Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/129 E. 2022/402 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/129 Esas – 2022/402
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2022/129
Karar No : 2022/402

Hakim : …
Katip :..

Davacı ..

Vekili : Av. ..
Davalılar ..
Vekili : Av. …
Vekili : Av….
Vekili : Av…
Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali
Dava Tarihi : 06/04/2022
Karar Tarihi : 08/12/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 08/12/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili .. Kararının İptali istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı dilekçelerinde özetle; davacının “….”nin tek ortağı ve yöneticisi olduğunu, bu şirketin ağırlıklı olarak kuruyemiş üretimi, alım ve satımı ile uğraştığını, davacının şirketinin üreteceği başta … renkli ay çekirdeği olmak üzere kuruyemiş mamullerinde kullanılmak üzere “… … …” ibareli markanın tescili için davalı … nezdinde başvuruda bulunduğunu, …sayılı marka başvurusununun davalı firmaların ..sayılı “…”li markalarına dayalı olarak karıştırılma ihtimali gerekçesiyle dosyaladığı itirazları neticesinde … tarafından bütünüyle ve nihai olarak reddedildiğini, bu işlemin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira davacının ve sahibi olduğu şirketin… nezdinde hali hazırda tescilli “…”li başka markalarının da bulunduğunu, taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin markasal hüviyette tek başına ayırt ediciliği bulunmayan bir ibare olduğunu ve davalılar dışında farklı kişi ve kuruluşlar tarafından da tescilli marka olarak kullanıldığını, bu ibarenin marka haklarının davalıların tekelinde olduğunun düşünülmesinin mümkün olmadığını, zaten de dava konusu edilen markada esas unsurun “…” ibaresi olduğunu, davacının bu markasının davalıların markalarının serisinin içine sızma ihtimalinin bulunmadığını, aksine davacının “…”li markalarıyla seri marka oluşturmuş olduğunu, davacının dava konusu edilen markasında da herkesin kullanımına açık olan “…” ibaresi ayırt ediciliği son derece yüksek olan “…” markasıyla birlikte kullanıldığından bu markanın redde mesnet davalı markalarından yeterince farklılaştığını, tarafların fiili marka kullanımlarının da olabildiğince farklı olduğunu, davacının kuruyemiş sektöründe faaliyet gösteriyor olması nedeniyle davalıların markalarının fiilen kullanıldığı “unlu mamul” veya “zeytin” türevi emtialar ile davacının ürünlerinin karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını ifade ederek, ….sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı… vekili cevaplarında özetle; taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan birbirleriyle karıştırılma ihtimali doğuracak derecede benzer olduğunu, markalarda ortak olarak yer alan ve bağımsız ayırt ediciliği haiz olan “…” ibaresi nedeniyle tüketiciler açısından markaların aynı şirkete ait olduğu izleniminin uyanma ihtimalinin yüksek olduğunu, taraf markalarının aynı veya ilişkili emtialarda kullanılacağını, markaları tescil etme yetkisinin sadece…’e verilmiş olduğunu, dolayısıyla davacının huzurdaki davada markasının tesciline karar verilmesini talep edemeyeceğini ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ….. vekili cevaplarında özetle; davalının 1990 yılından beri ekmek üretimi faaliyetlerinde bulunduğunu ve Türkiye’de bu sektöre pek çok konuda öncülük etmiş olduğunu, günümüzde “….” çatı markası altında onlarca marka tescilinin bulunduğunu, davalının “…” markasının tanınmışlığının… tarafından da … sayılı tescil tahtında kabul edilmiş olduğunu, davacının iddialarının aksine, taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliği haiz ve taraf markalarında esas unsur konumunda kullanılmış olduğunu, bu durumun karşılaştırılan markaların ilişkilendirilmesine ve birbirleriyle karıştırılmasına neden olacağından davacının markasının reddi yönünde inşa olunan… kararının isabetli olduğunu, ayrıca taraf markalarının birebir aynı emtiaları kapsadığını, dava konusu edilen markanın davalının seri markalarının bir devamı izlenimi yarattığını, davacının böyle bir markayı tescil ettirmesinin davalı ile haksız rekabet de yaratacağını ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ….. vekili cevaplarında özetle; davalı firmanın “yüksek indirim …t)” modelinin …’deki ilk temsilcisi olarak yurt içinde ve yurt dışında faaliyet gösteren binlerce mağazası ile …nin önde gelen şirketlerinden olduğunu, …” markasının perakende sektöründe …nin en değerli markası seçildiğini, bu markanın davalı… nezdinde ..kod numarası ile tanınmış marka olarak da tescilli olduğunu, dava konusu edilen markanın davalının .. sayılı “…” markasıyla ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, zira karşılaştırılan markaların her ikisinde de esas unsurun birebir aynı “…” ibaresi olduğunu, söz konusu benzerliğin taraf markalarının aynı firmaya ait seri markalar olduğu izlenimini yarattığını, davalının markasının dava konusu edilen markanın kapsamına giren “zeytinler” yönünden tescilli olduğunu, yani bu markanın kapsamına alınmak istenilen “zeytinler ve zeytin ezmeleri” yönünden somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti/benzerliği şartının da gerçekleştiğini, dolayısıyla dava konusu edilen… kararının yerinde ve doğru olduğunu ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik olup olmadığı, karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı,… kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davacının … sayılı “… … …” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Davaya konu 2020/94208 sayılı “… … …” ibareli marka için davacı tarafından 18/08/2020 tarihinde
29,30,35.sınıf mal/hizmetleri kapsayacak şekilde marka tescil başvurusunda bulunulduğu, başvurunun ilana karar verildiği, davalı Unmaş A.Ş.’nin 2016 83686 sayılı markasına ve 6769 sayılı SMK m. 6/1 hükmüne, davalı …nin de 184253 sayılı markasına ve aynı hükme dayalı olarak itiraz ettikleri, itirazların markalar benzer görülmediğinden reddedildiği, bunun üzerine her iki davalı firmanın da itirazlarını aynı gerekçelerle ve aynı markalara dayalı olarak tekrar ettiği, ….sayılı kararı ile itirazın kabulüne, başvurunun reddine karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacı şahsın tescil ettirmek istediği marka ile dava konusu edilen red kararına mesnet alınan markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığından markaların ayniyetinden söz edilemeyeceği;
Davacının markası, renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır; işarette “…” ve “… …” ibareleri, aynı yazım karakterindeki … renkli büyük harflerle aynı puntolarda iki ayrı satırda alt alta yazılmıştır. Yazım karakterlerinin ve puntolarının ayniyeti nedeniyle, ayrı satırlarda yazılmış olmasına rağmen “…” ibaresi ve “… …” kelime öbeği, görsel açıdan aynı baskınlıkta ve bütünleşik olarak algılanmaktadır. Bu kelime/kelime öbeklerinin markasal hüviyette ayırt edicilikleri değerlendirildiğinde; “…” ibaresinin Türkçe’de yerleşik/bilinen bir anlamı yoktur; davacı tarafından yaratılmış, orijinal bir ibaredir ve bu yönüyle markasal hüviyette ayırt ediciliği yüksektir. Ancak; davacının dava dosyasına sunmuş olduğu beyanlarından, bu ibarenin davacının çatı markası hüviyetinde kullanıldığı ve davacının sahibi olduğu şirketin “…” ibareli başkaca tescilli markalarının daha bulunduğu; davacının çatı markası olması nedeniyle “…” kelimesinin/markasının benzerlik incelemesinde dikkate alınmaması gerektiği; zira, halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası veya bir firmanın ticaret unvanının kılavuz unsuruyla birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalara uygulamada sıklıkla rastlanmaktadır. Bu tip markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası (veya ticaret unvanı kılavuz unsuru) arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerekir. Somut olaya konu davacı markasında yer alan “…” ibaresi davacının çatı markası olup, bu ibare hali hazırda davacının şirketi adına “…” şeklinde …. sayılı marka tahtında koruma altına zaten alınmıştır. Dolayısıyla somut uyuşmazlıkta, dava konusu edilen işarette markasal hüviyette esas korunma altına alınması istenilen unsurun, bütünleşik olarak “… …” kelime öbeği olduğu anlaşılmıştır.
Dava konusu edilen markanın reddi kararına mesnet alınan markalardan ilki, “…” ibaresini tek başına ihtiva eden bir markadır ve bu ibare söz konusu markada, aynı davacının markasında olduğu gibi, herhangi bir renk/şekil unsurundan yoksun bir biçimde, düz yazım karakterindeki … renkli büyük harflerle yazılmıştır. Redde mesnet diğer markada ise, “…” ibaresiyle birlikte, kırmızı çerçeveli sarı renkli elips şeklinde bir zemin üzerine yazılmış ….” ibareli bir başka unsur da mevcuttur. Ancak; “…” şeklindeki bu işaretin de, davalı firmanın çatı markası olduğu, dava dosyasına sunulmuş beyan ve delillerden anlaşılmaktadır. Çatı markaları ile ilgili olarak, redde mesnet ikinci markada da, esas koruma altına alınmak istenilen unsurun, davacının markasında olduğu gibi düz yazım karakterindeki … renkli harflerle yazılmış olan “…” ibaresi olduğu anlaşılmıştır.
Karşılaştırılan markalarda esas unsur olarak kullanılmış olan “…” kelimesi ve “… …” kelime öbeğinin mevcudiyetinin, markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer kılıp kılmadığı, somut uyuşmazlığın özünü oluşturmaktadır. “…” ibaresi bir rengin adı, yani bir sıfat olup, marksal hüviyette ayırt ediciliği bulunmamaktadır. “…” ibaresi de, Türkçe’de; “istiridye gibi bazı kavkılı deniz hayvanlarının içerisinde oluşan, değerli, küçük, sert, sedef renginde süs tanesi” yerleşik anlamını haiz bir cins isimdir ve markasal hüviyette soyut ayırt edici niteliği zayıf bir kelimedir. Böyle ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve Yargıtay Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır. Zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Dava konusu somut olayda ise, davalıların dava/marka işlem dosyasına bu yönde yeterli nitelikte, nicelikte ve içerikte delil sunmadıkları, bu ibarenin Türkiye geneline yaygın, yoğun ve ciddi kullanımı ve tanıtımı neticesinde, yani kullanım sonucunda davalılar adına belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu söylenemeyeceği; Ancak, karşılaştırılan markaların hepsinde “…” ibaresinin baskın/esas unsur olarak kullanılmış olması ve işaretlerin kelime markası özelliğinin baskınlığının uyuşmazlık konusu edilen benzerliği/ortaklığı dikkat çekici hale getirdiği; taraf markalarında geçen ve ortak olan “…” ibaresinin, çatı markalar haricinde kalan, esas koruma altına alınmak istenilen unsur olduğu fiili gerçeği gözetildiğinde, işaretlerdeki diğer unsurların varlığının, bu benzerliğin aşılması için yeterli bir farklılık/ayırt edici nitelik olarak değerlendirilemeyeceği; yerleşik içtihada göre, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır. Davalıların “…”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “… …”li markasıyla karşılaştığında bu markaları “görsel açıdan benzer bulması ve karıştırması” ihtimal dahilindedir.
Bu meyanda; markaların fonetik/duyusal/işitsel olarak karşılaştırılmasında, taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin varlığının, markaları kulakta bıraktıkları “tını” itibariyle işitsel açıdan da yakınlaştırdığı; taraf markalarında geçen bu ibarenin, yerleşik/bilinen anlamından dolayı, markaların tüketici zihninde yarattığı algının farklılaştığının da söylenmesinin mümkün olmadığı;
Somut olayda, davacının markası ile red kararına mesnet alınan markalar arasında görsel, duyusal ve anlamsal/kavramsal açılardan benzerlik olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacının markasının kapsamına alınmak istenilen 29, 30 ve 35. Sınıflardaki emtiaların tamamı, davalıların markalarının tescilleri kapsamında birebir yer almaktadır veya bu emtiaların farklı kelimelerle ifade edilmiş, açılımı şeklindedir ve bunlar benzer alıcı çevresine hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, son kullanıcıları ve hedeflenen alıcı profilleri aynıdır, dağıtım kanalları ve satış yerleri de aynıdır, birbirleri yerine ikâme edilebilir, birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır ve bu emtialarda benzer markaların kullanıldığını gören tüketiciler markalar ve işletmeler arasında bağlantı kurabilirler. Yani, somut olayda, davacının markasının tescil edilmek istendiği tüm mal ve hizmetler açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Emtia benzerliği karşılaştırması/incelemesi yapılırken, söz konusu emtiaların hitap ettiği ortalama tüketicinin bilinç/algı/dikkat düzeyi de irdelenmelidir. Ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder. Örneğin; söz konusu mal/hizmet, toplumun sadece bir kesimini ilgilendiren, teknik veya özel bir mal/hizmet ise, bu kesimin eğitim ve bilgi düzeyi dikkate alınacaktır. Ya da örneğin; sadece eczanelerde ve reçeteli olarak satılan ilaçlar, doğrudan insan sağlığını ilgilendirdiğinden, hayati öneme sahip oldukları için bu gibi ürünleri satın alacak olan kimseler daha dikkatli olacaklardır. Ayrıca bu tür ürünler genellikle tıp doktorları ve eczacılar tarafından önerilip kullanıldığından, ve dahi bir kısmının da reçete ile satışları zorunlu olduğundan, gösterilen dikkat ve kullanılan mesleki bilgi seçici olacaktır.
Taraf markalarının kapsamına giren ve uyuşmazlık konusu olan 29 ila 30. Sınıflara giren, gıda ile ilintili tüm emtialar, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerdendir ve hitap ettikleri tüketicilerin markaları aynı anda incelemeye tabi tutmaması, küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde incelememesi, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışması nitelikleri de gözetildiğinde, bu emtiaların hitap ettiği hedef kitlenin, bu emtiaları satın alırken sahip olduğu seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin yüksek olmadığı; 35. Sınıfa giren hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesi ise; bu hizmetlerin, tüketicinin/alıcının gündelik (her anının, rutininin) ihtiyaçlarını karşılamadığı, sık satın alınan hizmetler olmadığı, bir kısmının da alıcılar tarafından daha ziyade profesyonel meslekleri/iştigal alanları ile alakalı olarak satın alındığı fiili gerçeği de gözetildiğinde, tüketicilerin/alıcıların bu hizmetleri satın aldığı anda seçicilik/bilinç/dikkat/algı/özen seviyelerinin düşük olmadığı anlaşılmıştır.
Taraf markalarında esas unsur olan kelimelerin/kelime öbeklerinin “…” ibaresini ortak olarak içermesi, bu ibarenin yerleşik/bilinen anlamı itibariyle markasal hüviyette soyut ayırt ediciliği düşük de olsa, dava konusu edilen 29, 30 ve 35. Sınıflara giren mal ve hizmetler açısından somut ayırt ediciliği haiz olmasının ve işaretlerin baskın kelime markası özelliğinin, işaretleri görsel, işitsel ve kavramsal açılardan yakınlaştırdığı; işaretler arasındaki bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davalıların “…”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “… …”li markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması” ihtimalini doğuracağı; ayrıca davacının markasının reddedildiği mal ve hizmetler ile davalıların markalarının kapsamına giren mal ve hizmetlerin büyük kısmı itibariyle birebir aynı, kalan kısmı itibariyle de benzer/türdeş emtialar olduğu, bu emtialardan 29 ila 30. Sınıflara giren gıda ürünlerinin hitap ettiği tüketicilerin bilgi/bilinç/dikkat/özen seviyesinin, en azından bu emtiaları satın alırken yüksek olmadığı gerçeği de gözetildiğinde, bu mal ve hizmetlerde..”li işaretlerinin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davacının markasının, davalıların markalarının kapsamına giren emtialar açısından davalıların hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği;
Neticede; taraf markaları arasında görsel, işitsel, ve kavramsal açılardan benzerlik bulunduğundan ve markaların kapsamına giren/alınmak istenilen mal ve hizmetler de aynı/benzer/türdeş olduğundan, davacının markasının reddedildiği tüm emtialar yönünden, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Neticede; dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Davaya konu … sayılı “… … …” ibareli davacı markası ile davalılar markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzerlik bulunduğu, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar yönünden emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin, 29 ila 30. Sınıflara giren emtialar özelinde düşük olduğu, 35. Sınıfa giren hizmetler özelinde ise düşük olmadığı, markalar arasında, karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunduğu, …kararının yerinde olduğu ve iptali şartlarının oluşmadığı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken harç peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
Davalı kurum ve davalı şirketler kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde … Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.08.12.2022

Kâtip Hâkim…
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır