Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/133 E. 2021/371 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2021/133 Esas
KARAR NO : 2021/371

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. … ….
DAVALILAR : …
VEKİLİ : AV. ……
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 06/05/2021
KARAR TARİHİ : 25/11/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/11/2021
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin “…” ibareli 03 ve 21. Sınıf mallarda tescilli markaların sahibi olduğunu, dava konusu 2019/85418 sayılı “…” ibareli başvuruya karşı itirazlarının kurum tarafından reddolunduğunu, davalı yan markasının hiçbir ayırıcı vasfının bulunmadığını, taraf markalarının aynı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzer olduklarını, müvekkili markalarının tanınır olduğunu, dava konusu markanın da müvekkilinin bu markalarının bir serisi olarak algılanacağını, müvekkilinin … markasının yanı sıra dentalux, dentaluxe gibi markalarının da bulunduğunu, müvekkili markasının açık bir şekilde dava konusu marka içerisinde de yer aldığını, bu durumun taraf markalarının ayniyet derecesinde benzer olmaları sonucunu doğurduğunu, davalının bu marka ile müvekkili markaları ile bağlantılı olduğu yönünde tüketicide algı oluşturacağını, davalı markasının bu haliyle açıkça iltibas yarattığını, markaların telaffuzlarının birebir aynı olduğunu, başvurunun kötü niyetli olduğunu, iddia ederek işbu … sayılı YİDK kararının iptali ve… sayılı başvurunun hükümsüzlüğüne karar verilmesini
talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu beyanla
davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı cevap dilekçesi ile özetle ; taraf markaların en ufak bir iltibasa mahal vermeyecek minvalde farklı olduklarını, ürünlerin pazarlandıkları yer itibariyle de farklılık arz ettiklerini, davacı ürünlerinin marketlerde satışının yapıldığını, “…” markalı ürünlerin ise yalnızca diş hekimleri tavsiyesi ile ve eczanelerden temin edilebildiğini, markaların kullanılan yazı fontu, kullanılan ambalajları vb. unsurlardan ayrıştıklarını, ürünlerinin, davacı markalarından menfaat temin edeceği iddiasının bir komedya olduğunu, başvuruları ile davacı markalarına yanaşmak isteselerdi başvurularını “…. ” şeklinde yapabileceklerini, ancak zaten böyle bir amaçları olmadığını, markalarının “tüm dişler için” anlamını uyandıracak şekilde yarattıklarını, “dent” kelimesinin “diş” anlamına geldiğini, “all” kelimesinin “bütün” anlamına geldiğini, her iki kelimenin tek bir kelimeymiş gibi yorumlanamayacağını ,aradaki “-“ işaretinin göz ardı edilemeyeceğini, davacının iddialarının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, diş ve ağız sağlığına yönelik endüstriyel mamullerde marka isimlerinin “dent” ibaresi etrafında şekillenmesinin doğal olduğunu, ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında Marka Yidk Kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
TARAF MARKALARI ARASINDA BENZERLİK VE İLTİBAS İHTİMALİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava konusu marka başvurusu ile ilgili olarak dikkate alınması gereken düzenleme uyarınca tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu,
EMTİALARIN BENZERLİĞİ
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine veya aynı hedef kitleye hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir. Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim … nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
Taraf markaları 03. Sınıftaki mallar bakımından aynı, aynı tür ya da benzer içerikte malları kapsamakla birlikte başvuruda yer alan 05. Sınıftaki ilaç, kimyasal, tıbbi içerikli ürünleri, böcek – haşerat ürünleri ve yine tıbbi içerikli dezenfektan, antiseptik vb. nitelikte ürünler bakımından ise herhangi bir ortak mal grubu kapsamadığı,
Davacının önceki markalarının ağırlıklı olarak diş ve ağız bakım ürünlerine yönelik ürünleri kapsadığı, bununla birlikte 2019/64840 ve 2017/76064 sayılı markalarının ise 03. Sınıftaki tüm alt grupları kapsayan markalar oldukları, bu haliyle taraf markalarının benzer tüketici grubuna hitap eden, benzer sektörlere yönelik, benzer ihtiyaçları karşılayan, birbiri ile doğrudan rekabet içerisinde olan, birbirleri yerine tercih edilebilir, satış, sunum ve dağıtım kanalları benzer markalar olduğu,
İŞARETLERİN BENZER OLUP OLMADIĞI DEĞERLENDİRMESİ
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. ABAD kararlarında da belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar / kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zeka ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta ise taraf markaları kapsamında benzerliği tespit olunan 03. Sınıf malların geniş bir tüketici grubuna hitap eden ürünler oldukları, özellikle kozmetik – parfümeri ürünleri açısından, tüketicinin marka bağımlılığı ve markalar/ürünler hakkında araştırma, bilgi edinme ve buna bağlı olarak tercihlerini somutlaştırma alışkanlıklarının yoğun olduğu, 03. Sınıfta yer alan sair alt grupların ise genel olarak yetişkin kimselere hitap eden temizlik ve deri, vinil, metal ve ahşap gibi ürünlerin bakımında kullanılan malzemeler oldukları, bu çerçevede tüketicinin ilgili ürünler açısından da yine makul düzeyde dikkat, özen ve seçicilik kriterine sahip kimseler olarak değerlendirilebileceği,
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davacıya ait markalar arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacaktır.
Yargıtay HGK’nun 13.06.2012 tarih ve 2012/11-155E – 2012/376K sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacaktır.
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu tespitler çerçevesinde uyuşmazlık konusu marka incelendiğinde başvurunun “…” şeklinde “-“ işareti ile ayrılmış iki ayrı kelimeden oluşan bir sözcük markası olduğu, markadaki ilk sesin “çukur, çukurlaştırmak” anlamına gelen ama günümüzde İngilizce konuşulan ülkelerde ve kimi diğer bölgelerde yaygın şekilde diş tamir ve iyileştirme işlemlerine işaret etmek için kullanılan “diş” anlamını edinen “dent” sözcüğü olduğu, ikinci kelimenin ise “hepsi, tamamı, bütünü” anlamına gelen “all” sözcüğü olduğu, her iki ibarenin de gerek ilk harflerinin büyük yazımı gerekse de “-“ işareti ile ayrıştırılarak yazımı nedeniyle marka içerisinde bağımsız karakterlerini koruduğu, tüketicinin bu markayı algılarken de iki kelimeden oluşan bir sözcük markası olarak ibareyi algılayacağı değerlendirilmektedir. Marka bütün olarak “tüm dişler” gibi bir anlamı veya “all” sesinin “al” olarak algılanmasıyla birlikte İngilizce’de “dental”, yani Türkçe karşılığıya “diş ile ilgili” anlamını tüketiciye vermekle birlikte olup markayı oluşturan ibarelerin bütünü, markanın esas unsurunu oluşturduğu,
Davacı yana ait markalar ise temel olarak “…” esas unsurunu münhasıran içeren ya da bu ibareye eklenen “çocuk, kids, cure, lux” gibi ek unsurlardan oluşan markalardır. Davacı markalarının tamamında “…” ibaresi bir bütün olarak varlığını korumakta olup bu ibare etrafında bir seri marka yaratıldığı görülmüş ise de davacı markalarının esas unsuru “…” kelimesidir.
Bu haliyle tespiti gereken husus taraf markalarının esas unsurlarını oluşturan “…” ve “…. ” şeklindeki ibareler ile karşı karşıya kalan ilgili tüketicinin, her iki ibare arasında yanılgı yaşayıp yaşamayacağıdır.
Davacı yan markalarının esas unsuru “…. harflerinden meydana gelmekte olup temel olarak beş harf ve “…. ” şeklinde iki heceden oluşan markalardır. Dava konusu marka ise “…. ” harflerinden oluşan iki ayrı sözcüğün, ayrı ayrı konumlandırılması ile oluşan iki kelimeden meydana gelmektedir. Davacı markasını oluşturan harflerin tamamı, dava konusu markada da aynı dizilimle yer aldığı, Davacının ayrıca “…. ” şeklinde markalarında “…. ” harfleri, dizilim itibariyle dava konusu markadaki toplam 7 harften 6sını aynı sıralamada oluşturmaktadır. Bu bağlamda taraf markaları salt harf dizilimsel bakımdan ciddi bir benzerlik taşıdığı,
Ancak dava konusu marka yukarıda da değinildiği üzere “… ” şeklinde iki ayrı İngilizce sözcükten meydana gelecek şekilde tasarlanmış olup buna bağlı olarak da tüketicide yarattığı algı itibariyle farklılaşmış bir markadır. Nitekim davacı markasının bu şekilde tasarlanışı itibariyle Türkçe sözcüklerden oluşmayan bu marka, tüketici tarafından da kelimelerin İngilizce karşılıkları ve kavramları ile algılanacak ve “tüm dişler için” gibi bir anlamı tüketiciye verirken yine “dent-ol” şeklinde İngilizce olarak telaffuz edilecektir. Halbuki davacı markalarının esas unsuru tek kelimeden oluşan ve herhangi bir anlamı bulunmayan “…” ibaresinden meydana gelmekte olup anılan ibarenin hiçbir anlamı bulunmadığı gibi dilbilgisi kurallarına uygun bir şekilde yazıldığı haliyle birebir telaffuz edilecektir. Hatta davacı yanın “…. ” gibi markalarının telaffuzun da yine “…” ibaresi, marka içerisindeki bütünlüğünü koruyacak olup …. ” şeklinde hecelere ayrıştırılarak algılanması gibi bir durum meydana gelmeyeceği,
Bu nedenle taraf markalarını oluşturan kelimelerin harf dizilimsel benzerliğine rağmen görsel anlamda yarattıkları algılar farklılaştığı gibi salt harf dizilimsel benzerlikten oluşan fonetik benzerliğin de taraf marklarının karıştırılabilir düzeyde benzer görülmesine yol açmayacağı,
“İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; başvuru markasındaki 30. sınıf ürünlerin davacı markalarında yer aldığı, ancak başvuru konusu işaretin, görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları umumi intiba olarak davacı markalarından farklı olduğu, sadece sonlarında yer alan “…. ” ibaresinin ortaklığının iltibasa neden olmayacağı, “… ” ibaresini … ” ve “…. ” ibarelerinin nitelediği, ortalama tüketicilerin aradaki farklılığı algılayabileceği, davacının “…. ” ibareli özel biçimli markasının 30. sınıf ürünler bakımından bilinirliğinin, taraf markalarının farklı olması nedeniyle sonuca etkisinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.”
“Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu “BİMECH” markası ile davacının sadece “BİM” ibaresinden oluşan markaları arasında B, İ ve M harflerinin ortaklığından kaynaklanan çok düşük düzeyli bir işitsel benzerlik bulunduğu, markaların bütün olarak farklı oldukları da göz önünde bulundurulduğunda, ortak harflerin markaları genel izlenim olarak benzer hale getirmediği ve dava konusu markanın bütün olarak davacı markalarından farklılaştığı, dava konusu mal ve hizmetlerin genel olarak yüksek dikkat düzeyindeki tüketiciye yönelik olduğu, söz konusu ibarenin karıştırılmayacağı, 556 sayılı KHK’nın 8(1)(b) maddesi anlamında karıştırılma olasılığı bulunmadığı, dosyaya sunulan delillerden 556 sayılı KHK’nın 8(4) maddesindeki risklerin ispatlanamadığı, dava konusu marka ile benzerlik görülmediğinden 556 sayılı KHK’nın 8(3) maddesi yönünden bir etkisi bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.”
Kaldı ki “DENT” ibaresi sahip olduğu anlam itibariyle özellikle ağız ve diş ürünleri açısından ayırt ediciliği son derece zayıf bir kelime olmakla birlikte bu kelimeden türetilmiş 03. Sınıf mal grubunda kayıtlı çok sayıda markanın da mevcut olduğu görülmektedir. Dolayısıyla salt anılan ibareden kaynaklı harf dizilimsel bir benzerliğin dikkat ve özen düzeyi, marketten bir gıda ürünü satın alan tüketici ile eş düzeyde değerlendirilmesi mümkün olmayan tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açmayacağı düşünülmektedir. zira taraf markalarının, ilgili tüketici nezdinde yaratacakları bütünsel algıların yeterli düzeyde olduğu açık olup her iki marka ile aynı ya da farklı zamanlarda karşılaşan veya bu markaları işiten tüketicinin de birbirinden bağımsız iki ayrı marka karşısında olduğunu algılayarak hareket edeceği ve taraf markaları arasında iktisadi – idari bir bağ kurma eğiliminde olmayacağı düşünülmektedir. Neticesinde bu markaların hem görsel iletişim hem de sözel iletişim ilişkilerinin farklı olduğu, davanın özünü oluşturan ‘dent’ sözcüğünün her iki kurumsal marka örneğinde de farklı kimliklere büründüğü,
Sonuç olarak tüm bu hususlar bir bütün olarak ele alındığında, her ne kadar taraf markaları ortak olarak 03. Sınıftaki bir kısım malı ortak olarak kapsamakta iseler de davacı yanın önceki tarihli markaları ile dava konusu marka arasında görsel, işitsel ve kavramsal unsurların, bütünsel olarak yarattıkları algılar itibariyle, ilgili tüketicinin, işaretler arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali doğuracak bir benzerlik kurmasının beklenmesinin mümkün olmayacağı, işaretlerin bütün olarak birbirlerinden farklı oldukları, tüketici kitlesinin ‘makul seviyede bilgilenmiş, özenli ve dikkatli tüketiciler oldukları, bu bağlamda her iki tarafa ait markalar altında sunulan malları satın almak isterken, yanlışlıkla diğer tarafın mallarından satın almak gibi bir yanılgıya düşmeyeceği, aksinin hayatın olağan akışına ve normal hayat tecrübelerine de aykırı olacağı, esasen gerçekçi bir yaklaşım da olmayacağı, zira bu iki işareti karıştıracak olan kişilerin makul düzeyde dikkat ve bilinç düzeyine sahip tüketici olarak nazara alınmasının olanaksız olduğu, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı, bu nedenlerle karıştırılma ihtimaline yönelik koşulların somut olayda oluşmadığı,
DAVACI YANIN GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Mevzuatımızda yer alan düzenlemeler uyarınca başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilmekte veya tescil edilmiş ise hükümsüz kılınabilmektedir.
Burada söz konusu olan; tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ayırt edici nitelikteki herhangi bir işarettir. Dolayısıyla bu kullanıma dayalı üstün bir hakkın varlığı, işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasına bağlıdır. Ticaret sırasında kullanma, marka hukukuna özgü kullanma suretiyle gerçekleşir.
Tescilsiz bir işaretin korunmasını sağlayan ve nispi ret nedenine konu teşkil eden durum, işaretin itiraz eden tarafından daha önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması ve bu kullanım neticesinde işaret ile kaynağı arasında nispeten bir aidiyet kazandırılmış olmasıdır. Yani, bir markanın tescil başvurusundan önce, bu işaret bir başkası tarafından oluşturulmuş ve kullanma neticesi ayırt edici nitelik kazandırılmışsa, bu hakka dayanarak sonraki tescil engellenebilir.
Bu nedenle tescilsiz kullanım ile kast edilen husus, öncelik hakkının işareti ilk defa alelade bir şekilde kullanan kişiye ait olması demek değildir. Başka bir ifadeyle mevzuat anlamında aranan ayırt edicilik, markasal etki doğurmayan veya oldukça sınırlı bir kitle için doğuran kullanımlar değil, tescilsiz işaretin ticari alanda kullanılması suretiyle, ilgili piyasada en azından belli bir oranda bilinir hale gelmesi ve o işareti ihdas edenle birlikte tanınır olması biçiminde anlaşılmalıdır. Ancak buradaki bilinir/maruf olma durumu ile tanınmışlık olgusu karıştırılmamalıdır. İlk kullanma suretiyle marka hakkının doğumunu sağlayan ve bu nedenle markasal etki doğuracak şekilde bir bilinirlik, markanın üzerine konulduğu emtianın hitap ettiği alıcı kitlesi tarafından tanınmaya başlamış olması, belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinmesi biçiminde anlaşılmalıdır. Bir diğer ifadeyle, tescilsiz işaretin belirli bir çevre veya piyasa ile sınırlı bir bilinirlik düzeyine erişmesi, maddenin sağladığı korumadan istifade için yeterli görülmelidir.
Bunun yanı sıra bu kapsamda sağlanacak koruma sadece tanıtımın yapıldığı mal veya hizmetler ve bu mal veya hizmetlerle yüksek düzeyde benzerlik gösteren mal veya hizmetler ile sınırlı olacaktır. Aksi halde, yani başka mal ve hizmetler yönünden de üstün hak sağlanması halinde, marka tescilinin bir anlam ve önemi kalmayacak, bir nevi tescilsiz bir işarete çok tanınmış bir marka statüsü sağlanması söz konusu olacaktır.
Bununla birlikte tescilsiz kullanımın son derece sınırlı olduğu veyahut kullanımların somut deliller ile ortaya konulamadığı hallerde önceye dayalı hak sahipliğinin ispatlanamamış olduğu yorumunda bulunulması gerekecektir. Başka bir ifadeyle markanın münferit kullanımları ile marka tescil kapsamı dışında kalan mal ve hizmetler yönünden kullanımlar önceye dayalı hak sahipliğinin ispatı açısından yeterli görülmeyeceği,
Dosya kapsamında davacı yanın “…” ibaresini, markasal etki doğuracak şekilde yalnızca “diş fırçası” ürünlerinde kullandığını gösterir 2015-2019 dönemlerine ait birkaç adet fatura ve yine…marketleri ürün broşür kataloglarının sunulduğu, sunulan bu sınırlı sayıdaki delilin zaten davacı markalarının da kapsamları ile örtüşür nitelikte ürünlerin kullanımına yönelik olduğu, ancak taraf markalarını oluşturan işaretler arasında karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerliğin var olmadığı,
TANINMIŞLIK DÜZEYİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRMELER
Mevzuatımızda markaların tanınmışlık düzeyiyle ilgili tescil engeli bakımından “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Söz konusu düzenleme ile birlikte önceki markanın tanınmış olması halinde aynı veya benzer mal veya hizmet gruplarının yanı sıra farklı mal veya hizmetlerde de korunabileceği hüküm altına alınmıştır.
Söz konusu tescil engeli kapsamında, koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve düzenlemede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle, markanın tanınmışlığı ve anılan şartlardan en az birinin varlığı söz konusu tescil engelinin ortaya çıkması açısından bir zorunluluktur.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal veya hizmetler arasında bir bağlantı kurulması ihtimali aranmaktadır.
Markanın itibarına zarar verilmesi kavramı markanın tanınmışlığından haksız yararlanılması kavramı ile yakın bağlantılı olup bu iki şartın çoğu kez örtüştüğü kabul edilmektedir. Genel ayrım olarak, tanınmış markadan haksız yararlanmanın, kullanan açısından ekonomik açıdan bir artışı ifade etmesine rağmen, itibarına zarar vermenin marka sahibinin ekonomik açıdan zarar görmesini ifade ettiği hususu vurgulanmaktadır. Markanın itibarına zarar verilmesi genellikle tanınmış markanın olumsuz imaj yükletilmesi tehlikesiyle karşılaştığı durumlara ilişkin olup bu hususun tanınmış marka sahibi tarafından ispatlanması gerekir.
Markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesinin(sulandırılma)tanınmış markanın aynısının veya benzerinin kullanıldığı her durumda söz konusu olacağı sonucuna varılması söz konusu değildir. Ayırt edici karakterin zedelenmesinin, sonraki tarihli marka ile tanınmış marka arasında düşünsel bir bağın mevcut olması ve bu durumun tanınmış markanın reklam değerini tehlikeye düşürmesi halinde söz konusu olabileceği kabul edilmektedir. Ayrıca markaların ilgili olduğu mal ve hizmetler birbirine ne kadar yakınsa ayırt edici karakterin zedelenmesinin de o kadar olası olduğu vurgulanmaktadır. Tanınmış markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılması halinde markanın ayırt edici karakterinin zarar görmesi olasılığı artmakta, markalar arasındaki benzerlik azaldıkça, bu tehlike de azalmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere bu hallerden her birisinin aynı anda mevcudiyeti mecbur olmayıp bunlardan herhangi birisinin varlığının maddenin uygulanabilirliği açısından yeterli olduğu kabul edilmektedir.
Somut uyuşmazlıkta ise davacı yanın markalarının tanınmışlığı iddiaları ile ilgili olarak dosya kapsamında bu iddiaları destekler somut delillerin yer almadığı, işlem dosyasına sunulan sınırlı sayıdaki delilin davacı markalarının belli bir mal grubuna ilişkin ticarileştirildiğini gösterir deliller oldukları, ancak bu delilerin tanınmışlık iddialarının kabulü için yeterli görülemeyeceği, dolayısıyla tanınmışlık ile ilgili bir kanaate varılamadığından 6/5 maddesinin koşullarının oluştuğu yönünde bir yorumda da bulunulmasının mümkün olmadığı,
Dava konusu 2019/85418 sayılı başvuru kapsamında yer alan 03. Sınıf malların tamamının, davacı yana ait önceki tarihli markalar kapsamında yer alan mal ve hizmetler ile aynı, aynı tür ya da benzer oldukları,
Dava konusu marka kapsamında yer alan 05. Sınıf mallar bakımından ise taraf markaları arasında herhangi bir emtia benzerliğinin bulunmadığı,
Davacı taraf markaları ile dava konusu başvuru arasında, ilgili tüketiciler nezdinde ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline neden olabilecek bir benzerlik ilişkisinin kurulmayacağı, karıştırılma ihtimaline ilişkin koşulların meydana gelmeyeceği,
Davacı yanın işlem dosyasına sunduğu sınırlı sayıdaki delilin davacı markalarının “diş fırçası” ürünlerindeki kullanımını ortaya koyduğunun kabulünde dahi ilgili mal grubunun zaten davacı yanın tescilli markaları kapsamında da yer almakta olduğu, davacı tescilli markaları ile dava konusu marka arasında karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerlik görülmediğinden davacı yanın “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi olup olmamasının da davacı lehine ek bir koruma sağlamayacağı sonuçlarına ulaşılmış aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 59,30.-TL harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
Davalı kurum kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalı kuruma verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent vekillerinin yüzlerine karşı, diğer davalı şirketin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.25.11.2021

Katip …
✍e-imzalıdır

Hakim …
✍e-imzalıdır