Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/217 E. 2022/54 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/217 Esas – 2022/54
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2021/217
Karar No : 2022/54

Hakim : …
Katip : …

Davacı : …
Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin
Dava Tarihi : 11/08/2021
Karar Tarihi : 17/02/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 18/02/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili dilekçelerinde özetle; davacının 1961 yılından bu yana faaliyet gösterdiği gıda sektöründe bir çok ürünün tanıtımını ve geliştirilmesini sağlayarak bir kalite sembolü haline geldiğini, davacının “…” ibarelerini ilk olarak 2016 yılında marka olarak tescil ettirdiğini ve… sayılı bu markalar üzerinde büyük yatırımlar yaptığını, davacının bu ibareleri ihtiva eden markalarını taşıyan ürünleri için yapmış olduğu reklam projelerinin Youtube dahil çeşitli medya platformalarında yayınlandığını ve 3.775.275 kere izlendiğini, davacının “…” ve “…” ibareli markalarının zayıf/tanımlayıcı marka olarak kabul edilebilmesinin yerleşik yüksek mahkeme içtihatları çerçevesinde mümkün olmadığını, davacının tescilli markaları hükümsüz kılınmadan böyle bir iddiaya dayalı olarak davalı TÜRKPATENT’in karar vermesinin en başta Anayasa’nın “mülkiyet hakkı”nı düzenleyen 35. maddesine aykırı olduğunu, yani böyle bir iddiaya dayalı olarak davacının marka hakkının kısıtlanmasının ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılabileceğini, halbuki davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı markalarının halihazırda tescilli olması sebebiyle kanunun kendisine tanıdığı yasal korumadan yararlanması gerektiğini, davalının davaya konu “… … ” marka başvurusunun “…” ibaresini esas unsur olarak ihtiva ettiğinden davacının tescilli “…” ve “…”lu markalarıyla iltibas yaratma ihtimalinin kuvvetli olduğunu, bu işarette kullanılmış yan unsurların “tarçın & kıtır karamel & krema tadına ulaşmış tatlı” anlamına gelen tanımlayıcı bir kelime öbeği olduğunu ve bu yüzden de davalının markasının esas unsuru olamayacağını, ayrıca taraf markalarının birebir aynı emtialarda kullanılacağını, bu emtiaların hitap ettiği tüketici kitlesinin dikkat/özen seviyesinin düşük olduğunu, zira gıda tüketicilerinin tercih haklarını çok kısa bir süre içerisinde kullandığını, ayrıca bu tüketici kitlesi içerisinde çocukların da bulunduğunu, zaten de ortalama gıda tüketicilerinin genellikle bildikleri markaların kendilerinde bıraktığı izlenime göre tercih haklarını kullandıklarını, dolayısıyla taraf markalarının karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade ederek, TÜRKPATENT YİDK’nın 14.06.2021 tarihli ve…sayılı kararının iptaline, …sayılı “…… ” ibareli markanın 30. Sınıfa giren tüm emtialar açısından iptaline, tescil edilmişse hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı TÜRKPATENT vekili cevaplarında özetle; taraf markalarının benzer olmadığını, zira davalının markasında kullanılmış olan kelime unsurlarının ve genel kompozisyonun markaların görünümlerini farklı kılmaya yettiğini, taraf markalarında “…” ve “…” ibarelerinin bulunmasından hareketle markaların benzer olduğunu söylemenin mümkün olmadığını, taraf markalarının bütüncül algı çerçevesinde farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden farklı markalar olarak algılanabilecek türden markalar olduklarını, bu nedenlerle taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, verilen kurum kararının yerinde olduğunu ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevaplarında özetle; davalının 2003 tarihinden bu yana çikolata ve şekerleme üretimi ve satışı sektöründe faaliyet gösterdiğini, dava konusu edilen YİDK kararının yerinde ve doğru olduğunu, zira dava konusu edilen markanın kendine özgü bir tasarıma sahip olduğunu, markada uyuşmazlık konusu olan “…” ibaresinden başkaca kelime unsurlarının da kullanıldığını, yani davalının markasında “…” ibaresinin tek başına esas unsur olmadığını, davacının markalarında geçen “…” ve “…” ibarelerinin markasal hüviyette zayıf/ayırt edicilikleri düşük kelimeler olduklarını, zira “…”ün, kakao meyvesi içerisinde bulunan çekirdeklerin özünü oluşturan bir madde olduğunu ve bitter çikolatanın, yüksek miktarda kakao flavanolünden dolayı acı bir tada sahip olduğunu, davacının “… … …” markasını taşıyan ürünlerinin paket tasarımında da flavanolden esinlenilmiş olduğunu, davalının markasında geçen “…” ibaresinin ise Latince’de “altın, sarışın” anlamlarına gelen ve “…” kökeninden türeyen bir isim olduğunu, yani taraf markalarının işitsel ve kavramsal açılardan da benzemediğini, taraf markalarının aynı emtialarda kullanılacak olmasının markaların tüketici nezdinde karıştırılacağını söylemek için tek başına yeterli bir sebep olmadığını, zaten de davalının dava konusu edilen markayı taşıyan ürünlerinin yurt içinde satışının bulunmadığını, yani taraf ürünlerinin çok farklı tüketici kitlelerine hitap ettiğini, bu nedenlerle de davadaki taleplerin reddinin gerektiğini ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı, YİDK kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük ve terkin şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davalının …sayılı “… … r” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Dava konusu, davalının …sayı ve “…… ” ibareli marka için 20/04/2020 tarihinde 30. Sınıf mal/hizmetleri kaplayacak şekilde tescili için başvuruda bulunduğu, başvurunun yayımlanmasına karar verildiği, ilana karşı davacı tarafından … sayılı “… … …” ibareli birtakım markalarına dayanarak itirazda bulunulduğu, TÜRKPATENT YİDK’nın 14/06/2021 tarih ve … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davalı firmanın tescil ettirmek istediği marka ile davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı tescilli markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyeceği;
Davacının tescilli markaları, renk ve şekil unsurlarından yoksun kelime markaları olduğu; bu markalarda düz yazı karakterinde ve siyah renkli harflerle ayrı olarak “…”, “…” ve “…/…” ibarelerinin kullanıldığı; davalının markası ise, renk, şekil ve kelime unsurlarının hepsini birden haiz karma bir marka olduğu; işarette kahverengi dikdörtgen bir zemin üzerinde çubuk tarçın ve kakao çekirdekleri şekilleri ve bir bayan figürü konuşlandırılmış, işaretin ortasında beyaz renkli büyük puntolu harflerle “…” ve işaretin alt kısmına da nispeten küçük puntolu ve sarı renk tonundaki harflerle alt alta “cinnamon & caramel” ve “…” ibareleri yazıldığı; dava konusu edilen bu işarette birbirlerinden oldukça farklı yazım özelliklerinde ve puntolarda yazılmış ve belli bir kompozisyon içinde kullanılmış bu farklı kelime öbeklerinden “…” ibaresi en büyük puntolarda ve dikkat çekici biçimde yazılmış ise ve marka hukukundaki yerleşik görüşe göre basit şekil ve renk unsurları ile birlikte kullanılmış kelime unsurlarını haiz markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur” ise de, işaretin genel kompozisyonu ve kurgusunun, “basit” bir şekil ya da renk unsuru olarak algılanamadığı, görsel açıdan göz ardı edilebilecek ve “şekil unsurunun işarette arka planda kaldığı”nı söyleyebilecek bir durum yaratmadığı; davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı her iki markanın da sırf kelime markası olarak yarattığı genel görünüm de dikkate alındığında, davalının markasında kullanılan kompozisyonun ve işaretin bütünsel imajının, tümüne hakim olan genel görünümün, işaretlerin bütünsel algı açısından benzediğini söylemeyi mümkün kılmadığı;
Taraf markalarında kullanılmış olan kelimelerin, davacının markasında geçen “…” ve “…” ibarelerinin davacının çatı markaları olduğu, davalının markasında geçen “…” kelimelerinin de tüketicilerin gıdanın gerçek içeriğini ve doğasını anlamasını sağlayan tasviri/tanımlayıcı ibareler olması nedeniyle işarete kattıkları ayırt ediciliğin düşük olduğu, bu nedenle de taraf markalarında esas koruma altına alınmış olan/alınmak istenilen ve işaretlerde ayırt ediciliği en yüksek olan unsurların, yani esas unsurların “…”, “…” ve “…” ibareleri olduğu;
Dava konusu edilen markada geçen “…” ibarelerinin hepsi, İngilizce kökenli sözcükler olup, Türkçe’deki anlamları, sıra ile, “tarçın ve karamel” ile “kıtır ve krema zengini tat” şeklinde olduğu; bu anlamları itibariyle bu kelimelerin/sloganların hiçbiri, özellikle de “çikolata, şekerleme ve tatlı” sınıfına giren gıda ürünleri açısından, markasal hüviyette ayırt edici niteliği haiz olmadığından, bir markada tek başlarına esas unsur olarak yer alamayacağı; bu yüzden de, dava konusu edilen markada ayırt ediciliği en yüksek unsurun, işaretin en ortasında, zemin rengi ile kontrast yaratacak biçimde beyaz renkli harflerle ve büyük puntolarla yazılmış olan “…” ibaresi olduğu; ayrıca, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markalarında geçen “…” ve “…” ibareleri, davacının dava dosyasına sunduğu çok sayıdaki faturadan da anlaşılabildiği kadarıyla, davacının çatı markaları olduğu; bir çatı marka, içeriğinde kullanıldığı markanın esas unsuru olamayacağı ve markaları ayırt edici niteliği olmadığı, nitekim; halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası ile birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalara uygulamada sıklıkla rastlandığı; bu tip markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerektiği; bu yüzden de; davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markalarında esas unsurların “…” ve “…” ibareleri olduğu anlaşılmıştır.
Karşılaştırılan işaretlerde esas unsur konumunda kullanılan “…” ve “…” kelimeleri Latince “sarı, sarışın” anlamlarına gelen “…” kelimesinden türetilmiş olduğu, “…” ise meyve, sebze, tahıl gibi çeşitli bitkisel ürünlerde doğal olarak bulunan ve bitkilere sarı, turuncu, kırmızı/mavi renklerini veren bir fenolik bileşik grubu olan flavonoidlerin alt grubu olduğu, sarı renkli olmaları nedeniyle latince “sarı” anlamına gelen ‘…’ sözcüğünden türetilerek “flavanoid” adını almış olduğu;
Fenolik bileşikler gıdaların renk, tat (acılık, burukluk), koku gibi çeşitli karakteristik özelliklerinden sorumlu olan fitokimyasallar olduğu, Flavanoidler yapısal olarak flavon, flavanon, …, flavanolol, izoflavon, antosiyanin, antosiyanidin, lökoantosiyanin, kateşin gibi pek çok gruba ayrıldığı, günümüzde 5000’in üzerinde flavonoid tanımlanmış olup meyve, sebze, hububat, çay, kırmızı şarap ve kakaoda bulunduğu, son yıllarda Flavonoidler başta antioksidan ve antitümor etkileri olmak üzere sağlık açısından dikkat çeken bir fitokimyasal grubu olduğu, çikolatada bulunun flavanoidler, … olarak bilinen ve çikolatadaki keskin tadın oluşmasından sorumlu olduğu; kakao çekirdekleri yüksek düzeyde … içerdiği; bitter çikolata ise diğer çikolata türlerinden daha fazla kakao ve … içermekte olduğu anlaşılmıştır.
Bu ibareler, özellikle de 30. Sınıfa giren kakao ve çikolata emtiaları açısından, bu emtiaların tadı, aroması, etken maddesi gibi nitelikleri işaret ediyor yani ürünleri nitelendiriyor olmalarından dolayı, markasal hüviyette ayırt edici niteliği çok düşük/zayıf ibarelerdir. Bu ibareler gibi, ilgili sektördeki tüm aktörler tarafından bilinen/kullanılan/kullanılabilecek, ayırt edici niteliği zayıf ibarelerden oluşan markalarla iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceğine, bu tür zayıf ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğuna dair yerleşmiş/emsal yargı kararlarının, somut olayımıza emsal olacağı; Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle zayıf unsurlardan oluşan markaların yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Dava konusu somut olayda, davacının “…/…”lu markalarının koruma kapsamının böyle bir nedenle genişleyip genişlemediğinin tespiti, somut olayın çözümünde önem arz etmektedir. Zira; işaret/marka karşılaştırmasına göre, taraf markalarında harfleri ve harf dizinleri itibariyle yakın benzer “…, …, …” ibareleri ortak olarak kullanılmış ise de, markalarda geçen diğer unsurların, bilhassa da davalının markasını oluşturan işaretin görünümünün ve kompozisyonunun, markaları genel görünümleri itibariyle yeterli bir derece farklılaştırdığı, yani somut olaydaki markaların, yerleşik içtihatlarda bahsi geçen “iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceği…” durumu ile örtüştüğü öngörülmektedir. Ayrıca; davacının dava dosyasına sunduğu delillerden; davacının “…” markasını bir cins çikolata ürününde Türkiye sınırları içerisinde, istikrarlı ve yoğun bir şekilde kullandığı anlaşılmakta ise de; bu fatura örneklerinden davacının bu markanın tanıtımına yaptığı yatırımlar, bu markanın piyasa payı ve bilinirliği, dolayısıyla da kullanım sonucu markaya/ayırt ediciliği düşük olan bu ibareye markasal anlamda yatırım ve harcama yapılarak korunması gereken ekonomik bir değer kazandırıldığı anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla, davalının markasında kullanılmış olan yan unsurlar ile genel kompozisyonun, yerleşik içtihatlarda bahsi geçen “iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceği…” durumu ile örtüştüğü ve karşılaştırılan işaretlerin görsel açıdan birbirlerine benzediğinin söylenmesinin mümkün olmadığı anlaşılmıştır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da aynı sonucu verdiği; markalarda okunuşları benzer “…” ve “…” ibarelerinin kullanılmış olması, taraf markalarında bu ibarelerin tek başlarına değil, birer tamlama veya kelime kompozisyonu içinde veya başka tamlamalarla bir arada kullanılması nedeniyle, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları fonetik açıdan benzer hale getirmeye yeterli olmadığı;
Kavramsal açıdan bakıldığında da; markalarda geçen, “…”, “…” ve “…” ibarelerinin gıda sektöründe yaygın olarak bilinen ve anlamları yanında, davalının markasında geçen diğer kelime unsurlarının da yerleşik anlamları haiz olması nedeniyle, markaların/işaretlerin tüketici zihninde uyandırdığı ilk algının birbirlerine yakınlaştığının söylenemeyeceği;
Bütün bunlara göre; taraf markalarında “…”, “…” ve “…” ibarelerinin esas unsur hüviyetinde yer alıyor olmasının, markaları görsel, fonetik ve kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer kılmaya yetmediği;
Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar, davacının markalarının tescilleri kapsamına giren emtialar ile birebir aynı olduğu; karşılaştırılan listeler arasındaki tek fark, davacının markalarının kapsamına, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen emtialara ilaveten, “pastalar, kekler, tartlar”ın da girmesi olduğu, yani; somut olayda, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından, emtia ayniyeti şartının gerçekleşmiş olduğu anlaşılmıştır.
Taraf markalarının kapsamına giren emtiaların hitap ettiği ortalama tüketicinin seviyesi de, markaların karıştırılması ihtimalinin değerlendirilmesinde önem arz etmektedir. Ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder. Örneğin, söz konusu mal/hizmet, toplumun sadece bir kesimini ilgilendiren, teknik veya özel bir mal/hizmet ise, bu kesimin eğitim ve bilgi düzeyi dikkate alınacaktır. Ya da örneğin, sadece eczanelerde ve reçeteli olarak satılan ilaçlar, doğrudan insan sağlığını ilgilendirdiğinden, hayati öneme sahip oldukları için bu gibi ürünleri satın alacak olan kimseler daha dikkatli olacaklardır. Ayrıca bu tür ürünler genellikle tıp doktorları ve eczacılar tarafından önerilip kullanıldığından, ve dahi bir kısmının da reçete ile satışları zorunlu olduğundan, gösterilen dikkat ve kullanılan mesleki bilgi seçici olacaktır.
Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen ve emtia ayniyeti şartına uyduğu tespit edilen, 30. Sınıfa giren gıda ürünlerinin hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesi açısından somut olayımıza bakıldığında; bu emtiaların hepsi, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerden olduğu ve hitap ettikleri tüketicilerin markaları aynı anda incelemeye tabi tutmaması, küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde incelememesi, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışması nitelikleri de gözetildiğinde, bu emtiaların hitap ettiği hedef kitlenin, bu emtiaları satın alırken sahip olduğu seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin düşük olduğu anlaşılmıştır.
Somut olay açısından bakıldığında; karşılaştırılan markalarda, harfleri ve harf dizinleri açısından benzer olan “…” ve “…” ibarelerinin geçiyor ve hatta markaların esas unsuru hüviyetinde olmasından hareketle, markaların genel görünümleri/intibaları/imajları/ ilk anda uyandırdıkları algı ve okunuşları itibariyle benzemediği; davalının markasının şekil, renk ve ilave kelime unsurlarını da ihtiva eden karma markasının kompozisyonu, genel intiba /izlenim açısından, davacının sırf kelime markalarından davalının markasını yeterli derecede farklılaştırmakta olduğu; dolayısıyla, taraf markalarında geçen ve ayırt edici niteliği, dava konusu edilen gıda maddeleri yönünden zaten de düşük/zayıf olan “…”, “…” ve “…” ibarelerinin mevcudiyeti, markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel görünüm itibariyle benzer olacak derecede yakınlaştırmaya yeter güçte bir durum olarak nitelendirilemeyeceği; davacının ayırt edici niteliği düşük olan “…/…” ibarelerine, ciddi bir yatırım ve yoğun bir harcama yaparak korunması gereken ilave ekonomik bir değer kattığının ispat edilemediği fiili gerçeği de gözetildiğinde, davalının markasında kullanılmış olan yan unsurların, karşılaştırılan markaları yeterli derecede farklı kılmaya yettiği; bütün bu hususlar, davacının “…/…”lü markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının dava konusu edilen “…” ibaresini de ihtiva eden markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini ortadan kaldırdığı; markalardaki bu farklılıkların, seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesi nispeten düşük de olsa, ilgili tüketicilerin bu markalar altında sunulan ve her iki tarafın markasının kapsamında da birebir aynı olarak yer alan gıda maddelerinin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma/yanılma ihtimalini bertaraf ettiği, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri;
Neticede; taraf markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve dahi genel görünümleri itibariyle benzerlik bulunmadığından ve markalarda geçen “…/…”ve “…” ibareleri uyuşmazlık konusu emtialar açısından markasal hüviyette ayırt ediciliği zayıf ibareler olduğundan, somut olayda emtia ayniyeti şartının gerçekleşmiş olmasına ve bu emtiaların hitap ettiği alıcı/tüketici kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen seviyesinin düşüklüğüne rağmen, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunmadığı anlaşılmıştır.
Neticede dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Karşılaştırılan işaretlerin/markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olmadığı, karşılaştırılan işaretlerde geçen “…”, “…” ve “…” ibarelerinin davaya konu gıda ürünleri bakımından markasal hüviyette ayırt ediciliği düşük/zayıf bir ibareler olduğu, davacının bu ibarelere markasal anlamda korunması gereken ilave bir ekonomik değer kattığının yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil ile ispat edilemediği, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği, taraf markalarının kapsadığı/kapsamına alınmak istenilen emtiaların hitap ettiği ortalama alıcı/tüketici kitlesinin seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin yüksek olmadığı, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı, YİDK kararının yerinde olduğu, YİDK kararının iptali şartlarının oluşmadığı, hükümsüzlük ve terkin koşullarının oluşmadığı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın reddine,
Davalı vekilinin ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinin reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL maktu harçtan peşin alınan 59,30-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,

Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
Davalı kurum ve davalı şirket kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine (HMK m.333),
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.17/02/2022

Kâtip Hâkim 41072
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır