Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/391 E. 2021/41 K. 17.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİYARGILAMANIN YENİLENMESİ
İSTEMİNİN REDDİ KARARI TÜRK MİLLETİ ADINA

Esas No : 2020/391
Karar No : 2021/41

Hâkim : … …
Kâtip : … …

Davacı : …

T.C. Kimlik No:…
Davalı : …
….
T.C. Kimlik No:…
Vekili : Av….

Dava : Eserden Doğan Hakların İhlali ile Maddi ve Manevi Tazminat
İlk Dava Tarihi : 22.05.2015
İlk Karar Tarihi : 10.05.2017
Yargılamanın Yenilenmesi
İstem Tarihi : 29.12.2020
Son Karar Tarihi : 17.02.2021
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 18.02.2021
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Eserden Doğan Hakların İhlali ile Maddi ve Manevi Tazminat istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda tesis edilen hükme karşı yargılamanın yenilenmesi istemi yapılması sonucunda yapılan yargılama neticesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacı asil 29.12.2020 günlü dilekçesiyle özetle; mahkememizce 10.05.2017 tarih 2015/188 esas ve 2017/196 karar sayılı dosyasında verilen kararın kesinleştiğini, ancak dava süresi içerisinde tanık olarak dinletemediği, daha çok İstanbul ilinde mukim olan ve … Haysiyet Kurulu başkanlığı da yapan sanatçı … ‘ın Ankara’da bulunan adresini tespit ettiğini, anılan tanığın 2007 yılında çıkmış bulunan albümünde yargılama konusu eseri okumak için kendisinden istediğini, adı geçenin tanık olarak dilenmesini istediğini beyan ederek, Ankara ….Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 10.05.2017 tarih 2015/188 esas ve 2017/196 sayılı kararının iadei muhakeme kararı ile ortadan kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, yargılamanın iadesi istemine ilişkin savunmasında özetle; yargılamanın yenilenmesi için yasal dayanağın koşullarının oluşmadığını, davacı asil tarafından ikinci kez tanık listesi verilmesine muvafakatlerinin bulunmadığını, davacı asilin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.
Yargılamanın yenilenmesini isteyen davacının ve davalının tüm delilleri toplanmış, önceki hüküm tetkik olunmuş,
Mahkememizinin 10.05.2017 gün ve E.2015/188, K.2017/196 sayılı kararının;
“Davacı vekili dilekçeleri ile özetle; müvekkilinin “… ” isimli musiki eserinin söz yazarı ve betecisi olduğunu, söz ve müziğini yaptıktan sonra Ankara …. Noterliği’nin 09.06.2008/12847 yeviye nolu beyannamesi ile adına tespitini yaptırdığını, davalı ile aynı memleketten olmaları nedeni ile tanıştıklarını, beraber oldukları bir ortamda bu musiki eserini davalı ile paylaştığını, davalının türküyü çok sevdiğini ve sözlerini yazmak istediğini belirttiğini, davalıya güvenen müvekkilinin sözleri yazmasına izin verdiğini, dava tarihinden yakın zaman önce kendisine ait olan türkünün dava dışı sanatçılar … tarafından okunduğunu, kilip çekildiğini televizyonda tesadüfen izleyip öğrendiğini, Türkünün sonunda mahlas kısmında yer alan “… ” şeklindeki kısmın … şeklinde değiştirilmiş olduğunu, onun yanında bir kelime değişikliğinin de yapıldığını öğrendiğini, anılan eserin 2011 yılında davalı adına …’a kayıt ettirildiğini, anılan meslek birliğinin web sayfasında davalının isminin çıktığını, meslek birliği ile yapılan harici görüşmede 2011 yılında kaydının yapıldığını, eserin daha birçok sanatçının albümlerine konulduğunu, eser sahibi olarak davalı adının kullanıldığını öğrendiklerini, Ankara 20. Noterliği’nin 06.04.2015/05462 sayılı ihtarnamesinin davalıya gönderildiğini, anılan ihtarname ile davalıya eyleme son vermesini, maddi ve manevi zararlarınınn giderilmesinin istenildiğini, ancak cevabı ihtarname ile isteklerini reddettiğini, eylemden müveklinin maddi ve manevi zararlara uğradığını ifade ederek, davalının müveklinin eserine dayalı haklarına yönelik tecavüzünün önlenmesi ve kaldırılmasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile FSEK’in 68. maddesi uyarınca 500,00.-TL telif tazminatı ile FSEK’in 70/3. maddesi uyarınca 500,00.-TL davalının elde ettiği karın tazminat olarak müvekkiline verilmesini, ayrıca 20.000,00.-TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini, her iki tazminata eylem tarihinden itibaren avans faiz işletilmesini ve kurulacak hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında özetle; davacı vekilinin taleplerinin zamanaşımına uğradığını, “…” isimli eserin 2007 yılı içerisinde müvekkili tarafından yazıldığını, aynı yıl içerisinde bestesinin yapıldığını, müvekilinin eseri sahne aldığı muhtelif konser ve etkinliklerde söylediğini, sevilen ve talep gören bir eser haline geldiğini, müvekkilini tanıyan, ilgili alanda tanınmışlığını bilen, gerçekten müzikle ilgili bir faaliyeti olmayan davacının 2007 yılında okunarak dilden dile yayılan eserin kendisine ait olduğunu beyan ederek notere tasdik ettirdiğini, bunun haksız kazancı yönelik kötüniyetli bir eylem olduğunu, tespitin zaten sadece sözleri içerdiğini, nota bulunmadığını, bunun da davacının eserle olan ilgisizliğini gösterdiğini, anılan tespitin delil olma niteliğinin bulunmadığını, müvekkilinin 2007 ve 2008 yıllarında … isimli televizyon kanalında sunuculuğunu …’ın yaptığı, “türküler özümüz” isimli programa katılıp eseri seslendirdiğini, çekim tarihlerinin noter tespiti tarihinden önce olduğunu, 2008 yılında çekilen görüntülerin youtube internet sitesinde de yayınlandığını, eserin ilk olarak 2011 yılında…’ın albümünde yer aldığını, bu kişi tarafından …’a kaydının yaptırıldığını, sonrasında … isimli şarkıcılar tarfından seslendirildiğini, başkaca herhangi bir kişiye kendisi tarafından izin verilmediğini, adı geçenlerden de herhangi bir maddi karşılık alınmadığını, zira sanatçıların müvekkilinin yakın dostaları olduğunu, davacının kötüniyetli olarak tespit işlemi yaptırdığını, eserin albümlerden kullanıldığını gördükten sonra haksız kazanç elde etme düşüncesi ile kendi tespitinden dahi yedi yıl sonra iddialarda bulunduğunu, eser sahibinin müvekkili oluduğunu ifade ederek, davanın reddini istemiştir.
Davacı ve davalı arasındaki uyuşmazlık davacının “… ” adı ile sözlerini notere tespit ettirdiği, davalının da sözlü ve besteli olarak okuduğu ve dava dışı sanatçılara temsil izni verdiği, adını “…” olarak ifade ettiği eserin sahibinin taraflardan hangisinine ait bulunduğu ve bunun sonucuna göre davalı eylemlerinin, davacının eserden doğan haklarına tecavüz edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Davanın açılmasını müteakip davacı ve davalının dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil, tespit ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporları alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Davacı Ankara … Noterliği’nin 09.06.2008/12847 sayılı beyannamesi ile “…” isimli dört kıtadan ibaret şiir niteliğindeki ürünün kendisine ait olduğunu beyan ederek notere tespit işlemi yaptırmıştır.
…’a yazılan müzekkereye verilen cevapta “… ” isimli eserin ilk defa 15.06.2011 tarihli… albümünde kullanılması sebebi ile … veri tabanına kayıt edildiğini, davalının meslek birliğinin üyesini olmadığını, birliğe sunulmuş eser bildirim formunun da bulunmadığını bildirmiştir.
Müzik Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği ile Müzik Yorumcuları Meslek Birliği, eser ile ilgili herhangi bir kaydın kendilerinde olmadığını ifade etmişlerdir.
Anılan eserin “…” adı ile S… tarafından birlikte okunduğu da tarafların kabulündedir. Taraf vekilleri süre verilmesine ve istenmesine karşın … albümü ile herhangi bir kartoneti dosyaya sunmamışlardır.
Dosyaya sunulan…’ın kartonetinde eserin ‘…” adı ile sözlerinin yer aldığı, davacının tespitinde bulunmayan bir kıta içerdiği ve davacı tespitindeki son kıtanın da kartonetteki sözler arasında bulunmadığı belirlenmiştir.
… logosu ile yayın yapan televizyon kuruluşunun T…. ‘ndan herhangi bir kuruluş izni almadığı bildirilmiştir.
Yurt dışında kurulu bir yayın kuruluşu olduğu beyan ve müşahede olunmuştur. Fakat dava tarihinden uzunca bir süre önce yayın faaliyetine de son verdiği tespit edilmiştir.
Davacı tanığı … davacıyı tanıdığını, yedi sekiz yıl önce eseri davacıdan dinlediğini; davacı tanığı …de yargılama konusu eserin yedi yıl önce davacı tarafından bestelendiğini bildiğini ve kendisinin isteği üzerine defalarca okunduğunu; davacı tanığı … de 2000 yılından beri davacıyı tanıdığını, yaklaşık yedi yıl önce eserin bestelendiğini, iş yerine gidip geldikçe kendisine okunduğunu, bir gün … ile birlikte otuduklarını gördüğünü, davacının kendisine İrfan’ın eseri beğendiğini ve değişiklik yapmadan okuyacağını söylediğini bildirmiştir.
Davalı tanığı… davalıyı 35 yıldır tanıdığını, birlikte konserler verdiklerini, müzik alışverişinde bulunduklarını, davacıyı ise tanımadığını, eseri 2011 yılında çıkardığı albümünde seslendirdiğini, 2007 yılı kış aylarında Ankara’da birlikte sahne aldıkları bir konserde eseri davalıdan duyduğunu, izni ile kendi albübümünde de yer verdiğini, herhangi bir ücret almadığını; davalı tanığı … davalıyı tanıdığını, 2006 veya 2007 yılında davalının eseri Elmadağ’da bir işletmede seslendirdiğini hatırladığını, eserin son bölümde İrfan’ın adının geçtiği yeri sahnede söylerken değiştirip “Özcanımı bu canından bezdirdin” şeklinde değiştirerek kendisini onure ettiğini, bu sebeple olayı hatırladığını; davalı tanığı Halim ASLAN “Aslan Dağ Evi” isimli işletmenin sahibi olduğunu, 2005 yılından sonra sekiz yıl süre ile davalının işletmesinde canlı müzik yaptığını, davacıyı tanımadığını, eserin 2006 ya da 2007 yılında kendi dükkanında yazılıp seslendirilmeye başlandığını, eserin kısa süre içerisinde sevilerek tanındığını beyan etmişlerdir.
Davalının …’deki yayından tespit ettiği belirtilen video kaydının youtube sitesine 18.10.2013 tarihinde yüklendiği belirlenmiştir. Ancak uyuşmazlık için ilk tespit anının belirlenmesi gerekmiştir. Bu amaçla sesli görüntü içerisindeki sözlerin çözümlerinin yaptırılması sureti ile ilk oluşturulma tarihi ile ilgili bir bilgiye ulaşılmaya çalışılmıştır. Fakat doğrudan bu yönde bir ifade belirlenememiştir.
Sunulan kanıtlara göre, video kaydına ilişkin anılan TV programını yapan …’ın vefat ettiği, oğlu olan …’da program ile ilgili DVD kayıtlarının bulunduğunu bildirilmesi üzerine Bakırköy’e talimat yazılarak anılan DVD kaydı üzerinde tespit yapılması ve ilk oluşturulma tarihinin tespitine çalışılmıştır. Talimat yolu ile yaptırılan bilirkişi incelemesinde DVD’nin 09.05.2008 yılında hazırlanmış bulunduğu ve içeriği ve oluşturulma tarihine herhangi bir müdahalede bulunulmadığı tespitinde bulunulmuştur.
Davacı eserin kendisine ait olduğunu, bu ispat eden noter tespiti bulunduğunu bildirmektedir.
Davalı ise eserin kendisine ait oldunu, 2007 yılında söz ve beste olarak oluşturulduğunu; 2007 ve 2008 yılarında … isimli televizyon kanalında temsil ederek umuma iletimini gerçekleştirdiğini savunmaktadır.
5846 sayılı FSEK’in 3. maddesi uyarınca sözlü musiki ürünleri, eser olarak kabul edilmektedir. Anılan yasanın 8. maddesi uyarınca eser sahibi onu meydana getiren kişidir.
FSEK’in sisteminde eser sahipliği resen araştırma ilkesine tabi tutulmamış, bunun yerine karineler yolu ile eserin sahibinin belirlenmesi yöntemi benimsenmiştir. FSEK’in 11.maddesi uyarınca eser yayımlanmış ise üzerinde adı bulunan kişi eser sahibi sayılmaktadır. Aynı şekilde eser radyo-tv aracılığı ile temsil edilmiş ise eserin sahibi temsil edendir.
Davacı eseri yayımlamamıştır. Bunun yerine sözlerini noterde tespit yaptırmıştır. Yayımlanmamış olsa da noter tespiti, eserin sözlerinin davacıya ait olduğuna yönelik bir kanıt olarak kabul edilebilcektir. Ancak anılan tespitte herhangi bir nota ve ses tespiti olmadığından, bu işlemin beste ile ilgili bir kanıt niteliği olmayacaktır. Davacı tanıkları, eserin yaklaşık yedi yıl önce kendilerine özel ortamda okunduğunu beyan etmişlerse de içerik itibari ile dört kıtadan ibaret şiir ve besteden oluşan bir eserle ilgili olarak bunun eser sahipliğini ispata yeter bir bir kamuya sunum kabul edilebilmesi, hayatın olağan akışı içerisinde olanaklı görülmemiştir.
Eseri sahipliğine ilişkin karinenin aksi her zaman ispat edilebilir. Davalı, eserin davacı noter tespitinden daha önceki tarihlerde adıyla kendisi tarafından temsil edildiğini savunmaktadır. Ve buna ilişkin radyo-tv yayınından yapılan tespite dayanmaktadır.
Sunulan kanıtlar ve yapılan bilirkişi incelemeleriyle yargılama konusu eserin davalı tarafından ve onun adı ile seslendirildiği tv yayınının davacı noter tespinden daha önceki tarihte kamuya sunulduğu kanısına varılmıştır. Zira davalının tanıklarının yer ve zaman içerikli beyanları, bilirkişi görüşleri, davalının izin verdiği sanatçı…’ın albümünün 2011 yılında satışa arz edilmesi, tespitin herhangi bir nota içermemesi, eserin 2007-2008 yıllarından bu yana seslendirilmiş olmasına karşın davalının 06.05.2015 tarihli ihtarı yaptığı tarihe kadar eyleme yönelik herhangi bir karşı çıkmasının bulunmaması karşısında, eserin söz ve beste olarak davalı tarafından davacının noter tespit tarihinden evvel kendi adı ile kamuya sunulduğu, dolayısı ile FSEK’in 11/2. maddesi uyarınca eser sahipliği karinesinden yaralanmasının gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Bu tespite bağlı olarak açılan davanın reddine karar verilmesi icap etmiştir.
H Ü K Ü M :
D a v a n ı n R e d d i n e, ”
Biçiminde olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı asil, bu hükmün tesis edildiği yargılamanın iadesini istemektedir.
Mahkememizin anılan hükmü, davacı vekili tarafından istinaf edilmiş olup; Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 05.10.2017 tarih 2017/818 esas, 2017/864 sayılı kararıyla davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, davacı vekili bunun üzerine temyiz başvurusunda bulunmuş Yargıtay …. Hukuk Dairesinin28.03.2019 tarih, 2017/5447 esas, 2019/2397 sayılı kararı ile onanmış ve kesinleşmiştir.
Yargılamanın iadesi sebepleri kanunda tek tek tahdidi olarak sayılmıştır. Davacı yargılamanın iadesi sebebi olarak daha önce dinletmediği/ dinletemediği tanığı delil olarak göstermiştir. Ancak HMK 375. Maddesinde tanık delili yargılamanın iadesi sebepleri arasında gösterilmemiştir.
Neticede davacının sunmuş olduğu delilin Yargılamanın iadesini gerektirecek şekilde kanunda sayılan delillerden olmadığı anlaşıldığından talebin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M :
6100 sayılı HMK’da düzenlenen iadei muhakeme sebepleri oluşmadığından talebin R e d d i n e,
Alınması gereken 59,30.-TL harçtan, peşin alınan 54,40.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 4,90.-TL maktu harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davalı vekili kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 5.900,00.-TL maktu ücreti vekaletin yargılamanın yenilenmesini talep eden davacı asilden alınarak davalıya verilmesine,
Yargılamanın yenilenmesini isteyen davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalının yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, yargılamanın yenilenmesini isteyen davacı asil ile davalı vekilinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.17.02.2021
Kâtip Hâkim … ✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır