Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/26 E. 2021/420 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/26 Esas – 2021/420

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/26
KARAR NO : 2021/420

HAKİM :….
KATİP :….

DAVACI …..
DAVALI : …..
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali ile Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 26/01/2021
KARAR TARİHİ : 30/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07.01.2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali ile Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin …… (organize toptan ticaret) sektöründe faaliyetlerini sürdürmek üzere 2001 yılında kurulduğunu, ülkenin 72 şehrinde 173’e varan mağaza sayısı itibariyle en büyük, erişilebilirliği açısından en yaygın, ülke genelinde yaklaşık 9000 çeşit üründen oluşan ürün portföyü ile Cash&Carry pazarında müşteri ihtiyaçlarına cevap verebilme kabiliyeti anlamında Türkiye’nin en güçlüleri arasında, 2014 yılı sonu itibariyle Fortune Dergisi Araştırmasında yine Türkiye’nin 49. büyük şirketi olarak yer aldığını, ulusal ve yerel markalı ürünlere ilaveten, kendi öz markalı (“…”) ürünlerini de müşterilerine sunan, yakın zamanda başlattığı internet mağazası ile toptan yanında perakende satışa ve 03 Şubat 2011 tarihinde hisseleri BİST’te işlem görmeye başlayan, … Grubuna mensup halka açık bir ticari anonim şirket olduğunu, iştigal konusundaki faaliyetlerini kırkı aşkın markanın oluşturduğu bir marka portföyüyle sürdürdüğünü, markada bulunan “…-al” ibaresindeki asli unsurun “…” kelimesi olduğunu, “al” ibaresinin de seçme eyleminden sonra yapılacak eylem olması itibariyle ikincil nitelikte olduğunu, markanın asli unsuru olan “…” ibaresinin müvekkilinin önceki tarihli 2003/38044 sayıdaki “…” markası ile birebir aynı olduğunu, kullanım itibariyle de yine market alışverişlerindeki eylem olan “seçerek almak” eylemini içerdiği için, müvekkilinin itirazına dayanak olarak gösterdiği diğer marka olan …. numaralı “… market” markasını çağrıştırdığını, müvekkilinin de tüketici nezdinde ürün alımına hizmet vermekte olduğunu, “…” ve “… market” markalarını “…” ibaresi üzerine kurguladığını, aynı mal/hizmet grubunda, aynı esas unsur olan “…” ibaresi üzerine, aynı kavramsal kurgu ile kurgulanan davalıya ait marka ile müvekkilinin markaları arasında karıştırılma ve ilişkilendirilme ihtimallerinin kaçınılmaz olacağını, davaya konu YİDK kararında tanınmışlık ve kötü niyet gerekçelerinin hiç değerlendirilmediğini, müvekkilinin itirazına konu “… market” markasının “…” markasının serisi niteliğinde olduğunu ve fiili olarak yaygın bir şekilde kullanıldığını, internet arama motorunda “… market” yazılarak yapılacak kısa bir aramada dahi markanın yaygın kullanımı ve tanınmışlığına ilişkin bilgi sahibi olunabileceğini, müvekkiline ait “…. ” web sayfasında müvekkili hakkında ön bilginin yer aldığını, Türkiye genelinde 1207 bayisi bulunan ve bu bağlamda da tanınmışlığı göz ardı edilemeyecek kadar geniş ulusal ağa sahip bir marka olduğunu, dava dosyası kapsamında internet üzerinden erişilebilecek görsellere, yurt içinde yaygın market ağına ilişkin fikir vermek amacıyla yer verildiğini, markanın kullanımına ilişkin broşür, afiş, reklam, video, vb. ayrıca delil olarak sunulacağını, dava konusu başvurunun tescili halinde ilişkilendirilme ihtimali ve tanınmışlık nedeniyle haksız kazanç sağlanacağının, aynı hizmet grubunda faaliyet gösteren müvekkilinin ve markasının itibarının zedeleneceğinin kaçınılmaz olduğunu, iyi niyetli olarak marka başvurusu yapan gerçek yahut tüzel kişinin aynı mal/hizmet grubunda faaliyet gösteren diğer marka sahiplerinin haklarına hiçbir şekilde tecavüzde bulunmaması gerektiğini, bunun için de marka araştırmasını en iyi şekilde yapması gerektiğini, davalı şirketin yalnızca bu davanın konusunu oluşturan markaya değil, “…” ana unsurlu başka markaların da başvurularını ısrarla yaptığını, esasen müvekkilinin markasından haksız kazanç sağlama niyetini de ortaya koyduğunu, davalının binlerce değişik seçenek imkanı varken müvekkiline ait marka ile aynı sınıf ve aynı hizmetler için ayırt edilemeyecek derecede benzer bir markayı kullanmayı tercih etmesinin iyi niyetli bir tescil olarak görülemeyeceğini, marka araştırması ve marka seçimi konularında basiretli tacir olmanın gerektirdiği özeni göstermeyen davalının başvurusunda iyi niyetli olmadığını ve müvekkilinin tanınmışlığından fayda sağlama amacıyla marka başvurusunda bulunulduğunu, müvekkilinin itiraza mesnet markaları ile dava konusu marka başvurusu arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1, 6/5 ve 6/9 madde hükümlerinin uygulanma koşullarının tümünün mevcut olduğunu beyan ederek 35. Sınıftaki bir kısım hizmetler için başvurusu yapılan 2018/119466 sayılı marka başvurusu hakkında verilen 30.11.2020 tarih ve 2020-M-3901 sayılı YİDK kararının iptali ile tescili halinde 2018/119466 sayılı markanın hükümsüzlüğüyle sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda davalının başvurusunun …. ibareli olduğunu, davacının itiraza mesnet markalarınında … ve …. ibareli olduğunu, davalının marka başvurusuna konu markanın “…-al” olarak bir bütün halinde algılanmakta olduğunu, davacı markaları ile ortak unsur olan “…” ibaresinin ne yazı stili ne de konumlandırılış şekli ne de görsel olarak ön plana çıkmadığını, markanın bir bütün olarak “…-al” şeklinde telaffuz edildiğini, ayrıca “…” ibaresinin Türkçe’de yaygın olarak kullanılan bir emir kipi mahiyetinde olduğunu ve ayırt edici niteliğinin nispeten düşük olduğunu, davacının inhisarına bırakılamayacak ve alacağı eklerle kolayca farklılaştırılıp ayırt edicilik sağlanabilecek bir ibare olduğunu, somut olayda da başvuruya konu markada yeterli ayırt edicilik sağlandığını, marka ile karşı karşıya kalan ilgili tüketici kesimince malın ticari kaynağının kolayca ayırt edilebileceğini, somut olay yönünden SMK m. 6/5 hükmünün uygulanma şartlarının oluşmadığını, ilgili maddenin uygulanabilmesi için haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarının zarar görmesi, markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi ihtimallerinden en az birinin gerçekleşme ihtimalinin bulunması gerektiğini, dava konusu olayda bu şartların gerçekleşmediğini, davacının kötü niyete ilişkin iddialarının ispatı için yeterli derecede somut ve inandırıcı delil sunulmadığını ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının markaları ile müvekkil başvurusuna konu işaret arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, karşılaştırma yapılırken marka ve işaret parçalanmaksızın bir bütün olarak ele alınması gerektiğini, markanın ayırt ediciliği ne kadar düşükse karıştırılma ihtimalinin de o ölçüde ihtimal dışına çıkacağını, markalardaki ortak unsur olan “…” ibaresinin “benzerleri arasında hoşa gideni, iyi olanı, üstün bulunanı almak ya da yararlanmak üzere bir yana ayırmak anlamına geldiğini ve 35/5. Sınıf için tanımlayıcı olduğunu, “…” ibaresinin ayırt edici nitelik taşımadığını, vasıf bildirmekte olduğunu ve ticaret hayatında herkesin kullanımına açık olduğunu, “…” ibaresinin “al” ibaresiyle birlikte kullanıldığında farklı ve ayırt edici bir markanın oluştuğunu, kendi ayırt ediciliği bulunan markanın davacının gerekçe markalarında yer alan 35. Sınıf için tanımlayıcı olan “…” ibaresiyle karıştırılmasının mümkün olmadığını, markalar arasında benzerlik koşulunun gerçekleşmediği ve karıştırılma ihtimalinin bulunmadığının başka bir davada bilirkişi raporu ile kanıtlandığını, davacının markalarının tanınmış olduğuna ilişkin gerekli ispatı yapamadığını, davacının kötü niyete ilişkin iddialarının hukuki mesnetten yoksun olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
A) Karıştırılma İhtimali Bakımından Değerlendirme
6769 sayılı SMK m.6/1, ” Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” hükmünü ihtiva etmektedir.
Marka tescilinde nispi ret nedenleri arasında düzenlenen karıştırılma ihtimali uyarınca; tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.   
Markaların, karıştırılma ihtimaline dayalı tescil engelinden veya hükümsüzlük nedeninden söz edebilmek için aşağıdaki unsurların tamamının kümülatif olarak varlığı gerekir. Bu koşullardan herhangi birinin sağlanmamış olması halinde diğerlerinin varlığı değerlendirme konusu nispi tescil engelinin varlığını kabul için yeterli olmayacaktır:   
Dava konusu marka ile iddialara mesnet markaların aynı veya benzer olması.
Dava konusu marka ile iddialara mesnet markaların kapsamında, aynı veya benzer mal ve hizmetler bulunuyor olması.      
Dava konusu markalar ile iddialara mesnet markalar arasında, ilişkilendirilme ihtimali de dâhil olmak üzere, halk nezdinde karıştırılma (iltibas) ihtimali bulunması.
a) Markaların Aynı veya Benzer Olup Olmadığı,
Karşılaştırılan markanın benzer olup olmadığı değerlendirilirken; markalar arasında görsel, işitsel veya kavramsal düzeyde ortaya çıkan benzerlik veya yakınlık dikkate alınmalıdır. Görsel, işitsel veya kavramsal benzerliğin derecesi konusundaki değerlendirmeyi malların niteliğini ve malların piyasaya sunum yöntemlerini dikkate alarak yapmak yerinde olacaktır. İlgili tüketicinin markaları doğrudan karşılaştırma imkânının bulunmadığı, markaların karşılaştırmasını zihninde muhafaza ettiği tam (eksiksiz) olmayan imaja göre yaptığı dikkat edilmelidir. Görsel benzerlik, kelime veya şekil markalarının görünüm olarak benzerlik içermeleri durumunda ortaya çıkar. Görsel benzerliğin tespiti, markaların benzer markalar olarak değerlendirilmeleri için, tek başına yeterli olarak kabul edilebilir.
Bilindiği üzere, kelime markaları söz konusu olduğunda, kelimenin yazım şekli değil kelimenin kendisi korunmaktadır. Bu nedenle, kelimenin büyük ya da küçük harfle ya da farklı yazım karakterinde yazılmış olmasının incelemeye etkisi yoktur. Kelime markalarında görsel değerlendirme; kelimenin uzunluğu/kısalığı, harf sayısı, harflerin dizilimi, kelime sayısı ve işaretlerin yapısı gözetilerek yapılmalıdır. Görsel değerlendirmede, kelimenin ilk kısmında oluşan benzerlik ya da benzememe durumu kelimenin son kısmına göre daha büyük öneme sahiptir. Bununla birlikte, görsel algı önce dışta bulunan elemanları ayırt ettiği için, son harf, kelimenin iç kısımlarında yer alan harflere kıyasla, daha büyük etkiye sahip olacaktır. Kelime markalarında, kelime yazıldığından farklı şekilde okunmadığı sürece (yabancı dillerdeki markalar), görsel ve işitsel benzerlik genellikle aynı anda ortaya çıkar. Bununla birlikte, kısa zaman aralığında gerçekleşen işitsel algıya kıyasla, görsel algının daha kesin ve tekrarlanan algılama imkânı sağladığı dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, işaretler arasındaki görsel farklılıklar işitsel farklılıklara kıyasla daha fazla etkiye sahip olacaktır.
İşitsel benzerlik, kelime markaları telaffuz edilirken ortaya çıkan benzerlik halidir. İşitsel benzerliğin tespiti, bazı durumlarda tek başına markaların benzer markalar olarak değerlendirilmeleri için yeterli kabul edilebilir. Ancak, işitsel benzerliğin görsel benzerlikle yeterli düzeyde desteklenmemesi halinde markaların benzer markalar olarak değerlendirilmemesi de mümkündür.
Kavramsal (anlamsal) benzerlik, kelime veya şekil markalarının karşılık geldikleri anlam veya kavramlar bakımından ayniyet veya benzerlik içermeleri durumunda ortaya çıkar. Kelime markalarının kavramsal (anlamsal) benzerliği, temel olarak, farklı şekilde yazılı kelimelerin aynı veya farklı dilde aynı/benzer kavramlara (anlamlara) karşılık gelmeleri durumunda ortaya çıkabilir. Şekil markalarının kavramsal (anlamsal) benzerliği ise temel olarak, markalarda yer alan şekil unsurlarının aynı kavramlara karşılık gelmeleri durumunda ortaya çıkabilir.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimali telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Halkın, karşılaştırılan işaretler arasında “bağlantı” kurma ihtimali bulunması, benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterlidir.
Markalar arasında benzerlik incelemesinde temel ilke, her iki markanın ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaa göre tüm faktörler bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılmasıdır. Global değerlendirme gereği, markaların unsurlarına bölünerek, unsurlarına göre ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacaktır. Bununla birlikte, inceleme sırasında markayı oluşturan jenerik, tanımlayıcı unsurların değerlendirme dışı bırakılmasına engel değildir. Dolayısıyla asıl olan markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel intibaa göre değerlendirme yapılmasıdır.
Bununla birlikte markalar esas ve yardımcı unsur olmak üzere iki unsurdan meydana geldiği asla göz ardı edilmemelidir. Markayı benzerlerinden ayırt etmeye yarayan markada diğer unsurlara göre daha ön planda olan unsur esas unsur iken; esas unsura göre nispeten arka planda olan, malın ve hizmetin temel özelliklerini veya sair özelliklerini belirten ve esas unsura bağlı ve onunla ilişki içinde bulunanlar yardımcı unsurdur. Markaları benzerlerinden ayıran en önemli unsur esas unsurlardır. Markanın ayırt ediciliği ve iltibasa sebebiyet verip vermediği gibi hususlar esas unsur nazara alınarak tespit edilir.
Yargıtay…. ” kararında belirlenen temel ilkelerin dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre; 
• Asıl unsuru markanın bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayrıcalığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.  
• Tespit edilen asıl unsur sözcükten ibaret ise markalarda ortak olarak kullanılan kök kelime ve başvuru sahibinin varsa ilave ettiği ekler belirlenmelidir.  
• Son olarak başvuru sahibinin markasındaki eklentinin başlı başına ayırt edicilik vasfının olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.  
Davalıya ait marka başvurusunun standart şekilde tertip edilmiş “…-AL” ibaresinden oluştuğu, davacıya ait markaların ise münhasıran “…” ibaresinden müteşekkil olduğu,
Karşılaştırmaya konu markaların “…” ibaresini ortak olarak içerdiği görülmekle birlikte söz konusu ibarenin anlamı ve yaygın kullanımı itibariyle ayırt ediciliğinin zayıf olması nedeniyle belirtilen hususun markalar arasında karıştırılma ihtimali oluşturabilecek düzeyde benzer olduğu sonucuna ulaşılmasını sağlayamayacağı, davalıya ait “…-AL” markasının bütünlük arz ettiği, tüketicilerin “…-AL” markasını “…” ibareli davacı markalarının bir devamı veya serisi gibi algılamayacağı, marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağ bulunduğu düşüncesine kapılmayacağı, bu bağlamda markalar arasında gözle görülür farklılıkların da bulunduğu, markalar arasındaki benzerliklerin farklılıklara baskın gelmediği, başka bir ifadeyle markalar arasındaki farklılıkların karıştırılma ihtimalini bertaraf ettiği, netice itibariyle başvuru ile davacıya ait markalar arasında karıştırılma ihtimali ortaya çıkabilecek düzeyde markasal benzerlik bulunmadığı,
b) Mal/Hizmetlerin Aynı/Benzer/İlişkili Olup Olmadığı
Markalar arasındaki karıştırılma ihtimali değerlendirmesi, markaların kapsamında yer alan mallardan ve hizmetlerden bağımsız değildir. Markaların tescilli oldukları sınıflar veya hizmetler farklılaştıkça markalar arasındaki benzerliklerin karıştırılmaya neden olma ihtimali azalacaktır. Bir başka anlatımla, markaların kapsadığı malların ve hizmetlerin farklılaşması neticesinde markayı oluşturan ibarelerin benzerliğine rağmen karıştırılma ihtimali azalmakta; malların ve hizmetlerin aynı olması durumunda ise markaların arasındaki ortalama bir benzerlik dahi karıştırılma ihtimaline neden olacaktır.   
Mal ve hizmetlerin aynılığı, ilke olarak mal ve hizmetlerin aynı şekilde yazılmış, ifade edilmiş olmasıdır. Benzer mal ve hizmetler ise, ortalama tüketicilerce aynı (veya ilişkili) kaynaktan geldikleri varsayımıyla karıştırılma ihtimalinin konusu olabilecek mal ve hizmetleri içermektedir. Benzer mal ve hizmet tanımlamasının içeriği, aynı tür mal ve hizmeti mutlak surette kapsamakla birlikte daha geniş bir yaklaşımla benzer oldukları öngörülebilecek, tüketicilerce ilişkilendirilerek aynı kaynaktan geldikleri varsayılabilecek, aynı/benzer ihtiyaçların karşılanmasını sağlayacak mal ve hizmetleri de kapsamaktadır.  
Mal ve hizmetlerin benzerliği veya ilişkilendirilebilir niteliği TÜRKPATENT Marka İnceleme Kılavuzu’na göre aşağıda belirtilen durumlarda ortaya çıkabilir:   
− Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve alanlarının benzerliği,  
− Mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği,  
− Malların fiziksel görünümünün benzerliği,  
− Mal ve hizmetlerin ticari pazara ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği,  
− Mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik,  
− Mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmasından kaynaklanan benzerlik,  
− Malların mağazalarda aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklanan benzerlik.  
İlgili sektördeki malların niteliği, piyasaya sunuluş şekli, tüketici alışkanlıkları gibi somut olayı etkileyen ek şartların varlığı halinde hizmetlerle mallar arasında ilişkilendirilme ihtimali ortaya çıkabilmektedir. 
Davalıya ait marka başvurusunun tescil kapsamında bulunan hizmetler ile davacıya ait mesnet markaların kapsamındaki hizmetler yukarıdaki tabloda karşılaştırılmış olup, markaların tescil kapsamındaki aynı/aynı tür mallara/hizmetler kırmızı renkte verilmiştir. Yapılan değerlendirmede, davalı başvurusunun eşya listesinde bulunan 35. Sınıfa dahil hizmetler ile aynı/aynı tür hizmetlerin davalıya ait markaların tescil kapsamında bulunduğu,
c) Markalar arasında, ilişkilendirilme ihtimali de dâhil olmak üzere, halk nezdinde karıştırılma (iltibas) ihtimali bulunup bulunmadığı,
Yerleşik içtihada göre, halkın malların veya hizmetlerin aynı işletmeden veya ticari ya da idari olarak bağlantılı bir işletmeden geldiğine inanması riski karıştırılma/ilişkilendirme olasılığını ortaya çıkartır. Karıştırılma ihtimali incelemesinde mal/hizmet benzerliği, işaret benzerliği, benzerliğe gerekçe olarak gösterilen markanın ayırt edici gücü ve hedef tüketici kitlesinin bilgi ve dikkat düzeyi ele alınır. Bu unsurlardan birinin zayıf olması diğer unsurların güçlü olması ile telafi edilebilir. Örneğin markalar arasında işaret benzerliği zayıf ise yüksek dereceli mal/hizmet benzerliği ve benzerliğe gerekçe olarak gösterilen markanın ayırt edici gücünün yüksek olması durumunda markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunabilir.
Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus; ortalama düzeydeki halk nezdinde bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurulmasıdır. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. Tüketicinin iki işaret arasında doğrudan ya da kaynakları bakımından idari – iktisadi bir ilişki kurma yanılgısına düşmesi iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olacaktır.  
Karıştırılma olasılığına ilişkin bütüncül değerlendirme yapılırken, ihtilafın konusu markaların görsel, işitsel veya kavramsal benzerliği, işaretlerin bütün olarak oluşturdukları izlenim esasında incelenmelidir. Ancak bu yapılırken işaretlerin ayırt edici ve baskın unsurları özellikle dikkate alınmalıdır. Karıştırılma olasılığına ilişkin genel değerlendirmede, malların veya hizmetlerin ortalama tüketicisinin markalara ilişkin algısı belirleyici etkiye sahiptir. Bu bağlamda, ortalama tüketiciler markayı genellikle bütün olarak algılar ve markanın çeşitli detaylarına ilişkin kapsamlı bir analize girişmez.
Önceki markanın ayırt edici gücü arttıkça, karıştırılma ihtimalinin o derece artacağı ve piyasada edinmiş olduğu tanınmışlık nedeniyle yüksek ayırt ediciliğe sahip olan önceki markaların, daha düşük ayırt ediciliğe sahip markalara göre daha geniş bir korumadan yararlanacağına ilişkin ilkeler içtihat hukukunda benimsenerek önceki markanın ayırt edici gücünün karıştırılma ihtimali incelemesindeki rolüne açıklık getirilmiştir. Sonuç olarak, bir bütün olarak önceki markanın ayırt edici gücü markanın koruma kapsamının genişliğini belirler ve karıştırılma ihtimalinin incelenmesinde göz önünde bulundurulmalıdır.
Bunun yanı sıra değinilmesi gereken bir diğer husus da hedef tüketici kitlesidir. Markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Somut olayda, 35. Sınıfta ortak olarak işaretlenen ürünlerin (35.01/02/03/04) sık satın alınan emtialar olmadığı, tüketicinin/alıcının gündelik (her anının) ihtiyaçlarını karşılamadığı ve profesyonellerin meslekleri ile ilgili olarak satın aldığı bu nedenle de söz konusu hizmetleri satın alan tüketicilerin bilinç/özen/dikkat/bilgi seviyelerinin yüksek olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla çeşitli bilgi kaynaklarından bilgiyi alarak ve süzerek, yanlış/eksik hizmet alma riskini azaltmaya çalışan tüketiciler söz konusu hizmetleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun süre düşünüp değerlendirerek vakit geçirmektedir.
Karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesinde önemli bir ilke olan karşılıklı bağımlılık(etkileşim) ilkesine göre, markalar arasındaki benzerlik ve mal/hizmetler arasındaki benzerlik, karşılıklı olarak birbirine bağlı faktörler olarak ele alınmaktadır. Örneğin, mal/hizmetler arasındaki düşük düzeydeki benzerlik, markalar arasındaki yüksek düzeydeki benzerlik ile dengelenebileceği gibi, markalar arasındaki düşük düzeydeki benzerlik de mal/hizmetler arasındaki yüksek düzeydeki benzerlik ile dengelenebilmektedir.(29/09/1998, C-39/97, Canon, EU:C:1998:442).Bu çerçevede, karşılaştırılan markalar arasında yüksek düzeyde benzerlik olması durumunda, markaların tescil kapsamında yer alan mallar/hizmetler arasında düşük düzeyde benzerlik dahi olsa karıştırılma ihtimali olduğu sonucuna varılabilmektedir.
Yukarıda karıştırılma ihtimaline ilişkin olarak yapılan tüm değerlendirmeler ve tespitler ışığında, davalıya ait marka başvurusunun eşya listesi kapsamında kalan ve itiraz konusunu oluşturan 35. Sınıfa dahil hizmetlerin davacıya ait gerekçe markaların tescil kapsamındaki hizmetler ile aynı/aynı tür hizmetler olduğu görülmekle birlikte, davacı tarafından markalar arasındaki benzerliğin nedeni olarak iddia edilen “…” ibaresinin anlamı ve yaygın kullanımı nedeniyle ayırt edici gücünün zayıf olduğu, bu anlamda “…” ibaresinin davalıya ait başvuruya konu edilen markada bulunuyor olmasının tek başına markalar arasında karıştırılma ihtimali olduğu sonucunu doğuramayacağı, dosya kapsamında sunulan delillerden davacının “…” ibaresi bakımından kullanımdan kaynaklı olarak arttırılmış ayırt edici niteliğinin olduğu yönünde de yeterli kanaate ulaşılamadığı, belirtilen hususlar birlikte dikkate alındığında markalar arasında karıştırılma ihtimali oluşmayacağı kanaatine ulaşılmıştır. Bu çerçevede, davacı tarafından iptali istenen YİDK kararının isabetli olduğu,
B) Tanınmışlık Değerlendirmesi Bakımından
“Tanınmış marka” kavramı Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım” olarak tarif edilmiştir (Yargıtay …. .H.D., Esas 2002/10575, Karar: 2003/02752 – Esas:1997/5647, Karar: 1998/1704 – Esas:1999/8859, Karar: 2000/2229). 
Bunun yanında tanınmış marka kavramı; bir markanın tanınmışlığının belirlenmesi için …, 1999 yılında “… Ortak Tavsiye Kararı” adı altında bazı ölçütler getirmiştir. Bu suretle bir markanın tanınmışlığında kendisinden yararlanılabilecek bazı kriterler oluşturulmuştur. Bağlayıcılığı olmamakla birlikte uygulamada da kabul gören bu kriterler şunlardır; 
• Toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi 
• Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu 
• Marka promosyonlarının hedef aldığı coğrafi alan, promosyon süresi ve yoğunluğu 
• Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü 
• Markanın resmi makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları 
• Markanın ekonomik değeri 
Bu kıstaslardan birisinin, birkaçının veya tamamının varlığı tanınmışlığı gösterebilecektir. Yukarıda yapılan açıklamalardan çıkan sonuç; bir hizmet ya da ticaret markasının tanınmışlığından söz edilebilmesi için; toplumun ilgili sektöründe tanınmış olması, başka bir anlatımla o marka telaffuz edildiğinde ilgili sektördekilerin hiç düşünmeden refleks halinde hatırlamaları gerektiğidir. 
6769 s. Kanun’un 6/5 maddesi, “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” hükmünü amirdir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, tanınmış markalar sadece tescil kapsamındaki aynı tür mal ve hizmetler yönünden değil, ayrıca farklı türden mal ve hizmetler yönünden de sahibine koruma sağlar. Tanınmış markalara sağlanan koruma önlemleri sayesinde, sonraki markanın tescili yoluyla marka sahibinin, tanınmış markanın itibarına ve ayırt edicilik düzeyine zarar verme, bu markadan imaj transfer etme ve böylelikle haksız yarar sağlama çabalarının önüne geçilmek istenmiştir. Böylece, önceki ve tanınmış nitelikteki markanın ayırt edicilik karakterine ve tanınmışlığına zarar verebilecek, tüketicinin daha önce tanınmış markayı gördüğünde, refleks halinde tek bir işletmeyi algısında canlandıracakken, yeni durum nedeniyle eskiden olduğu gibi kişilerin aklına sadece tek bir ticari işletme gelmeyecektir. Bunun sonucunda ise, büyük emek, çaba, zaman ve masrafla tanınmış hale getirilen markanın ayırt edicilik gücü zaafa uğratılmış olabilecektir. 
Davacı vekili tarafından ileri sürülen tanınmışlık iddiasının dava dosyası kapsamında sunulan tüm bilgi ve belgeler çerçevesinde incelenmesi neticesinde, davacıya ait “…. ” ibareli markanın tanınmış olduğu yönünde yeterli kanaatin oluşmadığı, kaldı ki 6769 s. SMK’nın 6/5 maddesinin uygulanabilmesi için bir markanın tanınmışlığının da tek başına yeterli olmadığı, aynı zamanda dava konusu edilen markanın tanınmış markanın ayırt edicilik karakterini zedelemesi, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi veya tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinden birinin gerçekleşmesinin gerekli olduğu, somut olay bakımından bu şartların hiçbirinin sağlanamadığı, davacı tarafından bu ihtimallerin ispatlanamadığı, davalı başvurusunun davacıya ait …. markasının sahip olduğu imaj ve prestijden faydalanma amacı taşıdığına yönelik somut bir kanaat oluşmadığı, sonuç olarak dava konusu başvuru bakımından 6769 s. SMK’nın 6/5 maddesinin uygulanamayacağı,
C) Kötü Niyet Değerlendirmesi Bakımından
Davacının kötü niyet iddiasının markalar arasındaki benzerlik iddiasıyla birlikte davacı markalarının tanınmış olmasına, markaların benzer olması nedeniyle davacının markalarına kazandırdığı bilinirlikten davalının yararlanma gayreti içerisinde olmasına dayandırıldığı, “…” ibaresi üzerinde herhangi bir tanınmışlık durumunun söz konusu olmaması da göz önüne alındığında, karıştırılma ihtimaline ilişkin olarak yapılmış tespit ve değerlendirmeler ışığında davalı başvurusunun kötü niyetle yapıldığı yönünde bir kanaate ulaşılmasının mümkün olmadığı,
Netice itibariyle,
Davalıya ait …. başvuru numaralı ve “…. ” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait ….. sayılı “…. “, “…” ibareli markalar arasında karıştırılma ya da ilişkilendirme ihtimali ortaya çıkmayacağı, davalıya ait “…. ” ibareli markanın tescili halinde 6769 s. SMK’nın 6/5 hükmünde belirtilen koşulların oluşmasına yol açmayacağı, dolayısıyla 6769 s. SMK’nın 6/5 hükmünün somut olayda uygulanabilir olmadığı, bu bağlamda itirazın reddine ilişkin olarak verilen …. sayılı YİDK kararının hukuka uygun olduğu, dava konusu YİDK kararın iptaline ilişkin koşulların oluşmadığı, davalının kötü niyetli olmadığı sonuç ve kanaatlerine ulaşılmış açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent ile diğer davalı şirket vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.30.12.2021

Kâtip Hâkim…. ✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır