Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA
ESAS NO : 2021/325
KARAR NO : 2022/252
HAKİM : … …
KATİP : … …
DAVACI : … – …
VEKİLLERİ :Av. … – …
DAVALI : 1- ….
VEKİLİ : Av. … -….
DAVALI : 2-….
VEKİLİ : Av. ….
DAVALI : 3- … – …
VEKİLİ : Av. … – ….
DAVA : Marka … Kararının İptali ile Tescil
DAVA TARİHİ : 24/11/2021
KARAR TARİHİ : 08/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/09/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka … Kararının İptali ile Tescil istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin 1979 yılından bu yana oyuncak tasarımı, üretimi ve pazarlaması sektöründe faaliyet gösterdiğini ve ürünlerinin halihazırda tüm dünyada satıldığını, müvekkilinin dava konusu edilen …. ….” markası altında ürettiği oyuncakları ilk olarak 2016 sonunda dünya çapında piyasaya sürdüğünü, bu oyuncakların 5 seneye yakın süredir 4-14 yaş arası çocuklar tarafından en çok tercih edilen 10 oyuncaktan biri olduğunu, bu ürünlerin elde ettiği bilinirlik sayesinde, davacının aynı yaş grubuna yönelik olarak tekstil gibi yan ürünleri de dünya çapında satışa arz ettiğini, müvekkilinin ….” markasının …. başta olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde tescilli olduğunu, müvekkilinin bu markayı 03, 09, 14, 16, 18, 20, 21, 24, 25, 28 ve 41. Sınıflara giren emtialarda tescil ettirmek üzere yapmış olduğu başvurunun ilanı üzerine davalı firma ve davalı şahıs tarafından dosyalanan itirazlar doğrultusunda müvekkilinin markasının 14, 16, 18 ve 21. Sınıflara giren emtialarda davalı … tarafından kısmen reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira taraf markalarının karıştırılma ihtimalini doğuracak şekilde benzer olmadıklarını, markaların genel görünümlerinin ve toplu intibalarının farklı olduğunu, karşılaştırılan markalarda ortak olan “surprise” ibaresinin yaygın kullanımı ve bilinen anlamı nedeniyle markasal hüviyette ayırt ediciliğinin düşük olduğunu ve bu ibarenin kullanımının tek bir firmaya bırakılmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin markasında ön planda olan ve ayırt edici bir konseptte yazılmış olan…. ibaresine müvekkili tarafından dünya çapındaki faaliyetler kapsamında ayırt edicilik kazandırılmış olduğunu, ayrıca karşılaştırılan markaların kapsadığı emtiaların da aynı/benzer olmadığını, müvekkilinin markasının kısmen reddedildiği 16 ve 21. Sınıflara giren emtiaların müvekkilinin tanınmış olduğu kendi sektörüne yönelik olarak dar alanda sınırlandırılmış ve özelleştirilmiş emtialar olduğunu, kısmi red kararına mesnet alınan …”lu markanın tescilinden önceki tarihlerde müvekkilinin …”lu markalarını Paris Konvansiyonu’na üye bir çok ülkede tescil ettirmiş olduğunu ve bu ibarenin SMK m. 6/3 hükmü kapsamında “gerçek hak sahipliği” ilkesi uyarınca müvekkili adına…’de de koruma altında bulunduğunu, müvekkilinin bu markasını dava dışı üçüncü firmalara lisans vererek Türkiye’de de kullanmakta olduğunu, zaten de davalı şahsın kısmi redde mesnet alınan markasının kötü niyetle tescil edilmiş bir marka olduğunu, bu markanın müvekkilinin gerçek hak sahipliği nedeniyle dava konusu edilen markanın tescilinin önünde bir engel oluşturamayacağını beyan ederek….’nın dava konusu edilen 23.09.2021 tarihli ve …sayılı kararının iptali ile müvekkilinin … sayılı marka başvurusunun tescil işlemlerinin kısmen reddedildiği tüm mallar bakımında da devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal düzeyde birbirleriyle karıştırılma ihtimali doğuracak derecede benzer olduğunu, davacının marka başvurusunun kapsamında çıkartılan emtialar açısından, taraf markalarının aynı veya ilişkili emtialarda kullanılacağını, başvurunun davacı tarafından tescilden önce kullanılıyor olmasının verilen kısmi ret kararının yerindeliğini etkileyen bir husus olmadığını ifade ederek açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi davalı firmaya usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, ancak davalı firma yasal süresi içerisinde davanın esasına cevap vermemiş, ilk duruşma celsesinde ise; bir bütün olarak değerlendirildiğinde markaların karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu ve dava konusu edilen … kararının yerinde olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şahıs vekili dilekçeleriyle özetle ; dava dilekçesi davalı şahısa usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, ancak davalı şahıs yasal süresi içerisinde davanın esasına cevap vermemiş, ancak duruşmadaki beyanlarıyla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporları alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taraf iddiaları karşısında … Kararının iptali koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER;
… BAŞVURU SAYILI MARKASI İLE DAVALILARIN TESCİLLİ MARKALARI ARASINDA İLTİBAS TEHLİKESİ/KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN OLUŞUP OLUŞMADIĞI HUSUSU:
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
• Markaların ayniyeti/benzerliği,
• Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
• Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali,
üzerinde durulacaktır. Buna göre;
Markaların ayniyeti/benzerliği:
Davacı tarafın tescil ettirmek istediği marka ile bu markanın kısmi red kararına mesnet alınan davalılara ait tescilli markalar birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyecektir.
Markaların benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir. Şöyle, ki;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Uyuşmazlık konusu olan markalar yan yana konularak görsel olarak karşılaştırıldığında; davalıların markaları, renk ve şekil unsurlarından yoksun birer kelime markasıdır; markalarda geçen kelimeler düz yazı karakterinde/özelliği olmayan siyah renkli büyük veya küçük harflerle yazılmıştır. Davacının markası ise, ayrı yazılmış bir kısaltma ve kelimeden müteşekkildir; “….” kısaltması özel bir yazım karakterinde ve stilize edilmiş halde büyük harflerle ve büyük puntolarla yazılmıştır, ….” ibaresi ise nispeten küçük puntolarda, … kısaltmasının üç boyutlu imajını veren “gölgesi” içerisinde işaretin altı kısmına konuşlandırılmıştır ve sonuna da, “surprise” ibaresinin anlamı ile uyumlu bir noktalama işareti olan ünlem işareti yerleştirilmiştir. Davalıların markalarında ise,… ve … kelimeleri, markaların tek unsurudur. Buna göre;
Davacının markasında kelime unsurları, özel bir tasarım içinde kullanılmış olduğundan, markanın sırf kelime markası olarak nitelendirilmesi mümkün görülmemiştir. Ayrıca işarette geçen … ibaresi, büyük puntolarla ve dikkat çeken harf tasarımlarıyla yazıldığından, bu ibarenin, işaretin alt kısmına konuşlandırılmış ve nispeten çok daha küçük puntolu harflerle yazılmış …” ibaresinden daha baskın/ön planda bir görüntü sergilendiği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, dava konusu edilen markada, özel yazım karakteriyle birlikte “…” ibaresinin/kısaltmasının, markanın esas unsuru olduğu,
Taraf markalarında ortak olarak geçen “surprise” ibaresi, İngilizce kökenli bir sözcük olup, Türkçe’de de yaygın olarak bilinen ve zaten de aynı kelimeden dilimize geçmiş/yerleşmiş olan anlamı “sürpriz”dir. Bu yönü itibariyle bu kelimenin markasal hüviyette soyut ayırt ediciliği düşük ise de, uyuşmazlık konusu olan, 14, 16, 18 ve 21. Sınıflara giren emtialar açısından somut ayırt ediciliğinin bulunduğu, yine de, böyle, ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri kendilerine marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve ….Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır. Dava konusu edilen markada da, “surprise” ibaresi, geri planda ve küçük puntolarla kullanılmıştır, işarette ön planda olan unsur, özel tasarımla yazılmış “….” ibaresidir, bu durumun, yerleşik içtihatlarda ifadesini bulan “bazı tedbirler almak ve ilaveler yapmak…” şartı ile örtüştüğü, dolayısıyla, somut uyuşmazlıkta, dava konusu edilen markanın, davalı firmaya ait …. sayılı markalarından görsel açıdan yeterli derecede farklılaştığı, diğer taraftan, dava konusu edilen markanın esas unsuru olduğu tespit edilen ….” ibaresinin yazım stilindeki farklılıklar dahi dava konusu edilen bu markayı kısmi red kararına mesnet alınan… sayılı markasından yeterli ölçüde farklılaştırmaya yetmemektedir; karşılaştırılan markaların esas/tek unsuru aynı kısaltma/ibaredir. Taraf markalarında ortak olan ….” kısaltması, internetteki sosyal/sanal platformlardaki sohbetlerde sıklıkla kullanılan ve anlamı herkes tarafından iyi bilinen bir kısaltmadır ve “laugh out loud” yani “yüksek sesle gülmek” anlamına gelmektedir, dolayısıyla, bu ibarenin/kısaltmanın da markasal hüviyette soyut ayırt ediciliği çok düşüktür; ancak tescilli olduğu 14, 18 ve 21. Sınıflara giren emtialar açısından somut ayırt ediciliğinin bulunduğu, ayrıca, davalı şahsın markasının hükme bağlanmış ve halen korunuyor olduğu gerçeği gözetildiğinde, davacının markasında geçen “….” kısaltmasının farklı/özel bir yazım stilinde yazılmış olmasının, yerleşik içtihatlarda ifadesini bulan “bazı tedbirler almak ve ilaveler yapmak…” şartı ile örtüşmediği, hal böyle olunca; yani kısmi redde mesnet alınan…” markası özelinde, taraf markalarında esas unsur olarak kullanılmış bulunan kelimelerin ayniyetinin yarattığı yakınlaşmayı bertaraf edebilecek baskın kelime, şekil ve renk yan unsurlarının mevcudiyetinden bahsedilemeyince, yukarıda yer verilen yerleşik içtihatların somut uyuşmazlığın çözümüne etkisinin olamayacağı,
Sonuç olarak; kısmi redde mesnet alınan markalardan sadece… görselli marka açısından somut uyuşmazlıkta karşılaştırılan markalar arasında görsel bir yakınlaşma olduğu, kısmi redde mesnet diğer markalar açısından ise görsel açıdan böyle bir yakınlaşmadan bahsedilemeyeceği,
Görsel açıdan ortaya çıkan bu durum, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında aynı sonucu vermemektedir. Karşılaştırılan tüm markaların okunuşları, kulakta bıraktığı “tını”, ihtiva ettikleri kelimeler gözetildiğinde, bu kelimelerin ortaklığından hareketle, benzerdir. Hatta “surprise” ibaresi “…” ibaresinden daha fazla harf içerdiğinden, okunduğu zaman daha baskın bir etki bırakmaktadır. Dolayısıyla, karşılaştırılan markaların fonetik açıdan birbirlerine yakın olduğu,
Karşılaştırılan markaların anlamsal/kavramsal açıdan değerlendirilmesinde; markalarda geçen kelimelerin, yukarıda değinilen yerleşik ve sıklıkla kullanılan anlamları nedeniyle markaların tüketici zihninde ilk anda uyandırabilecekleri algının da farklı olmadığı,
Bütün bunlara göre; somut olayda, karşılaştırılan markaların işitsel ve anlamsal/kavramsal açılardan benzer olduğu, görsel açıdan ise kısmi redde mesnet alınan markalardan sadece 2019 69720 sayılı markanın dava konusu edilen markaya benzediği,
Markaların kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
• Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
• Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
• Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
• Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
•Birbirleri yerine ikâme imkanlarının ve birbirlerini tamamlayıcı13 niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
• Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
• Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır. Buna göre;
Farklı isimler/tanımlamalar ile ifade edilmiş olsalar bile, davacının markasının kapsamından çıkartılmış olan emtiaların tamamı, davalıların kısmi red kararına mesnet alınan markalarının kapsamına giren ve korunan emtialar ile birebir aynı, benzer, türdeş veya ilintili emtialardır. Zira; karşılıklı sütunlarda yer verilmiş olan bütün bu emtialar; aynı alıcı çevresine hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, aynı kaynaklar tarafından sağlanırlar, dağıtım kanalları ve satış yerleri aynıdır, birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır ve birbirleri yerine ikâme edilebilirler, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri aynıdır, aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisi dahi bulunur ve benzer markaları bu emtialarda gören tüketicilerin markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması mümkündür. Dolayısıyla; davacının markasının kısmen reddedildiği emtiaların tamamı açısından somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği,
Son olarak; taraf markalarınının kapsamına giren hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketicinin bilinç/algı/dikkat düzeyi/seviyesi de, markaların karıştırılması ihtimalinin değerlendirilmesinde önem arz etmektedir. Ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder. Örneğin, söz konusu mal/hizmet, toplumun sadece bir kesimini ilgilendiren, teknik veya özel bir mal/hizmet ise, bu kesimin eğitim ve bilgi düzeyi dikkate alınacaktır. Ya da örneğin, sadece eczanelerde ve reçeteli olarak satışan ilaçlar, doğrudan insan sağlığını ilgilendirdiğinden, hayati öneme sahip oldukları için bu gibi ürünleri satın alacak olan kimseler daha dikkatli olacaklardır. Ayrıca bu tür ürünler genellikle tıp doktorları ve eczacılar tarafından önerilip kullanıldığından, ve dahi bir kısmının da reçete ile satışları zorunlu olduğundan, gösterilen dikkat ve kullanılan mesleki bilgi seçici olacaktır. Buna göre; davacının markasının kapsamına alınmak istenilen ve emtia ayniyeti/türdeşliği/benzerliği şartlarına uyduğu tespit edilen, 14, 18 ve 21. Sınıflara giren ürünlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesi incelendiğinde; bu ürünlerin sık satın alınan emtialar olmadığı, gözetildiğinde, tüketicilerin/alıcıların bu mal ve hizmetleri satın aldığı anda seçicilik/bilinç/dikkat/ algı/özen seviyelerinin yüksek olduğu değerlendirilmiştir. Bu alıcılar/tüketiciler, söz konusu ürünleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirmekte, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz mal/hizmet alma riskini azaltmaya çalışmakta, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını vermektedir. ANCAK; davacının dava dosyasına sunduğu beyanlarından, davacının ürünlerinin 4-14 yaş grubundaki küçüklere hitap ettiği netlikle anlaşıldığından, bu genellemenin somut uyuşmazlık açısından önem arz edemeyeceği,
Sonuç olarak, somut olayda; davacının markasının kısmen reddedildiği tüm emtialar açısından, emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği,
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali:
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici17/müşteri18 kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
• Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
• Çağrıştırma,
• Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
• Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
• Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında; davacının markasında “L.O.L.” ibaresinin “surprise!” ibaresine göre daha baskın özelliklerde yazılmış olduğu ve bu nedenle görsel açıdan ön planda olduğu değerlendirildiğinden, kısmi redde mesnet “surprise” ve “suprise” ibareli markalardan dava konusu markanın görsel açıdan yeterli derecede farklılaştığı, ancak bu markalar özelinde dahi, karşılaştırılan markaların işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu ve dahi markaların kapsamına giren emtiaların benzerliğinin görsel açıdan ortaya çıkan farklılığı dengelediği fiili gerçekleri gözetildiğinde, markaların karıştırılma ihtimalinin olduğu, zira; davacının markasının kapsamından çıkartılan emtialar ile davalıların markalarının kapsamına giren emtiaların aynı/benzer/türdeş/ilintili emtialar olduğu, ayrıca, her ne kadar bu emtiaların büyük bir kısmının hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyeleri nispeten yüksek de olsa, davacının ürünlerinin 04-14 yaşlar arasındaki çocuklara hitap ettiği yönündeki davacı beyanları da dikkate alındığında, bu ürünlerde… ibarelerinin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu ürünlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davacının markasının, davalıların söz konusu markalarının kapsamına giren bu emtialar açısından davalıların hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği,
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; taraf markaları arasında benzerlikler bulunduğundan ve markaların kapsamına giren/alınmak istenilen emtialar da aynı/benzer/türdeş olduğundan, davacının markasının kısmen reddedildiği tüm emtialar yönünden, taraf markaların karıştırılma ihtimalinin bulunduğu,
DAVACININ ÖNCEKİ KULLANIMA DAYALI GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİASI;
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir19. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Ayrıca, yeni tarihli Yargıtay içtihatlarında;”…..‘gerçek hak sahipliği’ ilkesi uyarınca, marka tescilinden önce tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden markaya konu işaretin veya ibarenin yerelden daha geniş coğrafyada ve ciddi surette markasal kullanımı ve bu kullanımla markaya konu işarete belirli ölçüde ayırt edici nitelik kazandıranlar, markaya konu işaretin veya karıştırılmaya yol açacak ölçüde benzerinin başkalarınca marka başvurusuna konu edilmesi halinde marka tescil başvurusuna itiraz etme ya da markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep etme hakkı bulunmaktadır.” denilmekle; eskiye dayalı gerçek hak sahipliği iddialarının SMK 6/3 maddesi hükmüne konu koruma kapsamından yararlanabilmesi için; markasal bir kullanım olmasının, bu kullanımın ciddi seviyelerde olmasının ve yerelden daha geniş bir coğrafyada gerçekleşmesinin şart olduğu yönünde içtihat oluşturulmuştır. Bütün bunlara göre;
Davacının dava konusu edilen markayı taşıyan ürünlerinin, … ve dünya pazarında davacı tarafından önceki tarihlerden beri piyasaya arz edildiği ve ilgili tüketici nezdinde popüler oldukları ve dahi davacının bu markanın aynısını veya benzerlerini yurt dışında tescil ettiregeldiği, davacının dava/marka işlem dosyasına sunmuş olduğu belge ve delillerden anlaşılabiliyor ise de, “gerçek hak sahipliği” iddiası, üçüncü kişilerin yaptığı marka başvuruları veya edindikleri tescillere karşı ileri sürülebilecek itiraz ve/veya marka sahibine karşı hükümsüzlük gerekçeleri olup, davacının kendi başvurusuna ilişkin “gerçek hak sahipliği” durumundan faydalanarak, 6/1’den kaynaklanan tescil engelini aşmasını sağlaması mümkün değildir. Davalıların hüküm ifade eden/kısmi redde mesnet alınan markaları, hükümsüz kılınmadığı/iptal edilmediği sürece, davalıların bu markalara dayalı olarak benzer markaların benzer emtialarda tescilini engellemesi hukuken mümkündür. Davacının ileri sürdüğü ve tevsik edebildiği “önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiası” ancak ve sadece davalıların markalarına karşı, bu iddia ile ikame edilmiş bir hükümsüzlük/iptal davasında dinlenebilir. Ayrıca; Paris Sözleşmesi’nde yer alan “Ticari markaların başvuru ve tescil koşulları, her bir Birlik ülkesinin yerel yasaları ve mevzuatıyla belirlenecektir” hükmü gereğince, davacı adına başka ülkelerde aynı marka için yapılan tescil başvurusunun kabul edilmiş olmasının, aynı markanın Türkiye’de de tescilini mevzuat açısından zorunlu kıldığı anlamına gelemeyeceği,
Sonuç olarak, davacının öncelikli gerçek hak sahipliği iddialarının, dava konusu edilen … sayılı markanın kısmen reddedildiği emtialar açısından da tescili açısından bir etkisinin olamayacağı,
Netice itibariyle;
1) Karşılaştırılan markaların/işaretlerin işitsel ve kavramsal açılardan birbirlerine benzer olduğu, görsel açıdan ise kısmi redde mesnet alınan markalardan sadece görselli 2019 69720 sayılı markanın dava konusu edilen markaya benzediği,
2) Davacının markasının kapsamına alınmak istenilen/markanın kısmen reddedildiği tüm emtialar açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği,
3) Taraf markalarının kapsadığı emtiaların benzerliğinin, markalar arasındaki sadece görsel açıdan tespit edilebilen farklılıkları dengeleyebileceği, davacının ürünlerinin 4-14 yaş grubundaki küçüklere hitap ettiği de davacı tarafından ifade edildiğinden, bu tüketicilerin bilinç/dikkat/özen seviyesinin düşüklüğü de gözetildiğinde, kısmi red kararına mesnet alınan tüm markalar yönünden, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunduğu,
4) Davacının “gerçek hak sahipliği” iddialarının davacının dava konusu edilen markasının kısmen reddedildiği emtialar yönünden de tesciline bir etkisinin olamayacağı,
5) Dava konusu edilen 23.09.2021 tarihli ve…sayılı … kararının yerinde olduğu anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalı kurumun yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şahsın yapmış olduğu bir gider olmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı kurum ile şirket vekillerinin yüzüne karşı, diğer davalı vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde …Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.08.09.2022
Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır