Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/380 E. 2022/216 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/380
KARAR NO : 2022/216

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVA : Marka YİDK Kararının İptali, Tanınmışlığın Tespiti, Tescil
DAVA TARİHİ : 31/12/2021
KARAR TARİHİ : 23/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/06/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali, Tanınmışlığın Tespiti, Tescil istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin 2004 yılından bu yana … sayılı kararının iptaline ve davacının … sayılı markasının tanınmış olduğunun tespitine ve marka başvurusunun davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal düzeyde birbirleriyle karıştırılma ihtimali doğuracak derecede benzer olduğunu, davacının marka başvurusunun reddedildiği emtialar açısından, taraf markalarının aynı veya ilişkili emtialarda kullanılacağını, başvurunun davacı tarafından tescilden önce kullanılıyor olmasının ve red kararına mesnet alınan markalarla ilgili yargılaması devam eden bir hükümsüzlük davasının bulunmasının verilen red kararının yerindeliğini etkileyen bir husus olmadığını, zira TÜRKPATENT’in görevinin, itiraz aşamasının incelenme tarihindeki mevcut verilere ve hukuki duruma göre karar vermek olduğunu, aksi halde sonu gelmeyen tescil süreçlerinin söz konusu olacağını, ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şahıs vekili dilekçeleriyle özetle: davalının soyadı olan “…” ibaresini esas unsur olarak tescilli markalarında, ticari faaliyetlerinde ve işletmesinde kullanageldiğini, davacının tescil ettirmek istediği ve huzurdaki davaya konu edilmiş olan markanın müvekkilinin tescilli markalarıyla görsel, işitsel ve kavramsal açılardan karıştırılma ihtimali doğacak derecede benzerlik olduğunu, ayrıca taraf markalarının aynı veya ilişkili emtialarda kullanılacağını, davalının babasının 1998 yılında “…” markası altında giyim kuşam ürünlerinin satışı için mağaza açarak ticari faaliyetlerine başladığını, davalı ve kardeşlerinin de 02.02.2012 tarihinde “… Tekstil Konfeksiyon İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti.” ticaret unvanlı bir şirket kurarak babalarının faaliyetlerini bu şirket altında devam ettirdiklerini, davacının iddia ettiğinin aksine, davacının “…” markası altındaki ticari faaliyetlerinin müvekkilinden sonraki tarihlere dayanadığını ve bu ibare üzerinde gerçek hak sahibinin davalı olduğunu, taraflar arasında … esas sayılı dosyası tahtında yargılaması süren davanın huzurdaki uyuşmazlık açısından bir önemi olmadığını, zira davalı TÜRKPATENT’in dava konusu edilen YİDK kararının verildiği tarihte davalının redde mesnet alınan markalarının hüküm ifade ettiğini, TÜRKPATENT’in görevinin, itiraz aşamasının incelenme tarihindeki mevcut verilere ve hukuki duruma göre karar vermek olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporları alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iddiaları karşısında, davalı itirazlarına karşın davacının YİDK Kararının İptali, Tanınmışlığın Tespiti, Tescil taleplerinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. DEĞERLENDİRMELER:
DAVACININ… BAŞVURU SAYILI MARKASI İLE DAVALININ TESCİLLİ MARKALARI ARASINDA İLTİBAS TEHLİKESİ/KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN OLUŞUP OLUŞMADIĞI;
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
• Markaların ayniyeti/benzerliği,
• Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
• Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali, üzerinde durulacaktır. Buna göre;

Markaların ayniyeti/benzerliği:
Davacı tarafın tescil ettirmek istediği marka ile bu markanın red kararına mesnet alınan davalıya ait tescilli markalar birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyecektir.
Markaların benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir. Şöyle, ki;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Bundan sonra; uyuşmazlık konusu olan markalar yan yana konularak görsel olarak karşılaştırıldığında;
Tarafların markaları, renk ve şekil unsurlarından yoksun birer kelime markasıdır; markalarda geçen kelimeler düz yazı karakterinde/özelliği olmayan siyah renkli büyük harflerle yazılmıştır. Davacının markasında “…” ibaresi, davalının markalarında ise birleşik yazılmış “…” ibareleri, markaların tek unsurudur. İşaretlerin kelime markası olması ve kelimelerin yazılış biçimleri itibariyle, markaların genel görünümlerinin benzediği hususunda bir tereddüt yoktur. Markaların esas/tek unsurlarında ortak olan “…” ibaresinin mevcudiyetinin, markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer kılıp kılmadığı, somut uyuşmazlığın özünü teşkil etmektedir. Buna göre;
İşaretlerde geçen “…”, “…” ibarelerinin başlangıç kısmındaki 4 harf, dizinleri de aynı olacak şekilde ortaktır, diğer bir ifadeyle, davalının markaları, davacının markasını oluşturan kelime ile başlamaktadır. Aralarında bir/birkaç harf farkı olan sözcüklerin, birbirleriyle “benzer işaretler/sözcükler” sayıldığına dair Yargıtay’ın artık iyice yerleşmiş pek çok emsal kararı vardır. Ayrıca, her ne kadar davalı markalarında “…” ibaresi tek başına değil, “LIFE” ve “LOOK” ibareleriyle birleşik halde markaların esas unsuru ise de; ortalama bir tüketici, dilbilgisi kurallarından kaynaklı olarak markaların başlangıç seslerini oluşturan ibarelere normal şartlarda daha fazla dikkat etmekte olup, tüketiciler markaların başlangıçlarında yer alan ilk unsurlara, soldan sağa okuma alışkanlığı nedeniyle, daha fazla odaklanmaktadırlar. Bu sebeplerle; redde mesnet markaların esas/tek unsurları içerisinde, başkangıç kısmında yer alan “…” ibaresi ile davacının “…” ibaresini tek unsur olarak ihtiva eden kelime markasının benzediği düşünülmektedir. Karşılaştırılan markalarda bu kelimeler yanında başkaca bir unsur kullanılmamış olması, markaların genel kompozisyonunu ve tüketici zihninde uyandırdığı algıyı da benzer kılmakta ve karşılaştırılan markaları benzerlik anlamında daha da yakınlaştırmaktadır. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davalının “…”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu,
Fonetik açıdan da; markaların esas unsurlarının başlangıç kısmı birebir aynı şekilde okunduğundan, bu unsurların kulakta bıraktıkları tını itibariyle yeterli derecede farklılaşmadığı düşünülmektedir. Markaların kavramsal açıdan karşılaştırılmasına göre de; taraf markalarında geçen “…” ibaresinin, Türkçe’de ve dahi yaygın olarak bilinen İngilizce gibi dillerde yerleşik/bilinen bir anlamı yoktur; bu ibare marka sahipleri tarafından yaratılmış orijinal bir ibaredir ve bu sebeple de, tüketici zihninde ilk anda uyandırdıkları algı da “anlamı olmayan birer kelime” şeklindedir ve farklı değildir.
Sonuç olarak; somut olayda, karşılaştırılan markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle yakın bir benzerlik olduğu,

Markaların kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
• Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
• Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
• Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
• Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
• Birbirleri yerine ikâme imkanlarının ve birbirlerini tamamlayıcı10 niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
• Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
• Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır. Buna göre;
Taraf markalarının kapsamına giren/alınmak istenilen emtiaların karşılaştırıldığında, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen ve 18 ve 25. Sınıflara giren emtiaların tamamı, davalının redde mesnet markalarının kapsamında birebir yer aldığından, bu emtialar açısından somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti şartının gerçekleşmiş olduğu, ilave bir inceleme yapılmasına gerek kalmaksızın, söylenebilecektir. Ayrıca, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen 35. Sınıfa giren hizmetlerden “reklam amaçlı tasarım hizmetleri”, “alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri” hariç hepsi, davalının redde mesnet her iki markasının kapsamında birebir yer almaktadır. “reklam amaçlı tasarım hizmetleri”nin, “reklamcılık, pazarlama hizmetleri”nin bir açılımı/açıklaması olduğu düşünüldüğünden ve “reklamcılık, pazarlama hizmetleri” davalının markalarının kapsamında yer aldığından, bu hizmet açısından da somut uyuşmazlıkta emtia benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, aynı tespit, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen; “alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri” için de söylenebilecektir; bu hizmet de davalının redde mesnet markalarının kapsamında yer alan; “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için elektronik ortamlarda malların bir araya getirilmesi hizmetleri”nin farklı bir şekilde ifade edilmesidir ve dolayısıyla bu hizmet açısından da somut uyuşmazlıkta emtia benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen 35. Sınıftaki hizmetlerin tamamı açısından da, somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti/benzerliği şartının gerçekleştiği,
Davalının redde mesnet markaları, davacının markasının tescil edilmek istendiği 14 ve 24. Sınıflara giren emtialar için tescilli değildir, ancak bu emtiaların 35. Sınıf altında toptan/perakende satışı hizmetleri için tescillidir. Bir takım emtiaların toptan/perakende satış hizmetlerine konu olması durumunda bu hizmetlerin aynı emtialar ile bağlantılı ve/veya benzer emtia sayılması gerektiği, doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında kabul edilmektedir. Zira; “Praktiker” kararında da belirtildiği üzere, “somut bir malı satmak için verilen bu hizmet tabiatıyla bu mal olmadan bir mana ifade etmeyecektir.”
Sonuç olarak; davacının markasının reddedildiği emtiaların tamamı açısından somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği,
Son olarak; taraf markalarınının kapsamına giren hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketicinin bilinç/algı/dikkat düzeyi/seviyesi de, markaların karıştırılması ihtimalinin değerlendirilmesinde önem arz etmektedir. Ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder. Örneğin, söz konusu mal/hizmet, toplumun sadece bir kesimini ilgilendiren, teknik veya özel bir mal/hizmet ise, bu kesimin eğitim ve bilgi düzeyi dikkate alınacaktır. Ya da örneğin, sadece eczanelerde ve reçeteli olarak satışan ilaçlar, doğrudan insan sağlığını ilgilendirdiğinden, hayati öneme sahip oldukları için bu gibi ürünleri satın alacak olan kimseler daha dikkatli olacaklardır. Ayrıca bu tür ürünler genellikle tıp doktorları ve eczacılar tarafından önerilip kullanıldığından, ve dahi bir kısmının da reçete ile satışları zorunlu olduğundan, gösterilen dikkat ve kullanılan mesleki bilgi seçici olacaktır. Buna göre;
Davacının markasının kapsamına alınmak istenilen ve emtia ayniyeti/türdeşliği/benzerliği şartlarına uyduğu tespit edilen, 14, 18, 24, 25 ve 35. Sınıflara giren mal ve hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesi incelendiğinde; bu mal ve hizmetlerin sık satın alınan emtialar olmadığı gözetildiğinde, tüketicilerin/alıcıların bu mal ve hizmetleri satın aldığı anda seçicilik/bilinç/dikkat/ algı/özen seviyelerinin düşük olmadığı değerlendirilmiştir. Bu alıcılar/tüketiciler, söz konusu mal ve hizmetleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirmekte, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz mal/hizmet alma riskini azaltmaya çalışmakta, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını vermektedir. Sonuç olarak; davacının markasının reddedildiği tüm emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin seçicilik/bilinç/dikkat/ algı/özen seviyelerinin, bu emtiaları satın aldıkları anda, düşük olmadığı değerlendirilmiştir. Bütün bunlara göre;
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali:
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici/müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
• Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
• Çağrıştırma,
• Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
• Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
• Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarında esas unsur olarak kullanılmış olan “…”, “…” kelime unsurlarının, başlangıç seslerini oluşturan harflerin ortak olmasından hareketle yakın benzer olduğu, davalının markalarında bu ibarenin başka kelimelerle birleşik kullanılmış olmasının bu tespiti değiştirmediği, ayrıca taraf markalarında düz yazım karakterindeki siyah renkli büyük harflerle yazılmış kelimeler haricinde başka bir unsurun kullanılmamış olması durumunun, markaların genel kompozisyonunu ve tüketici zihninde uyandırdığı algıyı daha da yakınlaştırdığı, taraf markalarında geçen kelimelerin okunuşlarının da benzer olduğu ve işaretlerde geçen kelimelerin yerleşik/bilinen anlamı olmayan, marka sahiplerince yaratılmış orijinal kelimeler olması nedeniyle tüketici zihninde ilk anda oluşturdukları algının da farklı olamadığı, bu sebeplerle de taraf markalarının benzediği değerlendirilmiştir. Bu benzerliğin, potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği de gözetildiğinde, davalının “…”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca; davacının markasının reddedildiği mal ve hizmetlerin tamamının, davalının redde mesnet alınan markalarının kapsamına giren emtialar ile aynı/benzer/ilintili olduğu da tespit edilmiştir. Her ne kadar, bu emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/ algı/seçicilik seviyesinin düşük olmadığı değerlendirilse de; taraf markaları arasındaki görsel, işitsel ve kavramsal benzerlikler nedeniyle, bu emtialarda “…”, “…” ibarelerinin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde tüketicilerin ve alıcıların söz konusu mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların/tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davacının markasının, davalının markalarının kapsamına giren mal ve hizmetler açısından davalının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği ve bunun da iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olarak görüleceği sonucuna varılmıştır.
Bu nedenlerle; karşılaştırılan markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunduğu,
DAVACININ ÖNCEKİ KULLANIMA DAYALI GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ VE MÜKTESEP HAK İDDİALARI YÖNÜNDEN:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir16. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Ayrıca, yeni tarihli Yargıtay içtihatlarında;”…..‘gerçek hak sahipliği’ ilkesi uyarınca, marka tescilinden önce tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden markaya konu işaretin veya ibarenin yerelden daha geniş coğrafyada ve ciddi surette markasal kullanımı ve bu kullanımla markaya konu işarete belirli ölçüde ayırt edici nitelik kazandıranlar, markaya konu işaretin veya karıştırılmaya yol açacak ölçüde benzerinin başkalarınca marka başvurusuna konu edilmesi halinde marka tescil başvurusuna itiraz etme ya da markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep etme hakkı bulunmaktadır.” denilmekle; eskiye dayalı gerçek hak sahipliği iddialarının SMK 6/3 maddesi hükmüne konu koruma kapsamından yararlanabilmesi için; markasal bir kullanım olmasının, bu kullanımın ciddi seviyelerde olmasının ve yerelden daha geniş bir coğrafyada gerçekleşmesinin şart olduğu yönünde içtihat oluşturulmuştır. Bütün bunlara göre;
Davacının dava konusu edilen markayı taşıyan konfeksiyonla ve aksesuvarlarla ilintili ürünlerin, davacı tarafından “…” hizmet markası altında önceki tarihlerden beri piyasaya arz edildiği, davacının dava/marka işlem dosyasına sunmuş olduğu belge ve delillerden anlaşılabiliyor ise de, “kullanımdan kaynaklanan öncelikli/gerçek hak sahipliği” iddiası, üçüncü kişilerin yaptığı marka başvuruları veya edindikleri tescillere karşı ileri sürülebilecek itiraz ve/veya marka sahibine karşı hükümsüzlük gerekçeleri olup, davacının kendi başvurusuna ilişkin “gerçek hak sahipliği” durumundan faydalanarak, 6/1’den kaynaklanan tescil engelini aşmasını sağlaması mümkün değildir. Davalının hüküm ifade eden/redde mesnet alınan markaları, hükümsüz kılınmadığı/iptal edilmediği sürece, davalının bu markalara dayalı olarak benzer markaların benzer emtialarda tescilini engellemesi hukuken mümkündür. Nitekim davacının dava/marka işlem dosyasına sunduğu beyanlarından, davalının markalarının hükümsüzlüğü talepli bir davanın açılmış olduğu ve… esas sayılı dava dosyası tahtında yargılamasının devam ettiği anlaşılmaktadır. ANCAK; dava konusu edilen YİDK kararında da isabetli bir şekilde vurgulandığı üzere; red kararına mesnet alınan davalı markalarının hükümsüzlüğü yönünde kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığı sürece, TÜRKPATENT’in görevi, inceleme yaptığı tarihte mevcut olan fiili duruma göre karar vermek olduğundan, karar anında henüz hüküm ifade etmekte olan markaları göz önüne almaktır. Aksi takdirde, markasının reddedilme ihtimalini öngören başvuru sahipleri, redde mesnet markalar aleyhine hükümsüzlük davası açarak süreci uzatıp, markanın koruma tarihi başvuru tarihinden muteber olduğu için, yargı sürecinin tamamlanacağı uzun yıllar boyunca, haksız markasal koruma altında kullanımlarını gerçekleştirebilir, ki; kamu düzenini bozma ve yargının iş yükünü gereksiz yere arttırma ihtimalini içeren böyle bir durumun hukuken savunulması mümkün görülmemektedir. Dolayısıyla, davacının redde mesnet davalı markaları aleyhine açılmış hükümsüzlük davalarının, gerek TÜRKPATENT nezdindeki idari işlemler esnasında, gerekse huzurdaki davanın yargılaması sırasında “bekletici mesele” yapılmasından ziyade, davacının, hakkını gasp ettiğini ileri sürdüğü markaları hükümsüz kıldıktan sonra kendi markasını tescil ettirmek için başvurması, hukuka ve hakkaniyete daha uygun düşen bir durumdur. Diğer bir ifadeyle; davacının “mevsimsiz” yaptığı bir marka başvurusunu tescile bağlamak için, yargıyı ve idareyi “bekletmek” yerine, “zamanında” bir başvuru dosyalayarak “gerçek hak sahipliği”ni tescil ettirmesinin yerinde ve doğru olacağı düşünülmektedir. Bundan sonra;
Davacının ileri sürdüğü “önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiası”nın ancak ve sadece redde mesnet davalı markalarına karşı, bu iddia ile ikame edilmiş bir hükümsüzlük/iptal davasında dinlenebilir olması durumunun tek istisnası “müktesep/kazanılmış hak” teşkil edebilecek, önceki tarihlerde tescilli markalardır, ki; böyle bir markanın mevcudiyeti halinde dahi, Yargıtay’ın belirlediği bir takım kriterler mevcutsa, kazanılmış hak iddiasının dinlenebilirliği söz olacaktır. … K. sayılı kararların getirilen kıstaslara göre, kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için;
• Kazanılmış hak teşkil eden markanın tescilli olarak uzun süre kullanılması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi,
• Bu markaya dayalı olarak yapılan başvurunun da, kazanılmış hak teşkil eden markanın asli unsuru muhafaza edilerek, işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle oluşturulması (‘zira, önceki markanın asli unsuru dahi değişmiş ise, bu artık yeni bir marka olacağından önceki markanın zaman içindeki değişikliklere uyarlanması için yapılmış bir başvuru olduğu gibi kabul edilemez’),
• Son olarak da, sonraki başvurunun, önceki markanın kapsadığı mal/hizmet ile aynı veya aynı tür emtiaları/hizmetleri içermesi, kapsamını genişletme yoluna gitmemesi, şartlarının hepsi birden aranmaktadır. Ayrıca, müktesep hakka ilişkin ilkeler uygulanırken, başvuru sahibinin, son başvurusuna konu işaretin, davalı veya bir başkasına ait tescilli markalara yanaşmaması ve onlarla iltibas oluşturma çabasına girmemesi gerekir. Yani; önceki tarihte tescilli olan markaların serisi niteliğindeki bir ibarenin marka olarak tescil olunabilmesi için, aynı veya benzer olarak başkası adına tescil olunmuş marka ile yakınlaşma ve benzeştirme amacı taşımaması, bir başka deyişle haksız rekabet ve iltibas tehlikesine yol açılmaması gerekir. Nitekim, Yargıtay’ın bu husustaki diğer bir emsal kararında da; “…başlangıçta karşı çıkılmaması nedeniyle farklı kişiler adına tescil edilmiş mükerrer markaların varlığı halinde, işaretler arasında benzeştirme, yakınlaştırma (iltibas tehlikesi) amacını taşımayan sonraki tarihli seri markaların da tescili mümkün olacaktır. Bir işletme ile özdeşleşmiş temel markaların zaman içindeki değişiklik ve gelişmelere uyum sağlaması ve temel vasfını koruyarak seri markalar yoluyla kendini yenilemesi ve bir anlamda çoğalması zorunlu ve gerekli olabilir…” hususlarına hükmedilmiştir. Bunlara göre;
Her şeyden önce, davacının müktesep hak iddialarına mesnet aldığı markasının tescil tarihi 12.10.2017 olduğundan ve davacının huzurdaki davaya konu markasının başvuru tarihi olan 02.03.2020 tarihi itibariyle henüz “uzun bir süre” geçmemiş olduğundan, yukarıda alıntı yaptığımız Yargıtay emsal kararında yer alan birinci kriter olan; “kazanılmış hak teşkil eden markanın tescilli olarak uzun süre kullanılması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi” kriterinin somut uyuşmazlıkta gerçekleşmediği, en baştan söylenebilecektir.
Dolayısıyla; davacının “önceki kullanımlardan doğan (gerçek) hak sahipliği” ve dahi “kazanılmış hak” iddialarının davacının dava konusu edilen markasının tesciline bir etkisinin olmayacağı,

Netice itibariyle, karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, davacının markasının reddedildiği tüm emtialar açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, bu sebeplerden/tespitlerden dolayı, karşılaştırılan markalar arasında, davacının markasının reddedildiği tüm emtialar açısından, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunduğu, davacının önceki tarihlerden beri kullanımdan doğan hak sahipliği ve müktesep hak iddialarının, dava konusu edilen markanın tesciline bir etkisinin olamayacağı, dava konusu edilen 01.11.2021 tarihli ve… sayılı YİDK kararının, bu değerlendirmeler ile çelişmediği/uyumlu olduğu sonuçlarına ulaşılarak davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davalı kurum ile şirket kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalı kurumun yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı kurum ile şirket vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.23.06.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır