Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. … 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
…
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA
ESAS NO : 2021/353
KARAR NO : 2022/268
HAKİM : … …
KATİP : … …
..
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 13/12/2021
KARAR TARİHİ : 15/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 20/09/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde tescilli … ” ibareli markaları tahtında restorancılık sektöründe faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin bu markaları eski sahibi olan … …’den devraldığını ve bu markalara büyük yatırımlar yaptığını, dava konusu edilen … sayılı “… ” ibareli markanın tescil edilmek üzere ilanına karşı tescilli markalarına, bu markaların tanınmışlığına, gerçek hak sahipliğine ve kötü niyete dayalı olarak dosyaladığı itirazların davalı TÜRKPATENT tarafından reddedilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan iltibas yaratacak derecede benzer markalar olduğunu, ayrıca karşılaştırılan markaların aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacağını, karşılaştırılan markalarda ayırt edici niteliği en yüksek unsur olan “…” ibaresinin müvekkili ile özdeşleşmiş bir marka olduğunu, dolayısıyla dava konusu edilen markanın esas unsuru olarak kullanılmasının markaların karıştırılma ihtimalini doğurduğunu, ayrıca her iki tarafın da kebapçılık ve restoran işletmeciliği alanında faaliyet gösteriyor olmasının iltibas tehlikesini arttırdığını, davalının kendisine marka olarak seçebileceği sayısız kelime varken “…” kelimesini tercih etmiş olmasının davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu ileri sürerek, TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 13.10.2021 tarih ve … sayılı kararının iptali ile… sayılı marka başvurusunun reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden çok farklı olduklarını, karşılaştırılan işaretlerde ortak olan “…” ibaresinin ülkemizde sıklıkla kullanılan bir isim olması nedeniyle markasal hüviyette ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, bu nedenle dava konusu edilen markada bu ibarenin “…” ibaresi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, ayrıca taraf markalarının tüketicilerin dikkatinin yoğunlaştığı başlangıç kısımlarının birbirinden farklı olmasının da işaretleri farklılaştırdığını, bu nedenle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu hizmetler açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/3, m. 6/5 ve m. 6/9 hükümlerinin uygulanması koşullarının oluştuğunu ispat edemediğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Diğer davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle ; müvekkilinin dava dışı bir şahısa ait “… …” adlı işyerini devraldığını, bu şahsın isminin “Ali …” olması nedeniyle işyerinin de “… …” olarak adlandırılmış olduğunu, söz konusu işletmenin uzun yıllardır bahsi geçen işletme adı altında faaliyetlerini yürüttüğünü, müvekkili de bu işletmeyi devraldığından işletmenin isim haklarının da müvekkiline geçtiğinin kabulü gerektiğini, dolayısıyla müvekkilinin dava konusu edilen markayı tescil ettirmek istemesinin kötü niyetle bir alakası olmadığını, dava konusu edilen markanın bir kelime öbeği olması nedeniyle markasal hüviyette ayırt ediciliğinin bulunduğunu, karşılaştırılan markaların genel görünümleri itibariyle de birbirlerine benzemediğini, tarafların farklı illerde faaliyet göstermesinin markaların karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırdığını, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında Marka Yidk Kararının yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca bir tescil engelinin mevcut olduğundan söz edebilmek için, markaların benzer olması, kapsadıkları mal/hizmetlerin aynı/benzer olması ve iltibas yaratması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği,
Ayrıca 6769 sayılı KHK’nın 6/1 bendi anlamında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin varlığının tespitine ilişkin olarak doktrin ve yargı karalarında bazı temel ilkeler benimsenmiş durumdadır. Buna göre, markalar arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunup bulunmadığının tespitinde;
Markalar arası görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
Markaların birbirini çağrıştırma durumu,
Markaların bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman,
Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurlarının dikkate alınması gerektiği,
Bilindiği üzere, doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında da haklı olarak vurgulandığı üzere, ayırt ediciliğin ve işaretlerin benzerlik ve karıştırılma ihtimaline neden olup olmayacağının tespitinde belirleyici unsur; markanın münferit unsurlarından daha ziyade markanın bir bütün olarak bıraktığı genel izlenimdir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da… sayılı kararı) ifade edildiği üzere, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırt ediciliğini vurgulayan imajda aramak gerektiği,
Anılan karar doğrultusunda başvuru konusu marka ile itiraz konusu markaları irdelendiğinde, dava konusu markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görüş ve ayırt ediciliği vurgulayan imaj; ibarelerin ayırıcı birçok unsuru içeren bütününde odaklanılacağı, davalı başvurusunun konusu olan işaretin, davacıya ait tescilli markalarla -“toplu olarak bıraktığı umumi intiba” itibariyle ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde benzediğinden ve bu suretle iltibasa sebebiyet vereceğinden söz edilemeyeceği, davalı şirketin “… …” ibareli başvurusu ile davacı şirkete ait itiraz konusu markalar; kavramsal, görsel bakımdan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden birbirlerinden farklı markalar olduğu, başvuru konusu marka “… …” ibaresinin siyah zemin üzerinde sarı büyük harfler kullanılarak yazılmasından oluştuğu, taraf markalarının salt “…” ibaresinden oluşmadığı, markalarda yer alan diğer unsurlarla beraber bütün olarak hepsinin genel izleniminin birbirinden farklı olduğu, “…” ibaresinin ülkemizde sıklıkla kullanılan bir isim olup ayırt ediciliğinin zayıf olduğu, bu nedenle anılan ibare “…” ibaresi ile birlikte değerlendirilmesi gerekmekte olup itiraza mesnet markalardan genel izlenimiyle farklı olduğu,
Kaldı ki taraf markalarının tüketicilerin dikkatinin yoğunlaştığı başlangıç kısımlarının birbirinden farklı olması ve söz konusu farklılığın markaların bütünüyle bıraktığı izlenimi önemli ölçüde farklılaştırması nedeniyle de markaların benzer olduğu iddiasının yerinde olmadığı,
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 27.3.2019 tarihli E. 2018/422 K. 2019/2383 sayılı kararında “Markaların karıştırılma ihtimallerinin tespitinde, taraf markaları işaretsel yönden karşılaştırılırken, tescil kapsamındaki malların ortalama alıcı kitlesinin farazi bakış açısına göre değerlendirme yapılması gerektiği, söz konusu değerlendirme yapılırken, markaların ayırt edicilik niteliği ve ayırt edicilik gücünün özellikle dikkate alınacağı, değerlendirme sırasında, markaların özellikle başlangıç kısımlarının tüketiciler üzerinde daha çok etki doğuracağı ve akıllarında daha çok kalacağı hatırdan çıkartılmamalıdır.” yönünde içtihatta bulunduğu,
Avrupa Birliği Mahkemesi (CJEU) de karıştırma ihtimalinin tartışıldığı hemen her davada görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik incelemesini de içerecek şekilde “global değerlendirme” yapılması gereğine işaret etmektedir. Global değerlendirme gereği, markaların unsurları bölünerek, unsurlarına göre ayrı ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacaktır.” (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku 4. Baskı, İstanbul, Eylül 2018 sayfa 208-209)
Ayrıca, karıştırma ihtimalinin irdelenmesinde kullanılan “ortalama tüketici” CJEU kararlarına göre,”iyi bilgilenmis, makul derecede gözlem yapan ve makul derecede dikkatli, makul derecede tecrübeli ve ihtiyatlı kimse”dir. Bu farazi kişi markayı bir bütün olarak algılar. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku 4. Baskı, Istanbul, Eylül 2018 sayfa 238) Ayrıca ortalama tüketici kavramı Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından, “tüketicinin reklâm ve ticari uygulamaların arkasındaki mesajı elestirel ve izanlı bir sekilde analiz edebilmesinin yanı sıra duyarlı, dikkatli ve ihtiyatlı biri olması” şeklinde nitelendirilerek soyut nitelikteki “halk” kavramından farklılaştırıldığı, dolayısıyla ortalama tüketicinin davacının “loris” esas unsurlu markaları ile görsel ve telaffuzu tamamen farklı olan başvuru konusu marka arasında bağlantı kurmayacağı ve karıştırmayacağı,
Sonuç olarak; markalar arasında farklılıkların, benzer unsurlara göre daha belirgin bir biçimde ortaya çıktığı ve başvuru ile itiraz gerekçesi davacı markaların da görsel, işitsel ve kavramsal yönden bütünüyle bıraktıkları genel izlenim itibariyle, 6769 sayılı Kanunun 6/1 maddesi anlamında karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıkları ve başvuru kapsamındaki malların hitap ettiği ortalama tüketiciler açısından, belirtilen markalar arasında ilişkilendirilme ve karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı,
Dava konusu marka başvurusu kötü niyet açısından irdelendiğinde, marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edilmektedir. (Yargıtay HGK’nun 16.07.2008 tarih ve E.208/11-501 – K.2008/507 sayılı “RG 512” kararı.)
Ayrıca Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin 01/02/2012 tarihli T-291/09 sayılı kararının 90. paragrafında, inceleme konusu işaretlerin aynı olması, kötü niyete ilişkin diğer faktörlerin hiçbirisi mevcut değilken, tek başına kötü niyetin varlığını ortaya çıkarmaz tespiti yapıldığı, bir diğer deyişle, kötü niyetle başvurusunun yapıldığı iddia edilen işaretle buna karşı öne sürülen itiraz gerekçesi markaların aynı (veya benzer)
olması veya markaların benzer olduğu yönündeki iddia, tek başına başvurunun kötü niyetle yapıldığını ispatlamayacağı,
Davaya konu markanın yasada öngörülen amacına ve kendisinden beklenen iktisadi işlevlerine aykırı amaçlarla yapılmış bir tescil başvurusu olduğu yönünde yeterli kanaate ulaşılmadığı, davacı, davalının başvurusunun 6769 sayılı Kanunun 6/9 maddesi anlamında kötü niyetli bir başvuru olduğunu ispat edemediği,
Yukarıda açıklanan sebeplerle, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından alınan dava konusu…sayılı kararın usule ve hukuka uygun olduğu sonuçlarına ulaşılmış davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalının yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent vekillerinin yüzlerine karşı, diğer davalı vekilinin yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde … Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.15.09.2022
Katip …
e-imzalı
Hakim …
e-imzalı