Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/175 E. 2022/58 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/175 Esas – 2022/58
T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/175
KARAR NO : 2022/58

HAKİM :…
KATİP …

DAVACI …
DAVALI :…
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali ile Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 22/06/2021
KARAR TARİHİ : 24/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 24/02/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali ile Marka Hükümsüzlüğü istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, davalının 2020/33595 sayısı ile gerçekleştirdiği başvuruya karşı itiraz ettiklerini, ancak davalı kurumun itirazların reddine karar verdiğini, müvekkilinin 2005 yılından beri gıda sektöründe faaliyet gösteren bir firma olduğunu, “…” markasının müvekkilinin çikolata grubu ürünlerinde kullandığı markası olduğunu, 1983 yılından beri tescilli markanın 29, 30 ve 32. Sınıf malları kapsadığı gibi kesintisiz olarak da kullanılmakta olduğunu, “…” markasının bu haliyle müvekkili markalarının çatı markası olduğunu, müvekkilinin bu çatı marka yanında diğer ibarelere yer vererek tescil ettirdiği çok sayıda markasının bulunduğunu, “…” markasının da bunlardan biri olduğunu, “…” markasının … sayısı ile müvekkili adına 30. Sınıfta tescilli olduğunu, müvekkilinin kendi resmi sitesinden farklı olarak www.balingida.com.tr internet sitesi üzerinden “…” çatı markası altında satışa konu ettiği ürünlerle faaliyette bulunduğunu, müvekkilinin ürünlerinde kullandığı ambalaj örneklerinde dahi müvekkilinin haklılığının görülebileceğini, müvekkili tarafından sunulan delillerin kurum tarafından yeterli görülmediğini, bu değerlendirmenin isabetsiz olduğunu, müvekkilinin “…” markasını aktif olarak kullandığını, müvekkilinin yalnızca iç pazarda değil dünyanın birçok ülkesinde de satış gerçekleştirdiğini, verilen kararın haksız olduğunu, müvekkili markası ile dava konusu markanın birebir aynı ibareyi taşıdığını, anılan ibarenin 30 ve 35.sınıf mal ve hizmetlerde tescil edilmek istenildiğini, kurum kararının hukuka aykırı olduğunu, beyan ederek …5 sayılı YİDK kararının iptali ve dava konusu … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini istemiştir.

CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; kurum kararının yerinde olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı başvuru sahibinin herhangi bir beyanına rastlanılmamış olmakla birlikte davalı vekilinin ön inceleme duruşmasına katıldığı ve davanın reddini talep etmiştir.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporları alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iddiaları karşısında, YİDK Kararının iptali ile davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER;
TARAF MARKALARI ARASINDA BENZERLİK VE İLTİBAS İHTİMALİ;
Dava konusu marka başvurusu ile ilgili olarak dikkate alınması gereken 6/1 maddesi uyarınca; tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılması gerekmektedir.
EMTİALARIN BENZERLİĞİ
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir.
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim EUIPO nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
Taraf markaları başvuru kapsamında yer alan 30.Sınıf gıda ürünlerini birebir kapsamaktadırlar.Bununla birlikte dava konusu marka kapsamında 35.05 alt grubunda ise 30. Sınıftaki bir kısım malların satışı özgülenmiştir. Her ne kadar davacı yanın markası kapsamında 35.05 alt grubu hizmetler yer almamakta ise de mal üreten işletmenin karineten ürettiği malı satışa da konu edeceği kabul edildiğinden mal ve aynı malların satışına yönelik bu hizmet arasında benzerlik ilişkisi bulunmaktadır.
Davacı markaları kapsamında yer almakla birlikte görece daha düşük düzeyli benzerlik taşıyan sair gıda ürünleri açısından, taraf markaları arasında emtia benzerliği değerlendirmesi yapılmasına gerek duyulmayıp markaların birebir aynı malları kapsadıkları, bu nedenle de taraf markalarının benzer amaçlara yönelik, birbirlerini tamamlayıcı mahiyette, satış, sunum ve dağıtım kanalları ortak olan, birbirleri ile doğrudan rekabet içerisinde, benzer tüketici kitlelerine hitap eden nitelikte malları kapsadıkları açık bir şekilde görülmekte ve değerlendirilmektedir.
Benzerliği tespit olunan bu emtialar arasındaki bu ilişkinin işaretler arasında iltibas ihtimali yaratıp yaratmadığı hususunun tespiti, işaretler yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın mümkün olmadığından aşağıda markaları oluşturan işaretlerin de ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
İŞARETLERİN BENZER OLUP OLMADIĞI;
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında benzerliği tespit olunan 30. Sınıftaki gıda ürünleri ve bu ürünlerin satışına yönelik 35.05 alt gruptaki satış hizmetleri hemen her yaş, gelir, eğitim, meslek grubundan tüketiciye hitap eden, kolay erişilebilir, görece ucuz ve tüketicinin satın alım esnasında dikkatli şekilde incelemelerde bulunmaksızın çoğu kez anlık kararlar ile satın aldığı ürünler olup gıda ürünlerinin genel anlamdaki ilgili tüketicilerinin ortalama dikkat ve özen seviyesine sahip kimseler oldukları kabul edilmektedir.
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davacı tarafa ait markalar arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacaktır.
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütünsel bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, markaların başlangıç kısımlarının fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunup okunmadığı dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu genel ilkeler çerçevesinde dava konusu başvuru incelendiğinde başvurunun yalnızca … şeklinde bir sözcükten oluştuğu, “gofret” kelimesinin birinci tekil şahıs çekimlemesi ile oluşturulan bu markanın “gofret” kelimesinin sahip olduğu anlamdan uzaklaşarak bağımsız bir anlam kazanmadığı, bu haliyle başvuru kapsamında özellikle 30. Sınıfta yer alan mallar açısından ayırt edici niteliği son derece zayıf olan ve koruma kapsamı sınırlı bir işaret olarak tüketici tarafından algılanacağı değerlendirilmektedir. Başvuruda başkaca hiçbir ek unsur yer almadığından “…” ibaresinin markanın tek asli unsuru olduğu,
Davacı yana ait marka ise … ibareli iki sözcükten oluşmaktadır. Bu sözcükler “…” ve “…” şeklinde iki ayrı sözcük olup “…” sözcüğünün dosya kapsamındaki davacı beyanları, sunulan deliller ve davacı yanın TÜRKPATENT sicil kayıtlarında mevcut olduğu görülen sair markalarından da anlaşılabileceği üzere davacıya ait bir çatı/lider marka olduğu görülmektedir.
“Çatı” marka olarak da kabul edilen firmaların lokomotif markalarının (… vs) işaretin (somut uyuşmazlıkta “…” kaynak bildirme fonksiyonuna katkı yapan unsurlar oldukları, ancak bu şekilde yapılan başvurularda genelde marka ile koruma altına alınmak istenilen unsurun “çatı” marka değil bu markanın yanına eklenen ayırt edici sözcük ya da şekil unsurlarını olduğu, bu bakımdan çatı markanın ve bu marka yanında yer alan işaretin, bütün içerisindeki konumu, ek ibarenin ayırt edici olup olmadığı gibi unsurların her somut olayda ayrı ayrı ele alınarak değerlendirmede bulunulması gerektiği aşikardır. Zira kimi zaman çatı markaların bütün içerisindeki konumları veya nitelikleri nedeniyle arka planda kalıp benzerlik değerlendirmesinde ikincil önem gösterdiği, kimi zaman ise diğer tüm unsurlarla aynı öneme sahip oldukları yönünde değerlendirmelerde bulunulması mümkündür.
Bu anlamda çatı marka ile birlikte yapılan başvurularda, başvuruda yer alan çatı markanın haricinde kalan unsurların ayırt edici niteliğinin bulunması durumunda markada aslen korunmak istenilen ibarelerin çatı marka değil bu ek unsurlar olacağı aşikardır. Dolayısıyla bu ek unsurların, daha önceki tarihli bir markanın da asıl unsuru konumunda bulunması halinde, çatı marka tanınmış dahi olsa, tüketicinin karşılaştırılan işaretler arasında iktisadi – idari anlamda bir ilişki kurulması kaçınılmaz olacağı kabul edilmektedir.
“…” şeklindeki markada aslen koruma altına alınmak istenilen unsurun “…” ibaresi olduğu noktasında bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bu çerçevede tespiti gereken husus taraf markalarında yer alan “…” ibaresinin işaretler arasında görsel, işitsel ve kavramsal unsurların bütünü açısından ilgili tüketici kitlesi nezdinde ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali ortaya koyacak bir benzerlik yaratıp yaratmayacağıdır.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Zira önceki markanın tek ve baskın unsurunun, bir bütün olarak sonraki markada da yer alması halinde, işaretlerin kısmen aynı oldukları ve ilgili tüketicide bu doğrultuda bir etki bırakacağı kabul edilmektedir. Keza yine bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.
Dava konusu marka yukarıda da değinildiği üzere yalnızca “…” kelimesinden oluşmakta olup başkaca hiçbir ek kelime, şekil veya görsel mizanpaj taşımamaktadır. Davacı yana ait marka ise “…” şeklinde oluşturulmuş bir markadır. Taraf markalarının birebir aynı ya da benzerlik düzeyi yüksek mal ve hizmetleri kapsadıkları bir durumda, tüketicinin taraf markaları ile aynı satış kanallarında karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemel olacaktır. Tüketicinin daha evvelden davacı yana ait “…” markasını deneyimlediği bir durumda ve yine “…” markasının, davacı yana ait bir çatı marka oluşu gözetildiğinde, tüketicinin daha sonraki bir zamanda tek başına “…” ibaresinden oluşan dava konusu marka ile karşı karşıya kaldığında, tüketici algısının yönlendirecek başkaca hiçbir ek ayırt edici unsurun mevcut olmadığı bu markayı da, evvelden bildiği davacı markası olarak algılama, davacının çatı/lider markası olan “…” ibaresini kullanmaksızın oluşturduğu yeni bir işaret olarak yorumlama ihtimali son derece kuvvetli olacaktır.
Bu noktada “…” ibaresinin özellikle 30. Sınıf mallar açısından ayırt edici gücünün yüksek olmaması normal şartlarda iltibas değerlendirmesi açısından önemli bir değerlendirme kriteri olmakla birlikte, somut olayda dava konusu sonraki markada hiçbir ek ayırt edici unsur yer almadığından, markanın tek asli unsuru “…” kelimesi olduğundan ve bu kelimenin daha evvel davacı yanca tescil edilmiş “…” markasındaki aslen korunan unsur olduğu gözetildiğinde, artık işaretler arasında görsel, işitsel ve kavramsal açıdan oluşan yüksek düzeyli benzerlik halinde “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin zayıf olup olmasının bir önemi kalmayacaktır. Zira ortalama bir tüketicinin bu iki markayı birbirinden ayırt etmesini sağlayacak ve somut olarak birbirlerinden uzaklaştıracak yeterli düzeyde farklılık somut olayda meydana gelmemiştir.
Başka bir ifadeyle daha evvel, önceden beri tescilli bir şekilde kullanıldığı anlaşılan davacı markalarını görmüş, davacı markalarının tescilli olduğu mallardan yararlanmış bir tüketicinin, işbu dava konusu sonraki markayı da birebir aynı emtialarda gördüğünde, önceki deneyimlediği marka ile arasında iktisadi – idari bir bağ bulunduğu yanılgısına düşme ihtimali kaçınılmaz olacaktır. Zira tüketicinin, iki markayı her durumda yan yana görme ihtimali bulunmadığından önceki markanın zihninde bıraktığı görsel algının kendisini yönlendirmesi ile sonraki marka ile önceki marka arasında ilişki kurması muhtemeldir. Nitekim  ilgili tüketici, söz konusu markalar arasındaki belirli farkları algılamaya muktedir olsa bile, yukarıda anılanlar ışığında ve markaların kapsamındaki malların ayniyeti karşısında, markalar arasında ciddi bir bağlantı kurma olasılığı bulunmaktadır. Zira her iki markada da “…” ibaresi ortak unsur olup bu durum işaretler arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlikleri şüphesiz yaratmaktadır.
Neticesinde taraf markalarının 30.sınıf emtiaları birebir kapsadıkları, 35. Sınıf hizmetler açısından da benzerlik taşıdıkları gözetildiğinde, emtialar arasındaki bu yakınlık düzeyinde işaretlerin birbirlerinden daha somut bir şekilde uzaklaşmış olmalarının gerektiği, halbuki uyuşmazlık kapsamında karşılaştırılan markaların bu kriteri sağlamaktan oldukça uzak ve benzerlik düzeyleri son derece yüksek işaretlerden oluştuğu, dava konusu markanın hiçbir ayırt edici ek unsura sahip olmaksızın, davacı markasında çatı marka dışında korunan tek unsur olan “…” ibaresi ile tescil edilmek istenildiği, bu durumun ilgili tüketici kitlesi nezdinde dahi markaların birbirleri ile ilişkilendirilme ihtimali sonucunu doğuracağı, tüketicinin aynı satış kanalları ile aynı raflarda, aynı dolaplarda, yan yana satılma ihtimali bulunan bu markaları birbirleri ile ilişkilendirmesinin kaçınılmaz olacağı, bu durumun ise tüketicinin iki marka arasında iktisadi ya da idari bir bağlantı olduğu yanılgısına kapılmasına neden olabileceği, karıştırılma ihtimalinin temelinde, makul orandaki ortalama tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurmasının yeterli olduğu, ürünlerin tüketiciye sunulma yöntemleri aynı /benzer olan ve hızlı bir karar verme süreci ile satın alma tercihine konu edilecek taraf markaları açısından benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin mevcut olacağı,
DAVACININ GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİALARI;
Mevzuatımızda yer alan düzenlemeler uyarınca başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilmekte veya tescil edilmiş ise hükümsüz kılınabilmektedir.
Burada söz konusu olan; tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ayırt edici nitelikteki herhangi bir işarettir. Dolayısıyla bu kullanıma dayalı üstün bir hakkın varlığı, işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasına bağlıdır. Ticaret sırasında kullanma, marka hukukuna özgü kullanma suretiyle gerçekleşir.
Bu nedenle tescilsiz kullanım ile kast edilen husus, öncelik hakkının işareti ilk defa alelade bir şekilde kullanan kişiye ait olması demek değildir. Başka bir ifadeyle mevzuat anlamında aranan ayırt edicilik, markasal etki doğurmayan veya oldukça sınırlı bir kitle için doğuran kullanımlar değil, tescilsiz işaretin ticari alanda kullanılması suretiyle, ilgili piyasada en azından belli bir oranda bilinir hale gelmesi ve o işareti ihdas edenle birlikte tanınır olması biçiminde anlaşılmalıdır. Ancak buradaki bilinir/maruf olma durumu ile tanınmışlık olgusu karıştırılmamalıdır. İlk kullanma suretiyle marka hakkının doğumunu sağlayan ve bu nedenle markasal etki doğuracak şekilde bir bilinirlik, markanın üzerine konulduğu emtianın hitap ettiği alıcı kitlesi tarafından tanınmaya başlamış olması, belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinmesi biçiminde anlaşılmalıdır.13Bir diğer ifadeyle, tescilsiz işaretin belirli bir çevre veya piyasa ile sınırlı bir bilinirlik düzeyine erişmesi, maddenin sağladığı korumadan istifade için yeterli görülmelidir.
Bunun yanı sıra bu kapsamda sağlanacak koruma sadece tanıtımın yapıldığı mal veya hizmetler ve bu mal veya hizmetlerle yüksek düzeyde benzerlik gösteren mal veya hizmetler ile sınırlı olacaktır. Aksi halde, yani başka mal ve hizmetler yönünden de üstün hak sağlanması halinde, marka tescilinin bir anlam ve önemi kalmayacak, bir nevi tescilsiz bir işarete çok tanınmış bir marka statüsü sağlanması söz konusu olacaktır.
Bu genel ilkeler çerçevesinde davacı yanın işlem dosyasına sunduğu deliller incelendiğinde “…” ibaresine yönelik delillerin 29.11.2018 tarihli bir adet fatura, 2014 tarihli olduğu belirtilen bir adet katalog sayfasından ibaret olduğu, sunulan bu iki adetle sınırlı delilin davacı yanın “…” ibaresi üzerinde fiili kullanım ile hak elde ettiği yönünde yorumda bulunulması için yeterli olmadığı, hükümsüzlük talepli dava dosyasına ise anılan delillere ek olarak … tarihli faturaları sunduğu (sunulan sair faturalar, dava konusu markanın başvuru tarihinden sonraki tarihli olduğundan dikkate alınmamıştır), davacının mezkur kullanımlarının …+ŞEKİL şeklinde olduğunu gösterir kullanım örnekleri sunduğu görülmektedir. Faturalarda açık bir şekilde “…” ibaresinin markasal mahiyette kullanımlara konu edildiği, fatura içeriklerinden çok sayıda ürün satışı yapıldığının anlaşılabildiği, dolayısıyla hükümsüzlük talebi açısından sunulan delillerden davacının fiili kullanım ile de “…” ibaresi üzerinde ve “gofret” ürünlerinde üstün hakkının mevcut olduğu, hatta bu fiili kullanımlarında “…” ibaresini doğrudan ön plana çıkartarak gerçekleştirdiğinin de anlaşılmakta olduğu, ancak davacı yanın … markasının hali hazırda 30. Sınıfta … sayısı ile zaten tescilli olması nedeniyle, bu üstün hakkın davacı lehine ek bir koruma sağlamayacağı, zira taraf markalarının 30. Sınıftaki “gofret” ürünleri açısından zaten benzer görüldükleri,

TANINMIŞLIK DÜZEYİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRMELER
Somut olayda davacının işlem dosyasına “…” markasına ilişkin tanınmışlık iddialarını destekler olarak sunduğu delillerin, markanın olağan kullanımına yönelik bir kısım deliller ve ayrıca doğrudan ve tek başına “…” çatı markasını taşıyan sair kullanımlara yönelik olduğu, dolayısıyla somut olayda 6/5 maddesinin koşullarının meydana geldiğinden bahsedilemeyeceği,
KÖTÜNİYET İDDİALARI;
Türk hukukunda kötü niyet; “bilerek ve haksız bir avantaj kazanmak veya başkalarına zarar vermek amacıyla genel olarak kabul edilmiş ahlaki davranışların ve dürüst ticaret ilkelerinin dışında davranmak” olarak tanımlanmıştır. Buna göre bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumamaktadır.
Nitekim sınai mülkiyet haklarına özgü yürürlükte düzenleme uyarınca da kötü niyetle yapılan marka başvuruları da itiraz üzerine reddedilebileceği gibi tescilli bir markanın da kötü niyetli tescil iddiasına dayalı hükümsüzlüğü talep olunabilecektir.
Buna göre bir marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olarak değerlendirebilmesi için, başvuru anında, markanın amacı ve temel işlevi dışında bir amaçla kullanılmak istenildiğinin ispatlanması gerekmektedir. Dolayısıyla kötü niyetin kabulü için, marka için başvuruda bulunan kişi, markanın temel işlevleri olan ürünün işletmeye aidiyetini sağlama ve diğer ürünler karşısında ayırt edicilik sağlama fonksiyonu dışında bir amaçla veya marka üzerindeki gerçek hak sahibinin markadan yararlanmasını engellemek veya markanın ün ve şöhretinden yararlanmak suretiyle haksız çıkar edinme gibi bir amaçla hareket etmelidir.
Somut olayda davacı yanın kötü niyet iddiasının temelini taraf markaları arasındaki benzerlik iddiası oluşturduğu ve salt benzerlik iddiasının tek başına kötü niyet olarak değerlendirilemeyeceği,
Netice itibariyle;
Dava konusu 2020/33595 sayılı marka başvurusu kapsamında yer alan 30 ve 35. Sınıftaki mal ve hizmetlerin, davacı yana ait … sayılı marka kapsamında yer alan mallar ile aynı ya da benzer olduğu,
Taraf markalarında ortak unsur olan “…” ibaresinin dava konusu başvurunun kendisini oluşturduğu, davacının önceki tarihli markasında ise “…” çatı markası yanında yer alan tek unsur olarak kullanıldığı, işaretler arasında bütünsel algılar itibariyle karıştırılma ihtimaline yol açabilecek bir benzerlik halinin mevcut olabileceği,
Davacının işlem dosyasına dayanak yaptığı sair markaların hiçbirinin, dava konusu marka ile benzerlik taşımadığı,
Davacının işlem dosyasına gerçek hak sahipliği iddialarını destekler yeterli delil sunmadığı, hükümsüzlük talepli dava dosyasına sunulan delillerden ise davacı yanın “…” ibaresi üzerinde ve “gofret” emtiasında üstün hakkının mevcut olduğu, ancak davacının “…” markasının hali hazırda 30. Sınıfta zaten tescilli olması nedeniyle, bu üstün hakkın davacı lehine ek bir koruma sağlamayacağı, zira taraf markalarının 30. Sınıftaki “gofret” ürünleri açısından zaten benzer görüldükleri,
Davacı yan markalarının tanınmış olduğu yönünde bir kanaate varılamadığı,
Başvurunun kötü niyetle gerçekleştirildiğinin ispatlanamadığı sonuçlarına ulaşılmış ve açılan davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın kabulüne,
TÜRKPATENT YİDK’nın 22.04.2021 tarih … sayılı kararının tescile konu tüm mal ve hizmetler yönünden iptaline,
Davaya konu markanın (2020/33595) tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine,
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 51/4.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip resen Türk Patent’e gönderilmesine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 59,30.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilâm harcının davalılardan alınarak hazineye irad kaydına,
Davacı kendisini vekille temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü yazılı 2.467,66.-TL

yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı kurum ile diğer davalı vekilinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.24.02.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır

MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 127,10.-TL
Bilirkişi Ücreti :2.250,00.-TL
P.P : 108,83.-TL
TOPLAM :2.467,66.-TL