Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. … 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/338 Esas – 2022/188
T.C.
…
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2021/338
Karar No : 2022/188
Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali
Dava Tarihi : 03/12/2021
Karar Tarihi : 09/06/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 09/06/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçelerinde özetle; davacının kuruyemiş ve kuru meyve üretimi, danışmanlığı ve tedariki konularında hizmet veren yerli bir firma olduğunu, davacının “…” markalı ürünlerinin piyasada yüksek oranda karşılık bulması ve hem yurt içinde hem de yurt dışında yüksek satış rakamlarına ulaşması nedeniyle huzurdaki davaya konu marka başvurusunda olduğu gibi markalarının taklit edilmeye başlandığını, halbuki “…” markasının davacı adına Türkiye’de, Avrupa Birliği’nde, Kosova’da ve ABD’de tescilli olduğunu, davacının bu markalarına dayalı olarak dava konusu edilen 2019/109939 sayılı markanın ilanına dosyaladığı itirazın TÜRKPATENT’in Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından kısmen kabulü kararına davalı firmanın dosyaladığı itirazların YİDK tarafından kabul edilmesinin, kısmen reddi kararına da davacının dosyaladığı itirazlarının YİDK tarafından reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı işlemler olduğunu, halbuki taraf markalarının birbirlerine benzediğini ve aynı mal/hizmetler kapsamında kullanılacaklarını, bu durumun karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalini doğurduğunu, karşılaştırılan markaların her ikisinde de birebir aynı “…” ibaresinin esas unsur olarak kullanıldığını, bu ibarenin uyuşmazlık konusu olan 29, 30 ve 35. Sınıflara giren emtialar açısından markasal hüviyette ayırt ediciliğinin yüksek olduğunu, söz konusu emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin dikkat/özen/bilgi/ seçicilik seviyelerinin düşük olduğunu, davacının ve davalı firmanın ürün yelpazelerinin aynı olduğunu ve her ikisinin de üretim tesislerinin Eskişehir’de bulunduğunu, bu durumların markalar arasındaki karıştırılma ihtimalini daha da arttırdığını, davalı firmanın davacının “…” ibareli tasarımlarını gasp ederek kendi adına tescil ettirmeye çalışmasının yargıya intikal etmiş bir uyuşmazlık olduğunu ve Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 2020/189 Esas No.lu dosya tahtında bu uyuşmazlıkla ilgili yargılamanın devam etmekte olduğunu, zaten de davalı firmanın davacının markalarına ve tasarımlarına benzer nitelikteki işaretlerin kendi adına tescili için TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı başvurularının TÜRKPATENT tarafından reddedildiğine yönelik emsal kararların bulunduğunu ifade ederek, TÜRKPATENT YİDK’nın … sayılı kararlarının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı TÜRKPATENT vekili cevaplarında özetle; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunmasına ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden farklı olduklarını, tüketicilerin karşılaştırılan markaları parçalara bölerek içlerinden sadece “…” ibaresini seçip işaretleri bu şekilde algılamasının makul ve beklenebilir olmadığını, bu nedenle çekişme konusu mal ve hizmetler açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevaplarında özetle; huzurdaki davanın öncelikle zamanaşımı ve husumetten usulen reddedilmesi gerektiğini, davalının 1995 yılından beri ağırlıklı olarak kuruyemiş ve kuru meyve sektöründe faaliyet gösterdiğini, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı 2019/112046 sayılı markasının davalının dava konusu edilen markasından sonraki bir tarihte TÜRKPATENT kayıtlarına girdiğini, ayrıca bu marka başvurusunun TÜRKPATENT tarafından tümden reddedildiğini, dolayısıyla davalının bu marka başvurusuna dayalı olarak SMK m. 6/1 hükmü kapsamında bir korumadan yararlanamayacağını, davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı diğer markasının da dava konusu edilen markadan görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktığı toplu intiba yönünden farklı olduğunu, söz konusu markada geçen “…” ibaresinin markanın esas unsuru olamayacağını, dava konusu markanın başlangıç kısmında geçen “…” ibaresinin de tüketicler nezdinde öncelikli olarak algılanacağını, yani dava konusu markada da esas unsurun “…” ibaresi olmadığını, zaten de bu ibarenin yerleşik anlamı itibariyle markasal hüviyette ayırt ediciliğinin düşük olduğunu ve bir markanın esas unsuru olamayacağını, davalının “… kara” ibaresini içeren seri markalarının mevcut olduğunu ve bu markaların davacının markasından önceki tarihlerden beri korunduğunu, bu durumun da davalıya dava konusu edilen ibare üzerinde kazanılmış bir hak sağladığını, huzurdaki davaya konu YİDK kararlarının verildiği tarihten sonra hazırlanmış ve dolayısıyla da TÜRKPATENT işlem dosyasına sunulmamış olan uzman görüşünün huzurdaki davada delil olarak değerlendirilemeyeceğini, davacının dava dilekçesinde bahsettiği … Esas No.lu davanın huzurdaki uyuşmazlık ile ilgili olmadığını, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı, YİDK kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davalının 2019/109939 sayılı “… …” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Dava konusu, davalının … sayı ve “… …” ibareli marka için 07/11/2019 tarihinde 29,30,35.Sınıf mal/hizmetleri kaplayacak şekilde tescili için başvuruda bulunduğu, başvurunun yayımlanmasına karar verildiği, ilana karşı davacı 2019/112046, 2018/118464 sayılı “…, goldharvest …” ibareli birtakım markalarına dayanarak itirazda bulunulduğu, itirazın kısmen kabulüne karar verildiği, kısmen kabul kararına karşı hem davacının hem de davalının itirazda bulunduğu, davacının itirazının TÜRKPATENT’in YİDK’nın 01.10.2021 tarihli … sayılı kararı ile reddedildiği, başvuru sahibi davalı firmanın itirazının ise TÜRKPATENT’in YİDK’nın … sayılı kararları ile nihai olarak kabul edildiği ve başvurunun kapsamına “hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç” ürünlerinin iade edildiği ve bunun üzerine işbu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet ” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Her ne kadar davacı taraf, huzurdaki davasında ve TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı itirazlarında, rüçhan tarihi itibariyle dava konusu edilen markadan daha önceki bir tarihe denk gelen korumayı haiz … sayılı markasına da dayanmakta ise de, bu markanın, huzurdaki davaya konu olan YİDK kararlarının verildiği 01.10.2021 tarihinde, kapsamına giren tüm emtialar açısından hükümden düşmüş olduğu, TÜRKPATENT’in dava dosyasına girmiş olan ve dahi www.turkpatent.gov.tr web sitesinde mevcut olan kayıtlarından anlaşılmaktadır. Halbuki, tescilsiz/hükümden düşmüş bir markaya dayalı olarak SMK m. 6/1 hükmü kapsamında hak iddia edilmesi, hukuken mümkün değildir. Nitekim, dava konusu edilen YİDK kararlarından … sayılı kararda da, kararın verildiği tarihte mevcut olan bu “hükümsüzlük” durumu kapsamında yapılan bir tespitin gereği yerine getirilmiştir. Yani, davacının 2019/112046 sayılı markasının SMK m. 6/1 hükmü kapsamında somut uyuşmazlıkta değerlendirmeye dahil edilmemiş olması, fiili durum ile uyumlu, yerinde ve doğru bir karardır. Dolayısıyla, SMK m. 6/1 hükmü kapsamında yapılan inceleme ve değerlendirmelere, davacının 2019/112046 sayılı markası esas alınmadığı anlaşılmıştır.
Davalı firmanın tescil ettirmek istediği marka ile davacının davaya/itirazına mesnet aldığı tescilli markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyecektir.
Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markası renk, şekil ve kelime unsurlarını birlikte ihtiva eden karma bir marka olduğu; işarette siyah bir zemin üzerine altın sarısı renklerle bir başak tanesini/bitkiyi andıran geniş yer kaplayan bir şekil ve bu şeklin altına aynı renkli harflerle birleşik olarak yazılmış “GoldHarvest” ibaresi ve en alta da, “GoldHarvest” ibaresine ve bilhassa da işarette kullanılan şekil unsuruna nispeten çok küçük puntolarla ve bu unsurlarla aynı renk tonlarında yazılmış “…” ibaresi konuşlandırıldığı; dava konusu marka ise, renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markası olduğu; işarette aynı yazım karakterinde, aynı puntolarda siyah renkli büyük harflerle iki ayrı satırda “…” ve “…” ibareleri yazıldığı;
“…” ibaresinin davalının çatı markası olduğu davalının delilleri meyanında dava dosyasına sunduğu belgelerden netlikle anlaşılmakla, dava konusu edilen markanın esas unsurunun “…” ibaresi olamayacağı, zira; halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası veya bir firmanın ticaret unvanının kılavuz unsuruyla birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalara uygulamada sıklıkla rastlandığı ve bu tip markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası (veya ticaret unvanı kılavuz unsuru) arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerektiği; dolayısıyla, dava konusu edilen markanın esas unsurunun, aynı satırda aynı düz yazım karakterinde siyah renkli büyük harflerle ve aynı puntolarda yazılmış olan “…” kelime öbeği olduğu;
Davacının markası ise, markayı oluşturan işarette kullanılmış olan şekil unsurunun işarete kattığı ayırt ediciliğin, işarette geçen kelime unsurlarından daha düşük seviyede kaldığının söylenemeyeceği; her ne kadar, basit şekil unsuru yanında baskın kelime unsurları ihtiva eden markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur” ise de, davacının markasında kullanılmış olan şekil unsurunun “basit” olduğunun ve işarette kapsadığı yer itibariyle, işaretin genel görünümünde geri planda kaldığının ve markanın genel görünümü itibariyle, çok küçük puntolarla yazılmış “…” kelime öbeğinin işarette tek başına ön plana çıktığının kabulünün mümkün olmadığı; diğer bir ifadeyle, işarette geçen şekil unsuru, orijinal bir kompozisyonu haiz, özellikli bir şekil olduğundan ve dahi işaretin büyük bir kısmını tek başına kapladığından, “basit/alelade” bir şekil olarak nitelendirilemediğinden, işarete kattığı ayırt ediciliğin işarette geçen “Gold Harvest” ve uyuşmazlık konusu olan, çok küçük puntolarda yazılmış “…” kelime unsurlarından daha düşük seviyede kaldığı söylenemeyeceği; zaten de “Gold Harvest” kelime öbeği de, dava konusu edilen markadaki “…” ibaresi gibi, davacının çatı markası ve ticaret unvanının kılavuz unsuru olduğu ve markanın esas unsuru olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı; davacının markasında “…” ibaresi de, çok küçük puntolarda, işaretin en alt kısmında belli/belirsiz bir biçimde yazılmış olduğundan, işarette görsel açıdan dikkat çekmediği ve işarette büyük yer kaplayan şekil unsurunun yanında görsel açıdan sönük kaldığı; davacının markasında kullanılmış olan şekil unsurunun, işaretin bir bütün olarak bıraktığı genel izlenimin, tümüne hakim olan görünüşün ve ayırıcılığını vurgulayan imajın, davacının markasının görünümünü, davalının sırf kelime markası olan markasının görünümünden yeterli derecede farklılaştığı; taraf markalarında ortak olarak “…” ibaresinin geçiyor olmasının, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı anlaşılmıştır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da, aynı sonucu verdiği; markalarda okunuşunu, aynı “…” ibaresinin markalarda ortak olarak bulunması, taraf markalarında bu kelime öbeğinin başkaca kelimelerle bir arada kullanılması nedeniyle, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları fonetik açıdan benzer hale getirmeye yeterli olmadığı;
Kavramsal açıdan; markalarda ortak olan “…” sıfat tamlamasının Türkçe’de yerleşmiş ve bilinen bir anlamı olduğu, bu tamlamanın taraf markalarında ortak olarak geçiyor olması, işaretlerin tüketici zihninde ilk anda uyandırdığı algıyı bir derece yakınlaştırıyor ise de, bu yakınlaşmanın işaretler arasındaki görsel ve işitsel farklılıklar gözetildiğinde, işaretleri benzer kılmaya yetecek yoğunlukta bir yakınlaşma olmadığı;
Neticide; karşılaştırılan markalarda ortak olarak geçen “…” tamlamasının Türkçe’deki yerleşik ve bilinen anlamı nedeniyle markasal hüviyette ayırt ediciliğinin düşük olup olmadığına bakıldığında ise, herkes tarafından bilinen/kullanılan, ayırt edici niteliği zayıf ibarelerden oluşan markalarla iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceğine, bu tür zayıf ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğuna dair yerleşmiş/emsal yargı kararlarının mevcut olduğu; bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edildiği; buna özellikle zayıf unsurlardan oluşan markaların yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlandığı; böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediğinin kabul edildiği; dava konusu somut uyuşmazlıkta ise; bu tamlamanın bahsi geçen anlamı itibariyle somut uyuşmazlık konusu olan gıda ile ilintili emtialar ve dahi 35. Sınıfa giren tüm hizmetler açısından somut ayırt ediciliğinin yeterince yüksek olduğu, “…” tamlamasının markasal hüviyette “zayıf bir ibare” olmadığı;
Netice; somut olayda, karşılaştırılan markaların görsel, işitsel açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olmadığı, kavramsal açıdan ortaya çıkan yakınlaşmanın da görsel/işitsel benzerliklerin önüne geçebilecek yoğunlukta olmadığı anlaşılmıştır.
Ortalama tüketici, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemez. Sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışır. Ortalama alıcı kitlesinin tamamı karıştırma tehlikesine maruz kalmasa bile bir kısmının bu risk altında bulunması dahi karıştırılma ihtimalinin gerçekleştiğinin kabulü için yeterlidir.
Ancak; ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder.
Somut olayda; davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 29 ve 30. Sınıflara giren gıda ürünlerinin hepsi nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünler olduğu ve hitap ettikleri tüketicilerin markaları aynı anda incelemeye tabi tutmaması, küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde incelememesi, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışması nitelikleri de gözetildiğinde, bu emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesinin, en azından, bu emtiaları satın aldıkları anda düşük olduğu; aynı şekilde, bu emtiaların 35. Sınıf altında toptan/perakende satış hizmetlerine konu olması halinde de ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesinin düşük olacağı, bunlar haricinde kalan ve 35. Sınıfa giren hizmetlerin alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesinin ise, bunların tüketicinin/alıcının gündelik (her anının, rutininin) ihtiyaçlarını karşılamadığı, sık satın alınan hizmetler olmadığı gözetildiğinde, bu alıcıların, söz konusu emtiaları satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirdiği, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz hizmet alma riskini azaltmaya çalıştığı, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını verdiği, bu alıcıların dikkat/özen/seçicilik/bilinç seviyelerinin ortalamanın üstünde olduğu anlaşılmıştır.
Dava konusu edilen markanın kapsamına giren tüm mal ve hizmetler, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markanın kapsamında birebir yer aldığı, aralarındaki tek fark, davacının markasının kapsamına 35. Sınıf altında sadece gıda maddelerinin değil, daha geniş bir kümeye giren tüm emtiaların toptan/perakende satışı/mağazacılık hizmetlerinin girdiği; dolayısıyla davalının markasının kapsamına giren/alınmak istenilen tüm emtialar açısından somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği;
Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm mal ve hizmetler açısından emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği ve taraf markalarının hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin, gıda ile ilintili mal ve hizmetler özelinde düşük, 35. Sınıfa giren hizmetler açısından ise daha yüksek olduğu anlaşılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici /müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
Taraf markalarda ortak olarak geçen “…” kelime öbeğinin mevcudiyeti, taraf markalarının bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler, tümüne hakim olan görünüşler ve ayırıcılığını vurgulayan imajları ve davalının markasının kelime markası olma özelliği, davacının markasında ise işaretin büyük kısmını kaplayan baskın bir şekil unsurunun kullanıldığı gerçekleri gözetildiğinde, taraf markalarının görsel ve işitsel açılardan yakınlaşması için yeterli bir ortaklık olmadığı; davacının markasında kullanılan şekil unsurunun işaretin genel görünümüne kattığı ayırt edicilik sebebiyle, davacının markasında “…” ibaresinin öne çıkarak markayı davalının kelime markasıyla yakınlaştırmadığı;
Neticede; her ne kadar taraf markaları birebir aynı mal ve hizmetlerde kullanılacak ise ve bu mal ve hizmetlerden gıda ile ilintili olanların hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin, bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi yüksek değil ise de, markaların benzememesi halinin, halkın söz konusu emtiaların aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini ortadan kaldırdığı, halkın yanılması ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, yani somut olayda markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Neticede; dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Davacının, dava konusu edilen YİDK kararlarının verildiği tarihte tescilsiz/hükümden düşmüş olan 2019/112046 sayılı markaya dayalı olarak SMK m. 6/1 hükmü kapsamında bir koruma talep edemeyeceği, karşılaştırılan markaların görsel ve işitsel açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olmadığı, kavramsal açıdan ortaya çıkan yakınlaşmanın da görsel/işitsel benzerliklerin önüne geçebilecek yoğunlukta olmadığı, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından ayniyet şartının gerçekleştiği, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen gıda ile ilintili mal ve hizmetlerin hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin yüksek olmadığı, diğer hizmetlerin alıcı kitlesinin bu seviyelerinin ise ortalamanın üstünde olduğu, karşılaştırılan markalar benzemediğinden, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, YİDK kararlarının yerinde olduğu ve iptali şartlarının oluşmadığı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan peşin alınan 59,30.-TL harcın mahsubu ile kalan 21,40.-TL’nin davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
Davalı şirket ve davalı kurum kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde … Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.09.06.2022
Kâtip Hâkim
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır