Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/105 E. 2022/441 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/105 Esas – 2022/441
T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2022/105
KARAR NO : 2022/441

HAKİM …
KATİP ..
DAVACI :…
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALILAR : 2- ….
3- …
T.C Kimlik No: …
HER İKİ DAVALI VEKİLİ :..
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali ile Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 22/03/2022
KARAR TARİHİ : 29/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/12/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka …. Kararının İptali ile Marka Hükümsüzlüğü istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle,“… markasının, müvekkilinin seri halinde tescilli … markasının esaslı unsurlarından biri olan …kelimesini aynen içermesi ayniyet derecesindeki benzerliği gösterdiğini, markanın sonunda yer alan …. ibaresinin 41. sınıfta yer alan öncelikli olarak eğitim hizmetleri bakımından tanımlayıcı bir unsur olduğunu, dolayısıyla davaya konu markanın esas unsurunun “….” olduğunu, markaların gerek okunuşu, gerekse görsel bakımdan değerlendirildiğinde; her iki markada da vurgusunun …” ibaresi üzerinde yoğunlaşmasının karşılıklı doğrudan ortaya çıkaracak ve var olan bu karışıklığın ise ticari kapsamda haksız rekabete sebebiyet verebileceğini, basiretli bir tacirin aynı sektörde….markası varken…” markasını piyasaya sürme çabasının iyi niyetli olmadığını beyan ederek ….’nın 31/01/2022 tarihli …. başvuru numaralı …” ibareli markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu markalarda ortak kelime unsurunun “… kelimesi olduğunu, ibarelerdeki ihtilafın ise ….” kelimelerinden doğan ihtilaf olduğunu, bu ibarenin tarihsel olarak Selçuklu İmparatorluğunun tanınan, ünlü bir komutanı ve denizcisi olan….den geldiğini, bilindiği gibi tanınmış, ünlü, tarihi kişi adlarının markasal ayırt ediciliklerinin yüksek düzeyde olmadığını, dava konusu markalar görsel olarak incelendiğinde de, markalarda şeklen, markaların hitap ettiği ortalama tüketicinin markalar arasında işletmesel bağ kurabileceği herhangi bir şekil, logo renk unsurunun bulunmadığını, markalar figüratif olarak önemli ölçüde farklılıklar taşımakta olup görsel olarak da benzer markalar olmadığını, markaların kapsadığı mal ve hizmetler yönünden incelendiğinde ise, ihtilafa konu 41. sınıftaki hizmetlerin nihai tüketicisinin dikkat düzeyinin yüksek olduğunun bilindiğini, bu durum da dikkate alındığında markalar arasında bütüncül algıda iltibas ihtimalinin bulunmadığını, başvuru markasının itiraza gerekçe olarak gösterilen davacı şirket markasının seri markası olarak algılanması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, kurum kararının yerinde olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu marka ile müvekkillerince yapılan başvuruya konu marka arasında halk nezdinde karıştırılma ihtimali ya da haksız rekabet meydana gelmesinin mümkün olmadığını, müvekkiline ait markanın farklı ve tamamen özgün bir kompozisyonun eseri olduğunu, dış kısımda denizciliğin simgelerinden olan “halat benzeri bir çizgi ile çizilmiş….”, iç kısımda iç içe iki adet çember ve bu iki çemberin içine yazılmış marka unsurları, iç orta kısmın tamamında ise “dalgalı denizde yol alan üzerinde…. yazılı yelkenli bir kadırga” resmedilmiş şekilde logo ve kelimelerden oluşan oldukça özgün ve ayırt edici niteliği yüksek bir marka olduğunu, karşı yana ait markanın ise üst kısımda kare bir alan içinde yatık “Ç” harfi çevresinde bir halka içinde “1988” alt kısımda ise düz yazı ile “….” yazılmış şekilde olduğunu, markaların ilk bakışta direkt olarak ayrıştırılabilecek ölçüde farklı tanzim şekillerine sahip olduklarını, bu nedenle görsel anlamda bu markaların benzerlik bir yana en küçük bir yakınlığı dahi olduğunu söylemenin mümkün olmadığını, markalardaki ortak olan “….” unsurunun maruf bir Türk denizci komutanı, tarihi bir kişilik olduğu dolayısıyla kamu nezdinde bilinir ve halka mal olmuş bir isim ve bu nedenle ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, müvekkili markasındaki farklı kelimeler, diğer markada bulunmayan görsel öğeler ile genel kompozisyonun müvekkili markasını karşı markadan farklı hale getirmekte yani güçlü bir ayırt edicilik katmadığını, bu durumun markanın bütüncül algıda iltibas ihtimalini bertaraf edebilecek ölçüde farklılığa haiz olduğunu, topluma mâl olmuş; toplumca kabul görmüş devlet büyükleri, komutanlar, ilim ve bilim insanlarının isimlerinin üniversitelerde kullanıldığı, bunun onlarca örneğin bulunduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporları alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iddiaları karşısında, …. sayılı kararının iptali ile … başvuru numaralı ….” ibareli markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
İşlem dosyasının tetkikinde; davalı tarafından, “emir çakabey denizcilik ihtisas üniversitesi” 26.10.2020 tarihli ve …. ibareli marka başvurusunda bulunulduğu, anılan başvurunun …. tarafından 27.01.2021 tarihli ve 365 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde ilan edildiği, davacı tarafından söz konusu ilana SMK 6/1 kapsamında itiraz edildiği, itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından kabulü üzerine dava konusu markanın reddedildiği, davalı tarafından dava konusu başvurunun ret kararının yeniden incelenmesi için itirazda bulunulduğu ve nihai olarak Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından yapılan itirazın …. sayılı ile kararı kabul edilerek dava konusu başvurunun ret kararının kaldırıldığı, anılan kararın muterize tebliğ edildiği ve yasal süresi içerisinde işbu davanın açıldığı ayrıca dava konusu markanın tescil sürecinin tamamlandığı anlaşılmıştır.
DEĞERLENDİRMELER;
Markalar Arasında Karıştırılma İhtimali;6769 sayılı SMK’nin 6/1 maddesi “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” hükmüne amirdir.
6769 sayılı SMK’nin 6/1 maddesi anlamında benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu markaların tescilli oldukları sınıfların birbirine benzerliğidir. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal ve hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Eğer her iki koşul da gerçekleşmiş ise markalar arasında iltibas olduğuna karar verilecektir.
Markalar arasındaki benzerlik incelenirken,
* Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları
* Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlik,
* Çağrıştırma,
* Bir bütün olarak markaların uyandırdığı toplu kanaat,
* Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
* Markayı taşıyan mal veya hizmetin değeri ve alıcının bu mal ve hizmeti almaya ayırdığı zaman
kriterleri ele alınmalıdır.
İltibas, kanunlarda tanımlanmamış olmakla birlikte öğretide “bir markanın aynen veya benzerinin kullanılması suretiyle, alıcı zihninde gerek emtiaların (veya hizmetlerin), gerekse müteşebbisin kaynağı açısından yanlış kanaatler uyandırılması ve bunların aynı yerden piyasaya sürüldüklerinin düşündürülmesi, bu yönden çağrışımlar yapması” olarak tanımlanmıştır. Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil; alıcıların mal veya hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen, bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali vardır. Dolayısıyla, iltibas bulunduğunun kabulü için işaretin marka ile bağlantı kurulmasına ve düşünsel olarak markayı çağrıştırmasına elverişli olması gerektiği anlaşılmaktadır.
Tam bu hususta değinilmesi gereken önemli nokta ise Türk Hukukunda karıştırılma ihtimalinin varlığı 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca “halk” nezdinde olmalıdır. Bir markanın diğer marka ile karıştırılma ya da iki marka arasında ilişki bulunduğu ihtimali, malın hitap ettiği uzman ya da satıcı nezdinde değil, halk nezdinde araştırılmalıdır. Dolayısıyla, markaların hitap ettiği tüketici ya da kullanıcı dikkate alınmak suretiyle, markaların bu kişiler nezdinde karıştırılıp karıştırılmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. Yasada geçen “halk” tabiri amaca uygun şekilde “markayı taşıyan ürünlerin nihai tüketici kitlesi” olarak anlaşılmalıdır. Benzerlikte görüşüne başvurulacak kişi markalı ürünün yöneldiği hedef kitleye mensup/makul derecede bilgilendirilmiş, makul derecede dikkatli ve makul derecede ihtiyatla değerlendirme yeteneğine sahip kişinin değerlendirmesidir.
Karıştırılma ihtimaline ilişkin olarak … tarafından verilen çeşitli kararlarda yukarıda anılan ilkeleri de içerisine alacak şekilde ve somut olay da ışık tutacak mahiyette çeşitli açıklamalara yer verilmiştir.
“Ortalama tüketici markayı bütün olarak algılar, markanın çeşitli unsurlarını detaylara girerek analiz etmez. Ayrıca, ortalama tüketicinin nadiren farklı markalar arasında doğrudan karşılaştırma yapma şansının olduğu fakat zihninde tuttuğu yetersiz görüntüleri yerleştirdiği de dikkate alınmalıdır. Ortalama tüketicinin dikkat düzeyinin mal veya hizmetlerin kategorisine göre çeşitlilik gösterdiği de akılda tutulmalıdır.
İltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığının tespitinde, mal ve hizmetlerin aynı veya benzer alıcı çevresine hitap edip etmediklerine ve aynı veya benzer ihtiyaçları gidermede kullanılıp kullanılmadıklarına; markaların kullanıldığı mal veya hizmetin ekonomik değerine; bunların hitap ettiği alıcı grubunun sosyal ve ekonomik düzeyine ve orta yetenekteki alıcıların markanın kullanılacağı mal veya hizmetleri aldıkları sırada sarf edecekleri dikkat ve özene de bakılır.
Emtiaların Aynı/Benzer/İlişkili Olup Olmadığı;
Davalıya ait dava konusu … sayılı ve “….” ibareli markanın kapsamındaki “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.” hizmetlerinin davacı markasının kapsamında aynı/aynı tür olarak yer aldığı,
Davalıya ait dava konusu markanın kapsamındaki “Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil).” hizmetlerinin davacı markasının kapsamındaki “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri.” hizmetleri ile benzer olduğu,
Tüketicinin dikkat ve bilinç seviyesi, markalar arasındaki iltibas riskini etkileyecek bir unsurdur. Dikkati düşük olan tüketici kitlesine yönelik emtiaların tescillendiği markalarda iltibas riskinin daha yüksek olacağı açıktır. Diğer yandan, tüketicinin bilinç ve dikkat seviyesi tek başına iltibas riskini oluşturan unsurlardan değildir. Marka işaretlerinin ne derece ayırt edici olduğu, markanın ne derece iltibas riski taşıdığı, markaların korunma düzeyinin ne aşamada değerlendirileceği de iltibas riskinin tespitinde önem taşımaktadır.
Dava konusu markanın kapsamındaki 41. sınıfa ait hizmetlerin tüketici kitlesinin dikkatli ve özenli olacağı, detaylı inceleme yaparak tercihte bulunacağı, dolayısıyla bilinçli olduğu değerlendirilmiş, bu hususun …kararlarında da sabit olduğu tespit edilmiştir. (….
Marka İşaretlerinin Benzer Olup Olmadığı
Markalar arasında benzerlik incelemesinde temel ilke, her iki markanın ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaa göre tüm faktörler bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılması gerekmektedir. … değerlendirme gereği, markaların unsurları bölünerek, unsurlarına göre ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacaktır. Bununla birlikte, inceleme sırasında markayı oluşturan jenerik, tanımlayıcı unsurların değerlendirme dışı bırakılmasına engel değildir. Dolayısıyla aslolan markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel intibaa göre değerlendirme yapılmasıdır.
… kararlarından da izlenebileceği gibi, karıştırma olasılığının değerlendirmesi, aslında ileriye dönük bir tetkiktir. Bu tetkikte; “Markalar arasındaki görsel, işitsel veya kavramsal benzerlikler bütün olarak karşılaştırılmalıdır. Karşılaştırma, genel izlenim esas alınarak, özellikle markaların ayırt edici ve baskın unsurları” ve “davanın koşullarıyla ilgili tüm faktörleri dikkate alarak, global olarak yapılmalıdır”.
Bununla birlikte markalar esas ve yardımcı unsur olmak üzere iki unsurdan meydana geldiği asla göz ardı edilmemelidir. Markayı benzerlerinden ayırt etmeye yarayan markada diğer unsurlara göre daha ön planda olan unsur esas unsur iken; esas unsura göre nispeten arka planda olan, malın ve hizmetin temel özelliklerini veya sair özelliklerini belirten ve esas unsura bağlı ve onunla ilişki içinde bulunanlar yardımcı unsurdur. Markaları benzerlerinden ayıran en önemli unsur esas unsurlardır. Markanın ayırt ediciliği ve iltibasa sebebiyet verip vermediği gibi hususlar esas unsur nazara alınarak tespit edilir.
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davacı yanın redde gerekçe gösterdiği markalar arasında SMK md. 6/1 uyarınca karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacaktır.
Dava konusu davalı markasının, bir daire içinde gemi figürü ile bu figürün üzerinde dairesel olarak, mavi renkte, büyük harflerle “…” ibaresinin yer aldığı karma bir marka olduğu,
Davacının markasının ise, siyah renkte …” ibaresi ile bu ibarenin üstünde sarı bir zemin üzerine, siyah renkte “Ç” harfi ve bu harfi çevreleyen yörünge şekil ile “1988” sayısının yer aldığı karma bir marka olduğu,
Dava konusu marka ile davacı markasında figüratif unsurlar yer alsa da, tüketici algısında kelime unsurunun şekil unsuruna kıyasla daha ön planda olduğu husus dikkate alındığında, dava konusu markanın esas unsurunun bütüncül olarak …..”, davacı markasının esas unsurunun ise bütüncül olarak …” ibaresi olduğu,
Marka korumasının kapsamını genişleten hâller gibi daraltan hâller de ayırt edicilik unsuru ile ilgilidir. Bu bağlamda korumanın kapsamının daraldığı, marka sahibinin üçüncü kişilerin benzer veya yakın kullanımlarına katlanma zorunluluğunun doğduğu ilk hâl, markanın ayırt ediciliğinin zayıf olması hâlidir. Markanın ayırt ediciliğinin zayıf olarak değerlendirilmesine yol açan temel husus ise, tescili istenen işaretin niteliğidir. Söz gelimi; ticari hayatta yaygın kullanılan sözcük ve işaretler, özellikle cins isimleri, bir ülkede yaygın kullanılan kişi ad ve soyadları, günlük dilde sıklıkla kullanılan sözcükler, bir malın şekli veya ambalajından oluşan işaretler nitelikleri gereği sınırlı düzeyde ayırt ediciliğe sahiptir. Bütün olarak, sadece bu tür işaretlerden oluşan markaların koruma kapsamı da aynı ölçüde daralmaktadır.
Zayıf ayırt ediciliğin sonucu olarak, daha dar bir koruma alanına sahip olan bu markalar öğretide “zayıf marka” olarak adlandırılmaktadır. Esasen “güçlü” ya da “zayıf” marka ayrımının kanunî bir dayanağı bulunmamaktadır; ancak markaya tanınacak korumanın kapsamının belirlenmesinde önemli bir ayrım olarak öğretide ve yargı kararlarında kabul edilmektedir.
Zayıf markalara, özgün markaların aksine benzer mal veya hizmetleri ya da tanınmış markanın aksine farklı mal veya hizmetleri kapsayacak biçimde koruma sağlamak olanaklı değildir. Zayıf bir marka tescil ettiren kişi, o işaret ile normal koşullarda iltibas oluşturabilecek benzer işaretlerin üçüncü kişiler tarafından kullanılmasına katlanmak durumundadır. Zira marka olarak tescil edilmiş olsa bile zayıf bir işaret üzerinde bir kişiye tüm mal veya hizmetleri kapsayacak şekilde inhisarî hak tanınamaz. Bu husus, yukarıda koruma kapsamının genişlediği hâller arasında sayılan ve karıştırılma ihtimalinin yükselmesine neden olan özgün markanın tam tersi bir durumu ifade etmektedir.
Markanın birden fazla unsurdan oluştuğu hâllerde unsurların ayırt edicilik düzeyleri birbirinden farklı olabilir. Bu doğrultuda, bir marka zayıf unsurlar içerse dahi, bir bütün olarak değerlendirildiğinde zayıf marka olarak nitelendirilmeyebilir. Şüphesiz zayıf markada olduğu gibi, zayıf unsurlar içeren markada da unsurların ayırt ediciliği koruma kapsamını etkilemektedir. Şöyle ki; marka sahibi, markasının ayırt edicilik gücü yüksek unsurları bakımından SMK m. 7.2 çerçevesinde koruma elde edebilirken; zayıf unsurlarının üçüncü kişilerce kullanılmasına ise kural olarak katlanmak zorundadır.
Temelde bir sözcüğün anlamsal içeriği o sözcüğün ayırt ediciliğini belirleyen en önemli husustur. Zira bir ülkenin konuşma dilinde yaygın olan sözcüklerin üçüncü kişiler tarafından kullanımının tümüyle engellenerek, sözcüğün sadece marka sahibinin tekeline verilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hâllerde marka sahibi, üçüncü kişilerin dürüst kullanımına katlanmak zorundadır.
Hem dava konusu markada hem de davacının markalarında yer alan “çakabey” ibaresinin, 11. yüzyılda yaşamış bir denizci ve ilk … kaptanının ismi olduğu, tarihi bir şahsiyet olarak bilinirliği olduğu, dolayısıyla ayırt edicilik seviyesinin düşük olduğu,
Dava konusu marka ile davacının markası, marka işaretleri bakımından karşılaştırıldığında, her ne kadar dava konusu marka, davacı markasının esas unsuru konumundaki “çakabey” ibaresini içerse de, dava konusu markanın ilk kelimesinin “emir” ibaresi olduğu, tüketicinin görsel, işitsel ve kavramsal bakımdan ilk olarak “emir” ibaresi ile karşılaşacağı, tüketicinin, isim tamlaması şeklinde olan dava konusu marka ile davacı markasını kavramsal, işitsel ve görsel bakımdan bütüncül olarak algılayacağı, bunun yanı sıra markaların tertip tarzlarının farklı olduğu, somut uyuşmazlıkta bu farklılıkların görsel, işitsel ve kavramsal bakımından dava konusu markanın üzerinde kullanılacağı emtianın ortalama tüketicileri nezdinde iltibası önleyici mahiyette olduğu, dolayısıyla işletmeler arasında bir farklılığa yol açacağı, davacının tescilli markasında yer alan “çakabey” ibaresinin ayırt edici niteliğinin düşük olması nedeniyle üçüncü kişilerin farklı unsurlar eklemek suretiyle oluşturdukları markalara katlanmak durumunda olduğu, ayrıca markalarda yer alan şekil unsurlarının da oldukça farklı olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu marka ile davacı markası arasında marka işaretleri bakımından işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzerlik bulunmadığı,
Güncel mevzuat gereğince iltibastan söz edilebilmesi için işaret aynılığı / benzerliği ile mal veya hizmet aynılığı / benzerliği bir arada bulunmak zorundadır. Bunun yanı sıra halk (ilgili tüketici kitlesi) tarafından markaların karıştırılma ihtimali ve karıştırılma ihtimalinin markalar arasında ilişki olduğu ihtimalini kapsaması gerekmektedir. Halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi, karıştırılma ihtimali bulunduğunu kabul etmek için yeterli olacaktır.
“Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.”
Elbette bu değerlendirme yapılırken markaların tescilli oldukları sınıflar da göz önünde bulundurulmalıdır. Markaları oluşturan işaretler arasındaki benzerlik, alıcıları satın almayı düşündükleri mal ve hizmet yerine, bir başka mal ve hizmeti almak durumunda bırakması kadar, alıcıların iki farklı mal veya hizmet karşısında olduklarını bilmelerine rağmen bu markaların aynı kişiye ait olduğunu sanmaları ya da bu malları üreten işletmeler arasındaki idari – ekonomik anlamda bir bağlılığın bulunduğu düşüncesine kapılmaları da iltibas tehlikeleri içinde ele alınmalıdır.
Doktrinde kabul edildiği üzere iki marka arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir.
İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü/hizmeti satın almayı tercih ederler. Dolayısıyla, benzer işareti gören ve duyan tüketiciler daha önce tanıdıkları markaların bıraktığı intibaı hatırlayarak, yeni markanın daha önce görmüş oldukları markanın bir başka versiyonu, serisi, uzantısı olduğunu veyahut da bildikleri marka sahibi tarafından verilmiş bir lisans ile söz konusu ürünün üretildiğini düşünürler. Marka hukuku anlamında “imaj transferi” kavramının karşılığı olan bu durum sonraki markanın, önceki markanın ticaret sahasında sahip olduğu avantajdan yararlanması sonucunu da beraberinde getirmektedir.
Bunun yanı sıra markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. …. ihtimalinin belirlenmesinde, ortalama tüketici testinin uygulanmasını isteyerek değerlendirmeye konu ürünün ortalama tüketicisini de makul düzeyde bilgili, dikkatli ve tedbirli olarak tanımlamıştır. Yine … kararlarında belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar/kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zekâ ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir.
Sonuç olarak, her ne kadar dava konusu markanın kapsamında yer alan 4.1.1. bölümünde belirtilen hizmetler redde gerekçe markanın kapsamında aynı/aynı tür/benzer olarak yer alsa da, dava konusu marka ile redde gerekçe marka arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak iltibas oluşturacak düzeyde benzerlik bulunmaması nedeniyle dava konusu marka ile redde gerekçe marka arasında karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Netice itibariyle,
Dava konusu markanın kapsamında yer alan “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.” hizmetlerinin redde gerekçe markanın kapsamında aynı/aynı tür/benzer olarak yer aldığı,
Dava konusu marka ile davacı markası arasında işitsel, görsel ve kavramsal benzerlik bulunmadığı,
Dava konusu marka ile davacı markası arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı,
…. Kararı’nın yerinde olduğu kanaatlerine ulaşıldığından açılan davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
Davalı kurum ile şirket kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalı kurumun yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı kurum vekili ile diğer davalılar vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde …. Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.29.12.2022

Kâtip Hâkim…
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır