynısının veya benzerinin kullanıldığı her durumda söz konusu olacağı sonucuna varılması söz konusu değildir. Ayırt edici karakterin zedelenmesinin, sonraki tarihli marka ile tanınmış marka arasında düşünsel bir bağın mevcut olması ve bu durumun tanınmış markanın reklam değerini tehlikeye düşürmesi halinde söz konusu olabileceği kabul edilmektedir. Ayrıca markaların ilgili olduğu mal ve hizmetler birbirine ne kadar yakınsa ayırt edici karakterin zedelenmesinin de o kadar olası olduğu vurgulanmaktadır. Tanınmış markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılması halinde markanın ayırt edici karakterinin zarar görmesi olasılığı artmakta, markalar arasındaki benzerlik azaldıkça, bu tehlike de azalmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere bu hallerden her birisinin aynı anda mevcudiyeti mecbur olmayıp bunlardan herhangi birisinin varlığının maddenin uygulanabilirliği açısından yeterli olduğu kabul edilmektedir.
Somut olayda davacı yanın işlem dosyasına sunduğu sınırlı sayıdaki delilin lehine sonuçlanan birtakım mahkeme kararları ve bilirkişi raporlarına yönelik olduğu, hükümsüzlük talepli dava dosyası ekinde ise bir USB bellek içerisinde yine çok sayıda emsal mahiyette ve lehine sonuçlanmış mahkeme kararını ibraz ettiği, bunun dışında “…” markalarını taşıyan tarihsiz ürün görselleri….” markalı ürünlere ilişkin çok sayıda satış faturası, 2007 tarihli gıda üretim izin belgeleri, muhtelif mahkeme dosyalarında yer alan bilirkişi raporları gibi bir kısım delillere daha yer verdiği, sunulan delillerden davacı markalarının esasen yoğun kullanım sonucunda ciddi bir sektörel bilinirlik ve tanınmışlık elde ettiği yönünde güncel bir kanaatin mevcut olmadığı, ilgili kararlarda genel olarak “…” ibaresinin gıda ürünleri açısından tasviri bir anlama sahip olmadığı ve bu ibarenin sonraki markalarda bağımsız karakterini korumak kaydıyla gerçekleştirilen başvuruların karıştırılma ihtimaline neden olacağı yönünde değerlendirmelerde bulunulduğu, dosya kapsamındaki deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde ise somut uyuşmazlıkta, dava konusu markanın tescilinin, SMK m. 6/5 kapsamında ortaya çıkabilecek olası sonuçlardan herhangi birinin davacı aleyhine doğmasına neden olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Neticede dosya incelendiğinde, kısmen benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Dava konusu davalının….” ibareli marka başvuru kapsamında yer alan ve dava konusu edilen mallar ile davacı yanın işlem dosyasına dayanak yaptığı markalar kapsamındaki mal veya hizmetler arasında .. kararı açısından 29, 30 ve 32. Sınıf ile sınırlı, hükümsüzlük talebi açısından ise tüm emtialar bakımından aynı, aynı tür ya da benzerlik düzeyinde bir ilişki bulunduğu; Bununla birlikte davacı yana ait … sayılı marka açısından ileri sürülen kullanım ispatı talebi ile ilgili olarak işlem dosyasında herhangi bir delil sunulmadığı, hükümsüzlük talebi açısından ise sunulan delillerden anılan markanın yalnızca “öğütülmüş bisküvi” emtiasında ciddi kullanımı bulunduğu, sair emtialar bakımından ise herhangi bir ciddi kullanımının tespit edilemediği; Davacı yanca sunulan pek çok yargı kararında “….” ibaresinin, bağımsız ayırt edici varlığını koruyacak şeklindeki kullanımların, ilgili tüketici kitlesi nezdinde karıştırılma ihtimaline neden olacağı yönünde hüküm kurulduğu; Davacı markalarının tanınmışlığını gösterir mahiyette işlem dosyasına herhangi bir delil sunmadığı, hükümsüzlük talepli dava dosyasına sunduğu delillerin ise genel olarak iltibas ihtimalinin varlığına yönelik mahkeme kararları ve bir kısım fatura/… markaları ürün ambalaj görselleri, resmi nitelikte evraklardan ibaret olduğu, somut uyuşmazlıkta, dava konusu markanın tescilinin, SMK m. 6/5 kapsamında ortaya çıkabilecek olası sonuçlardan herhangi birinin davacı aleyhine doğmasına neden olmayacağı, yukarıda açıklanan nedenlerle YİDK kararının kısmen yerinde olmadığı ve iptali koşullarının oluştuğu, hükümsüzlük ve terkin koşullarının talep edilen tüm mal ve hizmetler açısından oluştuğu anlaşıldığından, davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Kısmen Kabulüne,
…. sayılı kararının tescile konu 29,30,32. Sınıf mal ve hizmetler yönünden iptaline,
Davaya konu markanın tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 51/4.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip resen….’e gönderilmesine,
Alınması gereken harç peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Davacının kendisini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davanın kısmen reddolunması, davalı kurum ve davalı şirket kendilerini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davanın kabul red oranının takdiren %50 olarak belirlenmesine,
Harcın davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınması sebebi ile davacının peşin yatırdığı 80,70.-TL ilâm harcının tamamının davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının bunun dışında yapmış olduğu aşağıda dökümü yazılı 2.841,20.-TL yargılama giderinin %50’sinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davalıların yapmış olduğu bir gider bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine,
Dair, davalı kurum ve davalı şirket vekillerinin yüzlerine karşı, davacı vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde …. Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.30/11/2022

Kâtip Hâkim….
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır
MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 92,20.-TL
Bilirkişi Ücreti : 2.600,00.-TL
P.P : 149,00.-TL
TOPLAM : 2.841,20.-TL