Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/343 E. 2022/248 K. 08.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/343 Esas – 2022/248

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/343
KARAR NO : 2022/248
HAKİM :…
KATİP : ..
DAVACI : … …
T.C. KİMLİK NO:..
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- ……
VEKİLİ : Av…

DAVALI : 2- …
T.C. KİMLİK NO: ..
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 07/12/2021
KARAR TARİHİ : 08/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/09/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka …. Kararının İptali istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin …. sayılı markanın sahibi olduğunu, ….sayılı markanın da başvurusunu gerçekleştirdiğini, başvuruya karşı davalı yanın …. sayılı markasına dayalı olarak itiraz ettiğini, itiraz üzerine müvekkili markasının reddolunduğunu, ….sayılı markasının hükümsüzlüğü istemiyle dava açtığını, verilen … kararının da hatalı olduğunu, müvekkilinin öncelik hakkı olduğunu, “…” markası üzerinde müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğunu, davalının 2016 yılında gofret üretimi ile ilgili bir ticari işletme açtığını, “….” olarak unvanını tescil ettirdiğini, müvekkili dava dışı 3. Kişi ….ile birlikte tarafların… yevmiye sayılı işlemiyle bir adi ortaklık kurduklarını, sözleşmenin 10.maddesiyle ortaklığın imalatını yapacağı ürünlerde “….” markasını kullanması kararlaştırılmış olduğunu, ortaklık sözleşmesiyle…’nün, kullanmakta olduğu tescilsiz “…” ibareli markanın, ortak amaca ulaşmak için adi ortaklığa malvarlığı olarak konulduğunu, İkinci Adi Ortaklığın kurulmasından sonra, ikinci adi ortaklık işletmesinin …. Vergi Dairesinin …. sırasına kaydı yapıldığını, ilk adi ortaklığın gofret ürünlerinde …. ibareli tescilsiz markayı kesintisiz biçimde kullandığını, Adi ortaklığın anılan tescilsiz markayı kullanmaya başlamasıyla birlikte…’nün kendi adına münferit gofret üretimi olmamış ve bu markayı kullanmadığını, dolayısıyla “…” markası sadece adi ortaklık tarafından kullanıldığından, marka üzerindeki hak sahipliğinin de adi ortaklığa ait işletmeye geçtiğini, taraflar arasındaki adi ortaklık sözleşmesinin…. sayılı işlemiyle feshedildiğini, bu kez müvekkili… ile… …. yevmiye sayılı işlemiyle yeni bir adi ortaklık sözleşmesi imzaladığını, ikinci adi ortaklığın da birincinin devamı olduğundan ….. ibareli tescilsiz markanın sahibi olan işletme, bu kez ikinci adi ortaklığın malvarlığını oluşturduğunu, akabinde tescil kararı alındığını, adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından, markanın sadece bir ortak adına tescilinin yeterli olacağına ve tescilin sadece… adına yapılmasına karar verildiğini, adi ortaklığa ait işletmenin malvarlığında olan marka, … adına tescil edilmiş olsa da, her iki ortağın elbirliği mülkiyetinde olacağı ortakların da bilgisinde olduğunu, … ile Davalı… arasındaki adi ortaklık …. yevmiye sayılı işlemiyle feshedildiğini, fesihle birlikte adi ortaklık birlikte tasfiye edildiğini, markanın ilk defa kullanılmaya başlandığı, birinci adi ortaklık sözleşmesi gereği markanın sahibi olan ve ikinci adi ortaklık sözleşmesi gereği markayı işletme adı olarak da kullanmayı sürdüren “…. adresindeki işletmenin…’e bırakıldığını, tasfiyeden sonra ….” ibare ve biçimli, 30.sınıf ürünleri içeren, 22.03.2018/…. sayılı markanın sahibinin müvekkili olduğunu, fesih belgesinde, tarafların birbirlerinden hiçbir hak ve alacağının kalmadığının ve tarafların birbirlerini ibra ettiklerinin açıklandığını, gerçek ve öncelikli hakkına sahip olan müvekkilin, yeni marka tescil başvuruları yaptırması en doğal yasal hakkı olduğunu, dava konusu başvurunun da seri marka yaratma amacıyla başvuru konusu edildiğini, Müvekkilin 22.03.2018 tarihli, 30. sınıfta tescilli markası “…. ibaresinden oluşmakta iken, yeni marka başvurusu da “….” ibareli ve 30. sınıftaki birebir aynı emtiaları içerdiğini, … esas sayılı dosyasında davalının markasınn hükümsüzlüğünün talep edildiğini, müvekkilinin müktesep hakkının gerçek hak sahipliğinden kaynaklı olduğunu, davalının markasının kötü niyetli olduğunu, iddia ederek …. kararının iptaline karar verilmesini
talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi davalı şahısa usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, ancak davalı şahıs yasal süresi içerisinde davanın esasına cevap vermediği gibi dava dosyasına bilahare herhangi bir savunma da sunmamıştır.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında uyuşmazlık konusu başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik olup olmadığı, karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı, YİDK kararının yerinde olup olmadığı, davacının müktesep hak iddiasının yerinde olup olmadığı sonuçlarına ulaşılmış aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
DEĞERLENDİRMELER
TARAF MARKALARI ARASINDA BENZERLİK VE İLTİBAS İHTİMALİ:
Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedileceği,
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olması olduğu, markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçileceği, görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılması gerektiği,
EMTİALARIN BENZERLİĞİ
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermediği,
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığının incelenmesi gerektiği,
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağı olduğu, bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılmasının gerektiği,
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtildiği,
Nitekim….nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiğinin belirtildiği,
Taraf markaları 30. sınıfta yer alan emtialarda birebir aynı gıda ürünlerini kapsamakta olup markaların bu anlamda benzer ihtiyaçlara yönelik, ortak tüketici grubuna hitap eden, birbiri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde olan, birbirleri yerine ikame edilebir nitelikteki emtiaları kapsadıkları,
Benzerliği tespit olunan bu emtialar arasındaki bu ilişkinin işaretler arasında iltibas ihtimali yaratıp yaratmadığı hususunun tespiti, işaretler yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın mümkün olmadığı,
İŞARETLERİN BENZER OLUP OLMADIĞI DEĞERLENDİRMESİ
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunduğu,
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabileceği, bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesi olduğu, ikinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesi olduğu, bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabileceği, böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacağı,
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli olduğu, ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesinin mümkün olduğu,
Taraf markaları arasında benzerliği tespit olunan 30. Sınıftaki gıda ürünlerinin hemen her yaş, gelir, eğitim, meslek grubundan tüketiciye hitap eden, kolay erişilebilir, görece ucuz ve tüketicinin satın alım esnasında dikkatli şekilde incelemelerde bulunmaksızın çoğu kez anlık kararlar ile satın aldığı ürünler olduğu, nitekim doktrinde de “Plansız satın alma” şeklinde tanımlanan bu durum tüketicinin alışverişe çıktığında önceden planlamış olmadan gerçekleştirdiği durum olarak tanımlandığı, örneğin, diğer ürünlere oranla, dayanıksız, raf ömrü kısa ve düşük fiyatlı olan ürünlerin, plansız satın alma davranışına daha çok konu oldukları, bu çerçevede ilgili tüketicilerinin ortalama dikkat ve özen seviyesine sahip anlık kararlar ile hareket eden kimseler oldukları,
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davalı yanın redde gerekçe markası arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacağı,
….sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğu, karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacağı,
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütünsel bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durum olduğu,
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınması gerektiği, sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, markaların başlangıç kısımlarının fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunup okunmadığı dikkate alınması gerektiği, markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınması gerektiği,
Bu genel ilkeler doğrultusunda taraf markaları incelendiklerinde, dava konusu markanın “….” şeklinde arka fonda sarı bir zemin üzerine rastgele yerleştirilmiş gofret görselleri ile birlikte dağınık görünümlü süt görseline yer verildiği, markanın hakim sözcük unsuru olarak “… gofret” ibarelerinin kullanıldığı, bu ibarenin hemen üstünde oldukça küçük şekilde yazılmış “ereğli” kelimesinin bulunduğu, yine marka üzerinde jenerik nitelikte/markasal ayırt ediciliğe katkısı bulunmayan ürün içeriğine yönelik bilgi yazılarının yer aldığı, bu haliyle markanın esas unsurunun “….” kelimesi olduğu, “gofret” sözcüğünün tescili talep edilen emtialar açısından cins bildirdiği, “ereğli” kelimesinin ise hem coğrafi bir yer adını işaret etmesi hem de konumlandırma/boyut gereği tali nitelikte kullanıldığı,
Davalı yanın redde gerekçe markası ise “…” şeklindeki olup anılan markanın da sarı bir fon üzerinde tek bir kremalı gofret görselinin, süt dalgası üzeirne konumlandırılması ile oluşturulduğu, markanın hakim unsurunun “…” şeklinde bir kişi adı – soyadını işaret eder niteilkte olduğu, bu ibarenin altında “… şeklinde bir slogana yer verildiği, sloganın tali nitelikte kullanıldığı, yine markanın alt kısmında ise ayırt ediciliğe katkısı bulunmayan “kremalı gofret” ibarelerine yer verildiği,
Bu halde tespiti gereken husus dava konusu markadaki “…” esas unsuru ile davalı yanın redde gerekçe markasındaki “….” esas unsuru ve yine markaların bütünsel kompozisyonları itibariyle, tüketicilerin taraf markaları arasında herhangi bir şekilde iltibas yaşama riskinin bulunup bulunmadığı olduğu,
Öncelikle taraf markalarının bütüne hakim görsel kıyaslamalarında herhangi bir benzerlik ilişkisi içerisinde olmadıkları, dava konusu başvurunun görsel anlamda arka planını kapsayan çok sayıda gofretin soluk bir zemin üzerine konumlandırılması ve alt kısmında süt dalgasına yer verilmesi ile oluşturulduğu, bütüne hakim rengin kırmızı olduğu, halbuki redde gerekçe markada yalnızca tek bir gofret görselinin kullanıldığı, bütüne hakim rengin sarı ve beyaz olduğu, gofret ürünlerine yönelik markalarda ürün içeriğini işaret eder şekilde gofret görseli kullanılması olağan bir kullanım olduğu gibi süt dalgası, çikolata vb. şekilde yine ürün içeriğine yönelik dekoratif görseller kullanılmasının da bütünsel ayırt ediciliğe katkısının tali olacağı, bu halde taraf markalarının görsel anlamda birbiri ile herhangi bir benzerlik taşımadığı,
Bununla birlikte taraf markalarında ortak olarak “…” kelimesinin yer aldığı, anılan ibare dilimizde “Ün salmış olan, tanınmış, şöhretli, meşhur, şanlı, namlı, namdar, anlı şanlı” anlamlarına gelen bir sözcük olup esasen uyuşmazlık konusu emtialar bakımından da ayırt edici olduğu, ancak anılan ibarenin taraf markalarındaki kullanım biçimleri ve buna bağlı olarak tüketicide yarattığı algılar farklı olduğu, başka bir ifadeyle dava konusu markada “…” kelimesi münhasır esas unsur olarak kullanılmakta iken redde gerekçe davalı markasında “….” şeklinde doğrudan bir kişi adını işaret eder nitelikte kullanıldığı, bu açıdan taraf markalarının kavramsal olarak da birbirinden farklılaştığı, dava konusu markada “…” ibaresi kelime anlamı ile kullanılırken, davalı markasında anılan ibarenin bir kişiyi işaret eder şekilde soyadı niteliğinde kullanıldığı,
Son olarak işaretler fonetik olarak karşılaştırıldıklarında, dava konusu markanın “ereğli … gofret” ya da “… gofret” olarak telaffuz edileceği, halbuki davalı markasının tek başına “… gofret” şeklinde değil “…” olarak telaffuz edileceği
Bu halde markalardaki ortak unsur olaran “…” kelimesinin, taraf markalarının bütünsel algılarına olan etkisinin aynı olmadığı, kaldı ki günlük dilde kullanılan, …., yaratılmış ya da özgün niteliği bulunmayan bu tür ibareler, normal şartlarda, ayırt edicilikleri kendiliğinden çok yüksek nitelikte olmayan, pek çok firma tarafından tercih edilen ve kullanılan işaretler olup bu tür kelimelerin ortak kullanımları ile yaratılan markalarda, ortaya çıkan bütünsel algının, hitap edilen tüketici grubunda markaların aynı iktisadi kaynağa ait olduğu yönündeki bir sonuca doğrudan sebebiyet vermeyeceği, özellikle “…” kelimesinin aynı zamanda ülkemizde yaygın olarak kullanılan bir soyisim olduğu da gözetildiğinde, tüketicinin salt bu ibareden kaynaklı karşı karşıya kaldığı her bir markanın, birbiri ile aynı ya da benzer veyahut işletmesel bir bağlantı içerisinde olduğunu düşünmesi olağan bir tüketici yaklaşımı olmayacağı,
“…Başvuruya itiraz eden davacı şirketin itiraza dayanak markaları da “….” esas unsurundan oluşmaktadır. Taraf markaları kapsamında bulunan ortak “….” ibaresi öncelikle ülkemizde yaygın kullanılan bir soyadı olduğu gibi, aynı zamanda bir hayvan ismi olarak bilinmektedir. Davalı şahsa ait başvuru markası ise, davalı şirketin yetkilisinin ad ve soyadından oluşturulmuş, tamamen farklı algıya yol açan bir ad-soyad markasıdır. Bu halde, taraf markaları arasında ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim itibariyle karıştırılma ihtimali bulunmadığının kabulü gerekirken, yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetli olmamış ve hükmün davalılar yararına bozulması gerekmiştir.”
Bu bağlamda her ne kadar taraf markaları ortak olarak “…” kelimesini taşımakta iseler de davacı yanın markasının bütünsel algısı itibariyle tüketici nezdinde bıraktığı izlenim ile davalı yanın redde gerekçe markasının bütünsel algısı itibariyle tüketici nezdinde bıraktığı izleniminin esasen birbirinden somut olarak farklılaştığı, ortalama zeka ve dikkat düzeyinde sahip herhangi bir tüketicinin, bu iki işaret arasında, tescile konu marka örnekleri gözetilerek yapılan bir değerlendirmede, herhangi bir benzerlik kurmayacakları, işaretleri birbirinden farklı iki ayrı marka olarak algılayacakları, görsel anlamda markaların bütünsel algılarının birbiri ile herhangi bir şekilde yanaşma/benzerlik dahi taşımadığı,
….’nce, Dairemiz bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davaya konu “….” markası bir bütün olarak değerlendirildiğinde, markaya eklenen “SES” ibaresinin markayı “….” ibaresinden uzaklaştırarak markaya ayırtedicilik kazandırdığı ve ibarenin farklı bir anlam taşıdığı gözetildiğinde, markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimali bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir”
Bu haliyle taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldıklarında görsel, işitsel ve kavramsal unsurların hiçbiri açısından, tüketicinin, işaretler arasında yanılgı yaşayabileceği mahiyette güçlü bir benzer algı ediniminin mümkün olmadığı, her ne kadar markalar kapsamındaki emtialar ortalama düzeyde tüketicilere hitap eden, hatta çoğu zaman küçük çocuklar tarafından da satın alınabilir ürünler ise de, küçük bir çocuk tüketicinin bu tür ürünleri satın alımında özellikle görsel hafızasının daha yüksek olacağı ve ürünü ambalajı ile tanıyarak tercih etme ihtimalinin, ürün üzerindeki sözcük unsurlarına yükleyeceği anlamdan daha yüksek olacağı düşünüldüğünde, markaların yine karıştırılmayacağı, genel anlamda bu iki taraf markasını karıştıracak olan kişilerin ortalama tüketici olarak dahi nazara alınmasının olanaksız olduğu, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı,
“İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; başvuru markasındaki 30. sınıf ürünlerin davacı markalarında yer aldığı, ancak başvuru konusu işaretin, görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları umumi intiba olarak davacı markalarından farklı olduğu, sadece sonlarında yer alan “….” ibaresinin ortaklığının iltibasa neden olmayacağı, ….” ibaresini “…” ve “….” ibarelerinin nitelediği, ortalama tüketicilerin aradaki farklılığı algılayabileceği, davacının “….” ibareli özel biçimli markasının 30. sınıf ürünler bakımından bilinirliğinin, taraf markalarının farklı olması nedeniyle sonuca etkisinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. … Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; davacı vekilinin istinaf başvurusunun, ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu gerekçesiyle esastan reddine karar verilmiştir”
Sonuç olarak her ne kadar taraf markaları, başvuru kapsamında yer emtialar bakımından birebir aynı kapsama sahip iseler de markaların bütünsel mizanpajlarının ilgili tüketiciler nezdinde yarattıkları algıların somut bir biçimde farklılaşmış olduğu, tüketicinin, davacıya ait markaları taşıyan mal ya da hizmetlerden yararlanmak isterken, davalıya ait markayı taşıyan mal ve hizmetleri satın alma olasılığının bulunmadığı, dava konusu markanın bütün olarak davalı markası ilişkilendirilebilir olmadığı, başvuru konusu işaret ile davacı markası arasında işletmesel bağlantılandırmayı tesis eden herhangi bir unsurun da bulunmadığı, markalardaki ortak unsur olan “…” kelimesinin her iki markadaki kullanım biçiminin oldukça farklı olduğu ve buna bağlı farklı algılar yarattığı, “…” kelimesinin sık kullanılmayan, ender rastlanılan bir soyisim de olmadığı gözetildiğinde, “…” şeklindeki bütünsel vurgunun özellikle “…” ibaresinde de toplanmayacağı bir durumda davalı markasının bütün olarak algılanacağı, bu halde dava konusu markanın da davalı markasının serisi olarak algılanmayacağı, dolayısıyla taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olmayacağı,
. DAVACI YANIN, DAVA KONUSU BAŞVURU AÇISINDAN SERİ MARKA İDDİASI / MÜKTESEP HAK İDDİASI:
Yargıtay kararlarında kazanılmış hak sağlayan önceki markaların belirlenmesi yönünden bazı ölçütler getirilmiş ve getirilen bu kriterler güncel kararlarda da geçerliliğini koruduğu, Buna göre;
Öncelikle kazanılmış hak sağlayan markanın tescilli olması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi gerekir.
İkinci olarak bu markaya dayalı olarak yapılan sonraki başvuruda kazanılmış hak sağlayan markanın asli unsuru muhafaza edilerek, işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle oluşturulması gerekmektedir. Zira önceki markanın asli unsuru dahi değişmiş ise bu artık yeni bir marka başvurusu olacağından önceki markanın zaman içindeki değişikliklere uyarlanması için yapılmış bir başvuru olduğu kabul edilemez.( Bkz aynı doğrultuda ….)
Son olarak sonraki başvurunun, önceki markanın kapsadığı mal/hizmet ile aynı veya aynı tür emtiaları içermesi, kapsamını genişletme yoluna gitmemesinin zorunlu olduğu,
Görüleceği üzere müktesep hak iddiasının temel gerekçesi markanın taraflar arasında çekişme konusu olmaktan çıktığının kabul edilmiş olunması olduğu, çekişme konusu olmaktan çıkmanın temel şartı ise önceki markanın tescili üzerinden asgari beş yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması olduğu, bununla birlikte Yüksek Mahkemenin güncel içtihatlarında müktesep hakkın varlığı için, önceki dayanak markanın fiili kullanımının varlığının da aranılması gerektiğini istikrarlı bir şekilde vurgulamakta olduğu,
Davacı yanın müktesep hak iddiasına dayanak yaptığı markası 22.03.2018 başvuru ve 15.10.2018 tescil tarihli ve “ŞEKİL” ibareli 30. Sınıftaki “Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler.” Emtialarını içerir markasıdır. Anılan markanın tescil tarihi 15.10.2018 olup dava konusu markanın başvuru tarihi olan 10.08.2020 tarihi itibariyle tescil üzerinden 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği, bu halde davacı yanın anlıan markaya dayalı müktesep bir hak iddiasında bulunmasının mümkün olmadığı,
Bununla birlikte davacı yanın gerçek hak sahipliği karinesi ile müktesep haktan yararlanması mümkün olmayıp gerçek hak sahipliği karinesinin, hak sahibine, sonraki bir markaya itiraz etme ve/veya hükümsüzlük davası açma hakkı tanıdığı ve fakat tescil engelini aşmaya hak tanımadığı, bu halde davacı yanın, “… gofret” ibaresi üzerinde, dosya kapsamında ileri sürdüğü hususlar çerçevesinde gerçek hak sahibi olduğu bir durumda dahi, bu hakka dayalı olarak dava konusu başvuruyu, sicilde kayıtlı önceki markalara rağmen tescil ettirmesi mümkün olmayacağı, nihai anlamda ise taraf markaları arasında SMK m. 6/1 kapsamında yapılan değerlendirmelerde işaretler arasında karıştırıma ihtimalinin mevcut olmayacağı, davacı yanın müktesep hak karinesinden yararlanamayacağı
Dava konusu…. sayılı marka kapsamında yer alan 30. Sınıf mallar ile davalı yanın redde gerekçe markası kapsamında aynı sınıfta yer alan malların birebir aynı olduğu,
Ancak yukarda açıklanan nedenlerle taraf markaları arasında, ilgili tüketici grubu nezdinde dahi, karıştırılma ihtimaline yol açacak düzeyde bir benzerliğin bulunmadığı,
Davacı yanın müktesep hak karinesinden yararlanabileceği bir markasının bulunmadığı, fiili kullanımdan kaynaklı hak sahipliğinin müktesep hak için yeterli olmadığı sonuçlarına ulaşılmış davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davalı kurum kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalı kuruma verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı …’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalının yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı … vekillerinin yüzlerine karşı, diğer davalının yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde …. Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.08.09.2022
Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı