Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/218 E. 2022/45 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/218 Esas – 2022/45
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2021/218
Karar No : 2022/45

Hakim :…
Katip :….

Davacı :….
Davalılar :…
Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin
Dava Tarihi : 13/08/2021
Karar Tarihi : 10/02/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 14/02/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçelerinde özetle; davalı yanın “… T” ibaresinin 19. ve 35. Sınıflarda tescili amacıyla … sayısı ile gerçekleştirdiği başvuruya itiraz ettiklerini, itiraz neticesinde taraf markalarının benzer görülerek 35. sınıftaki bir kısım emtia yönünden başvurunun reddine karar verildiğini, kalan emtialar bakımından bir kez daha itirazda bulunduklarını, … sayılı YİDK kararı neticesinde başvuru kapsamında 19. Sınıftaki bir kısım mallar açısından bir kez daha itirazlarının kabul edildiğini, ancak nihai olarak “Beton, alçı, toprak, kil, taş, mermer, ahşap, plastik veya sentetik malzemelerden imal edilmiş ve şekil almış yapı/inşaat/yol yapımı ve benzer amaçlı malzemeler: metalden olmayan binalar/yapılar, yapı elemanları, direkler, bariyerler, tabii veya sentetik ısı ile yapıştırılabilen kaplamalar, çatılar için ziftli kartonlar, ziftli kaplamalar, ahşap ve sentetik malzemeden kapı ve pencereler.” mal ve hizmetleri açısından tescil işlemlerinin devam etmekte olduğunu, müvekkili şirketin “torun” ve “…” şeklinde tescilli markaların sahibi olduğunu, davalı yanca gerçekleştirilen “… T” şeklindeki başvurunun, müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğunu, taraf markalarının birbirlerinin serisi algısı yarattıklarını, Kurum nezdinde daha evvel gerçekleştirdikleri itirazların kabul edildiğini, dava konusu markanın 19. ve 35. Sınıflarda tescil edilmek istenildiğini, 35. Sınıf açısından başvurunun reddedildiğini, 19. Sınıftaki mallar açısından da itirazları kısmen kabul edilmiş ise de kalan mallar açısından da benzerliğin sabit olduğunu, karıştırılma tehlikesinin varlığının kabulü için, tüketicinin söz konusu ürün ya da hizmetin aynı firma veya en azından aynı işletmeye ekonomik olarak bağlı bir firma tarafından üretildiği inancında olması gerektiğini, müvekkili markalarının pek çok sektörde tanınmış olduğunu, müvekkilinin “… Grup” şirketleri için yoğun emek ve mesai harcandığını, “… Grup” şirketlerinden … Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına 0259 numarası ile 30.12.2014 tescil tarihli “torun” ibaresinin, tanınmış marka statüsünde olduğunu ve söz konusu ibarenin, tüm nice sınıflarında tescil edildiğini, dava konusu ibarenin tescili halinde, müvekkili şirketin ve adına tescilli markaların tüketici nezdinde öncelikle algılanacağının aşikar olduğunu, “…” ibaresinin aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanının da kılavuz unsuru olduğunu, başvurunun kötü niyetle gerçekleştirilmiş olduğunu, dava konusu ibarenin müvekkili markalarının garanti ve reklam gücünden yararlanacağını, haksız şekilde ticari değer elde edeceğini, müvekkili markalarının itibarına zarar vereceğini ifade ederek, YİDK kararının iptaline, … sayılı ve “… t” ibareli marka başvurusu tescil edilmişse hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı TÜRKPATENT vekili cevaplarında özetle; verilen kurum kararının yerinde oludğunu ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevaplarında özetle; müvekkili şirketin 1997 yılında kurulmuş ve İnşaat ve inşaat hizmetleri ile alt yapı, sanat yapıları, yol yapısı ve asfaltlama ile parke yol döşeme, ferdi ve toplu konut, sanayi yapıları, iş merkezleri inşa etmek, müteahhitliğini yapmak, prefabrik beton mamülleri üretmek, çevre düzenlemesi, peyzaj projesi ile etüt çalışmaları yapmak, park-bahçe mamülleri üretmek ve uygulamak, çocuk oyun alanları ve spor sahaları yapmak, her türlü kaba inşaat malzemeleriyle inşaatlar için gerekli sıhhi tesisat ve iç – dış dekorasyon malzemeleri satmak, satın almak, işçiliğini yapmak ve bu amaçla teşhir ve satış mağazaları açmak vb alanlarda faaliyet gösteren bir işletme olduğunu, müvekkilinin kurulduğu günden bu yana faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin 2001/23071 numaralı “… t” markasının 19.sınıf mallarda tescil sahibi olduğunu, müvekkilinin dava konusu markayı ise 19. ve 35. Sınıf mal ve hizmetlerde tescil ettirmek istediğini, davacı taleplerinin haksız olduğunu, davacı şirket adına tescilli olduğu belirtilen markaların hiç birisi 19. sınıfta tescilli olmadığını, müvekkilinin ise 2001 yılından beri marka üzerinde hak sahibi olduğunu, “…” kelimesinin taraf markaları arasında iltibas yarattığından bahsedilmesinin abes olduğunu, bu ibarenin aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanını da oluşturduğunu, ayrıca müvekkili şirket kurucularının da soyadı olduğunu, markada yer alan “T” logosu, tüm logonun görünüşü, kullanılan renkler vs. hiç bir unsurun davacı markaları ile iltibasa neden olacak özellikte olmadığını, her iki şirketin hitap ettiği tüketici profilinin gerek bölgesel ve gerekse sunulan mal ve hizmetler açısından farklı olduğunu, müvekkilin Ordu’da kurulmuş ve bu bölgede faaliyet gösteren bir firma olduğunu ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik olup olmadığı, karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı, YİDK kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük ile terkin şartlarının oluşup oluşmadığı, davacının tanınmışlık ve kötü niyet itirazının ve 6769 sayılı kanunun 6/6 maddesi kapsamındaki itirazlarının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davalının … sayılı “… t” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Davaya konu … sayılı “… t” ibareli marka için davalı tarafından 09/10/2019 tarihinde 19. ve 35. Sınıf mal/hizmetleri kapsayacak şekilde marka tescil başvurusunda bulunulduğu, başvurunun yayınına karar verildiği, ilana karşı davacının … ibareli markalarına dayanarak itirazda bulunduğu, itirazın kabulüne karar verilerek, 35. Sınıftaki hizmetlerin tamamının çıkarılmasına karar verildiği, anılan karara davacının bir daha itirazda bulunduğu, TÜRKPATENT YİDK’nın14/06/2021 tarih ve … sayılı kararı ile itirazın kısmen kabulüne karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dava konusu marka başvurusu ile ilgili olarak dikkate alınması gereken 6/1 maddesi uyarınca; tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılması gerekmektedir.
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir.
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim EUIPO nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
Bununla birlikte markaların korunmasında hususiyetle sınıflandırma tebliğ sistemine göre bir değerlendirme yapılması gerektiği kabul edilen görüş ise de Türkiye’nin de taraf olduğu Nice Anlaşması’nda birlik ülkeleri tarafından sınıflandırmanın esas sistem olarak kabul edilmesi zorunluluğu getirilmediği, bu nedenle gerek ülkemizde gerekse de yurtdışında görülen pek çok uyuşmazlıkta Nice sınıflandırması kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin bağlayıcı olmadığı açıkça kabul edilmiş olup benzerlik ihtimalinin mal ve hizmetler arasındaki ilişki gözetilerek ele alınması gerektiği kabul edilmektedir. Dolayısıyla Nice sınıflandırmasının esas sistem kabul etmesinin bağlayıcı değil ancak yardım fonksiyonlu olarak kabul edilmesinin doğru olduğu, bu bağlamda sınıflandırmadan bağımsız olarak mal ve hizmetler arasındaki ilişkinin değerlendirmeye alınması gerekeceği, başka bir ifadeyle markaların kapsamlarında farklı mal ve hizmet sınıfları dahi olsa, markaların tescilli oldukları mal ve/veya hizmet arasında bir ilişkilendirme ihtimali mevcutsa koruma kapsamının belirlenmesinde bu benzer mal veya hizmetlerin esas alınabileceği kabul gören görüştür.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. ABAD kararlarında da belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar / kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir . Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zeka ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür.
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Yargıtay kararlarında kazanılmış hak sağlayan önceki markaların belirlenmesi yönünden bazı ölçütler getirilmiş ve getirilen bu kriterler güncel kararlarda da geçerliliğini korumuştur. Buna göre;
Öncelikle kazanılmış hak sağlayan markanın tescilli olması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi gerekir. (Bkz aynı doğrultuda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/9248 E., 2018/2132 K.)
İkinci olarak bu markaya dayalı olarak yapılan sonraki başvuruda kazanılmış hak sağlayan markanın asli unsuru muhafaza edilerek, işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle oluşturulması gerekmektedir. Zira önceki markanın asli unsuru dahi değişmiş ise bu artık yeni bir marka başvurusu olacağından önceki markanın zaman içindeki değişikliklere uyarlanması için yapılmış bir başvuru olduğu kabul edilemez.( Bkz aynı doğrultuda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/11384 E., 2018/3260 K)
Son olarak sonraki başvurunun, önceki markanın kapsadığı mal/hizmet ile aynı veya aynı tür emtiaları içermesi, kapsamını genişletme yoluna gitmemesi zorunludur.
Müktesep hak iddiasının temel sebebi her şeyden evvel markanın taraflar arasında çekişme konusu olmaktan çıktığının kabul edilmiş olunmasıdır.
Bununla birlikte Yüksek Mahkemenin güncel içtihatlarında müktesep hakkın varlığı için, önceki dayanak markanın fiili kullanımının varlığının da aranılması gerektiğini istikrarlı bir şekilde vurgulamakta olduğu bilinmektedir.
Mevzuatımızda markaların tanınmışlık düzeyiyle ilgili tescil engeli bakımından “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Söz konusu düzenleme ile birlikte önceki markanın tanınmış olması halinde aynı veya benzer mal veya hizmet gruplarının yanı sıra farklı mal veya hizmetlerde de korunabileceği hüküm altına alınmıştır.
Söz konusu tescil engeli kapsamında, koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve düzenlemede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle, markanın tanınmışlığı ve anılan şartlardan en az birinin varlığı söz konusu tescil engelinin ortaya çıkması açısından bir zorunluluktur.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal veya hizmetler arasında bir bağlantı kurulması ihtimali aranmaktadır.
Markanın itibarına zarar verilmesi kavramı markanın tanınmışlığından haksız yararlanılması kavramı ile yakın bağlantılı olup bu iki şartın çoğu kez örtüştüğü kabul edilmektedir. Genel ayrım olarak, tanınmış markadan haksız yararlanmanın, kullanan açısından ekonomik açıdan bir artışı ifade etmesine rağmen, itibarına zarar vermenin marka sahibinin ekonomik açıdan zarar görmesini ifade ettiği hususu vurgulanmaktadır. Markanın itibarına zarar verilmesi genellikle tanınmış markanın olumsuz imaj yükletilmesi tehlikesiyle karşılaştığı durumlara ilişkin olup bu hususun tanınmış marka sahibi tarafından ispatlanması gerekir.
Markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesinin(sulandırılma)tanınmış markanın aynısının veya benzerinin kullanıldığı her durumda söz konusu olacağı sonucuna varılması söz konusu değildir. Ayırt edici karakterin zedelenmesinin, sonraki tarihli marka ile tanınmış marka arasında düşünsel bir bağın mevcut olması ve bu durumun tanınmış markanın reklam değerini tehlikeye düşürmesi halinde söz konusu olabileceği kabul edilmektedir. Ayrıca markaların ilgili olduğu mal ve hizmetler birbirine ne kadar yakınsa ayırt edici karakterin zedelenmesinin de o kadar olası olduğu vurgulanmaktadır. Tanınmış markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılması halinde markanın ayırt edici karakterinin zarar görmesi olasılığı artmakta, markalar arasındaki benzerlik azaldıkça, bu tehlike de azalmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere bu hallerden her birisinin aynı anda mevcudiyeti mecbur olmayıp bunlardan herhangi birisinin varlığının maddenin uygulanabilirliği açısından yeterli olduğu kabul edilmektedir.
Toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş tescilli bir markanın aynısını ya da benzerini benzer ya da farklı bir mal veya hizmette tescil ettirmek isteyen kişinin tescil başvurusu, ancak “tescil ettirmek istediği markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle kendisine haksız bir yarar sağlayabilecek markanı itibarına bir zarar verebilecek veya ayırt edici karakterini zedeleyebilecek” ise engellenebilir. Zira bir markanın tescili ile maksat, bir başka markanın şöhretini sömürmek veya en azından yararlanmak ise ya da böyle bir tescil o markanın reklam gücünü veya işletme ile olan bağlılığını zayıflatacak mahiyette ise, tescilinin engellenmesi mümkündür.
Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılabileceği üzere başkasına ait ticaret unvanı, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkı sahiplerinin, bu hak konularının bir başkası tarafından izinsiz olarak tescili taleplerine karşı itirazda bulunarak tescili engellemeleri veya tescil gerçekleşmiş ise hükümsüzlüğünü talep etmeleri mümkündür. Bu halde, ticaret unvanına dayalı olarak bir markanın tesciline itiraz ediliyor ise, tescilli ticaret unvanına ait sicil kaydındaki faaliyet konuları ile tescil edilmek istenen markanın kapsayacağı mal veya hizmet listesinin karşılaştırılarak, başvurunun önceki sınaî hak kapsamında kalıp kalmadığı incelenmelidir. Ayrıca yine tescilli ticaret unvanına dayalı kullanım ile itiraz edilen markayı oluşturan işaretin de ilgili tüketici nezdinde iltibasa yol açacak bir benzerlik taşımaları gerekmektedir. Bununla birlikte üstün hak sahipliğinin unvana dayalı edinildiği bir durumda önem teşkil eden bir diğer husus ticaret unvanının, markasal etki doğuracak düzeyde kullanılıyor oluşu, başka bir ifadeyle özünde farklı bir sınai hak çeşidi olan ticaret unvanının, öz niteliğinden sıyrılarak, ilgili tüketici nezdinde aynı zamanda markasal bir etki doğuracak şekilde kullanımıdır. Başka bir deyişle tek başına önceki tarihli bir ticaret unvanın varlığı, sonraki markaya karşı, önceye dayalı üstün bir hakkı kendiliğinden sağlamayacaktır. Zira tek başına ticaret unvanının varlığının sonraki bütün marka başvurularını önleyebileceği iddiası, çok tanınmış markalar için bile sağlanmayan korumanın ticaret unvanları için sağlanması anlamına gelecektir.
Zira mal ve hizmetin kökenini gösterme esasen markaların görevidir. Ancak bazı durumlarda ticaret unvanı kullanımının, başkaca bir çaba sarf edilmeksizin markasal bir etki doğurması da mümkündür. Yargıtay içtihatları ile de sabit olduğu üzere, özellikle “hizmet” piyasasında, hizmet alacak olan tüketicilerin doğrudan hizmeti sunan firma ile ilişki içerisine girmeleri ve ayrıca tacirlerin ticaret unvanlarını işletmenin görülebilecek bir yerine okunaklı şekilde yazma yükümlüğünün var oluşu göz önüne alındığında, hizmet sunan tacirler açısından ticaret unvanının sunulan hizmetin kökenini gösterme işlevinin de var olabileceğini kabul etmek gereklidir.
Türk hukukunda kötü niyet; “bilerek ve haksız bir avantaj kazanmak veya başkalarına zarar vermek amacıyla genel olarak kabul edilmiş ahlaki davranışların ve dürüst ticaret ilkelerinin dışında davranmak” olarak tanımlanmıştır. Buna göre bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumamaktadır.
Nitekim sınai mülkiyet haklarına özgü yürürlükte düzenleme uyarınca da kötü niyetle yapılan marka başvuruları da itiraz üzerine reddedilebileceği gibi tescilli bir markanın da kötü niyetli tescil iddiasına dayalı hükümsüzlüğü talep olunabilecektir.
Buna göre bir marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olarak değerlendirebilmesi için, başvuru anında, markanın amacı ve temel işlevi dışında bir amaçla kullanılmak istenildiğinin ispatlanması gerekmektedir. Dolayısıyla kötü niyetin kabulü için, marka için başvuruda bulunan kişi, markanın temel işlevleri olan ürünün işletmeye aidiyetini sağlama ve diğer ürünler karşısında ayırt edicilik sağlama fonksiyonu dışında bir amaçla veya marka üzerindeki gerçek hak sahibinin markadan yararlanmasını engellemek veya markanın ün ve şöhretinden yararlanmak suretiyle haksız çıkar edinme gibi bir amaçla hareket etmelidir.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu marka başvurusuna ait TÜRKPATENT güncel sicil kaydında, başvurunun tescil süreci hak sahiplerine 10.09.2021 tarihinde yapılan noksan bildirimine rağmen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde tamamlanmadığı;
Başvuru kapsamında kalan malların tamamı genel anlamda inşaat malzemeleri – yapı malzemeleri, yapı elemanları /malzemeleri gibi inşaat-yapı sektöründe kullanılan ürünler olduğu, davacı yana ait markalardan 2012/84048 sayılı marka kapsamında 35.05 alt grubunda satışa özgülenmiş şekilde 19. Sınıftaki bu mallar yer aldığı; doktrinde ve yerleşik yargı kararlarında da kabul edildiği üzere mal üreten işletmenin, ürettiği malı ticari mevkie de çıkartarak satışa konu edeceği karineten kabul edilmekte olduğundan, mal ve aynı/benzer malın satışına özgülenmiş satış/mağazacılık hizmetleri benzer kabul edilmesi gerektiği;
Somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında benzerliği tespit olunan mallar ve bu malların satışına özgülenmiş hizmetlerin tamamı inşaat – yapı sektörüne ilişkin olup ilgili mal ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin de bu çerçevede alelade ortalama tüketiciler olmadıkları, çoğu zaman doğrudan marketteki uygulayıcılar oldukları, alelade bir tüketicinin dahi bu ürünleri satın almak istediğinde genelde profesyonel bir satış danışmanı yönlendirmesi ile hareket etme ihtimalinin daha kuvvetli olacağı, dolayısıyla bu emtiaların ilgili tüketici kitlelerinin nitelik itibariyle özen, dikkat ve bilgi düzeyinin daha üst düzey olacağı, en azından ilgili emtialara dönük tecrübe ve bilgi birikimi olan tüketiciler olacakları, bu anlamda uyuşmazlık konusu tüketicilerin dikkat, özen ve bilinç düzeyi yüksek kimseler olarak tespitinin isabetli olacağı; bununla birlikte bahsi geçen tüketici kitlesinin niteliği itibariyle hiçbir hal ve koşulda yanılgı yaşamayacağı gibi bir sonuca varılması ise mümkün olmayıp, bu nitelikteki tüketicinin işaretler arasında özellikle iktisadi kaynak açısından bir bağlantı bulunup bulunmadığını düşünme eğilimi ve önceki markaya ilişkin hafıza birikiminin sonraki karşılaştığı markaya yansıma ihtimalinin daha yüksek olacağı;
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunduğu;
Dava konusu marka “T …+şekil” başvuru kiremit motifinde döşenmiş turuncu renkli bir fon üzerinde mavi renk ile yazılmış “T” harfi ve yine alt kısımda “…” kelimesi unsuru ile oluşturulmuş bir marka olduğu, marka görselinde ön planda yer alan unsurun sözcük unsuru olan “…” kelimesi olduğu, “T” harfinin “…” sözcüğünü vurgulayan bir logo biçiminde kullanıldığı, “…” kelimesinin dilimizde kullanılan, anlamı bilinen ve uyuşmazlık konusu emtialar açısından ayırt ediciliği bulunan bir kelime olduğu, hal böyleyken dava konusu markanın esas unsurunun da “…” sözcüğü olarak tüketicilerce algılanacağı ve üçüncü kişilere de bu kelime üzerinden aktarılacağı;
Davacı yana ait “… GYO+şekil” markasında yer alan “gyo” ibaresi, ticaret hayatında “gayrimenkul yatırım ortaklığı” ibaresinin kısaltması olarak yaygın ve jenerik kullanıma haiz bir ibare olup anılan markalardaki şekil unsurunun da yine bütüne olan hakimiyetinin ikincil düzeyde olduğu, bu haliyle markadaki esas unsurun “…” kelimesi olduğu, keza yine “TORUN CENTER+şekil” davacı markasında yer alan “center” ibaresinin de “merkez” anlamına gelen İngilizce bir sözcük olmakla birlikte yine ilgili sektörde yaygın kullanıma haiz bir ibare olduğu, bu markadaki şekil unsurunun da yine bütüne ilişkin bir hakimiyeti bulunmadığı, markadaki ayırt edici ve esas unsurun “torun” kelimesi olduğu anlaşılmıştır.
Taraf markalarının ortak ve hakim unsuru “… – TORUN” ibareleri olup bu ibareler arasında işitsel, görsel ve kavramsal açıdan somut bir farklılık bulunmadığı; her ne kadar taraf markaların görsel mizanpajları, renk ve şekil unsurları açısından farklılıkları mevcut ise de bu durum markalar açısından yeterli düzeyde bir farklılık yaratmamakta, her bir işaret aynı iktisadi kaynakça oluşturulmuşçasına bir sonuç ortaya koyduğu;
Bu çerçevede daha evvel davacı markalarını görmüş, davacı markalarının tescilli olduğu mallardan yararlanmış bir tüketicinin, işbu dava konusu sonraki markayı da birebir aynı emtialarda gördüğünde, önceki deneyimlediği marka ile arasında iktisadi – idari bir bağ bulunduğu yanılgısına düşme ihtimali kaçınılmaz olacağı, zira tüketicinin, iki markayı her durumda yan yana görme ihtimali bulunmadığından önceki markanın zihninde bıraktığı görsel algının kendisini yönlendirmesi ile sonraki marka ile önceki marka arasında ilişki kurması muhtemel olduğu;
Nitekim ilgili tüketici, söz konusu markalar arasındaki belirli farkları algılamaya muktedir olsa bile, yukarıda anılanlar ışığında ve markaların kapsamındaki malların ayniyeti karşısında, markalar arasında ciddi bir bağlantı kurma olasılığı bulunduğu; zira her iki markada da “…-torun” ibaresi ortak unsur olup bu durum işaretler arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlikler oluşturduğu gibi her iki taraf markasında da markalardaki sair ek unsurlar yeterli ayırt edicilik sağlamadığı;
Sonuç olarak taraf markalarının benzer nitelikte mal ve hizmetleri kapsadıkları, bununla birlikte markaları oluşturan esas unsurlar arasındaki benzerlik düzeyinin ie oldukça yüksek olduğu, taraf markaları ile karşı karşıya kalan tüketiciler için her iki taraf markasının da doğrudan aynı iktisadi – idari kaynağı işaret eder mahiyette sonuçlar doğurabilecekleri, tüketicinin taraf markalarının birbirlerinin devamı niteliğinde olduğunu düşünebileceği, taraf markaları arasında son derece yüksek bir benzerlik bulunduğu, görsel açıdan mevcut farklılıkların bu güçlü benzerliği ortadan kaldırmadığı, her iki markanın da birebir aynı şekilde telaffuz edileceği ve algılanacağı, neticesinde başvuru kapsamında kalan 19. Sınıftaki mallar açısından da normal koşullarda karıştırılma ihtimalinin normal şartlarda meydana gelebileceği;
Bununla birlikte işlem dosyası kapsamında davalı yanın 2001/23071 sayısı ile tescilli “… T+şkil” markasından kaynaklı eskiye dayalı kullanım hakkı bulunduğu yönünde savunma gerçekleştirdiği, YİDK kararında da bu husus dikkate alınarak bir değerlendirme yapılarak dava konusu başvuru açısından bir kısım emtianın, davalının önceki tarihli markası kapsamında da yer alması nedeniyle, davacı markaları ile iltibas yaratmayacağı yönünde kanaate varıldığı;
Davalı yanın işlem dosyasındaki bu savunmasına ilişkin olarak 10.01.2014 tarihli bir adet fatura (muhtelif inşaat malzemelerinin satışına ilişkin), 12.11.2008 tarihli bir adet fatura (muhtelif inşaat malzemelerinin satışına ilişkin), Haziran 2011 tarihli bir adet katalog arka sayfası (katalog içeriğine dair bilgi yer almamaktadır) 22.01.2018 tarihli Ordu Ticaret ve Sanayi Odası Faaliyet Belgesi, 26.04.2019 tarihli Ordu Ticaret Müdürlüğü Ticaret Sicil Tasdiknamesi, 10.04.2019 tarihli Oda Kayıt Sicil Sureti, 30.04.2002 tarihli İşyeri açma – Çalışma Ruhsatı belgelerini sunduğu; sunulan belgelerden yalnızca faturalar üzerinde ve 2011 tarihli katalogda “…” ibaresinin markasal nitelikte arz edecek şekilde bahsi geçen logo ile kullanıldığı; sair nitelikteki belgelerde ise mezkur kullanımların davalı yanın ticaret unvanı kapsamında kalan kullanımlar olduğu; anılan markanın tescili üzerinden 5 yıldan fazla bir süre geçtiği ve koruma süresinin halen devam etmekte olduğu, tescil kapsamında ise “Betondan mamül yol bordürleri, kilitli ve düz kare yol döşeme beton parkeleri, betondan mamül çevre ve bahçe tel direkleri, betondan mamül büzler.” emtialarının yer aldığı;
Davalı yanın işlem dosyasına sunduğu ve üzerinde markasal kullanım ihtiva eden iki adet delilin (fatura ve katalog) davalı yanın markasını aktif, fasılasız ve nizasız bir biçimde kullandığı yönünde bir kanaate varılabilmesi için yeter düzeyde olmadığı;
Bununla birlikte davalı yanın hükümsüzlük talepli dava dosyasına cevaben bir kısım ek deliller sunduğu görülmekle birlikte davalıya ait başvurunun tescil sürecinin tamamlanmış ve tescil edilmemiş olunması nedeniyle hükümsüzlük talebi açısından ek bir değerlendirme yapılamayacağından sunulan bu ek delillerin dikkate alınması mümkün olmadığı; zira davalı yan, markasının tescil sürecini tamamlamayarak markanın müddet konumunda düşmesine neden olduğu;
Bu durumda neticesinde 2001/23071 sayılı markanın dava konusu başvuru ile birebir aynı logoyu ihtiva ettiği görülmekle birlikte, müktesep hakkın varlığı için aranılan şartlardan “kullanımın taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması” kriterinin somut olayda deliller ile ortaya konulmamış olunması nedeniyle YİDK kararındaki değerlendirmenin aksine davalının müktesep hak karinesinden yararlanmasının mümkün olmadığı, başvuru kapsamında kalan 19. Sınıf mallar açısından karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkacağı anlaşılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta davacı yanca, işlem dosyasına, markalarının tanınırlığını ortaya koyar delilleri sunmadığı, bu haliyle 6/5 maddesinin koşullarının somut olayda meydana gelme ihtimali bulunup bulunmadığı hususunda bir kanaate varılamayacağı, hükümsüzlük talepli dava dosyasına ek olarak sunulan delillerin ise dava konusu başvuru tescil edilmemiş olunduğundan dikkate alınamayacağı;
Somut olayda davacı yanın işlem dosyası kapsamında SMK m. 6/6 maddesi kapsamında, ticaret unvanının kılavuz unsuru olan “…” ibaresini markasal nitelik arz edecek şekilde kullanımını gösterir deliller mevcut olmamakla birlikte taraf markaları 6/1 kapsamın da zaten benzer görüldüklerinden varılan bu kanaate nihai kanaati değiştirmediği;
Dosya kapsamında davacı yanın, davalı tarafça gerçekleştirilen başvurunun kötü niyetle gerçekleştirildiği iddiaları temelini, işaretler arasındaki benzerlik ilişkisinin varlığının oluşturduğu, bu husus dışında hiçbir delil dosyada mevcut olmadığı gibi davalı yanın 2001/23071 sayılı markasında da aynı logoyu kullandığı görüldüğünden, söz konusu başvurunun davacı markalarından yararlanmak adına oluşturulmuş bir marka olarak değerlendirilemeyeceği anlaşılmıştır.
Neticede dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Davaya konu … sayılı marka kapsamında 19.sınıfta kalan mallar açısından da taraf markaları arasında benzerlik düzeyinde bir mal – hizmet ilişkisinin mevcut olduğu, taraf markalarının esas unsurlarını oluştan “…” – “…, torun” ibareleri arasında görsel, işitsel ve kavramsal açıdan son derece yüksek bir benzerlik bulunması nedeniyle, bahsi geçen 19. Sınıf malların tamamı açısından normal koşullarda karıştırılma ihtimalinin meydana geleceği, davalı yanın 2001/23071 sayısı ile tescilli markasının dava konusu marka ile birebir aynı esas unsuru taşıdığı ve kapsamında 19. Sınıf malların yer aldığı ve tescili üzerinden 5 yıldan uzun bir süre geçtiği, davalı tarafça işlem dosyasına sunulan sınırlı sayıdaki delilden, davalı yanın işbu markasının kullanım sonucunda da taraflar arasında çekişme konusu olmaktan çıkıp çıkmadığı yönünde bir kanaate varılmasının mümkün olmadığı, bu nedenle işlem dosyasına sunulan deliller çerçevesinde başvuru kapsamında 19. Sınıfta kalan tüm mallar açsından taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin doğduğu, müktesep hakka dayalı olarak yapılan değerlendirme sonucunda YİDK tarafından verilen kararın benimsenmediği, davacı yan markalarının tanınırlığını ortaya koyar delillerin işlem dosyasına sunulmadığı, davacı yanın 6/6 maddesi kapsamında ticaret unvanının markasal kullanımlarına dayalı üstün hak sahibi olduğu iddialarını destekler delillerin işlem dosyasına sunulmadığı, kötü niyet iddialarının ispatlanamadığı, başvurunun, hak sahibine 10.09.2021 tarihinde yapılan noksan bildirimine rağmen iki aylık hak düşürücü sürede tescil edilmediğinden hükümsüzlük talebi açısından bir değerlendirme yapılamadığı, YİDK kararının yerinde olmadığı, YİDK kararının iptali şartlarının oluştuğu, davaya konu markanın tescil edilmediğinden hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı anlaşıldığından, bilirkişi raporu doğrultusunda, davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
D a v a n ı n K a b u l ü n e,
1-TÜRKPATENT YİDK’nın 14.06.2021 tarih … sayılı kararının tescile konu tüm emtialar yönünden iptaline,
2-Davaya konu marka tescil edilmediğinden hükümsüzlük konusunda karar verilmesine yer olmadığına,
3-Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL harcın mahsubuyla, eksik kalan 21,40-TL harcın davalılardan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davacının kendisini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00.TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü yazılı 2.508,43.TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran taraflara iadesine (HMK m.333),
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.10.02.2022

Kâtip Hâkim …
✍eimzalıdır ✍eimzalıdır
MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 127,10.TL
Bilirkişi Ücreti : 2.250,00.TL
P.P : 131,33.TL
TOPLAM : 2.508,43.TL