Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/294 E. 2022/132 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/294
KARAR NO : 2022/132

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVA : YİDK Kararının İptali İle Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 02/11/2021
KARAR TARİHİ : 14/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/04/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan YİDK Kararının İptali İle Marka Hükümsüzlüğü istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin “…” ibareli markalar altında geniş bir ürün yelpazesini tüketicilere sunduğunu, dava dışı üçüncü bir kişiden usulünce devraldığı “…”lu seri markalarını uzun yıllardır yoğun ve ciddi surette kullandığını, davalının bir süredir müvekkilinin piyasaya sunduğu mal ve hizmetleri takip ederek müvekkilinin önce “…”lu marka tescilleri alma gayreti içerisinde bulunduğunu, bu minvalde de dava konusu edilen … sayılı marka başvurusunu gerçekleştirdiğini, müvekkilinin bu markaya karşı “…”lu tescilli markalarına, bu markaların tanınmışlığına, gerçek hak sahipliğine ve kötü niyete dayalı olarak dosyaladığı itirazların diğer davalı TÜRKPATENT tarafından reddedilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan iltibas yaratacak derecede benzer markalar olduğunu, davalının “… HOLDİNG” ibaresini markasal hüviyette kullanmadığını, nitekim… Esas no.lu dosyasında davalının … sayılı “… GRUP” ibareli markasının kullanmama nedeniyle iptali konulu davada alınan bilirkişi heyeti raporunda davalının sadece inşaat alanında faaliyet gösterdiğinin tespit olunduğunu, müvekkilinin “… HOLDİNG” ibaresinin gerçek hak sahibi olduğunu, zira müvekkilinin bu markayı www.gecoholding.com alan adlı internet sayfasında kullanıyor olduğunu, bu alan adının davalının marka başvurusundan önceki bir tarih olan 12.12.2019 tarihinde müvekkili adına tahsis edilmiş olduğunu, nitekim Google arama motoruna bu ibare yazıldığında sadece müvekkiline ait web sitelerine ve mağazalara ulaşıldığını, ayrıca “… HOLDİNG” ibaresinin müvekkilinin İstanbul Ticaret Odası’na kayıtlı ticaret unvanı da olduğunu, bu unvanın 14.02.2020 tarihinde tescil edildiğini, dava konusu edilen markada geçen “holding” ibaresi tasviri/tanımlayıcı bir ibare olduğundan markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, karşılatırılan markaların aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacağını, davalının faaliyet alanına girmeyen emtialarda ve kullanmadığı sınıflarda marka tescil başvurularında bulunmasının davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu ileri sürerek, TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 13.09.2021 tarih ve … sayılı kararının iptali ile … sayılı markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesine özetle; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden çok farklı olduklarını, ayrıca da davacının markalarının dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen mal ve hizmetler açısından tescilli olmadığını, bu nedenle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu emtialar açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/4, m. 6/5 ve m. 6/9 hükümlerinin uygulanması koşullarının oluştuğunu ispat edemediğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 2. el otomotiv ticareti alanında faaliyet göstermek üzere 2016 yılında kurulduğunu, o tarihten bu yana da müvekkili firmanın çok önceki tarihlerde tescil ettirdiği “…”lu markaların benzerlerini tescil ettirme gayesinde olduğunu ve müvekkili aleyhine davalar açmaya başladığını, halbuki davalı firmanın kuruluşunun 2011 yılına dayandığını ve müvekkilinin o tarihten bu yana “…” ibaresini ticaret unvanında ve işletme adı olarak kullanageldiğini, “…” ibaresine tanınmışlık kazandıranın davacı değil müvekkili firma olduğunu, davacının markalarında geçen “…” ibaresinin “geko/gecko kertenkele”nin adından geldiğini, müvekkili markalarında geçen “…” ibaresinin ise, müvekkilinin şirket ortaklarının soyadlarının yerel söylenişinden ve doğdukları köyün isminden geldiğini, nitekim internet araştırma motorlarında aratıldığında “Gecolar Mahallesi” yerel adının görülebildiğini, bu ibarenin yıllardır üçüncü kişi ve kuruluşlar tarafından da soyadı/şirket unvanı olarak kullanıldığını, davacının kuruluş tarihi ile tanınmışlık ve kullanım iddialarının çeliştiğini, davacının “…” markasının gerçek hak sahibi olmadığını, bu markayı 19. yüzyılda kurulmuş Alman bir firmanın kullandığını ve dünya çapında tanıttığını, asıl bu markayı taklit eden ve haksız davalar ikame eden davacının kötü niyetli olduğunu, karşılaştırılan markaların görsel ve işitsel özellikler ve kapsadıkları emtialar açısından tamamen farklı olduğunu, davacının markasının kertenkele isminden gelen kökeni nedeniyle “…” değil “geko” şeklinde okunduğunu, dolayısıyla somut uyuşmazlıkta markaların karıştırılma ihtimalinden bahsedilemeyeceğini ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER;
TARAF MARKALARI ARASINDA İLTİBAS TEHLİKESİNİN/KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN OLUŞUP OLUŞMADIĞI HUSUSUNDA:
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
• Markaların ayniyeti/benzerliği,
• Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
• Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali,
üzerinde durulacaktır. Buna göre;

Markaların ayniyeti/benzerliği:
Davalı firmanın tescil ettirmek istediği marka ile davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı tescilli markaları birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyeceği,
Markaların benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir.
Şöyle, ki;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Bundan sonra; uyuşmazlık konusu olan markalar yan yana konularak görsel olarak karşılaştırıldığında; davacının görselini haiz markası haricinde kalan markaları, “…” kelime unsuru yanında kertenkele olarak bilinen hayvanın görüntüsünü haiz şekilden ve “auto”, “otomotiv”, “filo”, “sigorta”, “bilişim”, “medya” ve “jeans” gibi, tasviri/tanımlayıcı ibarelerden oluşmuş karma markalardır. Bu markalarda geçen, tasviri/tanımlayıcı olan ve bu itibarla anlamı herkes tarafından bilinen ibarelerin markasal hüviyette ayırt edicilikleri bulunmadığından, incelenen işaretlerin esas unsuru olamayacağı hususunda bir tereddüt yoktur. Markalarda geçen şekil unsurunun, işaretlerin genel görünümü itibariyle “…” ibaresiyle bir bütün olarak algılandığı düşünülmekle birlikte, böyle basit şekil unsuru yanında büyük puntolarla/baskın özelliklerde yazılmış ve konuşlandırılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, “sözün görünümden daha yüksek sesle konuştuğu” kaidesi gözetildiğinde, markalarda ayırt ediciliği en baskın ve ön planda olan unsurun “…” ibaresi olduğu,
Davalının markası da, şekil unsurundan yoksun bir kelime markasıdır; markada özel bir yazım stilinde ve büyük puntolarda yazılmış olan “…” ibaresinin, işarette geçen diğer ibare olan “holding” kelimesinin yerleşik/bilinen anlamı itibariyle tasviri/tanımlayıcı bir kelime olarak markasal hüviyeti bulunmaması sebebiyle markanın esas unsuru olduğu ve büyük puntolarla/özel yazım karakteriyle yazılmış olması itibariyle de görsel açıdan ön planda olduğu, buna göre;
Taraf markalarında esas/baskın unsur olarak kullanılmış olan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle, karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzediği, zira; yukarıda da değinildiği üzere, işaretlerde geçen diğer kelime unsurlarının markasal hüviyette ayırt ediciliği yoktur, davacının markalarında geçen şekil unsurunun da, işaretlere bu markalarda geçen “…” ibaresinden ziyade ayırt edicilik kattığının söylenmesi mümkün görülmemiştir. Bu yüzden de; davalının dava konusu edilen markasının, davacının markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu, bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “…”lu markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…”lu markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu, fonetik açıdan da; her ne kadar davalı taraf davacının markasındaki “…” ibaresinin bir kertenkele cinsinin adı olduğundan hareketle “geko” şeklinde okunduğunu iddia etse de, bu ibarenin söz konusu anlamının genel tüketici nezdinde yaygın olarak bilinmediğinden işarette geçen kertenkele figürünün varlığından hareketle tüketicilerin markayı “geko” şeklinde okumasının düşük bir ihtimal olduğu, ayrıca, söz konusu markanın “geko” şeklinde okunsa dahi, “…” şeklinde okunan davalının markasının esas unsurundan bu ibarenin, kulakta bıraktıkları tını itibariyle yeterli derecede farklılaşmadığı, aynı sebeple, yani “…” ibaresinin bir kertenkele cinsinin adı olarak yaygın bir biçimde bilinmediği gerçeği göz önüne alındığında, işaretlerin kavramsal açıdan tüketici zihninde bıraktıkları ilk algının da farklı olmadığı, yine davalının beyanları doğrultusunda “…” ibaresinin yerel bir mahalle isminin okunuşu olması halinde dahi kelimenin bu anlamının yaygın olarak bilinmediği, netice itibariyle karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzediği,
Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
• Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
• Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
• Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
• Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
• Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı10 niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
• Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
• Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir.
Ortalama tüketici, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemez. Sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışır. Ortalama alıcı kitlesinin tamamı karıştırma tehlikesine maruz kalmasa bile bir kısmının bu risk altında bulunması dahi karıştırılma ihtimalinin gerçekleştiğinin kabulü için yeterlidir.
Ancak; ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder.
Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 35, 37, 43 ve 44. sınıflara giren bir takım hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi incelendiğinde; bunların tüketicinin/alıcının gündelik (her anının, rutininin) ihtiyaçlarını karşılamadığı, sık satın alınan hizmetler olmadığı, dolayısıyla bu alıcıların, söz konusu hizmetleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirdiği, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz hizmet alma riskini azaltmaya çalıştığı, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını verdiği, bu yüzden de, bu sınıfa giren hizmetlerde kullanılan markaların benzer olması halinde dahi, tüketicilerin farklı iki işletmenin/aktörün markaları ile karşı karşıya olduklarını anlamaları ihtimali yükselmektedir. Davalının markasının kapsamına giren 16. Sınıftaki emtialar ile 35. Sınıf altındaki toptan/perakende satış/mağazacılık hizmetleri ve 43. Sınıfa giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”nin ise, dikkat/özen/seçicilik/bilinç açısından daha genel bir tüketici kesimine hitap ettiği,
Davacının hiçbir markası, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen, 16, 35, 37, 43 ve 44. Sınıftaki mal ve hizmetler için tescilli değildir. Ayrıca; davacının markalarının tescilli olduğu 09, 12, 25, 36, 38, 39 ve 41. Sınıflardaki mal ve hizmetler ile bu emtiaların de aynı/benzer/türdeş hizmetler olarak adlandırılabilmesi mümkün değildir, zira bu emtialar; benzer alıcı çevresine hitap etmezler, benzer ihtiyaçları gidermezler, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri çok farklıdır, dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olduğundan bahsedilemez, birbirleri yerine ikame imkânları da yoktur, benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması da ihtimal dahilinde değildir, aralarında bir ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinden de bahsedilemez. Ayrıca; davalının markasının kapsamına giren, 35. Sınıf altında toptan/perakende satış/mağazacılık hizmetleri açısından değerlendirildiğinde, bu hizmetlere konu olarak 01-34. Sınıflara giren tüm emtialar dahil edilir iken, davacının … sayılı markalarının tescilli olduğu 09, 12 ve 25. Sınıflara giren emtialar dahil edilmediğinden, 35. Sınıfa giren toptan/perakende satış/mağazacılık hizmetleri açısından da somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmediği,
Bu nedenle de; davalının markasının kapsamına alınmak istenilen emtialar açısından, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markaları yönünden, somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği söylenememektedir.
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimali: 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici/müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
• Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
• Çağrıştırma,
• Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
• Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
• Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir.
Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarında esas unsur olarak kullanılmış olan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle, karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, davalının dava konusu edilen markasının, davacının markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. ANCAK, taraf markalarının kapsadığı/kapsamına alınmak istenilen mal ve hizmetlerin aynı/benzer/türdeş olmadığı tespit edildiğinden, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen 35, 37, 43 ve 44. Sınıflardaki hizmetlerin büyük çoğunluğunun hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi de, bu hizmetleri satın alırken ortalamanın üstünde olduğundan, bu farklı mal ve hizmetlerde kullanılan markaların benzer olması halinde dahi, tüketicilerin farklı iki işletmenin/aktörün markaları ile karşı karşıya olduklarını anlamaları ihtimalinin yükseldiği değerlendirilmiştir. Bu sebeplerle, hedef alıcıların, taraf markaları altında sunulan farklı mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma/yanılma ihtimalinin bulunmadığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri,
sonuç olarak; taraf markaları farklı mal ve hizmetlerde kullanılacak olduğundan, markaların karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı,
DAVACININ ÖNCEKİ KULLANIMA DAYALI GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİASI YÖNÜNDEN;
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz.
Bütün bunlara göre; davacı taraf; dava konusu edilen “…” ibaresinin, davalının markasının tescili kapsamına giren 16, 35, 37, 43 ve 44. Sınıflardaki mal ve hizmetlerde, kendisi tarafından uzun yıllardır ciddi ve yoğun bir biçimde, Türkiye genelinde kullanıldığını ve bu şekilde gerçek hak sahipliğinin doğduğunu tevsik eden herhangi bir delili, dava/marka işlem dosyasına sunmuş değildir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
DAVACI FİRMANIN İTİRAZLARINA/DAVASINA MESNET ALDIĞI MARKALARININ TANINMIŞLIĞI İDDİASININ DAVALININ 2019/130960 SAYILI MARKASINA ETKİSİ YÖNÜNDEN:
6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için;
• Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali,
• Haksız yarar sağlama,
• Tanınmış markanın itibarına zarar verme,
• Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme gibi şartlar aranmaktadır. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda burada belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartların fiili olarak gerçekleşmesi zorunlu olmayıp, gerçekleşebilecek olması durumu yeterlidir. Tanınmış markanın sahibi, markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller sunmalı veya en azından mantıklı bir sav ileri sürmelidir.
Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markalarının davacı tarafından yoğun, istikrarlı ve ciddi biçimde kullanıldığına ve bu markalara ciddi yatırımlar yapıldığına, markaların uzun yıllardır ilgili sektörde tanıtıldığına ve dahi tanındığına dair dava/TÜRKPATENT işlem dosyalarına yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunulmadığından, bu markanın “tanınmış” olduğunun söylenmesi de mümkün görülmemektedir. Ayrıca da davacı bu yöndeki “tanınmışlık” iddialarını ispat edebilse bile, somut olayda SMK m. 6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının başvuruya konu markasının, davacının markasının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşmuş olması gerekir. Davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine dair de, dava/TÜRKPATENT işlem dosyalarına herhangi bir delil sunmamış olduğu gözetildiğinde, somut olayda, davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının da, dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
DAVACININ TİCARET UNVANINA/ALAN ADINA DAYALI İDDİASI YÖNÜNDEN :
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer.
Yargıtay emsal kararlarında30 da açıkça dile getirildiği üzere KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir.
SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca da; bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Somut olayımızda; davacının SMK m. 6/6 hükmü kapsamında dayandığı ticaret unvanının kılavuz unsuru ve www.gecoholding.com alan adından kaynaklanan haklarına dayanabilmesi için, herşeyden önce, bu tanıtma vasıtalarını dava konusu edilen markanın tescili kapsamında yer alan 16, 35, 37, 43 ve 44. Sınıflara giren mal ve hizmetlerde kullanıyor olduğunu ispat edebilmesi gerekir. Ancak; davacının www.gecoholding.com web sitesinin içeriğinde, davacının faaliyet alanlarının otomotiv, tekstil, mimarlık ve medya olduğu netlikle görülebildiğinden, bu sektörlerle dava konusu edilen markanın tescili kapsamında yer alan emtialar da ilişkili olmadığından, davacının ticaret unvanının kılavuz unsurunun ve alan adının himayesinin, sadece ticari faaliyet gösterdiği emtialar açısından yapılması gerektiğinden, davacının bu madde hükmüne dayalı hak iddiasının da dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
DAVACI TARAFIN KÖTÜ NİYETE İLİŞKİN İDDİALARININ DAVALININ MARKASINA ETKİSİ HUSUSUNDA:
Davalının dava konusu işareti kendisine marka olarak seçerken spekülasyon, yedekleme, şantaj vs. gibi amaçlarla hareket ettiği veya davacının markası ve faaliyetleriyle haksız rekabet doğuracak eylemlere giriştiği hususlarında dava/itiraz dosyalarına herhangi bir somut delilin dosyada bulunmadığı, tarafların faaliyet gösterdiği sektörlerin çok farklı olduğu ve “…” ibaresinin davalının (da) ticaret unvanının kılavuz unsuru olduğu görüldüğünden, dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığının ispat olunamadığı, dolayısıyla davalının kötü niyetli olmadığı,
Netice itibariyle, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen emtialar ile davacının markalarının tescilli olduğu emtiaların aynı/benzer/türdeş olmadığı, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen emtiaların büyük kısmının hitap ettiği alıcıların, bu emtiaları satın aldıkları anda bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyelerinin ortalamanın üstünde olduğu, karşılaştırılan markalar arasında, iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, davacının “önceki kullanıma dayalı gerçek hak”, “tanınmışlık” ve “ticaret unvanından/alan adından kaynaklanan öncelikli hak” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, davalının kötü niyetli olmadığı, 13.09.2021 tarihli ve … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olduğu sonuç ve kanaatlerine varılmış aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan peşin alınan 59,30.-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent ile diğer davalı şirket vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.14.04.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır