Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. … 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
…
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA
ESAS NO : 2021/155
KARAR NO : 2022/136
HAKİM : … …
KATİP : … …
DAVA : Marka Hakkına Tecavüz Nedeniyle Tazminat
DAVA TARİHİ : 02/06/2021
KARAR TARİHİ : 14/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/04/2022
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan Marka Hakkına Tecavüz Nedeniyle Tazminat istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkili … Halı Mob. Dayanıklı Tük. Malları İnş. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti. tarafından “…” ismi ve markasının, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından ilk olarak 2011/101843 başvuru numarası ile 30.11.2011 tarihinde tescil edildiğini, 16.06.2020 tarihi itibari ile 2020/63924 marka numarası ile 10 yıl süre ile yenilendiğinden müvekkilinin ilgili marka üzerindeki haklarının halen devam ettiğini, yaklaşık 15 yıldan bu yana … ilinde 4 farklı semtte bulunan mağazaları ile sözü geçen markasını kullanmakta olduğunu, özellikle mobilya ve ev eşyası sektöründe … merkezli olmak üzere tüm Türkiye genelinde hitap ettiği müşteri çevresinde tanınmışlık ve güvenilirlik sahibi olduğunu, davalının… Pursaklar/…” adresinde ve … adreslerinde faaliyet gösteren mağazaları bulunduğunu, müvekkilince haksız kullanımın sağlandığı mağazalar olarak tespit edildiğini, sayılan adresler dışında da hizmet sağlanan mağazalarının olduğunu, adresleri belirtilen mağazalarda müvekkilinin tescilli markasının ayırt edilemeyecek oranda benzerini haksız ve hukuka aykırı olarak, müvekkili ile aynı hizmet sektöründe kullanmakta olduğunu, müvekkilinin yıllarca emek vererek aşama aşama kurduğu ve belli bir standarda eriştirmiş olduğu markasının ününden ve müşteri çevresinden faydalandığını, müvekkilinin markasının tescil belgesinden görüleceği üzere “…” olarak tescil edildiğini, davalı tarafından ise adreslerde bulunan mağaza tabelalarında müvekkili markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer bir tabela kullanıldığını, tabelanın bulunduğu mağaza içeriğinde sunulan hizmetin müvekkilinin de ticari işletmesinde bulundurduğu aynı ürün ve hizmet sınıfı içerisinde olduğunu, davalının, müvekkili markasını, müvekkilinin oluşturduğu müşteri kitlesinden yararlanma ve bu şekilde kar elde etme amaçlı saiklerle hareket ettiğini, müvekkili markasını hiçbir haklı sebep göstermeksizin kullanarak müvekkilinin marka hakkına tecavüzün öncelikle tespitini, yapılacak tespitin akabinde kanuni düzenlemeler de dikkate alınarak davalının müvekkili markasını haksız olarak kullanımının yasaklanmasını ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, neticede müvekkilinin uğramış olduğu zararların davalıdan tahsili ile, maddi tazminatın değerlendirilmesinde davalının eylemi sonucunda müvekkilinin uğradığı zarar, kar kaybı, ileriye dönük elde edilecek faydalardaki azalmaların talep edilmesi zaruretinin doğduğunu beyan ederek müvekkili markasına vaki tecavüzün, öncelikle “Belediye Cad. No:6 Pursaklar/…” adresinde ve “Fatih Cad. No: 20 Keçiören/…” adreslerinde tespitini ve akabinde öncelikle dava sürecinde ihtiyaten ve neticede tamamen menine, müvekkilinin uğramış olduğu zararlara karşılık şimdilik, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydı ile, 100.00.-TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesine özetle; müvekkilinin 20 yıldır “… Mobilya” ticaret unvanı ile …’da ticaret yaptığını, perakende mobilya işi ile iştigal ettiğini, müvekkilinin 20 yıl önceki resmi kayıtlarına ulaşıldığında sunulacağını, müvekkilinin 25.10.2010 tarihinde “… Mobilya” ticaret unvanı ile tescilini gösterir resmi kayıtlarını sunduklarını, 20 yıldır Keçiören ve Hasköy semtlerinde ticaret yaptığını, müvekkilinin davacı marka tescil işleminden yaklaşık 10 yıl önceden beri “… Mobilya” ticaret unvanını kullandığını, kullandığı unvanı da davacıdan önceki tarihte ticaret unvanı olarak tescil ettirdiğini, bu nedenle ticaret unvanını evveliyatla kullanan müvekkilinin işleminin hukuka uygun olduğunu, davacı şirketin iddia edilen ilk tescil işleminden sonra müvekkilinin ticaret unvanı kullanımına 10 yıl sessiz kalarak kullanıma muvafakat ettiğini, müvekkilinin …’da “… Mobilya” olarak tanınmış bir ticari işletme olduğunu, müvekkilinin Keçiören ve Hasköy bölgesinde bugüne değin 4 adet işyeri işlettiğini, bunlardan en büyük ve en tanınmışının ise … ” adresinde yer alan depo ve teşhir alanı toplamı 8.000,00m2 olan ve …’nın en büyük 10 mobilya mağazasından biri olan işyeri olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalı arasındaki uyuşmazlık,davacının marka hakkına davalı tarafından tecavüz edilip edilmediği, tecavüz var ise davacının tazminat alacağının doğup doğmadığı, miktarının ne olabileceği noktalarında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER;
Marka Hakkına Tecavüz Kavramı;
Üstün bir hakka dayalı olarak marka sahibi, tecavüzlere karşı markasını koruyabilmek için çeşitli imkânlardan yararlanabilir. Tecavüz fiilinin türü ve zamanına göre değişebilecek olan önlemler veya yaptırımlar sadece tescilli markalar açısından 6769 s. SMK’da düzenlenmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki tecavüz, bir haksız fiildir. Tecavüzün varlığı için 6769 s. SMK’da belirtilen eylemin gerçekleşmiş olması ve somut olayda hukuka uygunluk sebeplerinden birinin mevcut bulunmaması gereklidir.
Diğer taraftan, 6769 s. SMK uyarınca, marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremeyeceği düzenlenmiştir. Kısacası tescilli marka kullanımı tek başına marka hakkına tecavüz iddiasına karşı hukuka uygun nedeni olarak sayılmamaktadır.
Tescilli bir markanın, sahibinin izni olmaksızın kullanılması veya o markayı taşıyan mal ve hizmetlerin, tecavüzün bilinmesine rağmen pazarlanması, stoklanması, satış için teklif edilmesi, ihracı, ithali ya da tecavüzün bilinmesine rağmen o malların nereden sağlandığının bildirilmesinden kaçınılması, tecavüz olarak tanımlanmıştır.
Davalının Eylemli Kullanımları
Davalının, perakendecilik işi ile uğraştığı, mobilya, yatak, küçük ev aletleri, beyaz eşya, ev tekstili ve zücaciye ürünlerinin satışını yaptığı anlaşılmıştır. Davalının eylemli kullanımlarının, uluslararası NİCE sınıflandırmasının 35. sınıfında yer alan perakendecilik hizmeti içinde yer aldığı,
Davacının … ibareli 37. Sınıf mal ve hizmetleri içeren 2011/101843 sayılı ve yine … ibareli 20 ve 35 sınıf mal ve hizmetleri içeren 2020/63924 sayılı markaların sahibi olduğu anlaşılmıştır.
Taraf Markaları Mal ve Hizmet Karşılaştırması
Davalının eylemli kullanımlarının, mobilya, yatak, küçük ev aletleri, beyaz eşya, ev tekstili ve zücaciye ürünlerinin satışını kapsamaktadır.
Davalının eylemli kullanımları açısından yapılan karşılaştırmada, davacı yanın 2011 101843 sayılı markasının tescilli mal ve hizmetleri kapsamında aynı veya benzer mal ve hizmetlere rastlanmadığı, …sayılı marka açısından ise kullanım amaçları, işlevleri ve birbirleri ile olan ilişkileri (alternatif veya tamamlayıcı olması) bakımından yapılan değerlendirmede, markasal kullanımının aynı / aynı tür ve / veya benzer malları / hizmetleri içerdiği,
Somut olayda, çekişmeli olan sınıf mobilya, ev ürünlerinin satışı ile ilgili olduğu, birden fazla sektörü içerdiği, yapılan değerlendirmede de söz konusu mal ve hizmetler açısından bu mal ve hizmetlerin alıcılarının belli bir oranda dikkat seviyesine sahip, bilinçli tüketiciler olduğu kabul edilmiştir. Fakat dikkat edilmesi gereken husus ise marka hukukunda karıştırılma ihtimalinin varlığı, 6769 s. SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca, “halk” nezdinde olmalıdır. Bir markanın diğer marka ile karıştırılma ya da iki marka arasında ilişki bulunduğu ihtimali, malın hitap ettiği uzman ya da satıcı nezdinde değil, halk nezdinde araştırılmalıdır. Dolayısıyla, markaların hitap ettiği tüketici ya da kullanıcı dikkate alınmak suretiyle, markaların bu kişiler nezdinde karıştırılıp karıştırılmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. Yasada geçen “halk” tabiri amaca uygun şekilde “markayı taşıyan ürünlerin nihai tüketici kitlesi” olarak anlaşılmalıdır”. Benzerlikte görüşüne başvurulacak kişi markalı ürünün yöneldiği hedef kitleye mensup/makul derecede bilgilendirilmiş, makul derecede dikkatli ve makul derecede ihtiyatla değerlendirme yeteneğine sahip kişinin değerlendirmesidir.
Davalının Eylemli Markasal Kullanım Karşılaştırılması;
Davalı şahsın tespit edilen kullanımları ile davacı yan markaları değerlendirildiğinde;
Burada karşılaştırmada dikkate alınması gereken, davacının iddiası karşısında, davalının eylemli kullanımıdır. Davalının eylemli kullanımı ile birlikte karşılaştırılacak olan husus, davacı yanın tescilli markaları olacaktır. Her ne kadar davacı yanın 2011 101843 sayılı markası ile aynı / benzer mal ve hizmetler tespit edilmemişse de işaretlerin benzerliği açısından inceleme kapsamına alınmıştır.
Markalar karşılaştırıldığında, eylemli kullanımda “… mobilya” / “…” ibaresinin belli bir figüratif özellik içerisinde kullanıldığı, bazı kullanımlarda şekil unsurun da yer aldığı, ön plana çıkan ibarenin “…” olduğu, davacı yanın markalarında da ortak kelime unsurunun “…” ibaresi olduğu, ibarenin Türkçe olduğu, “erdem” ibaresinin ahlakın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet, insanın ruhsal olgunluğu anlamlarına geldiği, çoğul eki getirilmek sureti ile “…” ibaresinin türetildiği, taraf markalarında ortak olan unsurun okunuşlarının da aynı olduğu, görsel olarak ise davalı yanın farklı kullanımlarının olduğu, bunların içerisinde “erdem” ibaresinin ön planda olduğu, tabela ve kartvizitlerinde siyah zemin üzerine beyaz tonlarda iki ayrı satıra gelecek şekilde yerleştirilmiş marka kompozisyonun kullanıldığı, broşürlerde ise “… mobilya” ve “…” ibarelerinin yer aldığı, davacı yanın markalarının ise benzer nitelikte, aynı yazı karakteri ile ilki kırmızı zemin üzerine beyaz tonlarda, ikincisi beyaz zemin üzerine kırmızı tonlarda “…” ibaresinden oluştuğu, markaların anlamsal ve fonetik açıdan okunuşlarının benzer olduğu, görsel olarak yapılan karşılaştırmada kullanılan “…” ibaresini öne çıkaracak kullanımları birlikte değerlendirilmiş, bir bütün olarak yapılan karşılaştırmada, benzer ibarelerin ve kullanımların bütüne olan etkileri dikkate alındığında; taraf markaları / markasal kullanımları arasında görsel, işitsel ve anlamsal açıdan yüksek düzeyde benzerlik bulunduğu kanaatine ulaşılmıştır. Taraf markaları arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunduğu, davalı kullanımlarının, davacı yanın benzer mal ve hizmetler içeren …sayılı markası benzer olduğu kabul edilmiştir. Fakat, davacı yanın 2011 101843 sayılı markası açısından, yukarıda bölümde tespit edildiği üzere aynı / aynı tür ve / veya benzer malları / hizmetler yer almamakla söz konusu marka hakkına tecavüz eyleminin gerçeklemediği,
Davacı markası ile davalıların yanın eylemli kullanımının görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzer olması, markaların bütünsel algısı bakımından ilgili tüketici nezdinde ilişkilendirilme tehlikesini gündeme getirmektedir. Bu bağlamda markaların aynı/aynı tür veya benzer mal veya hizmetlerde kullanılmaları halinde halkın bu markalar arasında bağlantı kurması mümkündür. Davalının eylemli kullanımını gören bir tüketici, bu markayı, davacının “…” esas unsurlu/ibareli markasının serisi, alt markası yahut yeni bir versiyonu sanabileceği mütalaa edilmektedir. Tüketiciler bu bağlamda davacının, davalıya yeni bir marka türetme hakkı tanıdığını (davalılara bir hak ve/veya lisans verdiğini) ya da davalının davacının “…” markalı ürün yelpazesine katıldığını düşünebilirler.
Davalı Yanın Eskiye Dayalı Kullanımı Değerlendirmesi;
Somut olayda davalı, davacı marka tescillerinden çok daha önce “… mobilya” markasını işyeri unvanı olarak kullandığını, dolayısıyla “… mobilya” ibaresi üzerinde üstün ve öncelikli hak sahibi olduğunu ileri sürmektedir.
Davalının ilk olarak 25.10.2010 tarihinde, “… Mobilya” unvanı altında mobilya satıcılığı meslek dalı altında kayıt yaptırdığının görüldüğü, 30.12.2013 tarihli Mesleki Faaliyet Belgesi’nde “… Mobilya” iş yeri unvanı adı altında 02.11.2010 tarihinde odaya kayıt olduğunu, NACE kodu 47.59.03 – Belirli bir mala tahsis edilmiş mağazalarda ev mobilyalarının ve aksesuarlarının perakende ticareti (baza, somya, koryola dahil; hasır ve sepetçi söğüdü gibi malzemelerden olanlar hariç) ve 46.38.04 – Un, nişasta, makarna, şehriye vb. ürünler ile hazır gıdaların (et/sebze suları, hazır çorbalar vb.) toptan ticareti (ekmek mayası, kuru maya vb. dahi) kaydının yer aldığı, 14.07.2011 tarihli Taşıt Kartı örneğinde “… Mobilya” ibaresinin yer aldığı, Belediye ruhsatında da “… Mobilya” unvanlı işyerinin 25.09.2012 tarihinde ruhsat aldığı,
Her ne kadar davacı ilk markasını 18.12.2012 tarihinde tescil ettirmiş olsa da, söz konusu markanın tescilli sınıfları ile davalının eylemli kullanımları birbirleri ile örtüşmediği tespitine yukarıda yer verilmiştir. Davacının diğer markasının başvuru tarihi 16.06.2020, tescil tarihi ise 08.10.2020 olup, davalının “… mobilya” ibaresini kullanımından çok sonraya aittir. Yine davacı, söz konusu markasını 15 yıldır …’da 4 ayrı semtte bulunan mağazalarında kullandığı
Doktrinde ve Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere; tescilli bir markayı tescilden önce kullanan ve bu marka üzerindeki tescilsiz kullanım nedeniyle üstün hak elde eden kimsenin kullanımı sonradan başkası adına tescil ettirilen markaya tecavüz oluşturmamaktadır. Yargıtay 11. HD’nin yerleşik prensibine göre, eskiye dayalı kullanım nedeniyle marka üzerinde hak elde eden kişinin marka tescili bulunmasa ve markayı bir şekilde tescil ettiren kimsenin markasının hükümsüzlüğü için dava açılmamış olsa bile bu durumun ispat edilmesi halinde tecavüzün söz konusu olmayacağı kabul edilmektedir6. Yargıtay … , 2013/13243 E. Ve … . Sayılı kararında; “Dava, davacının markalarına tecavüz edildiği iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı uyuşmazlık konusu ibareyi 1998 yılından itibaren markasal olarak kullandığını savunmuş ve bu hususta faturalara dayanmıştır. Kural olarak marka hakkı bir işareti ilk kez oluşturup kullanan kişiye aittir. Bu husus, öğretide ve uygulamada gerçek hak sahipliği olarak tanımlanmış olup, 556 sayılı KHK’nin hükümlerinde de aynı ilke yer almıştır. Önceye dayalı hak sahibi olan kişi, markanın tesciline itiraz etmemiş ve yapılan tescil aleyhine hükümsüzlük davası açmamış olsa bile, tescilli marka hakkı sahibi, bu işareti önceden beri marka veya sair bir tanıtma işareti olarak kullanan kişiyi, bu tanıtma işaretini önceki kapsamı ile kullanmaktan men edemez. Diğer bir deyişle; tescilli marka sahibi daha sonra bu öncelik hakkı bulunan kişiye karşı dava açarak onu bu işareti kullanmaktan men edemez. (556 sayılı KHK 8/III.mad.) (Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Doç. Dr. Sami KARAHAN. Sayfa.110.vd.). Bu durumda davalının eskiye dayalı kullanım ve uzun süreli sessiz kalma nedeniyle hak kaybına ilişkin savunmasının yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde tartışılarak hâsıl olacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, mahkemece tescilli marka hakkının varlığından bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” denilerek, tescilli marka sahibinin “tecavüz” iddiasıyla gerçek hak sahibinin kullanımını engelleyemeyeceğine hükmedilmiştir.
Davalının “… mobilya” markasal kullanımının davacının marka tescilinden çok önce başladığı, bu nedenle, her ne kadar taraf markaları benzer kabul edilmişse de, 6769 sayılı SMK m. 7 ve 29 hükümleri kapsamında davacının marka haklarına yönelik bir ihlal oluşturmadığı, davacının, tescilli markasına dayanarak davalının kullanımlarını engelleyemeyeceği,
Diğer taraftan; Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun 89/104 sayılı yönergesi, kesintisiz 5 yıl süre ile bir marka sahibinin kendi markasının başkası tarafından, bilgisi dahilinde kullanılmasına ses çıkarmaması halinde marka sahibinin artık hükümsüzlük davası açamayacağını ve söz konusu kullanmayı önleyemeyeceğini öngörmektedir. “Kullanıma”, sessiz kalmaktan, yani zımni bir izinden bahsedilmektedir. SMK’nun 29. maddesinde “Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.” marka hakkına tecavüz olarak değerlendirmektedir. Bu kapsamda kullanıma sessiz kalma yani zımnen izin verme halinde, marka hakkına tecavüzünden söz edilemeyeceği değerlendirilmektedir. SMK öncesinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’de “sessiz kalma yoluyla hak kaybı” müessesesi düzenlenmemiş olup, işbu KHK döneminde bu husus Yargıtay içtihatları ile özellikle marka hukuku alanında gerek hükümsüzlük ve gerekse ihlal davaları yönünden geniş bir uygulama alanı bulmuştur.
Bir uyuşmazlıkta sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşmesi bakımından doktrin ve Yargıtay içtihatlarıyla belirlenen bazı koşulların (kriterlerin) bir arada bulunması gerekir. Bu koşulların bir veya bir kaçının bulunmaması halinde sessiz kalmayla hak kaybının oluşmadığı kabul edilir. İhlal davalarında sessiz kalmayla hak kaybı için özel bir düzenleme bulunmadığından, Medeni Kanun m.2 hükmünde belirlenen (esnek) koşullar çerçevesinde bir değerlendirme yapılmalıdır. Dolayısıyla, marka hükümsüzlüğü davalarında öngörülen 5 yıllık sessiz kalma süresi şartının, ihlal davalarında katı bir şekilde uygulanması aranmamaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 14.02.2019 tarih, 2017/1790 E. ve 2019/1209 K. sayılı emsal kararında; “Uzun süreli sessiz kalma suretiyle hak kaybı, TTK’da düzenlenmiş değildir. Bu durum Dairemiz uygulaması ile hukukumuza yerleşmiş olup, yasal dayanağı da TMK’nın 2. maddesidir. Sessiz kalma yolu ile hak kaybının oluşması için öncelik hakkı sahibinin kullanımdan haberdar olması gerekmekte ise de sessiz kalmanın kaç yıl sonra hak kaybına yol açacağı ile ilgili kesin bir süre vermek mümkün değildir. Burada önemli olan öncelik hakkı sahibinin sonraki kullanıma bir süre katlanmış olmasıdır. Bu itibarla bu sürenin belirlenmesinde somut olayın özelliklerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu sürenin belirlenmesinde de esas alınacak olan dürüstlük kuralıdır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilirken, öncelik hakkının sahibinin sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduktan sonra izlediği yol ve sergilediği tavır önemlidir. Bu durumda, …’ün ticaret unvanı kullanımının başlangıcı nazara alındığında somut olayda sessiz kalma yoluyla hak kaybı şartlarının mevcut olduğu kabul edilerek bir karar verilmesi gerekirken tacirin maddi olamayan mal varlıkları olan ticaret unvanı ve markaların seçilmelerinin, tescillerinin, korunmalarının, kullanılmalarının ve kullanım amaçlarının birbirlerinden farklılık arz ettiği nazara alınmaksızın …’ün “Gölcükler” markasını kötü niyetli olarak tescil ettirdiği ve tescilden sonra Gölcükler Tekstil Halı ve Mobilya San ve Tic. Ltd. Şti aleyhine haksız ve kötü niyetli olarak marka hakkına tecavüz davası açarak asıl hak sahibi olan Gölcükler Tekstil Halı ve Mobilya San ve Tic. Ltd. Şirketinin Gölcükler Halı markasını kullanmasını engellemeye çalışması nedeniyle, artık geçmişte susma hakkının kullanılmasının …’e kazanılmış hak vermeyeceği, sessiz kalan davacının ünvan terkinini isteme hakkının mevcut olduğu, bu durumun TMK.nın 2. maddesine aykırılık da teşkil etmediği sonucuna varılarak birleşen davada ünvan terkini davasının kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.” Şeklindedir. Bu karardan da görüleceği üzere, sessiz kalma yolu ile hak kaybı için Yüksek Mahkeme tarafından AT Yönergesinin öngördüğü gibi 5 yıllık kesin bir süre öngörülmemiştir. Doktrinde, Türk Hukukunda somut olayın özellikleri dikkate alınarak daha kısa veya daha uzun sürede hakkın yitirildiği sonucuna varılabileceği ifade edilmektedir. Marka hakkı sahibi, markasının bir başkası tarafından kullanıldığını biliyorsa ve bunu bilmesine rağmen Medeni Kanunun m. 2 çerçevesinde “makul” olarak kabul edilebilecek süreden daha uzun bir süre bu kullanıma katlanmışsa ve karşı taraf bu markayı kullanırken iyi niyetli ise, davacının sessiz kaldığı ve artık markanın kullanımına karşı çıkamayacağı kabul edilmelidir.
Ayrıca, sessiz kalma yoluyla hak kaybı uygulamasında sadece marka sahibinin makul süre içerisinde dava açmaması değil aynı zamanda işareti kullanan kişinin iyiniyetli olması da önemlidir. Zira sadece iyi niyetli bir şekilde markayı kullanan kişinin, karşı tarafın sessiz kalması dolayısıyla hak kazanması mümkündür. Eğer markayı kullanan kişi iyi niyetli olarak değerlendirilemezse, karşı tarafın sessiz kalmasına rağmen hak iktisap edemeyecektir.
Her ne kadar dosya kapsamında davacı bu yönde bir delil sunmamış olsa da, davalı gibi davacının da 10 yıldan fazla bir süre aynı sektör içerisinde birlikte, …’da faaliyet gösterdikleri, davacının da, davalı yanın da süreç içerisinde çeşitli şubeler açtıkları, davacının bu süre içerisinde, davalının kullanımlarından haberdar olmamasının (basiretli bir tacir açısından) hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davacının, davalının faaliyetlerinden, dava tarihi olan 2021 yılında haberdar olduğu kabul edilse dahi; davalının 2010 yılından beridir kullanımının öncelik hakkı kapsamına girdiği, davalının, davacının 2011 101843 sayılı markasına tecavüz eylemini gerçekleştirmediği,
Somut olayda, davalı kullanımının, davacının …sayılı markadan doğan haklarını ihlal ettiği tespit edilmekle birlikte, davalının, eskiye dayalı kullanımları bulunduğu, davacının 2011 101843 sayılı markası açısından ise marka hakkına tecavüz eyleminin gerçekleşmediği, aksi kabul edilse dahi, davacının bu kullanıma uzun süredir sessiz kaldığı, her ne kadar SMK’nun 149. maddesi gereği; sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibinin, mahkemeden, fiilin tecavüz olup olmadığının tespitini, muhtemel tecavüzün önlenmesini, tecavüz fiillerinin durdurulmasını, tecavüzün kaldırılması ile maddi zararın tazminini isteme hakkına sahipse de; somut olayda, davalının eskiye dayalı kullanımı ile davacının uzun süre sessiz kaldığı birlikte değerlendirilmiş, davacının marka hakkına tecavüz iddiasına dayalı dava açma ve tazminat isteme taleplerinin yerinde olmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır.
Netice itibariyle,
I- Davaya esas davacı şirketin tescilli …sayılı markası ile davalı şahsın markasal kullanımının aynı / aynı tür veya benzer mal ve hizmetleri kapsadığı,
II- Davaya esas davacı şirketin tescilli … sayılı markası ile davalı şahsın markasal kullanımının aynı / aynı tür veya benzer mal ve hizmetleri kapsamadığı,
III- Her ne kadar davalı şahsın eylemli kullanımının, davacının …sayılı markası ile benzer olduğu tespit edilmişse de davalı yanın önceye dayalı kullanımlarının bulunduğu, davacı yanın dava açmakta uzun süre sessiz kaldığı birlikte değerlendirilmiş, 6769 sayılı SMK m. 7 ve 29 uyarınca davacının talepte bulunamayacağı,
IV- Davacı yanın maddi tazminat talebinde bulunamayacağı, kanaatlerine ulaşılmış açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan peşin alınan 59,30.-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalının yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde … Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.14.04.2022
Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır