Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/116 E. 2022/14 K. 13.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/116 Esas – 2022/14

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : …
KARAR NO : …

HAKİM : …
KATİP :…

DAVACI : ….
DAVALI : ….
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali İle Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 12/04/2021
KARAR TARİHİ : 13/01/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/01/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan YİDK Kararının İptali İle Marka Hükümsüzlüğü istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin İngiltere’de kurulan ilk GSM operatörü olduğunu, dünyanın 32 ülkesinde GSM operatörlüğü yaptığını, 439 milyon abonesi ile dünyanın en büyük 2 inci telekomünikasyon şirketi olduğunu, 30.06.2012 itibari ile Türkiye’nin 2 inci en büyük iletişim şirketi olduğunu, davalının “…” ibareli markaya usul ve yasaya aykırı olarak başvuru yaptığını ve dava konusu marka başvurusunun davacının “cep” ibareli tescilli ve tanınmış markaları ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, markada “max” ibaresi kullanılarak müvekkilinin markalarının daha üstün ve nitelikli bir hali olduğu da vurgu yapılmakta böylece hem iltibas hem de haksız rekabet oluşturulmaya çalışıldığını, “max” ibaresinin kesinlikle markaya ayırt edicilik katmadığı gibi tüketicilerde faklı marka olarak algı oluşturmasının mümkün olmadığını, “max” ekinin, önüne ve arkasına geldiği ibareyi pekiştiren bir ek olduğunu ve marka hukukunda ayırt edici olmadığı gibi bizzat iltibas niyeti taşıyan ve iltibası pekiştiren bir ek olduğunu ve “max” ibaresinin tüm sınıflarda zayıf ve ayıt ediciliği olmayan bir ibare olduğunu, davalının başvuru markasının davacı markalarına iltibas yaratacak nitelikte benzer olması nedeniyle tüketiciler nezdinde karışıklık oluşturacağını, dava konusu markanın, davacı markalarının bir serisi veya yeni bir versiyonu olarak algılanacağını, bu durumun da zamanla tanınmış olan davacı markalarının gücünün ve etki alanının zayıflamasına neden olacağını, taraf markaları arasındaki benzerliğin çok yüksek olduğunu, bunun da tüketiciler gözünde iltibasa neden olacağını ve tüketicilerin dava konusu markanın kullanıldığı ürünlerin kalitesizliğinden doğan memnuniyetsizlikleri davacıya atfedebileceğini, marka hakkına tecavüzün gerçekleşmiş sayılabilmesi için bağlantı kurma ihtimalinin yeterli olduğunu, somut olayda da bu durumun gerçekleştiğini, davacının markalarının serisi olarak algılanarak bilinirliğinden fayda sağlayacağını, davalının ürettiği mallar ve sağladığı hizmetler için seçebileceği binlerce kelime mevcutken “…” ibaresini tercih etmesinin davacının seri markalarına dayanan ayırt edici karakterini zedeleyeceğini ve bu şekilde haksız kazanç sağlanacağını, bu nedenle de ilgili başvurunun iyi niyetli olmadığını beyan ederek TÜRKPATENT’in 05.02.2021 tarih ve … sayılı YİDK kararının iptali ile diğer davalı 5K TEKNOLOJİ HİZMETLERİ A.Ş adına TÜRKPATENT nezdinde 31.03.2017 tarih ve 2019/68404 kod no ile tescil başvurusu yapılan ve tescil işlemleri devam eden “…” ibareli markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı Türk Patent vekili cevabında özetle; dava konusu marka başvurusunun “…” ibareli olduğunu, uyuşmazlığın “cep” ibaresinin karşılaştırılan markalarda ortak olarak yer almasından kaynaklandığını, olayın özünde “cep” ibaresinin marka algısının ne oranda etkileyebileceğinin üzerinde durulması gerektiğini, gelişen teknoloji ile birlikte tüm sektörlerde mobil cihazlar kullanılarak kolay yoldan ürüne/hizmete ulaşılabildiğini, her alanda bu tarz mobil ve/veya sanal ortam uygulamalarına maruz kalan tüketicinin “cep” ibaresini bünyesinde barındıran bir marka gördüğünde bunu her duyduğunda veya gördüğünde davacı firma ile ilişkilendirmesinin mümkün olmadığını, başvurunun kapsamındaki ürünlerin ortalama seviyedeki makul tüketicileri “cep” ibaresine sürekli maruz kaldıklarından bunu doğrudan herhangi bir firma ile ilişkilendirileceği varsayımının maddi gerçekten uzak bir yaklaşım olduğunu, ayrıca “cep” ibaresinin üç harften oluşan kısa bir ibare olduğunu, kısa markaların benzerlik değerlendirmesinde farklılıkların daha dikkat çekici olduğunu, kısa ibarelerden oluşan markaların ayırt edici niteliklerinin bu sebeple de düşük olduğunu, “…” ibareli başvurunun, hedeflediği tüketici nezdinde bir bütün olarak algılanacağını, tüketicinin markayı ayırt ediciliği düşük parçalarına ayırarak değerlendirmeyeceğini, her alanda sürekli maruz kaldığı “cep” ibaresini gören tüketicinin zihninde marka algısı oluşmayacak, tüketici markanın devamı unsurlarını merak edecek, ibarenin devamının tüketicinin ilgisini daha fazla çekeceğini, marka algısını cepten sonra gelen ibarede arama eğilimine gireceğini, bu sebeple başvuru konusu markayı bir bütün olarak “…” şeklinde algılayacağını ve hatırlayacağını, “cep” ibaresinin marka olarak zayıf niteliği sebebiyle farklı unsurlarla birlikte kullanıldığında genel izlenimin kolaylıkla farklılaşabildiğini, marka olarak zayıf bir ibareyi seçen girişimcilerin, bunun artılarından yararlandıkları gibi, bu ibarenin baştan itibaren zayıf bir marka olduğunu da kabullenmek, zayıf ibareye bir takım eklemeler yapılmak suretiyle (asgari koruma düzeyi saklı kalmak kaydıyla) yeni bir marka oluşturulmasına katlanmak durumunda olduklarını, Davacı tarafından oluşturulmamış, başvurunun kapsamındaki ürünler bakımından oldukça basit, genel geçer ve günümüz dünyasında her sektör ile ilişkilendirilebilen “cep” ibaresinin farklı eklerle veya kelimelerle birlikte kullanıldığında her duyulduğunda ve görüldüğünde refleksif olarak itiraz sahibi firmayı çağrıştırmasının kesinlikle mümkün olmadığını, karşılaştırılan ibareler arasındaki farklılığın ortalama tüketici nezdinde net şekilde algılanabilir nitelikte olduğunu, ortalama tüketicilerin sadece “cep” ibaresini ortak olarak içeren tüm markalar ile sağlanacak hizmetlerin aynı ticari kaynağa veya ticari-ekonomik yönden birbiriyle bağlı firmalara ait olduğunu düşünmeyecek kadar makul düzeyde bilgili, gözlemci ve dikkatli olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, kötüniyete ilişkin iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, kurum kararının yerinde olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili dilekçelerinde özetle; teknolojinin hayatın tüm yönlerine sirayet etmesi ile birlikte insanların/tüketicilerin mobil cihazlara erişiminin de büyük ölçüde kolaylaşmış olduğunu, mobil cihazların yapısal olarak bir cepte, ufak bir çantada vs taşınmasının artık hayatın olağan bir parçası olduğunu, her alanda bu tarz mobil ve/veya sanal ortam uygulamalarına maruz kalan tüketicinin “cep” ibaresini bünyesinde barındıran bir marka gördüğünde bunu her duyduğunda veya gördüğünde davacı firma ile ilişkilendirmesinin mümkün olmadığını, başvurunun kapsamındaki ürünlerin ortalama seviyedeki makul tüketicileri “cep” ibaresine sürekli maruz kaldıklarından bunu doğrudan herhangi bir firma ile ilişkilendirileceği varsayımının maddi gerçekten uzak bir yaklaşım olduğunu, ayrıca “cep” ibaresinin üç harften oluşan kısa bir ibare olduğunu, kısa markaların benzerlik değerlendirmesinde farklılıkların daha dikkat çekici olduğunu, kısa ibarelerden oluşan markaların ayırt edici niteliklerinin bu sebeple de düşük olduğunu, davacının kötü niyet iddialarını ispatlayamadığını, kurum kararının yerinde olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
Emtia ve Marka İşaretleri Bakımından Benzerlik
Benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu markaların tescilli oldukları sınıfların birbirine benzerliğidir. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal ve hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Eğer her iki koşul da gerçekleşmiş ise markalar arasında iltibas olduğuna karar verilecektir.
Markalar arasındaki benzerlik incelenirken,
* Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları
* Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlik,
* Çağrıştırma,
* Bir bütün olarak markaların uyandırdığı toplu kanaat,
* Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
* Markayı taşıyan mal veya hizmetin değeri ve alıcının bu mal ve hizmeti almaya ayırdığı zaman,
kriterleri ele alınmalıdır.
İltibas, kanunlarda tanımlanmamış olmakla birlikte öğretide “bir markanın aynen veya benzerinin kullanılması suretiyle, alıcı zihninde gerek emtiaların (veya hizmetlerin), gerekse müteşebbisin kaynağı açısından yanlış kanaatler uyandırılması ve bunların aynı yerden piyasaya sürüldüklerinin düşündürülmesi, bu yönden çağrışımlar yapması” olarak tanımlanmıştır. Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil; alıcıların mal veya hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen, bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali vardır. Dolayısıyla, iltibas bulunduğunun kabulü için işaretin marka ile bağlantı kurulmasına ve düşünsel olarak markayı çağrıştırmasına elverişli olması gerektiği anlaşılmaktadır.
Tam bu hususta değinilmesi gereken önemli nokta ise karıştırılma ihtimalinin varlığı “halk” nezdinde olmalıdır. Bir markanın diğer marka ile karıştırılma ya da iki marka arasında ilişki bulunduğu ihtimali, malın hitap ettiği uzman ya da satıcı nezdinde değil, halk nezdinde araştırılmalıdır. Dolayısıyla, markaların hitap ettiği tüketici ya da kullanıcı dikkate alınmak suretiyle, markaların bu kişiler nezdinde karıştırılıp karıştırılmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. “Halk” tabiri amaca uygun şekilde “markayı taşıyan ürünlerin nihai tüketici kitlesi” olarak anlaşılmalıdır. Benzerlikte görüşüne başvurulacak kişi markalı ürünün yöneldiği hedef kitleye mensup/makul derecede bilgilendirilmiş, makul derecede dikkatli ve makul derecede ihtiyatla değerlendirme yeteneğine sahip kişinin değerlendirmesidir.
İltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığının tespitinde, mal ve hizmetlerin aynı veya benzer alıcı çevresine hitap edip etmediklerine ve aynı veya benzer ihtiyaçları gidermede kullanılıp kullanılmadıklarına; markaların kullanıldığı mal veya hizmetin ekonomik değerine; bunların hitap ettiği alıcı grubunun sosyal ve ekonomik düzeyine ve orta yetenekteki alıcıların markanın kullanılacağı mal veya hizmetleri aldıkları sırada sarf edecekleri dikkat ve özene de bakılır.
Emtiaların Aynı/Benzer/İlişkili Olup Olmadığı
Dava konusu markanın kapsamında yer alan hizmetlerin tamamı, davacıya ait redde mesnet markaların kapsamında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer aldığı tespit edilmiştir.
Dava konusu “…” ibareli marka, mavi renkte, ilk harfi büyük “…” ibaresi ile sarı renkte, “C” harfine kanca şekline geçmiş tersine “C” harfinin figüratif unsur olarak yer aldığı,
Davacı markaları ise herhangi bir şekil unsuru içermeyen “cep” ve “cepte” ibarelerinin yer aldığı kelime markalarıdır.
Dava konusu marka ile davacının redde gerekçe markalarından “CEP” ibareli markasında “cep” ibaresinin, dava konusu marka ile davacının redde gerekçe markalarından “CEPTE” ibareli markasında “cepte” ibaresinin ortak olarak yer aldığı,
Dava konusu markanın esas unsurunun bütüncül olarak “…”, davacı markalarının esas unsurunun ise sırasıyla “cep” ve “cepte” ibareleri olduğu,
Marka korumasının kapsamını genişleten hâller gibi daraltan hâller de ayırt edicilik unsuru ile ilgilidir. Bu bağlamda korumanın kapsamının daraldığı, marka sahibinin üçüncü kişilerin benzer veya yakın kullanımlarına katlanma zorunluluğunun doğduğu ilk hâl, markanın ayırt ediciliğinin zayıf olması hâlidir. Markanın ayırt ediciliğinin zayıf olarak değerlendirilmesine yol açan temel husus ise, tescili istenen işaretin niteliğidir. Söz gelimi; ticari hayatta yaygın kullanılan sözcük ve işaretler, özellikle cins isimleri, bir ülkede yaygın kullanılan kişi ad ve soyadları, günlük dilde sıklıkla kullanılan sözcükler, bir malın şekli veya ambalajından oluşan işaretler nitelikleri gereği sınırlı düzeyde ayırt ediciliğe sahiptir. Bütün olarak, sadece bu tür işaretlerden oluşan markaların koruma kapsamı da aynı ölçüde daralmaktadır.
Zayıf ayırt ediciliğin sonucu olarak, daha dar bir koruma alanına sahip olan bu markalar öğretide “zayıf marka” olarak adlandırılmaktadır. Esasen “güçlü” ya da “zayıf” marka ayrımının kanunî bir dayanağı bulunmamaktadır; ancak markaya tanınacak korumanın kapsamının belirlenmesinde önemli bir ayrım olarak öğretide ve yargı kararlarında kabul edilmektedir.
Zayıf markalara, özgün markaların aksine benzer mal veya hizmetleri ya da tanınmış markanın aksine farklı mal veya hizmetleri kapsayacak biçimde koruma sağlamak olanaklı değildir. Zayıf bir marka tescil ettiren kişi, o işaret ile normal koşullarda iltibas oluşturabilecek benzer işaretlerin üçüncü kişiler tarafından kullanılmasına katlanmak durumundadır. Zira marka olarak tescil edilmiş olsa bile zayıf bir işaret üzerinde bir kişiye tüm mal veya hizmetleri kapsayacak şekilde inhisarî hak tanınamaz. Bu husus, yukarıda koruma kapsamının genişlediği hâller arasında sayılan ve karıştırılma ihtimalinin yükselmesine neden olan özgün markanın tam tersi bir durumu ifade etmektedir.
Markanın birden fazla unsurdan oluştuğu hâllerde unsurların ayırt edicilik düzeyleri birbirinden farklı olabilir. Bu doğrultuda, bir marka zayıf unsurlar içerse dahi, bir bütün olarak değerlendirildiğinde zayıf marka olarak nitelendirilmeyebilir. Şüphesiz zayıf markada olduğu gibi, zayıf unsurlar içeren markada da unsurların ayırt ediciliği koruma kapsamını etkilemektedir. Şöyle ki; marka sahibi, markasının ayırt edicilik gücü yüksek unsurları bakımından SMK m. 7.2 çerçevesinde koruma elde edebilirken; zayıf unsurlarının üçüncü kişilerce kullanılmasına ise kural olarak katlanmak zorundadır.
Temelde bir sözcüğün anlamsal içeriği o sözcüğün ayırt ediciliğini belirleyen en önemli husustur. Zira bir ülkenin konuşma dilinde yaygın olan sözcüklerin üçüncü kişiler tarafından kullanımının tümüyle engellenerek, sözcüğün sadece marka sahibinin tekeline verilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hâllerde marka sahibi, üçüncü kişilerin dürüst kullanımına katlanmak zorundadır.
Dava konusu marka ile davacı markalarında ortak olarak yer alan “cep” kelimesinin ticari ve sosyal hayatta çok sıklıkla kullanılan dolayısıyla ayırt edici niteliği zayıf bir ibare olduğu,
Her ne kadar dava konusu marka ile davacı markalarında “cep” ve “cepte” ibareleri ortak olarak yer alsa da, “cep” ibaresinin ayırt edici niteliğinin zayıf olması, dava konusu markada yer alan figüratif unsurun mevcudiyeti, dava konusu markanın renk dahil tertip tarzının davacı markalarından oldukça farklı olması, davacının tescilli markalarının zayıf markalar olması nedeniyle üçüncü kişilerin markaları ile normal koşullarda iltibas ihtimali olsa dahi, üçüncü kişilerin bu kullanımlarına katlanmak durumunda olduğu, dava konusu markanın ortalama tüketici nezdinde bütüncül bir algı oluşturacağı, görsel, işitsel ve anlamsal bakımdan dava konusu markanın üzerinde kullanılacağı emtianın ortalama tüketicileri nezdinde iltibası önleyici mahiyette olduğu, dolayısıyla işletmeler arasında bir farklılığa yol açacağı hususları birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu marka ile davacı markaları arasında marka işaretleri bakımından görsel, işitsel ve anlamsal olarak karıştırılmaya yol açacak derecede benzerlik bulunmadığı,
Sonuç olarak, her ne kadar dava konusu markanın kapsamındaki hizmetlerin tamamının redde gerekçe markaların kapsamlarında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer alsa da, dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında işitsel, görsel ve anlamsal olarak iltibas oluşturacak düzeyde benzerlik bulunmaması nedeniyle dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığı,
Tanınmışlık İddiaları Bakımından İnceleme
Tanınmışlık nedeni ile bir marka başvurusunun reddedilmesi için;
Öncelikle, markalar arasında işaret benzerliği ve;
• Sonraki başvuru sahibi ile tanınmış marka sahibi arasında bağlantı olma ihtimali,
• Tanınmış marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali,
• Haksız yarar sağlama,
• Tanınmış markanın itibarına zarar verme,
• Tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme gibi unsurlar aranmaktadır.
Tanınmış markanın farklı mallarda kullanılması halinde, tanınmış markanın toplumda yarattığı isimden yararlanma ve bu şekilde haksız avantaj sağlanması ihtimali varsa, tanınmış markanın farklı mallarda kullanılması dahi önlenmelidir.
Aynı mallarda kullanılmasa da, tanınmış markanın garanti ve reklam gücünden yararlanılması halinde tanınmış markanın itibarına zarar verilebilir.
Burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus, tanınmış markaların korunması için konulmuş olan hükümlerin amaçları dikkate alınmak suretiyle benzer olmayan mal ve hizmet alanının tespit edilmesidir. Her somut olayda tanınmış markanın aynısı veya benzerinin başka mal ve hizmetlerde kullanılmasının haksız avantaj sağlayıp sağlamayacağının, tanınmış markanın itibarının zarar görüp görmeyeceğinin ve ayırt edici karakterinin zedelenip zedelenmeyeceğinin incelenmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Öte yandan; üçüncü kişilerin aynı ve/veya farklı konuda üretmiş olduğu ürünlerin kalitesinde meydana gelebilecek herhangi bir düşüklük, orijinalliğinde olabilecek değişiklik, üretimden kaynaklanacak hatalar, pazarlama taktik ve hataları, fiyat farkı ve damping uygulamaları, tanınmış markanın itibarına zarar verebileceği gibi markanın yaygınlaşan kullanımı onun ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar da doğurabilecektir.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetler arasında bir bağlantı kurulması şartı aranmaktadır.
Dava konusu markanın davacı markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlama, tanınmış markanın itibarına zarar verme, tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeleme gibi hususların değerlendirilmesi için ilk şart dava konusu marka ile davacı markaları arasında aynılık/benzerlik olmasıdır. Yukarıdaki bölümlerde bahsedildiği gibi, somut olayda, dava konusu marka ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı,
Öte yandan, 6769 s. SMK’nın 6/5 maddesinin uygulanabilmesi için bir markanın tanınmışlığının tek başına yeterli olmadığı, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunması şartının sağlanmadığı, aynı zamanda dava konusu edilen markanın tanınmış markanın ayırt edicilik karakterini zedelemesi, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi veya tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinden birinin gerçekleşmesinin gerekli olduğu, davalı başvurusunun davacıya ait “cep” markasının sahip olduğu imaj ve prestijden faydalanma amacı taşıdığına yönelik somut bir kanaat oluşmadığı, sonuç olarak davalıya ait “…” ibareli markanın tescilinin 6769 s. SMK’nın 6/5 hükmünde belirtilen koşulların oluşmasına yol açmayacağı ve dava konusu başvuru bakımından 6769 s. SMK’nın 6/5 maddesinin uygulanamayacağı,
Kötüniyet İddialarının Değerlendirilmesi
Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılmaktadır. Buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmamalıdır. Zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de değildir. Ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabilir.
Bu değerlendirmede, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığının bilinmesi halinde marka tescil başvurusunda bulunulması, markanın köken gösterme amacı dışında bir amaçla tescil edilmesi, örneğin esasen kullanılması planlanmayan bir markanın sırf bir başka işletmenin piyasaya girmesinin engellenmesi amacıyla tescil ettirilmesi ya da tescil başvurusunda bulunanın rakipleri ile haksız rekabete girişme amacı gibi kriterler dikkate alınabilir.
Marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerekmektedir. Doktrine ve yerleşik içtihatlara göre; kötü niyetli tescilden söz edilebilmesi için başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp, yedekleme, marka ticareti yapmak amacına yönelik bir davranışta bulunmak kötü niyet göstergesi kabul edilebilir.
Dava konusu marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığına dair dosya kapsamında bilgi-belge bulunmadığı, davalının yeni bir marka tescil başvurusunda bulunma eyleminin kötü niyetli bir eylem olarak değerlendirilemeyeceği kanaatlerine varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı ve bilirkişi raporu doğrultusunda;
Dava konusu markanın kapsamındaki yer alan hizmetlerin tamamının davacının markalarının kapsamında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer aldığı ancak dava konusu marka başvurusu ile davacı markaları arasında marka işaretleri bakımından benzerlik olmadığı, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, davacının tanınmışlık iddiasının yerinde olmadığı, davalının kötü niyetli olmadığı, TÜRKPATENT … sayılı YİDK Kararı’nın yerinde olduğu sonuç ve kanaatlerine varılmış davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan peşin alınan 59,30.-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 21,40.-TL maktu ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent vekillerinin yüzlerine karşı, diğer davalı şirket vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.13.01.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır