Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/10 E. 2022/245 K. 08.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/10 Esas – 2022/245

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2022/10
KARAR NO : 2022/245

DAVA : Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 11/01/2022
KARAR TARİHİ : 08/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/09/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin “…” markalarını …Holding Anonim Şirketinden devraldığını, 1970li yıllarda … süt fabrikası ile başlayan üretim, 1970li yıllardan günümüze kadar süt, yoğurt, peynir, dondurma, sütlü tatlılar, meyve suları vb. birçok ürün ile ürün çeşitliliği ile faaliyet gösterdiğini, bu ibare ile oluşturulmuş seri markaların mevcut olduğunu, davalı yanın 2020/10198 sayısı ile gerçekleştirdiği başvuruya yönelik itirazlarının kurum tarafından reddolunduğunu, müvekkilinin “…” seri markalarını sahibi olduğundan, dava konusu “miscorn” markasının da müvekkili markalarının serisi olarak algılanacak olduğunu, davalının da gıda sektöründe hizmet verdiği dikkate alındığında tüketiciler nezdinde davalının, müvekkili ile işletmesel anlamda bağlı olduğu izlenimini doğuracağını, “MİSCORN” markasındaki asli ve değerlendirmeye tabi tutulması gereken unsurun da “…” ibaresi olduğunu, davalı tarafın “…” ibareli markanın yanına “CORN” ibaresi ekleyerek farklı bir marka yaratmış intibası oluşturmaya çalışmışsa da başarılı olamadığını, “CORN” ibaresi, İngilizce’de “mısır, buğday, tahıl” anlamına gelmekte olup, bu kelimenin herhangi bir ayırt edicilik vasfı, başka bir ifade ile marka özelliği bulunmadığını, müvekkili markaları ile aynı şekilde “…” ibaresi içerir çok sayıda başvuruya yönelik Kurum nezdindeki itirazlarının daha önce kabul edilmiş olduğunu, yine pek çok yargı kararı neticesinde BEYMİS, KEYFİMİS, MİSLEB, MİSPOP gibi markaların müvekkili markaları ile benzer görüldüğünü, davalı markası her ne kadar “MİSCORN” şeklinde bitişik yazılsa da okunurken her iki kelimenin “… CORN” şeklinde ayrı yazıldığı izlenimini oluşturduğunu, markalarının kapsamlarının aynı olduğunu, hitap ettiği tüketicilerin aynı olduğunu, müvekkilinin seri markalarının bir “markalar topluluğu” halini aldığını, müvekkili markalarının aynı zamanda tanınmış olduğunu, ozel/02541 sayısı ile korunduğunu, …” markasının “gıda ürünleri” bakımından tanınmış olduğunun bu kararlarda vurgulandığını, davalının kötü niyetli olduğunu iddia ederek 2021-M-10180 sayılı YİDK kararının iptalini ve dava konusu 2020/10198 sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle ; Taraf markaları arasında hiçbir benzerlik bulunmadığını, davacı itirazlarının kısmen kabul edilmiş olduğunu, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal unsurlar açısından benzer olmadığını, müvekkili markasının “miscorn” şeklinde bütün bir ibare olduğunu, davacı markalarında “…” ibaresinin tanımlayıcı nitelikte kullanıldığını, markalarının “… ayran, … süt” gibi şekillerde olduğunu, müvekkili markasında logo bulunurken bu logonun davacı markalarından tamamen farklı olduğunu, yine markaların görsel anlamda benzer olmadıklarını, “…” ibaresinin ayırt ediciliği yüksek olmadığından ortalama tüketiciler nezdinde taraf markalarının bütün olarak algılanacakları ve farklı görüleceklerini, davacı ürünlerinin satışlarının Şok Marketlerde yapıldığını, market tüketicinin müvekkili markasını unsurlarına ayırıp ayırmayacağının değerlendirmesinin yapılması gerektiğini, markaların işitsel olarak da farklı oldukların, … ibaresinin müvekkili markasında ön plana çıkmadığını, markanın bütün olarak okunacağını, müvekkili markasını aynı gerekçelerle farklı olarak algılanacağını, davacı markalarının bir tanınmışlığının olmadığını, bu tanınmışlığın “şok” marketlerde olduğunu, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, Hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
TARAF MARKALARI ARASINDA BENZERLİK VE İLTİBAS İHTİMALİ:
Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedileceği,
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olması olduğu, markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçileceği, görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu,
EMTİALARIN BENZERLİĞİ
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermediği,
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığının incelenmesi gerektiği,
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağı olduğu, bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılmasının gerektiği,
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtildiği,
Nitekim EUIPO nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiğinin belirtildiği,
Davacı yanın önceki tarihli “…” esas unsurlu markaları yiyecek – içecek ürünlerini kapsayan 29, 30 ve 32. Sınıflarda yer alan pek çok gıda ürününü kapsayacak şekilde tescilli olup spesifik olarak sınırlandırılmış belli gruplardaki ürünler ile sınırlı bir kapsamı bulunmadığı, dava konusu marka kapsamında kalan emtialar da yine aynı şekilde gıda sektöründe genel tüketim ürünleri olup taraf markalarının birebir aynı satış noktalarında, çoğu zaman yan yana reyon ve raflarda tüketiciye sunulacağı, birbirlerini tamamlayıcı, birbirleri yerine tercih edilebilir niteliklerdeki bu ürünlerin satış, sunum ve pazarlama biçimlerinin de yine benzer olacakları, davacı markalarının geniş bir ürün skalasını kapsar şekildeki tescil kapsamları gözetildiğinde, dava konusu marka kapsamındaki gıda ürünleri ile birebir ya da doğrudan aynı ürünleri içermese bile (ki söz gelimi davacı markaları kapsamındaki “salça” ürünü ile dava konusu marka kapsamındaki “Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar” emtiaları arasındaki benzerlik doğrudan, keza yine “Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler.” Emtiaları ile davacı markalarındaki pastane ürünleri olarak kategorilendirilebilecek ürünler arasında yine işletmesel benzerliğin yüksek bir şekilde kurulması mümkündür) nihai anlamda benzer nitelikteki market ürünleri olmalarından ötürü aralarında benzerlik ilişkisi bulunduğu,
Benzerliği tespit olunan bu emtialar arasındaki bu ilişkinin işaretler arasında iltibas ihtimali yaratıp yaratmadığı hususunun tespiti, işaretler yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın mümkün olmadığından aşağıda markaları oluşturan işaretlerin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği,
İŞARETLERİN BENZER OLUP OLMADIĞI :
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunduğu,
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabileceği, bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesi olduğu, ikinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesi olduğu, bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabileceği, böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacağı,
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli olduğu, ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesinin mümkün olduğu,
Taraf markaları arasında benzerliği tespit olunan 30. Sınıftaki gıda ürünlerinin hemen her yaş, gelir, eğitim, meslek grubundan tüketiciye hitap eden, kolay erişilebilir, görece ucuz ve tüketicinin satın alım esnasında dikkatli şekilde incelemelerde bulunmaksızın çoğu kez anlık kararlar ile satın aldığı ürünler olduğu, nitekim doktrinde de “Plansız satın alma” şeklinde tanımlanan bu durum tüketicinin alışverişe çıktığında önceden planlamış olmadan gerçekleştirdiği durum olarak tanımladığı, örneğin, diğer ürünlere oranla, dayanıksız, raf ömrü kısa ve düşük fiyatlı olan ürünlerin, plansız satın alma davranışına daha çok konu oldukları, bu çerçevede ilgili tüketicilerinin ortalama dikkat ve özen seviyesine sahip anlık kararlar ile hareket eden kimseler olduğu,
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davalı tarafa ait markalar arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacağı,
Yargıtay HGK’nun… sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçünün bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğu, karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimali olduğu, buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda olduğu, hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denildiği, dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacağı,
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütünsel bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durum olduğu,
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınması gerektiği, sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, markaların başlangıç kısımlarının fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunup okunmadığı dikkate alınması gerektiği, markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınması gerektiği,
Bu genel ilkeler çerçevesinde dava konusu marka incelendiğinde “ŞEKİL” şeklindeki başvurunun, turuncu renkte ve siyah konturlu yazımı ile derinlik katılmış bir şekilde, hafif dalgalı yapıda bir duvar yazısını andırır biçimde “miscorn” sözcüğünden oluştuğu, anılan ibarenin bütün olarak bir anlamı bulunmamakla birlikte soldan sağa okuma ilkesi uyarınca ibarenin “…-corn” şeklinde okunacağı, tüketicinin markanın ön sesini oluşturan “…” ibaresini derhal algılayacağı, “…” kelimesinin Türkçe ve bilinen anlama sahip bir sözcük olduğu, “corn” ibaresinin ise “mısır” anlamına gelen İngilizce bir sözcük olduğu ve gıda ürünleri üzerinde kullanılacak bir marka açısından ayırt ediciliğinin bulunmadığı, dolayısıyla dava konusu markadaki tek ayırt edici unsurun aslında “…” kelimesi olduğu, ibarenin “miscorn” şeklinde bütün olarak yazımının ortaya bağımsız ve özgün anlamlı bir sözcük çıkarmadığı için tüketicinin de markayı algılarken “…-corn” şeklinde algılayacak olduğu,
Davacı yanın markalarının ise tamamında “…” ibaresinin münhasıran ya da çeşitli ek görsel ya da sözcük unsurları ile birlikte esas unsur olarak kullanıldığı,
Bu bağlamda tespiti gereken husus taraf markaları arasında, bahsi geçen emtialar açısından da karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerlik halinin var olup olmayacağı, tüketicinin buna bağlı olarak dava konusu markayı da davacı yanın seri markalarından biri olarak algılayıp algılamayacağı olduğu,
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerektiği,
“Bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.” (Karar no: T-22/04, 04/05/2005, “Westlife”, paragraf: 40);
Dolayısıyla iltibas ihtimalinin varlığı için önemli olan, önceki markanın, sonraki marka içerisindeki kullanımında bağımsız ayırt edici karakterini koruyup korumadığı ve ayırt edici niteliğinin ne denli yüksek olduğudur.
Her iki taraf markasında da asli ve hakim unsur “…” ibaresi olup tüketicinin dava konusu markayı gördüğünde, markaya ilişkin oluşturacağı öncelikli algısında “…” ibaresi ön planda olup ve marka “…” markası altında satışa sunulan “mısır” ürünü ya da “mısır içerikli ürünler” için davacı yanca oluşturulmuş bir markaymış gibi algılayacağı, dava konusu markanın başkaca hiçbir ek görsel, işitsel ya da anlamsal bir algısı bulunmadığı, bu haliyle dava konusu marka ile davacı yanın “…” esas unsurlu seri marka niteliğindeki markaları arasında, işaretlerin birbirlerinden uzaklaşmalarını sağlayacak hiçbir fark bulunmadığı, davacı yanın “…” kelimesini sabit tutarak oluşturduğu alternatif marka yaratma alışkanlığı gözetildiğinde, “miscorn” şeklindeki dava konusu marka ile davacı markaları arasındaki işaretsel benzerliğin son derece yüksek olmasından ötürü bu markanın da davacı markalarının bir serisi olarak algılanacağı, her ne kadar davalı taraf “…” ibaresinin ayırt ediciliği bulunmadığını itiraz konusu etmiş ise de bir an için anılan ibarenin kavramsal karşılığı itibariyle sıfat niteliğindeki kullanımlarda böyle bir algıdan bahsedilmesi mümkün ise de bu algının oluşabilmesi için anılan ibarenin marka bütünü içerisindeki kullanımının da tali nitelikte ve bahsi geçen anlamının sınırlarında kullanılması gerektiği, başka bir ifadeyle davacı yanın çok uzun yıllardır sahip olduğu “…” markaları varken, üçüncü bir kişinin bu ibareyi aynı ya da benzer mal ve hizmetlerde aynı şekilde markasal kökene işaret edecek nitelikte kullanmak istemesi halinde, bu kullanımın davacı markalarının sınırlarını ihlal edecek nitelikte olmaması gerektiği,
Nitekim ilgili tüketici, söz konusu markalar arasındaki belirli farkları algılamaya muktedir olsa bile, yukarıda anılanlar ışığında ve markaların kapsamındaki malların ayniyeti karşısında, markalar arasında ciddi bir bağlantı kurma olasılığı bulunmadığı, zira her iki markada da “…” ibaresi ortak unsur olup bu durum işaretler arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlikler oluşturduğu gibi her iki taraf markasında da markalardaki sair ek unsurlar yeterli ayırt edicilik sağlamadığı, hal böyleyken her iki taraf markasını taşıyan ürünler ile aynı ya da ayrı zamanlarda karşı karşıya kalması muhtemel tüketicinin, önceden deneyimlediği marka ile yüksek düzeyli benzerlik gösteren sonraki markayı birbirine karıştırabileceği ve sonraki markayı, önceki deneyiminin hafızasında kalan izlenimi doğrultusunda o markaymış gibi tercih edebileceği, dolayısıyla markaları birbirlerinin serisi olarak algılayabileceği, bu algıda markadaki ikincil unsur olan “corn” ibaresinin de bütüne kattığı anlamın da işaretleri birbirlerinden uzaklaştırmaya yeterli olmayacağı,
Hal böyleyken taraf markalarının kapsamları itibariyle benzer nitelikteki gıda ürünlerine yönelik oluşları ve yine markaları meydana getiren işaretler arasındaki yüksek düzeyli benzerlik halinin yanı sıra davacı markalarının “gıda sektörüne” özgü tanınmışlığı ve buna hususlara dosya kapsamında mevcut emsal mahiyetteki kararlar da gözetildiğinde, başvuruda kalan emtiaların tamamı açısından da taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkabileceği,
TANINMIŞLIK DÜZEYİ :
Mevzuatımızda markaların tanınmışlık düzeyiyle ilgili tescil engeli bakımından “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” düzenlemesi bulunduğu, söz konusu düzenleme ile birlikte önceki markanın tanınmış olması halinde aynı veya benzer mal veya hizmet gruplarının yanı sıra farklı mal veya hizmetlerde de korunabileceği hüküm altına alındığı,
Söz konusu tescil engeli kapsamında, koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve düzenlemede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerektiği, bu nedenle, markanın tanınmışlığı ve anılan şartlardan en az birinin varlığı söz konusu tescil engelinin ortaya çıkması açısından bir zorunluluk olduğu,
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edildiği, bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal veya hizmetler arasında bir bağlantı kurulması ihtimali arandığı,
Markanın itibarına zarar verilmesi kavramı markanın tanınmışlığından haksız yararlanılması kavramı ile yakın bağlantılı olup bu iki şartın çoğu kez örtüştüğü, genel ayrım olarak, tanınmış markadan haksız yararlanmanın, kullanan açısından ekonomik açıdan bir artışı ifade etmesine rağmen, itibarına zarar vermenin marka sahibinin ekonomik açıdan zarar görmesini ifade ettiği, markanın itibarına zarar verilmesi genellikle tanınmış markanın olumsuz imaj yükletilmesi tehlikesiyle karşılaştığı durumlara ilişkin olup bu hususun tanınmış marka sahibi tarafından ispatlanması gerektiği,
Markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesinin(sulandırılma)tanınmış markanın aynısının veya benzerinin kullanıldığı her durumda söz konusu olmayacağı, ayırt edici karakterin zedelenmesinin, sonraki tarihli marka ile tanınmış marka arasında düşünsel bir bağın mevcut olması ve bu durumun tanınmış markanın reklam değerini tehlikeye düşürmesi halinde söz konusu olabileceği, ayrıca markaların ilgili olduğu mal ve hizmetler birbirine ne kadar yakınsa ayırt edici karakterin zedelenmesinin de o kadar olası olduğu, tanınmış markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılması halinde markanın ayırt edici karakterinin zarar görmesi olasılığı artmakta, markalar arasındaki benzerlik azaldıkça, bu tehlikenin de azaldığı,
Yukarıda da belirtildiği üzere bu hallerden her birisinin aynı anda mevcudiyeti mecbur olmayıp bunlardan herhangi birisinin varlığının maddenin uygulanabilirliği açısından yeterli olduğu,
Davacı yanın tanınmışlık iddiaları ile ilgili olarak işlem dosyasına beyana dayalı birtakım bilgiler, TÜRKPATENT Kurumu tarafından verilmiş tanınmış marka kararı, yine Kurum nezdinde muhtelif tarihlerde verilmiş ve tanınmışlığa yönelik tespitleri de içerir karar örnekleri, Yargıtay kararları gibi deliller bütün olarak gözetildiğinde davacı yanın “…” markalarının “gıda sektöründe” belli bir bilinirlik elde ettiğiinin kabulü gerekeceği, başvuru kapsamında kalan gıda ürünlerinde “…” ibaresini markasal nitelikte taşır marka başvurularının tesciline izin verilmesi halinde bu durumun davacı markalarının ayırt edici karakterine zarar verebileceği gibi somut olay özelinde tanınmışlık temelinde de karıştırılma ihtimalini pekiştireceği,
KÖTÜNİYET İDDİALARI:
Türk hukukunda kötü niyet; “bilerek ve haksız bir avantaj kazanmak veya başkalarına zarar vermek amacıyla genel olarak kabul edilmiş ahlaki davranışların ve dürüst ticaret ilkelerinin dışında davranmak” olarak tanımlandığı, buna göre bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumadığını,
Nitekim sınai mülkiyet haklarına özgü yürürlükte düzenleme uyarınca da kötüniyetle yapılan marka başvuruları da itiraz üzerine reddedilebileceği gibi tescilli bir markanın da kötüniyetli tescil iddiasına dayalı hükümsüzlüğü talep olunabileceği,
Buna göre bir marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olarak değerlendirebilmesi için, başvuru anında, markanın amacı ve temel işlevi dışında bir amaçla kullanılmak istenildiğinin ispatlanması gerektiği, dolayısıyla kötü niyetin kabulü için, marka için başvuruda bulunan kişi, markanın temel işlevleri olan ürünün işletmeye aidiyetini sağlama ve diğer ürünler karşısında ayırt edicilik sağlama fonksiyonu dışında bir amaçla veya marka üzerindeki gerçek hak sahibinin markadan yararlanmasını engellemek veya markanın ün ve şöhretinden yararlanmak suretiyle haksız çıkar edinme gibi bir amaçla hareket etmesi gerektiği,
Davacı vekilince, davalının marka tescil başvurusunda kötü niyetli olduğuna yönelik öne sürdüğü iddialarını benzerlik ve tanınmışlık hususlarına dayandırmış olmakla birlikte başkaca hiçbir delilin dosyada mevcut olmadığı, söz konusu iddiaların anılan başvurunun kötü niyetle gerçekleştirilmiş bir başvuru olduğu yönünde kanaate varılması açısından yeterli bir argüman olup olmadığının nihai takdirinin ise kötü niyet değerlendirmesinin hukuki bir kanaatin varlığını gerektirmesi sebebiyle kötü niyet iddialarının yerinde olmadığı,
Dava konusu… sayılı başvuru kapsamında YİDK kararı sonrasında kalan emtiaların tamamı bakımından, taraf markalarının kapsamlarının benzer nitelikte olduğu,
Dava konusu marka ile davacı markaları arasında yüksek düzeyli bir benzerlik ilişkisinin mevcut olduğu, bu durumun emtia benzerliği ve davacı markalarının gıda sektörüne yönelik bilinirliği ile birlikte karıştırılma ihtimalini ortaya çıkabileceği,
Davacı yanın markalarının “gıda sektöründe” tanınmış olarak kabul edildiği, bu durumun karıştırılma ihtimalini pekiştirecek sonuçlar ortaya koyabileceği gibi dava konusu markanın bu emtialardaki tescilinin de davacı markalarının ayırt ediciliğine zarar verebileceği sonuçlarına ulaşılmış davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın kabulüne
TÜRKPATENT YİDK nın 23.11.2021 tarih 2021/M-10180 sayılı kararının tüm emtialar yönünden iptaline,
Davaya konu marka tescil edilmediğinden hükümsüzlük konusunda karar verilmesine yer olmadığına,
Alınması gereken 80,70.-TL harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
Davacı kendisini vekille temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü yazılı 2.616,4‬0.-TL
yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı kurum ve davalı şahıs vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.08.09.2022

MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 172,90.-TL
Bilirkişi Ücreti :2.300,00.-TL
G.A : 143,5‬0.-TL-
TOPLAM :2.616,4‬0.-TL