Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2021/279
Karar No : 2022/190
Hakim : … …
Katip : … …
Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali
Dava Tarihi : 19/10/2021
Karar Tarihi : 09/06/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 09/06/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı dilekçelerinde özetle; davacının 1979 yılından bu yana oyuncak tasarımı, üretimi ve pazarlaması sektöründe faaliyet gösterdiğini ve ürünlerinin halihazırda tüm dünyada satıldığını, davacının dava konusu edilen … .”lu markanın tescilinden önceki tarihlerde davacının “….”lu markalarını Paris Konvansiyonu’na üye bir çok ülkede tescil ettirmiş olduğunu ve bu ibarenin SMK m. 6/3 hükmü kapsamında “gerçek hak sahipliği” ilkesi uyarınca davacı adına Türkiye’de de koruma altında bulunduğunu, davacının bu markasını dava dışı üçüncü firmalara lisans vererek Türkiye’de de kullanmakta olduğunu, zaten de davalı şahsın kısmi redde mesnet alınan markasının kötü niyetle tescil edilmiş bir marka olduğunu, bu markanın davacının gerçek hak sahipliği nedeniyle dava konusu edilen markanın tescilinin önünde bir engel oluşturamayacağını ifade ederek, TÜRKPATENT YİDK’nın 18/10/2021 tarih ve … sayılı kararının iptaline ve davacının … sayılı marka başvurusunun tescil işlemlerinin kısmen reddedildiği tüm mallar bakımında da devamına karar verilmesini karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı TÜRKPATENT vekili cevaplarında özetle; huzurdaki davanın mevzuatın öngördüğü hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından usulen reddinin gerektiğini, ayrıca taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal düzeyde birbirleriyle karıştırılma ihtimali doğuracak derecede benzer olduğunu, davacının marka başvurusunun kapsamında çıkartılan emtialar açısından, taraf markalarının aynı veya ilişkili emtialarda kullanılacağını, başvurunun davacı tarafından tescilden önce kullanılıyor olmasının verilen kısmi ret kararının yerindeliğini etkileyen bir husus olmadığını, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi davalı şirkete usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, ancak davalı firma yasal süresi içerisinde davanın esasına cevap vermemiş, ilk duruşma celsesinde ise; dava konusu edilen markanın esas unsurunun sadece “….” ibaresi değil, “…” ibaresi de olduğunu, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu ve dava konusu edilen YİDK kararının yerinde olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi davalı şahısa usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, ancak davalı şahıs yasal süresi içerisinde davanın esasına cevap vermemiş, ilk duruşma celsesinde ise beyanda bulunmak için süre talep etmiş ve dava dosyasına başka da herhangi bir savunma sunmamıştır.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik olup olmadığı, karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı, YİDK kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davacının … sayılı “…!” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Davaya konu … sayılı “…!” ibareli marka için davacı tarafından 15/08/2019 tarihinde 18, 20, 21, 24, 25, 28, ve 41.sınıf mal/hizmetleri kapsayacak şekilde marka tescil başvurusunda bulunulduğu, ilana karşı davalılar tarafından 2018/101876, 2018/101888, 2018/101895, 2019/69720 sayılı “surprise ve …” ibareli markalarına dayanarak itirazda bulunulduğu, itirazın kısmen kabulüne karar verildiği, kısmen kabul kararına karşı davacının itirazda bulunduğu, TÜRKPATENT YİDK’nın 18/10/2021 tarih ve … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır.
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacı tarafın tescil ettirmek istediği marka ile bu markanın kısmi red kararına mesnet alınan davalılara ait tescilli markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyeceği anlaşılmıştır.
Tarafların markaları, renk ve şekil unsurlarından yoksun birer kelime markası olduğu; markalarda geçen kelimeler düz yazı karakterinde/özelliği olmayan siyah renkli büyük veya küçük harflerle yazıldığı; davacının markası, ayrı yazılmış bir kısaltma ve kelimeden müteşekkil olduğu; “….” kısaltması ve “…” ibaresi işarette aynı karakterlerde ve özelliklerdeki harflerle ayrı olarak yazılmış olduğu ve bu kelime öbeğinin sonuna da, “surprise” ibaresinin anlamı ile uyumlu bir noktalama işareti olan ünlem işareti konuşlandırılmış olduğu; davalıların markalarında ise, “surprise”, “suprise” ve “…” kelimeleri, markaların tek unsuru olduğu; taraf markalarının sırf kelime markası olması, yani şekil ve renk unsurlarından yoksun olmaları itibariyle, genel görünümlerinin benzediği, ayrıca; markalarda kullanılmış olan kelime unsurlarının aynı kelimeler/kısaltmalar olmaları da, işaretleri görsel, işitsel ve kavramsal açılardan daha da yakınlaştırdığı;
Taraf markalarında ortak olarak geçen “surprise” ibaresi, İngilizce kökenli bir sözcük olup, Türkçe’de de yaygın olarak bilinen ve zaten de aynı kelimeden dilimize geçmiş/yerleşmiş olan anlamının “sürpriz” olduğu; bu yönü itibariyle bu kelimenin markasal hüviyette soyut ayırt ediciliği düşük ise de, uyuşmazlık konusu olan, 14, 16, 18 ve 21. Sınıflara giren emtialar açısından somut ayırt ediciliğinin bulunduğu; yine de, böyle, ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri kendilerine marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve Yargıtay Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunduğu, ancak; davalı firmanın markalarında bu tür “ilave/diğer unsurlar”ın olmadığı ve davalı firmanın ayırt ediciliği düşük “…” ibareli markalarının hükme bağlanmış ve halen korunuyor olduğu gerçekleri gözetildiğinde, davacının markasında geçen “….” kısaltmasının ve markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan, ancak ve sadece “surprise” ibaresinin anlamını daha da pekiştirip ön plana çıkaran ünlem işaretinin varlığının, yerleşik içtihatlarda ifadesini bulan “bazı tedbirler almak ve ilaveler yapmak…” şartı ile örtüşmediği, zaten de; davacının markasında yer alan ve davalı şahsın markasının tek unsuru olan “…” ibaresi ile ayniyete yakın benzeyen “….” kısaltmasının da, bilinen/yerleşik anlamı ve kullanımı nedeniyle, davacının markasına kattığı ayırt ediciliğin yine çok düşük olduğu; davacının markasında geçen “….” kısaltması, internetteki sosyal/sanal platformlardaki sohbetlerde sıklıkla kullanılan ve anlamı herkes tarafından iyi bilinen bir kısaltma olduğu ve “laugh out loud” yani “yüksek sesle gülmek” anlamına geldiği; dolayısıyla, bu ibarenin/kısaltmanın da markasal hüviyette soyut ayırt ediciliğinin çok düşük olduğu; hal böyle olunca; yani taraf markalarında geçen kelimelerin ayniyetinin yarattığı yakınlaşmayı bertaraf edebilecek kelime, şekil ve renk yan unsurlarının mevcudiyetinden bahsedilemeyince, yerleşik içtihatların somut uyuşmazlığın çözümüne etkisinin olamayacağı;
Neticede; ayniyet derecesinde yakınlığı haiz “…”, “…”, “….” ve “…” ibarelerinin mevcuiyetinin, bu ibarenin karşılaştırılan markalarda esas/tek unsur konumunda bulunması nedeniyle, karşılaştırılan markaları görsel açıdan benzer kıldığı; taraf markalarındaki ufak tefek harf/noktalama işareti farklılıklarının, bu benzerliklerin aşılması için yeterli bir farklılık/ayırt edici nitelik olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığı; potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları; davalıların “…/…”lı ve “…”lu markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…!”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları “görsel açıdan benzer bulması ve karıştırması” ihtimal dahilinde olduğu;
Görsel açıdan ortaya çıkan bu benzerlik, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da aynı sonucu verdiği, taraf markalarının esas unsuru olan kelimelerinin birebir aynı olması, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları fonetik açıdan çok yakınlaştırdığı;
Karşılaştırılan markaların anlamsal/kavramsal açıdan; markalarda geçen kelimelerin, yukarıda değinilen yerleşik anlamları nedeniyle markaların tüketici zihninde ilk anda uyandırabilecekleri algının da farklı olmadığı;
Bütün bunlara göre; somut olayda, karşılaştırılan markaların görsel, duyusal ve anlamsal/kavramsal açılardan benzer olduğu anlaşılmıştır.
Farklı isimler/tanımlamalar ile ifade edilmiş olsalar bile, davacının markasının kapsamından çıkartılmış olan emtiaların tamamı, davalıların kısmi red kararına mesnet alınan markalarının kapsamına giren ve korunan emtialar ile birebir aynı, benzer, türdeş veya ilintili emtialar olduğu; karşılıklı sütunlarda yer verilmiş olan bütün bu emtialar; aynı alıcı çevresine hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, aynı kaynaklar tarafından sağlanırlar, dağıtım kanalları ve satış yerleri aynıdır, birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır ve birbirleri yerine ikâme edilebilirler, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri aynıdır, aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisi dahi bulunur ve benzer markaları bu emtialarda gören tüketicilerin markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurmasının mümkün olduğu; dolayısıyla, davacının markasının kısmen reddedildiği emtiaların tamamı açısından somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği;
Taraf markalarınının kapsamına giren hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketicinin bilinç/algı/dikkat düzeyi/seviyesi de, markaların karıştırılması ihtimalinin değerlendirilmesinde önem arz etmektedir. Ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır . Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder. Örneğin, söz konusu mal/hizmet, toplumun sadece bir kesimini ilgilendiren, teknik veya özel bir mal/hizmet ise, bu kesimin eğitim ve bilgi düzeyi dikkate alınacaktır. Ya da örneğin, sadece eczanelerde ve reçeteli olarak satışan ilaçlar, doğrudan insan sağlığını ilgilendirdiğinden, hayati öneme sahip oldukları için bu gibi ürünleri satın alacak olan kimseler daha dikkatli olacaklardır. Ayrıca bu tür ürünler genellikle tıp doktorları ve eczacılar tarafından önerilip kullanıldığından, ve dahi bir kısmının da reçete ile satışları zorunlu olduğundan, gösterilen dikkat ve kullanılan mesleki bilgi seçici olacaktır.
Buna göre; davacının markasının kapsamına alınmak istenilen ve emtia ayniyeti/türdeşliği/benzerliği şartlarına uyduğu tespit edilen, 14, 18 ve 21. Sınıflara giren ürünlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesine bakıldığında; bu ürünlerin sık satın alınan emtialar olmadığı gözetildiğinde, tüketicilerin/alıcıların bu mal ve hizmetleri satın aldığı anda seçicilik/bilinç/dikkat/ algı/özen seviyelerinin yüksek olduğu; bu alıcılar/tüketiciler, söz konusu ürünleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirmekte, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz mal/hizmet alma riskini azaltmaya çalışmakta, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını verdiği; ancak, davacının dava dosyasına sunuğu beyanlarından, davacının ürünlerinin 4-14 yaş grubundaki küçüklere hitap ettiği netlikle anlaşıldığından, bu genellemenin somut uyuşmazlık açısından önem arz edemeyeceği;
Neticede; davacının markasının kısmen reddedildiği tüm emtialar açısından, emtia ayniyeti/ benzerliği/ türdeşliği şartının gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarının sırf kelime markası olması itibariyle genel görünümleri yönünden benzediği, markalarda geçen, markasal hüviyette soyut ayırt edicilikleri düşük kelime ve kısaltmaların ayniyet derecesindeki benzerliği ve işaretlerde bu kelimeler dışında başkaca kelime, renk, şekil unsurlarına yer verilmemiş olması ve karşılaştırılan işaretlerin okunuşlarının ve anlamlarının da yakın benzer olduğu fiili gerçekleri gözetildiğinde, markaların karıştırılma ihtimalinin olduğu; ayrıca davacının markasının kapsamından çıkartılan emtialar ile davalıların markalarının kapsamına giren emtiaların aynı/benzer/türdeş/ilintili emtialar olduğu; her ne kadar bu emtiaların büyük bir kısmının hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyeleri nispeten yüksek de olsa, taraf markaları arasındaki görsel, işitsel ve kavramsal benzerlikler nedeniyle ve dahi davacının ürünlerinin 04-14 yaşlar arasındaki çocuklara hitap ettiği yönündeki davacı beyanları da dikkate alındığında, bu ürünlerde “…” ve “…” ibarelerinin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu ürünlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davacının markasının, davalıların söz konusu markalarının kapsamına giren bu emtialar açısından davalıların hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği;
Neticede; taraf markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzerlik bulunduğundan ve markaların kapsamına giren/alınmak istenilen emtialar da aynı/benzer/türdeş olduğundan, davacının markasının kısmen reddedildiği tüm emtialar yönünden, taraf markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunduğu anlaşılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Ayrıca, yeni tarihli Yargıtay içtihatlarında ;”…..‘gerçek hak sahipliği’ ilkesi uyarınca, marka tescilinden önce tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden markaya konu işaretin veya ibarenin yerelden daha geniş coğrafyada ve ciddi surette markasal kullanımı ve bu kullanımla markaya konu işarete belirli ölçüde ayırt edici nitelik kazandıranlar, markaya konu işaretin veya karıştırılmaya yol açacak ölçüde benzerinin başkalarınca marka başvurusuna konu edilmesi halinde marka tescil başvurusuna itiraz etme ya da markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep etme hakkı bulunmaktadır.” denilmekle; eskiye dayalı gerçek hak sahipliği iddialarının SMK 6/3 maddesi hükmüne konu koruma kapsamından yararlanabilmesi için; markasal bir kullanım olmasının, bu kullanımın ciddi seviyelerde olmasının ve yerelden daha geniş bir coğrafyada gerçekleşmesinin şart olduğu yönünde içtihat oluşturulmuştur.
Davacının dava konusu edilen markayı taşıyan ürünlerinin, Türkiye ve dünya pazarında davacı tarafından önceki tarihlerden beri piyasaya arz edildiği ve ilgili tüketici nezdinde popüler oldukları ve dahi davacının bu markanın aynısını veya benzerlerini yurt dışında tescil ettiregeldiği, davacının dava/marka işlem dosyasına sunmuş olduğu belge ve delillerden anlaşılabiliyor ise de, “gerçek hak sahipliği” iddiası, üçüncü kişilerin yaptığı marka başvuruları veya edindikleri tescillere karşı ileri sürülebilecek itiraz ve/veya marka sahibine karşı hükümsüzlük gerekçeleri olup, davacının kendi başvurusuna ilişkin “gerçek hak sahipliği” durumundan faydalanarak, 6/1’den kaynaklanan tescil engelini aşmasını sağlaması mümkün değildir. Davalıların hüküm ifade eden/kısmi redde mesnet alınan markaları, hükümsüz kılınmadığı/iptal edilmediği sürece, davalıların bu markalara dayalı olarak benzer markaların benzer emtialarda tescilini engellemesi hukuken mümkündür. Davacının ileri sürdüğü ve tevsik edebildiği “önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiası” ancak ve sadece davalıların markalarına karşı, bu iddia ile ikame edilmiş bir hükümsüzlük/iptal davasında dinlenebilir. Ayrıca; Paris Sözleşmesi’nde yer alan “Ticari markaların başvuru ve tescil koşulları, her bir Birlik ülkesinin yerel yasaları ve mevzuatıyla belirlenecektir” hükmü gereğince, davacı adına başka ülkelerde aynı marka için yapılan tescil başvurusunun kabul edilmiş olmasının, aynı markanın Türkiye’de de tescilini mevzuat açısından zorunlu kıldığı anlamına gelemeyeceği;
Neticede, davacının öncelikli gerçek hak sahipliği iddialarının, dava konusu edilen … sayılı markanın kısmen reddedildiği emtialar açısından da tescili açısından bir etkisinin olamayacağı anlaşılmıştır.
Neticede, dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Dava konusu davacının … sayılı “…!” ibareli marka başvurusu ile itiraza mesnet davalılar markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olduğu, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen/markanın kısmen reddedildiği tüm emtialar açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunduğu, davacının “gerçek hak sahipliği” iddialarının davacının dava konusu edilen markasının kısmen reddedildiği emtialar yönünden de tesciline bir etkisinin olamayacağı, YİDK kararının yerinde olduğu ve iptali şartlarının oluşmadığı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan peşin alınan 59,30.-TL harcın mahsubu ile kalan 21,40.-TL’nin davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
Davalı şirket, davalı şahıs ve davalı kurum kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.09.06.2022
Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır