Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/177 E. 2022/47 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/177 Esas – 2022/47
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2021/177
Karar No : 2022/47

Hakim :…
Katip …

Davacı :…
Davalılar : …
Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali
Dava Tarihi : 25/06/2021
Karar Tarihi : 10/02/2022
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 15/02/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçelerinde özetle; müvekkili şirketin “…” markası ve bağlı fikri ve sınai mülkiyet haklarının tüm dünya üzerinde elinde tuttuğunu, … sayılı başvurusu ile 43. Sınıf hizmetlerde gerçekleştirdiği başvuruya, itiraz sahibinin … sayılı markasına dayanak itirazda bulunduğunu, itiraz sonucunda başvurularının reddedildiğini, verilen kararın hatalı olduğunu, müvekkili markalarının dünya çapında tanınan oteller zincirlerinin bulunduğunu, “the peninsula” markasının çok tanınmış, eskiden beri kullanılan bir marka olduğunu, müvekkilinin … markaları ve bu markayı taşıyan otellerine ilişkin uzun yıllardır dünya çapında yoğun bir reklam-tanıtım faaliyeti yürüttüğünü, pek çok tv programı ve filmde kullanıldığını, müvekkilinin aynı zamanda www.peninsula.com alan adının da sahibi olduğunu, otelleri ziyaret eden Türk müşterilerin yorumları da dahil, müvekkilleri otelleri hakkında çok sayıda makale, haber ve yorumun mevcut olduğunu, “peninsula” ibaresinin doğrudan müvekkili markalarını çağrıştırdığını, müvekkili marka başvurusu ile ret gerekçesi marka arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, müvekkilinin “…” markalarının 90’lı yıllardan beri tescilli olduğunu, davalının… ” ibaresi ile tescilli markasının Söke ….AHM’nin 2020/213E sayılı kararı sonucunda terkin edildiğini,davalının herhangi bir grup otelleri bulunmadığını, müvekkilinin dava konusu başvurusunun davalının önceki tarihli markası ile hiçbir benzerliği bulunmadığını, taraf markalarının font, renk ve stilizasyonları itibariyle birbirlerinden farklı olduklarını, davalının esasen önceki tarihli markalarının bir kısmının müvekkili markaları ile benzerlik yaratacak şekilde oluşturulduğunu, bu nedenle verilmiş ret kararları bulunduğunu,müvekkili markalarında yer alan “alt çizgi” unsurunun, müvekkili markaları ile özdeşleşmiş bir unsur olduğunu, davalının ret gerekçesi …sayılı markası ile müvekkili başvurusu arasında bir benzerlik bulunmadığını, sağlık hizmeti tüketicilerinin anlık kararlar ile bu hizmetlerden yararlanmadığını, tanıdıkları veya daha evvel aynı tesiste kalan müşterilerin tecrübelerinden yararlanarak kararlarını oluşturduklarını, davalının konaklama faaliyetleri ile ilgili hiçbir faaliyetinin bulunmadığını, davalının … sayı ile tescilli markaların kullanmamadan dolayı hükümsüzlüğü talebi ile bir dava açıldığını, söz konusu davanın Söke …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/233E. 2016/99K. sayılı kararı ile kısmen kabul edildiğini, ilgili kararda “otelcilik hizmetleri” bakımından markaların kullanılmadığına kanaat getirildiğini, davalının müvekkili markalarını taklit eden bir firma olduğunu, davalı itirazlarının hiçbir haklı gerekçeye dayanmadığını ifade ederek, TÜRKPATENT YİDK’nın 27/04/2021 tarih ve … sayılı kararının iptali ile tescil talep edilen sınıfların tamamı bakımından işlemlerin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı TÜRKPATENT vekili cevaplarında özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevaplarında özetle; davacı tarafın kötü niyet iddialarının takdirinin mahkemeye ait olduğunu, davacının ülkemizde faal bir oteli dahi bulunmadığını, halbuki müvekkilinin 10 oteli 15 marka başvurusu bulunduğunu, asıl kötü niyetli olanın davacı olduğunu, müvekkilinin 21 yıldır “peninsula” markasını aktif olarak kullandığını, davacının müvekkili markasını taklit ettiğini, davacının Türkiye’de hiçbir zaman faaliyet göstermediğini, davacının işbu başvurusunun da daha evvelki 10 başvuru gibi müvekkili itirazları sonucunda reddedildiğini, bu nedenle verilen kararın doğru ve gerçekçi olduğunu, Ankara …. FSHHM’nin 2020/143E – 2020/202K sayılı dosyasında, Ankara …. FSHHM’nin 2020/249E sayılı dosyasında müvekkili lehine kararlar çıktığını, davacının kötü niyetli olarak müvekkili markaları ile iltibas yaratacak başvurular yaptığını, uyuşmazlık konusu markanın da müvekkili markaları ile benzer olduğunu, İstanbul …. FSHHM’nin 2015/14E – 2015/217K sayılı ilamında “peninsula” ibaresinin başına sonuna eklemeler yapılarak markaların tescil edilemeyeceğinin belirtildiğini, benzer şekilde verilmiş emsal kararların bulunduğunu, davacının iddiaları aksine Söke Asliye Hukuk Mahkemesinde 2015/233E – 2016/99K sayısı ile görülen davada müvekkilinin markalarını kullanmama nedeniyle iptali taleplerinin “geçici konaklama hizmetleri” bakımından reddedildiğini, davacının Türkiye’de peninsula markası üzerinde gerçek hak sahibi olmadığını, müvekkilinin markalarının ilk defa 25.12.2001 tarihinde tescil edildiğini, müvekkilinin bu ibare üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu, davacının yurtdışında tescilli markaları bulunmasının Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka korumasından yararlanması sonucunu doğurmayacağını, taraflar arasında görülen davaların müvekkili lehine sonuçlandığını, bu kararlara dilekçelerinde yer verdiklerini, dava konusu markada Peninsula ibaresi yanında kullanılan sözcüklerin ayırt ediciliklerinin bulunmadığını ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Dosya uyuşmazlık konuları hakkında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve rapor tanzim ettirilmiştir.
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal/hizmetler ile itiraza mesnet markalar ve mal/hizmetler arasında benzerlik olup olmadığı, karıştırılma ihtimalinin olup olmadığı, YİDK kararının yerinde olup olmadığı olmadığı, davacının gerçek hak sahipliği üstün hak ve seri marka iddiasının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davacının 2019/98917 sayılı “… turkey” ibareli marka başvuru sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Davaya konu 2019/98917 sayılı “… turkey” ibareli marka için davacı tarafından 14/10/2019 tarihinde 43.sınıf mal/hizmetleri kapsayacak şekilde marka tescil başvurusunda bulunulduğu, başvurunun yayınına karar verildiği, ilana karşı davalı tarafından 2… sayılı markalar açısından kullanım ispatının ortaya konulamadığı gerekçesiyle bu markaların değerlendirmede dikkate alınmadığı, sair markalar ile başvuru konusu marka arasında ise karıştırılma ihtimalinin 43. Sınıftaki “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Otel hizmetleri” açısından mevcut olduğu ve markanın bu hizmetler bakımından reddi gerektiğine karar verildiği görülmüştür. Söz konusu karara karşı davalı tarafça bir kez daha ileri sürülen itirazları inceleyen TÜRKPATENT YİDK’nın 03/03/2020 tarih ve 2020/M-1616 sayılı kararı ile davacı tarafın, redde konu mal ve hizmetler açısından ileri sürdüğü itirazların reddine karar verildiği ve bunun üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
6/1 maddesi uyarınca; tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılması gerekmektedir.
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir.
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim EUIPO nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. ABAD kararlarında da belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar / kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zeka ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür.
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Yargıtay kararlarında kazanılmış hak sağlayan önceki markaların belirlenmesi yönünden bazı ölçütler getirilmiş ve getirilen bu kriterler güncel kararlarda da geçerliliğini korumuştur. Buna göre;
Öncelikle kazanılmış hak sağlayan markanın tescilli olması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi gerekir. (Bkz aynı doğrultuda Yargıtay …. Hukuk Dairesi 2016/9248 E., 2018/2132 K.)
İkinci olarak bu markaya dayalı olarak yapılan sonraki başvuruda kazanılmış hak sağlayan markanın asli unsuru muhafaza edilerek, işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle oluşturulması gerekmektedir. Zira önceki markanın asli unsuru dahi değişmiş ise bu artık yeni bir marka başvurusu olacağından önceki markanın zaman içindeki değişikliklere uyarlanması için yapılmış bir başvuru olduğu kabul edilemez.( Bkz aynı doğrultuda Yargıtay …. Hukuk Dairesi 2016/11384 E., 2018/3260 K)
Son olarak sonraki başvurunun, önceki markanın kapsadığı mal/hizmet ile aynı veya aynı tür emtiaları içermesi, kapsamını genişletme yoluna gitmemesi zorunludur.
Görüleceği üzere müktesep hak iddiasının temel sebebi markanın taraflar arasında çekişme konusu olmaktan çıktığının kabul edilmiş olunmasıdır. Çekişme konusu olmaktan çıkmanın temel şartı ise önceki markanın tescili üzerinden asgari beş yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olmasıdır. Bununla birlikte Yüksek Mahkemenin güncel içtihatlarında müktesep hakkın varlığı için, önceki dayanak markanın fiili kullanımının varlığının da aranılması gerektiğini istikrarlı bir şekilde vurgulamakta olduğu bilinmektedir.
Toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu başvuru kapsamında çıkartılmasına karar verilen 43. Sınıftaki hizmetler, ret gerekçesi davalı markası kapsamında da birebir yer aldığı; bu haliyle taraf markalarının benzer ihtiyaçlara yönelik, benzer tüketici kitlelerine hitap eden, birbirleri ile doğrudan rekabet içerisinde bulunan, birbirleri yerine tercih edilebilir mahiyetteki hizmetleri kapsadıkları;
Somut uyuşmazlık konusu 43. Sınıftaki hizmetler günümüz koşullarında oldukça geniş bir fiyat aralığına ve alternatif çeşitliliğe sahip olup hemen her gelir, meslek, yaş grubundan tüketicilere hitap eden, ülkemizin her noktasında yaygın faaliyet ağı bulunan, tüketicilerin satın alım esnasında anlık kararlar ile hareket etmeyip çoğu zaman belli bir ön araştırma süreci yaşadıkları (deneyimli tüketicilerin yorumlarını okumak, fiyat araştırmalarında bulunmak vs) ayrıca bu hizmetlerin genel olarak belli bir devamlılık gerektiren (günlük yararlanımların yanı sıra haftalık veya daha uzun süreli yararlanımların da gerçekleştirildiği) hizmetler oldukları, dolayısıyla nihai tercihlerinde ortalamadan biraz daha yüksek dikkat, özen ve seçicilik ile hareket edecekleri, bununla birlikte tüketicinin dikkat ve özen seviyesinin yükselmesi hiçbir hal ve koşulda yanılgı yaşamayacağı gibi bir anlama sebebiyet vermeyecek olup işaretler arasındaki benzerlik düzeyinin yüksek olduğu durumlarda bu nitelikteki tüketici açısından da yanılgı doğma ihtimali muhtemel olacağı;
Dava konusu “… TURKEY” ibareli marka İngilizce’de Türkiye anlamına gelen “TURKEY” jenerik unsuru ile birlikte “…” hakim ve ayırt edici unsurunu taşıdığı; dava konusu markada ayırt edici nitelikte başkaca hiçbir ek unsur bulunmayıp figüratif anlamda da yalnızca “…” ibaresinin hemen altına yerleştirilmiş yatay bir çizgi yer aldığı;
Davalı yanın ret gerekçesi markası ise “…” şeklinde olup söz konusu markadaki hakim sözcük unsurun yine “peninsula” kelimesi olduğu, “group hotels” sözcüklerinin kavramsal olarak ayırt ediciliği bulunmayan, ticaret hayatında yaygın kullanımı bulunur nitelikte ibareler oldukları gibi marka içerisinde de zaten tali olarak konumlandırılmış olduğu, bu haliyle markanın esas unsurunu “peninsula” sözcüğü olduğu anlaşılmıştır.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Zira önceki markanın tek ve baskın unsurunun, bir bütün olarak sonraki markada da yer alması halinde, işaretlerin kısmen aynı oldukları ve ilgili tüketicide bu doğrultuda bir etki bırakacağı kabul edilmektedir. Keza yine bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.
Her iki taraf markasında da ayırt edici niteliği bulunan tek unsurun “…” ibaresi olduğu; söz konusu ibarenin uyuşmazlık konusu 43. Sınıftaki hizmetler açısından doğrudan tanımlayıcılığı bulunmayan, ayırt edici vasfı bulunan nitelikte bir sözcük olduğu, sektörel açıdan bu ibarenin tercih edilebilirliğinin mevcut olduğu dosya kapsamındaki taraf iddia ve savunmalarından anlaşılabilir ise de bu durumun tek başına ilgili ibarenin herkesin kullanımına açık bir ibare olduğu yönünde bir sonuç meydana getirmediği, nitekim taraflarca dosya kapsamına sunulan muhtelif mahkeme kararlarında da “…” ibaresinin ayırt ediciliği bulunan ve ortak kullanımının varlığının işaretler arasında iltibas ihtimaline yol açabilecek bir işaret olduğu yönünde hükümler kurulduğu;
Taraf markalarında yer alan sair unsurların bütüne olan etkilerinin zayıflığı da göz önüne alındığında, işaretler arasında, “peninsula” sözcüğünün ortaklığından kaynaklı görsel ve işitsel olarak son derece yüksek bir benzerlik bulunduğu, kavramsal olarak ise anılan ibarenin anlamı tüketici tarafından bilinemeyecek dahi olsa, birebir aynı sözcüğün aynı kavrama işaret ettiğinin de tüketici tarafından algılanabilir olacağı; dava konusu markadaki sair ek unsurların bütünsel ayırt ediciliğe herhangi bir katkısı ise bulunmadığı anlaşılmıştır.
Kaldı ki karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus ilgili tüketicinin algısı olup tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesi hayatın olağan akışına uygun düşmeyecektir. Tüketicinin daha önce satın aldığı bir mal veya hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal/hizmetten yararlanmak isterken önceki markanın kendisinde yarattığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşünerek hareket edeceği, dolayısıyla önceki markanın zihninde bıraktığı algıyı uyarabilecek düzeyde benzer sonraki bir marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin, sonraki markayı da bu güven duygusuna dayanarak tercih etme eğilimi ile hareket edebileceği;
Hal böyleyken YİDK kararında reddine verilen 43. sınıftaki “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Otel hizmetleri” ile ret gerekçesi davalı markası kapsamında aynı sınıfta yer alan hizmetler bakımından mevcut olan ilişki düzeyi ile birlikte taraf markalarını oluşturan işaretler arasındaki yüksek düzeyli ilişki ile birlikte değerlendirildiğinde, taraf markaları arasında, ilgili tüketici grubu nezdinde dahi karıştırılma ihtimaline yol açabilecek düzeyde bir benzerlik ilişkisinin mevcut olabileceği anlaşılmıştır.
Davacı yanın en eskisi 08.12.2014 tarihli “…” ibareli marka olmak üzere çok sayıda markalarının mevcut olduğu;
Davacı yana ait önceki tarihli anılan markaların kapsamlarında uyuşmazlık konusu 43. Sınıftaki hizmetlerin yer almakta olduğu noktasında bir tereddüt olmadığı; davacıya ait markalardan tescil sürecini tamamlamış en eski marka 2014/42537 sayılı “the peninsula İstanbul” markası olduğu; anılan markanın 19.01.2016 tarihinde tescil edilmiş olduğu ve kapsamında da “Otel, restoran ve ikram (catering) hizmetleri; konaklama hizmetlerinin sağlanması hizmetleri; toplantılar, konferanslar ve sergiler için tesislerin sağlanması hizmetleri; otel konaklaması için rezervasyon hizmetleri, yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri; otel binasında yan alanların kiralanması hizmetleri; geçici konaklama hizmetleri; bar, kafe, kokteyl salonu, sosyal kulüp ikram hizmetleri, sosyal kulüpler, otellere ve restoranlara ilişkin danışmanlık hizmetleri, toplantılar düzenlenmesi için tesislerin [konaklama] sağlanması hizmetleri.” yer aldığı; ancak anılan markanın tescil tarihi üzerinden, işbu dava konusu markanın başvuru tarihi olan 14.10.2019 tarihi itibariyle henüz 5 yıllık hak düşürücü süre geçmediği;
Davacının sair markalarının pek çoğu ise halihazırda tescilli olmayıp müddet konumuna düşmüş ve taraflar arasında yargılama konusu olan markalar olduğu;
Kaldı ki 43.sınıf hizmetlerde taraflar arasında yıllardır süre gelen muhtelif uyuşmazlıkların mevcut olduğunun dosya kapsamında anlaşılabildiği, hal böyleyken “peninsula” ibaresi üzerindeki hak sahipliği iddiasının taraflar arasında çekişme konusu olmaktan çıktığından da bahsedilemeyeceği, hal böyleyken davacı yanın müktesep hak iddiasından yararlanamayacağı, davacının önceki tarihli markalarının tamamında “…” kelimesi yer alsa da anılan kelimeden kaynaklı taraf markaları arasındaki uyuşmazlıkların, davacı yanın bu ibare temelli bir seri marka ailesi yarattığı yönünde tespitte bulunmasını engellediği, sonuç olarak davacı yanın seri marka zinciri ve müktesep hak iddiaları temelinde bir üstün hakkının mevcut olmadığı anlaşılmıştır.
Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilmekte veya tescil edilmiş ise hükümsüz kılınabilmektedir.
Burada söz konusu olan; tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ayırt edici nitelikteki herhangi bir işarettir. Dolayısıyla bu kullanıma dayalı üstün bir hakkın varlığı, işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasına bağlıdır. Ticaret sırasında kullanma, marka hukukuna özgü kullanma suretiyle gerçekleşir.
Tescilsiz bir işaretin korunmasını sağlayan ve nispi ret nedenine konu teşkil eden durum, işaretin itiraz eden tarafından daha önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması ve bu kullanım neticesinde işaret ile kaynağı arasında nispeten bir aidiyet kazandırılmış olmasıdır. Yani, bir markanın tescil başvurusundan önce, bu işaret bir başkası tarafından oluşturulmuş ve kullanma neticesi ayırt edici nitelik kazandırılmışsa, bu hakka dayanarak sonraki tescil engellenebilir.
Bu nedenle tescilsiz kullanım ile kast edilen husus, öncelik hakkının işareti ilk defa alelade bir şekilde kullanan kişiye ait olması demek değildir. Başka bir ifadeyle mevzuat anlamında aranan ayırt edicilik, markasal etki doğurmayan veya oldukça sınırlı bir kitle için doğuran kullanımlar değil, tescilsiz işaretin ticari alanda kullanılması suretiyle, ilgili piyasada en azından belli bir oranda bilinir hale gelmesi ve o işareti ihdas edenle birlikte tanınır olması biçiminde anlaşılmalıdır. Ancak buradaki bilinir/maruf olma durumu ile tanınmışlık olgusu karıştırılmamalıdır. İlk kullanma suretiyle marka hakkının doğumunu sağlayan ve bu nedenle markasal etki doğuracak şekilde bir bilinirlik, markanın üzerine konulduğu emtianın hitap ettiği alıcı kitlesi tarafından tanınmaya başlamış olması, belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinmesi biçiminde anlaşılmalıdır. Bir diğer ifadeyle, tescilsiz işaretin belirli bir çevre veya piyasa ile sınırlı bir bilinirlik düzeyine erişmesi, maddenin sağladığı korumadan istifade için yeterli görülmelidir.
Bunun yanı sıra bu kapsamda sağlanacak koruma sadece tanıtımın yapıldığı mal veya hizmetler ve bu mal veya hizmetlerle yüksek düzeyde benzerlik gösteren mal veya hizmetler ile sınırlı olacaktır. Aksi halde, yani başka mal ve hizmetler yönünden de üstün hak sağlanması halinde, marka tescilinin bir anlam ve önemi kalmayacak, bir nevi tescilsiz bir işarete çok tanınmış bir marka statüsü sağlanması söz konusu olacaktır.
Bununla birlikte tescilsiz kullanımın son derece sınırlı olduğu veyahut kullanımların somut deliller ile ortaya konulamadığı hallerde önceye dayalı hak sahipliğinin ispatlanamamış olduğu yorumunda bulunulması gerekecektir. Başka bir ifadeyle markanın münferit kullanımları ile marka tescil kapsamı dışında kalan mal ve hizmetler yönünden kullanımlar önceye dayalı hak sahipliğinin ispatı açısından yeterli görülmeyebilecektir.
Davacı yanın geçici konaklama hizmetlerinde uzun yıllardır faaliyetlerinin mevcut olduğu yönünde bir kanaate varılabilse dahi davacının otel işletmeciliğinde bu hakkının, dava konusu başvurunun, sicilde daha evvelden kayıtlı bir markaya üstün tutulması sonucunu meydana getirmeyeceği, başka bir ifadeyle 6/1 maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeler sonucunda ulaşılan kanaatleri değiştirmesinin mümkün olmayacağı anlaşılmıştır.
Neticede dosya incelendiğinde, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından;
Dava konusu 2019/98917 sayılı “… turkey” ibareli davacı marka başvuru kapsamında reddine karar verilen 43. Sınıftaki “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Otel hizmetleri” ile davalı yanın ret gerekçesi 2017/58752 sayılı markası kapsamında yer alan 43. Sınıf hizmetler açısından ayniyet düzeyinde bir ilişkinin mevcut olduğu, ayrıca taraf markalarının ortak olarak “…” ibaresini ayırt edici tek markasal unsur olarak içeriyor olmaları nedeniyle, işaretler arasında görsel, işitsel ve kavramsal düzeyde meydana gelmiş bir benzerliğin mevcut olduğu, işaretler arasındaki bu benzerlik hali ile birlikte benzerliği tespit olunan hizmetler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ilgili tüketici kitlesinin, taraf markalarının aynı iktisadi – idari kaynağa ait oldukları zannına kapılmaları ve işaretler arasında yanılgı yaşama ihtimallerinin mevcut olduğu, davacı yana ait önceki tarihli markalar kapsamında uyuşmazlık konusu hizmetler ile aynı- aynı tür hizmetler yer almadığı gibi önceki markaların tescil tarihleri üzerinden de 5 yıldan fazla süre geçmediği, ayrıca “peninsula” ibaresinin zaten taraflar arasında uzun bir süredir de çekişme konusu olduğu, bu haliyle davacı yanın seri marka yaratma alışkanlığı ve müktesep hakka dayalı bir üstün hakkından bahsedilmesinin mümkün olmadığı, davacı tarafın gerçek hak sahipliği iddialarının, dava konusu başvuru açısından, davacı lehine sicilde kayıtlı önceki bir markaya karşı üstünlük sağlaması sonucunu doğurmayacağından varılan nihai kanaate bir etkisinin bulunmayacağı, YİDK kararının yerinde olduğu, YİDK kararının iptali şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
D a v a n ı n R e d d i n e,
1-Alınması gereken 80,70.-TL maktu harçtan peşin alınan 59,30-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,

2-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
3-Davalı kurum ve davalı şirket kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
5-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı şirket taraf vekillerinin yüzlerine karşı, davalı kurum vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.10/02/2022

Kâtip Hâkim 41072
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır