Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. … 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/293 Esas – 2022/247
T.C.
…
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA
ESAS NO : 2021/293
KARAR NO : 2022/247
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 01/11/2021
KARAR TARİHİ : 08/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/09/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin 1983 yılından bu yana denizcilik sektöründe faaliyet gösteren, çeşitli limanlarda kılavuzluk, römorkaj ve kurtarma hizmetleri vermesinin yanı sıra, kimyasal tanker, römorkör, pilot bot ve sair deniz taşıtlarının inşası, satışı ve ihracatı faaliyetleriyle iştigal eden saygın ve tanınmış bir denizcilik firması olduğunu, dava konusu edilen … sayılı “medtanker” ibareli markanın tescil edilmek üzere ilanına karşı tescilli markalarına, bu markaların tanınmışlığına, gerçek hak sahipliğine ve kötü niyete dayalı olarak dosyaladığı itirazların davalı TÜRKPATENT tarafından reddedilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan iltibas yaratacak derecede benzer markalar olduğunu, ayrıca karşılaştırılan markaların aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacağını, karşılaştırılan markalarda ayırt edici niteliği en yüksek unsur olan “…” ibaresinin müvekkili ile özdeşleşmiş bir marka olduğunu, dolayısıyla dava konusu edilen markanın esas unsuru olarak kullanılmasının markaların karıştırılma ihtimalini doğurduğunu, ayrıca her iki tarafın da aynı sektörde ve hatta aynı coğrafyada, İskenderun’da, faaliyet gösteriyor olmasının iltibas tehlikesini arttırdığını, nitekim davalı firmaya gönderilmek istenilen e-postaların davacıya gönderiliyor olmasının da markaların karıştırıldığını tevsik ettiğini, davalı firmanın daha önceki tarihlerde TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı, müvekkilinin tescilli tanınmış markaları ile iltibas yaratacak derecede benzer “medtanker shipping & trading” ibareli ve 2019/32459 sayılı markasının da davalının itirazları üzerine reddedildiğini, davalının kendisine marka olarak seçebileceği sayısız kelime varken müvekkilinin tanınmış markasını tercih ediyor olmasının davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu ileri sürerek, TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 31.08.2021 tarih ve 2021-M-6470 sayılı kararının iptaline ve … sayılı markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden çok farklı olduklarını, bu nedenle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu hizmetler açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/3, m. 6/5 ve m. 6/9 hükümlerinin uygulanması koşullarının oluştuğunu ispat edemediğini beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle ; davacının, huzurdaki davada, TÜRKPATENT nezdindeki itirazlarına mesnet aldığı markalardan farklı markalara ve bu itirazlarda ileri sürdüğü gerekçelerden farklı gerekçelere dayanamayacağını, taraf markalarında ön takı olarak kullanılan “…” ibaresinin Akdeniz’in İngilizcesi olan “Mediterranean” kelimesinden geldiğini ve bu ibarenin uyuşmazlık konusu edilen hizmetlerde herkes tarafından kullanılabilecek ve marka olarak tercih edilebilecek bir ibare olduğunu, ayrıca davacının markalarında kullanılmış olan logoların dava konusu edilen markayla benzemediğini, dolayısıyla müvekkilinin dava konusu edilen markayı tescil ettirmek istemesinin kötü niyetle bir alakası olmadığını, karşılaştırılan markaların genel görünümleri itibariyle de birbirlerine benzemediğini, müvekkilinin usulünce tescilli ticaret unvanı kendisine marka olarak seçmesinin haksız ve hukuka aykırı olmadığını, taraf markalarında kullanılan bir takım unsurların teknik zorunluluk nedeniyle kullanılmış olmasının markaları benzer kıldığının ileri sürülmesinin mümkün olmadığını ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, Hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
DAVALININ … BAŞVURU SAYILI MARKASI İLE DAVACININ TESCİLLİ MARKALARI ARASINDA İLTİBAS TEHLİKESİNİN/KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN OLUŞUP OLUŞMADIĞI :
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denildiği,
“Aynı mal veya hizmet ” kavramı son derece açık olduğu, “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınması gerektiği, aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranının da yükseleceği, benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygun olduğu, alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacağı,
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin , her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlandığı,
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabileceği, karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenim olduğu,
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
Markaların ayniyeti/benzerliği,
Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali üzerinde durulacağı,
Markaların ayniyeti/benzerliği:
Davalı firmanın tescil ettirmek istediği marka ile davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı tescilli markaları birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyeceği,
Markaların ayniyeti/benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınması gerektiği, buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerektiği,
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur . Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacağı, ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak gerektiği, zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceği, ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacağı,
Davacının “şekil” , “şekil” , “şekil” ve “şekil” görsellerini haiz markaları renk, şekil ve kelime unsurlarını bir arada ihtiva eden karma markalardır; işaretlerde “…”li “… marine”, “… group” ve “… holding” kelimeleri, başkaca kelimeler, renkler ve şekillerle bütünleşik birer kompozisyon oluşturacak şekilde bir arada kullanılmışlardır ve bu işaretlerin toplu intibası ve genel görünümü itibariyle, “…” ibaresinin tek başına ön plana çıktığını ve bu markalarda esas unsurun tek başına “…” ya da başka bir kelime unsuru olduğunu söylemenin mümkün olmadığı, davacının diğer markaları ise, renk unsurundan yoksun ve şekil unsurları da baskın olmayan, kelime markası hüviyeti ön planda olarak işaretlerdir; bunlardan “şekil”, “şekil” ve “şekil” görselli markalarda kullanılmış olan, basit bir gemi figürünün bir çember içerisinde konuşlandırılmasından oluşmuş şekil unsurunun, işaretlerde geçen kelime unsurundan ziyade, daha baskın olarak ilk planda algılandığı söylenemediği, zira; basit şekil unsuruyla birlikte baskın karakterde yazılmış kelime unsurlarını haiz olan böyle markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur” . Dolayısıyla, davacının bu markalarında esas unsurun, büyük puntolarla yazılmış ve altı çizilmiş “… …” ibaresi olduğunun düşünüldüğü, davacının “şekil” görselli markasında da “… Pilot” ibaresi aynı yazım karakterindeki siyah harflerle aynı puntolarla yazıldığından, bütünleşik olarak algılandığı, davacının geriye kalan “şekil”, “şekil”,”şekil” ve “şekil” görselli görselli markaları ise, renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markaları olduğu, bu işaretlerde aynı puntolarla ve aynı siyah renkli düz yazı karakterindeki harflerle 2-3 satır halinde yazılmış olan kelimelerin, birer bütün olarak algılandığı, bu kelime öbeklerinin de, İngilizce/Türkçe birer ticaret unvanı olduğu hususunda herhangi bir tereddüt olmadığı, bundan sonra;
Dava konusu edilen marka da, davalının ticaret unvanından oluşan markalarındaki gibi, şekil ve renk unsurundan yoksun, kelime markası özelliği baskın olan bir işarettir; işarette ticaret unvanı hüviyetindeki kelime öbeği, davacının kelime markalarında olduğu gibi, aynı puntolarla ve aynı siyah renkli düz yazı karakterindeki harflerle 3 satır olarak yazıldığı, dolayısıyla dava konusu edilen markada da, işarette geçen ticaret unvanı hüviyetindeki kelime öbeğinin bir bütün olarak markanın esas unsuru olduğu, bunlara göre;
Davacının ticaret unvanından müteşekkil kelime markaları özelinde, taraf markalarının birer ticaret unvanı olan kelime öbeklerinden oluşmuş baskın karakterleri ve bu kelime öbeklerinin/ticaret unvanlarının “…” ibaresini kılavuz unsurları içinde, “medtanker” ve “… marine” şeklinde ihtiva etmeleri esas etken olarak, karşılaştırılan markaların bilhassa görsel ve kavramsal açılardan birbirlerine yakınlaştığı, zira; bahsi geçen işaretlerin birer ticaret unvanından müteşekkil olması, işaretlerde başkaca hiçbir unsur kullanılmamış olması, ticaret unvanlarının kılavuz unsurlarında birebir aynı “…” ibaresinin kullanılmış olması, işaretlerde kullanılan yazım stilinin ve harf renklerinin aynı/yakın benzer olmasının, bu tespiti pekiştirdiği, keza, karşılaştırılan markalar, alelade birer ticaret unvanından oluşuyor olsa idiler, bunların sadece genel intibaları/görünümleri itibariyle benzediği ileri sürülebilecekti, ancak; somut uyuşmazlıkta karşılaştırılan markalarda geçen ticaret unvanlarının kılavuz unsurlarında ortak bir biçimde “…” ibaresinin kullanılmış olması, bu unvanlarda geçen diğer kelime unsurlarının da denizcilik/taşımacılık ile alakalı olması, markalar arasındaki bilhassa görsel ve kavramsal benzerliği daha da arttırdiği, her ne kadar, taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin, tarafların faaliyet gösterdiği İskenderun ilinin kıyısında bulunduğu Akdeniz’in “Mediterranean” şeklindeki İngilizce adından geldiği davalı firma tarafından iddia ediliyor ise de; tarafların faaliyet gösterdikleri coğrafyadaki denizin adını, üstelik de bu adın Türkçesini değil de İngilizcesini, üstelik de bu İngilizce adın birebir aynı biçimde kısaltılmışını marka olarak, hatta ticaret unvanlarının kılavuz unsuru olarak kullanmaları, “teknik bir zorunluluk” olmadığı, dolayısıyla, “…” ibaresinin somut uyuşmazlığa konu, 35 ve 39. Sınıflara giren hizmetler açısından markasal hüviyette somut ayırt ediciliğinin, başka herhangi bir kelimeden daha düşük/zayıf olmadığı, aynı husus, taraf markalarında geçen “marine” ve “tanker” kelimeleri açısından ise söylenemeyeceği; “denizcilik”le yakın bağlantılı bu ibarelerin tasviri/tanımlayıcı birer kelime olmaları nedeniyle, bilhassa denizcilik/deniz taşımacılığı ile ilintili mal ve hizmetler açısından markasal hüviyette ayırt ediciliklerinin olmadığı, dolayısıyla, taraf markalarında ortak biçimde kullanılmış olan ve markasal hüviyette ayırt ediciliği haiz olan “…” ibaresinin yaratmış olduğu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “… …”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “… ”li markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimalini doğurduğu,
Davacının karma markalarının ise, genel görünümleri ve hakim unsurları itibariyle, dava konusu edilen işarete görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzemediği, davacının bahsi geçen markalarının içerdikleri kelime unsurlarının farklılığı ve farklı konumlarda kullanılmış olması nedeniyle bu kelimelerin kulakta bıraktıkları tınıların ve işaretlerin tüketici zihninde uyandırdığı algıların, dava konusu edilen markadan farklılaştığı
Sonuç itibariyle; davacının … sayılı “şekil” markaları özelinde, taraf markalarının birer ticaret unvanı olan kelime öbeklerinden oluşmuş baskın karakterleri ve bu kelime öbeklerinin/ticaret unvanlarının “…” ibaresini ortak olarak kılavuz unsur hüviyetinde ihtiva etmeleri esas etken olarak, karşılaştırılan markaların bilhassa görsel ve kavramsal açılardan birbirlerine yakınlaştığı, davacının diğer markaları açısından ise böyle bir yakınlaşmadan bahsedilemeyeceği,
Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslardan olduğu,
“Aynı mal veya hizmet” kavramının son derece açık olduğu, “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınması gerektiği, aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükseleceği,
Ortalama tüketici, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, ortalama alıcı kitlesinin tamamı karıştırma tehlikesine maruz kalmasa bile bir kısmının bu risk altında bulunması dahi karıştırılma ihtimalinin gerçekleştiğinin kabulü için yeterli olduğu,
Ancak; ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebileceği, eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimse olduğu, söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacağı, aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektireceği, yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunacağı, mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önemli olduğu,
Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 35 ve 39. sınıflara giren hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi incelendiğinde; bunların alıcının gündelik (her anının, rutininin) ihtiyaçlarını karşılamadığı, sık satın alınan hizmetler olmadığı, hatta bir kısmının alıcılar tarafından daha ziyade profesyonel meslekleri/iştigal alanları ile alakalı olarak satın alındığı, dolayısıyla bu alıcıların, söz konusu hizmetleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirdiği, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz hizmet alma riskini azaltmaya çalıştığı, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını verdiği düşünülmekle, bu alıcıların dikkat/özen/seçicilik/bilinç seviyelerinin düşük olmadığı
Davalının markasını tescil ettirmek istediği 35 ve 39. Sınıflardaki hizmetlerin tamamı, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı muhtelif markalarının kapsamında birebir yer aldığı, dolayısıyla, somut uyuşmazlıkta, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler açısından, somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, ilave bir inceleme yapılmasına gerek kalmaksızın, doğrudan söylenebileceği, bundan da sonra;
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimali:
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalı olduğu, karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabileceği, öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlandığı, öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici /müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edildiği,
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
Çağrıştırma,
Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edildiği,
Somut olay açısından bakıldığında; davacının… “şekil”, sayılı markaları özelinde, taraf markalarının birer ticaret unvanı olan kelime öbeklerinden oluşmuş baskın karakterleri ve bu kelime öbeklerinin/ticaret unvanlarının “…” ibaresini ortak bir biçimde kılavuz unsur olarak ihtiva etmeleri esas etken olarak, davacının sayılan markaları özelinde, karşılaştırılan markaların bilhassa görsel ve kavramsal açılardan birbirlerine yakın derecede benzediği, bu yüzden de; davalının dava konusu edilen markasının, davacının kelime markası niteliği baskın ve ticaret unvanlarından müteşekkil markaları gözetildiğinde, davacının markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu, dolayısıyla, taraf markalarında ortak biçimde kullanılmış olan ve markasal hüviyette ayırt ediciliği haiz olan “…” ibaresinin yaratmış olduğu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “… …”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “… TANKER”li markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler ile aynı/benzer/türdeş hizmetlerin, davacının davalının markasına benzer bulunan markalarının kapsamına girdiği de tespit edildiğinden, her ne kadar söz konusu hizmetlerin hitap ettiği alıcı kitlesinin söz konusu hizmetleri satın aldıkları anda dikkat/özen/bilgi/bilinç seviyesi düşük olmasa da, bu hizmetlerde “…”li ve ticaret unvanından oluşan tanıtma vasıtalarının markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde tüketicilerin ve alıcıların söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden/ kişilerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların/tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davalının markasının, davacının bu markalarının kapsamına giren bu hizmetler açısından davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği ve bunun da iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olarak görüleceği,
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; davacının 2017 48703, 2007 60268, 2005 56959 ve 2005 56960 sayılı markaları özelinde, taraf markaları görsel ve kavramsal açılardan benzediğinden ve davalının markasının kapsamına alınmak tüm hizmetler yönünden bu markaların kapsamına giren hizmetler ile ayniyet/benzerlik/türdeşlik şartı da gerçekleştiğinden, somut olayda davacının sayılan markaları özelinde markaların karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davacının diğer markaları açısından ise karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı,
DAVACININ ÖNCEKİ KULLANIMA DAYALI GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİASI YÖNÜNDEN :
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denildiği,
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerektiği,
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağladığı, SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul ettiği, ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerinin düzenlemediği, 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunduğu, söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabileceği, bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçladığı, bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklandığı,
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedildiği, markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlandığı, ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemesi gerektiği, madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olduğu, ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedildiği, ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerektiği, buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekeceği, bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkün olduğu, asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale geldiği, aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmayacağı, bütün bunlara göre;
Davacı taraf; dava konusu edilen “…” ibaresinin, davalının markasının tescili kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetlerde, kendisi tarafından uzun yıllardır ciddi ve yoğun bir biçimde, Türkiye genelinde kullanıldığını ve bu şekilde gerçek hak sahipliğinin doğduğunu yeterli derecede tevsik edebilecek nitelikte/nicelikte/içerikte delili, dava/marka işlem dosyasına sunmadığı, bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
DAVACININ İTİRAZLARINA/DAVASINA MESNET ALDIĞI MARKALARININ TANINMIŞLIĞI İDDİASININ DAVALININ … SAYILI MARKASININ TESCİLİNE/HÜKMÜNE ENGELİ/ETKİSİ:
6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir……..” denildiği ;
Ayrıca, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için;
Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali,
Haksız yarar sağlama,
Tanınmış markanın itibarına zarar verme,
Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme gibi şartlar arandığı, dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda burada belirtilen şartların oluşması gerektiği, bu şartların fiili olarak gerçekleşmesi zorunlu olmayıp, gerçekleşebilecek olması durumu yeterli olduğu, tanınmış markanın sahibi, markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller sunmalı veya en azından mantıklı bir sav ileri sürmesi gerektiği, bütün bunlardan sonra;
Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markalara ciddi yatırımlar yapıldığına, bu markaların uzun yıllardır ilgili sektörde tanıtıldığına ve dahi tanındığına dair dava/TÜRKPATENT işlem dosyalarına yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunulmadığından , davacının markalarının “tanınmış” olduğunun söylenmesi de mümkün görülmediği, buna ilaveten, davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine/gerçekleşme ihtimaline dair de dava dosyasına herhangi bir delil sunmamış olduğu gözetildiğinde, somut olayda, SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması şartlarının oluştuğu doğrudan söylenemeyeceği, davacının markasının ilgili sektörde tanınmışlığı ispatlanabilse dahi, inceleme, önceki/tanınmış markanın zarar görecek şekilde etkilenmesi koşulu ile devam etmesi gerektiği, bu koşulun gerçekleşme ihtimali, haklı sebeplerle ve mantıklı argumanlarla ortaya konulması gerektiği, şöyle, ki; davalının markasının tescil edilmesi halinde, hayatın olağan akışı içinde SMK 6/5 maddesinde sayılan durumların ortaya çıkmasının gerçekten olası olduğu yönünde bir kanaat hâsıl olması gerektiği,
Bütün bu nedenlerle; somut olayda, davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının da, dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir etkisinin/engelinin olamayacağı,
DAVACI TARAFIN KÖTÜ NİYETE İLİŞKİN İDDİALARININ DAVALININ MARKASININ TESCİLİNE/HÜKMÜNE ENGELİ/ETKİSİ HUSUSUNDA:
6769 sayılı SMK’nın 6/9. maddesinde; “Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir” denildiği, buna göre;
Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedileceği, tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılacağı, buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmadığı, zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de olmadığı, ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden bilme, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabileceği,
Bu değerlendirmede, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığının bilinmesi halinde marka tescil başvurusunda bulunulması, markanın köken gösterme amacı dışında bir amaçla tescil edilmesi, örneğin esasen kullanılması planlanmayan bir markanın sırf bir başka işletmenin piyasaya girmesinin engellenmesi amacıyla tescil ettirilmesi ya da tescil başvurusunda bulunanın rakipleri ile haksız rekabete girişme amacı gibi kriterler dikkate alınabileceği,
Marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerektiği, doktrine ve yerleşik içtihatlara göre; kötü niyetli tescilden söz edilebilmesi için başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp, yedekleme, marka ticareti yapmak amacına yönelik bir davranışta bulunmak kötü niyet göstergesi kabul edilebileceği,
Davalının dava konusu edilen işareti kendisine marka olarak seçerken spekülasyon, yedekleme, şantaj vs. gibi amaçlarla hareket ettiği veya davacının markası ve faaliyetleriyle haksız rekabet doğuracak eylemlere giriştiği hususlarında dava/itiraz dosyalarına herhangi bir somut delil sunulmamış olduğundan, davalının kötü niyetinin ispat edilemediği nedeniyle davalının kötü niyet iddialarının yerinde olmadığı,
Davacının… sayılı markaları özelinde, karşılaştırılan markaların görsel ve kavramsal açılardan birbirlerine benzer olduğu, davacının diğer markaları açısından ise böyle bir benzerlikten bahsedilemeyeceği, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler yönünden somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetlerin hitap ettiği alıcıların, bu hizmetleri satın aldıkları anda bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyelerinin düşük olmadığı, davacının … sayılı markaları açısından, karşılaştırılan markalar arasında iltibas tehlikesinin/ karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davacının diğer markaları açısından ise böyle bir ihtimalin bulunmadığı, davacının “önceki kullanıma dayalı gerçek hak” ve “tanınmışlık” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, davacının “kötü niyet” iddialarının yerinde olmadığı, dava konusu edilen 31.08.2021 tarihli ve 2021-M-6470 sayılı YİDK kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde olmadığı, davacının markanın hükümsüzlüğü talebinin yerinde olduğu sonuçlarına ulaşılmış aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın kabulüne
TÜRKPATENT YİDK nın … sayılı kararının tüm mal ve hizmetler yönünden iptaline,
Davaya konu markanın tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine,
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 51/4.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip resen Türk Patent’e gönderilmesine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davalılardan alınarak hazineye irad kaydına,
Davacı kendisini vekille temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü yazılı 1.863,60.-TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı kurum ve davalı şirket vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde … Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.08.09.2022
Kâtip Hâkim … ✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır
MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 127,10.-TL
Bilirkişi Ücreti :1.600,00.-TL
G.A : 136,50.-TL-
TOPLAM :1.863,60.-TL