Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/219 E. 2022/112 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/219 Esas – 2022/112
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2021/219
Karar No : 2022/112

Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin
Dava Tarihi : 16/08/2021
Karar Tarihi : 31/03/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 01/04/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçelerinde özetle; müvekkilinin Türkiye’nin önde gelen sanayi ve ticaret toplulukları arasında anılan şirketlerden olup, başta süt ve süt ürünleri olmak üzere çeşitli gıda maddelerinin üretim ve satış faaliyetiyle iştigal eden, bu sektörde ülkemizin öncü kuruluşlarından olduğunu, davacının, dava konusu markanın tescili istenilen ürünler de dâhil olmak üzere tescilli ve önceki tarihlerden beri kullanılmakta olan çok sayıda “…” ibareli markası bulunduğunu; dava dilekçesi ekinde ve… başvuru numaralı marka başvurusunun yayımına itiraz edildiğini, itirazın reddi kararına karşı yeniden itiraz edildiğini, itirazın YİDK tarafından reddine karar verildiğini, davacıya ait “…” markalarının tanınmış markalar olduğunu, davalı şirketin marka başvurusunun 6769 sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddelerine aykırılık teşkil ettiğini, dava konusu “… …” ibareli markanın, müvekkili şirkete ait tanınmış “…” esas unsurlu markaları sulandırdığını, davacıya ait “…” markasının,… sayılı kararı ile “Tanınmış Marka” statüsü kazandığını, davalı Kurum’un 14.07.1998 tarih ve 47804 sayılı yazısında görüleceği üzere Enstitü nezdinde “Tanınmış Marka” olarak tescil edilmiş olduğunu, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu gereği koruma kapsamında olduğunu, dava konusu markanın davacı markalarının ayırt edici niteliğini zedelemesi, işbu tanınmış markaların itibarına zarar vermesi ve aynı zamanda davalı şirketin, müvekkil şirket markalarının tanınmışlığından haksız şekilde faydalanması ihtimalinin varlığı karşısında, dava konusu YİDK kararının verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, Ankara… E. ve 2015/164K. sayılı dosyasında, dava dışı üçüncü kişi tarafından başvurusu yapılan “…” ibareli markanın, davacıya ait “…” esas unsurlu tanınmış markaları sulandırdığı hususunun tespit edildiğini, Dava konusu marka ile müvekkil şirkete ait “…” unsurlu markalar ayırt edilemeyecek kadar aynı olduğunu, 6769 sayılı SMK’nun 5/1-ç maddesine aykırılık teşkil ettiğini, tescili istenen marka ile davacıya ait markaların birebir aynı olmadığı kabul edilse dahi, marka tescil talebinin, 6769 sayılı SMK’nun 6/1 maddesi uyarınca reddi gerektiğini, davacıya ait “…” esas unsurlu markalar ile ilgili olarak muhtelif haksız kullanımlar ve başvurular nedeniyle marka tecavüzü, haksız rekabet ve YİDK iptal davaları açılmış olduğunu, söz konusu davalarda davacı lehine verilen kararlar ile markanın esaslı unsurunun “…” ibaresi olduğu, bu markanın davacı tarafından ayırt edici unsur haline getirildiği, maruf ve meşhur hale getirildiği hususlarının karara bağlandığını, kararların kesinleşmiş olduğunu, “…” ibaresinin aynı zamanda davacının ticaret unvanının kılavuz kelimesi olduğunu; davacının uzun yıllardır yaptıkları reklam harcamaları, basında geniş yer bulan tanıtım ve promosyonlar ile aynı zamanda ticaret unvanları olan “…” ibaresini kullandığını ve bu kullanım sonucunda “…” ibaresini maruf ve meşhur hale getirmiş olduğunu, müvekkilinin markalarının tanınmışlığının salt “süt ve süt ürünleri” ve gıda sektörü şeklinde sınırlandırmanın mümkün olmadığını, dava konusu markanın tescil edilmek istendiği mal ve hizmet sınıfları ile müvekkilinin “…” ibareli tanınmış markaların tescilli oldukları mal ve hizmet sınıfları benzerlik bir yana aynı olduğunu, davacının “…” ibaresine ayırt edicilik kazandırdığı ve kesintisiz ve fasılasız kullanımıyla dünya çapında tanınmış bir marka haline getirdiğinin yadsınamaz bir gerçek olduğunu, “… …” ibaresi ile müvekkil şirket adına tescilli muhtelif “…” ibareli markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, tüketicinin, marka ve malların benzerliği nedeniyle her iki malın kaynağının aynı firma olduğu düşüncesi ile “…” markası yerine “… …” ibaresinin tercih edilme riskinin mevcut olduğunu, davalı şirket başvurusuna konu ‘’… …” ibaresi ile müvekkil şirket adına tescilli muhtelif “…” ibareli markalar ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, davalının amacının; markasını, müvekkilinin markasının birebir aynısı ile tescil ettirerek, müvekkili tarafından “…” ibareli markalar ile piyasada oluşturulan tanınmışlıktan, itibardan ve müşteri çevresinden yararlanmak olduğunu, davalının amacının; müvekkili şirket tarafından “…” ibaresi ile piyasada oluşturulan tanınmışlığı, itibarı ve seri marka algısı oluşturmak suretiyle müşteri çevresinden yararlanmak olduğunu, bu niyetini de tescil ettirmek istediği “… …” ibareli başvurusu içerisinde “…” ibaresini kullanmak suretiyle gizlemeye çalıştığını, marka görseline bakıldığında, vurgunun “…” ibaresi üzerinde olduğu, “…” ibaresinin sonuna eklenen “-…” eki ile “…” ibaresinin markaya herhangi bir ayırt edicilik katmadığını, davalı şirket tarafından sunulan cevap dilekçesinde yer alan aleyhe hususları kabul etmediğini ve tümüne itiraz ettiğini ifade ederek, YİDK kararının iptaline, …sayılı “… …” ibareli marka tescil edilmişse hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı TÜRKPATENT vekili cevaplarında özetle; YİDK kararında karşılaştırılan markaların ilgili tüketicilerin başvuruya konu marka ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markaları bütüncül algı çerçevesinde farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden farklı markalar olarak algılayabileceği kanaatine varıldığını ve başvuru ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markalar bütünüyle bıraktıkları izlenim itibarıyla ilişkilendirilme ihtimali dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer bulunmadığını, sadece “…” ibaresi sebebiyle markalar arasında karıştırılma ihtimali oluşmasının mümkün olmadığını, “…” ibaresinin ülkemizde sıklıkla kullanılan bir kişi adı olduğunu, her duyulduğunda veya görüldüğünde davacı firmayı akla getirmesinin mümkün olmadığını, bu ibarenin bilinen anlam ve çağrışımından uzaklaşarak doğrudan davacı firmayı akla getirmesinin olanaksız olduğunu, başvurunun kapsamındaki hizmetler dikkate alındığında karıştırılma ihtimali oluşmayacağını, başvuru markasının “… …” şeklinde olduğunu, bir bütün olarak ortaya çıkardığı çağrışımın davacının markaları ile tamamen farklılaştığını, davacının “…” markası tanınmış marka olarak sicile kayıtlı ise de bu durumun peşinen başvurunun reddi sonucunu doğurmayacağını, 6769 sayılı SMK 6/5 maddesinde yer alan olasılıkların bulunması gerektiğini ve bu risklerin varlığının davacı tarafından ispatının gerektiğini, davacı tarafın “…” markası “süt ve süt ürünleri”nde, gıda sektöründe bilinmekte olduğunu; başvuru konusu markanın 35. Sınıfta kapsadığı “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Sınai amaçlı yağlar, gresler, kesme sıvıları, toz emici-ıslatıcı ve bağlayıcı maddeler. Katı yakıtlar: kömürler, odun. Sıvı ve gaz yakıtlar: benzin, mazot, sıvılaştırılmış … gazı, doğal gaz, fueloil ile bunların kimyasal olmayan katkıları. Aydınlanma amaçlı mumlar, fitiller, yarı mamul vakslar, balmumları (vakslar), parafinler. Elektrik enerjisi. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri davacının tanınmış olduğunu iddia ettiği sektör ile tamamen alakasız hizmetler olduğunu; davacı sektörünün başvurunun kapsadığı hizmetlerle doğrudan ya da dolaylı hiçbir bağlantısının bulunmadığını, Alman Federal Mahkemesinin “Salomon” kararında kayak sporlarında tanınmış bir marka olan “salomon” markasının, bir başkası tarafından sigara markası olarak kullanılmasını marka hakkına tecavüz olarak nitelendirmemiş olduğunu, süt ve süt ürünleri sektöründe bilinen davacı markasının oluşturduğu imajın dava konusu marka kapsamındaki hizmetlerden oldukça farklı olduğunu, imaj aktarımının olmayacağını, gıda sektöründeki davacı markasının imajının ve bu imajdan kaynaklanan ünün tamamen farklı olan dava konusu marka kapsamındaki ürünlerinde kullanmanın ve bu surette haksız kazanç sağlamak mümkün olmadığını, tanınmış sigara markası olan… sözcüğünün, işletme adında Ortadoğu’yu sembolize eden bir işaret olarak yer aldığı ve sigara markası ile bağlılık içinde algılanamayacağı ve dolayısı ile markanın ayırt edici karakterini zedeleyici nitelikte olmadığı yönünde karar verildiğini, … kelimesinin de anlamı herkes tarafından bilinen, davacı tarafından oluşturulmamış, günlük dilde çok kullanılan, ayrıca isim olarak da kullanımı yoğun olan bir kelime olduğunu; bu kelimenin tamamen farklı bir sektörde duyulduğunda veya görüldüğünde davacı firma ile ilişkilendirilmesinin kelimenin doğası gereği mümkün olmadığını, markanın itibarına zarar verilmesi şartının gerçekleşmesinin temelde, markayı farklı mal veya hizmetlerde kullanan kişinin, bu kullanımı markanın itibarına uygun olmayan biçim ve şekillerde gerçekleştirmesine bağlı olduğunu, tanınmış markanın kullanıldığı farklı mal ve hizmetlerin niteliği ve markanın kullanılış biçimi, mal veya hizmetin sunum kalitesinin büyük önem arz ettiğini, bulanıklaştırma veya kirletmenin meydana gelmesinde, hitap edilen tüketici kitlesindeki örtüşmenin de büyük önem arz ettiğini, tanınmış markanın imajı, asıl olarak, hitap ettiği tüketici kitlesi nezdinde meydana geldiğinden, markanın itibarına zarar verilebilmesi için, söz konusu markanın kullanıldığı farklı mal veya hizmetlerin de aynı tüketici kitlesine hitap etmesi gerektiğini, taraflara ait markaların tamamen farklı kitlelere hitap etmeleri nedeni ile davacı markasının itibarına zarar verilmesinin söz konusu olmadığını ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevaplarında özetle; müvekkili şirketin, 346-0 sicil nolu, 12/05/1980 tarih kuruluşlu bir firma olup, 40 seneyi aşkın zamandır “…” ünvanı ile …, taşımacılık ve lojistik alanlarında müşterilerine hizmet verdiğini, davalı firmanın Hüseyin PINARCI, Hasan PINARCI ve Mahmut PINARCI tarafından ilk olarak “… Koll. ŞTİ. Ramazan Pınarcı Ve Ort.”, 12/05/1980 tarihinde bir aile şirketi olarak kurulduğunu, unvan değişikliğine giderek “… Kollektif Şirketi Hüseyin Pınarcı – Mahmut Pınarcı Ve Hasan Pınarcı” şirketi olduğunu, son olarak “… … Ürünleri Ve Ticaret Limited Şirketi” olarak hali hazırda ticaret hayatına devam ettiğini, davalıya ait markanın kökünün “pınarcı” olan soy isimleri olduğunu, müvekkili şirketin 12/05/1980 tarihinde kurulduğundan bir yana bu unvanı kullanmakta olduğunu, müvekkili şirketin bir aile şirketi olduğu düşünüldüğünde, soylarını belirleyen soy isimleri ile tanınmak istemelerinin olağan olduğunu, müvekkili şirketin yarım asra yakın aynı unvanla yalnızca kendi alanı olan … ürünlerinin satışı ve taşımacılık alanlarında faaliyet göstermiş ve hizmet verdiği bölgelerde soy isimleri olan “…” unvanı ile tanınmış ve saygınlık kazanmış olduğunu, “…” ibaresinin kökünün “…” değil, müvekkil şirketin soy isimi olan “Pınarcı” olduğunu; davalı markasının görüntüsünden de açıkça görüleceği üzere … kelimesine herhangi bir vurgu yapılmamış, görseldeki tüm harfler veya şekiller aynı boyut, aynı renk ve aynı yazı tipinde kullanılmış olduğunu, davacı şirket markasının tanınmışlığının kullanılmasının mümkün olmadığını, “… … Ürünleri” markasını duyan bir kişinin, gıda sektöründe hizmet veren davacı marka …’ın … ve taşımacılık sektöründe de hizmet verdiğini düşünmesi son derece mantığa ve gerçekliğe aykırı olduğunu, her iki faaliyet alanı birbirinden tamamen farklı ve uzmanlık gerektiren sektörler olduğunu, müvekkilinin 40 seneyi aşkın olarak “…” unvanı altında, sadece “-taşımacılık ve lojistik hizmetleri” meslek grubunda faaliyet göstermiş olup, her nevi … ürünlerinin satışı, lojistik hizmet, taşımacılık haricinde bir hizmet vermemiş olduğunu, müvekkili markasının; davacı şirkete ait tescilli markanın tanınmışlığından yarar sağlama, markanın itibarını zedeleme veya ayırt edici karakterini zedeleme tehlikesi oluşturmasının imkanının olmadığını, müvekkilinin davacıya ait markanın tanınmışlığından fayda sağlama amacı olduğu düşünüldüğünde müvekkil şirketin soy ismi olan Pınarcı’nın yanına -lar eki ve bununla birlikte bir de “…” kelimesini eklemesinin beklenemeyeceğini, eğer müvekkilinin böyle bir niyeti olsa idi, davacı şirkete ait “…” markasına benzer olan sadece “pınarcı” unvanını kullanıp, bu unvana -lar eki ve yanına … markasından çok uzak bir sektör olan … ibaresini eklemesinin beklenmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin kötü niyetli olduğu iddiasının abeste iştial olduğunu ve hukuken kabulü mümkün olmadığını, önceki düzenleme 556 sayılı KHK md. 8/4’den farklı olarak SMK md.6/5 hükmünün sonraki tarihli başvuru sahibine başvuru yapma konusunda “haklı sebep” ileri sürme imkânı tanımış olduğunu, haklı sebebin hükmün istisnasını oluşturduğunu, buna göre, tanınmış marka ile aynı ya da benzer bir işaret, tanınmış markanın tescilli olduğu mal ve hizmetlere benzer mal ve hizmetler için kullanılsa bile “haklı sebep” varsa, tanınmış marka sahibinin bu kullanıma katlanmak mecburiyetinde olduğunu, davacı tarafın cevaba cevap dilekçesinde müvekkilin başvuruya konu markası ile kendi markalarının benzer hatta aynı olduğu, bu sebeple iki marka arasında benzerlik ve iltibas tehlikesi bulunduğu iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, müvekkil markasının; davacı şirkete tescilli markanın tanınmışlığından yarar sağlama, markanın itibarını zedeleme veya ayırt edici karakterini zedeleme tehlikesi oluşturmasının imkanı bulunmadığını, müvekkili şirketin markası ile davacı şirkete ait markaları arasında benzerlik olmadığı gibi, her iki markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliğinin de söz konusu olmadığını ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı, YİDK kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük ve terkin şartlarının oluşup oluşmadığı, davacının tanınmışlık ve kötü niyet itirazı ile 6769 sayılı kanunun 6/3 ve 6/6 kapsamındaki itirazlarının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davalının …sayılı “… …” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Dava konusu, davalının … ” ibareli marka için 02/03/2020 tarihinde … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu markaların tescilli oldukları sınıfların birbirine benzerliğidir. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal ve hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Eğer her iki koşul da gerçekleşmiş ise markalar arasında iltibas olduğuna karar verilecektir.
Markalar arasındaki benzerlik incelenirken, Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlik, Çağrıştırma, Bir bütün olarak markaların uyandırdığı toplu kanaat, Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, Markayı taşıyan mal veya hizmetin değeri ve alıcının bu mal ve hizmeti almaya ayırdığı zaman kriterleri ele alınmalıdır.
Tam bu hususta değinilmesi gereken önemli nokta ise karıştırılma ihtimalinin varlığı “halk” nezdinde olmalıdır. Bir markanın diğer marka ile karıştırılma ya da iki marka arasında ilişki bulunduğu ihtimali, malın hitap ettiği uzman ya da satıcı nezdinde değil, halk nezdinde araştırılmalıdır. Dolayısıyla, markaların hitap ettiği tüketici ya da kullanıcı dikkate alınmak suretiyle, markaların bu kişiler nezdinde karıştırılıp karıştırılmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. “Halk” tabiri amaca uygun şekilde “markayı taşıyan ürünlerin nihai tüketici kitlesi” olarak anlaşılmalıdır. Benzerlikte görüşüne başvurulacak kişi markalı ürünün yöneldiği hedef kitleye mensup/makul derecede bilgilendirilmiş, makul derecede dikkatli ve makul derecede ihtiyatla değerlendirme yeteneğine sahip kişinin değerlendirmesidir.
İltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığının tespitinde, mal ve hizmetlerin aynı veya benzer alıcı çevresine hitap edip etmediklerine ve aynı veya benzer ihtiyaçları gidermede kullanılıp kullanılmadıklarına; markaların kullanıldığı mal veya hizmetin ekonomik değerine; bunların hitap ettiği alıcı grubunun sosyal ve ekonomik düzeyine ve orta yetenekteki alıcıların markanın kullanılacağı mal veya hizmetleri aldıkları sırada sarf edecekleri dikkat ve özene de bakılır.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu markanın kapsamında yer alan malların tamamı, yani; “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Sınai amaçlı yağlar, gresler, kesme sıvıları, toz emici-ıslatıcı ve bağlayıcı maddeler. Katı yakıtlar: kömürler, odun. Sıvı ve gaz yakıtlar: benzin, mazot, sıvılaştırılmış … gazı, doğal gaz, fueloil ile bunların kimyasal olmayan katkıları. Aydınlanma amaçlı mumlar, fitiller, yarı mamul vakslar, balmumları (vakslar), parafinler. Elektrik enerjisi. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetlerinin davacıya ait redde mesnet markalardan 2018/61497, 2018/61489, 2011/111049 sayılı markaların kapsamında aynı/aynı tür olarak yer aldığı;
Davacının bazı markalarının tescilli olduğu 35.05. sınıf: “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malların bir araya getirilmesi” hizmetlerinin, bilindiği gibi 35.05. sınıfta yer alan “hizmet” ifadesinin “belirli ürünlerin bir araya getirilmesi ve satışa sunulması” işlevi bulunduğu, bu sebeple genel anlamda tescilli perakendecilik hizmetinin, otomatik olarak 01-34. sınıf malların tamamının satışını kapsadığı yönünde bir kabul yerleşik yargı kararlarına aykırı olduğu, bu sebeple marka sahibinin 01-34. sınıflarla düzenlenen mallardan hangilerini bir araya getirilerek satışa sunacağını belirtmesi gerektiği;
(Nitekim Yargıtay… kararının iptali istemli davanın reddedildiği mahkeme kararını onayan Yargıtay Kararı için, Başvurunun reddine dayanarak alınan dava dışı kişiye ait 2006/64555 sayılı marka 35. sınıf alt grubunda yer alan, müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malların bir araya getirilmesi, şeklindeki genel amaçlı hizmet sınıfı için tescillidir. Buna karşın, dava konusu marka başvurusunda 35. sınıfın aynı alt grubuna dahil hizmetler ise, Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için, tarım, bahçecilik, ormancılık ürünleri, canlı hayvan, canlı ve kurutulmuş bitkiler, hayvan yemleri ve tıbbi amaçlı olmayan hayvan yemi katkılarına ait ürünlerin bir araya getirilerek sunulması hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, kataloglar ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir); şeklinde belirli sektördeki malların satışı hizmetiyle sınırlandırmıştır. Bu durumda, başvurunun ilanı halinde, dava dışı marka sahibinin itiraz etmesi durumunda itiraz edenin başvuru kapsamında sınırlı olarak belirtilen malların satışı hizmetlerinin aynı ya da benzeri bir ticari faaliyeti olup olmadığının da araştırılması suretiyle (11. HD. 10/10/2013 T 18919/18046 ve 20/02/2014 T 13850/3087 sayılı kararları) 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında benzerlik araştırması yapılması gerekeceğinden, bu hizmet bakımından da başvurunun aynı KHK’nın 7/1-b maddesi uyarınca değerlendirme yapılmak suretiyle davanın reddi doğru görülmemiştir. Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün bozulması gerektiğinden, davacı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulüyle Dairemizin … Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak, yukarıda anılan gerekçeyle mahkeme kararının bozulmasına, hükmetmiştir.)
Bu karardan anlaşıldığı üzere genel amaçlı hizmet sınıfı olarak tescil edilen 35.05. sınıf ile mal sınırlamasına gidilerek tescil edilen 35.05. sınıf hizmet arasında benzerlik ilişkisinin varlığını peşinen kabul etmek mümkün olmadığı;
Davacının redde gerekçe … sayılı markalarının haricindeki diğer markalarının aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olmayan malları/hizmetleri kapsadıkları anlaşılmıştır.
Dava konusu “… …” ibareli marka, küçük, kalın harflerle, “…” ibaresi ile “…” ibarelerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş, herhangi bir şekil unsuru içermeyen kelime markası olduğu, markada yer alan “…” ibaresi dava konusu hizmetler bakımından ayırt edici niteliği olmayan bir ibare olması nedeniyle dava konusu markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğu;
Davacının emtia benzerliği olan … redde gerekçe markalarının sırasıyla “…”, “… … ” ve “…” ibarelerinden meydana getirildiği, esas unsurlarının da “…” ve “…” ibareleri olduğu anlaşılmıştır.
İşaretlerin karşılaştırılması yapılırken, önceki markanın ayırt edicilik seviyesi, kapsamında yer alan emtia bakımından tanımlayıcılık düzeyi ve bunun neticesinde zayıf bir ibare olup olmadığı veya kullanım neticesinde ayırt edicilik seviyesinin artıp artmadığı veya tüketici nezdinde tanınmış bir marka haline gelip gelmediğinin değerlendirilmesi gerekir. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirilmeli, ancak markayı oluşturan baskın veya ayırt edici unsurların etkisi dikkate alınmalıdır. İşitsel, görsel ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Dava konusu markanın esas unsuru konumundaki “…” ibaresi, “…” ibaresine “-cı” yapım ve “-lar” çekim eki getirilerek oluşturulmuş ve anlamı “…” ibaresine göre farklılaştığı anlaşılmıştır.
Marka korumasının kapsamını genişleten hâller gibi daraltan hâller de ayırt edicilik unsuru ile ilgilidir. Bu bağlamda korumanın kapsamının daraldığı, marka sahibinin üçüncü kişilerin benzer veya yakın kullanımlarına katlanma zorunluluğunun doğduğu ilk hâl, markanın ayırt ediciliğinin zayıf olması hâlidir. Markanın ayırt ediciliğinin zayıf olarak değerlendirilmesine yol açan temel husus ise, tescili istenen işaretin niteliğidir. Söz gelimi; ticari hayatta yaygın kullanılan sözcük ve işaretler, özellikle cins isimleri, bir ülkede yaygın kullanılan kişi ad ve soyadları, günlük dilde sıklıkla kullanılan sözcükler, bir malın şekli veya ambalajından oluşan işaretler nitelikleri gereği sınırlı düzeyde ayırt ediciliğe sahiptir. Bütün olarak, sadece bu tür işaretlerden oluşan markaların koruma kapsamı da aynı ölçüde daralmaktadır.
Zayıf ayırt ediciliğin sonucu olarak, daha dar bir koruma alanına sahip olan bu markalar öğretide “zayıf marka” olarak adlandırılmaktadır. Esasen “güçlü” ya da “zayıf” marka ayrımının kanunî bir dayanağı bulunmamaktadır; ancak markaya tanınacak korumanın kapsamının belirlenmesinde önemli bir ayrım olarak öğretide ve yargı kararlarında kabul edilmektedir.
Zayıf markalara, özgün markaların aksine benzer mal veya hizmetleri ya da tanınmış markanın aksine farklı mal veya hizmetleri kapsayacak biçimde koruma sağlamak olanaklı değildir. Zayıf bir marka tescil ettiren kişi, o işaret ile normal koşullarda iltibas oluşturabilecek benzer işaretlerin üçüncü kişiler tarafından kullanılmasına katlanmak durumundadır. Zira marka olarak tescil edilmiş olsa bile zayıf bir işaret üzerinde bir kişiye tüm mal veya hizmetleri kapsayacak şekilde inhisarî hak tanınamaz. Bu husus, yukarıda koruma kapsamının genişlediği hâller arasında sayılan ve karıştırılma ihtimalinin yükselmesine neden olan özgün markanın tam tersi bir durumu ifade etmektedir.
Markanın birden fazla unsurdan oluştuğu hâllerde unsurların ayırt edicilik düzeyleri birbirinden farklı olabilir. Bu doğrultuda, bir marka zayıf unsurlar içerse dahi, bir bütün olarak değerlendirildiğinde zayıf marka olarak nitelendirilmeyebilir. Şüphesiz zayıf markada olduğu gibi, zayıf unsurlar içeren markada da unsurların ayırt ediciliği koruma kapsamını etkilemektedir. Şöyle ki; marka sahibi, markasının ayırt edicilik gücü yüksek unsurları bakımından SMK m. 7.2 çerçevesinde koruma elde edebilirken; zayıf unsurlarının üçüncü kişilerce kullanılmasına ise kural olarak katlanmak zorundadır.
Temelde bir sözcüğün anlamsal içeriği o sözcüğün ayırt ediciliğini belirleyen en önemli husustur. Zira bir ülkenin konuşma dilinde yaygın olan sözcüklerin üçüncü kişiler tarafından kullanımının tümüyle engellenerek, sözcüğün sadece marka sahibinin tekeline verilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hâllerde marka sahibi, üçüncü kişilerin dürüst kullanımına katlanmak zorundadır.
Hem dava konusu hem de davacılara ait markalarda yer alan “…” kelimesinin, gündelik dilde ve ticari hayatta çok kullanılan ibarelerden birisi dolayısıyla ayırt edici niteliği düşük olduğu;
Davacı markaları ile dava konusu marka marka işaretleri bakımından, dava konusu markanın esas unsurunun 10 harften, davacı markalarının esas unsurlarının ise 5 (…) ve 8 (…) harften oluştuğu, dava konusu marka ile davacı markalarında ilk 5 harflerinin aynı olduğu, dava konusu markanın son beş harfinin (“…”) ibarsi ile davacı markalarından farklılaştığı; her ne kadar, markalardaki ilk beş harf aynı olsa da ve markalardaki bu aynılığın iltibasa yol açacağı iddia edilse de, dava konusu markanın bu hususun her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi gerekmekte olup, somut uyuşmazlıkta dava konusu markanın sonunda yer alan “…” ibaresinin görsel, işitsel, yazılış ve anlamsal bakımından dava konusu markanın üzerinde kullanılacağı emtianın ortalama tüketicileri nezdinde iltibası önleyici mahiyette olduğu, ayrıca dava konusu marka ile davacı markalarının esas unsurlarının ayırt edici niteliği zayıf ibareler olduğu dolayısıyla işletmeler arasında bir farklılığa yol açacağı, davacı markalarının ayırt edici niteliği zayıf ibare olması nedeniyle üçüncü kişilerin markaları ile normal koşullarda iltibas ihtimali olsa dahi, üçüncü kişilerin bu kullanımlarına katlanmak durumunda olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu marka ile davacının markaları arasında marka işaretleri bakımından işitsel, görsel ve kavramsal olarak belirli düzeyde bir benzerlik bulunmadığı;
Neticede, her ne kadar dava konusu markanın kapsamında yer alan hizmetler redde gerekçe markalardan 2018/61497, 2018/61489, 2011/111049 sayılı markaların kapsamlarında aynı/aynı tür olarak yer alsa da, dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak iltibas oluşturacak düzeyde benzerlik bulunmaması nedeniyle dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.
Tanınmışlık nedeni ile bir marka başvurusunun reddedilmesi için; Öncelikle, markalar arasında işaret benzerliği ve; Sonraki başvuru sahibi ile tanınmış marka sahibi arasında bağlantı olma ihtimali, Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali, Haksız yarar sağlama, Tanınmış markanın itibarına zarar verme, Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme gibi unsurlar aranmaktadır.
Tanınmış markanın farklı mallarda kullanılması halinde, tanınmış markanın toplumda meydana getirdiği isimden yararlanma ve bu şekilde haksız avantaj sağlanması ihtimali varsa, tanınmış markanın farklı mallarda kullanılması dahi önlenmelidir.
Aynı mallarda kullanılmasa da, tanınmış markanın garanti ve reklam gücünden yararlanılması halinde tanınmış markanın itibarına zarar verilebilir.
Burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus, tanınmış markaların korunması için konulmuş olan hükümlerin amaçları dikkate alınmak suretiyle benzer olmayan mal ve hizmet alanının tespit edilmesidir. Her somut olayda tanınmış markanın aynısı veya benzerinin başka mal ve hizmetlerde kullanılmasının haksız avantaj sağlayıp sağlamayacağının, tanınmış markanın itibarının zarar görüp görmeyeceğinin ve ayırt edici karakterinin zedelenip zedelenmeyeceğinin incelenmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Öte yandan; üçüncü kişilerin aynı ve/veya farklı konuda üretmiş olduğu ürünlerin kalitesinde meydana gelebilecek herhangi bir düşüklük, orijinalliğinde olabilecek değişiklik, üretimden kaynaklanacak hatalar, pazarlama taktik ve hataları, fiyat farkı ve damping uygulamaları, tanınmış markanın itibarına zarar verebileceği gibi markanın yaygınlaşan kullanımı onun ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar da doğurabilecektir.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetler arasında bir bağlantı kurulması şartı aranmaktadır.
Dava konusu markanın davacı markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlama, tanınmış markanın itibarına zarar verme, tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme gibi hususların değerlendirilmesi için ilk şart dava konusu marka ile davacı markaları arasında aynılık/benzerlik olmasıdır. Somut olayda, dava konusu marka ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmamaktadır.
Öte yandan, markanın halk tarafından tanınmışlık düzeyi, markanın herkes tarafından bilinirliğini, markanın, malın potansiyel ve fiili kullanıcılarının da ötesinde ulaşmış olduğu genel tanınmışlık düzeyi bazı kriterler çerçevesinde değerlendirir. Bunlardan bazıları; markanın tescilinin ve kullanımının süresi, markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam (Yurt içi ve yurt dışı tescilleri), markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı, markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özelliklerinin neler olduğu (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafi alan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.), reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetlerin varlığı (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.), markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları, markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, karı, yurt çapında ve yurt dışında sahip olduğu dağıtım kanalları: şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hakimiyeti vs.), eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri, marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği olarak belirtilebilir.
Davacı vekili tarafından ileri sürülen tanınmışlık iddiasının dava dosyası kapsamında sunulan tüm bilgi ve belgeler çerçevesi neticesinde, davacıya ait “…” ibareli markanın gıda sektörüne dahil hizmetler bakımından yaygın bilinen markalardan olduğu, bu bilinirliğin TÜRKPATENT tarafından da kabul gördüğü ve “…” ve “… beyaz” markalarının … sayı ile tanınmış marka olarak Kurum sicilinde kayıt altına alındığı, ancak 6769 s. SMK’nın 6/5 maddesinin uygulanabilmesi için bir markanın tanınmışlığının tek başına yeterli olmadığı, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunması şartının somut olayda sağlanmadığı, aynı zamanda dava konusu edilen markanın tanınmış markanın ayırt edicilik karakterini zedelemesi, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi veya tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinden birinin gerçekleşmesinin gerekli olduğu, davalı başvurusunun davacıya ait “…” markasının sahip olduğu imaj ve prestijden faydalanma amacı taşıdığına yönelik dosya kapsamında somut bir delil sunulmadığı, dava konusu markanın tescilinin 6769 s. SMK’nın 6/5 hükmünde belirtilen koşulların oluşmasına yol açmayacağı ve dava konusu başvuru bakımından 6769 s. SMK’nın 6/5 maddesinin uygulanamayacağı anlaşılmıştır.
Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılmaktadır. Buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmamalıdır. Zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de değildir. Ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabilir.
Markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığının bilinmesi halinde marka tescil başvurusunda bulunulması, markanın köken gösterme amacı dışında bir amaçla tescil edilmesi, örneğin esasen kullanılması planlanmayan bir markanın sırf bir başka işletmenin piyasaya girmesinin engellenmesi amacıyla tescil ettirilmesi ya da tescil başvurusunda bulunanın rakipleri ile haksız rekabete girişme amacı gibi kriterler dikkate alınabilir.
Marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerekmektedir. Doktrine ve yerleşik içtihatlara göre; kötü niyetli tescilden söz edilebilmesi için başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp, yedekleme, marka ticareti yapmak amacına yönelik bir davranışta bulunmak kötü niyet göstergesi kabul edilebilir.
Somut olayda; marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığına dair dosya kapsamında bilgi veya belge bulunmadığı, davacının, davalının kötü niyetle hareket ettiğine dair iddialarının ispatlanamadığı anlaşılmıştır.
Neticede dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Dava konusu markanın kapsamındaki hizmetlerin davacının 2018/61497, 2018/61489, 2011/111049 sayılı markalarının kapsamında aynı/aynı tür olarak yer aldığı, dava konusu marka başvurusu ile davacı markaları arasında marka işaretleri bakımından benzerlik olmadığı, dava konusu marka ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, davacının tanınmışlık iddiasının yerinde olmadığı, kötü niyet iddialarının ispatlanamadığı, YİDK kararının yerinde olduğu, YİDK kararının iptali şartlarının oluşmadığı, hükümsüzlük ve terkin koşullarının oluşmadığı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL maktu harçtan peşin alınan 59,30-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,

Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
Davalı kurum ve davalı şirket kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı kurum taraf vekillerinin yüzlerine karşı, davalı şirket vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.31/03/2022

Kâtip …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır