Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/374 E. 2022/186 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. …2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/374 Esas – 2022/186

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/374
KARAR NO : 2022/186

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali ile Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 28/12/2021
KARAR TARİHİ : 09/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/06/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali ile Marka Hükümsüzlüğü istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin Türkiye’nin önce gelen şirketlerinden ve öncü bankalarından biri olduğunu, ilk olarak 2017 tarihinde “…” ve “…”lu markalarını 09 ve 36. Sınıflara giren emtialarda kendi adına tescil ettirdiğini, daha sonra bu ibareleri taşıyan seri markalar ürettiğini, halihazırda TÜRKPATENT nezdinde bu ibareleri taşıyan ve muhtelif emtia sınıflarında korunan 13 adet seri markasının bulunduğunu, dava konusu edilen 2020/101464 sayılı “…” ibareli bir markanın tescil edilmek üzere ilanına karşı tescilli bu seri markalarına ve haksız rekabete dayalı olarak dosyaladığı itirazların davalı TÜRKPATENT tarafından reddedilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan iltibas yaratacak derecede benzer markalar olduğunu, ayrıca karşılaştırılan markaların aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacağını, karşılaştırılan markalarda geçen ibarelerde sadece ortalarındaki iki harfin değişik olduğunu, bir harf ya da hece üzerinde yapılan ufak değişikliklerin markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bertaraf etmediği yönünde inşa olunmuş, somut uyuşmazlığa emsal nitelikte pek çok TÜRKPATENT ve Yargıtay kararının bulunduğunu, “…” ve “…” ibarelerinin davacı ile özdeşleşmiş birer marka olduğunu, bu ibarelere yakın benzer “…” ibaresinin davalı adına marka olarak tescil edilmesinin davacının tanınmış markalarının itibarına zarar vereceğini ve davalının bu durumdan haksız bir yarar elde edeceğini, taraf markalarının kapsamına giren 09 ve 42. Sınıflardaki emtiaların benzer/türdeş olduğuna dair doktrinsel görüşlerin ve içtihatların mevcut olduğunu, davalının kendisine marka olarak seçebileceği sayısız kelime varken “…” kelimesini tercih etmiş olmasının davalının kötü niyetinin ve haksız rekabet saikinin açık bir tezahürü olduğunu beyan ederek TÜRKPATENT YİDK’nın 28.10.2021 tarih ve 2021-M-7954 sayılı kararının iptali ile 2020/101464 sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; işbu davada karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden çok farklı olduklarını, bu nedenle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu olan mal ve hizmetler açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/5, m. 6/9 ve haksız rekabet hükümlerinin uygulanması koşullarının oluştuğunu ispat edemediğini ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava konusu edilen markayı gayrimenkul sektöründe, gereksiz yer değiştirmelerden kaçınarak mülklere sanal ortamda ziyaret yapmayı sağlayan bir sanal gerçeklik yazılımı ve platformunda kullandığını, bu çözümün gayrimenkul sektörü için zaman ve para tasarrufu sağladığını, davacının faaliyet alanının ise finansal ve parasal hizmetler olduğunu, dolayısıyla taraf markalarının ve sundukları hizmetlerin tüketici nezdinde karışıklık yaratmasının ihtimal dahilinde olmadığını, bu savunmaları destekleyecek uzman görüşlerinin ve mahkeme kararlarının, TÜRKPATENT işlem dosyasına sunulan itiraza karşı görüş bildirme dilekçesinde yer aldığını, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporları alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iddiaları karşısında, YİDK Kararının iptali ile davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER:
İLTİBAS TEHLİKESİNİN/KARIŞTIRILMA İHTİMALİ;
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
• Markaların ayniyeti/benzerliği,
• Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
• Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali, üzerinde durulacaktır. Buna göre;

Markaların ayniyeti/benzerliği:
Davalı şahsın tescil ettirmek istediği marka ile davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı tescilli markaları birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyecektir.
Markaların ayniyeti/benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir. Şöyle, ki;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Bundan sonra; uyuşmazlık konusu olan markalar yan yana konularak görsel olarak karşılaştırıldığında;
Davacının markanın hepsi, renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markalarıdır; işaretlerde kullanılan kelime unsurları, siyah renkli düz yazım karakterindeki harflerle yazılmıştır ve hepsinde de “…” kökünden türetilmiş “…”, “…”, “…”, “…”, “toslayanlar” kelimeleri kullanılmıştır. Davacının “” görselini haiz markalarında geçen “coin” ibaresi, yaygın/yerleşik olarak kullanılan bir cins isim olduğundan, markasal hüviyette ayırt edici bir niteliğe haiz değildir. Dolayısıyla, davacının tüm markalarında, Türkçe’de veya yaygın olarak kullanılan yabancı bir dilde bilinen birer anlamı olmayan, davacı tarafından yaratılmış/orijinal “…”lu kelime unsurlarının markaların esas/tek unsuru olduğu ve bu markaların kelime markası hüviyetinin baskın olduğu,
Dava konusu edilen marka da, baskın bir şekil unsurundan yoksun bir işarettir; işareti oluşturan “…” kelime unsurunda geçen “oo” harfleri, bir gözlük ya da dürbünü andıran basit bir figürle temsil edilmiştir, kelimede geçen diğer harfler ise, davacının markalarında olduğu gibi, siyah renkli düz yazım karakterindeki harflerle yazılmıştır. İşarette “oo” harflerinin yerine kullanılmış olan basit figürün, incelenen markanın ayırt ediciliğine kayda değer bir katkısının olmadığı değerlendirilmiştir, zira; böyle basit şekil unsuru yanında kelime unsurlarını haiz markalarda, “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca; potansiyel müşteriler kelime, renk ve şekil içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Dolayısıyla, davalının markasında ilk anda göze çarpan ve algılanan unsurun, yani markanın esas unsurunun, işarette “oo” harflerini temsilen/bu harflerin yerine kullanılmış olan basit şekil unsuru/harf tasarımı değil, Türkçe’de veya yaygın olarak kullanılan yabancı bir dilde bilinen bir anlamı olmayan, davalı tarafından yaratılmış/orijinal “…” ibaresi olduğu, buna göre;
Taraf markalarında esas unsur konumunda kullanılmış olan orijinal “…”, “…”, “…”, “…”, “toslayanlar” ve “…” ibarelerinin mevcudiyetinin markaları benzer kılıp kılmaya yetmediğinin tespiti, huzurdaki uyuşmazlığın özünü teşkil etmektedir. Zira; davacının “toslayanlar” ibareli markası hariç, karşılaştırılan ibarelerin başlangıç ve bitiş kısmınlarındaki harfler, dizinleri de aynı olacak şekilde ortaktır ve ibareler arasındaki tek harf değişikliği, ortalarında yerleşik harflerin varlığı/yokluğu/farklılığıdır. Halbuki ortalama bir tüketici, dilbilgisi kurallarından kaynaklı olarak markaların başlangıç seslerini oluşturan ibarelere normal şartlarda daha fazla dikkat etmekte olup, tüketiciler markaların başlangıçlarında yer alan ilk unsurlara, soldan sağa okuma alışkanlığı nedeniyle, daha fazla odaklanmaktadırlar. Ayrıca; aralarında bir/birkaç harf farkı olan sözcüklerin, birbirleriyle “benzer işaretler/sözcükler” sayıldığına dair Yargıtay’ın artık iyice yerleşmiş pek çok emsal kararı vardır. Bu sebeplerle; davalının dava konusu edilen “…” markasının, davacının bilhassa “…”, “…”, “…” ve “…”lı markalarına benzediği düşünülmektedir. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “…”, “…”, “…”, “…”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları “görsel açıdan benzer bulması ve karıştırması” ihtimal dahilindedir.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu benzerlik, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da net bir sonuç vermektedir; taraf markalarındaki ilk ve son iki harfin, dizin de dahil olacak şekilde aynı olması, ibareler arasında sadece ortadaki harflerde bir farklılık olması ve işaretlerde başkaca bir kelime unsurunun da bulunmaması, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları esas unsurları itibariyle fonetik açıdan yakınlaştırmaktadır. İşaretlerin kavramsal açıdan karşılaştırılması neticesinde de, “…”, “…”, “…”, “…” ve “…” ibarelerinin yaygın olarak bilinen herhangi bir dilde ve Türkçe’de yerleşik birer anlamı olmadığından, yani söz konusu ibareler marka sahipleri tarafından türetilmiş, orijinal kelimeler olduklarından, karşılaştırılan işaretlerin kavramsal açıdan da farklı olmadıkları, tüketicinin zihninde farklı birer algı oluşturmadıkları,
Bütün bunlara göre; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında görsel, işitsel ve anlamsal/kavramsal açılardan benzerlik olduğu,
Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
• Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
• Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
• Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
• Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
•Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
• Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
• Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir.
Ortalama tüketici, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemez. Sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışır. Ortalama alıcı kitlesinin tamamı karıştırma tehlikesine maruz kalmasa bile bir kısmının bu risk altında bulunması dahi karıştırılma ihtimalinin gerçekleştiğinin kabulü için yeterlidir.
Ancak; ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder.
Somut olay açısından; davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 09 ve 42. sınıflara giren mal ve hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi incelendiğinde; bunların alıcının gündelik (her anının, rutininin) ihtiyaçlarını karşılamadığı, sık satın alınan emtialar olmadığı, dolayısıyla bu alıcıların, söz konusu emtiaları satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirdiği, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz mal ve hizmet alma riskini azaltmaya çalıştığı, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını verdiği düşünülmekle, bu tüketicilerin/alıcıların dikkat/özen/seçicilik/bilinç seviyelerinin düşük olmadığı, bundan da sonra;
Taraf markalarının kapsamına giren/alınmak istenilen emtiaların karşılaştırıldığında, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 09 ve 42. Sınıflara giren mal ve hizmetlerin tamamı, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı muhtelif markalarının kapsamında birebir yer almaktadır. Dolayısıyla; somut olayda; dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen tüm mal ve hizmetler yönünden emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği, ilave bir inceleme yapılmasına gerek kalmaksızın, söylenebilecektir. Bunlara göre;
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimali:
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici/müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
• Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
• Çağrıştırma,
• Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
• Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
• Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir.
Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarında esas/tek kelime unsuru olan “…”, “…”, “…”, “…” ve “…” ibareleri arasındaki, dizinleri de dahil başlangıç kısmındaki ve sonundaki harflerin ortaklığının markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer kıldığı değerlendirilmiştir. Davalının markasının ortasında yer alan “oo” harflerinde kullanılmış olan basit figüratif unsurun/harf tasarımının varlığının, bu benzerliğin aşılması için yeterli bir farklılık/ayırt edici nitelik olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir. Zira; potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından, markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır. Davacının “…”, “…”, “…”, “…” ibarelerini ihtiva eden markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…” ibaresini ihtiva eden markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimal dahilindedir. Ayrıca, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen, 09 ve 42. Sınıflara giren tüm mal ve hizmetlerin, davacının tescilli muhtelif markalarının kapsamına giren emtialar ile birebir aynı olması halinin, bu mal ve hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyelerinin bu emtiaları satın alırken düşük olmamasına rağmen, markaların karıştırılma ihtimalini doğurduğu değerlendirilmiştir. Söz konusu emtialarda “…”, “…”, “…”, “…” ve “…”lı işaretlerin markasal hüviyette farklı firmalar tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu ürünlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalinin doğduğu, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünebilecekleri, davalının markasının, davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği,
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; somut olayda, karşılaştırılan markalar arasında iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin bulunduğu,
TANINMIŞLIK İDDİASININ DAVALININ 2020/101464 SAYILI MARKASINA ETKİSİ;
6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir……..” denilmektedir. Buna göre;
Ayrıca, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için;
• Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali,
• Haksız yarar sağlama,
• Tanınmış markanın itibarına zarar verme,
• Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme, gibi şartlar aranmaktadır. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda burada belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartların fiili olarak gerçekleşmesi zorunlu olmayıp, gerçekleşebilecek olması durumu yeterlidir. Tanınmış markanın sahibi, markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller sunmalı veya en azından mantıklı bir sav ileri sürmelidir. Bütün bunlardan sonra;
Somut olayda ise; davacının davasına mesnet aldığı markalara ciddi yatırımlar yapıldığına, bu markaların uzun yıllardır ilgili sektörde tanıtıldığına ve dahi tanındığına dair dava/TÜRKPATENT işlem dosyalarına hiçbir delil sunulmadığından, davacının markalarının “tanınmış” olduğunun söylenmesi de mümkün görülmemektedir. Buna ilaveten, davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine/ gerçekleşme ihtimaline dair de dava dosyasına herhangi bir delil sunmamış olduğu gözetildiğinde, somut olayda, SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması şartlarının oluştuğu doğrudan söylenemeyecektir. Davacının markasının ilgili sektörde tanınmışlığı ispatlanabilse dahi, inceleme, önceki/tanınmış markanın zarar görecek şekilde etkilenmesi koşulu ile devam etmelidir. Bu koşulun gerçekleşme ihtimali, haklı sebeplerle ve mantıklı argumanlarla ortaya konulmalıdır, şöyle, ki; davalının markasının tescil edilmesi halinde, hayatın olağan akışı içinde SMK 6/5 maddesinde sayılan durumların ortaya çıkmasının gerçekten olası olduğu yönünde bir kanaat hâsıl olmalıdır.
Bütün bu nedenlerle; somut olayda, davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının, dava konusu markanın hükmüne bir etkisinin olamayacağı,
DAVACI TARAFIN KÖTÜ NİYETE VE HAKSIZ REKABETE İLİŞKİN İDDİALARININ DAVALININ MARKASININ HÜKMÜNE ETKİSİ HUSUSUNDA DEĞERLENDİRME:
6769 sayılı SMK’nın 6/9. maddesinde; “Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir” denilmektedir.
Marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerekmektedir. Doktrine ve yerleşik içtihatlara göre; kötü niyetli tescilden söz edilebilmesi için başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp, yedekleme, marka ticareti yapmak amacına yönelik bir davranışta bulunmak kötü niyet göstergesi kabul edilebilir. Nitekim … sayılı ATAD kararında da, “Başvuru sahibinin, bir markanın aynısı veya benzerinin, aynı veya benzer mal ve / veya hizmetlerde kullanılmakta olduğunu bildiği halde, o markayla karıştırılabilecek bir markayı tescil ettirmek istemesi ve söz konusu işaretin asıl sahibinin markayı kullanmasını önlemek amacıyla marka tescil ettirmesi” gibi unsurların, kötü niyetin varlığına karar vermeye yarayacak işaretler olduğu ifade edilmiştir. Adalet Divanı diğer kararlarıyla kötü niyet kavramının uygulama alanı hakkında daha net bir çerçeve çizmeye çalışmıştır. Buna göre; “Başvuru sahibinin, başvurusu yapılan markayla karıştırılması olası bir markanın yurtdışında üçüncü bir kişi tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekliliği hususu, tek başına, başvuru sahibinin ilgili hüküm kapsamında, kötü niyetle hareket ettiği sonucuna varılması için yeterli değildir.” ve “İnceleme konusu işaretlerin aynı olması, diğer faktörlerden hiçbirisi mevcut değilken kötü niyetin varlığını ortaya çıkarmaz.”
Somut olaya dönüldüğünde; davalının işaretini kendisine marka olarak seçerken “spekülasyon, yedekleme, şantaj vs.” gibi amaçlarla veya davacının markaları ve faaliyetleriyle haksız rekabet doğuracak eylemlere giriştiği hususlarında dava/itiraz dosyalarına herhangi bir delil sunulmamış olduğundan, tarafların faaliyet alanlarının çok farklı olması nedeniyle aralarında bir rekabet olabileceği de düşünülmediğinden, dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetli ve haksız rekabet saikiyle yapıldığının ispat olunamadığı, bu sebeple kötü niyetten bahsedilemeyeceği,
Netice itibariyle,
Karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan birbirlerine benzer olduğu,
Dava konusu markanın kapsamına alınmak istenilen tüm mal ve hizmetler açısından emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği, karşılaştırılan markalar arasında iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davacının “tanınmışlık” iddiasının, davalının markasının hükmüne bir etkisinin olamayacağı, davalının kötü niyetli olmadığı,TÜRKPATENT’in 28.10.2021 tarihli ve 2021-M-7954 sayılı YİDK kararının tescile konu tüm mal ve hizmetler yönünden iptali ile dava konusu 2020/101464 sayılı markanın tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğu sonuç ve kanaatlerine varılmış davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın kabulüne,
TÜRKPATENT YİDK 2021/M-7954 sayılı kararının tescile konu tüm mal ve hizmetler yönünden iptaline,
Davaya konu 2020/101464 sayılı markanın tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 51/4.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip resen Türk Patent’e gönderilmesine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davalılardan alınarak hazineye irad kaydına,
Davacı kendisini vekille temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü yazılı 2.616,10.-TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı kurum ile diğer davalı vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde …Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.09.06.2022

Kâtip Hâkim…
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır

MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 127,10.-TL
Bilirkişi Ücreti :2.300,00.-TL
P.P : 189,00.-TL
TOPLAM :2.616,10.-TL