Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/301 E. 2022/284 K. 22.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/301
KARAR NO : 2022/284

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVA : Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 08/11/2021
KARAR TARİHİ : 22/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/09/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkili tarafından 1996 yılından itibaren değişik sınıf ve emtialarda marka tescilleri yaptırılmaya başlanmış, ilk olarak “… İNŞAAT” markası için 16.01.1996 tarih ve … numaralı marka tescil belgesi alınmış olduğunu, müvekkili şirkete tescilli “… vadi evleri”, “… sultan konakları”, “… sultan”, “… sultan konutları”, “… sultan evleri”, “… kanyonpark evleri”, “… kanyonpark evleri”, “sehagyo”, “… yapı”, “…” ibareli markaları ile tescil başvurusuna itiraz edilen “…” ibareli markanın, görsel ve fonetik açıdan aynı olduğunu, davalı markasındaki “yapı” ibaresinin Türkçe olduğunu, bu nedenle davalı markasının esaslı unsuru olan “sea” ibaresinin, halk tarafından Türkçe olarak “sea” olarak okunduğunu, ortalama tüketicinin, 2.kelime “yapı” olduğu için, Türkçe okuduğu “sea” ibaresini görür görmez, bunu “sehayapı” olarak anlayacak ve algılayacağını, bu şekilde bir harf eksilterek veya birkaç harf ekleyerek yapılan marka taklitleri ile çok fazla karşılaşıldığını, davalının, müvekkilin kalitesinden ve bilinirliğinden böylece, haksız olarak yararlanmayı amaçladığını, itiraz konusu markanın telaffuzu ile müvekkili markasının telaffuzunun aynı olduğunu, müvekkili markaları ile başvurucuya ait marka incelendiğinde, kelime unsurlarının görsel algılardaki seçiciliği de dikkate alındığında, itiraza konu markanın, müvekkilinin tescilli “… yapı” markasının aynısının olduğunu, telaffuzda ve özellikle görünüşte söz konusu markanın müvekkilinin markasıyla ayırt edilemez derecede benzer olduğunu, bu durumun da işitsel ve görsel olarak iltibasa neden olacağını, orta düzey tüketicilerin bu iki markayı birbirinden ayırt etmesinin ilk algılayışta mümkün olmadığını, bu sebeple bu iki markayı birbirine karıştıracaklarını, bu sayede de müvekkilinin marufiyetinden haksız iktisap sağlayacağını, davalı markasının 37, 20 ve 35.sınıflarda tescilli olduğunu, davalının aynı sınıflarda tescilli müvekkili markalarını bilmemesinin söz konusu olamayacağını, markanın tescili alması durumunda; “…” markasının varlığının müvekkiline ait “… vadi evleri”, “… sultan konakları”, “… markaları üzerinde haksız rekabet oluşturacağını ifade ederek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme … kararının iptaline, Tescil işleminin tamamlanmış olması halinde ise 2020/84932 numaralı “…” markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, karar verilmesini
talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; davaya konu başvurunun … + şekil ibaresinden oluştuğunu, “Sea” ibaresi İngilizce bir kelime olup Türkçede deniz anlamına karşılık geldiğini, bununla birlikte bu ibarenin telaffuzunda “e – a” harflerinin yer almadığını, “Yapı” ibaresinin ise tescil talep edilen mal ve hizmetler yönünden ayırt edici niteliği düşük zayıf bir ibare olduğunu, markada kullanılan renkler ile şekil unsuru da gözetildiğinde itiraza konu markalar ile dava konusu başvuru arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak SMK 6/1 anlamında karıştırılma ve iltibas ihtimaline sebebiyet verecek düzeyde benzerlik bulunmadığını, davacının, kötüniyete ilişkin iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, öncelikle YİDK itiraz sürecinde itiraz dilekçelerinin eklerinde iddiasını ispatlar herhangi bir delil sunulmamış olduğunu, YİDK karar aşamasında Kurulda bu iddiayı ispata ilişkin somut delil ileri sürülmediği gibi mevcut davada da bu yönde bir olgunun bulunmadığını, dolayısı ile sadece karıştırılma tehlikesi olduğundan bahsedilmesi ya da tanınmışlık iddiasının ileri sürülmesinin kötüniyetin ispatı için yeterli olmadığını ifade ederek, haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın reddine, karar verilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi davalı şahısa usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, ancak davalı şahıs yasal süresi içerisinde davanın esasına cevap vermediği gibi dava dosyasına bilahare herhangi bir savunma da sunmamıştır.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında Marka Yidk Kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
6769 sayılı SMK’nin 6/1 maddesi “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” hükmüne amirdir.
6769 sayılı SMK’nin 6/1 maddesi anlamında benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu markaların tescilli oldukları sınıfların birbirine benzerliğidir. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal ve hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Eğer her iki koşul da gerçekleşmiş ise markalar arasında iltibas olduğuna karar verileceği,
Yerleşik Yargıtay içtihatları ile sabit olduğu üzere; bir markanın bir başka marka ile benzer olup olmadığı müşterisi hafızasında bıraktığı imaja göre belirleneceği, bir marka, hizmet veya malın, diğer bir marka, hizmet veya malla karşılaştırılarak benzerliği tespit edilirken marka, mal veya hizmete bütünsel bir açıdan yaklaşılmalı ve müşterileri nezdinde bıraktıkları izlenim dikkate alınmalıdır.
İltibas, kanunlarda tanımlanmamış olmakla birlikte öğretide “bir markanın aynen veya benzerinin kullanılması suretiyle, alıcı zihninde gerek emtiaların (veya hizmetlerin), gerekse müteşebbisin kaynağı açısından yanlış kanaatler uyandırılması ve bunların aynı yerden piyasaya sürüldüklerinin düşündürülmesi, bu yönden çağrışımlar yapması” olarak tanımlandığı, sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil; alıcıların mal veya hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen, bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali var olduğu, dolayısıyla, iltibas bulunduğunun kabulü için işaretin marka ile bağlantı kurulmasına ve düşünsel olarak markayı çağrıştırmasına elverişli olması gerektiği,
Tam bu hususta değinilmesi gereken önemli nokta ise Türk Hukukunda karıştırılma ihtimalinin varlığı 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca “halk” nezdinde olması gerektiği, bir markanın diğer marka ile karıştırılma ya da iki marka arasında ilişki bulunduğu ihtimali, malın hitap ettiği uzman ya da satıcı nezdinde değil, halk nezdinde araştırılması gerektiği, dolayısıyla, markaların hitap ettiği tüketici ya da kullanıcı dikkate alınmak suretiyle, markaların bu kişiler nezdinde karıştırılıp karıştırılmayacağının değerlendirilmesi gerektiği, yasada geçen “halk” tabiri amaca uygun şekilde “markayı taşıyan ürünlerin nihai tüketici kitlesi” olarak anlaşılması gerektiği, benzerlikte görüşüne başvurulacak kişi markalı ürünün yöneldiği hedef kitleye mensup/makul derecede bilgilendirilmiş, makul derecede dikkatli ve makul derecede ihtiyatla değerlendirme yeteneğine sahip kişinin değerlendirmesi olduğu,
İltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığının tespitinde, mal ve hizmetlerin aynı veya benzer alıcı çevresine hitap edip etmediklerine ve aynı veya benzer ihtiyaçları gidermede kullanılıp kullanılmadıklarına; markaların kullanıldığı mal veya hizmetin ekonomik değerine; bunların hitap ettiği alıcı grubunun sosyal ve ekonomik düzeyine ve orta yetenekteki alıcıların markanın kullanılacağı mal veya hizmetleri aldıkları sırada sarf edecekleri dikkat ve özene de bakılacağı,
Emtiaların Aynı/Benzer/İlişkili Olup Olmadığı
Dava konusu… sayılı ve “ŞEKİL” ibareli markanın hizmetleri ile davacıya ait redde mesnet markaların kapsamlarında :
Dava konusu markanın kapsamında yer alan hizmetlerin tamamı, … sayılı markaların kapsamında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer aldığı
Marka İşaretlerinin Benzer Olup Olmadığı
Her iki markanın ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaa göre tüm faktörler bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılması gerektiği, global değerlendirme gereği, markaların unsurları bölünerek, unsurlarına göre ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacağı, bununla birlikte, inceleme sırasında markayı oluşturan jenerik, tanımlayıcı unsurların değerlendirme dışı bırakılmasına engel olmadığı, dolayısıyla aslolan markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel intibaa göre değerlendirme yapılacağı,
ATAD kararlarından da izlenebileceği gibi, karıştırma olasılığının değerlendirmesi, aslında ileriye dönük bir tetkik olduğu, bu tetkikte; “Markalar arasındaki görsel, işitsel veya kavramsal benzerlikler bütün olarak karşılaştırılmalıdır. Karşılaştırma, genel izlenim esas alınarak, özellikle markaların ayırt edici ve baskın unsurları” ve “davanın koşullarıyla ilgili tüm faktörleri dikkate alarak, global olarak yapılmalıdır” .
Bununla birlikte markalar esas ve yardımcı unsur olmak üzere iki unsurdan meydana geldiği asla göz ardı edilmemesi gerektiği, markayı benzerlerinden ayırt etmeye yarayan markada diğer unsurlara göre daha ön planda olan unsur esas unsur iken; esas unsura göre nispeten arka planda olan, malın ve hizmetin temel özelliklerini veya sair özelliklerini belirten ve esas unsura bağlı ve onunla ilişki içinde bulunanlar yardımcı unsur olduğu, markaları benzerlerinden ayıran en önemli unsur esas unsurlar olduğu, markanın ayırt ediciliği ve iltibasa sebebiyet verip vermediği gibi hususlar esas unsur nazara alınarak tespit edileceği,
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davacı yanın redde gerekçe gösterdiği markalar arasında SMK md. 6/1 uyarınca karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacağı,
Dava konusu “ŞEKİL” ibareli marka, siyah zemin üzerine, turuncu renkte, büyük harflerle “…” ibaresi ile bu ibarenin sol tarafında, bir yapı şeklini andıran figüratif bir unsurun yer aldığı karma bir marka olduğu,
Dava konusu markada yer alan “yapı” ibaresinin dava konusu hizmetler için ayırt edici niteliğe haiz olmayan veya ayırt edici niteliği düşük bir ibare olması nedeniyle dava konusu markanın esas unsurunun “SEA” ibaresi olduğu,
Davacının redde gerekçe markalarından “ŞEKİL” ibareli markasında, somut uyuşmazlığa gerekçe gösterilen davacı markalarında yer alan “…” ibaresi yer almadığı anlaşıldığından, öte yandan davacının “ŞEKİL” ibareli markasındaki “…” ibaresinin çatı marka konumunda olduğu, dolayısıyla markanın esas unsurunun, diğer unsurlara göre daha büyük puntolarla yazılan ve marka işaretindeki konumu itibariyle “…” ibaresi olduğu, sonuç olarak, dava konusu marka ile “ŞEKİL” ve “ŞEKİL” ibareli markalar arasında marka işaretleri bakımından benzerlik olmadığı,
Davacının redde gerekçe diğer markalarının, “…” ibaresinin münhasıran yer aldığı veya bu ibarenin yanında “vadi evleri”, “Sultan Konakları”, “Sultan”, “Sultan Konutları”, … ibareleri ve/veya bazı figüratif unsurların yer aldığı markalar olduğu,
Bu açıklamalar doğrultusunda, “vadi evleri”, “… ” ibarelerinin dava konusu hizmetler için ayırt edici niteliğe haiz olmayan veya ayırt edici niteliği düşük ibareler olması nedeniyle davacının diğer redde gerekçe markalarının esas unsurlarının “…” ibareleri olduğu,
Dava konusu markanın esas unsuru konumundaki “sea” kelimesi İngilizce olup, “deniz anlamına geldiği, davacı markalarında yer alan “…” ibaresi Arapça kökenli olup “el açıklığı, cömertlik” anlamlarına geldiği, bu açıklamalar doğrultusunda, dava konusu markanın esas unsuru konumundaki “sea” ibaresi ile davacı markalarında yer alan “…” ibarelerinin kavramsal olarak farklı olduğu, dava konusu markanın “si” olarak, davacı markalarının ise “se-ha” olarak telaffuz edildiği,
Bu açıklamalar kapsamında; dava konusu marka ile davacının markaları, marka işaretleri bakımından görsel, işitsel ve kavramsal olarak karşılaştırıldığında, dava konusu markanın esas unsurunun üç harf, davacı markalarının esas unsurunun ise dört harf, dava konusu markanın esas unsurunun tek hece, davacı markalarının esas unsurunun iki heceden oluştuğu, markalar arasındaki tek farklılığın görsel olarak “h” harfinden kaynaklandığı, markalardaki tek harf değişikliğinin iltibasa yol açacağına dair genel bir algı mevcut ise de, bu hususun her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi gerekmekte olup, somut uyuşmazlıkta tek harf değişikliğinin görsel, işitsel, yazılış ve anlamsal bakımından dava konusu markanın üzerinde kullanılacağı emtianın ortalama tüketicileri nezdinde iltibası önleyici mahiyette olduğu, “… ” ibarelerinin kısa ibareler olması nedeniyle kısa işaretlerde küçük farklılıkların ortalama tüketici tarafından algılanabilir nitelikte olduğu, bunun yanı sıra markaların tertip tarzlarının farklı olduğu, somut uyuşmazlıkta bu farklılıkların görsel, işitsel ve kavramsal bakımdan ortalama tüketicileri nezdinde iltibası önleyici mahiyette olduğu, dolayısıyla işletmeler arasında bir farklılığa yol açacağı değerlendirilmiş, dava konusu marka ile davacı markaları arasında marka işaretleri bakımından işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzerlik bulunmadığı,
Karıştırılma İhtimali Bakımından Ara Değerlendirme
Güncel mevzuat gereğince iltibastan söz edilebilmesi için işaret aynılığı / benzerliği ile mal veya hizmet aynılığı / benzerliği bir arada bulunmak zorunda olduğu, bunun yanı sıra halk (ilgili tüketici kitlesi) tarafından markaların karıştırılma ihtimali ve karıştırılma ihtimalinin markalar arasında ilişki olduğu ihtimalini kapsaması gerektiği, halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi, karıştırılma ihtimali bulunduğunu kabul etmek için yeterli olacağı,
“Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.”
Elbette bu değerlendirme yapılırken markaların tescilli oldukları sınıflar da göz önünde bulundurulması gerektiği, markaları oluşturan işaretler arasındaki benzerlik, alıcıları satın almayı düşündükleri mal ve hizmet yerine, bir başka mal ve hizmeti almak durumunda bırakması kadar, alıcıların iki farklı mal veya hizmet karşısında olduklarını bilmelerine rağmen bu markaların aynı kişiye ait olduğunu sanmaları ya da bu malları üreten işletmeler arasındaki idari – ekonomik anlamda bir bağlılığın bulunduğu düşüncesine kapılmaları da iltibas tehlikeleri içinde ele alınması gerektiği,
Doktrinde kabul edildiği üzere iki marka arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabileceği, bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesi olduğu,
İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesi olduğu, bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabileceği, böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacağı, nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü/hizmeti satın almayı tercih edeceği, dolayısıyla, benzer işareti gören ve duyan tüketiciler daha önce tanıdıkları markaların bıraktığı intibaı hatırlayarak, yeni markanın daha önce görmüş oldukları markanın bir başka versiyonu, serisi, uzantısı olduğunu veyahut da bildikleri marka sahibi tarafından verilmiş bir lisans ile söz konusu ürünün üretildiğini düşüneceği, marka hukuku anlamında “imaj transferi” kavramının karşılığı olan bu durum sonraki markanın, önceki markanın ticaret sahasında sahip olduğu avantajdan yararlanması sonucunu da beraberinde getireceği,
Bunun yanı sıra markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunacağı, Avrupa Topluluğu Adalet Divanı iltibas ihtimalinin belirlenmesinde, ortalama tüketici testinin uygulanmasını isteyerek değerlendirmeye konu ürünün ortalama tüketicisini de makul düzeyde bilgili, dikkatli ve tedbirli olarak tanımladığı, yine ATAD kararlarında belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar/kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zekâ ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerden olduğu,
Sonuç olarak, her ne kadar dava konusu markanın kapsamındaki hizmetler, redde gerekçe markaların kapsamlarında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer alsa da, dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak iltibas oluşturacak düzeyde benzerlik bulunmaması nedeniyle dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığı,
Kötü Niyet İddiaları Bakımından Değerlendirme
Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedileceği, tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılacağı, buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumların kural olarak tespit edilmeye çalışılmaması gerektiği, zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de olmadığı, ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabileceği,
Bu değerlendirmede, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığının bilinmesi halinde marka tescil başvurusunda bulunulması, markanın köken gösterme amacı dışında bir amaçla tescil edilmesi, örneğin esasen kullanılması planlanmayan bir markanın sırf bir başka işletmenin piyasaya girmesinin engellenmesi amacıyla tescil ettirilmesi ya da tescil başvurusunda bulunanın rakipleri ile haksız rekabete girişme amacı gibi kriterler dikkate alınabileceği,
Marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerektiği, doktrine ve yerleşik içtihatlara göre; kötü niyetli tescilden söz edilebilmesi için başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp, yedekleme, marka ticareti yapmak amacına yönelik bir davranışta bulunmak kötü niyet göstergesi kabul edilebileceğinden kötü niyet iddialarının yerinde olmadığı,
Dava konusu markanın kapsamındaki hizmetlerin davacının markalarının kapsamında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer aldığı,
Dava konusu marka başvurusu ile davacı markaları arasında marka işaretleri bakımından benzerlik olmadığı,
Dava konusu marka ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı,
K ötü niyet iddialarının yerinde olmadığı,
TÜRKPATENT 2021-M-7152 sayılı YİDK Kararı’nın yerinde olduğu sonuçlarına ulaşılmış davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davalı kurum kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalı kuruma verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalının yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent vekillerinin yüzlerine karşı, diğer davalının yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.22.09.2022

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı