Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/201 E. 2022/104 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/201
KARAR NO : 2022/104

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVA : Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 28/07/2021
KARAR TARİHİ : 24/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/03/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin 2019/21527 sayılı “… … turizm taşımacılık” markasının sahibi olduğunu, davalı tarafça 2020/78361 başvuru numaralı “… turizm” ibareli başvurunun yayınına itiraz ettiklerini, itirazlarının kurum tarafından reddolunduğunu, müvekkilinin 23 yıldır bu marka ile faaliyet gösterdiğini, davalı kuruluşun gerçekleştirdiği başvuruda açıkça “… turizm” ibaresinin yer aldığını, başvurunun 39 ve 43. Sınıf hizmetleri kapsadığını, bu durumun taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalini doğurduğunu, tüketicilerin bu iki markayı aynı kişiye ait ürünler olarak zannedebileceklerini, nitekim Google arama motoru sonuçlarında itiraza konu markanın müvekkili markasının üstünde çıkmaya başladığını, bu durumun müvekkilinin ticari itibarını olumsuz etkilediğini, kaldı ki dava konusu markanın tek başına ayırt ediciliğinin de bulunmadığını, “… TURİZM” ibaresinin herhangi bir ayırt edici ek almadığından dolayı, tüketicilerin algısı ve bakış açısı bakımından açık bir şekilde, müvekkiline ait olan “… TAŞIMACILIK” markası ile aynı işi yaptığı düşünülecek ve aynı firma olduğu kanısına varılacağını, taraf markalarının görünüş, renk, okunuş ve telaffuz açısından birebir aynı olduklarını, bu haliyle iki markanın ayırt edilemeyecek kadar benzer olduklarını, markaların kapsamlarının dahi aynı olduğunu, davalının T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının bağlı kuruluşu olmakla birlikte … çapında faaliyet gösterdiğini, dolayısıyla davalı ile müvekkilinin aynı il sınırlarında faaliyet göstermelerinin mümkün olduğunu, iddia ederek 2021-M-4614 sayılı YİDK kararının iptali ve davaya konu 2020/78361 sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini
talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; dava konusu marka ile itiraza mesnet markanın anlam, genel görünüm ve muhtemel tüketici kitlesi üzerinde bırakacağı etki ve izlenim itibariyle karıştırılacak derecede benzer olmadığı ve markalar arasında görsel, işitsel veya anlamsal düzeyde ilişkilendirme ihtimali dahil olmak üzere karıştırılma olasılığı bulunmadığını, ilgili tüketicilerin markaların farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden farklı markalar olarak algılayabileceğini, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle ; … turizm markasının bir garanti markası olduğunu, işletmelerin kendi markaları altında vermekte olduğu hizmetlerin hijyen ve sağlık şartları açısından garantör unsuru olacağını, üçüncü kişilerin kendi markaları altında verecekleri hizmeti garanti eden bir markanın davacının markası ile iltibas teşkil etmeyeceğini, taraf markalarının işitsel ve görsel açıdan kolaylıkla ayırt edilebilir olacaklarını, davacı markasında dikkat çeken unsurun “YSFGüvenli” olduğunu, müvekkili markasında ise “… turizm” ibaresinin bütün halinde olduğunu, davacının markasının Konya’da faaliyet gösteren bir işletmeye ait olduğunu, müvekkili markasının ise ulusal bir marka olduğunu, ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında Marka Yidk Kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
TARAF MARKALARI ARASINDA BENZERLİK VE İLTİBAS İHTİMALİ :
Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılması gerekmektedir.
EMTİALARIN BENZERLİĞİ
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine veya aynı hedef kitleye hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir.
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim EUIPO nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
Dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan 39 ve 43. Sınıftaki hizmetler ile davacı yanın itiraza dayanak markası kapsamında yer alan 39. Sınıf hizmetler arasında 39.sınıfta yer alan hizmetler, davacı yanın önceki tarihli markası kapsamında aynı sınıfta yer alan birtakım hizmetler ile aynı tür olup bu hizmetler açısından taraf markalarının doğrudan rekabet içerisinde oldukları, benzer tüketici gruplarına hitap ederek, benzer ihtiyaçları karşıladıkları, satış – sunum ve pazarlama biçimlerinin aynı olduğu, tüketiciler nezdinde birbirleri yerine tercih edilmesi muhtemelen hizmetler oldukları,
Bununla birlikte başvuruda yer alan 43. Sınıf hizmetler ile davacı yanın markasındaki hizmetler arasında herhangi bir benzerlik ilişkisinin mevcut olmadığı, 43. Sınıf hizmetler açısından taraf markalarının tamamen farklı ihtiyaçlara yönelik ve birbirleri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde olmayan hizmetleri kapsadıkları değerlendirilmektedir. Bununla birlikte bir an için 39. Sınıftaki “tur düzenleme – seyahat için yer ayarlama” hizmetleri ile 43. Sınıftaki “konaklama hizmetleri” arasında, sektörel uygulamalar doğrultusunda (kimi tur şirketlerinin doğrudan konaklama hizmeti sunan işletmeleri de bulunması gibi) bir ilişki kurulması mümkün ise de bu ilişkinin kurulması için işaretler arasındaki benzerlik düzeyinin son derece yüksek olması gerektiği gibi burada bir tanınmışlık düzeyinin de incelenmesi gerekeceği düşünülmektedir. Bu hususların varlığına kanaat getirildiği bir durumda anılan hizmetler arasında da bir ilişki kurulması mümkün olmakla birlikte normal şartlarda anılan hizmetler arasında doğrudan bir bağlantı bulunmamakta, hizmetlerin nihai anlamda karşıladıkları ihtiyaç farklılaşmakta, yine satış ve sunum biçimleri farklılaşmaktadır.
İŞARETLERİN BENZER OLUP OLMADIĞI
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. ABAD kararlarında da belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar / kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zeka ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta taraf markalarında benzerliği tespit olunan 39. Sınıf hizmetlerin genel bir tüketici grubuna hitap ettiği, başka bir ifadeyle anılan hizmetlerin yararlanıcıların herhangi bir özel meslek mensubu olmadıkları gibi özel nitelikte tüketiciler de olmadıkları, bununla birlikte günümüz koşullarında tüketicilerin bu tür hizmetlerden yararlanırken mutlaka önceki deneyimlerine ya da yaptığı araştırmalar neticesinde elde ettiği bilgi birikimine dayalı olarak tercihlerini somutlaştırdığı, örneğin bir seyahat firmasından hizmet satın alacakken buna dair bir ön araştırma (fiyat, araç bilgileri vs hususları başta olmak üzere) süreci yaşayabileceği, yine bir kurye hizmetinden yararlanırken çoğu zaman bilinen ve güvenilir firmaları tercih edeceği, dolayısıyla günümüz koşullarında tüketicilerin bu tür hizmetlerden yararlanırken algı, dikkat ve seçicilik düzeylerinin ortalama bir seviyeden daha yüksek olacağı, ancak bu tüketici grubunun herhangi bir şekilde profesyonel bir meslek grubu gibi üst düzey bir dikkat ve seçicilik ile hareket edeceğinden bahsedilmesi mümkün olmayıp işaretler arasındaki yakınlık düzeyine bağlı olarak tüketicilerin de yanılma ihtimali her zaman mevcut olabilecektir.
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davacı yana ait marka arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacaktır.
… sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacaktır.
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütünsel bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, markaların başlangıç kısımlarının fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunup okunmadığı dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu genel ilkeler çerçevesinde dava konusu marka incelendiğinde “… TURİZM” şeklindeki başvurunun iç içe geçmiş iki halkadan oluşan logonun ortasına turkuaz renklerle ve büyük harflerle yazılmış “… TURİZM” ibaresi, bu ibarenin hemen üstünde evrensel nitelikteki tik/onay işareti, logonun üst kesiminde oldukça küçük şekilde yazılmış “sertifika”, alt kesiminde ise yine oldukça küçük şekilde yazılmış “…” ibarelerinin yer aldığı, dava konusu marka bir bütün olarak incelendiğinde “… TURİZM” ibaresinin markada ön planda yer alan tek asli unsur olduğu, görseldeki sair şekil ve sözcük unsurlarının bütünsel ayırt ediciliğe bir katkısını olmadığı, “…” ibaresinin “Güven verici, emniyetli, emin” anlamına gelen bir sıfat olduğu, “turizm” ibaresinin “Dinlenme, eğlenme, görme, tanıma vb. amaçlarla yapılan gezi.” anlamlarına gelen bir sözcük olduğu, dolayısıyla “… turizm” ibaresinin tüketici tarafından bir bütün olarak algılanacağı,
Davacı yanın önceki tarihli markası ise “… … TURİZM TAŞIMACILIK” şeklinde olup markanın ön kısmında siyah ve mavi renklerde yuvarlak bir logo, sırasıyla siyah renkte yazılmış “…” harfleri ve mavi renkte yazılmış “…” ibarelerinin yer aldığı, sağ alt kısımda ise oldukça küçük harflerle yazılmış “turizm taşımacılık” ibarelerinin mevcut olduğu, tüketicinin dava konusu markayı “… …” şeklinde ilk anda bir bütün olarak algılayacağı, her ne kadar “…” kelimesi “…” harflerine göre biraz daha büyük yazılmış ise de bu farkın belirgin düzeyde olmadığı, kaldı ki “…” ibaresinin tek başına sıfat niteliğinden kaynaklı markasal ayırt ediciliğinin çok da yüksek olmadığı, dolayısıyla tüketicinin bu ibareyi algılarken sair tüm unsurları da gözetme ihtiyacı duyacağı ve davacı markasını “… …” şeklinde algılayacağı, “turizm”, “taşımacılık” ek unsurlarına ise konumlandırma ve boyutları gereği markanın üçüncü kişilere aktarımında çoğu zaman yer dahi vermeyeceği,
Bu bağlamda “… TURİZM” ve “… …” şeklindeki taraf markaları arasında, benzerliği tespit olunan mal ve hizmetlerin ilgili tüketici kitleleri nezdinde, işaretlerin iktisadi anlamda ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline neden olabilecek bir benzerlik taşıyıp taşımadıklarının tespiti gerekmektedir.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerektiği,
“Bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.” (Karar no: T-22/04, 04/05/2005, “Westlife”, paragraf: 40);
Dolayısıyla iltibas ihtimalinin varlığı için önemli olan, önceki markanın, sonraki marka içerisindeki kullanımında bağımsız ayırt edici karakterini koruyup korumadığı ve ayırt edici niteliğinin ne denli yüksek olduğudur.
Taraf markalarında yer alan “turizm” ibaresi ortaklığı tespit olunan taşımacılık hizmetleri açısından sektörel, tanımlayıcı, markasal kaynağa işaret etmeyen bir ibaredir. Dolayısıyla taraf markalarında ortak olarak geriye kalan tek unsur “…” ibaresidir. Ancak bu ibare yukarıda da değinildiği üzere tek başına ayırt edici gücü son derece zayıf bir kavramdır.
Doktrinde de kabul edildiği üzere karıştırma ihtimalinin değerlendirmesinde “markanın ayırt edicilik gücü” dikkate alınması gereken bir husus olup uygulamada “güçlü marka” – “zayıf marka” ayrımı yapılmaktadır. Örneğin Yüksek Mahkeme TEKNOSA ve TECHNOCAR markaları arasındaki bir uyuşmazlıkta “tekno” veya “techno” ibarelerinin, kullanıldığı mal veya hizmetler bakımından ayırt ediciliğinin zayıf olması nedeniyle, karıştırma ihtimali bulunmadığı,
Zira markalar bir bütün olarak değerlendirilirken, benzer görülen ortak unsurların markasal ayırt edicilikleri zayıf ibareler olması durumunda, zayıf ibarelerdeki ortaklıkların her durum ve koşulda markalar arasında iltibasa neden olacağının kabul edilemeyeceği, böyle bir durumda markanın önceki hak sahibinin, kendisine zayıf bir ibare tercih etmiş olması nedeniyle aynı ibareyi içerir sonraki başvurulara kimi durumlarda katlanması gerekebileceği uygulamada ve doktrinde kabul görmektedir.
Nitekim … ’nun “Ayırt Edici Olmayan veya Zayıf Bileşenlerin Karıştırılma Olasılığına Etkisi” başlığını taşıyan 02.10.2014 tarihli Ortak Bildirgesinde verilen örneklerde de benzer emtialardaki “greengrow” ile “greenflux”, “smartphones” ile… markalarının aralarında, ortaklığı tespit edilen unsurların varlığına rağmen, iltibas ihtimalinin bulunmayacağı belirtilmiş ve ayırt edici niteliği düşük olan bir unsuru ortak olarak içerir markalarda, karıştırılma olasılığının değerlendirilmesinde, ortak olmayan unsurların markanın bütünsel olarak oluşturduğu izlenime etkisi hususunun önem arz ettiği belirtilmiştir.
“Tanımlayıcı ya da zayıf işaretlerden oluşan markaların sahiplerinin, aynı pazarda faaliyet gösteren rakip firmalarca da bu unsurların eşit olarak kullanılma hakkına sahip olduklarını kabul etmeleri gerekir.”
Görüleceği üzere doktrin ve uygulamada kabul gören görüş; “zayıf ortak unsurun” tek başına iltibasa neden olabilecek sonuçlar doğurmayacağı ve aynı sektörde faaliyet gösteren aktörlerin, sektör kullanımına açık kalması gereken işaretleri tekelleştirmesinin mümkün olmadığı, diğer aktörlerin de anılan ibareyi eş oranda kullanım hakkının var olduğunun kabulü gerekeceğidir.
Bu nedenle zayıf ibarelerdeki ortaklıkların her durum ve koşulda markalar arasında iltibasa neden olacağının peşinen kabul edilemeyeceği, böyle bir durumda markanın önceki hak sahibinin, kendisine zayıf bir ibare tercih etmiş olması nedeniyle aynı ibareyi içerir sonraki başvurulara kimi durumlarda katlanması gerekebileceği, Yüksek Mahkemenin benimsediği güncel içtihatlara da konu olmuştur.
Dolayısıyla taraf markalarında ortaklığı tespit edilen 39. Sınıf hizmetlerin ilgili tüketicileri de gözetildiğinde, tüketicinin daha evvelden “… … TURİZM” olarak kendine özgü logosu ile tanıdığı/bildiği ya da deneyimlediği davacı markası ile davaya konusu “… TURİZM sertifika …” ibarelerini içerir ve kendine özgü logodan oluşan markayı, salt markalarda ortak olarak “turkuaz/mavi” renginin kullanımından kaynaklı olarak benzer algılamayacağı, davacı markasındaki “…” ibaresinin göz ardı edilemeyeceği, böyle bir durumda ortak unsur olan “…” kelimesinin ayırt edici niteliğinin zayıflığı ve taraf markalarının bütünsel mizanpajları gözetildiğinde, “…” kelimesinin ortak kullanımından kaynaklı oluşan benzerlik halinin tek başına işaretlerin aynı iktisadi kaynağa ait oldukları yönünde bir yanılgıyı oluşturmayacağı, dava konusu markanın bütün olarak tüketiciye verdiği mesajın bir güvenlik belgesinin/sertifikasının adı olduğu yönünde olduğu, marka örneğindeki “sertifika” ibaresinin de bu algıyı arttıracağı, böylece tüketicinin dava konusu markayı bütün olarak tüketiciye olumlu yönde mesaj veren bir onay/garanti sloganı gibi algılayacağı, davacı markasının “… …” şeklindeki algısı ile bu algının bir olmayacağı, kaldı ki TÜRKPATENT sicil kayıtları incelendiğinde dahi “…” ibaresinin esas unsur/esas unsurlarından biri olarak içerir şekilde taraf markalarından daha evvelki tarihli marka kayıtlarının da var olduğunun gözlenebileceği, bu durumda davacı yanın da markasına yeterli düzeyde ayırt edicilik sağlayan unsurun “…” kelimesi değil “…” harfleri ile birlikte markanın genel görünümü olduğu,
Nihayetinde, her ne kadar taraf markaları arasında benzerlik düzeyinde bir mal ve hizmet ilişkisi mevcut ise de markaları oluşturan işaretlerin bütünsel anlamda “…” ibaresini ön planda taşımaları ve turkuaz/mavi rengi içermeleri dışında bir benzerlik ilişkisi taşımadıkları, “…” ibaresinin ayırt edici vasfı son derece zayıf ve hatta herkesin kullanıma açık bir ibare olduğu, diğer ortak unsur “turizm” kelimesinin de yine aynı şekilde bir anlama sahip olduğu, dolayısıyla “… turizm” ya da “…” ibarelerinin tek başına kimsenin tekeline bırakılmasının mümkün olmayacağı, davacı yanın markasında “…” ibaresi ve şekil unsurlarının taraf markalarının birbirlerinden farklılaşmasını sağladığı, ortalama düzeyde zeka, dikkat ve bilgi seviyesine sahip bir tüketicinin dahi salt “…” ibaresinden kaynaklı ortaklık nedeniyle, herhangi iki marka arasında iktisadi ya da idari bir bağlantı kurarak işaretlerin kaynağında yanılgı yaşamayacağı, bu ibareyi içerir şekilde çok sayıdaki tescil/kullanımın ticaret hayatında zaten var olduğu, dolayısıyla ortak unsurun ayırt edici karakterinin zayıf olduğu bir durumda, markalar arasında az bir dikkatle anlaşılabilecek küçük farklılıklar veya özelliklerin, iltibasın önlenmesi için yeterli olduğu, tamamı zayıf ibarelerden oluşan bir markanın dahi tescili mümkün olmakla birlikte bu tescilin marka sahibi açısından doğuracağı olumsuz sonucun, bu ibareleri bazı ek unsurlarla/değişikliklerle marka olarak kullanmak/tescil ettirmek isteyen kimselerin bu kullanımlarına/tescillerine katlanmak zorunda kalması şeklinde yansıyacağı, somut uyuşmazlıkta taraf markalarının “mavi/turkuaz” rengi ortak olarak taşımalarını tek başına işaretler arasındaki algıyı da pekiştirmediği, bu nedenlerle somut uyuşmazlık konusu marka ile davacı markası arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimalinin mevcut olmayacağı,
Dava konusu marka kapsamında yer alan 39. sınıf hizmetler (kara deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri tur düzenleme seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri) bakımından taraf markaları arasında mal ve hizmet benzerliği ilişkisinin var olduğu, sair hizmetler bakımından ise emtia benzerliğinin mevcut olmadığı,
Bununla birlikte markaları oluşturan ibarelerin bütünsel anlamda yarattıkları genel izlenimin, işaretlerdeki zayıf ayırt edici ortak unsur konumunda olduğuna kanaat getirilen “…” ibaresinden kaynaklı ortaya çıkan düşük düzeyli benzerliğe rağmen, tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açmayacağı, tüketicilerin işaretlerdeki zayıf unsurdan kaynaklı markalar arasında iktisadi – idari bir bağ kurmayacağı, tüketicinin markalardaki zayıf ortak unsurun günlük ve ticaret hayatındaki yaygın kullanımına aşina olduğu, bu nedenle işaretler arasında, ilgili tüketiciler nezdinde, ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimalini doğuracak bir benzerliğin var olmadığı, sonuçlarına ulaşılmış aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent ile diğer davalı şirket vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde…Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.24.03.2022

Katip …
✍e-imzalıdır

Hakim …
✍e-imzalıdır