Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/211 E. 2022/27 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/211 Esas – 2022/27

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/211
KARAR NO : 2022/27

HAKİM …
KATİP….

DAVACI ….
VEKİLİ :….
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 05/08/2021
KARAR TARİHİ : 27/01/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/01/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, davacının eğitim öğretim ve yayın alanlarında Türkiye geneline yayılmış faaliyetlerde bulunduğunu, bu faaliyetlerinde kullandığı marka ve logoların bilinirliği nedeniyle haksız kazanç peşinde olan kişiler tarafından markalarının benzerlerinin tescil edilmeye ve kullanılmaya çalışıldığını, davacının bu haksız çabalar aleyhine açmış olduğu çok sayıdaki davanın davacı lehine sonuçlandığını ve bu davalarda mahkemelerin davacının markalarının tanınmışlığına hükmettiğini, zira “…” ibaresinin eğitim ve yayın sektöründe doğrudan davacıyı çağrıştırdığı, bu ibarenin davacı …….” ibaresini olduğu gibi ihtiva ettiğinden davacının tescilli/tanınmış/seri markalarıyla iltibas yaratma ihtimalinin kuvvetli olduğunu, davalının bu markasını gören tüketicilerin davalıyı davacının bir şubesi olarak algılayacaklarını, taraf markalarının aynı/aynı tür emtialarda kullanılacağını, davalının tescil başvurusunun kötü niyetli olduğunu ve davacının markasının tanınmışlığından haksız olarak yararlanılmak istenildiğini, zira davalının dava konusu marka başvurusunda bulunurken davacının markalarından haberdar olmamasının mümkün olmadığını, somut olaya benzer nitelikteki olaylarda davalı TÜRKPATENT’in üçüncü kişilerce dosyalanan “…” ibareli marka başvurularını davacının itirazları üzerine reddettiğini, huzurdaki davaya konu YİDK kararının TÜRKPATENT’in yerleşmiş bu kararları ile de çeliştiğini iddia ederek, TÜRKPATENT YİDK’nın … sayılı kararının iptalini ve davalı şahsın 2020/104528 sayılı markasının tescili halinde hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, davacının markalarının “…” ibaresi dışında başkaca unsurlar da ihtiva ettiğini, markalar benzemediği için de davacının tanınmışlık iddialarının somut olaya bir etkisi olmadığını, “…” ibaresinin taşıdığı yerleşik/bilinen anlamı nedeniyle özellikle eğitim-öğretim hizmetlerinde doğrudan tanımlayıcı ve markasal anlamda ayırt edici niteliği bulunmayan bir ibare olduğunu, böyle bir ibarenin özellikle ayırt edici ek sözcüklerle kullanıldığında karıştırılma ihtimalinin ortadan kalkacağını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi davalı şahısa usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, ancak davalı şahıs yasal süresi içerisinde davanın esasına cevap vermediği gibi dava dosyasına bilahare herhangi bir savunma da sunmamıştır.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, Hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
Davalının 2020/104528 Başvuru Sayılı Markası İle Davacının Tescilli Markaları Arasında İltibas Tehlikesi/Karıştırılma İhtimalinin Oluşup Oluşmadığı Hususunda :
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınması gerektiği, aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranının da yükseleceği, benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınmasının uygun olduğu, alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişilerin ölçü alınacağı,
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlandığı,
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimler olduğu,
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
• Markaların ayniyeti/benzerliği,
• Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
• Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali, üzerinde durulacağı,
Markaların ayniyeti/benzerliği:
Davalı şahsın tescil ettirmek istediği marka ile davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı tescilli markaları birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyeceği,
Markaların benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir. Şöyle, ki;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları,
Davacının markaları, kelime öbeklerinden, basit şekillerden ve/veya renklerden oluşmuş markalardır; bir kısmında “ŞEKİL” görselli kartal şekli kullanılmıştır. Markalarda geçen kelime unsurları incelendiğinde, işaretlerde; “gerçek mekan gerçek …”… görselini de ihtiva eden markalarında, kartal şeklinin markanın esas unsuru olmadığı değerlendirilmektedir, zira; böyle, basit şekil unsuru yanında büyük puntolarla yazılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, marka hukukundaki yerleşik görüşe göre, “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”.
Bunlardan sonra;
Davalının markasının ise, renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markası olduğu görülmektedir; bu markada geçen “…” ve “… KULÜBÜ” ibareleri iki ayrı satırda, aynı puntolarda, aynı siyah renkli büyük ve düz yazı karakterli harflerle yazılmıştır ve ilk anda biri diğerinden daha baskın/ön planda algılanmamaktadır. Bu sıfat tamlaması içerisinde geçen her üç kelimenin de bilinen/yerleşik birer anlamı vardır yani hepsi de tek tek ele alındığında, tasviri/tanımlayıcı birer ibaredir ve bir markanın tek başına esas unsuru olamazlar. Zaten de bu ibarelerin hepsi, aynı özelliklerinde ve aynı puntolarda yazıldıklarından, dava konusu işarette geçen tüm kelime unsurlarının, tek bir tamlama halinde, bütünleşik olarak algılandığı,
Taraf markalarında geçen “…” ibaresinin ortaklığının, markaları birbirleriye benzer kılmaya yetip yetmediği ve bu ibarenin bilinen/yerleşik anlamından dolayı bir markada tek başına esas unsur olarak himaye görüp göremeyeceği hususlarında toplanmaktadır. Zira; “…” kelimesinin Türkçe’de bilinen/yerleşik anlamı; “öğrencilerin veya bir işe girmek isteyenlerin bilgi derecesini anlamak için yapılan yoklama, imtihan, test” şeklindedir ve bu ibarenin, somut olaydaki gibi 41. Sınıfa giren hizmetler açısından markasal hüviyette ayırt edici niteliğinin zayıf olduğu, böyle ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve Yargıtay Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunduğu, bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle, zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Dava konusu somut olayda da, davacının gerek dava dosyasına gerekse marka işlem dosyasına sunduğu belge ve delillerden, “…” markasının davacı tarafından eğitim-öğretim sektöründeki hizmet ve ürünlerde uzun yıllara sarih, Türkiye geneline yaygın, yoğun ve ciddi kullanımı ve tanıtımı neticesinde, yani kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, koruma kapsamının arttığı, davacının “…”lı markalarıyla bir “seri marka” yarattığı ve bunun sonucunda da dava konusu benzerliğin/ortaklığın dikkat çekici hale geldiği, davalının markasında “…” ibaresi dışında sadece tasviri/tanımlayıcı ibareler kullanılmış olduğu, ayrıca da davacının birçok markasında da dava konusu işaretteki gibi, “…” ibaresinin bir tamlama içinde/markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan başkaca kelimelerle birlikte kullanıldığı tespit edildiğinden, davalının markasının, davacının markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu, bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “…”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “… … KULÜBÜ” ibareli markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının, davacının yeni bir şubesinin açıldığını zannetmesinin ihtimal dahilinde olduğu,
Bu meyanda; markaların fonetik/duyusal/işitsel olarak karşılaştırılmasında, taraf markasında ortak olan “…” ibaresinin varlığının, markaları kulakta bıraktıkları “tını” itibariyle işitsel açıdan bir derecede yakınlaştırdığı değerlendirilmiştir. Taraf markalarında geçen bu ibarenin, yukarıda incelenen yerleşik/bilinen anlamından dolayı, markaların tüketici zihninde yarattığı algının farklılaştığının da söylenmesi mümkün görülmediği, karşılaştırılan işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzediği,
Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
• Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
• Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
• Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
• Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
• Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı5 niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
• Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
• Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir.
Ortalama tüketici, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemez. Sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışır. Ortalama alıcı kitlesinin tamamı karıştırma tehlikesine maruz kalmasa bile bir kısmının bu risk altında bulunması dahi karıştırılma ihtimalinin gerçekleştiğinin kabulü için yeterlidir. Ancak; ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz ettiği, taraf markaları kapsamına giren 41. Sınıftaki hizmetlerinin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi incelendiğinde; bu alıcıların söz konusu hizmetleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirdiği, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz hizmet alma riskini azaltmaya çalıştığı, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını verdiği düşünülmekle, söz konusu alıcı kitlesinin bu hizmetleri satın alırken sahip olduğu seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin ortalamanın üzerinde olduğu, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetlerin tamamı, davacının tescilli muhtelif markalarının kapsamında birebir yer aldığı, dolayısıyla bu markalar açısından emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği, ilave bir inceleme yapılmasına gerek kalmaksızın, söylenebileceği, davacının diğer bir kısmı markalarının kapsamına giren 41. Sınıftaki hizmetler de, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetler ile ya birebir aynı, ya da türdeş/benzer hizmetlerdir. Zira bu hizmetler; benzer ihtiyaçları giderirler, benzer alıcı çevresine hitap ederler, birbirleri yerine ikame edilebilirler ve birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır, dağıtım kanalları ve satış yerleri yakındır ve bu hizmetler üzerinde aynı/benzer markayı gören tüketicilerin markalar ve işletmeler arasında bağlantı kurması ihtimali doğacağı,
Bu nedenle de, taraf markaları arasında, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler yönünden somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği,
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali:
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici/müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edileceği,
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
• Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
• Çağrıştırma,
• Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
• Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
• Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmekte olduğu, taraf markalarında ortak olarak geçen “…” ibaresinin, uyuşmazlık konusu olan 41. Sınıftaki hizmetler açısından markasal hüviyette ayırt ediciliği zayıf da olsa, davacının bu ibareyi taşıyan seri markalarının davacı tarafından eğitim-öğretim sektöründeki hizmet ve ürünlerde uzun yıllara sarih, Türkiye geneline yaygın, yoğun ve ciddi kullanımı ve tanıtımı neticesinde, yani kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, koruma kapsamının arttığı, davacının “…”lı markalarıyla bir “seri marka” yarattığı ve bunun sonucunda da dava konusu benzerliğin/ortaklığın dikkat çekici hale geldiği, davalının markasında “…” ibaresi dışında sadece tasviri/tanımlayıcı ibareler kullanılmış olduğu, ayrıca da davacının birçok markasında da dava konusu işaretteki gibi, “…” ibaresinin bir tamlama içinde/markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan başkaca kelimelerle birlikte kullanıldığı tespit edildiğinden, taraf markalarının karıştırılabileceği, ayrıca davacının muhtelif markalarının tescilli olduğu, 41. Sınıfa giren hizmetlerin davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetler ile aynı/benzer/türdeş olduğu, her ne kadar bu hizmetlerin hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyesi nispeten yüksek de olsa, taraf markaları arasındaki benzerlik nedeniyle, bu hizmetlerde “…” ibaresinin/işaretinin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davalının markasının, bu hizmetler açısından davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği, taraf markaları arasında görsel, işitsel, kavramsal açılardan benzerlik bulunduğundan ve davalının markasını tescil ettirmek istediği tüm hizmetler yönünden, taraf markaları aynı/benzer/türdeş hizmetlerde kullanılacak olduğundan, davacı markaları ile dava konusu edilen markanın karıştırılma ihtimalinin bulunduğu,
Davacı Firmanın İtirazına/Davasına Mesnet Aldığı Markaların Tanınmışlığı İddiasının Davalının 2020/104528 Sayılı Marka Başvurusuna Etkisi Yönünden :
6769 sayılı SMK’nın 6/4 maddesinde; “Paris Sözleşmesinin 1’inci mükerrer 6’ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir” denilmektedir. 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde de; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir……..” denilmektedir.
Ayrıca, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için;
◦ Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali,
◦ Haksız yarar sağlama,
◦ Tanınmış markanın itibarına zarar verme,
◦ Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme, gibi şartlar aranmaktadır. Bütün bunlardan sonra;
“…” işaretinin/markasının/tanıtma vasıtasının “eğitim ve öğretim hizmetleri ve ürünleri”nde davacının uzun yıllara sarih yoğun tanıtım faaliyetleri ile istikrarlı bir şekilde Türkiye genelinde kullanıldığı ve tanıtıldığı, bu markanın eğitim/öğretim sektöründe iyi bilindiği ve tanınmışlığa ulaştığı, davacı ile özdeşleştiği, davacı tarafından hem dava hem de marka işlem dosyasına sunulan belgelerle ispatlanmış olduğundan ve dahi bu tanınmışlık, gerek davacının TÜRKPATENT nezdinde … sayılar tahtında tanınmışlık statüsüne alınmış markaları, gerekse dava/itiraz dosyalarına sunulan emsal Yargı Kararları ile sabit olduğundan, dava konusu marka başvurusunda bu ibarenin aynısının geçmesi ve davalının söz konusu ibareyi, davacının markasının tanınmış olduğu sektörde, birebir aynı hizmetlerde kullanması halinde, haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi veya tanınmış markanın ayırt edici karekterinin zedelenmesi şartlarının gerçekleşebileceği ihtimalinin söz konusu olabileceği, davalının markasında “…” ibaresi haricinde ayırt edici niteliği haiz başkaca unsurların da kullanılmamış olduğu ve bu nedenle davalının bu markasal kullanımının “davacının yeni bir şubesi” olarak hizmet veriliyor şeklinde algılanabileceği göz önüne alındığında, davalının başvuruya konu markasının, davacının markalarının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşabileceği düşünüldüğünden, davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının, dava konusu markanın, kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler yönünden, tesciline engel olabileceği,
Davacı Tarafın Kötü Niyete İlişkin İddiasının Davalı Şahsın 2020/104528 Sayılı Markasının Tesciline Etkisi Hususunda :
6769 sayılı SMK’nın 6/9. maddesinde; “Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir” denilmektedir. Buna göre;
Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılmaktadır. Buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmamalıdır. Zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de değildir. Ancak, başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden bilme, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabileceği, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığının bilinmesi halinde marka tescil başvurusunda bulunulması, markanın köken gösterme amacı dışında bir amaçla tescil edilmesi, örneğin esasen kullanılması planlanmayan bir markanın sırf bir başka işletmenin piyasaya girmesinin engellenmesi amacıyla tescil ettirilmesi ya da tescil başvurusunda bulunanın rakipleri ile haksız rekabete girişme amacı gibi kriterler dikkate alınabileceği, marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, doktrine ve yerleşik içtihatlara göre; kötü niyetli tescilden söz edilebilmesi için başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp, yedekleme, marka ticareti yapmak amacına yönelik bir davranışta bulunmak kötüniyet göstergesi kabul edilebileceği, nitekim … sayılı ATAD kararında da, “Başvuru sahibinin, bir markanın aynısı veya benzerinin, aynı veya benzer mal ve/veya hizmetlerde kullanılmakta olduğunu bildiği halde, o markayla karıştırılabilecek bir markayı tescil ettirmek istemesi ve söz konusu işaretin asıl sahibinin markayı kullanmasını önlemek amacıyla marka tescil ettirmesi” gibi unsurların, kötü niyetin varlığına karar vermeye yarayacak işaretler olduğu, hukukumuzda “kötü niyet” tanımlanmamıştır. Buna karşın kavramı izah için özellikle de subjektif olgunun tespiti için iyi niyete başvurulmaktadır. İyi niyete sadece bir hüküm olarak değil, özel hukuka yön veren bir ilke anlamında Medeni Kanun m. 3’te yer verilmiştir. Bu hüküm uyarınca, Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz. İyi niyet ve kötü niyet bir madalyonun iki yüzü gibi olduğundan kötü niyetin tanımını yapabilmek için öncelikle iyi niyetin ortaya konması yararlı olacaktır. İyi niyet, bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen herhangi bir hususun hakkı kazanacak olan kimse tarafından bilinmemesi demektir. O halde kötü niyeti, bir bakıma “iyi niyetli olmama hali”, yani “bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen hususu bilmesine rağmen hareket etmek veya susmak suretiyle başkalarına zarar vermek” şeklinde tanımlamanın mümkün olduğu, davalının “… … KULÜBÜ” işaretini kendisine marka olarak seçerken spekülasyon, yedekleme, şantaj vs. gibi amaçlarla veya davacının markası ve faaliyetleriyle haksız rekabet doğuracak eylemlere giriştiği hususlarında dava/itiraz dosyalarına herhangi bir delil sunulmamış olduğundan, dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığının ispat olunamadığı, karşılaştırılan işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 41. Sınıfa giren tüm hizmetler açısından, emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, karşılaştırılan markalar arasında, iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davacının markalarının tanınmışlığından kaynaklanan iddiasının davalının markasının tesciline engel olabileceği, davacının “kötü niyet” iddialarının yerinde olmadığı, Dava konusu edilen 01.07.2021 tarihli ve … sayılı YİDK Kararının,yerinde olmadığı, davaya konu marka tescil edilmediğinden davacının hükümsüzlük istemi yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :
Davanın kabulüne,
TÜRKPATENT YİDK’nın 01.07.2021 tarih 2021/M-4975 sayılı kararının tüm emtialar bakımından iptaline,
Davaya konu marka tescil edilmediğinden hükümsüzlük konusunda karar verilmesine yer olmadığına,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davalılardan alınarak hazineye irad kaydına,
Davacı kendisini vekille temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü yazılı 2.558,1‬0.-TL
yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, davacı vekili ve davalının yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.27.01.2022

Katip…
✍e-imzalıdır

Hakim…
✍e-imzalıdır

MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 127,10.-TL
Bilirkişi Ücreti :2.250,00.-TL
G.A : 181,00.-TL
TOPLAM :2.558,1‬0.-TL