Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/364 E. 2022/160 K. 28.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/364 Esas – 2022/160

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/364
KARAR NO : 2022/160

DAVA : Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
DAVA TARİHİ : 09/11/2021
KARAR TARİHİ : 28/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/04/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ ;
Davacı vekili dava dilekçesinde, … kullanımına son verilmesinin istendiğini, sözkonusu kitapçığın …’nin kurumsal yayınlarına önemli ölçüde benzediğini, … tarafından yayınlandığı yönünde algı uyandırdığını belirterek, “Hukuksuzluğun sıradanlaşması; Silahlı Terör Örgütü Üyeliği Yargılamaları” isimli kitapçığın ön ve arka kapağı ile ilk sahifesinde kullanılan … amblemi, TMBB çizimi, …’nin kurumsal yayını intiba ile iltibas oluşturduğundan, bu haliyle kullanılamayacağının tespitiyle, kitapçığın (basılı/elektronik yayın) kapağındaki … amblemi, … çiziminden kullanımından men edilmesini ve kararın gazetede yayınlanmasını istemiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: mevcut davanın sadece kişilik haklarının korunması çerçevesinde açılmış bir dava olduğunu, FSHHM’lerin görev alanı dışında kaldığını, görevsizlik itirazlarının bulunduğunu, koruma markasının 3. kişilerin tescil talebinde bulunmasına karşı koruma sağladığını, ilgililerin kullanmasını engelleyemeyeceğini, markanın, ticarete ilişkin mal ve/veya hizmetler üzerinde kullanılan bir işaret olduğunu, …’nin ticari bir kurum olmadığını, ticari faaliyetlerinin de bulunmamakta olduğunu, yani bedel karşılığında mal ve/veya hizmet sunan bir kurum olmadığını, bir markanın başkaları tarafından kullanımının SMK kapsamında engellenmesi için o markanın SMK kapsamında tescil edilmiş olması gerektiğini, SMK kapsamında tescilli olmayan markaların başkaları tarafından engellenmesinin ise SMK kapsamında mümkün olmadığını, sadece 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde mümkün olabileceğini, davaya konu matbu ve yasama sorumsuzluğu kapsamında olan raporda yer alan işaretlerden hiçbirinin SMK kapsamında tescil edilmiş bir marka olmadığını, dava dilekçesinde de böyle bir tescilden bahsedilmediğini, dolayısıyla SMK kapsamında tescil edilmemiş olan bu işaretlerin başkaları tarafından kullanımını engellemenin SMK kapsamında mümkün olmayacağını, tescilsiz olan bu işaretlerin başkaları tarafından kullanımını önlemek için başvurulacak tek kanunun TTK olduğunu, TTK çerçevesinde açılacak davaların ise FSHHM’lerin görev alanları dışında kaldığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE:
Davalı tarafından yayanlanan “Hukuksuzluğun sıradanlaşması Silahlı Terör örgütü üyeliği Yargılamaları adlı kitapçığın ön ve arka kapağı ile ilk sahifesinde kullanılan … ambleminin , … çiziminin eser niteliğinde olup olmadığı, … nin kurumsal kimliği ile iltibas oluşturup oluşturmadığı, kullanımının engellenmesi talebinin yerinde olup olmadığı, mahkememizin görevli olup olmadığı, noktalarında toplanmaktadır.
Davaya konu Logo ve amblemin eser niteliğinde olup olmadığı
Bilindiği üzere, eser, kendi yaratıcısının bilimsel ve sanatsal özelliğini, hususiyetini yansıtan fikri bir emeğin ürünüdür.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın temelini oluşturan logo/çizimlerinin eser niteliği incelenmiş, anılan logo/çizimlerin “Türk Bayrağı Sembolü” ve “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” cümlesi gibi Türk halkına mal olmuş; tarihi ve milli değerlerimizi içeren şekil ve ibarelerin yanında … Binası’nın illüstrasyonundan oluşan görsel unsur içerdiği, anılan logo/çizimler bir bütün olarak değerlendirildiğinde yukarıda detaylı olarak açıklanan FSEK’in tanımladığı biçimde bir “hususiyet” ve “estetik değer/sanatsal değer” şartının sağlanmadığı ve bu nedenle “grafik eser” yahut FSEK’te sayılan sair eser türlerinden birisi kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
2- Dava Konusu Kitapçık Üzerinde Bulunan Logo ve Amblemlerin FSEK Anlamında Haksız Rekabet Niteliğinde Olup Olmadığı
Bir fikri ürünün FSEK anlamında “eser” olarak kabul edilmemesi hiçbir hal ve şartta korunmayacağı anlamına da gelmemektedir. Nitekim, Kanun’un 83. ve 84. maddelerinde sayılan şartların varlığı halinde, “haksız rekabet” hükümlerine dayalı koruma gündeme gelebilecektir. FSEK’in “Haksız Rekabet” başlıklı anılan maddeleri:
“I –Ad ve alametler:
Madde 83 – Bir eserin ad ve alametleri ile çoğaltılmış nüshaların şekilleri, iltibasa meydan verebilecek surette diğer bir eserde veya çoğaltılmış nüshalarında kullanılamaz. 1 inci fıkra hükmü umumen kullanılan ve ayırt edici bir vasfı bulunmıyan ad, alamet ve dış şekiller hakkında uygulanmaz. Bu maddenin uygulanması kanunun 1 inci, 2 nci ve 3 üncü bölümlerindeki şartların tahakkukuna bağlı değildir. Basın Kanununun 14 üncü maddesinin mevkute adları hakkındaki hükmü mahfuzdur. Tecavüz eden tacir olmasa bile, birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında haksız rekabete mütaallik hükümler uygulanır.
II – İşaret, resim ve ses:
Madde 84 – Bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarıyan bir alet üzerine tesbit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse, aynı işaretin, resmin veya sesin 3 üncü bir kişi tarafından aynı vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayımlanmasını menedebilir. Tecavüz eden tacir olmasa bile birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında haksız rekabete mütaallik hükümler uygulanır. Eser mahiyetinde olmıyan her nevi fotoğraflar, benzer usullerle tesbit edilen resimler ve sinema mahsulleri hakkında da bu madde hükmü uygulanır.” hükmünü amirdir.
İlk olarak FSEK’in 83. maddesinde düzenlenen haksız rekabet haline ilişkin değerlendirme yapılacak olup, ilgili maddenin lafzına bakıldığında; “bir eserin adı, alâmetleri ve çoğaltılmış nüshalarının şekillerinin”, iltibasa meydan verebilecek tarzda, başka eserlerde ve çoğaltılmış nüshalarda kullanılamayacağının ifade edildiği görülmektedir. Ad, alamet ve çoğaltılmış nüshaların şekilleri, ancak bir esere ilişkin olmaları halinde hükümdeki korumadan yararlanabilirler. Şayet ad, esere ait değilse, başkalarının bunun aynısını veya benzerini iltibasa sebebiyet verecek biçimde kendi ürünlerinde, işletmesinde ve benzeri ortamlarda kullanmaları halinde koruma FSEK’in 83. maddesine göre değil, genel hükümlere tabidir. Aynı biçimde bir eserde kullanılan ad, başkasının önceki tarihte vücut bulmuş vakıf, dernek veya işletme adı yahut ticaret unvanı ise yine bu maddeye göre koruma istenemeyecektir.
Somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde işbu madde kapsamında değerlendirilebilecek bir “eser” ve “eser alameti”nin bulunmaması karşısında FSEK 83. madde uygulama şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu kez, FSEK’in 84. maddesinde düzenlenen haksız rekabet hali ele alınacaktır. Anılan maddede korunan kişi, “bir işareti, resmi veya sesi nakle yarayan araç üzerinde tesbit eden” kimse, Madde metninde geçen tespit konusu “işaret” sözcüğü ile kastedilen, ses ve görüntünün yanı sıra başta ilim ve edebiyat eserleri olmak üzere harf, rakam, nota gibi unsurlarla farklı bir formda somutlaşan, yazı veyahut çizimle ifade olunan yaratı ve eser türleridir. Koruma ise, eseri içeren bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarayan bir alet üzerine tespit edenler ile bunları ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimselere tanınmıştır.
Yukarıda değinilen hususlar ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde, davacının madde hükmünde belirtilen “bir işareti, resmi veya sesi nakle yarayan araç üzerinde tespit eden kimse” olarak değerlendirilemeyeceği, bununla birlikte davacının, maddenin uygulanabilmesi için gerekli diğer şart olan “ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan kişi” olarak da değerlendirilmesinin de mümkün olmadığı düşünülmekle FSEK 84. madde anlamında haksız rekabet şartlarının oluşmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
3- Koruma Markasına İlişkin Değerlendirme
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 4. maddesi; “Marka, bir işletmenin mal ve/veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal ve/veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işarettir.” hükmünü havidir. Kanun koyucu, her ne kadar marka türlerini doğrudan tanımlamamış olsa da madde metnindeki tanımdan hareketle, bir firmanın üretimini veya ticaretini yaptığı mallarını, diğer firmanın mallarından ayırt etmeye yarayan markalar için “ticaret markası”; hizmet sektöründe var olan işletmelerin kendilerini tanıtmak ve diğer işletmelerden ayrı olmak amacıyla kullandıkları isim veya işaretlerden oluşan markalar için ise “hizmet markası” tanımlaması yapmak mümkündür.
Hâkeza, Kanun’un 31. maddesinde, marka sahibinin kontrolü altında birçok işletme tarafından o işletmelerin ortak özelliklerini, üretim usullerini, coğrafi menşelerini ve kalitesini garanti etmeye yarayan işaretler için “garanti markası”; üretim veya ticaret ya da hizmet işletmelerinden oluşan bir grup tarafından kullanılan işaretler için ise “ortak marka” tanımlaması yapılmıştır.
Öte yandan Türk Patent Kurumu, her ne kadar Kanun’da tanımlanmamış olsa da, kamu kurum ve kuruluşlarına ait olduğu için koruma kapsamına alınmış işaret ve adlandırmalarının korunması ile ilgili olarak “Koruma Markalarına İlişkin Başkanlık Makamı Olur Özeti” başlıklı bir karar yayınlamıştır. Anılan kararda şu açıklamalara yer verilmektedir:
“551 Sayılı Kanun zamanında başlayıp 556 Sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesiyle de devam eden, kamu kurum ve kuruluşlarına ait olduğu için koruma kapsamına alınmış işaret ve adlandırmaların, bu kuruluşların özelleştirilmesi ile amacına aykırı olarak koruma kapsamında kalmaya devam etmesi, ayrıca korunmasında herhangi bir kamu yararı bulunmayıp ticaret veya hizmet markası olarak tescil edilebilecek nitelikteki işaret ve adlandırmaların koruma kapsamında tutulması haksız rekabete yol açmaktadır. Bu çerçevede bu tür korumaların, koruma sahipleri açısından hak kaybına neden olmayacak şekilde, belirli bir süre verilerek marka müracaatında bulunulmasına imkân tanınması ve süre sonunda koruma kapsamından çıkartılmasına karar verilmiştir.
Halihazırda Enstitümüzde başvuru aşamasında olan ve bundan sonra yapılacak koruma başvurularında ise koruma ancak;
a) 7/1(g) kapsamında: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hükümranlığı ile ilgili işaretlere ve Devlet tarafından resmi kontrol ve garanti işareti olarak kabul edilmiş işaret ve adlandırmalara sağlanacaktır.
b) 7/1(h-k) bentleri kapsamında: Devlete, mahalli idarelere ve diğer kamu tüzel kişilerine ait iktisadi nitelik arz etmeyen işaret ve adlandırmalara; ticaret ve hizmet markası olarak tescil edilemeyecek nitelikteki kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına çalışır durumda bulunan derneklere ait işaret ve adlandırmalara; kamu yararı açısından korunması gereken diğer işaretlere (siyasi parti amblemleri gibi) sağlanacaktır.
Ayrıca gerek 7/1 (g), gerekse 7/1 (h) ve (k) kapsamında koruma altına alınan işaret ve adlandırmalar; Paris Sözleşmesinin Mükerrer 6 ncı maddesi ve 556 Sayılı KHK hükümleri çerçevesinde sadece durumun gerektirdiği ölçüde ve sadece karışma ihtimali doğuran ibareler ve mal veya hizmetlerle sınırlı olmak kaydı ile korunacaktır.
Koruma altına alınan işaret ve adlandırmalar ilgili kişiye sadece bir yazı ile bildirilecek olup, 556 Sayılı KHK hükümlerinde yer almaması nedeniyle herhangi bir Koruma Belgesi verilmeyecektir.”
Türk Patent ve Marka Kurumu’nun anılan kararı ile sağlandığı belirtilen koruma, yalnızca, hak sahibine belirli bir süre başvuru hakkı tanınması ve bu süreçte gelebilecek muhtemel başvuruların önlenebilmesine yönelik olup 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında “marka” hakkı tanımamaktadır. Nitekim 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 1/2. maddesi, Kanunun sağladığı korumanın çerçevesini “Bu Kanun; marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin başvuruları, tescil ve tescil sonrası işlemleri ve bu hakların ihlaline dair hukuki ve cezai yaptırımları kapsar.” şeklinde çizmiştir.
Yukarıda sunulan tüm bilgi ve açıklamalar ışığında neticeten; “koruma markası” kavramının, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında “sınai mülkiyet hakkı” olarak tanımlanmamış olması, Kanun’un kapsamının, marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adları ile sınırlı olması; her ne kadar davacı yan tarafından dosyaya sunulan koruma markalarına ilişkin tescil belgeleri incelenmişse de, anılan belgelerin niteliğinin kamu kurum ve kuruluşlarına ait olduğu için koruma kapsamına alınmış işaret ve adlandırmaların belirli bir süre ile koruma altına alınmasına ilişkin olduğu; bu suretle 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümlerinin somut uyuşmazlığa uygulama imkânının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
4- Kişilik Haklarına İlişkin Değerlendirme
Kişilerin adları asıl ad ya da takma ad olarak kişilik hakkını oluşturan kişisel değerlerden birisidir. Kişi kavramı ile kastedilen, gerçek kişileri kapsadığı gibi tüzel kişileri de kapsamaktadır. Nitekim, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 47. maddesi; “Başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.” hükmü ile tüzel kişiliğin tanımını yapmıştır.
Kişilik hakkına ilişkin koruma genel olarak TMK’nın 24 ve 25. maddelerinde hükme bağlanmış olup, Kanun koyucu adın korunması ile ilgili olarak TMK’nın 26 ve 27. maddelerinde özel düzenlemeler yapmıştır. Bu maddelerdeki koruma hem gerçek, hem de tüzel kişileri kapsamaktadır. Buna göre bir gerçek veya tüzel kişinin adı bir başkası tarafından ad, ticaret unvanı ya da marka olarak kullanıldığında TMK’nın 26. madde hükmü uygulanabilecektir.
İnceleme konusu dosyada, davaya konu “” ibareli işaret/logoda bulunan “…” kelime unsurunun davacının adı/unvanı olması, davacı tarafından, dosyada delil olarak sunulan dava konusu haricindeki kitapçıklarda söz konusu işaretin ilgili milletvekilinin üyesi olduğu siyasi parti logosu ile birlikte kullanılarak benzerlerinden ve özellikle davacı tarafından yayınlanan kurumsal dokümanlardan ayırt edilmesinin sağlandığının beyan edilmesi; öte yandan, davalı tarafından ise, dosyaya sunulan … Başkanlığı tarafından milletvekillerine sunulan logolu matbu ürün hizmetlerinin, davalı Sn. … adına düzenlenmiş … Başkanlığı hizmeti olarak sunulan matbu ürünlerin incelenmesi karşısında; … tarafından, milletvekillerine ilişkin özel bir kullanım istisnası ve şeklinin ilgili mevzuatta bulunup bulunmadığı hususunun fikri ve sınaî haklar kapsamı dışında olduğu, bu nedenle vaki eylemin davacının kişilik haklarına ihlâl niteliğinde olup olmadığına ilişkin değerlendirmenin Asliye Hukuk Mahkemesince yapılmasının gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
… Sayılı Kararı:
Yukarıda görseline yer verilen, davacı yan tarafından sunulan Ek-7 incelendiğinde: Davacısı … davalısı … Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Sn. … olan, … K. sayı ve 13/02/2020 T.’li kararına mesnet davanın, davacının “İsim Hakkının İhlâl Edilmesi Nedeniyle Tespit ve Tecavüzün Men’i” istemlerine dayandığı, yapılan yargılamada verilen:
İlk Derece Mahkemesi Kararında Özetle: “… Başkanlığı’nın kurumsal kimliği olan ‘…’ (kısa ve/veya açık) adı … kurumsal adının kullanımı olup sadece … tarafından kullanılabileceği, …’nin T.C. Anayasası ile tespit edilmiş ismi üzerinde ‘kişilik hakkının’ mevcudiyeti ve TMK’nın 25’inci maddesine göre de ismin özel olarak korunması hususu dikkate alınarak, site ismi içerisinde ve site girişindeki ve mevcut her türlü yerindeki … kısa (ve/veya açık) adının davalı site ve yönetimince kullanılamayacağının tespiti ile site girişi, içi ve dışı her türlü kullanımdan ve site adından da men-i gerekeceği anlaşılmakla davanın kabulü ile davalının yönetim kurulu başkanı olduğu konut sitesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin kısa adı olan ‘…’yi kullandığı ve isim hakkının ihlâl edildiğinin tespitine, ‘…’ kısa adının site adında kullanılmasının men’ine” karar verildiği görülmüştür.
Anılan karara karşı, davalı vekili tarafından yapılan istinaf kanun yolu başvurusu üzerine … tarafından verilen … sayı ve 08/07/2021 T.’li kararda özetle: “… Tüzel kişilerin kişilik hakkının kabulü, bu haklara yöneltilebilecek saldırılara karşı korunabilecek ve kişilik hakkına tanınan korumalardan yararlanabilecektir. (… Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Koruması adlı Doktora Tezi, s.44.) Tüzel kişilerde kişilik haklarının içeriğini oluşturabilecek değerler tüzel kişilerin adı, ekonomik kişiliği, onur ve saygınlığı ile tüzel kişilerin gizli ve özel hayat alanı olduğundan gerçek kişilerde adın korunmasına ilişkin TMK’nın 26. Maddesinin kıyas yoluyla kamu tüzel kişisi niteliğindeki … Başkanlığı tarafından açılan bu davada da uygulanabileceği kanaatine varıldığından tarafın bu yöndeki istinaf isteminin yerinde olmadığı görülmüştür. …” ifadelerine yer verilmek suretiyle, davalı tarafın istinaf başvurusunun esas reddine karar verildiği görülmüştür.
Tüm dosya kapsamına göre, dava konusu işaretlerin FSEK anlamında eser olarak kabul edilemeyeceği, davacının FSEK’in 83. maddesi kapsamında değerlendirilebilecek bir “eser” ve “eser alameti”nin bulunmaması karşısında FSEK’in 83. maddesinin uygulama şartlarının somut uyuşmazlıkta vücut bulmadığı, FSEK’in 84. madde hükmünde belirtilen “bir işareti, resmi veya sesi nakle yarayan araç üzerinde tespit eden kimse” olarak değerlendirilemeyeceği; keza, davacının, maddenin uygulanabilmesi için gerekli diğer şart olan “ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan kişi” olarak değerlendirilmesinin de mümkün olmadığı, bu nedenle FSEK’in 84. maddesi anlamında haksız rekabet şartlarının oluşmadığı, “Koruma markası” kavramının, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında “sınai mülkiyet hakkı” olarak tanımlanmamış olması nedeniyle koruma markası niteliğindeki davaya konu işaretlerin bu kapsamda değerlendirilemeyecek olması karşısında 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümlerinin somut uyuşmazlığa uygulama imkânının bulunmadığı ,Tüzel kişilerde kişilik haklarının içeriğini oluşturabilecek değerler tüzel kişilerin adı, ekonomik kişiliği, onur ve saygınlığı ile tüzel kişilerin gizli ve özel hayat alanı olduğundan gerçek kişilerde adın korunmasına ilişkin TMK’nın 26. Maddesinin kıyas yoluyla kamu tüzel kişisi niteliğindeki … Başkanlığı tarafından açılan bu davada da uygulanabileceği ancak bunu değerlendirme görevinin Asliye Hukuk mahkemelerinde olduğu ve daha önce … mahkemesince görevsizlik kararı verildiğinden mahkememiz ile arasında görev uyuşmazlığı olduğu kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :
Dava dilekçesinin görev yönünden usulden reddine,
Görevli mahkemenin … Hukuk Mahkemesi olduğuna,
Kanun yoluna başvurulmayarak kararın kesinleşmesi ve talep halinde, talep olmaz ise resen merci tayini için HMK 21/1-c ve 21/2 hükümleri gereğince dosyanın … Dairesi’ne gönderilmesine,
Görevsizlik kararı üzerine davaya görevli mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerinin anılan mahkeme tarafından hükme bağlanmasına; davaya başka bir mahkemede devam edilmez ise talep edilmesi halinde, mahkememizce dosya üzerinden durumun tespiti ile yargılama giderleri hususunda karar verilmesine; bu sebeple 6100 sayılı HMK’nın 331. maddesi uyarınca şu an için vekalet ücreti dahil herhangi bir yargılama gideri hükmedilmesine yer olmadığına,
Kararın mahiyeti itibariyle şuan için gider avansı ile ilgili bir karar verilmesine yer olmadığına,
Dair, davacı ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde…Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.28.04.2022

Kâtip Hakim 41072
e-imzalıdır e-imzalıdır