Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/122 E. 2022/375 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/122 Esas – 2022/375
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2022/122
Karar No : 2022/375

Hakim …
Katip ..

Davacı : …
Vekili : Av..
Davalılar ..
2-… ..
..
Vekili : Av…
Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin
Dava Tarihi : 01/04/2022
Karar Tarihi : 24/11/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 24/11/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgil… Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçelerinde özetle; müvekkilinin 1978 yılında başlayan faaliyetleri ile gıda sektöründe…’nin en köklü ve büyük şirketlerinden biri olduğunu, “…” markasına kurulduğu günden beri ciddi yatırımlar yaptığını ve emek harcadığını, “…” ibaresinin gıda sektöründe davacı ile özdeşleştiğini ve tanınmış hale geldiğini, bu tanınmışlığın davalı … tarafından da kabul edilerek…. sicil no.su ile tescil edilmiş olduğunu, yine davacının “…” ibaresini ticaret unvanında da çok uzun yıllardır kullanageldiğini, davacının çok sayıdaki “…” markalarının seri marka niteliğini haiz olduğunu, ayrıca davacının, uyuşmazlık konusu olan markada geçen “…” ibaresini esas unsur olarak ihtiva eden…sayılı tescilli markalarının bulunduğunu, dava konusu edilen markada geçen “sultan” ve “sultanlara yakışır doğallık” kelimelerinin/kelime öbeklerinin işaretteki “…” ibaresini tanımlamak/vurgulamak için kullanılmış yan unsurlar olduğunu, dolayısıyla birebir aynı “…” ibaresini esas unsur olarak ihtiva eden taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan iltibas yaratacak derecede benzer markalar olduğunu, davacının “…”lı markalarının 01-45. Sınıflar arasında pek çok emtia için, “…”li markalarının da 30. Sınıfa giren emtialar için tescilli olduğunu, dolayısıyla taraf markalarının aynı/aynı tür emtialarda kullanılacaklarını, davalı şahsın davacının tanınmış markalarının ününden haksız bir biçimde faydalanmak amacıyla “…” esas unsurlu markayı tescil ettirmek istemesinin davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu ifade ederek, ….sayılı kararının iptaline,…. sayılı “… sultan sultanlara yakışır doğallık” ibareli markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı …. vekili cevaplarında özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, her ne kadar taraf markalarında yer alan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle, markaların birbirine benzediği iddia edilmekte ise de Türkçe’de yerleşik/bilinen ve sıklıkla kullanılan bir bayan ismi olan bu ortak ibarenin ayırt edici niteliğinin düşük olduğunu, bu nedenle de bu ibare üzerinde davacı tarafa münhasır bir kullanım hakkı verildiğinin söylenemeyeceğini, davacının tanınmışlık ve kötü niyete ilişkin iddialarının yeterli delillerle ispat edilemediğini, kurum kararının yerinde olduğunu ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şahıs vekili cevaplarında özetle; davacının “…”lı ve “…”li markalarıyla dava konusu edilen markanın benzemediğini, davalının dava konusu edilen markayı kendi isminin “…” olması nedeniyle tercih ettiğini ve ekine de “sultan” kelimesini ve “sultanlara yakışır doğallık” kelime öbeğini ekleyerek orijinal bir marka yaratmış olduğunu, nitekim bu markayı ihtiva eden ürünlerini uzun süredir piyasaya arz ediyor olduğunu, kendi sektöründe bu marka ile tanınmış hale geldiğini, davacının davasına mesnet aldığı markalarını tescilli oldukları mal ve hizmetlerde Türkiye’de kullanmıyor olduğunu, dolayısıyla davalının huzurdaki davada kullanmama def’inin dinlenmesi gerektiğini ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı, …. kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük ve terkin şartlarının oluşup oluşmadığı, davacının tanınmışlık ve kötü niyet itirazlarının yerinde olup olmadığı, davalının kullanmama defi dikkate alındığında davacının hükümsüzlük talebinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davalının … sayılı “… sultan sultanlara yakışır doğallık” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Dava konusu davalının….sayı ve “… sultan sultanlara yakışır doğallık” ibareli marka için 25/11/2020 tarihinde 29,30,35.Sınıf mal/hizmetleri kaplayacak şekilde tescili için başvuruda bulunduğu, başvurunun yayımlanmasına karar verildiği, ilana karşı davacının… sayılı “…” ibareli birtakım markalarına dayanarak itirazda bulunulduğu, …. sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
6769 sayılı SMK, tescilli marka hakkı sahibine markasını ciddi olarak kullanma yükümlülüğü getirmiş, 556 sayılı KHK’nın yürürlükte olduğu dönem boyunca doktrine ve … içtihatlarına yerleşmiş olan “marka sahibinin markasını Türkiye’de ve ciddi olarak kullanma yükümlülüğü”nü 9/1-2, 19/2, 25/7 ve 29/2 maddelerinde açıkça ve lafzen de ifade ederek, tartışmasız bir biçimde marka hukukumuza yerleştirmiş, şartları varsa; daha önceki bir tarihte tescil edilmiş olmakla beraber piyasada kullanılmayan markaların, salt tescilli olmaları nedeniyle yeni başvuruların tescil edilmesini engelleme ya da sonraki tescilleri hükümsüz kıldırma, bir diğer tabir ile “marka çöplüğü yaratma” imkanı ortadan kaldırılmıştır. Böylece kullanılmayan tescilli markaların yeni girişimcilere engel olmalarının önüne geçilmiştir. Yine bu sayede tescilli markaların piyasada daha etkin ve aktif olarak kullanmaları teşvik edilmiştir.
Mevzuatta geçen “ciddi biçimde kullanım”ın ne olduğu mevzuatın lafzında açıklanmamış ise de,… tarafından yayımlanan 2017 tarihli “Kullanımın İspatı Klavuzu”nda bu kavramla, “markadan işlevlerine uygun bir tarzda yarar elde edecek, yani üzerinde kullanıldığı malın veya hizmetin piyasada tanınmasını ve diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayrılmasını sağlayacak şekilde ve yoğunlukta piyasada veya piyasaya hitap eden, piyasayı etkileyen yerlerde kullanılması”nın kastedildiği anlaşılmaktadır . Bu kavramla sembolik bir kullanımın ötesine geçen bir kullanım arandığı görülmektedir.
Ciddi kullanımın kanıtlanması için kesin bir ölçüt koymak mümkün olmamakla birlikte markanın rekabete uygun ve en azından potansiyel olarak marka sahibinin faaliyette bulunduğu pazar ilişkilerini etkileyecek ölçüde ve iç pazarda yer elde edebilecek seviyede kullanılması gerekir. Beklenen davranış, anılan markaların tescilli olduğu sınıflardaki kullanımını şüpheye yer bırakmayacak şekilde kurallara uygun, düzenli, aralıksız ya da kanundaki ifadesiyle “ciddi” kullanımını kanıtlamasıdır .
Markanın ciddi şekilde kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken, markanın ve marka sahibi işletmenin birtakım özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin telaffuzu, akılda kalıcılığı, dikkat çekiciliği, mal ya da hizmeti karakterize edici yanları zayıf olan bir marka için kullanımın oldukça yoğun olması gerekebilir. Bunun yanında marka sahibinin faaliyet alanının genişliği veya darlığı, ürettiği mal veya hizmetlere duyulan gereksinimin derecesi, işletmenin hacmi ve benzeri durumlar kullanımın biçim ve şartlarına etki edebilir.
“Kullanma” kavramından ne anlaşılması gerektiği kısmen SMK’nın 9. maddesinde belirtilmektedir. Buna göre, tescilli markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması, markanın sadece ihracat amacıyla mal ya da ambalajlarında kullanılması, markanın marka sahibinin izniyle kullanılması kullanma olarak kabul edilir. Markanın medya ilanlarında yer alması, markayla ihalelere girilmesi, promosyonların yapılması, faturalarda markaların işletme adından farklı ve işletme adında yer alan marka unsuru öne çıkacak şekilde markasal kullanılması gibi markanın ayırt edicilik fonksiyonuna uygun kullanma halleri de SMK m. 9 hükmü anlamında kullanım olarak değerlendirilmektedir.
Kullanımın ispatına ilişkin 2017 yılına ait Kılavuzda da kullanımın, faturalar; katalog, fiyat listesi ve ürün kodları; ürün, ambalaj ve tabela örnekleri; reklam, tanıtım, promosyon, pazar araştırması, kamuoyu araştırması; reklam görselleri ve videoları, bunlara ilişkin faturalar; tanıtım ve promosyon ürünleri görselleri veya videoları ve bunlara ilişkin faturalar; fuar katılımına ilişkin deliller; pazar araştırması, kamuoyu araştırması; ticari faaliyete ilişkin bilgiler ile bilgi ve belgeleriyle ispat edilebileceği ifade edilmiştir. Yine aynı Kılavuzda, faturaların güçlü deliller olmalarının yanı sıra reklam, tanıtım ve promosyon çalışmaları ve bu çalışmalara ilişkin harcamaların kullanım ispatı sunulan markaya yapılan yatırımın önemli bir göstergesi olduğu ifade edilmektedir. Bu kapsamda her marka için tescilli olduğu mal ve hizmetin türü ve miktarı, temel işleve uygun kullanılıp kullanılmadığı, hitap ettiği müşteri çevresi, marka sahibinin tutumu ile benzer işletmelerin tutumu kendi şartları dâhilinde ciddi kullanımın oluşup oluşmadığı yönünden incelenmelidir.
Markanın en temel kullanımı, tescilli olduğu mal ve/veya hizmetlerde, tescil belgesinde yazılı olduğu, resmedildiği, gösterildiği gibi kullanılmasıdır. Markanın faturalarda, internette, kataloglarda, gazete ilan ve reklamlarında kullanılması da kullanma olarak kabul edilir. Markanın tescilli olduğu mal veya hizmetle ilgili olmak kaydıyla markanın reklam ve tanıtımının yapılması, markayı taşıyan mal ya da hizmetin bir dergi, gazete ya da televizyonda yayınlanması da markanın kullanımı olarak kabul edilir.
Markanın kullanılması yükümlülüğü tescil kapsamındaki her bir sınıf ve alt sınıf mal ve hizmet için söz konusudur. Markanın birtakım mal veya hizmet bakımından kullanılması, sadece kullanımın gerçekleştiği mal veya hizmet için markayı ayakta tutar. Kullanılmayan mal ve/veya hizmet yönünden markanın iptal koşulları oluşur ve/veya markanın koruma kapsamı/korunduğu emtialar azalır. Yani; markanın benzer mal/hizmetlerde de iptal edilememesi ve/veya benzer markalara karşı korunabilmesi için bu ürünler bakımından da kullanımın ayrıca ispatı gerekir. Bu nedenle, marka tescil belgesinde yazılı mal ve hizmetlerle aynı alt grupta olsa bile, hangilerinin kullanıldığı, hangilerinin ise kullanılmadığı tek tek belirlenmelidir.
Ayrıca davalının, huzurdaki davada ileri sürdüğü kullanmama def’inin dinlenebilmesi için, SMK m. 25/7 hükmüne göre, davacının hükümsüzlük davasına mesnet aldığı markalarının davalının dava konusu edilen markasının başvuru tarihinde en az 5 yıl süreyle tescilli olması halinde, dava tarihinden geriye dönük olarak 5 yıl içinde kullanıldığının ispat edilmesi gerekir. Kullanmama def’ine muhatap davacı markalarının, davalının markasının başvuru tarihi olan 25.11.2020 tarihinden geriye dönük beş yıl hesaplandığında ulaşılan 25.11.2015 tarihinden önce tescile bağlanmış olan tek markasının … sayılı markası olduğu, davacının davasına mesnet aldığı diğer markası olan 2016/20147 sayılı markasının bu tarihten sonra tescile bağlanmış olduğu, davacının davasına mesnet aldığı (sadece) 165780 sayılı markasının kullanmama def’ine muhatap olabileceği;
Davacının dava dosyasına … sayılı markanın, daha doğru bir ifadeyle “…” esas unsurlu markalarının kullanımına dair herhangi bir belge sunmadığı; davacının … sayılı markasına dayalı olarak SMK m. 6/1 hükmü gereğince davalının markasının hükümsüzlüğünü talep edemeyeceği anlaşılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet ” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınmıştır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Davalının tescil ettirmek istediği marka ile davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı tescilli markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığından, markaların ayniyetinden söz edilemeyeceği;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılması gerektiği; ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Davacının … görselli markası, renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır ve ihtiva ettiği tek kelime olan, düz yazım karakterindeki siyah renkli büyük harflerle yazılmış “…” ibaresi, markanın tek ve esas unsurudur. Davacının diğer markası ise, “…” ibaresinin yanında, basit bir şekil unsurunu da ihtiva eden karma bir markadır; işarete büyük puntolarla yerleştirilmiş, paralel çizgiler ve içerisinde harfler konuşlandırılmış bir çemberden oluşan şekil unsuru, basit bir figür olmasına rağmen, işarette kapladığı geniş alan itibariyle, işarette geçen “…” ibaresinden daha geri bir planda algılanmamaktadır. Dolayısıyla davacının görselli markasında “…” kelime unsurunun, markanın tek başına esas unsuru olmadığı ve şekil unsuruyla birlikte bütünleşik olarak algılandığı;
Dava konusu edilen marka ise; renk, şekil ve kelime unsurlarını bir arada ihtiva eden karma bir markadır; işarette siyah renkli dikdörtgen bir zeminin üst tarafına kanatlarını açmış bir kuş şekli, orta kısmına karakteristik el yazısı ile altın renkli harflerle baş harfleri büyük olacak şekilde ayrı bir biçimde aynı puntolarla “… Sultan” ibaresi ve en altına da küçük puntolarla düz yazım karakterindeki altın renkli harflerle baş harfleri büyük bir biçimde yazılmış “Sultanlara Yakışır Doğallık” sloganı konuşlandırılmıştır. Bu özellikleri itibariyle, her ne kadar büyük puntolarla ve karakteristik yazım stiliyle işaretin ortasına yazılmış olan “… Sultan” ibaresi dikkat çekmekte ise de; işaretin bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim ve tümüne hakim olan görünüşe bakıldığında, “… Sultan” kelime öbeğinin dahi işarette tek başına öne çıkmadığı; işarette geçen tüm unsurlar, bütünleşik bir kompozisyon içerisinde algılanmakta ve işaret bir bütün olarak, markasal hüviyette özgün ve karma bir işaret olarak algılandığı;
Davalının bütünleşik bir kompozisyon içerisinde “… Sultan” kelime öbeğini de ihtiva eden markası ile davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı kelime markası hüviyetini haiz “…” markası ve yine bütünleşik bir kompozisyon içerisinde algılanan karma markasının, bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler, tümüne hakim olan görünüşler ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajları, markalarda ortak olan “…” kelime unsurunun varlığına rağmen, markaların görsel açıdan benzer olmadığı;
Ayrıca, markalarda ortak olan “…” ibaresi, Türkçe’de yaygın biri biçimde kullanılan ve herkes tarafından bilinen bir bayan ismindir. Markalarda ortak olarak geçen ve benzerlik iddialarına mesnet alınan kelimenin bu anlamı itibariyle, herkes tarafından bilinen/kullanılan, ayırt edici niteliği zayıf ibarelerden oluşan markalarla iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceğine, bu tür zayıf ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğuna dair yerleşmiş/emsal yargı kararlarının bulunduğu; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, zira, tanımlayıcılığı veya bilgilendirme işlevi güçlü olan ibarelerin marka olarak kullanımla ayırt edicilik kazanmaları mümkündür. Bunun için aranacak ölçünün, hiçbir şekilde bir markanın tanınmış olup olmadığını tespit ederken belirlenen ölçüden daha hafif olmamasına dikkat edilmelidir. Çünkü; herkesin kullanımına açık ve markasal hüviyette herkes tarafından tercih edilebilecek bir ismin tek bir kişinin tekeline bırakılması, bir markanın tanınmış sayılmasının sonuçlarından daha önemlidir. Dosya kapsamına göre; “…” ibaresi itibariyle bu tür bir bağımsızlaşmanın sağlandığından bahsedilemeyeceği; neticede, taraf markalarında “…” ibaresi ortak olarak kullanılmış ise de, markalarda geçen diğer unsurlarının, markaları yeterli bir derece farklılaştırdığı, yani somut olaydaki markaların, içtihatlarda bahsi geçen “iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceği…” durumu ile örtüştüğü; bu nedenle de taraf markalarında ortak olarak “…” ibaresinin mevcudiyetinin, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı;
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılık, duysal/fonetik ve anlamsal açılardan da aynı sonucu vermektedir. Karşılaştırılan markalar birbirinden çok farklı kelimeler de ihtiva ettiklerinden, markalarda ortak unsur olan “…” ibaresinin mevcudiyeti, markaları duysal açıdan yaklaştırmaya yetmeyeceği; davalının markasında geçen “… Sultan” ve “Sultanlara Yakışır Doğallık” sloganının bütün olarak okunuşu esnasında kulakta bıraktığı tını, tek bir “…” kelimesinin yarattığı fonetik algıdan bir hayli farklıdır. Markaların tüketicilerin zihninde yarattıkları kavramsal algı ise, yine markalardaki ortak “…” ibaresi dışında dava konusu edilen markada geçen sloganın mevcudiyeti ve bunun bilinen/yerleşik anlamı nedeniyle, birbirlerinden yeterince farklı olduğu; taraf markalarında ortak olarak “…” ibaresinin yer almasının, markaları görsel, fonetik ve kavramsal açılardan benzer kılmaya yetmediği kanaatine varılmıştır.
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle bu mal veya hizmetlerin; Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri, Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı, Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulunup bulunmadığı, Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı, Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir.
Davacının 2016/20147 sayılı markası, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen 30. Sınıftaki emtiaların tamamı açısından tescillidir. Dolayısıyla; 30. Sınıftaki emtialar açısından somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti şartının gerçekleşmiş olduğu; ayrıca, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen, 35. Sınıf altında 30. Sınıfa giren emtiaların toptan/perakende satışı/mağazacılık hizmetlerinin de 30. Sınıfa giren emtialar ile ilintili hizmetler olduğu; çünkü, bir takım emtiaların toptan/perakende satış hizmetlerine konu olması durumunda bu hizmetlerin aynı emtialar ile bağlantılı ve/veya benzer emtialar olduğu; somut bir malı satmak için verilen bu hizmet tabiatıyla bu mal olmadan bir mana ifade etmeyecektir. Her ne kadar davacının markaları, 29. Sınıfa giren gıda ürünleri için tescilli değil ise de, 29. ve 30. Sınıflara giren gıda ile ilintili emtiaların düşük seviyede de olsa benzer/türdeş emtialar olduğu, zira bütün bu gıda ürünleri benzer alıcı çevresine hitap ederler, satış/dağıtım kanalları aynıdır, birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri ve birbirleri yerine ikame imkânları vardır, aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisi bulunabilir ve benzer markaları bu emtialarda kullanılırken gören tüketicilerin, markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması mümkündür.
Ancak; dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen, gıda ürünlerinin satışı/mağazacılığı hizmetleri dışında kalan 35. Sınıftaki hizmetlerin hiçbiri açısından, bu kriterlerin gerçekleştiği söylenemediğinden, bu hizmetler özelinde somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmediği;
Dolayısıyla; somut olayda, davacının, davalının kullanmama defi’ne muhatap olmayan 2016/20147 sayılı markası özelinde, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 29 ve 30. Sınıflardaki tüm emtialar ve bunların 35. Sınıf altında satışı/mağazacılığı hizmetleri açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Taraf markalarının kapsamına giren emtiaların hitap ettiği ortalama tüketicinin seviyesi de, markaların karıştırılması ihtimalinin değerlendirilmesinde önem arz etmektedir. Ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder. Örneğin, söz konusu mal/hizmet, toplumun sadece bir kesimini ilgilendiren, teknik veya özel bir mal/hizmet ise, bu kesimin eğitim ve bilgi düzeyi dikkate alınacaktır. Ya da örneğin, sadece eczanelerde ve reçeteli olarak satılan ilaçlar, doğrudan insan sağlığını ilgilendirdiğinden, hayati öneme sahip oldukları için bu gibi ürünleri satın alacak olan kimseler daha dikkatli olacaklardır. Ayrıca bu tür ürünler genellikle tıp doktorları ve eczacılar tarafından önerilip kullanıldığından, ve dahi bir kısmının da reçete ile satışları zorunlu olduğundan, gösterilen dikkat ve kullanılan mesleki bilgi seçici olacaktır.
Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 29, 30. ve 35. Sınıflara giren mal ve hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesinde; 35. Sınıfa giren ve toptan/perakende satış/mağazacılık hizmetleri haricinde kalan hizmetler dışında, gıda ile ilintili bu mal ve hizmetlerin hepsi, nispeten uygun fiyatla satılan, satın alınmadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük mal ve hizmetlerdir ve hitap ettikleri tüketicilerin markaları aynı anda incelemeye tabi tutmaması, küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde incelememesi, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışması nitelikleri de gözetildiğinde, bu mal ve hizmetlerin daha ziyade günlük tüketime konu/nispeten ucuz fiyata satılan emtialar olması nedeniyle de, 29 ila 30. Sınıfa giren emtiaların ile bunların 35. Sınıf altında toptan/perakende satış hizmetlerinin alıcılarının, bu mal ve hizmetleri satın alırken sahip olduğu seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin yüksek olmadığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici /müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, Çağrıştırma, Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği; taraf markalarında “…” ibaresi ortak olarak kullanılmış ise de, davalının markasında kullanılmış olan diğer kelime öbeği/slogan ve renk/şekil unsurların, markaları genel görünümleri itibariyle yeterli bir derece farklılaştırdığı, markalarıda geçen kelimelerin/kelime öbeklerinin okunuşlarının ve kavramsal açıdan zihinde oluşturdukları algıların da farklı olduğu, yaygın olarak kullanılan bir bayan ismi olması nedeniyle markasal hüviyette ayırt ediciliği zaten düşük olan “…” ibaresinin markasal hüviyette ciddi ve yoğun kullanım neticesinde davacı adına ayırt edicilik ve korunması gereken ekonomik bir değer kazanmış olduğu hususlarının davacı tarafından tevsik edilemediği, yani somut olaydaki markaların, yerleşik içtihatlarda bahsi geçen “iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceği…” durumu ile örtüştüğü; davacının “…”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının dava konusu edilen “… …” ibarelerini de ihtiva eden karma markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini ortadan kaldırdığı; markalardaki bu farklılıkların, seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesi nispeten düşük de olsa, ilgili tüketicilerin bu markalar altında sunulan ve aynı/benzer/türdeş emtialar oldukları tespit edilen gıda ile ilintili mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma/yanılma ihtimalini bertaraf ettiği, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri;
Neticede; taraf markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzerlik bulunmadığından ve markalarda ortak olan “…” ibaresi markasal hüviyette ayırt ediciliği zayıf bir ibare olduğundan, somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının kısmen gerçekleşmiş olmasına rağmen, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
DAVACININ ÖNCEKİ KULLANIMA DAYALI GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİASININ DAVALININ MARKASININ TESCİLİNE/HÜKMÜNE ENGELİ/ETKİSİ YÖNÜNDEN:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir . 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz.
SMK m. 6/3 hükmü açık olup, bu hüküm “tescilsiz bir markanın/işaretin ticarette kullanılmasından doğan bir öncelik hakkı”nı korumaktadır. Davacının davasına mesnet aldığı markaları ise tescillidir ve korunması SMK m. 6/3 hükmüne göre değil, m. 6/1 hükmüne göre istenebilir. Ayrıca da; taraf markaları benzememektedir ve davacı taraf, “…” markasını/tanıtma vasıtasını, dava konusu edilen markanın tescil edilmek istendiği emtialarda kullandığını ispat edemediğinden, davacının “eskiye dayalı kullanım” iddiası ile söz konusu işaretin bu emtialar açısından marka olarak tescil edilmesine engel olamayacağı; bu nedenle de somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
DAVACININ İTİRAZLARINA/DAVASINA MESNET ALDIĞI MARKALARININ TANINMIŞLIĞI İDDİASININ DAVALININ …. BAŞVURU SAYILI MARKASININ TESCİLİNE/HÜKMÜNE ENGELİ/ETKİSİ YÖNÜNDEN:
6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir” denilmektedir.
Ayrıca, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için; Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali, Haksız yarar sağlama, Tanınmış markanın itibarına zarar verme, Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme, gibi şartlar aranmaktadır. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda burada belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartların fiili olarak gerçekleşmesi zorunlu olmayıp, gerçekleşebilecek olması durumu yeterlidir. Tanınmış markanın sahibi, markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak içinyeterli kanaat oluşturacak deliller sunmalı veya en azından mantıklı bir sav ileri sürmelidir.
Davacının dava/marka işlem dosyasına, tanınmışlığa ilişkin olarak sadece “…”lı ve kısmen de “…”li markalarına ilişkin belge ve deliller sunduğu; halbuki davacı taraf, somut uyuşmazlıkta, markalar arasında ortak olan “…” ibaresinden kaynaklanan “benzerlik” iddialarına dayanmaktadır. Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı “…” ibareli markalarının, “çay” emtiası yönünden tanınmışlığı belgeler, …. ve Yargı kararları ile tevsik edilebilen “…”lı seri markalarının bir devamı olarak nitelendirilmesi ve de sektörel tanınmış “…” markasının “itmesiyle” tanınmış hale gelmesi mümkündür. Davacı taraf, “…”li markalarının kullanımına ilişkin (dahi) dava/marka işlem dosyasına hiçbir delil sunamadığı, dolayısıyla somut olayda; “…”li markaların davacı tarafından yoğun, istikrarlı ve ciddi biçimde kullanıldığına ve bu markalara ciddi yatırımlar yapıldığına, markaların uzun yıllardır ilgili sektörde tanıtıldığına ve dahi tanındığına dair dava/marka işlem dosyasına hiçbir delil sunulmadığından, bu markaların “tanınmış” olmadığı; davacı bu yöndeki “tanınmışlık” iddialarını ispat edebilse bile, somut olayda SMK m. 6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının başvuruya konu markasının, davacının markalarının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşmuş/oluşmasının muhtemel olması gerekir. Davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine/gerçekleşme ihtimalinin mevcut olduğuna dair dava dosyasına herhangi bir delil sunmamış olduğu gözetildiğinde ve bütün bunlardan da öncelikli olarak taraf markalarının birbirine benzemediği, somut olayda, SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması şartlarının oluşmadığı;
Neticede; somut olayda, davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının, dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir etkisinin/engelinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
DAVACININ DİĞER FİKRİ HAKLARINA DAYALI İDDİALARININ DAVALININ … BAŞVURU SAYILI MARKASININ TESCİLİNE/HÜKMÜNE ENGELİ/ETKİSİ HUSUSU:
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak,….kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer.
Yargıtay emsal kararlarında da açıkça dile getirildiği üzere KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir.
SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca da; bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Davacının … nezdinde yayıma itirazları esnasında dayanmış olduğu SMK m. 6/6 hükmü kapsamında korunmasını talep ettiği “diğer fikri hakkın” ne olduğu belirtilmediğinden, davacının bu madde hükmü kapsamında ticaret unvanından gelen haklarına dayandığı varsayıldığında da ticaret unvanının kılavuz unsuru olan “…” ibaresinin dava konusu edilen markada geçmiyor olduğu sabit olduğundan, davacının bu madde hükmüne dayalı hak iddiasının da dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
DAVACININ KÖTÜ NİYETE İLİŞKİN İDDİASININ DAVALININ … BAŞVURU SAYILI MARKASININ TESCİLİNE/HÜKMÜNE ENGELİ/ETKİSİ HUSUSU:
6769 sayılı SMK’nın 6/9. maddesinde; “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir” denilmektedir.
Markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığının bilinmesi halinde marka tescil başvurusunda bulunulması, markanın köken gösterme amacı dışında bir amaçla tescil edilmesi, örneğin esasen kullanılması planlanmayan bir markanın sırf bir başka işletmenin piyasaya girmesinin engellenmesi amacıyla tescil ettirilmesi ya da tescil başvurusunda bulunanın rakipleri ile haksız rekabete girişme amacı gibi kriterler dikkate alınabilir.
Davalının dava konusu edilen işareti kendilerine marka olarak seçerken “spekülasyon, yedekleme, şantaj vs.” gibi amaçlarla veya davacı ile haksız rekabet yapma saikiyle hareket etmiş olduğuna dair davacı iddialarının somut deliller ile ispatlanamadığı; taraf markalarının benzemediği ve davalı şahsın ismi olan “….” kelimesini, otantik bir kompozisyonu olan bir işaret içinde markasal hüviyette kullanmak istemesinin hayatın olağan akışına uygun düştüğü göz önünde bulundurulduğunda, dava konusu edilen marka başvurusunun “kötü niyetli” yapıldığının ispat edilemediği kanaatine varılmıştır.
Neticede; dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Dava konusu davalının …. sayılı marka başvurusu ile davalının markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzerlik olmadığı, davacının….sayılı markası özelinde, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 29, 30 ile 35. Sınıflara giren gıda ile ilintili mal ve hizmetler açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının (kısmen) gerçekleştiği, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen emtiaların hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin yüksek olmadığı, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı, davacının “tanınmış marka”, “gerçek hak sahipliği” ve “diğer fikri hak” iddialarının davalının ….başvuru sayılı markasının tesciline/ hükmüne bir etkisinin/engelinin olmayacağı, kötü niyet iddialarının ispatlanamadığı, … kararının yerinde olduğu ve iptali koşullarının oluşmadığı, hükümsüzlük ile terkin koşullarının oluşmadığı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken harç peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
Davalı kurum ve davalı şahıs kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalı şahsın yapmış olduğu 5,00.-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı şahsa verilmesine,
Davalı kurumun yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine,
Dair, davalı şahsın, davacı ve davalı kurum vekillerinin yüzlerine karşı, davalı şahıs vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde … Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.24.11.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır