Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/54 E. 2021/407 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2020/54
KARAR NO : 2021/407

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : ….
DAVALI : …
DAVA : Marka Yidk Kararının İptali ile Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 18/02/2020
KARAR TARİHİ : 23/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 24/12/2021
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali İle Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, davalı şirketin … numaralı “…” ibareli marka başvurusunun yayımına müvekkili şirket tarafından yapılan itirazların davalı Kurum tarafından reddedildiğini, müvekkili şirketin 1987 yılından beri faaliyet gösterdiğini, 250’ye yakın çalışanı bulunduğunu ve 4 büyük fabrikaya sahip olduğunu, çeşitli sektörlerde hızlı yapıştırıcı, poliüretan bazlı yapıştırıcılar, PVA bazlı yapıştırıcılar, silikon, köpük gibi yapı kimyasalları üreten, satan, özellikle mobilya ve sanayi tipi tutkal sektöründe Türkiye’nin lider firmalarından olduğunu, yurt içi ve yurt dışı pazarda tanınan bir firma olduğunu, müvekkili şirketin yaptığı yatırımlar, koyduğu emek ve sermaye ile markalarına ayırt edicilik kazandırdığını, davalı şirket tarafından müvekkili şirket adına tescilli “…” ve “…” ibareli ve esas unsurlu markaların aynısı ve/veya ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan “…” ibaresinin müvekkili markası ile aynı ve türdeş mal ve hizmetlerde marka başvurusunda bulunulduğunu, dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan 03. Sınıfta “…” ibaresinin yer aldığını, dava konusu markanın “kozmetik amaçlı yapıştırıcılar” mal türünde faaliyet göstereceğinin açık olduğunu, kırtasiye ve ev kullanımı dışında kalan amaçlarla kullanılan yapıştırıcıların aynı sınıfta değerlendirildiğini, kozmetik amaçlı yapıştırıcılar için tescil edilmek istenen markanın da sanayi tipi yapıştırıcılar statüsünde değerlendirilmesi gerektiğini, “…” ve “…” ibareli arasındaki tek harf değişikliğinin markalar arasındaki benzerliği ortadan kaldırmadığını, markaların telaffuzlarının ayniyet derecesinde benzer olduğunu, davalı şirketin de müvekkili şirket gibi kimya sektöründe faaliyet gösterdiğini, markaların yazılış, okunuş ve telaffuz bakımından tüketici nezdinde ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, müvekkili şirket tarafından uzun yıllardır kullanılan markalar üzerinde öncelik ve üstün hak sahibi olduğunu, dava konusu marka başvurusunun müvekkili şirket markasının itibarından ve tanınırlığından yararlanılmak üzere bilerek ve isteyerek yapıldığını, davalı şirketin marka başvurusunda kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirkete ait “…” markasının tanınmış bir marka olduğunu ve 1246685 numara ile WIPO nezdinde de tescilli olduğunu, başvuru markasının müvekkili şirket markalarının toplumda oluşturduğu tanınmışlık düzeyinden faydalanarak haksız bir yarar sağlayabileceğini, müvekkili markasının itibarının zarar görebileceğini ve ayırt edici karakterini zedeleyeceğini, başvurunun 6769 sayılı SMK’nun 6/5 maddesi uyarınca da reddi gerektiğini, dava konusu markanın müvekkili markasının birebir kullanılarak tescilinin istenmesi nedeniyle tüketiciler üzerinde malların kaynağının anlaşılamamasına neden olarak aldatıcı ve yanıltıcı bir etki bırakacağını, dava konusu “…” ibareli markanın okunuşunun “…” şeklinde olduğunu, müvekkili şirket markasının okunuşunun ise “…” şeklinde olduğunu, markaların ayniyete varan ölçüde benzer olduklarını, markaların mal ve hizmet sınıflarının en azından “kozmetik amaçlı yapıştırıcılar” için aynı olduğunu, her iki firmanın aynı sektörde faaliyet göstermesi nedeniyle benzer satış kanalları ile tüketiciye sunulacak olduğunu, dava konusu markanın müvekkili şirkete ait seri markalardan biri olarak algılanabileceğini, markalar arasında karıştırılma tehlikesinin bulunduğunu, müvekkili şirketin ilk olarak 2000 yılında tescil ettirdiği … sayılı “mitre …” ibareli markasının … sayı ve 31.01.2020 tarihli karar ile TÜRKPATENT nezdinde tanınmış marka statüsüne alındığını beyanla Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, … sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı Türk Patent vekili dilekçeleriyle özetle; dava konusu markanın davacıya ait tescilli markalarla toplu olarak bıraktığı umumi intiba itibariyle ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde benzediğinden ve bu suretle iltibasa sebebiyet vereceğinden söz edilemeyeceğini, davalı markasını okuyan veya gören ortalama dikkate sahip ve her iki işareti yan yana karşılaştırma imkanı olmayan kişinin zihnindeki intibaın davacı markalarının bıraktığı intiba ile aynı olmadığını, markaların aynı firmanın markası gibi algılanabilecek nitelikte olmadığını, karıştırılma olasılığının bulunmadığını, markaların kavramsal, görsel bakımdan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden birbirlerinden farklı markalar olduğunu, başvuru markasının turuncu ve sarı renklerin karışık olarak kullanıldığı “…” ibaresinde ve yeşil üç adet yaprak şeklinden oluştuğunu, işitsel olarak “…” olarak telaffuz edildiğini, kavramsal olarak bir anlamı bulunmadığını, itiraza mesnet markaların ise görsel, işitsel ve anlamsal olarak tamamen farklı markalar olduğunu, markalar arasında benzerlik bulunmadığından ve davacı markalarının tanınmış marka olduğuna dair somut delil bulunmadığından 6769 sayılı SMK m. 6/4 ve 6/5’e dayalı iddiaların mesnetsiz olduğunu, davacı tarafça başvurunun kötü niyetli olduğu hususunun ispat edilemediğini, YİDK kararının hukuka uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili dilekçeleriyle özetle; müvekkili şirketin Rusya merkezli “gıda ve kozmetik” alanında faaliyet gösterdiğini, kozmetik yapıştırıcılar alanında üretim ve satış yapmayı planlamadığını, müvekkili şirket markasının turuncu ve sarı renklerin karışık olarak kullanıldığı “…” ibaresinden ve yeşil üç yaprak şeklinden oluştuğunu, müvekkili markasının İngilizce okunuşunun “…”, Türkçe okunuşunun “…” şeklinde olduğunu, davacıya ait markanın “…” şeklinde okunduğunu ve şekil olarak başka bir unsur ihtiva etmediğini, markaların işitsel ve görsel olarak tamamen farklı olduklarını, iltibas yaratmalarının mümkün olmadığını, müvekkili şirkete ait “…” markasının TÜRKPATENT nezdinde 03 / 05 / 16 / 29 / 30. sınıflarda tescil edildiğini, müvekkili şirket tarafından markanın Türkiye ile ilgili uluslararası tescilinden “kozmetik yapıştırıcılar” başlığının çıkarılması için başvuru yapıldığını, müvekkili şirket markasının daha çok gıda alanında tanınmış olduğunu, piyasaya sürülmüş olan kozmetik ürünlerinde dahi marka ismi, simgeleri, ambalajları, renkleri açısından en ufak bir benzerliğin bulunmadığını, müvekkili şirketin marka başvurusunda kötü niyetinin bulunmadığını, davacı markalarının SMK m. 6/4 kapsamında belirtilen özellikleri taşıdığına dair somut bir delilin olmadığını, davacının SMK m. 6/5 kapsamındaki iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.

GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
Dava konusu “… Şekil” ibareli marka tescil başvurusu ile ilgili olarak iptali talep edilen Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunun … sayılı kararı ile “… başvuru numaralı “…” ibareli başvurunun ilanına yapılmış olan itirazın reddi yönündeki Markalar Dairesi Başkanlığı kararına karşı, başvurunun … ” ibareli markalar ile karıştırılma ihtimali gerekçesiyle 6769 s. SMK’nın 6 ncı maddesi uyarınca reddedilmesi talebiyle yapılan itiraz incelenmiştir.
Yerleşik içtihada göre, halkın malların veya hizmetlerin aynı işletmeden veya ticari olarak bağlantılı bir işletmeden geldiğine inanması riski karıştırılma olasılığını ortaya çıkartır. Karıştırılma ihtimali incelemesinde mal/hizmet benzerliği, işaret benzerliği, benzerliğe gerekçe olarak gösterilen markanın ayırt edici gücü ve hedef tüketici kitlesinin bilgi ve dikkat düzeyi ele alınır. Bu unsurlardan birinin zayıf olması diğer unsurların güçlü olması ile telafi edilebilir. Örneğin markalar arasında işaret benzerliği zayıf ise yüksek dereceli mal/hizmet benzerliği ve benzerliğe gerekçe olarak gösterilen markanın ayırt edici gücünün yüksek olması durumunda markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunabilir.
Öte yandan markalar arasında işaret benzerliğinin bulunmaması ya da mal/hizmet benzerliğinin bulunmaması durumunda, diğer unsurları incelemeye gerek duyulmaksızın markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığına karar verilir. Ayrıca markalar arasındaki işaret benzerliği değerlendirilirken markaların ihtiva ettiği ibare veya şekil unsurlarının ayrıştırılarak tek tek ele alınması yerine bütün olarak bir değerlendirme yapılmalıdır.
6769 s. SMK’nın 6/4 maddesi “Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.” hükmünü amirdir.
6769 s. SMK’nın 6/5 maddesi gereğince bir başvurunun reddedilebilmesi için, itiraza mesnet markanın ülkemizde tanınmış bir marka haline geldiğinin kanıtlanması ve bu tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi veya söz konusu markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi tehlikesinin doğabileceğinin ortaya konulması gerekmektedir. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda yukarıda belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Önceki markanın sahibi fiili ve mevcut zararı göstermek zorunda olmasa da, markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlanacağına ya da markasının itibarına zarar verileceğine ya da markasının ayırt edici karakterinin zedeleneceğine ilişkin olarak gelecekteki (markanın tescil edilmesi veya kullanılması halinde) riske dair farazi (varsayımsal) olmayan ve aksi ispat edilmedikçe iddiayı ispata yeterli ve geçerli olan deliller ileri sürmek zorundadır. Buradan hareketle, itiraz sahibi yukarıda sayılan durumların, olayların olağan akışı içinde öngörülebilir olması bakımından gerçekleşmesi muhtemel olduğunu ortaya koymak durumundadır.
Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin 01/02/2012 tarihli T-291/09 sayılı kararının 90. paragrafında, inceleme konusu işaretlerin aynı olması, kötü niyete ilişkin diğer faktörlerin hiçbirisi mevcut değilken, tek başına kötü niyetin varlığını ortaya çıkarmaz tespiti yapılmıştır. Bir diğer deyişle, kötü niyetle başvurusunun yapıldığı iddia edilen işaretle buna karşı öne sürülen itiraz gerekçesi markaların aynı (veya benzer) olması veya markaların benzer olduğu yönündeki iddia, tek başına başvurunun kötü niyetle yapıldığını ispatlamayacaktır. Kurul belirtilen tespiti paylaşmaktadır ve incelenen başvuruyu oluşturan işaretle itiraz gerekçesi markaların benzer olduğu iddiasını, tek başına, başvurunun kötü niyetle yapıldığı ispatlayan bir husus olarak kabul etmemektedir.
Yapılan değerlendirmeler sonucunda, işbu başvuru ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markalar, görsel, işitsel veya anlamsal düzeyde ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer bulunmadığından iş bu itirazın da reddi gerekmiştir. Ayrıca, itiraza mesnet markaların tanınmış markalardan olduklarını ve md. 6/5 sayılan koşulların mevcut olduğunu gösterir nitelikte bilgi ve belge bulunmadığı değerlendirildiğinden, md. 6/5 gereğince yapılan itiraz da yerinde bulunmamıştır. Son olarak, başvurunun kötü niyetle yapıldığı yönündeki iddia somut delillerle ispatlanamadığından ve diğer başkaca koşulların varlığı bulunmaksızın, bir başvurunun sadece önceki tarihli marka ile karıştırılma ihtimali bulunduğu iddiası, o başvurunun kötü niyetle yapılmış bir başvuru addedilmesini gerektirecek bir husus olmadığından, kötü niyet iddiasına dayalı itiraz kabul edilmemiştir. gerekçelerine dayanarak; İtirazın reddedilmesine oybirliği ile karar verildiği,
6769 sayılı SMK’nın 6/I maddesi uyarınca bir tescil engelinin mevcut olduğundan söz edebilmek için, markaların benzer olması, kapsadıkları mal/hizmetlerin aynı/benzer olması ve iltibas yaratması koşullarının birlikte gerçekleşmesinin gerektiği,
Ayrıca 6769 sayılı KHK’nın 6/I bendi anlamında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin varlığının tespitine ilişkin olarak doktrin ve yargı karalarında bazı temel ilkeler benimsenmiş durumdadır. Buna göre, markalar arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunup bulunmadığının tespitinde;
 Markalar arası görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler,
 Markaların birbirini çağrıştırma durumu,
 Markaların bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat,
 Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
 Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman,
 Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları dikkate alınmalıdır.
Bilindiği üzere, doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında da haklı olarak vurgulandığı üzere, ayırt ediciliğin ve işaretlerin benzerlik ve karıştırılma ihtimaline neden olup olmayacağının tespitinde belirleyici unsur; markanın münferit unsurlarından daha ziyade markanın bir bütün olarak bıraktığı GENEL İZLENİM’dir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da (Yargıtay ….HD.’nin 05.05.2003 tarih ve E.2002/12018-K.2003/4432 sayılı kararı) ifade edildiği üzere, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırt ediciliğini vurgulayan imajda aramak gerekir.
Anılan karar doğrultusunda başvuru konusu marka ile itiraz konusu markaları irdelediğimizde, dava konusu markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görüş ve ayırt ediciliği vurgulayan imaj; ibarelerin ayırıcı birçok unsuru içeren bütününde odaklanmaktadır. Davalı başvurusunun konusu olan işaretin, davacıya ait tescilli markalarla -“toplu olarak bıraktığı umumi intiba” itibariyle- ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde benzediğinden ve bu suretle iltibasa sebebiyet vereceğinden söz edilebilmesi olanaksızdır.
Davalı markasını okuyan veya gören ortalama dikkate sahip ve her iki işareti yan yana karşılaştırma imkanı olmayan kişinin zihnindeki intiba, davacıya ait markaların bıraktığı intiba ile aynı değildir. Söz konusu iki marka örneği, aynı firmanın markası gibi algılanabilecek nitelikte olmadığı gibi, iki markanın karıştırılma olasılıklarının bulunmadığı,
Davalı şirketin “… şekil” ibareli marka başvurusu ile davacı şirkete ait itiraz konusu markaların bir kısmının …. ibareli oldukları; kavramsal, görsel bakımdan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden birbirlerinden farklı markalar oldukları,
Başvuru konusu markanın; turuncu ve sarı renklerin karışık olarak kullanıldığı “…” ibaresinden ve yeşil üç adet yaprak şeklinden oluştuğu, işitsel olarak marka … olarak telaffuz edildiği, kavramsal olarak bakıldığında bir anlamının bulunmadığı, itiraza mesnet markaların ise başvuru konusu markadan görsel, işitsel ve anlamsal olarak tamamen farklı olan markalar oldukları, anılan markaların bütünüyle bıraktıkları izlenim dikkate alındığında ise başvuru konusu markayla bir benzerliğinin olmadığının apaçık ortada olduğu, itiraza mesnet markaların içerisinde yer alan “…” ibaresini seçerek başvuru konusu markaya benzer olduğunu kabul etmenin marka hukukunun genel prensibi olan “bütünlük ilkesi” ne aykırı olacağı,
Diğer yandan davacının 6769 sayılı Kanunun 6/4 ve 6/5 maddeleri uyarınca yapmış olduğu iddiaları da taraf markaları arasında benzerlik bulunmadığından ve davacının markalarının tanınmış marka olduğuna dair somut deliller bulunmadığından yerinde değildir,
şöyle ki; davacı markalarının tanınmış marka olduğu ve taraf markaları arasında benzerlik olduğu düşünülse dahi 6769 sayılı SMK Kanununun 6/5. maddesinde başvuru markasının marka sahibinin itirazı üzerine reddedilebilmesi için haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi, markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi koşullarının oluşması gerekmektedir. Yargıtay’ın da çeşitli kararlarında belirttiği üzere, ülkemizde kabul edilen prensip, bir markanın yalnızca tanınmış olması hususunun, o markanın farklı mal ve hizmetler yönünden otomatik tescil engeli oluşturacağı sonucunu doğurmadığı yönündedir.

Her somut olayda, 6769 sayılı SMK Kanununun 6/5. maddesi kapsamında belirtilen şartların, yani markanın tanınmışlığından haksız bir yarar sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi veya markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi hususlarının değerlendirilmesi, bu değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Netice itibariyle, davacının tanınmışlığa ilişkin iddiaları da mesnetsiz kaldığı,
Dava konusu marka başvurusu kötü niyet açısından irdelendiğinde, marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edildiği, dava konusu markanın yasada öngörülen amacına ve kendisinden beklenen iktisadi işlevlerine aykırı amaçlarla yapılmış bir tescil başvurusu olduğu yönünde bir kanaate ulaşılamadığı, davacının, davalının başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olduğuna yönelik iddiasını ispat edemediği, kurum kararının hukuka uygun olduğu sonuç ve kanaatlerine ulaşılmış davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 59,30.-TL harçtan peşin alınan 54,40.-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 4,90.-TL maktu ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent ile diğer davalı şirket vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.23.12.2021

Kâtip Hâkim …
e-imzalıdır. e-imzalıdır.