Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/109 E. 2022/431 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2022/109
Karar No : 2022/431

Hakim : … …
Katip : … …

Davacı : … -..
..
Vekili : Av. …..
Davalılar ..
Vekili : Av…
2- …
..
Vekili : Av. … ..
Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali
Dava Tarihi : 24/03/2022
Karar Tarihi : 29/12/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 29/12/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili .. Kararının İptali istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı dilekçelerinde özetle; “…” ibaresinin asıl ve gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu, “…” ibaresi yine aynı sektör ve aynı hizmet için …’de ilk olarak müvekkili tarafından kullanılmış olduğunu, aynı zamanda söz konusu kullanımın günümüzde de aktif olarak ve aynı adreste devam ettiğini, müvekkili, dava konusu markanın eskiye dayalı tescil sahibi olan taraf olduğunu, müvekkilinin marka başvurusu ile davalı şirket tarafından itiraza dayanak gösterilen markaların karıştırılmasının mümkün olmadığını, müvekkili şirketin marka başvurusu incelendiğinde “çorba” için tescil talebinde bulunduğu, davalının ise “işkembe” için itiraz ettiğinin görüleceğini, buna göre, taraflara ait markalar incelendiğinde bu markaların farklı gıdalar olduğu ve farklı hizmetleri verdiklerinin görüleceğini, başka bir ifadeyle, tüketicilerin dönerci ve işkembeciyi karıştırmalarının mümkün olmadığını ifade ederek,…. sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı… vekili cevaplarında özetle; başvuruya konu markanın, büyük siyah harflerle yazılmış “… ibaresi ile bu ibarenin etrafında ve üzerinde yer alan şekil unsurundan oluştuğunu, redde mesnet markaların ise, “…” ibaresi ile bu ibarenin devamında yer alan “işkembecisi”, “1988’den beri çorbada hepimizi tuzu var”, “… gibi yardımcı unsurlardan müteşekkil olduklarını, başvuru konusu marka ve redde mesnet markalarda ön plana çıkan esas unsur, birbirinin tıpatıp aynısı olan “…” kelimesi olup, fonetik, biçimsel ve anlamsal benzerlik nedeniyle, markaların umumi intibalarının da aynı olduğundan şüphe bulunmadığını, başvuru konusu markada yer alan “çorba” ibaresi ve redde mesnet davalı markalarında yer alan “…”, “restaurant” gibi ibarelerin; yardımcı unsur olup, herhangi bir ayırt edici, dolayısıyla markaları birbirinden farklı hale getirici özelliğinin bulunmadığını, dava konusu marka ile redde mesnet alınan markaların her birinin gözde ve kulakta bıraktıkları tesirin aynı olması karşısında, sonrakinin ilkinden ayırt ediciliğinin bulunduğunu söylemenin imkansız olduğunu, davacı vekili, “…” ibaresinin asıl ve gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu ileri sürmekte ise de, davacının bu talebini şimdi 2020/15086 sayılı kendi marka başvuru süreci içerisinde dile getirmesinin hukuka uygun olmadığını, davacının, kendi başvurusu derdest iken tanınmışlık ya da kullanım sonucu hak sahipliği yolundaki talebini, kendi başvurusunun reddi kararına itiraz prosedürü içerisinde değil, davalıya ait marka başvurularının ilanı üzerine yapılacak itiraz prosedürü içerisinde gündeme getirmesi (getirmiş olması) ve yapmış olduğu itirazların işbu davadan bağımsız biçimde dinlenip karara bağlanmasının gerektiğini, 6769 sayılı SMK’da hak sahibine itiraz etmek dışında, mükerrer tescile imkan verecek şekilde, tescilli markayı hükümsüz kılmadan markasını tescil ettirme olanağının verilmemiş olduğunu, davacının öncelikli ve gerçek hak sahipliği iddiasını kendi marka başvuru süreci içerisinde dile getirmesinin hukuka uygun olmayıp, dinlenebilir olmadığını ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevaplarında özetle; itiraz veya karşı görüşlerde sunulmayan bir vakıa ve kanıtın, sunulan belge ve sebeplere göre inceleme yapıp karar veren… kararının iptali davasında nazara alınmasının mümkün olmadığını, davacının itirazda ileri sürmediği vakıa ve gerekçelerin işbu davada tahkikinin mümkün olmadığını, bu sebeple Kuruma sunulan itirazlarda yer almayan ve fakat dava ve cevaba cevap dilekçelerinde yer alan iddiaları kabul etmediklerini, davacının dilekçesinde bahsettiği … sayılı marka, başvuru sahibi dışında başka bir şirkete ait hükmünü yitirmiş (müddet) marka olduğundan, … kararının iptali istemli davada değerlendirmeye alınmasının mümkün olmadığını, davacının dilekçesinde bahsettiği ….sayılı tescilli markaların hükümsüzlüğü istemiyle …. esas sayılı dosyasında tescillerinden itibaren 5 yıl dolmadan hükümsüzlük davası açılmış ve mahkeme tarafından hükümsüzlük kararı verilmiş olduğundan, bu markaların tescilinin şimdilik devam ediyor olması …kararının iptali istemli işbu davada davacıya bir hak sağlamasının mümkün olmadığını, “…” ibareli markanın gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu, çünkü müvekkilinin 1988 yılında başlayan ve yerelliği aşan kullanımlarının kendisine bu hakkı sağlamış olduğunu, davacı …’nun kendi ad ve hesabına “…” tanıtım işaretini kullanarak 43.sınıf hizmet sunumunun bulunmadığını, daha önce ve işbu dilekçe ekinde sunduğu, tarihleri kesin olmayan belgeler ve kullanımların tamamının başka kişilere ait olduğunu, başka kişi veya Kurumlara ait kullanımların davacı … kullanımı olarak kabul edilmesinin olanaksız olduğunu, buna karşın müvekkilinin “…” ibareli markasal kullanımları ilk olarak 1988 yılında başlamış ve devam eden süreçte büyüyerek devam etmiş olduğunu, bundan dolayı da müvekkilin gerçek hak sahipliğine dayalı olarak yaptığı itirazın da …tarafından kabul edilmiş olduğunu, davacının yargılama konusu …. sayılı marka tescil başvurusuyla aynı anda gerçekleştirdiği marka tescil başvurularının davacıya bir hak sağlamasının mümkün olmadığını ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik olup olmadığı, karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı,… kararının yerinde olup olmadığı, davacının tanınmışlık ve eskiye dayalı kullanım iddialarının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davacının … ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Davaya konu 2020/15086 sayılı “… çorba 1966” ibareli marka için davacı tarafından 06/02/2020 tarihinde 29,35,43.sınıf mal/hizmetleri kapsayacak şekilde marka tescil başvurusunda bulunulduğu, başvurunun ilanına karar verildiği, ilana karşı davalı şirket ve dava dışı şirket tarafından …. sayılı “…” ibareli bir takım markalarına dayanarak itirazda bulunduğu, itirazın kısmen kabulüne karar verildiği, bu karara karşı davacının itirazda bulunduğu,….’nın 24/01/2022 tarih ve … sayılı kararı ile davacının itirazının reddine karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacıya ait dava konusu markanın kapsamındaki redde konu mallar/hizmetlerin davalının redde mesnet markalarının kapsamlarında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer aldığı;
Dava konusu 29. ve 35. sınıflardaki mallar/hizmetlerin davacı markalarında aynı/aynı tür/benzer olarak yer aldığı;
İlişkili olma durumunu açıklamak gerekirse, dava konusu markanın kapsamındaki 43. sınıftaki hizmetlerin davalı markanın kapsamındaki 29. ve 32. Sınıflardaki mallarla ilişkili olduğu; bu husus ….T.04.06.2012 tarihli kararında “Nitekim somut olayda, davaya konu markalar bakımından 29. ve 32. sınıf ile 43. sınıf arasında irtibat bulunduğu, söz konusu “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerinin” diğer emtia sınıfları ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davalı markasının, tescilli olduğu 43. sınıfta yer alan “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” bakımından da hükümsüzlüğüne karar verilmek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın bu yönden reddine hükmedilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Öte yandan, dava konusu markanın kapsamındaki 05., 29., 30. ve 32. sınıflara ait malların satışına ilişkin 35. Sınıftaki satış hizmetlerinin davalı markalarının kapsamındaki 05. 29. ve 32. sınıfa ait mallarla ilişkili olduğu, zira söz konusu satış hizmetlerinin davalının markalarında yer alan belirtilen malların satışı olduğu, mallar ile malların satışı hizmetleri arasında ilişki olduğu dolayısıyla, davalının markalarının kapsamındaki belirtilen mallar ile söz konusu hizmetlerin ilişkili olduğu;
Nitekim… bir kararında, ilk derece mahkemesi tarafından “…mal üreten işletmenin karineten o malı sattığı da kabul edildiğinden doğal olarak dava konusu markanın tescil edilmek istenildiği 35. sınıf 06 emtia grubunun da 1-34. sınıfta yer alan emtialarla doğrudan ilişkilendirilmeye müsait olduğu, dolayısıyla doktrin görüşleri ve yargı kararları ile de benimsendiği üzere 1-34 emtia gruplarında yer alan mallar ile 35. sınıf 06. Alt grubunda özel olarak sınırlandırılmış malların benzerlik göstermesi halinde her iki sınıfın birbiri ile benzer olarak kabul edilmesi gerektiği……. şeklinde kurulan hüküm onaylanmıştır.
Somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında benzer bulunan 29. Sınıftaki mallar ve 35. sınıftaki 29., 30. ve 32. sınıftaki ürünlerin satışına özgülenmiş ürünlerin genel olarak yiyecek ve içecek ürünlerinin ve 43. Sınıftaki “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.” hizmetlerinin tamamının hitap ettiği nihai tüketici kitlesinin seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesi açısından somut olaya bakıldığında; bu emtiaların hepsi, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani görece olarak ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerdendir ve hitap ettikleri tüketicilerin markaları aynı anda incelemeye tabi tutmaması, küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde incelememesi, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışması nitelikleri de gözetildiğinde, bu emtiaların hitap ettiği hedef kitlenin, bu gıda ürünlerini ve gıdayla ilgili hizmetleri satın alırken sahip olduğu seçicilik/algı/dikkat/özen/bilinç seviyesinin ortalama/makul düzeyde olduğu anlaşılmıştır.
Markalar arasında benzerlik incelemesinde temel ilke, her iki markanın ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaa göre tüm faktörler bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılması gerekmektedir…. değerlendirme gereği, markaların unsurları bölünerek, unsurlarına göre ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacaktır. Bununla birlikte, inceleme sırasında markayı oluşturan jenerik, tanımlayıcı unsurların değerlendirme dışı bırakılmasına engel değildir. Dolayısıyla aslolan markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel intibaa göre değerlendirme yapılmasıdır.
…kararlarından da izlenebileceği gibi, karıştırma olasılığının değerlendirmesi, aslında ileriye dönük bir tetkiktir. Bu tetkikte; “Markalar arasındaki görsel, işitsel veya kavramsal benzerlikler bütün olarak karşılaştırılmalıdır. Karşılaştırma, genel izlenim esas alınarak, özellikle markaların ayırt edici ve baskın unsurları” ve “davanın koşullarıyla ilgili tüm faktörleri dikkate alarak, global olarak yapılmalıdır”.
Bununla birlikte markalar esas ve yardımcı unsur olmak üzere iki unsurdan meydana geldiği asla göz ardı edilmemelidir. Markayı benzerlerinden ayırt etmeye yarayan markada diğer unsurlara göre daha ön planda olan unsur esas unsur iken; esas unsura göre nispeten arka planda olan, malın ve hizmetin temel özelliklerini veya sair özelliklerini belirten ve esas unsura bağlı ve onunla ilişki içinde bulunanlar yardımcı unsurdur. Markaları benzerlerinden ayıran en önemli unsur esas unsurlardır. Markanın ayırt ediciliği ve iltibasa sebebiyet verip vermediği gibi hususlar esas unsur nazara alınarak tespit edilir.
Dava konusu marka, beyaz zemin üzerine, kırmızı renginde, dünya olduğu düşünülen bir küre ve üzerinde bir insanın yer aldığı şaha kalkmış bir at figürü ile konum olarak ortada, büyük harflerle “….” ibaresinin yer aldığı karma bir marka olduğu;
Davalıya ait redde mesnet markalar “…” ibaresinin yanında “işkembecisi”, “restaurant”, “1988’den beri” “… ibareleri ile bazı figüratif unsurların yer aldığı karma markalar olduğu;
Dava konusu marka ile davalı markalarının esas unsurlarının “…” ibaresi olduğu, zira markalarda yer alan diğer ibarelerin ayırt edici niteliği olmayan veya ayırt edici niteliği düşük ibareler olduğu;
Dava konusu marka ile davalı markalarında “…” ibaresinin ortak olarak yer aldığı;
Markalar görsel, işitsel ve kavramsal olarak; hem dava konusu markanın hem davalının redde gerekçe markaların esas unsurlarının “…” ibaresi olduğu, başvuru görselindeki “…” ibaresinin davalının “…” ibaresini içeren markaları ile çok yakın düzeyde birbirine benzer ve bağlantılı bir marka olduğunun görüleceği, işin uzmanı yahut dikkatli kişilerden oluşmayan, makûl düzeyde bilgilendirilmiş, marka ve başvuru konusu işareti aynı anda görüp detaylarını karşılaştırma olanağı bulunmayan daha önce görüp yararlandığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin yargılama konusu mallar için ayırdığı satın alma süresi içinde, davacının başvuru markasını gördüğünde, derhâl ve hiç düşünmeden bunun davalının “…” ibaresini içeren markalarından farklı bir marka olduğunu algılamayacağı, her iki markanın aynı işletmenin markası veya idari-mali anlamda bağlantılı işletme markaları olarak algılayabileceği, dava konusu marka ile davacı markalarında yer alan diğer kelime ve/veya şekil unsurlarının bu keyfiyeti değiştirmeyeceği, zira tüketici algısının “…” ibaresi üzerinde olacağı, zira diğer unsurların ayırt edici niteliği olmadığı veya ayırt edici niteliğinin düşük olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu marka ile davalı markaları arasında marka işaretleri bakımından işitsel, görsel ve kavramsal olarak karıştırılmaya yol açacak düzeyde bir benzerlik bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Güncel mevzuat gereğince iltibastan söz edilebilmesi için işaret aynılığı / benzerliği ile mal veya hizmet aynılığı / benzerliği bir arada bulunmak zorundadır. Bunun yanı sıra halk (ilgili tüketici kitlesi) tarafından markaların karıştırılma ihtimali ve karıştırılma ihtimalinin markalar arasında ilişki olduğu ihtimalini kapsaması gerekmektedir. Halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi, karıştırılma ihtimali bulunduğunu kabul etmek için yeterli olacaktır.
“Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.”
Elbette bu değerlendirme yapılırken markaların tescilli oldukları sınıflar da göz önünde bulundurulmalıdır. Markaları oluşturan işaretler arasındaki benzerlik, alıcıları satın almayı düşündükleri mal ve hizmet yerine, bir başka mal ve hizmeti almak durumunda bırakması kadar, alıcıların iki farklı mal veya hizmet karşısında olduklarını bilmelerine rağmen bu markaların aynı kişiye ait olduğunu sanmaları ya da bu malları üreten işletmeler arasındaki idari – ekonomik anlamda bir bağlılığın bulunduğu düşüncesine kapılmaları da iltibas tehlikeleri içinde ele alınmalıdır.
Doktrinde kabul edildiği üzere iki marka arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir.
İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü/hizmeti satın almayı tercih ederler. Dolayısıyla, benzer işareti gören ve duyan tüketiciler daha önce tanıdıkları markaların bıraktığı intibaı hatırlayarak, yeni markanın daha önce görmüş oldukları markanın bir başka versiyonu, serisi, uzantısı olduğunu veyahut da bildikleri marka sahibi tarafından verilmiş bir lisans ile söz konusu ürünün üretildiğini düşünürler. Marka hukuku anlamında “imaj transferi” kavramının karşılığı olan bu durum sonraki markanın, önceki markanın ticaret sahasında sahip olduğu avantajdan yararlanması sonucunu da beraberinde getirmektedir.
Bunun yanı sıra markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınması gerektiği; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. …. ihtimalinin belirlenmesinde, ortalama tüketici testinin uygulanmasını isteyerek değerlendirmeye konu ürünün ortalama tüketicisini de makul düzeyde bilgili, dikkatli ve tedbirli olarak tanımlamıştır. Yine … kararlarında belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar/kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zekâ ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir.
Ayrıca dava konusu olgu pazarlama iletişimi bağlamında değerlendirildiğinde ise; görsel ve sözel iletişim bir bütündür. Gündelik yaşamda marka iletişiminin yoğun ve aşırı bilgilendirmesi sonucunda hedef kitlelerin satın alma davranışlarında bilinirlik ve geçmiş deneyimlerin satın almaya etkisi büyüktür. Bilinenden/bilinmeyene, görünürden/görünür olmayana doğru akan bu ilişki markaları da karıştırma veya ayrıştırma ihtimalini yükseltmektedir. Markaların görsel tasarım ilişkileri ile satın alma davranışı arasında koparılmaz bir bağ vardır. Biz tüketiciler/hedef kitleler görsel okumalarımızı büyükten/küçüğe, bilinenden/bilinmeyene, görselden/yazıya, erkek yazıdan/dişi yazıya doğru yaparız. Geçmiş deneyimlerimiz ve zihin kütüphanemizde yer edinen/yer alan kavramlar satın alma parametrelerimizde belirleyici rol alırlar.
Dava konusu markalardaki kurumsal kimlik tasarımları farklı olsa da başat unsur ….dur. Pazarlama iletişimi faaliyetleri bir bütün olduğundan; dava konusu markaların sözel pazarlama araçlarında (Tele-marketing, Radyo reklamları vs.) karıştırılma ihtimalinin en üst düzeye çıkacağı;
Neticede, hem dava konusu mallar/hizmetlerin redde gerekçe markaların kapsamında aynı/aynı tür/benzer olarak yer alması, hem de dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak iltibas oluşturacak düzeyde benzerlik bulunması nedeniyle işin uzmanı yahut dikkatli kişilerden oluşmayan, makûl düzeyde bilgilendirilmiş, marka ve başvuru konusu işareti aynı anda görüp detaylarını karşılaştırma olanağı bulunmayan, daha önce görüp yararlandığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin, dava konusu markanın kapsamındaki dava konusu mallar/hizmetler yönünden ayırdığı satın alma/yararlanma süresi içinde, davacının….1966” ibareli başvuru markasını gördüğünde davalıya ait “…” ibareli markalarından farklı bir marka olduğunu algılayamayacağı, yanılgı yaşayabileceği, kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden her iki markanın aynı işletmenin markası ve idari-ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme markaları olarak algılanabileceği, dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında dava konusu mallar/hizmetler bakımından karıştırılma ihtimalinin söz konusu olduğu kanaatine varılmıştır.
Davalının Eskiye Dayalı Kullanımı Bakımından Değerlendirme:
6769 s. SMK’nın 6. Maddesinde sınırlı sayıda düzenlenen nispi ret nedenlerinden biri olan 6/3 bendinde “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir” düzenlemesine yer verilmiştir.
Burada kastedilen marka tesciline konu edilmeksizin ve fakat markasal bir etki doğuracak mahiyette ve yeterlilikte, ticaret hayatında kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir.
Tescilsiz bir işaretin korunmasını sağlayan ve nisbi ret nedenine konu teşkil eden bu durum, işaretin, itiraz eden tarafından daha önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması ve bu kullanım neticesinde işarete ayırt edici nitelik kazandırılmış olmasıdır. Yani, bir markanın tescil başvurusundan önce, bu işaret bir başkası tarafından oluşturulmuş ve kullanma neticesinde belli oranda kullanan ile anılmaya başlamış ve ayırt edici nitelik kazandırılmışsa, bu hakka dayanarak sonraki tescilin engellenmesi mümkündür. Ancak tescilin engellenebilmesi için, markanın tescili için yapılan başvuru veya başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş olması ve hakkın sahibine, daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyor olması gerekmektedir.
Ancak tescilsiz kullanım ile kast edilen husus, öncelik hakkının işareti ilk defa alelade bir şekilde kullanan kişiye ait olması demek değildir. Başka bir ifadeyle 6/3 maddesi anlamında aranan ayırt edicilik, markasal etki doğurmayan veya oldukça sınırlı bir kitle için doğuran kullanımlar değil, tescilsiz işaretin ticari alanda kullanılması suretiyle, ilgili piyasada bilinir hale gelmesi ve o işareti ihdas edenle birlikte tanınır olması biçiminde anlaşılmalıdır. Ancak buradaki bilinir/maruf olma durumu ile 6769 s. SMK m.6/5 kapsamındaki tanınmışlık olgusu ile karıştırılmamalıdır. İlk kullanma suretiyle marka hakkının doğumunu sağlayan ve bu nedenle markasal etki doğuracak şekilde bir bilinirlik, markanın üzerine konulduğu emtianın hitap ettiği alıcı kitlesi tarafından tanınmaya başlamış olması, belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinmesi biçiminde anlaşılmalıdır. Bir diğer ifadeyle, 6769 sayılı SMK m.6/3 kapsamında, tescilsiz işaretin belirli bir çevre veya piyasa ile sınırlı bir bilinirlik düzeyine erişmesi, maddenin sağladığı korumadan istifade için yeterli görülmelidir.
ATAD huzurunda görülen bir uyuşmazlıkta, önceye dayalı hak istisnasını mesnet göstermek suretiyle 40/94 sayılı Marka Tüzüğü 8/4 m. uyarınca sonradan bir hak ileri sürebilmek için; Hak iddia edilen işaretin ticaret sırasında kullanılmış olması, Yerel coğrafi bölgeden daha geniş bir coğrafik alanda işaretin kullanılması, İşaret sahibinin, bu işaretin başkalarınca kullanılmasını önleyebilecek ölçüde (iç hukukların sağladığı boyutta mesela; işaretin bilinir hale getirilmesi / tanıtılması gibi) hak sahibi olması, İşaret üzerindeki hakkın, karşı çıkılan markanın başvuru tarihinden önceki bir zaman diliminde elde edilmiş olması şartların hep birlikte gerçekleşmiş olması aranmıştır. Tabi ki bu kriterler, somut olayın şartlarına göre ayrı ayrı ele alınarak yorumlanmalı ve uygulanmalıdır.
Bunun yanı sıra bu kapsamda sağlanacak koruma sadece tanıtımın yapıldığı mal veya hizmetlerle sınırlı olacaktır. Aksi halde, yani başka mal ve hizmetler yönünden de üstün hak sağlanması halinde, marka tescilinin bir anlam ve önemi kalmayacak, bir nevi tescilsiz bir işarete çok tanınmış bir marka statüsü sağlanması söz konusu olacaktır.
Dosya kapsamında, davalı tarafından dava konusu ibare olan “…” ibaresini ….de uzun süredir “yiyecek, içecek sağlanması hizmetleri” sektöründe kullanıldığı, davalının söz konusu hizmetler bakımından eskiye dayalı kullanımının bulunduğu, dolayısıyla dava konusu markanın kapsamından SMK 6/3 kapsamında “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.”nin çıkartılmasının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacının Müktesep Hak İddiası Bakımından Değerlendirme:
Davacı vekili, müvekkilinin önceki tescillerine dayalı olarak müktesep hak sahibi olduğunu iddia etmiştir.
Yargıtay’ın müktesep hak konusundaki görüşlerine değinerek değerlendirme yapmakta fayda bulunmaktadır. Yargıtay aşağıda belirtilen kararında, bazı istisnai durum ve koşullarda önceki tarihli marka tescilinin sonraki tarihli marka ya da marka başvurusu açısından kazanılmış bir hak teşkil edeceği içtihat edilmiştir.
“…başvuru sahibinin bu yöndeki kazanılmış hakkının varlığından bahsedilebilmesi için müktesep hakkına dayanak teşkil eden önceki tarihli markasının hükümsüzlük tehdidi altında bulunmaması, önceki marka ile sonraki markanın ayırt edici ve asıl unsurlarıyla tescil kapsamlarının aynı olması, sonraki tescili istenen markanın başkası adına tescilli bir markaya yanaşmaması ve son olarak marka sahibinin markasını yeni bir görünümle yeniden tescil ettirmek istemesi amacına uygun olarak önceki tarihli müktesep hak iddiasına dayanak markasını uzun süredir kullanılıyor olması gereklidir.” (…
Bu karardan da anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü dört koşula bağlanmıştır. Bunlar:
Müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
Markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
Dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması,
Markayı uzun süredir kullanıyor olması.
Bu dört şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder.
Davacının müktesep hak iddiasında bulunduğu markaların tescil tarihleri dikkate alındığında, söz konusu markaların tescil tarihlerinin dava konusu markanın başvuru tarihi (06.02.2020) arasında 5 yıldan daha az bir süre bulunduğu;
Öte yandan, davacının dava dilekçesinde müktesep hak iddiasına gerekçe olarak gösterdiği … sayılı markanın davacıya ait olmadığı;
Neticede, davalının müktesep hak iddiasının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davacının Tanınmışlık ve Eskiye Dayalı Kullanım Gerekçeli İtirazları Bakımından Değerlendirme:
Davacı dava dilekçesinde, eskiye dayalı kullanım ve davacının tanınmışlık gerekçelerine dayanarak dava konusu markanın reddinin yerinde olmadığını ifade etmiştir.
6769 sayılı SMK’nın 6/3 (eskiye dayalı kullanım) ve 6/5 (tanınmışlık) maddeleri kapsamında yapılan itirazlar başvurusu yapılmış bir markanın ilanı üzerine …. nezdinde yapılan itirazlarda veya tescilli markaların hükümsüzlük talebine yönelik açılmış davalarda ileri sürülebilecek gerekçelerdir. Dolayısıyla, işbu davanın konusu bakımından davacının bu itirazlarının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Neticede, dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Davaya konu …sayılı davacı markası kapsamında yer alan dava konusu mallar/hizmetleri tamamının redde gerekçe markaların kapsamında aynı/aynı tür/benzer olarak yer aldığı, dava konusu marka ile davalı markaları arasında işitsel, görsel ve kavramsal benzerlik bulunduğu, dava konusu marka ile davalı markaları arasında dava konusu mallar/hizmetler bakımından karıştırılma ihtimali bulunduğu, davacının müktesep hak iddiasının yerinde olmadığı, işbu davanın konusu bakımından davacının eskiye dayalı kullanım ve tanınmışlık gerekçeli itirazlarının yerinde olmadığı, YİDK kararının yerinde olduğu ve iptali şartlarının oluşmadığı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken harç peşin olarak alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
Davalı şirket ve davalı kurum kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı ve davalı kurum vekillerinin yüzlerine karşı, davalı şirket vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ….Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.29.12.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır