Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/193 E. 2022/107 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. …2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/193 Esas – 2022/107

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/193
KARAR NO : 2022/107

DAVA :Marka YİDK Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 14/07/2021
KARAR TARİHİ : 24/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/03/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle: davalı şahsın 2019/111492 başvuru numarası ile 39. Sınıfa giren hizmetlerde kullanılmak üzere dosyaladığı “…” ibareli markanın marka olarak tescil edilebilecek nitelikleri haiz olmadığını, zira bu markanın “oto” ve “test” ibarelerinin birleştirilmesi şeklinde ve düz yazı karakterinde yazılmış bir ibare olduğunu, işaretin başkaca hiçbir resim, şekil, renk ya da ayırt edici unsur ihtiva etmediğini, “oto” kelimesinin “otomobil” ibaresinin kısaltılmış olduğunu ve “test” ibaresinin de bilinen anlamı gözetildiğinde “…” ibaresinin “otomobillerin ölçülmesi, değerinin ortaya konulması, nitelik ve niceliğinin yoklanması” anlamlarına geldiğini, davalının bu marka altında otomobil ve benzeri araçlar için ekspertiz hizmeti vereceğini, halbuki bu hizmetler açısından “…” ibaresinin ayırt edici olmadığını, tanımlayıcı olduğunu, ticaret alanında herkes tarafından kullanılabilecek bir ibare olduğunu ve davalının marka başvurusunun 42. Sınıfa giren hizmetler için değil de 39. Sınıfa giren hizmetler için yapılmış olmasının tüketicileri yanıltıcı bir yanının olduğunu, ayrıca davacının tescilli ve 2017 23407 ve 2017 01142 sayılı “OTOTESTRAPOR” markalarının dava konusu edilen marka ile iltibas yaratacak derecede benzer markalar olduğunu, dava konusu edilen markanın bu nedenle de reddinin gerektiğini, davalı şahsın www…..com.tr web sitesinde ticari işletmelerinde otomobiller için ekpertiz hizmeti verdiğini ikrar ettiğini, dolayısıyla davanın esasına cevap dilekçesinde aksi yönde ileri sürdüğü iddialarının doğru olmadığını ileri sürerek, TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 04.06.2021 tarih ve …sayılı kararının iptaline ve davalı adına tescili talep edilen 2019/111492 sayılı markanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; davacının TÜRKPATENT nezdindeki itirazları aşamasında ileri sürmediği, SMK m. 5/1(b), (c), (d), (f) hükümlerine dayalı olarak huzurdaki davada iddialarda bulunamayacağını, zaten bu madde hükümlerinin somut uyuşmazlığa konu marka başvurusuna uygulanmasını gerektiren bir durum bulunmadığını, karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden çok farklı olduklarını, ayrıca da davacının markalarının dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen hizmetler açısından tescilli olmadığını, bu nedenle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu hizmetler açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/3, m. 6/4, m. 6/5, m. 6/6 ve m. 6/9 hükümlerinin uygulanması koşullarının oluştuğunu ispat edemediğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle ; müvekkilinin, davacının iddialarının aksine oto ekspertiz alanında hizmet vermediğini, yani dava konusu edilen markanın davacının iddia ettiği gibi aslında 42. Sınıfa giren hizmetlerde kullanılmak ve halkı yanıltmak üzere tescil edilmediğini, zaten de davalının markasını bu hizmetlerde kullandığı iddialarının huzurdaki davanın konusunu ilgilendirmediğini, dava konusu edilen markanın 39. Sınıfa giren hizmetler açısından ayırt edici niteliğe haiz bir marka olduğunu ve tanımlayıcı ya da halkı yanıltıcı bir marka olmadığını, bu sınıfa giren hizmetlerde herkes tarafından kullanılan/kullanılabilecek bir ibareyi de ihtiva etmediğini, zaten de davacının TÜRKPATENT nezdindeki itirazları aşamasında ileri sürmediği, SMK m. 5/1(b), (c), (d), (f) hükümlerine dayalı olarak huzurdaki davada iddialarda ve taleplerde bulunamayacağını, taraf markalarının tamamen farklı sınıflara giren hizmetlerde kullanılacağını, ayrıca da karşılaştırılan markaların benzer olmadığını, dolayısıyla somut uyuşmazlıkta markaların karıştırılma ihtimalinden bahsedilemeyeceğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında Marka Yidk Kararının yerinde olup olmadığı ,markalar arasında karıştırma ihtimali olup olmadığı, 6769 sayılı Kanunun mutlak ret nedenleri değerlendirildiğinde YİDK kararının yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
DAVA KONUSU EDİLEN İŞARETİN TESCİL EDİLMEK İSTENDİĞİ HİZMETLER AÇISINDAN MARKA OLARAK AYIRT EDİCİLİĞİNİN BULUNUP BULUNMADIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 4. Maddesine göre; “Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla, kişi adları dahil, sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların biçimi veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her türlü işaretten oluşabilir”. SMK’nın “Marka tescilinde mutlak red nedenleri” başlıklı 5. Maddesinin 1/b bendine göre ise; “Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler marka olarak tescil edilemez”.
Dava konusu “…” markası, şekil ve renk unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır; markada yerleşik bir anlamı olan “otomobil” kelimesinin, yerleşik kullanımı olan “oto” kısaltması ve yine yerleşik bir anlamı olan “test” ibareleri birleşik olarak, aynı puntolarda ve aynı yazım karakterinde, siyah renkli harflerle yazılmıştır. Bu kompozisyonu itibariyle “…” ibaresi, bir bütün olarak algılanmaktadır. Her ne kadar “…” ibaresinin, birleşik olarak yaygın bir kullanımı mevcut değil ise de, kelimeyi oluşturan ibarelerin tasviri/tanımlayıcı cins isim ve kısaltmalar olması nedeniyle, “…” ibaresini gören bir kişinin zihninde oluşacak ilk algı, “otomobilin belli nitelikleri itibariyle teste tabi tutulması” şeklinde olabilecektir ve bu anlamı itibariyle, uyuşmazlık konusu edilen ibare, markasal hüviyette soyut ayırt edicilikten yoksundur. ANCAK; … markasının, “otomobilin belli nitelikleri itibariyle teste tabi tutulması” eylemi ile ilintili olmayan emtialar açısından, 39. Sınıfa giren; “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Tekne barındırma hizmetleri. Boru hattı ile taşıma hizmetleri. Elektrik dağıtım hizmetleri. Su temin hizmetleri. Taşıt ve malları kurtarma hizmetleri. Malların depolanması, paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri. Çöplerin depolanması ve taşınması hizmetleri, atıkların toplanması ve taşınması hizmetleri” yönünden, olabilecek başka herhangi bir işaret ve/veya ibareden daha az ayırt edici nitelikte olmadığı, aranan somut ayırt edici niteliği haiz olduğu, emtia listesindeki hizmetlerle, doğrudan ve spesifik bir ilişkisinin bulunmadığı, bu ibarenin söz konusu hizmetlerin bir özelliğini ya da kompozisyonunu doğrudan doğruya ve derhal düşündürmediği, bu ilişkinin tüketicinin algısında ekstra bir irdeleme veya analize gerek olmadan doğrudan kurulamayacağı fiili gerçekleri gözetildiğinde, “…” markasının, 39. Sınıfa giren hizmetleri piyasaya arz eden diğer ticari kaynakların/aktörlerin ürünlerinden davalının hizmetlerini ayırabilecek niteliği yeterince haiz olduğu,
Sonuç olarak; dava konusu edilen “…” işaretinin, bir bütün olarak, 39. Sınıfa giren hizmetler yönünden, somut ayırt edici niteliği haiz, marka olabilecek bir işaret/ibare olduğu,
DAVA KONUSU EDİLEN İŞARETİN TESCİL EDİLMEK İSTENDİĞİ HİZMETLER BAKIMINDAN TANIMLAYICI OLUP OLMADIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:
6769 sayılı SMK’nın 5/1-c bendine göre, “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler” marka olarak tescil edilemez.
Bir işaretin SMK m. 5/I-c kapsamında değerlendirilebilmesi için; mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini, vasfını, amacını hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan, mal veya hizmet ile sıkı ilişkisi sebebiyle mal veya hizmetin bir özelliğini derhal düşündürmesi ve akla getirmesi gerekmektedir. SMK 5/1-c hükmü uyarınca, marka kapsamındaki mal veya hizmetleri tanımlayıcı nitelikteki işaretler marka olarak tescil edilmek suretiyle bir şahsın inhisarına verilemez. Zira mal veya hizmeti tanımlayıcı nitelikteki bu tür işaretler üzerinde bir kişiye marka hakkı tanınması, rekabet imkânının haksız biçimde sınırlandırılmasına yol açar. Çünkü marka üzerinde elde edilen hak, aynı zamanda bir ‘tekel hakkı’dır. Marka sahibi, kendisi dışındaki kişi ve kuruluşların, aynı işareti/tanıtma vasıtasını, başkalarının kullanmasını engelleyebildiğinden, bu, söylenebilmektedir. Dolayısıyla, üzerinde kullanılacağı mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini tek başına ihtiva eden, o mal veya hizmet için tanımlayıcı olan bir işaret, marka olarak tescil edilmemelidir. Bu tür işaretler, ancak ve sadece, yanına ayırt edici ekler/eklemeler/başka unsurlar alınmak şartıyla oluşturulacak yeni markalarda herkes tarafından kullanılabilir.
Bu durumda; davalı adına marka olarak tescilli “…” işaretinin, 39. Sınıfa giren; “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Tekne barındırma hizmetleri. Boru hattı ile taşıma hizmetleri. Elektrik dağıtım hizmetleri. Su temin hizmetleri. Taşıt ve malları kurtarma hizmetleri. Malların depolanması, paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri. Çöplerin depolanması ve taşınması hizmetleri, atıkların toplanması ve taşınması hizmetleri” açısından tanımlayıcı özelliği bulunup bulunmadığı irdelenmelidir.
Dava konusu “…” markası, şekil ve renk unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır; her ne kadar “…” ibaresinin, birleşik olarak yaygın bir kullanımı mevcut değil ise de, kelimeyi oluşturan ibarelerin tasviri/tanımlayıcı cins isim ve kısaltmalar olması nedeniyle, “…” ibaresini gören bir kişinin zihninde oluşacak ilk algı, “otomobilin belli nitelikleri itibariyle teste tabi tutulması” şeklinde olacaktır. ANCAK; “…” markasının, “otomobilin belli nitelikleri itibariyle teste tabi tutulması” eylemi ile ilintili olmayan emtialar açısından, yani 39. Sınıfa giren hizmetler yönünden, tasviri/tanımlayıcı bir ibare olduğu, hizmetin cinsini, vasfını, spesifik bir özelliğini nitelendirdiği, bu ibarenin söz konusu hizmetlerin bir özelliğini ya da kompozisyonunu doğrudan doğruya ve derhal düşündürdüğü, bu ilişkinin tüketicinin algısında ekstra bir irdeleme veya analize gerek olmadan doğrudan kurulabildiği, söylenemeyecektir. Nitekim Yargıtay içtihatlarında da; “…..anılan ibarenin özel bir zihni çabaya gerek olmaksızın, sıkı ilişkisi nedeniyle doğrudan ve münhasıran saat emtiası için karakteristik bir özellik belirten bir işaret olduğu sonucuna varılamaz….” demekle; “özel bir zihni çabaya gerek olmaksızın, sıkı ilişkisi nedeniyle doğrudan ve münhasıran bir emtianın karakteristik bir özelliğini belirten işaretlerin” marka olarak tescilinin mümkün olmadığına işaret etmiştir.
Bütün bunlara göre; dava konusu edilen “…” işaretin, 39. Sınıfa giren hizmetler açısından “tanımlayıcı” bir işaret olarak algılanamayacağı,
DAVA KONUSU EDİLEN İŞARETİN TESCİL EDİLMEK İSTENDİĞİ HİZMETLER BAKIMINDAN HERKES TARAFINDAN KULLANILABİLECEK BİR İŞARET OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA DEĞERLENDİRME:
6769 s. SMK’nın 5/1-d maddesi; “Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler”in mutlak olarak reddedileceğini ifade etmektedir. Bu madde hükmüne göre;
Öncelikle, madde hükmünde yer alan “….işaret ve adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler” ifadesine göre, ele alınan markanın bu madde hükmü kapsamında yer alabilmesi için, ele alınan işaret ya da adlandırmanın markanın tek veya esas unsuru olması gerekir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre; “bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır”. Buna göre;
Davalının “…”markasında, “oto” ve “test” ibareleri bitişik olarak, aynı puntolarda ve aynı yazım karakterinde, siyah renkli harflerle yazılmıştır. Bu kompozisyonu itibariyle “…” ibaresi, bir bütün olarak algılanmaktadır. Her ne kadar “…” ibaresini gören bir kişinin zihninde oluşacak ilk algı, “otomobilin belli nitelikleri itibariyle teste tabi tutulması” şeklinde olacak ise de; bu algı, markanın tescil edilmek istendiği 39. Sınıfa giren hizmetler ile ilintili/alakalı olmadığından, bu ibarenin söz konusu hizmetlerle iştigal eden sektörde herkes tarafından kullanılabilecek olan bu ibare olmadığı, bu hizmetler yönünden, davalının ticari faaliyetlerini başkaca firmaların ticari faaliyetlerinden ayırt etmeyi sağlayacak biçimde tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle özgün bir kompozisyonda yaratılmış bir tamlama olduğu,
Bu yüzden de; 6769 sayılı SMK’nın 5/1-d maddesinde düzenlenen mutlak red nedeninin de gerçekleşmediği,

DAVA KONUSU EDİLEN İŞARETİN TESCİL EDİLMEK İSTENDİĞİ HİZMETLER BAKIMINDAN İLGİLİ ALICI KESİMİ NEZDİNDE YANILTICI BİR NİTELİĞİNİN BULUNUP BULUNMADIĞI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:
6769 sayılı SMK’nın m. 5/1-f hükmüne göre; “mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak işaretler” marka olarak tescil edilemez. Bu hükmün temel unsuru “yanıltma”dır. Önemli olan, mal veya hizmetin satıcıları, pazarlayıcıları ve bunlar üzerinde uzman olan kişilerin değil, mal ve hizmetten yararlanacak orta seviyedeki kişilerin açık ve şüpheye yer vermeyecek derecede yanılgıya düşme ihtimalinin bulunup bulunmadığıdır. Yanıltma için ise her şeyden önce “anlama” biçiminde bir algılama olmalıdır ki bu algılamanın doğru mu yoksa yanılgılı mı olduğu hususunda bir tartışma yapılabilsin ve algının yanıltılmış olabileceği yani marka imajının yanılgılı olabileceği hallerde tescil engellensin. Ayrıca, maddede yer alan yanılma sebepleri tahdidi değildir. İşaretin asli ve yardımcı unsurları ile birlikte yanılgı doğurup doğurmayacağı nazara alınmalıdır.
Marka olarak tescil ettirilmek istenilen işaret, bir mal ve hizmetin üretim yeri konusunda aldatıcı olabilir. Zira bir malın veya hizmetin sürümünün artmasında onun, coğrafi kaynağının çok büyük rolü olabilir. Ancak ret sebebinin uygulanabilmesi için, marka olarak alınmak istenilen yer adının ürünlerin üretildiği yer ile yeteri kadar tanınmış olması gerekmektedir.
SMK M. 5/1-f bendinde düzenlenen red nedeni, markanın kullanılacağı malların/hizmetlerin niteliğinin olduğundan farklı gösterilmesi halinde uygulanabilecektir. Ancak; kural olarak bu bent kapsamında yanıltıcı olduğu düşünülen bir markanın hangi unsurunun ne şekilde halkı yanıltabileceğinin, başvuru kapsamındaki mallar dikkate alınarak somut bir şekilde açıklanabilmesi gerekir. Tescili istenen işaretin marka olarak kullanılmasının halkı yanıltıp yanıltmayacağı ve yanılgı sonucu bu mala yöneltip yöneltmeyeceği değerlendirilmelidir. Buna göre;
Yukarıdaki kriterler doğrultusunda, dava konusu edilen “…” işaretinde bir bütün olarak algılanan “…” ibaresini gören bir kişinin zihninde oluşacak ilk algı, “otomobilin belli nitelikleri itibariyle teste tabi tutulması” şeklindedir. Bu algının, markanın tescil edilmek istendiği, 39. Sınıfa giren; “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Tekne barındırma hizmetleri. Boru hattı ile taşıma hizmetleri. Elektrik dağıtım hizmetleri. Su temin hizmetleri. Taşıt ve malları kurtarma hizmetleri. Malların depolanması, paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri. Çöplerin depolanması ve taşınması hizmetleri, atıkların toplanması ve taşınması hizmetleri” açısından hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda hangi açıdan “yanıltıcı” olarak nitelendirilebileceği anlaşılamamıştır. Zira; bir markanın üzerinde kullanılacağı emtialar ile doğrudan bir ilişkisi olması şart olmadığı gibi, çoğu zaman böyle bir ilişkiyi haiz olması durumunda ayırt edicilik vasfından yoksun bir marka durumuna düşmektedir. Sayılan hizmetlerin “otomobillerin test edilmesi” algısı yaratan bir marka altında sunulması halinde hizmetin niteliği, kalitesi, coğrafi kaynağı gibi hususlarda halk nezdinde bir yanılsama oluşması, bahsi geçen hizmetlerde başkaca herhangi bir işaretin kullanılması halinde oluşacak yanılsamadan daha yüksek bir ihtimalde değildir. Ayrıca; “…” ibaresinin ilk anda zihinde yarattığı algı ile ilintili bir hizmet dışında markasal hüviyette kullanılması halinde, tüketici, “oto” kısaltmasının “otomobil”den değil, örneğin “otomatik”ten kaynaklandığını da düşünebilecek ve ibareyi “kendi kendini test etme” şeklinde de algılayabilecektir. Ayrıca; dava konusu edilen markanın 39. Sınıfa giren hizmetlerle doğrudan bir bağlantısı olmadığı cihetle halkı yanıltıcı olduğu söylenebiliyor ise, aynı şekilde, davacının SMK m. 6/1 hükmü kapsamındaki itirazlarına mesnet aldığı 2017 01142 sayılı “OTOTESTRAPOR” markasının da, tüketici zihninde uyandırdığı dava konusu edilen markaya benzer algı nedeniyle tescilli olduğu 35 ve 37. Sınıflara giren hizmetlerin tamamında halkı yanıltıcı olduğu ileri sürülebilecektir. Son olarak; bir markanın tescilli olduğu sınıflar dışında kalan mal ve hizmetlerde kullanılması durumu, SMK m. 5/1(f) hükmü kapsamındaki “halkı yanıltıcı olma” durumundan farklı bir hukuki olgudur ve bahsi geçen mevzuat hükmü kapsamında engellenebilecek bir durum değildir. Davacının, dava konusu edilen markanın davalı şahıs tarafından 39. Sınıf dışında kalan hizmetlerde kullanıldığı iddialarının da, m. 5/1(f) hükmündeki düzenleme kapsamında nitelendirilebilecek bir durum olmadığı,
Bu nedenlerle, dava konusu edilen “…” işaretin, 39. Sınıfa giren hizmetler açısından tüketici nezdinde uyandırdığı algının bir “yanılsama” yaratmasının da mümkün olmadığı,
TARAF MARKALARI ARASINDA İLTİBAS TEHLİKESİNİN/KARIŞTIRILMA İHTİMALİNİN OLUŞUP OLUŞMADIĞI HUSUSUNDA DEĞERLENDİRME:
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 1. Bendinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir. Benzerliğin mevcudiyetini tespit için iki marka yan yana konulmak sureti ile markaların bütün olarak görünüşlerinin dikkate alınması uygundur. Alıcı olarak da ortalama zekâ, dikkat ve kültür düzeyindeki kişiler ölçü alınacaktır.
Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması”dır. Öğretide karıştırma ihtimali; “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın, daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın almayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır.
Karıştırılma, iki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümünden (toplu intibadan) veya seri içine girmekten veya çağrıştırmadan doğabilir. Karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığı incelemesi yapılırken başvurulan yöntemlerden biri de işaretlerin toplu olarak bıraktıkları izlenimdir.
Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla;
• Markaların ayniyeti/benzerliği,
• Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği,
• Markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali üzerinde durulacaktır. Buna göre;
MARKALARIN AYNİYETİ/BENZERLİĞİ:
Davalı şahsın tescil ettirmek istediği marka ile davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı tescilli markaları birlikte incelendiğinde; markaları oluşturan unsurların birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyeceği,
Markaların ayniyeti/benzerliği incelemesine geçildiğinde; bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir. Şöyle, ki;
Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Bundan sonra; uyuşmazlık konusu olan markalar karşılaştırıldığında;
Davacının bir kısım markası, renk ve şekil unsurlarını ihtiva etmeyen, düz yazı karakterinde siyah renkli harflerle yazılmış ibarelerden oluşan sırf kelime markalarıdır, bir kısım markası ise “ŞEKİL”şeklini de ihtiva eden, bu şeklin büyük puntolarda ve işarette geniş yer kaplayacak biçimde kullanıldığı karma markalardır. Davacının karma markalarında kullanılan şeklin ön planda olması ve ilk anda göze çarpması itibariyle, bu markalarda geçen ve çok küçük puntolarda yazılmış “otoreport”, “motorapor”, “ototestrapor” ibarelerinden ziyade markalarda ortak olan şekil unsurunun markaların esas unsuru olduğu, davacının sırf kelime markalarında ise, aynı yazım karakterlerinde, aynı puntolarda ve renklerde yazılmış kelime öbeklerinin, birer bütün olarak markaların esas unsuru olduğu, bütünsel biçimde algılandığı,
Davalının markası da, şekil ve renk unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır; markada “oto” ve “test” ibareleri birleşik olarak, aynı puntolarda ve aynı yazım karakterinde, siyah renkli harflerle yazılmıştır. Bu kompozisyonu itibariyle dava konusu edilen markadaki kelime unsuru da, davacının kelime markalarında olduğu gibi, bir bütün olarak algılanmaktadır. Buna göre;
Davacının kelime markaları özelinde, taraf markalarının genel kompozisyonunun/intibasının, birbirlerine benzediği, karşılaştırılan markalarda geçen “otoekpertiz”, “ototestrapor” ve “…” ibarelerinin de, bilhassa kavramsal açıdan birbirlerine benzediği, davacının kelime markalarında kullanılmış olan “İzmir”, “İstanbul”, “Avrupa”, “Anadolu” ibareleri, iyi bilinen coğrafi yer adları olduğundan, markasal hüviyette işarete kattıkları ayırt ediciliğinin düşük olduğu,
Bu yüzden de; davalının dava konusu edilen markasının, davacının kelime markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu, bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “ototestrapor” ve “otoekpertiz”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…” markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu,
Sonuçta; karşılaştırılan markalar arasında, davacının sırf kelime markası olan markaları özelinde, SMK m. 6/1 hükmü anlamında bilhassa kavramsal açıdan ve genel görünüm itibariyle benzerlik şartının somut olayda gerçekleştiği,
MARKALARIN ÜZERİNDE KULLANILACAĞI MAL/HİZMETLERİN AYNİYETİ/BENZERLİĞİ:
6769 sayılı SMK madde 6/1 gereğince incelenmesi gereken hususlardan biri de, markaların emtialarının benzer olup olmadığı hususudur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle;
• Benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
• Benzer ihtiyaçları giderip gidermediği,
• Son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri,
• Dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı,
• Birbirleri yerine ikame imkânlarının ve birbirlerini tamamlayıcı1 niteliklerinin bulunup bulunmadığı,
• Benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı,
• Aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunup bulunmadığı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
“Aynı mal veya hizmet” kavramı son derece açıktır. “Benzer mal veya hizmet” kavramında yer alan benzerliğin tespitinde ise piyasanın anlayışı ile halkın karıştırması ihtimali esas alınmalıdır. Aynı mallarda karıştırma tehlikesi yüksek olduğu gibi mallar arasında benzerlik oranı yükseldikçe karıştırma oranı da yükselecektir.
Ortalama tüketici, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemez. Sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışır. Ortalama alıcı kitlesinin tamamı karıştırma tehlikesine maruz kalmasa bile bir kısmının bu risk altında bulunması dahi karıştırılma ihtimalinin gerçekleştiğinin kabulü için yeterlidir.
Ancak; ortalama tüketicinin dikkat düzeyi, mal ve/veya hizmetlerin türüne göre değişebilmektedir. Eğer söz konusu olan mal ve/veya hizmet, kitlesel tüketim mal veya hizmetleri ise, ortalama tüketici makul derecede iyi bilgilendirilmiş ve bu derecede tedbirli, dikkatli kimsedir. Söz gelimi çiklet, çikolata, bisküvi gibi fiyat bakımından ucuz ürünlerin satın alınmasında tüketiciden beklenen dikkat düzeyi düşük olacaktır. Aynı şekilde, nispeten uygun fiyatla satılan, satın almadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, yani ucuz ve risk faktörü düşük ürünlerin alınması sırasında gösterilen özenin düşüklüğü, markalar arasında daha açık farklılıklar bulunmasını gerektirir. Yani, “ortalama tüketici”nin seviyesi, ilgili mal ve/veya hizmetlerin hangi tüketici kitlesine hitap ettiğinin tespit edilmesiyle bulunur. Mal/hizmetlerin günlük tüketim niteliği, hızlı alım satıma konu olması, ucuz olması ve önceki markanın hafızada bıraktığı izin tüketicinin tercihinde önemli etken olması gibi faktörler, ilgili “ortalama tüketici”nin seviyesinin belirlenmesinde önem arz eder.
Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 39. Sınıfa giren hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi incelendiğinde; bunların tüketicinin/alıcının gündelik (her anının, rutininin) ihtiyaçlarını karşılamadığı, sık satın alınan hizmetler olmadığı, dolayısıyla bu alıcıların, söz konusu hizmetleri satın alma kararını verdikleri süreçte daha uzun vakit geçirdiği, muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak/makul süreli bir araştırma yaparak yanlış/eksik/kalitesiz hizmet alma riskini azaltmaya çalıştığı, yani bir süre düşünüp değerlendirerek daha çok zahmete ve gayrete katlanarak satın alma kararını verdiği, bu yüzden de, bu sınıfa giren hizmetlerde kullanılan markaların benzer olması halinde dahi, tüketicilerin farklı iki işletmenin/aktörün markaları ile karşı karşıya olduklarını anlamaları ihtimali yükselmektedir.
davacının hiçbir markası, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen, 39. Sınıftaki hizmetler için tescilli değildir. Davacının markalarının tescilli olduğu 35, 37 ve 42. Sınıflardaki hizmetler ile 39. Sınıftaki hizmetlerin de aynı/benzer/türdeş hizmetler olarak adlandırılabilmesi mümkün değildir, zira bu hizmetler; benzer alıcı çevresine hitap edip etmezler, benzer ihtiyaçları gidermezler, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri çok farklıdır, dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olduğundan bahsedilemez, birbirleri yerine ikame imkânları da yoktur, benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması da ihtimal dahilide değildir.
Bu nedenle de; davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetlerin hiçbiri açısından, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markaları yönünden, somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği söylenememektedir.
Markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimali:
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen nispi ret nedeni, markaların ortalama tüketicileri nezdinde ilişkilendirilme ihtimali de dahil bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin gerçek ve potansiyel tüketici/müşteri kitlesi arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
SMK m. 6/1 kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır:
• Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
• Çağrıştırma,
• Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
• Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
• Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir.
Somut olay açısından bakıldığında; davacının sırf kelime markaları özelinde, taraf markalarında geçen “ototestrapor”, “otoekpertiz” ve “…” ibarelerinin bilhassa kavramsal açıdan tüketici zihninde uyandırdığı algı yakın benzer olduğundan, taraf markalarının tertip tarzları ve genel görünümleri de farklılaşmadığından, davacının kelime markaları özelinde, karşılaştırılan markalar arasında genel görünümleri ve algılanışları itibariyle benzerlik olduğu, davacının şekil unsurunu da ihtiva eden karma markaları açısından aynı hususu söylemek mümkün görülmemiştir. Ayrıca, taraf markalarının kapsadığı/kapsamına alınmak istenilen hizmetlerin aynı/benzer/türdeş olmadığı, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen 39. Sınıftaki hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi de, bu hizmetleri satın alırken ortalamanın üstünde olduğundan, bu sınıfa giren hizmetlerde kullanılan markaların benzer olması halinde dahi, tüketicilerin farklı iki işletmenin/aktörün markaları ile karşı karşıya olduklarını anlamaları ihtimalinin yükseldiği, bu sebeplerle, hedef alıcıların, taraf markaları altında sunulan farklı hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma/yanılma ihtimalinin bulunmadığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri,
Taraf markaları farklı hizmetlerde kullanılacak olduğundan, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunmadığı,
DAVACININ ÖNCEKİ KULLANIMA DAYALI GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİASI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Bütün bunlara göre;
Davacı taraf; dava konusu edilen “…” ibaresinin kendisi tarafından uzun yıllardır ciddi ve yoğun bir biçimde, Türkiye genelinde kullanıldığını ve bu şekilde gerçek hak sahipliğinin doğduğunu tevsik eden herhangi bir delili, dava/marka işlem dosyasına sunmuş değildir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
DAVACI FİRMANIN İTİRAZLARINA/DAVASINA MESNET ALDIĞI MARKALARININ TANINMIŞLIĞI İDDİASININ DAVALININ 2019/111492 SAYILI MARKASINA ETKİSİ YÖNÜNDEN :
Ayrıca, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi kapsamında bir korumadan yararlanılabilmesi için;
• Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali,
• Haksız yarar sağlama,
• Tanınmış markanın itibarına zarar verme,
• Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme gibi şartlar aranmaktadır. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda burada belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartların fiili olarak gerçekleşmesi zorunlu olmayıp, gerçekleşebilecek olması durumu yeterlidir. Tanınmış markanın sahibi, markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller sunmalı veya en azından mantıklı bir sav ileri sürmelidir. Bütün bunlardan sonra;
Somut olayda ise; davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markalarının davacı tarafından yoğun, istikrarlı ve ciddi biçimde kullanıldığına ve bu markalara ciddi yatırımlar yapıldığına, markaların uzun yıllardır ilgili sektörde tanıtıldığına ve dahi tanındığına dair dava/TÜRKPATENT işlem dosyalarına hiçbir delil sunulmadığından, bu markanın “tanınmış” olduğunun söylenmesi de mümkün görülmemektedir. Ayrıca da davacı bu yöndeki “tanınmışlık” iddialarını ispat edebilse bile, somut olayda SMK m. 6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının başvuruya konu markasının, davacının markasının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşmuş olması gerekir. Davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine dair de, dava/TÜRKPATENT işlem dosyalarına herhangi bir delil sunmamış olduğu gözetildiğinde, somut olayda, davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının da, dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
DAVACININ FİKRİ HAK/KİŞİLİK HAKKINA DAYALI İDDİASI YÖNÜNDEN :
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer.
Yargıtay emsal kararlarında da açıkça dile getirildiği üzere KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir.
SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca da; bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Davacının SMK m. 6/6 hükmü kapsamında dayanmakta olduğu fikri hakkın/kişilik hakkının ne/neyle ilgili olduğu hususunda, dava/TÜRKPATENT dosyasına sunulan dilekçelerde herhangi bir açıklama bulunmadığından, davacının bu madde hükmüne dayalı hak iddiasının da dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
DAVACI TARAFIN KÖTÜNİYETE İLİŞKİN İDDİALARININ DAVALININ MARKASINA ETKİSİ HUSUSUNDA :
Davalının “…” işaretini kendisine marka olarak seçerken spekülasyon, yedekleme, şantaj vs. gibi amaçlarla hareket ettiği veya davacının markası ve faaliyetleriyle haksız rekabet doğuracak eylemlere giriştiği hususlarında dava/itiraz dosyalarına herhangi bir delil sunulmamış olduğundan, dava konusu edilen marka başvurusunun kötüniyetli yapıldığının ispat olunamadığı,

Davalı şahsın … sayılı markasının;
Marka olabilecek nitelikte somut ayırt ediciliğinin bulunduğu,
Tescili kapsamına alınmak istenilen hizmetler yönünden tanımlayıcı ve/veya ticaret alanında herkes tarafından kullanılan/kullanılabilecek veya halkı yanıltabilecek bir ibare olmadığı, Davacının (sadece) kelime markaları ile genel görünümleri itibariyle ve kavramsal açıdan benzer olduğu,
Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetler ile davacının markalarının tescilli olduğu hizmetlerin aynı/benzer/türdeş olmadığı, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetlerin hitap ettiği alıcıların, bu hizmetleri satın aldıkları anda bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyelerinin ortalamanın üstünde olduğu, karşılaştırılan markalar arasında, iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, davacının “önceki kullanıma dayalı hak”, “tanınmışlık” ve “diğer fikri haklardan doğan öncelikli hak” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, davacının “kötü niyet” iddialarının davalının yeni bir marka tescil başvurusunda bulunması eyleminin kötü niyet olmayacağı,
Dava konusu edilen 04.06.2021 tarihli ve …sayılı YİDK kararının yerinde olduğu, davacının “markanın reddi” talebinin yerinde olmadığı sonuçlarına ulaşılmış davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı …’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent ve davalı şahıs vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde …Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.24.03.2022