Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/84 E. 2022/16 K. 13.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/84 Esas – 2022/16

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/84
KARAR NO : 2022/16

HAKİM : ….
KATİP :….

DAVACI :…
DAVALI : …
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali İle Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 19/03/2021
KARAR TARİHİ : 13/01/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/01/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan YİDK Kararının İptali İle Marka Hükümsüzlüğü istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkili şirketin 1991 yılında itibaren “…” markası ile televizyon yayıncılığı yaptığını, toplumun her kesiminde bu marka ile tanındığını, müvekkili şirketin en başta “… TV” markası olmak üzere “…” esas unsurunu içeren birçok ibareyi marka olarak tescil ettirdiğini ve seri markaların sahibi haline geldiğini, davalı şirketin… başvuru numaralı “… …” ibareli marka başvurusuna müvekkili şirket tarafından itiraz edildiğini, itirazlarının davalı kurum tarafından reddedildiğini, müvekkili şirkete ait “…” markasının Türkiye’de tanınmış olduğunu, TÜRKPATENT nezdinde de tanınmış marka olarak kayıtlı olduğunu, dava konusu marka ile müvekkili şirket adına kayıtlı markalar arasında ayniyete yakın bir benzerlik bulunduğunu, dava konusu markanın esas ibaresinin müvekkili şirket markalarında olduğu gibi “…” ibaresi olduğunu, markalar arasındaki tek farkın davalı şirket markasındaki tali unsur olan “…” ibaresi olduğunu, “…” ibaresinin Türkçe “yaşam, hayat” anlamına geldiğini, ibarenin markasal anlamda hiçbir özelliği bulunmadığını ve markaya ayırt edicilik kazandırmadığını, dava konusu markanın özellikle müvekkili şirkete ait “… DÜNYASI” ibareli markayla görsel, işitsel, anlamsal/bütünsel açıdan benzerlik taşıdığını, dava konusu markayı gören tüketicinin markayı müvekkili şirketin seri markalarından biri zannedeceğini, bu suretle karıştırılma ihtimalinin var olduğunu, müvekkili şirket markalarında yer alan renkli ve çiçek görünümdeki şekil ibaresine davalı şirket markasında bütünsel şekli minimalize edilmiş bir formda yer verildiğini, davalı şirketin müvekkili şirket markasının tanınmışlığından yararlanmayı amaçladığını, davalı şirket markasının müvekkili şirkete ait bir kısım seri markalar ile emtia/sınıf ayniyeti de bulunduğunu, müvekkili şirket markalarının tescilli olduğu 38. sınıf ile davalı şirket markasının tescil edilmek istendiği 25. sınıfın benzer olduğunu, davalı kurumun “…” ibaresinin ayırt edicilik gücünün düşük olduğu yönündeki yorumlarının hatalı olduğunu, müvekkili şirketin 01.04.2008 yılından bu yana … alan adının sahibi olduğunu, bu durumun itiraz aşamasında davalı kurum tarafından göz ardı edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalı şirket marka başvurusunun SMK m. 6/6 uyarınca da reddi gerektiğini, davalı şirketin marka başvurusunda kötü niyetli olduğunu, YİDK kararının marka patent vekilinin elektronik posta adresine 19.01.2021 tarihinde yüklendiğini, kararın tebliğ tarihinin yasa gereği +5 gün hesabı ile 24.01.2021 tarihi olduğunu, davanın süresi içinde ikame edildiğini, müvekkili şirkete ait “…” markasının davalı kurum nezdinde … sayı ile tanınmış marka olarak kayıtlı olduğunu, müvekkili şirket markasının sulandırılması korumalarından yararlandırılması gerektiğini beyanla Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesiyle özetle; müvekkili kurum kayıtlarına göre dava konusu YİDK kararının davacıya 18.01.2021 tarihinde tebliğ edildiğini, dava açılış tarihinin 19.03.2021 olduğunu, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu marka ile davacı şirket markalarının arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, markaların anlam, şekil, fonetik ve bıraktıkları genel izlenim yönünden benzer olmadığını, başvuru markası ile itiraza mesnet markaların tertip tarzı, yazım stilleri, ihtiva ettikleri farklı şekil, renk ve kelime unsurlarının markalar arasında karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırdığını, taraf markalarının ortalama tüketici nezdinde görsel, işitsel ve kavramsal anlamda benzerlik taşımadığını, taraf markalarında ortak unsur olan “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, davalı şirket markasında ortak ibarenin başına şekil unsuru yerleştirilmek ve ibarenin yanına farklı bir kelime eklemek ve farklı yazı stili kullanmak suretiyle ayırt edici değişikliklerin yapıldığını, ortalama tüketicinin markalar arasında ilişki kurmasının ve davalı markasının davacının seri markası olarak algılamasının söz konusu olmadığını, taraf markalarının sınıfsal olarak da benzer olmadığını, emtialar bakımından da iltibas/karıştırılma tehlikesi bulunmadığını, davacı markalarının Paris Sözleşmesinin ilgili maddesi kapsamında tanınmış marka olmadığını, SMK m. 6/4 hükmünün somut olayda uygulanamayacağını, SMK m. 6/5 kapsamına belirtilen risklerin oluştuğunun davacı tarafça ispat edilmesi gerektiğini, mevcut davada bu durumu ispatlayacak bir delil bulunmadığını, dava konusu marka başvurusunun davacı tarafın dava dilekçesinde belirttiği alan adının aynısı ya da benzer olmadığından SMK m. 6/6 hükmüne dayalı iddiaların kabulünün mümkün olmadığını, başvuru ve dava aşamasında kötü niyet iddiasını destekler nitelikte yeterli delil sunulmadığını, YİDK kararının usul ve hukuka uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun tebligat yapılmasına karşın yargılamaya katılımı olmamıştır.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
Dava Konusu Marka ile Davacının İtiraza Dayanak Markası Arasında İlişkilendirilme İhtimalinin Bulunup Bulunmadığı Bakımından;
Marka tescilinde nispi ret nedenleri arasında düzenlenen karıştırılma ihtimali uyarınca; tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.   
Markaların, karıştırılma ihtimaline dayalı tescil engelinden veya hükümsüzlük nedeninden söz edebilmek için aşağıdaki unsurların tamamının kümülatif olarak varlığı gerekir. Bu koşullardan herhangi birinin sağlanmamış olması halinde diğerlerinin varlığı değerlendirme konusu nispi tescil engelinin varlığını kabul için yeterli olmayacaktır:   
Dava konusu marka ile iddialara mesnet markaların kapsamında, aynı veya benzer mal ve hizmetler bulunuyor olması.   
Dava konusu marka ile iddialara mesnet markaların aynı veya benzer olması.   
Dava konusu markalar ile iddialara mesnet markalar arasında, ilişkilendirilme ihtimali de dâhil olmak üzere, halk nezdinde karıştırılma (iltibas) ihtimali bulunması.
a) Emtiaların Aynı/Benzer Olup Olmadığı 
Markalar arasındaki iltibas değerlendirmesi, markaların kapsamında yer alan mallardan ve hizmetlerden bağımsız değildir. Markaların tescilli oldukları sınıflar veya hizmetler farklılaştıkça markalar arasındaki benzerliklerin iltibasa neden olma ihtimali azalacaktır. Bir başka anlatımla, markaların kapsadığı malların ve hizmetlerin farklılaşması neticesinde markayı oluşturan ibarelerin benzerliğine rağmen iltibas tehlikesi azalmakta; malların ve hizmetlerin aynı olması durumunda ise markaların arasındaki ortalama bir benzerlik dahi iltibasa neden olacaktır.   
Mal ve hizmetlerin aynılığı, ilke olarak mal ve hizmetlerin aynı şekilde yazılmış, ifade edilmiş olmasıdır. Benzer mal ve hizmetler ise, ortalama tüketicilerce aynı (veya ilişkili) kaynaktan geldikleri varsayımıyla karıştırılma ihtimalinin konusu olabilecek mal ve hizmetleri içermektedir. Benzer mal ve hizmet tanımlamasının içeriği, aynı tür mal ve hizmeti mutlak surette kapsamakla birlikte daha geniş bir yaklaşımla benzer oldukları öngörülebilecek, tüketicilerce ilişkilendirilerek aynı kaynaktan geldikleri varsayılabilecek, aynı/benzer ihtiyaçların karşılanmasını sağlayacak mal ve hizmetleri de kapsamaktadır.  
Mal ve hizmetlerin benzerliği veya ilişkilendirilebilir niteliği TÜRKPATENT Marka İnceleme Kılavuzu’na göre aşağıda belirtilen durumlarda ortaya çıkabilir:   
− Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve alanlarının benzerliği,  
− Mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği,  
− Malların fiziksel görünümünün benzerliği,  
− Mal ve hizmetlerin ticari pazara ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği,  
− Mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik,  
− Mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmasından kaynaklanan benzerlik,  
− Malların mağazalarda aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklanan benzerlik.  
İlgili sektördeki malların niteliği, piyasaya sunuluş şekli, tüketici alışkanlıkları gibi somut olayı etkileyen ek şartların varlığı halinde hizmetlerle mallar arasında ilişkilendirilme ihtimali ortaya çıkabilmektedir.  
Dava konusu marka başvurusunun kapsamında 25. Sınıf emtiaların yer aldığı, bu emtiaların, davacıya ait markalar kapsamında bulunmadığı, dolayısıyla taraf markaları kapsamında yer alan sınıflar bakımından aralarında ayniyet bulunmadığı,
Sınıflandırma tebliği idari amaçlı olduğundan, farklı sınıflarda yer alan mal ve/veya hizmetlerin benzer olmadığı doğrudan söylenemez. Benzerliğin kabulü için, mal ve/veya hizmetin doğası, kullanım amacı, satış ve dağıtım kanalları, tüketici kitlesi gibi birçok ayrıntının göz önünde bulundurulması gerekir.  
Taraf markaları kapsamındaki mal ve hizmetler, kullanım amacı ve doğası farklı, rekabet halinde olmayan mal ve hizmetler olup, aynı işletme tarafından üretilmesi beklenen mallar/verilmesi beklenen hizmetler değildir. Emtialar arasında benzerlik veya ayniyet bulunmadığı, dolayısıyla başvuruya konu emtiaların tümü yönünden emtiaların aynı ya da benzer olması şartının sağlanamadığı,  
b) İşaretlerin Benzer Olup Olmadığı ve İltibas/Karıştırılma İhtimalinin Bulunup Bulunmadığı
Markaların emtia/hizmetlerinin aynı/benzer olduğu tespiti yapıldıktan sonra bakılması gereken ikinci kriter işaretlerin benzer olup olmadığıdır. İki markanın benzer olup olmadığı değerlendirilirken; markalar arasında görsel, işitsel veya kavramsal düzeyde ortaya çıkan benzerlik veya yakınlık dikkate alınmalıdır. Görsel, işitsel veya kavramsal benzerliğin derecesi konusundaki değerlendirmeyi malların niteliğini ve malların piyasaya sunum yöntemlerini dikkate alarak yapmak yerinde olacaktır. İlgili tüketicinin markaları doğrudan karşılaştırma imkânının bulunmadığı, markaların karşılaştırmasını zihninde muhafaza ettiği tam (eksiksiz) olmayan imaja göre yaptığı dikkat edilmelidir. Görsel benzerlik, kelime veya şekil markalarının görünüm olarak benzerlik içermeleri durumunda ortaya çıkar. Görsel benzerliğin tespiti, markaların benzer markalar olarak değerlendirilmeleri için, tek başına yeterli olarak kabul edilebilir.
Kelime markaları söz konusu olduğunda, kelimenin yazım şekli değil kelimenin kendisi korunmaktadır. Bu nedenle, kelimenin büyük ya da küçük harfle ya da farklı yazım karakterinde yazılmış olmasının incelemeye etkisi yoktur. Kelime markalarında görsel değerlendirme; kelimenin uzunluğu/kısalığı, harf sayısı, harflerin dizilimi, kelime sayısı ve işaretlerin yapısı gözetilerek yapılmalıdır. Görsel değerlendirmede, kelimenin ilk kısmında oluşan benzerlik ya da benzememe durumu kelimenin son kısmına göre daha büyük öneme sahiptir. Bununla birlikte, görsel algı önce dışta bulunan elemanları ayırt ettiği için, son harf de kelimenin iç kısımlarında yer alan harflere kıyasla, algılama açısından dikkat çekicidir. Kelime markalarında, kelime yazıldığından farklı şekilde okunmadığı sürece (yabancı dillerdeki markalar), görsel ve işitsel benzerlik genellikle aynı anda ortaya çıkar. Bununla birlikte, kısa zaman aralığında gerçekleşen işitsel algıya kıyasla, görsel algının daha kesin ve tekrarlanan algılama imkânı sağladığı dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, işaretler arasındaki görsel farklılıklar işitsel farklılıklara kıyasla daha fazla etkiye sahip olacaktır.
İşitsel benzerlik, kelime markaları telaffuz edilirken ortaya çıkan benzerlik halidir. İşitsel benzerliğin tespiti, bazı durumlarda tek başına markaların benzer markalar olarak değerlendirilmeleri için yeterli kabul edilebilir. Ancak, işitsel benzerliğin görsel benzerlikle yeterli düzeyde desteklenmemesi halinde markaların benzer markalar olarak değerlendirilmemesi de mümkündür.
Kavramsal (anlamsal) benzerlik, kelime veya şekil markalarının karşılık geldikleri anlam veya kavramlar bakımından ayniyet veya benzerlik içermeleri durumunda ortaya çıkar. Kelime markalarının kavramsal (anlamsal) benzerliği, temel olarak, farklı şekilde yazılı kelimelerin aynı veya farklı dilde aynı/benzer kavramlara (anlamlara) karşılık gelmeleri durumunda ortaya çıkabilir. Şekil markalarının kavramsal (anlamsal) benzerliği ise temel olarak, markalarda yer alan şekil unsurlarının aynı kavramlara karşılık gelmeleri durumunda ortaya çıkabilir.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimali telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Halkın, karşılaştırılan işaretler arasında “bağlantı” kurma ihtimali bulunması, benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterlidir.
Markalar arasında benzerlik incelemesinde temel ilke, her iki markanın ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaa göre tüm faktörler bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılmasıdır. Global değerlendirme gereği, markaların unsurlarına bölünerek, unsurlarına göre ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacaktır. Bununla birlikte, inceleme sırasında markayı oluşturan jenerik, tanımlayıcı unsurların değerlendirme dışı bırakılmasına engel değildir. Dolayısıyla asıl olan markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel intibaa göre değerlendirme yapılmasıdır.
Yargıtay …. HD’nin 2002/12018 E. ve 2003/4432 K. Sayılı …” kararında belirlenen temel ilkelerin dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre; 
• Asıl unsuru markanın bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayrıcalığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.  
• Tespit edilen asıl unsur sözcükten ibaret ise markalarda ortak olarak kullanılan kök kelime ve başvuru sahibinin varsa ilave ettiği ekler belirlenmelidir.  
• Son olarak başvuru sahibinin markasındaki eklentinin başlı başına ayırt edicilik vasfının olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.  
Davalı şirkete ait dava konusu marka başvurusu, baş harfleri büyük, diğer harflerin küçük harflerle yazıldığı “… …” kelimeleri ile kelimelerden önce getirilmiş ve “… …” ibaresi ile aynı satırda konumlandırılmış bir “şekil”den oluştuğu, markada yer alan şekil unsuru, “S” ve “H” harflerinin yuvarlak bir şekil oluşturacak şekilde karakterize edilerek yazılmasından oluştuğu, gerek kelime unsurları gerekse şekil unsurunun, beyaz zemin üzerinde siyah renk ile yazıldığı, marka kapsamında başka bir unsurun bulunmadığı,
Dava konusu markanın kelime unsurunu oluşturan ”… …” ibaresinin doğrudan bir anlamı/çevirisi bulunmadığı, ”…” ve “…” ibareleri İngilizce kelimeler olup, “…” ibaresinin çok sayıda anlamı bulunmakla birlikte, tüketiciler tarafından en bilinen anlamı ”gösteri/şov” anlamıdır. ”…” ibaresi ise ”hayat” anlamını taşıdığı, dolayısıyla ”… …” ibaresinin bir anlamı bulunmamakla birlikte, tüketiciler tarafından kelimelerin anlamından yola çıkılarak ”gösteri hayatı” şeklinde çevirisinin yapılması olasıdır. ”…” ve ”…” ibareleri, davanın konusunu oluşturan 25. Sınıf emtialar bakımından tanımlayıcı ibareler olmamakla birlikte, genel olarak ayırt edici niteliklerinin düşük olduğu, zira Türk Patent ve Marka Kurumu’nun online veri tabanında yapılan araştırmada 25. sınıfta tescilli ”…” ve ”…” ibarelerini ayrı ayrı içeren çok sayıda marka tescilinin bulunduğu, sınıf kısıtlaması yapmadan yapılan sorguda ise bu sayı, her ibare için ayrı ayrı binden fazladır. ”… …” ibaresinin ”gösteri hayatı” şeklinde çevirisinin olağan olduğu gözetildiğinde, gerek ”gösteri hayatı” şeklindeki çeviri olarak gerekse ”… …” ibaresi olarak değerlendirildiğinde, marka vasfı taşısa dahi, ayırt edici niteliğinin zayıf olduğu, bu nedenle, markada yer alan “şekil” unsurunun, tali unsur niteliği taşımaktan ziyade, “… …” ibaresi kadar, marka vasfının bulunduğu, hem “… …” ibaresinin ayırt edici niteliğinin zayıf olması hem de “şekil” unsurunun markada yer alan kelime unsuru ile aynı satırda aynı büyüklükte yazılmış olması, “şekil” unsurunun esas unsur olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki kanaati güçlendirir nitelikte olduğu,
Davacıya ait markalar ise, ortak olarak “…” kelime unsurunu içermekle birlikte, bir kısım markada “…” kelimesinin arkasında renk paleti şeklinde oluşturulmuş şekil unsuru yer aldığı, kimi markalarda bu şekil unsuru tamamen siyah ve beyaz renkler kullanılarak oluşturulduğu, davacıya ait markaların bir kısmının ise herhangi bir şekil ve renk unsuru içermeyen kelime markası olduğu, bazı markalarda “…” kelimesine..” gibi bir kısım mal ve hizmetler için tanımlayıcı olan ve dolayısıyla ayırt edici niteliği düşük olarak nitelendirilmesi mümkün olan ibareler yer aldığı,
Taraf markaları arasındaki uyuşmazlık “…” kelimesinin ortaklığından kaynaklanmakta olup, markalar kapsamındaki diğer şekil ve kelime unsurlarının ayırt edici niteliğinin düşük olduğu gözetildiğinde, taraf markaları arasında “…” kelimesinin ortaklığından kaynaklı olarak düşük seviyede görsel ve işitsel benzerlik olduğu, zira “…” ibaresi de yaygın olarak kullanılan bir ibare olduğu ndan ayırt ediciliğinin yüksek bir ibare olarak değerlendirilemeyeceği, markalar arasındaki düşük seviyedeki benzerliğin, karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağının ayrıca değerlendirilmesinin gerektiği,
Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus; ortalama düzeydeki halk nezdinde bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurulmasıdır. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. Tüketicinin iki işaret arasında doğrudan ya da kaynakları bakımından idari – iktisadi bir ilişki kurma yanılgısına düşmesi iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olacaktır.  
Karıştırılma olasılığının değerlendirmesi, inceleme konusu markaların görsel, işitsel veya kavramsal benzerliği bakımından, markaların ayırt edici ve baskın unsurları özellikle göz önüne alınarak, markaların bütünsel olarak ortaya çıkardıkları izlenim esasında yapılmalıdır. İnceleme konusu malların veya hizmetlerin ortalama tüketicilerinin markaları algılayış biçimi, karıştırılma olasılığına yönelik genel değerlendirmede belirleyici rol oynar.   
Markalar arasındaki görsel, işitsel veya kavramsal benzerlikler bütün olarak karşılaştırılmalıdır. Karşılaştırma, genel izlenim esas alınarak, özellikle markaların ayırt edici ve baskın unsurları ve davanın koşullarıyla ilgili tüm faktörleri dikkate alarak global olarak yapılmalıdır. 
Bunun yanı sıra değinilmesi gereken bir diğer husus da hedef tüketici kitlesidir. Markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Yukarıdaki hususlar dâhilinde somut uyuşmazlığa bakıldığında taraf markalarında aynı/aynı tür/benzer olarak işaretlenen 25. sınıf emtianın hitap ettiği kitlenin, yeterli dikkat ve bilgi seviyesine sahip olduğu düşünülmektedir. 25. Sınıfın “giysi, ayakkabı, baş giysisi” gibi emtialardan oluştuğu tespit edilmiş olup, “satış mağazalarında, tüketiciler, kıyafetleri ya kendileri doğrudan seçerler ya da bir satış danışmanın aracılığıyla tercihlerini belirtirler. Buna göre her ne kadar gerek ürün gerekse marka seçiminde sözsel bir ilişki kurulsa da genel anlamda tercihler görsellik üzerinden yapılmaktadır. Bu anlamda işaretlerin görsel algıları, tüketicide, satın alım öncesindeki esas algıdır. Bu nedenle görsel algı, bu tür emtialarda (tekstil sektöründe) daha ön planda olmaktadır.”
Sonuç olarak taraf markaları arasında yer alan, “…” ibaresinin ortaklığından kaynaklanan düşük seviyedeki görsel ve işitsel benzerliğin, markalar kapsamında yer alan mal ve hizmetler birbiri ile ilişkilendirilemeyecek derecede farklı mal ve hizmetlerden oluştuğu değerlendirildiğinde, somut olayda karıştırılma ve iltibas ihtimali şartlarının oluşmadığı,
Davacı Markasının Tanınmış Olup Olmadığı, Davalının Başvuruya Konu Markasının Davacının Tescilli Markasından Haksız Yararlanma Sağlayıp Sağlamadığı, Davacı Markasının İtibarına Zarar Verip Veremeyeceği, Ayırt Ediciliğini Zedeleyip Zedelemeyeceği Hususları Bakımından  
6769 sayılı SMK 6/5 maddesi; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” hükmünü amirdir. Bu madde kapsamında koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve maddede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir.  
“Tanınmış marka” kavramı Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım” olarak tarif edilmiştir (Yargıtay ….H.D., Esas 2002/10575, Karar: 2003/02752 – Esas:1997/5647, Karar: 1998/1704 – Esas:1999/8859, Karar: 2000/2229). 
Bunun yanında tanınmış marka kavramı; bir markanın tanınmışlığının belirlenmesi için WIPO, 1999 yılında “WIPO Ortak Tavsiye Kararı” adı altında bazı ölçütler getirmiştir. Bu suretle bir markanın tanınmışlığında kendisinden yararlanılabilecek bazı kriterler oluşturulmuştur. Bağlayıcılığı olmamakla birlikte uygulamada da kabul gören bu kriterler şunlardır; 
• Toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi 
• Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu 
• Marka promosyonlarının hedef aldığı coğrafi alan, promosyon süresi ve yoğunluğu 
• Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü 
• Markanın resmi makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları 
• Markanın ekonomik değeri 
Bu kıstaslardan birisinin, birkaçının veya tamamının varlığı tanınmışlığı gösterebilecektir. Yukarıda yapılan açıklamalardan çıkan sonuç; bir hizmet ya da ticaret markasının tanınmışlığından söz edilebilmesi için; toplumun ilgili sektöründe tanınmış olması, başka bir anlatımla o marka telaffuz edildiğinde ilgili sektördekilerin hiç düşünmeden refleks halinde hatırlamaları gerektiğidir. 
6769 sayılı SMK madde 6/5 hükmüne göre, toplumda belirli bir tanınmışlık düzeyine ulaşan önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markadan, 
• Tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yarara sağlayabilecek, 
• Markanın itibarına zarar verebilecek, 
• Markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabilecek  durumda  olan sonraki başvuru, farklı mal ve hizmetlerde kullanılacak olsa bile reddedilecektir. 
Tanınmış markalar sadece tescil kapsamındaki aynı tür mal ve hizmetler yönünden değil, ayrıca farklı türden mal ve hizmetler yönünden de sahibine koruma sağlar. Tanınmış markalara sağlanan koruma önlemleri sayesinde, sonraki markanın tescili yoluyla marka sahibinin, tanınmış markanın itibarına ve ayırt edicilik düzeyine zarar verme, bu markadan imaj transfer etme ve böylelikle haksız yarar sağlama çabalarının önüne geçilmek istenmiştir. Böylece, önceki ve tanınmış nitelikteki markanın ayırt edicilik karakterine ve tanınmışlığına zarar verebilecek, tüketicinin daha önce tanınmış markayı gördüğünde, refleks halinde tek bir işletmeyi algısında canlandıracakken, yeni durum nedeniyle eskiden olduğu gibi kişilerin aklına sadece tek bir ticari işletme gelmeyecektir. Bunun sonucunda ise, büyük emek, çaba, zaman ve masrafla tanınmış hale getirilen markanın ayırt edicilik gücü zaafa uğratılmış olabilecektir. 
Davacı şirket, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde yaptığı itiraz aşamasında ve dava dosyasında yer alan beyanlarında “tanınmışlık” iddiasını ifade etmiş olup, bu kapsamda yapılan araştırmada, “…” ibaresi için … sayı ile 20.06.2016 tarihinde tanınmış marka tescili için başvuru yaptığı, bu başvurunun 14.06.2017 tarihinde kabul edildiği tespit edildiği, davacı yana ait markanın “televizyon yayın hizmetleri” bakımından tanınmış marka olduğu yönünde kanaat oluşmakla birlikte, davacı markasının tanınmış olsa dahi, davacının tanınmış olduğu sektör ile davalı markası kapsamında yer alan emtiaların birbiri ile ilişkilendirilemeyecek derecede farklı olduğu, davalıya ait markanın, davacıya ait “…” ibareli tanınmış markanın ayırt edicilik karakterine ve itibarına zarar vermesi ve tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinin somut olay bakımından mevcut olmadığı,
Davacıya Ait Alan Adı ile Dava Konusu Marka Arasında İltibas Tehlikesi Bulunup Bulunmadığı Bakımından
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.”. Bu maddeden anlaşılabileceği üzere başkasına ait ticaret unvanı, işletme adı, endüstriyel tasarım tescili gibi sınaî hak sahiplerinin ve telif hakkı gibi fikri hak sahiplerinin, bu hak konularının bir başkası tarafından izinsiz olarak tescili taleplerine itirazda bulunarak tescili engellemeleri veya tescil gerçekleşmiş ise hükümsüzlüğünü talep etmeleri mümkündür. Bu halde, dava konusu marka tescillerinin davacıya ait telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, başvurunun önceki hak kapsamında kalıp kalmadığı incelenmelidir.
Davalıya ait markanın esaslı unsurunun, tüketici nezdinde marka algısı yaratan kısmı “…” ibaresi olduğu, davacıya ait alan adının ayırt edicilik sağlayan unsurunun ise “showtv” ibaresi olduğu, taraf markaları arasında benzerlik koşulu oluştuğu, ancak davacının alan adı içeriği incelendiğinde televizyon yayın hizmeti sunduğu, dava konusu başvurunun kapsamında yer alan 25. Sınıf emtia bakımından herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı, bu anlamda, davalı markası ile davacı alan adı arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunmakla birlikte, dava konusu markanın davacıya ait alan adı sebebi ile reddi için gerekli koşulların oluşmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır.
Davacının kötü niyet itirazını ispatlayacak şekilde herhangi bir delil ileri sürmediği, markaların benzerliği iddiasıyla soyut olarak yapılan bu itirazın yerinde olmadığı,
Tüm dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda ulaşılan netice itibariyle,
Davacıya ait marka ile dava konusu marka arasında benzerlik bulunmakla birlikte, taraf markaları kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin benzer olmadığı, bu nedenle taraf markaları arasında iltibas ve karıştırılma ihtimali bulunmadığı,
Davacı markasının tanınmış olduğu yönünde bir kanaat oluşmakla birlikte, davacının tanınmış olduğu sektör ile davalı markası kapsamında yer alan emtiaların birbiri ile ilişkilendirilemeyecek derecede farklı olduğu, bu nedenle davalıya ait markanın davacı markasının tanınmışlığı gerekçesi ile haksız yarar sağlayacağı, davacı markasının itibarına zarar verilmesi veya davacı markasının ayırt edici karakterinin zedelenmesine sebebiyet vereceğine dair bir kanaat oluşmadığı,  
Dava konusu marka için davacıya ait alan adı dikkate alındığında, 6769 sayılı SMK’nın 6/6 m. anlamında tescil engeli bulunmadığı, davacının kötü niyet itirazının da yerinde olmadığı dolayısıyla kurum kararının yerinde olduğu sonuçlarına ulaşılmış açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan peşin alınan 59,30.-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davalı kurum kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalı kuruma verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent vekillerinin yüzlerine karşı, diğer davalı şirketin vekil veya temsilcisinin yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.13.01.2022

Kâtip Hâkim … ✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır