Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/251 E. 2022/168 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/251 Esas – 2022/168

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/251
KARAR NO : 2022/168

DAVA : Ticaret Unvanının Terkini
DAVA TARİHİ : 19/04/2021
KARAR TARİHİ : 18/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/05/2022
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan Ticari Unvanının Terkini istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, davacı şirketin 31.03.2006 tarihinde ticaret sicil gazetesinde tescil edilmiş olan … ibaresi içeren … başvuru numaralı seri marka tescilleri olduğunu, Ümraniye ve Çanakkale’de iki ayrı şubesi bulunduğunu, 2006 yılında kurulup aynı yıl bu ibare için marka tescil başvurusu yaptığını, aynı sektörde faaliyet gösteren davalının ise 2013 yılında kurulup bu ibareyi kullandığını, tanınmışlıklarından haksız şekilde yararlanma niyeti bulunduğunu, iltibasa yol açan bu durumun giderilmesi için davalının ticari unvanından “…” ibaresinin terkin edilmesi gerektiğini, iddialarını destekler yönde Yargıtay kararları olduğunu beyanla davalının ticaret unvanından “…” ibaresinin terkinini, www.aveklojistik.com adlı web sitesinin davalı adına sicilden silinmesi ile terkinine ve müvekkili şirket adına kaydedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle ; 6102 Sayılı Kanunun 60. Maddesi “56 ncı maddede yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her hâlde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” hükmü bulunduğunu, davacının dava dilekçesinde de belirttiği üzere şirketlerinin 2013 yılında kurulduğunu, davanın 2021 yılında açılması sebebi ile zaman aşımından usulden reddinin gerektiğini; ayrıca, dava dilekçesinde davalı tarafından “…” ibaresinin kullanılmış olmasını ‘’yeni tespit ettiğini’’ beyan edilse de … ibaresini 2013 yılından bu yana ticaret siciline kayıtlı bir şekilde kullanmakta olduklarını, ticaret unvanlarının ticaret siciline tescil edilmek zorunda olmaları ve tescilin olumlu etkisi nedeniyle davacı tarafın tescil ve ilan edilmiş ticaret unvanını bilmediğine ve yeni öğrendiğine dair iddiası dinlenmeyeceğini, SMK 25/6 maddesinde yer alan 5 yıllık hak düşürücü süreden sonra açılmış olan bu davanın davacı açısından “sessiz kalma sebebiyle hak kaybı” durumunun da oluştuğunu beyanla, davanın TTK ve SMK bakımından usulden reddini talep etmiştir.
Davalının lojistik şirketi olup, otomobil satışı yapan davacı ile ne ticari faaliyeti ne de müşteri kitlesinin ortak olmadığını, “coca cola” ve “pepsi” gibi bir çok şirketin içecek ve gıda taşımacılığını yaptıklarını, davacının ise otomobil satışı yapmakla, farklı müşteri kitlelerine sahip olduklarını, davacının tanınmışlığından faydalanma maksadıyla bu ticaret unvanını kullandığını iddia etmişse de bireysel tüketiciye satış ve otomobil servisi hizmeti sunan bir firma olmadıklarından, davacıdan herhangi bir menfaat elde etmesinin mümkün olmadığını, davacının web sitesi, ticaret sicil gazetesi ilanındaki iştigal konularında ve sunduğu delillerde lojistik faaliyetlere ilişkin bilgi bulunmadığını, davacı … ibaresinin kendi adına tescil tarihinin önce olduğundan bahisle kullanım hakkının kendine ait olduğunu ifade etse de bu hakkın ancak aynı faaliyet alanındaki işletmeler açısından önem taşıyıp, birbirinden tamamen farklı iki faaliyet alanında aynı unvanın kullanılmasının mümkün olduğunu, TTK m. 54/2’de haksız rekabetin “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar” olarak tanımlandığını, davalı şirket ve davacı şirketin müşteri profili ve hedef kitlesinin birbiriyle yakından uzaktan hiçbir alakasının bulunmadığını ve iki şirketin müşteri profilinin birbiriyle uyuşmadığını, davacı şirketin markasının ayırt ediciliğine zarar verilmediğini, davacının sahip olduğu markanın tanınmış bir marka olmadığını, davalının ticaret unvanının söz konusu marka üzerinden haksız bir kazanç elde etmediği veya davalının vermiş olduğu hizmeti davacıya aitmiş yada davacının işletmesinin bir parçasıymış gibi göstermesi durumu da bulunmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalı arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında davalının ticaret unvanındaki … ibaresinin davacının ticaret unvanı ve markalarına haksız rekabet teşkil edip etmediği, terkini şartlarının oluşup oluşmadığı, davalının zamanaşımı ve sessiz kalma itirazına ilişkin hak kaybı iddiasının yerinde olup olmadığı, noktalarında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
Davacılara Ait Ticaret Unvanları ile Davalıya Ait Ticaret Unvanı Arasında Görsel, İşitsel ve Kavramsal Olarak Benzerlik Bulunup Bulunmadığı Bakımından :
Ticaret unvanı “çekirdek” ve “ek” olmak üzere iki kısımdan oluşur. Ticaret unvanında “çekirdek” kısmı zorunlu olmasına rağmen, “ek” kullanılması kural olarak zorunlu değildir. Bununla birlikte, ticaret unvanı, “çekirdek” yanında “ek” de ihtiva ediyorsa bir bütün hâlinde korunur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2019/282, K. 2019/852, T. 4.7.2019)
Ticaret unvanlarının karıştırılma (iltibas) ihtimali bakımından yapılan değerlendirmede öncelikle ticaret unvanlarının çekirdek ve ek kısımlarının bir bütün hâlinde gözetilmesi gereklidir. Ayrıca buna ilave olarak unvanlar arasında karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedebilmek için, esas itibariyle ticari işletmelerin faaliyet konularının aynı veya benzer olması gerekmektedir. Zira ticaret unvanlarının bağlı olduğu işletmelerin faaliyet konularının birbirinden farklılaştığı oranda, aynı ya da benzer unvanlar arasındaki karıştırılma (iltibas) ihtimali de azalmaktadır. Dolayısıyla faaliyet konuları değişik olduğu için farklı müşteri çevresine hitap eden işletmelerin aynı ya da benzer unvanlarının karıştırılma ihtimali az olmakla birlikte tamamen ortadan kalkmamaktadır. Başka bir deyişle ticaret unvanlarının ayırt edici “ek” unsurları aynı olmakla birlikte faaliyet konuları farklı ise unvanlar arasında kural olarak iltibas oluşmasa da tanınmış bir ticaret unvanının “ek” kısmının aynısının ve benzerinin farklı bir faaliyet konusu ile birlikte ticaret unvanı olarak tescili hâlinde karıştırılma ihtimalinin varlığının kabul edilmesi gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/11-1298, K. 2019/335, T. 21.3.2019)
Ticaret unvanlarında, “ek” kullanılması bir zorunluluk olmamakla birlikte, bu unsur, taraflara ait ticaret unvanlarının birbirinden ayırt edilmesine hizmet ettiği, davacıya ait ticaret unvanının “ek” unsurunun “…” ibaresi olduğu, davalının ticaret unvanının da benzer şekilde “ek” unsurunun ise “…” ibaresi olduğu , tarafların ticaret unvanlarına ayırt edicilik sağlaması gereken ticaret unvanının “ek” kısmı “…” ibaresinden oluştuğu, tarafların ticaret unvanlarının “ek” unsurunun “…” ibaresini içerdiği, bir diğer deyişle aynı ibareden oluştuğu gözetildiğinde, tarafların ticaret unvanları arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak ayniyet oluştuğu,
Aralarında 6102 Sayılı TTK m.52 Anlamında İltibas Tehlikesi Bulunup Bulunmadığı Bakımından
Taraflara ait ticaret unvanlarının ayırt edici nitelik taşıyan kısımlarının görsel, işitsel ve kavramsal olarak ayniyet taşıdığı, bununla birlikte davalıya ait ticaret sicil kaydında yer alan kırmızı renk ile belirtilen faaliyetlerinin, davacıya ait ticaret sicil kayıtlarında yer alan kırmızı renk ile belirtilen faaliyetler ile benzer olduğu, bu nedenle aralarında karıştırılma ihtimali bulunduğu,
Sessiz Kalma Yolu ile Hak Kaybı Koşulunun Oluşup Oluşmadığı Bakımından :
Davalıya ait dava konusu ticaret unvanı, 21.05.2013 tarihinde tescil edilmiş olan … LOJİSTİK İÇECEK ARAÇ KİRLAMA GIDA DAĞITIM VE PAZARLAM TİCARET A.Ş.’nin tür değişikliğine gidilerek 29.01.2014 tarihinde tescil edildiği, dava 09.02.2021 tarihinde açıldığı, tescil tarihi ile dava tarihi arasında yaklaşık 7 yıl bulunduğu,
Yargıtay Hukuk genel Kurulu’nun E. … tarihli kararında; “Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi ticaret unvanları yönünden açılacak davalarda da söz konusudur. Gerçekten aynı veya benzer bir ticari ad ve işaretin başka bir kişi tarafından ticaret unvanında kullanılması hâlinde önceki hak sahibinin dava açarak bu unvanın terkinini veya değiştirilmesini talep etmesi mümkündür. Ancak bu hakkın kullanılması imkânının önceki hak sahibine sınırlandırılmaksızın tanınması bazı hâllerde haksız sonuçlar doğurabilmektedir. Zira iyi niyetli olarak ticaret unvanını tescil ettirmiş ve kullanmaya başlamış olan tacirin, para ve emek sarf ederek bu unvan altında yatırımlar yapması, ancak önceki hak sahibinin bu durumdan haberdar olmasına rağmen uzun süre sessiz kaldıktan sonra dava açması “dava hakkının kötüye kullanılması” olarak nitelendirilmelidir. Keza sonraki ticaret unvanının bilinmesi veya devam eden tecavüze karşı uzun süre sessiz kalındıktan sonra dava açılması, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilecektir.” ifadesiyle, ticaret unvanı terkini davalarında da sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkelerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
Ticaret unvanları ticaret siciline tescil edilerek, ticaret sicil gazetesinde yayınlanmaktadır. Dolayısıyla, önceki hak sahibinin tescilden haberdar olmadığını ileri sürmesi mümkün değildir.
“…marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Ancak ticaret unvanı yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmektedir.” (Yargıtay Hukuk genel Kurulu’nun E. 2017/11-27 K. 2020/225 T. 26.02.2020 tarihli kararı)
Tescil ile dava tarihi arasındaki 7 yıl sürenin sessiz kalma yoluyla hak kaybı oluşması için yeterli olduğu,
Davacıya Ait Markaların Korunması Bakımından :
Davacı vekilinin talepleri kapsamında uyuşmazlıkta öncelikle davalının davacının markasından doğan haklara tecavüz teşkil edip etmediği ve “…” ibaresinin davalı ticaret unvanından terkinine ilişkin koşulların oluşup oluşmadığı hususlarında :
Dava açıldığı tarihte yürürlükte olan 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun “Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller” başlığını taşıyan 29 uncu maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller aşağıdaki gibi düzenlenmiştir:
“Aşağıdaki fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:
a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.
b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c) Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak.
ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek”
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29/1(a) maddesinin atıf yaptığı 7. maddesinin 2. fıkrasına göre, marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır:
a) Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması
b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.
c) Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 7. maddesinin 3. fıkrasında ise marka hakkı sahibinin yasaklayabileceği bazı hallere (haksız kullanım şekillerine) yer verilmiştir. Buna göre, aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması.
b) İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi.
c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi.
ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.
d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması.
e)İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması.
f)İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması.
Diğer taraftan, Türk Ticaret Kanunu’nun “Unvanına tecavüz edilen kimsenin hakları” başlıklı 52. maddesi ise “Ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılması hâlinde hak sahibi, bunun tespitini, yasaklanmasını; haksız kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde araçların ve ilgili malların imhasını ve zarar varsa, kusurun ağırlığına göre maddi ve manevi tazminat isteyebileceği, maddi tazminat olarak mahkeme, tecavüz sonucunda mütecavizin elde etmesi mümkün görülen menfaatinin karşılığına da hükmedebilir.” hükmünü amirdir.
Ticaret unvanı bir taciri diğer tacirlerden ayırt etmeyi sağlarken, marka ise bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer bir teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağladığı, daha önce tescil edilmiş bir markanın varlığı karşısında marka ile aynı veya benzer ibareler içeren bir ticaret unvanının markasal olarak kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil edeceği, ticaret unvanı veya unvanda yer alan bir kelime, ticaret sicilinde yazılı halinden farklı olarak mal veya hizmetle bağlantılı şekilde kullanılır ve bu kullanıma artık markasal değer atfedilirse, bu durumda marka hakkına tecavüzden bahsedilebileceği,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında , mevcut bir markanın başkası tarafından ticaret unvanı olarak tescil edilmesinde, unvanın tescili tarihinde, seçilen ibarenin serbest olmadığının belirgin olduğu, oysa unvanın tescili sırasında, bu ibarenin serbest olması, yani üçüncü şahsın ibare üzerinde hukuken ileri sürebileceği bir hakkının bulunmaması gerektiği ifade edilmiş ve öncelik hakkına vurgu yapılmıştır. Bu ifadelerden anlaşıldığı üzere, Hukuk Genel Kurulu, kararını, “öncelik ilkesine” dayandırmıştır. Buradan çıkan sonuç: Aynı işaret farklı kişiler tarafından farklı ayırt edici işaretlere konu edilirse, bu durumda işareti ilk önce kullanan, tanıtan ve/veya tescil ettirene öncelik tanınacağı,
Davacıya Ait Markaların ve Dava Konusu Ticaret Unvanının Benzer Olup Olmadığı Bakımından :
Davacıya ait markalarda “…” ibaresinin esas unsur olduğu, davalıya ait ticaret unvanının esas unsurunun da ek unsur konumundaki “…” ibaresi olduğu,
Dava konusu ticaret unvanının esas unsuru ile davacı markaları işitsel, görsel ve kavramsal olarak karşılaştırıldığında, dava konusu ticaret unvanı ile davacı markalarının esas unsurlarının görsel, işitsel ve kavramsal olarak aynı veya çok benzer olması nedeniyle dava konusu ticaret unvanı ile davacıya ait markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak karıştırılmaya yol açacak derecede benzerlik bulunduğu,
Dava Konusu Ticaret Unvanının Faaliyet Alanları ile Davacıya Ait Markaların Kapsamındaki Emtianın Benzer Olup Olmadığı Bakımından :
Davacının … ve 2011 97961 sayılı markalarının kapsamında belirtilen bir kısım mallar/hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap ettiği, benzer ihtiyaçları karşıladığı, bazılarının birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet oldukları, dağıtım kanallarının ortak olduğu hususları dikkate alındığında, belirtilen faaliyet alanlarının söz konusu markalardaki belirtilen mallar/hizmetlerle benzer/ilişkili olarak yer aldığı,
Karıştırılma İhtimali Bakımından :
Davacıya ait markalar ile davalıya ait ticaret unvanının esas unsurlarının görsel, işitsel ve kavramsal olarak ayniyet derecesinde benzerlik taşıdığı, davacıya ait markaların kapsamında yer alan mal ve hizmetler ile davalının ticaret sicil kayıtlarında yer alan ve bir kısım faaliyetler arasında benzerlik/ilişkililik oluştuğu, buna göre; tüketicinin taraf markalarını/ticaret unvanını aynı/aynı tür ürünler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, önceden bildiği ve tanıdığı davacıya ait markalar ile davalının ticaret unvanını birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunması, ortalama tüketicilerin davacı markasından edindiği izlenimi davalı unvanına aktarabilecek olması, tüketicinin karşı karşıya kaldığı marka ve unvanın aynı iktisadî veya idarî kaynağa ait olduğu yanılgısına düşebilecek olması karşısında, markaların birbiri ile karıştırılma tehlikesi bulunması nedeniyle, somut olay bakımından davacıya ait markalar ile davalıya ait ticaret unvanı arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu,
Sessiz Kalma Yolu ile Hak Kaybı Koşulunun Oluşup Oluşmadığı Bakımından :
Ticaret unvanının tescil tarihi ile dava tarihi arasındaki 7 yıllık sürenin sessiz kalma yoluyla hak kaybı oluşması için yeterli olduğu,
Davalının İnternet Alan Adı Bakımından :
Davalıya ait www.aveklojistik.com internet alan adının 04.12.2013 tarihinde tescil edildiği, davalıya ait www.aveklojistik.com uzantılı internet sitesinin incelenmesi neticesinde, davalının “…” ibaresini lojistik hizmetleri alanında kullandığı, söz konusu alan adında yer alan “lojistik” kelimesinin lojistik hizmetleri bakımından ayırt edici niteliği olmayan bir ibare olduğu, dolayısıyla ibarenin esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, sonuç olarak, davalıya ait internet alan adının, davacının … sayılı ve “… ” ibareli markasının kapsamında yer alan “Kara, hava ve deniz taşımacılığı hizmetleri: Taşıma komisyonculuğu hizmetleri, yük komisyonculuğu hizmetleri, gemi acente hizmetleri, ürün taşıma ve teslimat hizmetleri,” hizmetleri ile karıştırılma ihtimali oluşturacağı, ticaret unvanı ve markalar bakımından yapılan “sessiz kalma yoluyla hak kaybı” olup olmadığı, bu başlık altında da aynen geçerli olup, internet alan adının tescil tarihi ile dava tarihi arasındaki 7 yıldan fazla sürenin sessiz kalma yoluyla hak kaybı oluşması için yeterli olduğu,
TİCARET UNVANI KORUNMASI BAKIMINDAN
Davalı tarafın ticari sicil kayıtlarında yer alan bir kısım faaliyetlerinin davacı tarafın ticari sicil kayıtlarında yer alan faaliyetler ile benzer olduğu, davacının ticaret unvanı ile davalının ticaret unvanı arasında iltibas tehlikesi oluşturacak derecede görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunduğu ve aralarında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, ancak sessiz kalma yoluyla hak kaybı iddiasının yerinde olduğu,
MARKALARIN KORUNMASI BAKIMINDAN
Dava konusu ticaret unvanının faaliyet alanlarından bir kısım faaliyetlerin davacının … ve … sayılı markalarının kapsamındaki bir kısım mallar/hizmetler bakımından karıştırılma ihtimali bulunduğu, ancak sessiz kalma yoluyla hak kaybı iddiasının yerinde olduğu, davalıya ait internet alan adının, davacının … sayılı ve “… ” ibareli markasının kapsamında yer alan “Kara, hava ve deniz taşımacılığı hizmetleri: Taşıma komisyonculuğu hizmetleri, yük komisyonculuğu hizmetleri, gemi acente hizmetleri, ürün taşıma ve teslimat hizmetleri,” hizmetleri ile karıştırılma ihtimali oluşturacağı, sessiz kalma yoluyla hak kaybı iddiasının yerinde olduğu sonuçlarına ulaşılmış davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı şirket vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde… Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.18.05.2022